Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

14.06.2006, 15:20

Kesb-i şer, şerdir; halk-ı şer, şer değildir. ne demek?

Risale-i Nurda geçen şu cümleyi açıklar mısınız: “Kesb-i şer, şerdir; halk-ı şer, şer değildir.” (Sözler)



şerrin yaratılması şer değildir; şer olan, onu kesb etmek, yani şerri kazanmak, ona yönelmek ve onu irade etmektir.

Rahman ismi gibi, Kahhar ismi de güzeldir; güzel olmayan, kahrı gerektiren isyanları işlemektir.

Suç işlemek şerdir, ama suçluyu hapse atmak şer değildir.

Dalâlet fırkalarından birisi olan Mutezile Mezhebinde, şerrin yaratılması, şer telâkki edilir. Buna göre, canilere ceza vermeyi şer kabul etmek gerekiyor.

Bu imtihan meydanının bir gereği de, “kul, hayır olsun, şer olsun neyi isterse” Allah’ın onu yaratması değil midir? Hidayet yolunu tercih edenlerde Hâdi, yani hidayete erdirici ismi, sapık yollara girenlerde ise Mudıll, yani “dalâlete düşürücü” ismi tecelli eder. Birincilere yolun doğrusu gösterilmiş, ikincilere ise arzu ettikleri yanlış yol açılmış ve geçmelerine izin verilmiştir. Her iki isim de, her iki tecelli de güzeldirler. Güzel olmayan, hidayeti bırakıp dalâleti tercih etmek, onu istemek, ona yönelmektir.

Nur Külliyatında bu hakikat açıklanırken enteresan bir misâl verilir: Ateş.

Ateşin yaratılması şer değildir; ateşin binlerce faydası bunu ispat eder. şer olan, ateşe temas etmek, onunla yangın çıkarmaktır.

Ateş misâlinin hemen ardından söz şeytana getirilir ve şöyle buyrulur:

“şeytanların icadı, terakkiyat-ı insaniye gibi çok hikmetli neticeleri olmakla beraber, sû-i ihtiyarıyla ve yanlış kesbiyle şeytanlara mağlûb olmakla, ‘şeytanın hilkati şerdir’ diyemez.” (Lem’alar)

Bu misâlin en dikkat çekici yönü, şeytanın da ateşten yaratılmış olmasıdır. Demek ki, ateşe dokunmak gibi, şeytanın vesveselerine kapılmak ve ona mağlûp olmak da şerdir. Yoksa şeytanların yaratılması şer değildir. Zira, bütün manevî terakkilerin temelinde, nefis ve şeytanla cihat etmek yatar.

ıçeriden nefis, dışarıdan şeytan... Bu iki düşmanına rağmen istikamet yolunda giden insan, manen çok terakki eder. Onun ruh ikliminde nice çiçekler açar, nice meyveler yetişir.


Demek oluyor ki, nefsin de şeytanın da yaratılmaları güzeldir; güzel olmayan, nefse uymak ve şeytana kanmaktır.

2

14.06.2006, 16:38

değerli Yunus Abi

Bu vesile ile şunu da eklemek istiyorum.Hidayet te kulun KESBıNDEN sonra kalbe ilka edilen bir nurdur.

Herşey kendi kesbimizden sonra Canabı hakkın iradesi orada taalluk etmektedir.Yani bizim kesbimiz ve elimizde bulunan cüz i cüz ü ihtiyarı karşıyaşacağımız yada önümüzde olan seçeneklere üstadın tabiriyle bir şartı adi mesabesindedir.

Zaten insanların elinde bulunan sadece icadsız bir kesb ve kıl kadar olan cüzi cüz ü ihtiyarımızıdır.yani seçme ,tercih etme duyğumuzdur.

Herşey bunlara göre yönlendirilir.

üstad ta bütün risalelerde bu kesbimize güvenmememiz gerektiğini ve elimizde bulunan cüz ü ihtayarinin iman ve kur'an ve sünnete göre yönlendirilmesi ,hak yolunda kullanılması gerektiğini büyük bir ehemmiyetle hususan 23. sözde belirtmiş,insanın SAADET VE şEKAVETıNıN buna bağlı olduğunu önemle vurğulamıştır.

17.sözde de kendi cüzi ihtiyarımıza ve enaniyetimize itimat etmememiz gerektiğini,kendi iktidar ve ihtiyarımızın adeta yıldız böceğinin ışıgı gibi olduğunu,çünkü yıldız böceğinin kendi kısacık ışığına güvenerek dehşetli yolunu tenvir etmeye çalıştığını,ama bütün mevcudatı aynı zamanda karanlığa,zülumata attığını,bizimde böyle yapmamamız gerektiğini, şöyle belirtmiştir.

Sermayem ise, cüz'-i lâyetecezza gibi cüz'î bir şeydir.

اِينْ جُزْءِ كُدَامْ وَ اِينْ كَآئِنَاتِ حَاجَاتِ كُدَامَسْت

ışte şu cihan kadar ve milyarlar ile ancak istihsal edilen hâcet nerede ve bu beş paralık cüz'-i ihtiyârî nerede? Bununla onların mübayaasına gidilmez. Bununla onlar kazanılmaz. Öyle ise başka bir çare aramak gerektir.

َيسْ دَرْرَاهِ تُوَازْ اِينْجُزُء&#161 8; نِيزْنَازْ&#160 5;ِىَكُذَشْت&#1 614;نْ َحارَهءِ مَنْ اَسْت

O çare ise şudur ki: O cüz'-i ihtiyârîden dahi vazgeçip, ırade-i ılâhiyyeye işini bırakıp, kendi havl ve kuvvetinden teberri edip, Cenâb-ı Hakk'ın havl ve kuvvetine iltica ederek hakikat-ı tevekküle yapışmaktır. Ya Rab! Mâdem çare-î necat budur. Senin yolunda o cüz'-i ihtiyârîden vazgeçiyorum ve enaniyyetimden teberri diyorum.

Yine senin belirtiğin gibi bir kısım sufimz meşrebli bazı zatlarda Vahdetül Vucut meşrebi olan Canab-ı hakkın Vucubu Vücuduna o kadar ehemmiyet vermişlerdirki kainattı,mevcudattı,dunyayı inkara kadar gitmişlerdir.
Bu da Yüce Allahın isimlerin tecellilerinin olmadığı,tecelli etmediği anlamına gelmiştir.bu durumda bu meşrebin yüksek bir meşreb olmayıp,nakıs bir meşreb olduğunu bize göstermiştir.

Mektubatta da ifade edildiği gibi herşey o değil ,herşey ondandır.

Canab-ı Hakkın isimlerinin tecellileri vehmi değil hakikattır.Hayal derecesine hiç bir zaman indirilemez.

3

15.06.2006, 19:04

Re: risalei nurda geçen şu cümleyi açıklarmısınız

Alıntı sahibi ""yunusum""

ıçeriden nefis, dışarıdan şeytan... Bu iki düşmanına rağmen istikamet yolunda giden insan, manen çok terakki eder. Onun ruh ikliminde nice çiçekler açar, nice meyveler yetişir.


Demek oluyor ki, nefsin de şeytanın da yaratılmaları güzeldir; güzel olmayan, nefse uymak ve şeytana kanmaktır.


Cenab-i hakk bizleri nefsin ve $eytanin $errinden muhafaza etsin
amin.amin.amin...

Allah razi olsun agabiler.
Ey Kardes bil ki! Hasenatın hayatı niyet iledir. Onların fesadı ise ucb, riya ve gösteriş iledir.
Mesnevi-i Nuriye

4

28.06.2006, 17:54

Alıntı

Alıntı

“şeytanların icadı, terakkiyat-ı insaniye gibi çok hikmetli neticeleri olmakla beraber, sû-i ihtiyarıyla ve yanlış kesbiyle şeytanlara mağlûb olmakla, ‘şeytanın hilkati şerdir’ diyemez.” (Lem’alar)


Niye şeytanı yarattı diyerek, Allah'ı kötüleyenlerin ağzına bir tokattır bu. şeytanın vesvesesi ve insanın direnmesi, insanın manevî terakkiyatı ve kemalatına vesîle oluyor. Günah işlese bile, tevbe ederek, o günahı silmek istemenin hırsıyla, belki yerinden bir roket gibi fırlayabilir amel-i salih ve o günahın hicabından ve ıztırabından kurtulmanın gayretinden gelen hakikî ihlas ile. Hem Allah, dilerse o kötülükleri de, iyiliklere, hasenata tebdil ediyor sevab yazıyor. Hem Kur'an'da Vallahu yuhıbbu't-tevvabîn diyor. Hem bir hadis-i şerifte Hz.Peygamber a.s.m., -ev kemâ kál- hiç günah işlemeseniz Allah sizi helak eder, yerinize günah işleyip, sonra tevbe edecekleri getirirdi diyor.

Sonra bunları tefekkür ederken, tevbe, dua ve ibadetin özü olması, ihlas, Allah'a yöneliş, yaratılış gayemiz, enfüsî sırlarımız, iç alemimiz, ene'nin mahiyeti, hepsi aklımıza geliyor. Nurcu olmayanın belki gelmez, ama bunları bilen, bu risaleleri okuyan, Nurları tanıyan zatların gözünün önünden adeta film şeridi gibi geçiyor bütün konular. Anlatılamaz, tarif edilemez, mana ve manevî alemlerde, süren bir seyahat, bir yolculuk gibi. Yaşamayan, nasıl bilsin.

Konuların hepsi birbiriyle bağlı, aralarında güçlü, hem ruha, hem kalbe, hem akla hitab eden bağlar var, insan tefekkürünü bitirmeye takat yetiremiyor, belki bu yüzden Nurcuyuz ve Nurları seviyoruz ve bağlıyız.

Neyse, konuya dönersek, Üstad yine diyor: "Eğer şeytan olmasaydı, manevî terakkiyat ve kemalat olmazdı, insanın makamı da melekler gibi sabit olurdu. Halbuki şeytan imtihanı ile, esfel-i safilinden, kömürlükten, ala-yı ılliyyine, elmaslığa, ferşten arşa sonsuz bir tedennî (alçalma) ve terakkî (yükselme) imkânı var. "
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

5

29.06.2006, 14:00

ıkinci Sualiniz: şeytanların halkı ve icadı ne içindir? Cenâb-ı Hak şeytanı ve şerleri halk etmiş; hikmeti nedir? şerrin halkı şerdir, kabîhin halkı kabîhtir.

Elcevap: Hâşâ, halk-ı şer şer değil, belki kesb-i şer şerdir. Çünkü, halk ve icad bütün netâice bakar. Kesb, hususî bir mübaşeret olduğu için, hususî netâice bakar. Meselâ, yağmurun gelmesinin binlerle neticeleri var; bütünü de güzeldir. Sû-i ihtiyarıyla bazıları yağmurdan zarar görse, "Yağmurun icadı rahmet değildir" diyemez, "Yağmurun halkı şerdir" diye hükmedemez. Belki sû-i ihtiyarıyla ve kesbiyle onun hakkında şer oldu. Hem ateşin halkında çok faydalar var; bütünü de hayırdır. Fakat bazılar, sû-i kesbiyle, sû-i istimaliyle ateşten zarar görse, "Ateşin halkı şerdir" diyemez. Çünkü, ateş yalnız onu yakmak için yaratılmamış. Belki o, kendi sû-i ihtiyarıyla, yemeğini pişiren ateşe elini soktu ve o hizmetkârını kendine düşman etti.

Elhasıl: Hayr-ı kesir için şerr-i kalil kabul edilir. Eğer şerr-i kalil olmamak için, hayr-ı kesiri intaç eden bir şer terk edilse, o vakit şerr-i kesir irtikâp edilmiş olur. Meselâ, cihada asker sevk etmekte, elbette bazı cüz’î ve maddî ve bedenî zarar ve şer olur. Fakat o cihadda hayr-ı kesir var ki, ıslâm, küffârın istilâsından kurtulur. Eğer o şerr-i kalil için cihad terk edilse, o vakit hayr-ı kesir gittikten sonra, şerr-i kesir gelir. O ayn-ı zulümdür. Hem meselâ, kangren olmuş ve kesilmesi lâzım gelen bir parmağın kesilmesi hayırdır, iyidir. Halbuki zâhiren bir şerdir. Parmak kesilmezse el kesilir, şerr-i kesir olur.

ışte, kâinattaki şerlerin, zararların, beliyyelerin ve şeytanların ve muzırların halk ve icadları şer ve çirkin değildir; çünkü çok netâic-i mühimme için halk olunmuşlardır. Meselâ, melâikelere şeytanlar musallat olmadıkları için, terakkiyatları yoktur; makamları sâbittir, tebeddül etmez. Kezâ, hayvânâtın dahi, şeytanlar musallat olmadıkları için, mertebeleri sabittir, nâkıstır.

âlem-i insaniyette ise, merâtib-i terakkiyat ve tedenniyat, nihayetsizdir; Nemrutlardan, Firavunlardan tut, tâ sıddıkîn-i evliya ve enbiyaya kadar gayet uzun bir mesafe-i terakki var
ışte, kömür gibi olan ervâh-ı sâfileyi, elmas gibi olan ervâh-ı âliyeden temyiz ve tefrik için, şeytanların hilkatiyle ve sırr-ı teklif ve ba’s-ı enbiya ile, bir meydan-ı imtihan ve tecrübe ve cihad ve müsabaka açılmış. Eğer mücahede ve müsabaka olmasaydı, maden-i insaniyetteki elmas ve kömür hükmünde olan istidatlar beraber kalacaktı. âlâ-yı illiyyîndeki Ebu Bekr-i Sıddık’ın ruhu, esfel-i sâfilîndeki Ebu Cehil’in ruhuyla bir seviyede kalacaktı.

Demek, şeyâtin ve şerlerin yaratılması, büyük ve küllî neticeye baktığı için, icadları şer değil, çirkin değil. Belki, sû-i istimâlâttan ve kesb denilen mübaşeret-i hususiyeden gelen şerler, çirkinlikler kesb-i insana aittir; icad-ı ılâhîye ait değildir.

6

29.06.2006, 14:04

Eğer sual etseniz ki: Bi’set-i enbiya ile beraber şeytanların vücudundan ekser insanlar kâfir oluyor, küfre gidiyor, zarar görüyor. "El-hükmü li’l-ekser" kaidesince, ekser ondan şer görse, o vakit halk-ı şer şerdir; hattâ bi’set-i enbiya dahi rahmet değil denilebilir.

Elcevap: Kemiyetin, keyfiyete nisbeten ehemmiyeti yok. Asıl ekseriyet, keyfiyete bakar. Meselâ, yüz hurma çekirdeği bulunsa, toprak altına konup su verilmezse ve muamele-i kimyeviye görmezse ve bir mücahede-i hayatiyeye mazhar olmazsa, yüz para kıymetinde yüz çekirdek olur. Fakat su verildiği ve mücahede-i hayatiyeye maruz kaldığı vakit, sû-i mizacından sekseni bozulsa, yirmisi meyvedar yirmi hurma ağacı olsa, diyebilir misin ki, "Suyu vermek şer oldu, ekserisini bozdu"? Elbette diyemezsin. Çünkü o yirmi, yirmi bin hükmüne geçti. Sekseni kaybeden, yirmi bini kazanan zarar etmez, şer olmaz.

Hem meselâ, tavus kuşunun yüz yumurtası bulunsa, yumurta itibarıyla beş yüz kuruş eder. Fakat o yüz yumurta üstünde tavus oturtulsa, sekseni bozulsa, yirmisi yirmi tavus kuşu olsa, denilebilir mi ki, "Çok zarar oldu, bu muamele şer oldu, bu kuluçkaya kapanmak çirkin oldu, şer oldu"? Hayır, öyle değil, belki hayırdır. Çünkü o tavus milleti ve o yumurta taifesi, dört yüz kuruş fiyatında bulunan seksen yumurtayı kaybedip, seksen lira kıymetinde yirmi tavus kuşu kazandı.

ışte, nev-i beşer, bi’set-i enbiya ile, sırr-ı teklif ile, mücahede ile, şeytanlarla muharebe ile kazandıkları yüz binlerle enbiya ve milyonlarla evliya ve milyarlarla asfiya gibi âlem-i insaniyetin güneşleri, ayları ve yıldızları mukabilinde, kemiyetçe kesretli, keyfiyetçe ehemmiyetsiz hayvânât-ı muzırra nevinden olan küffârı ve münafıkları kaybetti.

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir