Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

14.06.2006, 15:33

Eşya nereye gidiyor?

Eşya zeval ve ademe gitmiyor, belki daire-i kudretten daire-i ilme geçiyor; âlem-i şehadetten, âlem-i gayba gidiyor; âlem-i tağayyür ve fenadan, âlem-i nura, bekaya müteveccih oluyor.
Daire-i ilim denilince akla gelen mânâ şudur:

Bu varlık âlemi, güneşleri ve yıldızlarıyla, hayvanları ve insanlarıyla, cinleri ve melekleriyle henüz yaratılmamışken bütün bunların mahiyetleri Allah’ın ezelî ilminde mevcuttu. ışte, daire-i ilim bu “mahiyetler âlemi”dir. Bunlar, yaratılmaları dilendiğinde, ilâhî kudretle varlık sahasına çıkarılırlar. ışte, varlık âleminde boy gösteren bütün bu hakikatler âlemine de “daire-i kudret” deniliyor.

Buna göre, “daire-i ilim” gayb âlemi, “daire-i kudret” ise şehadet âlemi oluyor. şu anda yağan yağmurlar, konuşan insanlar, ötüşen kuşlar,.., şehadet âlemindedirler ve daire-i kudrettedirler. ılâhî kudretle var olmuşlar ve vazifelerini ifa etmektedirler. Kâinatın ilk tohumunun atıldığı andan, ta kıyamete, ta ahirete kadar yaratılacak bütün varlıklar ise şu anda gayb âlemindeler ve daire-i ilimde bulunuyorlar. şu kudret dairesindeki eşya, vazifelerinin tamamlanmasıyla bu dünyadan göç ettiklerinde yine gayb âlemine göçmüş olacaklar, yani daire-i kudretten daire-i ilme geçecekler.

2

14.06.2006, 17:02

Evet abi

Buna binaen hiç bir eşya zevale gitmez,ademe gidip kaybolmaz,ancak vazifesini bitiren eşya daire-i kudretten daire-i ilme geçer,alemi gayba sevkediler

aynen öylede bu görünen mahlukat eğer insan ise çok suretleri kuvve-i hafızalarda baki kalır,aynı zamanda yüce Allah butün hal ve hareketleri dikkatli bir şekilde kayıt altına alır.

eğer o mahlukat nebatat ise yine onların mahiyeti zevale gitmeyip insanların hafazalarında ve onların mahiyeti tohumlarında baki bir surette devam eder.

Ve yine mahlukat esma-i ilahiyenin tecellileri ve O Nurul Envara intisapları noktasında bir şeref ,bir makam kazanıyorlar.

ıNSAN DA ONA LıYAKAT KESBETMELıDıR.

3

15.06.2006, 19:15

Re: eşya nereye gidiyor.

Alıntı sahibi ""yunusum""

ışte, varlık âleminde boy gösteren bütün bu hakikatler âlemine de “daire-i kudret” deniliyor.


Peki Yirminci mektup ´da üstad $öyle diyor:
" Yani, dâr-ı fâniden dâr-ı bâkiye dönülecek ve Kadîm-i Bâkînin makarr-ı saltanat-ı ebediyesine gidilecek ve kesret-i esbabdan Vâhid-i Zülcelâlin daire-i kudretine gidilecek, dünyadan âhirete geçilecek."

Yazinizdan alinti yaptigim yerde belirttiginiz gibi, varlik alemine
daire-i kudret deniliyor.
Benim mektubattan alinti yaptigim yerde ise ahirete daire-i kudret
deniliyor.
Bunu nasil anlamamiz gerekiyor?
Ey Kardes bil ki! Hasenatın hayatı niyet iledir. Onların fesadı ise ucb, riya ve gösteriş iledir.
Mesnevi-i Nuriye

4

16.06.2006, 09:58

birincide şahadet aleminde varlıkların vücuda gelmesi;ilim dairesinden kudret dairesine geliyor.deniliyor.
yani ilimde olan eşya şahadet aleminde kudret onlara vücud giydiriyor .sonra zevallerinden sonra ilim dairesine geçtikleri anlatılıyor.

yirminci mektubdaki alıntıda ise sebepler dairesinden gidilecek doğrudan doğruya sebeplerin olmadan kudredin icraatları görülecektir.

üstad bir yerde diyorki dünya darul hikmet.ahiret darul kudrettir.
burda hakim isminin sırrınca mahlukat sebepler dairesinde yavaş yavaş yaratılıyor.ama ahirette zamana bırakılmadan eşya bir anda yaratılıyor.diyor.2.şuanın sonunda.

demekki 20 mektubda sebepler dairesinden gidilip doğrudan doğruya kudretin herşeyi sebepsiz yarattığı görülecek.

Allah razı olsun.demek risalei nur kolay kolay tercüme edilmiyor.
kudret bir yerde başka manala kullanılıyor.başka yerdede başka manalarda kullanılıyor.

aynı vücud kelimesi gibi.bir yerde beden,başka yerde varlık manasında kullanılması gibi.

5

16.06.2006, 11:04

Değerli yunus abi

Çok güzel anlamışsın ayrıca açıklamalarından istifade ettik.

Daire-i kudret denince benimde aklıma gelen mana şudur ki;

kudret dairesi canab-ı hakkın kudretinin tecelli ettiği daire şeklinde anlamlandırıyoruz.Daire-i kudret ise her yer olabilir.Yüce Allahın kudreti her yerde tecelli eder.bir engel bir kayıt yoktur.ister ahiret olsun ,ister dünya olsun ,ister alemi berzah olsun ister ruhlar alemi olsun ,daha bilmediğimiz nice alemlerde yüce Allahın kudreti tecelli edebilir.acz onun içine giremez.onu hiç bir şey kayıt altına alamaz.

bunabinaen Bu dünyada Yüce Allahın kudreti sebebler dairesinde tecelli eder.Çünkü yunus abinin dediği gibi bu dünya darul hikmettir.her şey sebebler içinde tezahür eder.

Yüce Allah bu alemde bir şeyi yarattığı zaman kendi kudretiyle yaratır.Her şey onun kudretinden çıkmıştır.Kainatta ne varsa zerreden şemse kadar ve enbüyük bir cirm olan arşa kadar herşeyi yüce Allah yaratmıştır.Ama bu yaratmada sebebler ön plandadır.bir zerreyi yarattığı zaman şemsi de o yaratır.ancak bazı sebebler buna perde gibi görünürler.Yin burada da Yüce Allah bu sebeblerle kendi izzet ve azametini göstermiştir.

Netice olarak ahirette de Yüce Allahın kudret ismi tecelli eder.Ve her şey yaratılır.Daire-i kudreti sadece bu alemde tecelli ediyor şeklinde anlamamak lazımdır diye düşünüyorum.Yüce Allahın Kudret tecellisi ahiret aleminde daha şaşalı bir şekilde ,daha harika bir şekilde tecelli edecektir.bunun için herhangi bir kayıt yoktur aynı zamanda bir sebebte yoktur.sebebsiz her şey bir anda vucuda gelir.

daha da konuda açılımlar yapılabilir.

Eğer bir yanlış anlama varsa ihvanlardan düzeltmelerini istirham ederim.
insan kusurdan hali olamaz.herkeste her meseleyi anlamaz.
kusurlu kardeşiniz

6

16.06.2006, 12:30

Allah hadsiz mahluklarda tezahür eden kudretin içinde akılı boğmamak, imtihan sırrına ters düşmemek için daima o kudret içinde bir hikmeti gösterir. Görünen ve fail olan Kudrettir. Perdedar Hikmettir. Rabbimizin muradı o Hikmet arkasında görünen Kudreti tanımamızdır. Sanatın, fiilin mucizelerindeki kudreti ve eserlerindeki sanatı temaşa edip istihsan ile Sultan-ı Zülcelalin tanımaktır. Ahirtte ise perde olan Hikmet sıyrılıp her iş Kudret gösterilerek ifa edilecektir.
Allah Razı olsun. Zevk aldım.Doğru mu anlamışım acaba?
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

7

16.06.2006, 14:32

LEM'ALAR

(Türkçe Risale-i Nur'un Yirmiikinci Sözü ile aynı mealdedir)

بِسْمِ اللّهِ الرّحْمنِ الرّحِيمِ

اَللّهُ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ وَكِيلٌ* لَهُ مَقَالِيدُ السَّموَات&#161 6; وَ اْلاَرْضِ * فَسُبْحَان&#161 4; الَّذِى بِيَدِهِ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلاَّ

عِنْدَنَا خَزَائِنُه&#161 5; *مَا مِنْ دَابَّةٍ اِلاَّ هُوَ آخِذٌ بِنَاصِيَت&#161 6;هَا

Ey daire-i esbabdan zuhur eden işleri, hâdiseleri esbaba isnad eden gafil, cahil! Mal sahibi zannettiğin esbab, mal sahibi değillerdir. Asıl mal sahibi, onların arkasında iş gören kudret-i ezeliyedir. Onlar, ancak o kudretten gelen hakikî te'sirleri ilân ve neşretmekle muvazzaftırlar. Demek daire-i esbab, hükûmetin kalem dairesi hükmündedir ki, yukarıdan gelen emirlerin tebligatı o daireden yapılıyor. Çünki izzet ve azamet perdeyi iktiza eder; tevhid ve celal dahi şirketi reddeder, te'siri esbaba vermiyor.

Evet Sultan-ı Ezelî'nin memurları vardır amma, icrâatçıları değillerdir ki, saltanat ve Rubûbiyetinde ortak olsunlar. Ancak o memurların vazifesi dellâllıktır ki, kudretin icrâatını ilân ediyorlar. Veya o memurlar, nâzır müşahidlerdir ki, gördükleri evamir-i tekviniyeye karşı yaptıkları itaat ve inkıyad ile istidadlarına göre bir nevi ibadet yapmış olurlar. Demek esbâb, ancak ve ancak kudretin izzetini, Rubûbiyetin haşmetini izhar için vaz'edilmiş bir takım vasıtalardır. Yoksa, kudretin acz ve ihtiyacı için muavenet eden yardımcı değillerdir.

Beşer sultanlarının memurları ise; sultanların ihtiyaç ve aczlerini def' için tâyinlerine zaruret hâsıl olan yardımcı ve ortaklarıdır. Binaenaleyh Allah'ın memurlarıyla insanın memurları arasında münasebet yoktur. Yalnız gafil ve cahil olanlar hâdiselerde ve vukuattaki hikmetleri, güzellikleri göremediklerinden, Cenab-ı Hakk'tan şekva ve şikâyetlere başlarlar. ışte o şekva ve şikayetlerin hedefini değiştirmek için esbâb vaz'edilmiştir. Çünki kusur onlardan çıkıyor, onların kabiliyetsizliğinden ileri geliyor. Bu sırra bir misal-i lâtif suretinde bir temsil-i mânevî rivayet ediliyor ki:

Hazret-i Azrail Aleyhisselâm, Cenâb-ı Hakk'a demiş ki:

-Kabz-ı ervah vazifesinde senin ibadın benden şekva edecekler. Benden küsecekler.

Cenab-ı Hak lisan-ı hikmetle ona demiş ki:

-Senin ile ibadımın ortasında musîbetler, hastalıklar perdesini bırakacağım. Tâ şekvaları onlara gidip sana küsmesinler.

Evet nasılki hastalıklar perdedir, ecelde tevehhüm olunan fenalıklara mercidirler. Ve kabz-ı ervahta hakikî olarak hikmet ve güzellik, Hazret-i Azrail Aleyhisselâm'ın vazifesine mütealliktir. Öyle de Hazret-i Azrail Aleyhisselâm da bir perdedir. Kabz-ı ervahta zâhiren merhametsiz görünen ve rahmetin kemaline münasib düşmeyen bazı hâlâta merci olmak için o memuriyete bir nâzır ve kudret-i ılâhiyeye bir perdedir.

Evet izzet ve azamet ister ki, esbab perdedar-ı dest-i kudret ola aklın nazarında; tevhid ve celâl ister ki, esbab ellerini çeksinler tesir-i hakikîden...


Abi yukarıda da üstad hazretlerinin r.a konunu en güzel şekilde izah ettiğini görüyoruz.

esbabın yaratılmasının sebebi yüce ALLAH'ın cc.kudretinin izzetini,Rububiyettinin haşmetini izhar için hazırlanmış bir takım vasıtalardır.

Bu nedenle esbaba nazar edildiği vakit müessiri hakiki zihne ve fikre gelmelidir.Asıl iş gören kudreti ezeliyedir.

başka bir ifade ile söylemek gerekirse şekva ve şikayetlere merci olmak üzere esbab halkedilmiş olup,gerçekte bütün kusurlar ,arızalar onlardan kaynaklanmaktadır.bu suretle yüce ALLAH ın cc kudreti,izzeti,bütün noksan sıfatlardan tekaddüs eder.Bütün kemal sıfatların ona ait olduğu anlaşılır.

Bu konudan daha güzel açılımlar ve sunumlar yapılabilir.nakıs fehmimle konuyu karıştırmak ve muğlak bir hale getirmek istemiyorum.

buna binaen esbab,müsebbib,müsebbebat gibi konularda arkadaşlar feyizli yazılar gönderibilir.

saygılarımla

8

16.06.2006, 20:19

Allah Razı Olsun Kardeşim.Bu kez yazılanları dikkate alınca çok farklı boyutlarda anladım.
Yalnız; ben Ezeli ılmin Hikmet ve Kudret arasındaki yerini tam anlayamıyorum. Kafamada bir şeyler canlanıyor, hemen kaçıyor. Netleşmesi için yardım isterim.
Selametle canım kardeşlerim.
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

9

18.06.2006, 15:42

Değerli cevap abi senin sunumların ve antatımların o kadar güzelki ,bazen öyle ilginç noktalar buluyorsun ki ne kadar zeki ve risalelere ne kadar vukufuyetli olduğun anlaşılıyor.
Daire-i kudret konusu hakkında kimsenin kolay kolay aklına gelemiyecek enterasan konuları farkediyorsun.
Sizin gibi abilerin olması dolayısı ile şakirane iftihar ediyoruz.Allah Razı olsun,
Abi ilmi ezeli konusu derin bir konu ve vukufiyet ister.bu konuda benim gibi bir aciz şunu söyleyebilirki.seni üstad hazretlerinin kader riselesindeki alıntı yaptığım yere 26.söze havale edeceğim.

yanlız orada da belirtildiği gibi nakıs fehmimle ;

ilmi ezeli derken mazi cihetinin en son ucu olarak bunu kabul etmememiz gerekiyor.böyle ollduğu zaman ilmi muhit ve ilmi ezeliy tam olarak anlayamayız.

ilmi ezeli aynı anda hem mazi ,hem şu an hemde istikbali içine alabilecek,kapsayacak,hariç kalmayacak bir şekilde düşünebilirki üstad hazretlerinin eserlerinde bunu anlıyoruz.

üstad hazretleri ilmi ezelinin anlaşılabilmesi için ayna örneğini vermekte bu aynanın adeta aşağıdan yukarı doğru yükselişinde kapsadığı alanın genişlediği gibi hem maziyi hemde şu anı hemde geleceğe mukabil gelmesi ve bir anda tutması gibi gibi yüce ALLAH ın cc da bir anda üstadın tabiriyle MENZARI ALADAN hem maziyi,hem şu anı hemde istikbali birden gördüğünü,ihata ettiğini,bize bildirmiştir.

buna binaen herşeyin yaratılmasında kudret mistardır teşekkülatın çizgilerini çizer.kader ise mühendistir.yüce ALLAH ın cc sonsuz kudreti ile yaratır.ama bu yaratma,var etme,ancak bir plan ve proğram dairesindedir ki bu da kader dediğim ilmin bir nevidir.yüce ALLAHIN yarattığı herşeyde bir değil bizim bilemediğimiz bir çok hikmet vardır.Yüce ALLAH cc.ilmi muhitinde bulunan eşyayı yaratığı zaman bir plan ve proğram dairesinde yaratır.bu da onun sonsuz ilminden kaynaklanmaktadır.bir eşyanın yaratılmasında ilim ve irade ile birlikte kudret ve aynı zamanda hikmetin tecellileri cereyan etmektedir.

yüce ALLAH ın yaratması her an devam etmektedir.ve her şeyi kuşatmıştır.
bu yaratma onun ilmi ezelisinden akmaktadır.bu yaratmada bir basitlik bulamayız.bu yaratmanın her anı mucizelerle doludur.ve aynı zamanda hikmetlidir.bir ağacın ne kadar yaprakları var o yapratların da yapraklar adedince hikmetleri vardır.

""O hazine-i gaybda eşyanın icadı "Kün" emriyle bağlıdır. Ve bütün eşyanın melekûtiyetleri, santral gibi, Hakîm, Kadîr, Mürîd, Alîm bir Vâcibü’l-Vücudun yed-i kudretindedir.""

daha fazla böyle bir derin konuyu muğlak hale getirmek istemiyorum.belki karıştırdım.

senin daha iyi anlatımın ve sunumlarının olacağına inanıyorum.

10

22.06.2006, 13:59

ben Ezeli ılmin Hikmet ve Kudret arasındaki yerini tam anlayamıyorum. Kafamada bir şeyler canlanıyor, hemen kaçıyor. Netleşmesi için yardım isterim.

bütün eşyanın manevi süretleri ,şekilleri ilmi ezelide mevcud.

ilmi ezeli dünya darul hikmet yeri olduğu için kudretle eşya yavaş yavaş yaratılıyor.zamana bağlı olarak.

amma ahiret darul kudret yeri olduğundan ilmi ezelinin hikmeti gereğince eşya zamana bakmadan bir anda yaratılıyor.ahirette zaman yok.olmadığından orda herşey biranda yaratılıyor.

cennette bir meyve kopardığın anda yerine yenisi hemen yaratılıyor.buda ilmi ezelinin hikmeti gereğince.

bilmem anlata bildimmi cevat.selam.

11

23.06.2006, 10:41

Değerli Yunus abi

yüce ALLAH ın cc.isimlerinden olan Hakim,Alim,Kadir isimleri kainatta her anda ,her zaman ve mekan içinde sürekli cereyan etmekte,tecelli etmekte,kendi manalarını zişuurların,kuvve-i hafızalarına eserlerini kazımaktadır.bu her an ve her zaman bu isimleri ve kainatla alakalı isimlerin tecellileri gerçekleşmektedir.

buna binean yaratılan herşeyin,planı,modeli,hayatında geçireceği tavırlar ve haller,esma-i ilahiyeyi ne şekilde tecelli ettireceği,hulasa bütün hal ve tavırlar en ince ayrıntısına kadar yüce ALLAH ın cc ilmi ezelisinde ve muhit ilminde mevcuttur ve büyük kitabı olan ve bizim gibi aciz kullarca mahiyeti tam olarak bilinemeyen ve vucudu kati olarak var olan ve yaratılan ve keskin akıllara gösterilen levhi mahfuzunda her şeyin planı ve modeli belirlenmiştir,yazılmıştır.tesadüf ve tabiatın buna kati olarak karışamaz.

keza yaratılan herşey yüce ALLAH ın sonsuz ilminden vucud sahasına çıktığı zaman ve vucudu harici giydirildiği zaman aynı şekilde yine yüce ALLAH ın KADıR isminin tecellisinden çıkmakta ve yaratılmaktadır.yani her şeyin yaratılmasında kudret ustadır.kader ise mühendistir.teşekkülatın cizgilerini çizer.

yine yüce ALLAH ın cc.ilm-i ezelisi,muhit ilmiyle yarattığı her şeyde HAKıM ismi müktezası ile her yarattığı şeyde bir hikmet değil yüzer cihetle hikmetle donatmış ve yaratmıştır.bir agacın ne kadar gayesi varsa aynı şekilde yaprak ve dal budak ve meyve cihetinde de yüzer hikmetle techiz edilmiştir.Her harekette bir hikmet ve maslahat gözetiliyor bir hak bir faide takip ediliyor. her şeyin her şenini ihata eden gayet muhit bir ilmin cilveleri nazarı şuurumuza çarpıyor.

bu konuda geniş anlatımlar ve sunumlar olabilir.derin bir konu olduğu için bilmediğimiz sırlı anlamlar olabilir.ehli vukuf abilerden bu konuda açılımlarını bekliyoruz.
saygılarımla

12

27.06.2006, 14:28

Allah Neden Sebepleri Çalıştırıyor?

Her şeyin sebeplerle meydana geldiği bir âlemde yaşıyoruz. Yağmur buluttan, meyve ağaçtan, insanlar anne ve babadan bu âleme geliyorlar. Acaba, bütün bu sebepler, kendileriyle meydana gelen şeylerin yaratıcısı mıdır? Onlar olmasa neticeler olmaz mı? Bu konuda Mevlâna şunları söyler:
“Ne Hz. Musa’nın, ne de Peygamberimizin mu’cizeleri, sebeplerle değil, Allah’ın yaratmasıyla olmuştur. Yoklara kabiliyet nereden geliyor?

“Allah, arayanlar için bu gök kubbenin altında bir âdet koydu. Sebepler ve yollar yarattı. Olayların pek çoğu o âdete göre olagelir. Fakat bazı da olur ki, kudret o âdeti yırtar, kaldırır. “...Fakat arayan muradına erişsin diye, çok defa yaptığı işleri sebeple yapar, sebeple yaratır”. (1)

ılk yaratılış, sebepler olmaksızın meydana gelmiştir. Mevlâna bunu “Yoklara kabiliyet nereden geliyor?”, diye ifade eder. Sonrasında ise, “âdetullah, sünnetullah” tabir edilen ılâhî kanunlarla, neticeler sebeplerle yaratılmaya başlanmıştır. Fakat bu kanunlar -haşa- Allah’ı bağlayıcı değildir. Allah, elbette kendi koyduğu kanunların mahkumu olamaz. Nitekim, Hz. Musa’nın ve Peygamberimizin ve diğer peygamberlerin mu’cizeleri, ılâhî iradenin ispatıdır. Cenab-ı Hak, peygamberlerinin elinde gösterdiği harikulade olaylarla dilediğini, dilediği şekilde yaptığını göstermektedir. “Sebepler, ancak birer perdedir”. (2)

Evliyaullahın kerametleri veya bazı olağanüstü olaylar da, Allah’ın sebebler kanunuyla değil, hususi irade kanunuyla meydana gelir. Mesela, onuncu kattan düşen bir çocuğun ölmemesi, uçuruma yuvarlanan bir taksideki insanların burunları kanamadan kurtulmaları gibi olaylar, nadiren de olsa vuku bulmaktadır. Mevlâna, bu gibi şeylere: “Allah’ın bazen sebepleri tesirsiz bırakmasında ben şaşırmış kalmışım. Hakkı tahayyül ve tasavvur hususunda sofestailer gibi olmuşum” (3) diyerek dikkat çeker. Yani, sofestailer eşya ve olaylar hakkında kesin hüküm vermekten kaçındıkları gibi, ben de kesin hüküm veremez hale gelmişim. Yarın güneş doğar mı? Belki doğmayabilir. Ateş yakar mı? Bazen yakmayabilir. Bir avuç toprak, bütün düşmanın gözüne isabet eder mi? Allah dilerse edebilir. (4)

Fakat yanlış anlaşılmasın. Sebeplerin perde olması, sebeplerin ihmali demek değildir. Nitekim, Peygamberimiz (a.s.m.) sebepleri ihmal etmemiş, harpte zırh giymiş, sipere girmiş, hendek kazmıştır. Mevlâna, bu noktayı da şöyle belirtir:
“Kuru duayı bırak! Ağaç isteyen tohum eker.

“Yere tohum ekmek... Ondan, ne yere bir parlaklık gelir, ne yer sahibi zenginleşir. Bu ancak, ‘bunun aslını yokluk âleminden veren sensin. Bundan bana lazım’ diye işarette bulunmaktan ibarettir. ‘Yedim de, tohumunu da nişane olarak getirdim. Bu nimetten yine bize ihsan et’ demektir.” (5)

Demek, sebepler ihmal edilmemeli, fakat neticeler de Allah’tan beklenmeli. Tohum ekmeden meyve bekleyen Allah’ın kanununa karşı geldiği gibi; tohum ekmekle mutlaka meyve alacağını sanan kişi de, Allah’ın irade ve kudretine karşı geliyor demektir.

13

28.06.2006, 11:07

Yunusum Kardeşim demiş ki,
"cennette bir meyve kopardığın anda yerine yenisi hemen yaratılıyor.buda ilmi ezelinin hikmeti gereğince. "
ızah edermisin. Ya! ben yeni bir talebe sayılabilirim.Bazı kavramları karıştırıyorum. Mesela;her hangi bir kavramı kafamda çözüyorum.Bir kişi de tersini söyleyince çuvallıyorum.
Selametle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

14

28.06.2006, 13:34

bismillah

ILim ve kudret birbirinden ayrilmaz, Allah azze ve celle mekandan münezzeh oldugu halde ilim ve kudreti ile sizlere yakindir...
kudret tecelli ederken ilim ile ilmin esaslari ile adetullah dedigimiz ahengte, esma ve sifatin meratibi ilmin tecellisi uzerine insa edilir,ki imtihanin sirli olusu esbab dairesinin yirtilmayisi ve her bir ilim fen buna delildir.
Bunlari birbirlerinden ayirdedip ayri göstermek yerine tecelli ettikleri alem, unvan is hadisatta o isin ismi azami na bakilir digerleride o ismi azamin gölgesinde renginde unvaninda tecelli ederler meratibine göre...

nasilki dunyada alemi ilmin alemi emrin alemi kudretin alemi misalin ile ahir... alemlerin ilminin unvanlarindan marifet ehli hissesi nisbetince ya kesfen ya ilmen ya ilhamen ahzetmis ehillerinede bir yok göstermis, bizler kulli meselelere veya elimize gecirdigimiz bir cevhere baktigimizda hepsi bu demeden, kayd hudud cizmeden idrakimizi aktarabildek manalar daha guzel zuhur eder
malumdur: marifetullahin burhanlari uc tur
1-su gibi ; elinle tutabilirsin oksaya bilirsin
2-hava gibi:
3-nur gibi; iste buna karsi tenkid elini uzatma nur hapsedilmez avlanmaz ,kayd altina girmez , ancak kalbin ve ruhun ile ona muteveccihen dur belki o kendi gelir, ilimde kuderette tecelli ettigi boyutta bizim idraklerimizin fevkinde makamlarda görunur tecelli ederler , bizler o unvanlara alemlere sadece bir mizan ile mikyas ile idrak noktasinda yaklasabiliyoruz, yine biliyoruzki, hayal etmek tefekkuretmek degildir, hayelde alemi misal gibi , lakin tefekkur ilim ile ilmin unvanlari ile her bir meseleyi o ilmin esaslari uzre idrakteki seyr veya imami rabbani r.a hin deyimi ile SEYR-I SULUK HAREKET-I ILMIYEDEN IBARETTIR, ilmi hareketlerden ibaret degildir, her ne ise, yinede böyle külli meselelelere girme gayretiniz ve sevkiniz icin masallah der, bu kardesinizin simdilik yazdigi bir kac meseleyi dikkate deger bulursunuz insallah, haddimiz olmayarak karistik meseleye Allah muvaffak ede...
Ümitvar olunuz..

15

28.06.2006, 15:09

maaşallah nuruhuda Allah rzı olsun.
güzel açıklamışsın.

demek bekle nur gelecek tenkid etmeki kaçmasın.selam...

cevat kardeş dünyada elma nasıl yaratılıyor .yavaş yavaş değilmi.bir anda değil.ilim öyle istediğinden kudrette öyle tecelli ediyor..

amma ahirette zamana beklemeden elma yaratılıyor.birini koparsan hemen yerine başkası yaratılıyor buyuruyor efendimiz a.s.m. değilmi.

ilim öyle istediği için kudretde öyle tecelli ediyor.

nasılki dünyada baharı bekliyorsun yeniden elmayı almak için .değilmi.neden hikmeti öyle olduğu için .hikmeti öyle tayin eden ilimdir.vücuda getirende kudrettir.

amma ahirette zaman ve mekan olmadığından biranda yaratılıyor.kudret hemen vücud veriyor.

şimdi dünyada zamanı ortadan kaldırsan ahiretten ne farkı kalır.

selam..

16

28.06.2006, 16:07

Nuruhuda bacım

ALLAH cc razı olsun çok güzel açılımlar yapmışsın .istifade ettik.bu konularlar ilgili değerli anlatımlarınızı istifadeye sunmanızı rica ederim.

EşYA NEREYE GıDıYOR?

Kainatta,mevcudatta,dünyada yaratılan hiç bir eşya fenaya gitmez,yokolmaz sureten fenaya gitsede,manen çok vucudlar giyirek bekasını devam ettirir.hiç olmasa bile yüce ALLAH' cc muhit ilminde mevcudiyetini devam ettirmesi bile buna kafidir.

kaldıki bu güzel dünyamızda,hususan zemin yüzündeki süslü mevcudat bu vucuddan gittikten sonra bir çok vucut kazanır öyle gider.bir gül kısa bir zamanda bu vucuttan gider ama çok suretlerini tohumunda ve kuvve-i hafızalarda devam ettirir.hatta mevcudatta bulunan ve insanınn fark etmediği ince sanatlar,süslü dakik eserler yüce ALLAH cc tarafından yaratılan ama mahiyetlerini bilemediğimiz ruhaniyat tarafından ve ayrıca melekler tarafından tefekkür edilmekte ve onlar tarafından kayıt altına alınmaktadır.

ayrıca üsta ra.hiç bir şeyin ademe gitmemesi ve ilmi ilahi konusunda şöyle

der;

""Cenâb-ı Hak öyle bir Kadîr-i Mutlaktır ki, adem ve vücut, kudretine ve iradesine nisbeten iki menzil gibi, gayet kolay bir surette oraya gönderir ve getirir. ısterse bir günde, isterse bir anda oradan çevirir.
Hem adem-i mutlak zaten yoktur. Çünkü bir ilm-i muhît var. Hem daire-i ilm-i ılâhînin harici yok ki, bir şey ona atılsın. Daire-i ilim içinde bulunan adem ise, adem-i haricîdir ve vücud-u ilmîye perde olmuş bir ünvandır""

buna binaen yaratılan bir şeyin yokolması diye bir şey yoktur.sadece bize görünen ,bize bakan veche itibarı ile suretler kaybolmuş,zevale gitmiş,bizden gizlenmişlerdir.fakat hali hazır itibarı ile ""ademi muklak zaten yoktur"" ve her an ve zaman yüce ALLAH cc.ilminde hazır ve nazırdır.yok olma diye bir husus kesinlikte yoktur.

demekki zevale gittiğini zannettiğimiz mahlukat ve eşya asla ademe gitmez,zevale gitmez,kaybolmaz,ancak bize bakan yönü ile suretlerini kaybederler.

bu konu hakkında mektubatta (24.mektub) konu ile ilgili bölümler ehli vukuf abilerden açılımlarını ve anlatımlarını bekliyoruz.

inşallah istifade ederiz.

selam ve dua ile

17

28.06.2006, 17:24

Belki bu başlık hoşunuza gider. Geçmişte benzer konuların tartışıldığı oldu. Ben yine alakadar bulduklarımdan, sizleri haberdar etmeye çalışacağım.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

18

28.06.2006, 20:53

bismillah

yazdiklariniz gayet yerindedir , bizim ilave olarak yazabilecegimiz katki nevinden sunlar olur,
yaradilisi bir yoktan var etmek IBDA olarak alirsak bu yoktan var edilmedir, var edilen alemi esirdir(maddi boyutu konusuyoruz)(alem mana ve ruhlar alemi konumuz degil) (Allahu alem) bu yaradilistan sonra insa vardir, yani sifati ilahiyyet esmai ilahiyye kudret cetvelinde basamak basamak merhale merhale terakkki ede ede ilerler bu ilerleme gunesin yaradilisindan dunyanin yaradilisindan ve bize göre zaman dedigimiz degisimleri anlamakta kullandigimiz seyr de meratibi madde meratibi bitki meratibi hayvanatt ve meratibi insan madde terakkide ilmin unvani uzre devam ediyor taki madde görüntu naklinden ses nakline kadar terakki etti ve edecek ,isaretler var, manada ayni minvalde terakkidedir , yazmissiniz yok olamk yoktur aynende öyledir her sey kalitesi nisbetinde layik oldugu yere dogru degisik eleklerden yasam boyutlarindan gecerek ilerlemektedir, her seyin en iyisini ve dogrusunu Allah bilir

bu konuda Üstadimiz r.a hazretleri buyurmuslar ki:
Ince remizli bir mesele: naliski ;
su kendi zararina olarak incimad eder,
Buz buzun zararina temayyu eder,
lüb kisrin zararina kuvvetlesir,
lafiz mana zararina kalinlasir,
ruh cesed hesabina zayiflasir,
cesed ruh hesabina incelesir
öylede;
Alem-i kesif olan DÜNYA ,ALEM-I LATIF OLAN AHIRET HESABINA HAYAT MAKINASININ ISLEMELERIYLE SEFFAFLASIR LATIFLESIR(4.esas.1.mesele.29.söz)
hem
kainatta
seffafiyet sirri
mukabele sirri
muvazene sirri
intizam sirri
tecerrüt sirri
itaat sirri
birer emirdirki cogu aza buyugu kucuge müsavvi kilar,
su temsil-i itaat sirrinin hakikati sudurki;
kainatta bitecrübe, her seyin bir nokta-i kemali vardir, o seyin o noktaya bir meyli vardir
muzaaf meyil ihtiyac olur
istiyak olur
muzaaf istiyak incizap olur
incizap istiyak olur
istiyak meyil olur...(3. mesele 29. söz)

bu ve minvali esaslar bizler göstermistirki terakki devam eder, sonra ayrisma bir harman muhasebe meydani vardir ve ordan bir yol ile bir kismi cennete ve bir kismi cehenneme akar gider, madde ve mana , layik oldugu makam meratib neresi ise orada yerini alacaktir, kainatta zerre kadar israf ve abesiyyet yoktur...

bu meseleleler kulli oldujklarindan ne yazmaya takatimiz ne idrakimiz yeterli olmaz, lakin bir denizden bir damala misal risale i nur deryasindan alabildigimizden bir nebze aktarmaya gayret ettik...


hem her seyi kelama dökmek hos olmuyor hissedip yasamak mass etmek nimetini Allah bizlere nasib ede, yanlis varsa sahsima aittir ne kadar dogru ve guzellik varsa Allahin ikrami risale i nur bahcesinin kur ani olan hakikatlerinin bizlere ikramidir...
Ümitvar olunuz..

19

28.06.2006, 21:03

Akıllara ziyan meseleler, aklım durdu.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

20

28.06.2006, 21:55

Doymadım ,devamını isterim.
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir