Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

21

27.12.2003, 10:22

Abdullah kardeş;

bizler bu dehşetli asır ve zamanda müslüman olmakla, ehl-i dalalete karşı müsbet iman hizmeti ile mukabele etmekle ve Üstad gibi bir zata muhabbet ederek nurları okumakla ve neşretmekle bir nevi ısa(as) askerleri arasında yer alırız. velev ki onu görüp tanımasak bile.
Bundan hiç şüpheniz olmasın.

"maddi açıdan ihtiyaç olur ise sizin ilk kılınç olma duygunuzu" da büyük bir şehadet arzusu olarak görüyorum. fakat maddi bir mücadelede bir kez hayatınız kaybeder ve bir kez şehit olursunuz.

Fakat manevi hizmetlerde Nurlara talebe olarak ömrünüzün sonuna kadar ihlas ve samimiyet içinde mücahede eder iseniz her gününüüz bir şehadet hükmüne geçebilir. bu nedenle nurlara tam talabe olarak her günümüz için şehadet mertebesi kazanmak çok daha önemlidir. ama bu da oldukça zor bir iştir.
abdullah kardeş sizde böyle "zor olanı seçmek duygusu" açıkça gözüküyor.


saygı ve muhabbetle...

Risale Okuyorum

Üyeliği İptal Edildi

  • "Risale Okuyorum" bir erkek
  • "Risale Okuyorum" adlı kullanıcı yasaklandı

Mesajlar: 663

Konum: Ankara

Meslek: Öğrenci

Hobiler: İnternet, Risale-i Nur

  • Özel mesaj gönder

22

27.12.2003, 15:43

şehit olmak mı, Rabbim nasip etsin hepimize...

Sevgili Abdullah bey, bizler acizane vazifemizi yapmaya çalışıyoruz, yani teşekkür etmenizi gerektirecek bir durum yok :oops:

Bu zamanda ıslam'ı doğru anlayıp, yaşamak hakikaten zor... Mürşid-i Kamil aramaya kalksak, bir sürü buluruz ama hangisi hakiki olur?...

Üstad bir zaman mürşid-i kamil ararken çelişkide kalmış. ımam-ı Rabbani Hazretleri'nin "tevhidi kıble et", yani "bir öyle bir mürşid seç ki, seni yanıltmasın ve en kısa zamanda seni vuslata kavuştursun" ikazıyla düşünmüş ve Kuran'ı Mürşid-i Hakiki edinmiş... Bu bağlamda; Risale-i Nur Kuran'ın icazı olması hasebiyle, Mürşid-i Kamil sayılır ve bana göre öyledir de... Risale-i Nur'u okumak ve yaşamak, biiznillah kişinin imanlı olarak kabre girmesini sağlar, cemaatsiz de Risale-i Nur anlaşılamaz ve tam anlamıyla yaşanamaz....

Rabbim hayırlısını nasip etsin....
"şimdi oku, kabirde okuyamazsın!" (Zübeyir Gündüzalp)

Talebe

Acemi

Mesajlar: 19

Konum: Köln / Almanya

  • Özel mesaj gönder

23

29.12.2003, 01:59

Sevgili kardeşlerim,
Anladığım kadarı ile büyük deccalin şahs-ı manevisinin Sosyalizm ve bu belanın getirdiği dünya görüşü olduğunu belirtiyorsunuz.
Aklıma gelen sorularım şunlar:

Birincisi:
On Üçüncü Mesele: şahs-ı ısa Aleyhisselâmın kılınciyle maktul olan şahs-ı Deccalın, teşkil ettiği dehşetli maddiyyunluk ve dinsizliğin azametli heykeli ve şahs-ı mânevîsini öldürecek ve inkâr-ı ulûhiyet olan fikr-i küfrîsini mahvedecek ancak ısevî ruhânileridir ki, o ruhâniler din-i ısevînin hakikatini hakikat-i ıslâmiye ile mezc ederek o kuvvetle onu dağıtacak, mânen öldürecek. Hattâ, "Hazret-i ısa Aleyhisselâm gelir, Hazret-i Mehdîye namazda iktida eder, tâbi olur" (Buhari, Enbiya: 49; Müslim, ımân:244, 245, 247; ıbn-i Mâce, Fiten: 33; Müsned, 2:336, 3:368 ) diye rivayeti, bu ittifaka ve hakikat-i Kur’âniyenin metbuiyetine ve hâkimiyetine işaret eder.

Risale Okuyorum kardeş'in konuyla ilgili olarak yazdığı:

Alıntı

Diğeri ise dünyanın başına bela olacak olan Büyük Deccaldir ve Hz. ısa tafarından öldürülecektir.
5. şua'daki işaretlere dayanarak her ikisinin de geldiğini görebiliriz. Büyük Deccalin komunizm fitnesi olduğunu ve Avrupa Hristiyan'larının, Hristiyanlığa tekrar sahip çıkmaya başlamaları ve de Demokrasi gibi inanç hürriyetine sahip çıkmalarıyla SSCB komunizmi yıkılarak Elhamdülillah büyük deccalin beli kırılmıştır.


Sorularım:
ısevî ruhânilerinin şu ana kadar din-i ısevînin hakikatini hakikat-i ıslâmiye ile mezc ettiklerini söyleyebilirmiyiz ?
Avrupa Hristiyan'larının Hristiyanlığa tekrar sahip cıkmaları yetersiz değilmi? Teslis inancı Hz. ısa (as) tarafından öncelikli olarak kaldırılması gerekmezmi ?

ıkincisi:
ahmetsaid kardeş yazıyor:

Alıntı

1900 lü yılların başında ortaya çıkan sosyalist hareket 1917 de rusya'da güç bularak bütün dünyayı titretmeye başladı. bu dehşetli musibete karşı hür dünya 1950 sonrasında ciddi tedbirler alma gayretine girdi. NATO vs gibi büyüklü küçüklü bir çok organizasyonlarla sosyalist güçlere karşı bir blok oluşturuldu. Uzun süren mücadele sonunda 1990 lı ılların başından itibaren bu dinsizlik akımı büyük bir yenilgiye uğratıldı. Adeta komünizm diye adlandırılan deccalizm öldürüldü. Bu da bir nevi ısa(as) görevidir. Ki bir çok devlet(AB ülkeleri, ABD ve Vatikan da dahil) bu noktada ısa(as) bu önemli görevi yerine getirmesinde yardım etmiştir.


Sorum:
On Altıncı Mesele bu görüşe muhalif değilmi ? Zira NATO'da birleşen müttefikleri ısa Aleyhisselâmı nur-u iman ile tanıyan ve tâbi olan cemaat-i ruhâniye-i mücahidî olarak tanımlıyabilirmiyiz ? Bu organizasyonların dini bir mücadeleden ziyade dünyevi rahatlarını kapitalizm'de görmelerinin neticesinde sosyalizm belasına karşı hareket ettiği daha doğru bir tespit olmazmı ?
Ve NATO'nun Komünist ülkelere karşı kurduğu askeri denge Üstad Hazretlerinin belirttiği cemaat-i ruhâniye-i mücahidînin kemiyeti, Deccalın mektepçe ve askerce ilmî ve maddî ordularına nisbeten çok az ve küçük olmasına işaret ve kinayedir. bulgusuna ters düşmemektemidir ?

Ve son olarak:
Hazreti Üstad kesin olarak Sosyalizm büyük deccaldir demişmidir veyahut Risale-i Nurlardan bu sonucu çıkarmamız gerekiyormu ?

Allah (c.c.) hepinizden razı olsun.
Risale-ı Nur mesleğinde başarıdan başarıya koşmanızı nasip etsin. Amin!

24

29.12.2003, 09:46

Talebe kardeşin birinci sorusu:
"ısevî ruhânilerinin şu ana kadar din-i ısevînin hakikatini hakikat-i ıslâmiye ile mezc ettiklerini söyleyebilirmiyiz ? "


cevap:

sualin cevabına 15.Mektupta geçen şu ifadeyle başlayalım. " ışte böyle bir sırada, o cereyan pek kuvvetli göründüğü bir zamanda, Hazret-i ısâ Aleyhisselâmın şahsiyet-i mâneviyesinden ibaret olan hakikî ısevîlik dini zuhur edecek, yani rahmet-i ılâhiyenin semâsından nüzul edecek, halihazır Hıristiyanlık dini o hakikate karşı tasaffi edecek, hurafattan ve tahrifattan sıyrılacak, hakaik-i ıslâmiye ile birleşecek, mânen Hıristiyanlık bir nevi ıslâmiyete inkılâp edecektir. Ve Kur'ân'a iktida ederek, o ısevîlik şahs-ı mânevîsi tâbi ve ıslâmiyet metbû makamında kalacak, din-i hak bu iltihak neticesinde azîm bir kuvvet bulacaktır."

ifadeden de anlaşıldığı üzere ahirzamanda ısa(as)ın din-i hakikisi zuhur edecek, yani gerçek incil ortaya çıkacak ve bunun neticesinde teslis inancı gibi bir takım yanlış inançlar ortadan kalkacak ve hıristiyan dünyası da Resulullahı peygamber, Kuranı da hak kitap olarak kabul etmeye başlayacaklar.
bu hadisenin büyük ölçüde gerçekleşme yolunda olduğunu söyleyebiliriz. zira 1948 yılında Filistin toprakları içinde, bir mağarada gerçek incil bulundu. 1958 yılına kadar yapılan kazılarda gerçek incile ait bir çok orjinal incil parçası gün yüzüne çıkarıldı. O gerçek incil nüshalarında ise peygamberimiz açık olarak müjdeleniyordu.

bu hakikat karşısında hıristiyan dünyası büyük ölçüde tasasffi etmeye, teslis inancından vazgeçerek tevhid ianacına yaklaşmaya başladı. bu gün hiristiyan dünyasında en çok tartışılan meselenin teslis inancı olduğu açıkça görülüyor.



ikinci sorusu:Avrupa Hıristiyan'larının Hıristiyanlığa tekrar sahip cıkmaları yetersiz değilmi? Teslis inancı Hz. ısa (as) tarafından öncelikli olarak kaldırılması gerekmezmi ?


cevap:

bu konuda bir eksik anlaşılma var gibi. zira bu gün avrupa zannedildiği kadar hırısiyanlığa sahip çıkmıyor. aksine terk ediyor. ben kısa bir süre ingiltere'nin Bolton şehrinde bulundum. orada sekiz cami vardı ve bunların yedi tanesini kilise papazları müslümanlara vermişti. sorunuzun ikinci şıkkında ise Hz ısa(as) öncelikli olarak teslis inancını kaldrımaya uğraşıyor zaten. birinci sorunuzdaki Risale-i nurdan aktardığımız bölüm bunu açıkça gösteriyor.


diğer sorularınıza da ayrı bir başlık altında cevap vermeye çalışalım.

saygı ve muhabbetle...

25

29.12.2003, 10:17

talebe kardeşin üçüncü sorusu:

"On Altıncı Mesele bu görüşe muhalif değilmi ? Zira NATO'da birleşen müttefikleri ısa Aleyhisselâmı nur-u iman ile tanıyan ve tâbi olan cemaat-i ruhâniye-i mücahidî olarak tanımlıyabilirmiyiz ? Bu organizasyonların dini bir mücadeleden ziyade dünyevi rahatlarını kapitalizm'de görmelerinin neticesinde sosyalizm belasına karşı hareket ettiği daha doğru bir tespit olmazmı ?
Ve NATO'nun Komünist ülkelere karşı kurduğu askeri denge Üstad Hazretlerinin belirttiği cemaat-i ruhâniye-i mücahidînin kemiyeti, Deccalın mektepçe ve askerce ilmî ve maddî ordularına nisbeten çok az ve küçük olmasına işaret ve kinayedir. bulgusuna ters düşmemektemidir ? "


cevap:


NATO'nun 1950 sonrası hizmete geçtiğini ve sosyalizim denilen deccalizmin 1917 ylında koskoca Rusya'yı, ardından Çin'in, ardından Avrupan'ın yarısını ve dünya halklarının da bir çoğunu kendine taraftar yaptığını hatırlayalım.
Hatta ABD, Fransa ve ıngiltere gibi NATO içinde yer alan ülkelerin ikinci dünya savaşında Rusya'ya ve Çin'e yardım bile ettilerini göz ardı etmeyelim.
yani mücadele 1917 sonrasında başladı ve 1950 sonrasında hür dünyanın topyekün bir mukavemeti ile 1990 yıllarında sosyalizmin mağlubiyeti ile neticelendi. tarihin kısa bir kesitini nazara alarak hüküm vermek bazen yanıltıcı olabilir. yani deccalizmin en dehşetli anlarında NATO diye bir şey yoktu.
NATO'ya ise "ısa Aleyhisselâmı nur-u iman ile tanıyan ve tâbi olan cemaat-i ruhâniye-i mücahidî" nin yardımcıları olarak bakmak daha uygun olabilir.

her ne niyetle olursa olsun dinsizlik ve deccalizme karşı mücadele etmek çok büyük bir öneme sahiptir. belki bazıları dünyevi rahatını düşünmüş olabilir. ama neticede kazanan Hak ve hakikattır.




dördüncü yani son sorusu:


Ve son olarak:
Hazreti Üstad kesin olarak Sosyalizm büyük deccaldir demişmidir veyahut Risale-i Nurlardan bu sonucu çıkarmamız gerekiyormu ?


cevap:

hem açıkça demiştir, hem de Nurlardan böyle bir sonucu çıkarmamız gerekir. aşağıdaki ifadeler zanederim konuya daha net bir açıklık getirir.




Beşinci şua 15. mesele

Evet, ihtilâl-i Fransevîde hürriyetperverlik tohumuyla ve aşılamasıyla sosyalistlik türedi, tevellüd etti. Ve sosyalistlik ise bir kısım mukaddesatı tahrip ettiğinden, aşıladığı fikir, bilâhare bolşevikliğe inkılâp etti. Ve bolşeviklik dahi çok mukaddesat-ı ahlâkiye ve kalbiye ve insaniyeyi bozduğundan, elbette, ektikleri tohumlar hiçbir kayıt ve hürmet tanımayan anarşistlik mahsulünü verecek.


ve Beşinci şua 14. mesele

Rivayette var ki, "Deccalın mühim kuvveti Yahudidir. Yahudiler severek tâbi olurlar."
Allahu a'lem, diyebiliriz ki, bu rivayetin bir parça tevili Rusya'da çıkmış. Çünkü, her hükûmetin zulmünü gören Yahudiler, Almanya memleketinde kesretle toplanıp intikamlarını almak için, komünist komitesinin tesisinde mühim bir rol ile Yahudi milletinden olan Troçki namında dehşetli bir adamı, Rusya'nın Başkumandanlığına ve terbiyegerdeleri olan meşhur Lenin'den sonra Rus hükûmetinin başına geçirerek Rusya'nın başını patlatıp bin senelik mahsulâtını yaktırdılar. Büyük Deccalın komitesini ve bir kısım icraatını gösterdiler. Ve sair hükûmetlerde dahi ehemmiyetli sarsıntılar verip karıştırdılar.



talebe kardeş:
umarım bu kısa açıklamalar bir nebze olsun suallere açıklık getirmiştir. aslında mesele oldukça geniş, ama yer darlığı ve zaman kıtlığı ancak bu kadar izah yapmamıza müsade etti. inşallah sullariniz devam eder.

saygı ve muhabbetle

Risale Okuyorum

Üyeliği İptal Edildi

  • "Risale Okuyorum" bir erkek
  • "Risale Okuyorum" adlı kullanıcı yasaklandı

Mesajlar: 663

Konum: Ankara

Meslek: Öğrenci

Hobiler: İnternet, Risale-i Nur

  • Özel mesaj gönder

26

29.12.2003, 15:29

Ahmed Said kardeş, bana ihtiyaç bırakmamışsın. :) Allah razı olsun...

Burada birşeyi belirteyim ki, Hristiyanlardan KATOLıK cemaati samimidirler ve Hristiyanların Ruhani kesimini temsil etmektedirler. Son 50 yıl içerisinde Katoliklerin ıslam'a bakışını incelerseniz meseleyi daha çabuk çözeceğinizi düşünüyorum...
"şimdi oku, kabirde okuyamazsın!" (Zübeyir Gündüzalp)

27

29.12.2003, 16:54

Risale okuyorum kardeş;

sizin fikirlerinize her zaman ihtiyaç vardır. üstelik sizin gibi genç yaşta nurlarla haşir neşir olan kardeşlerimize daha çok ihtiyaç vardır. allah sizin gibi samimi nur hadimlerinin sayısını arttırsın.amin.

saygı ve muhabbetle ...

Talebe

Acemi

Mesajlar: 19

Konum: Köln / Almanya

  • Özel mesaj gönder

28

30.12.2003, 00:45

Selamun aleykum,

Ahmetsaid kardeşime çok teşekkür ederim. Sorularıma tam cevap aldım.
Bundan sonrada inşaallah ilminizden istifade etmeye çalışacağım.
Allah (c.c.) hepinizden razı olsun.

29

02.01.2004, 13:54

Talebe kardeş, lütfen bu meselenin tam açıklığa kavuşması için sorularınıza devam ediniz.
bu gün ben bir örnek soru sorup cevaplamak istiyorum.

Soru:Risale-i Nurdan ısa(as)'ın ne zaman nuzül edeceği hakkında bir tarih çıkarmak mümkün müdür?


Cevap:Evet. Mümkündür. fakat bu tarih elbette ki şu yılın,şu ayınının şu gün ve saati tarzında değil; bir çerçeve tarihi şeklindedir. Yani "ısa(as) şu şu yıllar içinde nuzül etmiş olabilir" şeklinde Risale-i Nurdan bir kanaat edinmek mümkündür.

ışte bizi bu kanaate sevk eden ifadeler:

ışte böyle bir sırada, o cereyan pek kuvvetli göründüğü bir zamanda, Hazret-i ısâ Aleyhisselâmın şahsiyet-i mâneviyesinden ibaret olan hakikî ısevîlik dini zuhur edecek, yani rahmet-i ılâhiyenin semâsından nüzul edecek, halihazır Hıristiyanlık dini o hakikate karşı tasaffi edecek, hurafattan ve tahrifattan sıyrılacak, hakaik-i ıslâmiye ile birleşecek, mânen Hıristiyanlık bir nevi ıslâmiyete inkılâp edecektir. Ve Kur’ân’a iktida ederek, o ısevîlik şahs-ı mânevîsi tâbi ve ıslâmiyet metbû makamında kalacak, din-i hak bu iltihak neticesinde azîm bir kuvvet bulacaktır. Dinsizlik cereyanına karşı ayrı ayrı iken mağlûp olan ısevîlik ve ıslâmiyet, ittihad neticesinde dinsizlik cereyanına galebe edip dağıtacak istidadında iken, âlem-i semâvatta cism-i beşerîsiyle bulunan şahs-ı ısâ Aleyhisselâm, o din-i hak cereyanının başına geçeceğini, bir Muhbir-i Sadık, bir Kadîr-i Külli şeyin vaadine istinad ederek haber vermiştir.

15 mektubun 4.sualinde yer alan bu ifadedeki "o cereyan" tabiri bir önceki paragrafta "tabiyyun ve maddiyyun felsefesinden tevellüd eden Büyük Deccali, yani sosyalist ve komünist meseleği ifade etmektedir.
ısa(as) nuzülü tarihi ise "o cereyanın pek kuvvetli göründüğü" bir zamana bağlanmış. dikkat edilirse ifadede o cereyanın nın çok kuvvetli olduğu bir zaman değil, çok güçlü göründüğü zamana işaret ediliyor. olmakla görünmek arasında ciddi bir fark olduğu malum.

peki bu "çok güçlü göründüğü" zamanı nasıl tayin edeceğiz?
yani komünizm ne zaman en güçlü bir şekilde görünmüştür?

bu tarihi tespit etmek için hem deccalin dört devresine, hem de bu devrelerin hadiseler tarfından nasıl tefsir edildiğine bakmak lazım.
Evet 5. şuada Hazret-i Üstad deccalin dört devresi olacağını beyan etmiş. birinci devresinde bir gündeki şiddeti bir yıla, ikinci devresinde bir aya, üçüncü devresinde bir haftaya denk geleceğini ve dördüncü günde adileşeceğini ifade etmiş.

şimdi komünist belanın tarihi seyrine bakarak bu dört devreyi daha müşahhas bir hale getirelim.

1.devresi 1900-1950 arası: Evet 1917 yılında rusya hükümetinde güç bulan ve çin'i yutan bu belanın iki dünya savaşı ile birlikte tüm insanlık alemini sarstığı 1900-1950 yılları arası birinci devre olarak kabul edilebilir.

2.devresi:1950-1980 arası:
1950 sonrası hür dünyanın sosyalizme karşı tedbir almasıyla birlikte 60 lı yıllarda yarı avrupayı yutması ve dünya milletlerini sarsmaya devam etmesi 1950-1980 arasındaki 30 yıl ikinci devre olarak kabul edilebilir.

3.devresi:1980-1990 arası: sosyalist bir devletin müslüman bir ülkeye doğrudan müdahale etmesiyle başlayan ve 1990 da geri çekilmesi ile son bulan bu devre de üçüncü devre olarak kabul edilebilir.

4. devresi:1990 sonrası Berlin duvarının yıkılması ile başlayan süreç ise son devresi olarak ifade edilebilir.

şimdi bu noktada ısa(as)ın elbette ki 1950 ile 1980 yılları arasında nuzül ettiğini söylemek çok da yanlış olmaz. çünkü deccalizm cereyanının en güçlü göründüğü zaman bu yıllar arasıdır. özellikle 60 lı yıllar daha açık gözüküyor. zaten dikkat edilir ise yukarıdaki ifadenin sonunda geçen "ittihad neticesinde dinsizlik cereyanına galebe edip dağıtacak istidadında iken," ifadesi de buna işaret ediyor. zira ifadede "dağıtacak istidadında iken" tabiri ısa(as)ın deccali öldürmesinden çok az önceki bir tarihe işaret ediyor. 1990 yılı sonrasında deccal ölümcül darbeyi aldığına göre ısa(as) bu yıllardan önce nüzul edip bu hale zemin hazırlaması gerektiği açıkça görülüyor.

Netice-i kelam: Risale-i Nura göre ısa(as)ın 1950-1960-1970 li yıllarda nuzül ettiğini söylemek çok da yanlış olmaz kanaatindeyiz. elbette ki bu bir kanaattir ve bu kanaati paylaşmak için herkesi davet etmiyoruz.


saygı ve muhabbetle....

Talebe

Acemi

Mesajlar: 19

Konum: Köln / Almanya

  • Özel mesaj gönder

30

03.01.2004, 02:24

Selamün aleyküm Ahmetsaid abi,

çok çarpıcı bir tespitte bulunmuşsunuz.
Neticede 'alem-i semâvatta cism-i beşerîsiyle bulunan şahs-ı ısâ Aleyhisselâm, o din-i hak cereyanının başına' geçmiş durumda, velhasıl din-i ıslamiyye'nin mühim bir peygamberi şu anda aramıza teşrif etmiş durumdadır !
Benim merağımı cezbeden sorular şöyle:

Hz. ısa Aleyhisselam'ı bize tanıtan özellikleri hangileridir ?

Alıntı

ahmetsaid abi:
Bu nedenle Süfyani Deccalin tamamen ortadan kalkması için vakti ve ömrü kafi gelmeyen Mehdi(ra)'nin, vazifesini tam olarak yerine getirebilmesi için ısa(as)'ın Mehdi(ra)'ye yardımcı olarak, Mehdi(ra)'nin görevini tamamlaması için ıslamlar içinde nuzül etmesi hikmete daha uygun gözüküyor.

Kendi sinemiz içerisinde yer alan bu mübarek zat elbette bir kumandan, bir lider olması şarttır, ta ki kendisini 'nur-u iman ile tanıyan ve tâbi olan bir cemaat-i ruhâniye-i mücahidî' içerisinde perdelemesine rağmen bizatihi Deccal'i öldürmüş olsun.
Burada belirtilen mühim cemaat'i (ve belki bu yol ile Hz. ısa Aleyhisselam'ın şahsını) tarihi gelişmeler ışığında biraz daha açık olarak tanımlayabilme imkanınız var mıdır?

Bilmukabele saygı ve muhabbet ile.

31

03.01.2004, 09:42

Aleykümselam talebe kardeşim.



Değerli Nur kardeşim;
biz Risale-i Nurdan aldığımız bilgi ve ölçü ile ısa(as) ın nuzülü ile ilgili geniş bir çerçeve çizmeye çalışıyoruz.Risalelerdeki prensipler ve bu prensiplerin alem-i hadisattaki tezahürlerine bakarak ısa(as)'ı vazife ve hizmet noktasında tanımaya ve tanıtmaya çalışıyoruz.
ne yazık ki bu konuda cemiyetin değişik kesimlerinde ilginç beklenti ve görüşler mevcut. bazı kesimler hala bir mehdi, ısa(as), deccal beklentisi içinde. bazıları da ısa(as)'ı öyle tanımlıyorlar ki, zannedersiniz ısa(as) yanıbaşında oturuyor.
işte bu hususun, Risale-i Nur çerçevesinde, tam olarak açıklığa kavuşması için kardeşlerimizin suallerini bekliyoruz.

sizin son sualinize gelince:"Burada belirtilen mühim cemaat'i (ve belki bu yol ile Hz. ısa Aleyhisselam'ın şahsını) tarihi gelişmeler ışığında biraz daha açık olarak tanımlayabilme imkanınız var mıdır?"

cevap:

her zaman olduğu gibi yine Nuralara müracaat ederek cevaba başlıyoruz.

"Hazret-i ısâ Aleyhisselâm geldiği vakit, herkes onun hakikî ısâ olduğunu bilmek lâzım değildir. Onun mukarreb ve havassı, nur-u imanla onu tanır. Yoksa, bedâhet derecesinde herkes onu tanımayacaktır. "

15 mektuptaki bu ifade zannederim açık. Üstadımız açıkça "onun hakiki ısa(as) olduğunu bilmek lazım değildir." Dikkat edilirse yine mesele ısa(as)'ın şahsından öte, onun hizmetine, vazifesine, alem-i ıslam hesabına yapacağı mühim işlere çevrilmiş. yani Üsdat burada yine meseleyi şahs-ı manevi noktasından izah ediyor. işari olarak nazarlarımızı şahsından çok şahs-ı manevisinin yapacağı hizmetlere çevirmemizi istiyor.
zaten ikinci cümlede ise Onu ancak mukarreb ve havassı tanıyacak diyor. bu mukarreb ve havass ise belki 3 kişi(çokluğun en azı), belki 12 kişi(havarilerin sayısına denk olarak), belki de sayıca az bir grub... kanaatimiz 12 civarında olması...

talebe kardeşim;
sualinizdeki "cemaat meselesi" ise yine 15. mektubda geçen "din-i hak
cereyanı" ile alakalı olduğu için ciddi ve geniş bir çalışmayı gerektiriyor. inşallah ona da bir cevap gelecek.


saygı ve muhabbetle...

Talebe

Acemi

Mesajlar: 19

Konum: Köln / Almanya

  • Özel mesaj gönder

32

09.01.2004, 23:34

Alıntı

sualinizdeki "cemaat meselesi" ise yine 15. mektubda geçen "din-i hak
cereyanı" ile alakalı olduğu için ciddi ve geniş bir çalışmayı gerektiriyor.
inşallah ona da bir cevap gelecek.


Ahmet Said abi,
çalışmanızı dört göz ile beklemekteyiz.
Saygılarımı sunarım.

33

10.01.2004, 12:06

talebe kardeşim;

"cemaat" ve "din-i hak cereyanı" konusunu unutmuş değiliz. sadece deliller konusunda çalışmalar devam ediyor.

kısa bir giriş yapmak gerekirse:

"Öncelikle 15. mektupta geçen "din-i hak ceryanının" tanımına ihtiyaç var.
yani "din-i hak cereyanı" nedir?

cevap:
1-Bu "din-i hak cereyanı" bir topluluk olabilir(AB birliği gibi...)
2-bir karşı koyma gücü olabilir (NATO vs gibi..)
3-dinsizliğe karşı çıkan bir devlet olabilir...
4-varlığını ve vucudunu henüz açık olarak görmediğimiz bir cemaattir belki(ısevi ruhanileri gibi..)
5-Kuran ve ıman hakikatlerini aleme neşreden büyük bir cemaat olması da ihtimal dahilinde.
6-"ıhlas ve tesanüd" sırrına sahip "ne kadar az da olsalar bir ordu kadar kuvvetli olan" bir kısım şakirtlerden meydana gelen bir cemaat da olabilir
.

işte din-i hak cereyanının bu şıklardan hangisine yakın olduğunu Kuran'da geçen "Talut-Calut" kıssası ile de irtibatlandırarak kısa bir süre içinde açıklamaya çalışacağız.

saygı ve muhabbetle...

nur_mur

Acemi

Mesajlar: 3

Konum: istanbul/türkiye

Meslek: serbest

Hobiler: kitap okumak

  • Özel mesaj gönder

34

10.01.2004, 23:18

selamün aleyküm, bütün kardeşlerime ve ağabeylere:
sorularınız ve cevaplarınızla bizleri bilgilendirdiğiniz için hepinizden ALLAH
razı olsun.(amin)

bu konuda benimde bir sualim olacak inşaallah...
isa(a.s)'ın nüzulüne inanmamak dinimizde ne gibi tahribata sebebiyet verir.
fiemanillah.
vesselam

35

11.01.2004, 11:41

Sayın nur_mur;

isa(as) nuzülüne inanmamak "tahribat-ı azimeye" yol açar.

çünkü ısa(as)'ın nuzülüne karşı çıkmak, Allah'ın kudretine, Kuran'ın hikmetine, Resulullahın beyanına, tüm müctehidin ve mücahidinin ittifakına karşı çirkin bir meydan okumaktır ki, bunu da ancak firavun meşrep kör cesurlar yapabilir.
bir müminde ise ne kör bir cesaret, ne de firavun meşreplik bulunur, vesselam...

saygı ve muhabbetle...

36

15.01.2004, 10:48

değerli kardeşlerim ısa(as) nüzulu ile ilgili konularımıza devam ediyoruz.
Peygamberimizin "Mehdi'nin yardımcılarının sayısı Talut ile nehri geçenler kadardır." mealinde bir hadisi var. Bu hadiste Mehdi ile Talut arasında sırlı bir bağ kurulmuş.
Peki talut kimdir, mücadelesi ve ordusu nedir, Mehdi ile olan benzerliği nasıl anlaşılır? ısa(as) nüzulune bir işaret var mıdır? işte bu ve benzeri soruların cevabını bulmak için önce talut kıssasını dinleyelim.

Bakara Suresi 246-251. ayetler


246-Musa'dan sonra ısrailoğullarının ileri gelenlerine baksana! Hani peygamberlerinden birine: "Bize bir hükümdar gönder, Allah yolunda savaşalım." dediler. O: "Ya üzerinize farz edilir de savaşmamazlık ederseniz?" dedi. Onlar: "Neden Allah yolunda savaşmayalım? Yurtlarımızdan çıkarıldık, çocuklarımızdan ayrı bırakıldık." dediler. Bunun üzerine savaş, kendilerine farz kılındığı zaman, pek azı dışındakiler dönüverdiler. Allah, o zalimleri bilir.

247-Peygamberleri onlara: "ışte Allah, size hükümdar olarak Talut'u gönderdi." demişti. Onlar: "O nasıl bize hükümdar olabilir ki? Halbuki biz hükümdarlığa ondan daha layıkız. O, malca da bir bolluk verilmiş biri değil." dediler. Peygamber: "Onu, Allah size hükümdar seçmiş, bilgi ve fizikçe artırmıştır, hem Allah, hükümdarlığı dilediğine verir. Allah geniş mülk sahibi, her şeyi bilendir." dedi.

248-Peygamberleri onlara: "Haberiniz olsun, onun hükümdarlığının alameti, içinde sizlere Rabbından bir rahatlık ve Musa ile Harun ailesinin bıraktıklarından bir kısmı bulunan bir sandığın gelmesi olacaktır. Onu melekler getirecektir. Eğer inanan kişilerseniz, elbette size bunda kesin bir delil vardır." demişti.

249-Talut ordusuyla hareket ettiği zaman: "Allah sizi bir ırmakla deneyecek, kim ondan içerse benden değildir. Kim ondan tatmazsa işte o, bendendir, ancak eliyle bir avuç alanlara izin var." dedi. Derken oraya varır varmaz pek azı hariç hepsi ondan içtiler. Talut ve beraberinde iman edenler ırmağı geçtiler. O zaman da: "Bizim bugün Calut ve ordusuyla savaşacak gücümüz yok." dediler. Allah'a ulaşacaklarına inananlar: "Nice az bir topluluk, Allah'ın izniyle sayıca çok bir topluluğu yenmiştir. Allah sabırlılarla beraberdir." dediler.

250-Calut ve ordusuna karşı meydana çıktıklarında şöyle dediler: "Ey bizleri yetiştiren Rabbimiz, üzerimize sabır dök, ayaklarımıza sebat ve dayanıklılık ver ve bizi bu kafirler topluluğuna karşı zafere ulaştır."

251-Böylece Allah'ın izniyle onları tamamen bozdular. Davud, Calut'u öldürdü, Allah kendisine hükümdarlık ve peygamberlik verdi ve ona dilediği şeyleri öğretti. Allah'ın insanları birbirleriyle önlemesi olmasaydı yeryüzü mutlaka bozulup gitmişti. Fakat Allah'ın bütün akıl sahibi varlıklara karşı bir iyiliği vardır. "

Mehdi-Talut arasındaki bağlantıyı, ya da Mehdi-ısa ve Talut-Davut ikilisi arasındaki münasebeti veya daha geniş olarak Mehdi-ısa ile Deccal ve Talut-Davut ile Calut arasındaki sırlı bağları bir sonraki konumuzda ele alalım.

saygı ve muhabbetle...

37

16.01.2004, 11:26

değerli kardeşlerim;
şimdi bir önceki konuda verdiğimiz Talut kıssası ile Mehdi arasındaki birkaç tevafuktan bahsedelim.

bu tevafuklar sırası ile:

birincisi:

Talut zamanında mümin insanlara musallat olmuş calut denilen bir zalime karşı seçilmiş. Mehdi ise ıslam ümmeti içinde zuhur edecek Deccal ve Süfyan komitesine karşı seçilecek.

ikincisi:

Allah onu "ilim ve fizik" cihetiyle güçlü kılmış ve Calut'a karşı onu seçmiş. Fakat Talut'un seçilmesine zengin ve nüfuzlu olmadığı için itiraz edilmiş. Demek ki Mehdi'nin de en önemli özelliği "ilim cihetiyle" güçlü olması olacak ve ona da itiraz edilecek. fakat Mehdi kendisine verilen ilim ile meydana atılıp herkesi de o ilmiyle susturacak.

üçüncüsü:

Talut'a Musa ve Harun Aleyhisselamdan bazı alemetler verilecek. Mehdiye ise Kuran ve Resulullahtan ilmi deliller ve "Asay-ı Musa" gibi bazı önemli işaretler verilecek.


dördüncüsü:

Nasıl ki Talut'un ordusu Calut'la savaşmaya giderken bir nehir ile imtihan edildi ise, öyle de Mehdi'nin kardaşları da Süfyan ve Deccalle olan uzun mücadelesinde bir çok defa imtihana tabi tutulacak. Ve bu imtihan neticesinde Deccalin davasını iptal edecek sayı Talut'un suyu geçen sayısı kadar olacak.

beşincisi:


Talut ordusuna sürekli ihlas, sabır,sebat, sadakat ve metanet tavsiye ettiği gibi, Mehdi de kardaşlarına hep sabır, sebat, ihlas ve samimiyet tavsiye edecek.

ve sonuncusu:


Nasıl ki Talut'un ordusundaki Davut Aleyhisselam Calut'u öldürmüş, öyle de Mehdi'nin cemaati içinde olan ısa Aleyhisselam da Deccal ve Süfyanı öldürecek davasını iptal edecek.

dikkat:
Talut'un ordusu içindeki Davut aleyhissselam peygamber olarak değil Talut'un yardımcısı olarak bulunuyordu. ilginçtir ısa Aleyhisselam da Mehdi'nin ordusu içinde bir peygamber görevi ile değil, peygamberimizin en önemli bir ümmeti olarak bulunuyor.

kardeşlerim burada Peygamberimizin "Mehdi'nin yardımcılarının sayısı Talut ile nehri geçenler kadardır." hadisi ışığında Kuran'daki Talut kıssasından Mehdi ile ilgili bir hisse çıkarmaya çalıştık. Bu aynı zamanda ısa Aleyhisselamın nasıl bir noktada bulunacağı sualine de cevaptır.
elbette ki buradaki yorumlarımızda bir hata var ise bu bize aittir.

saygı ve muhabbetle...

38

18.01.2004, 10:42

Değerli kardeşlerim;
ısa'ın(as) nüzulu konusunda kardeşlerden sual bekliyorum ama nedense çok da fazla sual gelmiyor. mesele tam olarak açıklığa kavuştu mu acaba?

saygı ve muhabbetle...

39

20.01.2004, 13:02

değerli ağabey ve kardeşlerim;

15 mektubda
"Hazret-i ısâ Aleyhisselâm geldiği vakit, herkes onun hakikî ısâ olduğunu bilmek lâzım değildir. Onun mukarreb ve havassı, nur-u imanla onu tanır. Yoksa, bedâhet derecesinde herkes onu tanımayacaktır." tarzında çok önemli bir hüküm var. ama aynı mektubun bir önceki sayfasında
" âlem-i semâvatta cism-i beşerîsiyle bulunan şahs-ı ısâ Aleyhisselâm, o din-i hak cereyanının başına geçeceğini,..." tarzında başka bir ifade var.
bu noktada şu sual akla gelebilir:
"ısa(as) hem tanınmayacak, hem de bir din-i hak cereyanının başında bulunacak. burada zahiri bir çatışma var gibi. üstelik böyle bir devirde(ısa Aleyhisselamın içinde bulunduğumuz zaman dilimine yakın bir zaman içinde nüzul edeceğini kabul ederek), yani iletişim araçlarının çok geliştiği, etrafına çok az bir topluluğu toplayan insanların bile kısa sürede tanındığı bir zemin ve zamanda bir din-i hak cereyanın başına geçecek olan ısa Aleyhisselam nasıl tanınmaz?"

akla gelebilen böyle bir sualin cevabını bir kaç açıdan ele almak gerek:

birincisi:

yukarıda e geçen "din-i hak cereyanının başına geçeceği" ifadesini galiba, "din-i hak cereyanı içinde bulunacak" şeklinde anlamamız gerekiyor. Çünkü ahirzaman hadiseleri hep şahs-ı manevi ve cemaat noktasında cereyan ediyor. Üstad nasıl ki Ahirzaman Mehdisini bir şahs-ı manevinin temsilcisi olarak tanımlıyor, Mehdinin şahsından çok şahs-ı manevisinin yapacağı hizmet ve mücadeleye dikkat çekiyor ise, öyle de Mehdiye yardımcı olacak olan isa Aleyhisselamın da şahs-ı manevi içinde kendini perdeleyecği anlaşılıyor. yani aslolan yine şahs-ı manevi, cemaat ve hizmet oluyor.

ikincisi:

ister başına geçsin, ister içinde bulunsun ısa Aleyhisselamı tanımanın diğer bir güçlüğü de şu: hernekadar ısa(as) deccali öldürmek ve mehdiye yardım etmek gibi çok önemli bir vazife ile vazifeli olsa da O bir peygamber olarak gelmiyor. peygamberimizin bir ümmeti olarak geliyor. bu nedenle yeni bir dava ve iddia ile ortaya çıkmayacak.

üçüncüsü ve en önemlisi:

ısa(as) kendini gizlemek ve perdelemek için öylesine hikmet kanunlarına uyacak ki, Onu gözü ile gören insanlar Onda ne bir zühd hali, ne bir mübareklik hali, ne de kendisinin çok mühim bir şahsiyet olduğunu hissettirecek bir hal ve davranışa şahit olmayacaklar. çoğu zaman sıradan insanlar gibi davranacak. hatta ben ısa'ın (as) beşeriyet hallerine oldukça sık müracaat edeceğini zannediyorum.
işte bu nedenle "Hazret-i ısâ Aleyhisselâm geldiği vakit(bir çok kişi gözüyle görecek olmasına rağmen), herkes onun hakikî ısâ olduğunu bilmek lâzım değildir. Onun mukarreb ve havassı, nur-u imanla onu tanır. Yoksa, bedâhet derecesinde herkes onu tanımayacaktır."
buradan ayrıca ısa'ın(as) ısa ismi ile değil, başka bir kimlik ve hüviyet altında hizmet vereceği anlaşılıyor"


saygı ve muhabbetle...

40

22.01.2004, 14:44

Arkadaşlar Risale-i Nurda ısa(as) nüzulu konusuna, zamanında Yeni Asya Gazetesi "ölçü" köşesinde yayınlanan üç yazımız ile son veriyoruz. şayet sual gelir ise yine cevaplandırmak kaydı ve şartı ile tabi ki...

"........
ıSA (AS) NÜZULU

ısa Aleyhisselamın nüzul edeceği, yani Cenab-ı Hak tarafından semaya çekilmesinin ardından tekrar bu dünyaya gönderileceği hususu Kur’an ve sünnet ve icma-i ümmetçe mühim bir hakikat-i sabitedir.
Nisa Suresi 156-159. Ayetleri ısa Aleyhisselamın nüzul edeceği konusunda kesin bir vaad-i ilahiyi ifham etmekle birlikte; Muslim-i şerif ve Sahih-i Buhari gibi hadis kitaplarındaki münteşir hadislere göre, Resul-u Ekrem Aleyhisselatü Vesselam, vaad-i ılahiye istinat ederek ısa aleyhisselamın tekrar yeryüzüne ineceğini ve ahirzamanda Müslümanlar içerisinde mühim bir hizmet ifa edeceğini bu ümmete müjdelemiştir.
Aynı hakikat ümmet tarafından da tasdik edilmiş ve alimler, bu hususta çok çeşitli izahlar, yorumlar ve tefsirler yapmışlar; ümmeti aydınlatmışlar.
ışte bu alimlerden birisi de Bediüzzaman Said Nursi Hazretleridir. Hazret-i Üstad, çileli ve sıkıntılı ve mücadele dolu bir hayatın mahsulü olan Risale-i Nur Külliyatında diğer ahirzaman hadiselerini olduğu gibi, ısa Aleyhissselamın nüzulü konusunu da yoruma tabi tutmuş, çok kıymetli, aklı doyurucu, zamanın anlayışına uygun izahlar yapmış ve ısa Aleyhisselamın nüzulünün nasıl, ne şekilde ve ne zaman vuku bulacağını çok nefis bir şekilde beyan etmiştir. Mektubat’tan, 15. Mektup, 29. Mektup adlı bölümlerde izah edilen konu, Risale-i Nurun muhtelif kısımlarında değişik maksatları havi olarak tekrar bahs konusu olmuştur.
şimdi biz burada ısa Aleyhisselam ile ilgili 15 Mektupta geçen bir husus üzerinde kısaca durmak istiyoruz. Hazret-i Üstad 15. Mektubun ıkinci makamının dördüncü sualinde, iki mühim akımı izah ederken, ahirzamanda dinsizlik cereyanına karşı Müslümanlarla Hıristiyanların ittifak edeceğini, Hıristiyanlığın tasaffi edeceğini ve ıslamiyet’e iltihak edeceğini ifade ettikten sonra; işte tam bu sırada ısa Aleyhisselamın nüzul edeceğini şöyle ifade eder:
“Dinsizlik cereyanına karşı ayrı ayrı iken mağlup olan ısevilik ve ıslamiyet, ittihat neticesinde dinsizlik cereyanına galebe edip dağıtacak istidadında iken, alem-i semavatta cism-i beşerisi ile bulunan şahs-ı ısa Aleyhisselam, o Dini Hak cereyanının başına geçeceğini bir Muhbir-i sadık, bir kadir-i Küllü şeyin vaadine istinat ederek haber vermiştir” (Mektubat,60)
Bu ifadeler ısa Aleyhisselamın nüzul edeceğini ve bir “Din-i Hak cereyanının” başına geçeceğini çok açık bir şekilde beyan etmekte. Fakat ısa Aleyhisselam geldiği zaman herkes açık bir şekilde onu tanımayacak. ışte yine 15. Mektuptaki gelen şu ifadeler bunu göstermekte.
“Hazret-i ısa Aleyhisselam geldiği vakit herkes onun hakiki ısa olduğunu bilmek lazım değildir. Onun mukarreb ve havassı, nur-u iman ile onu tanır. Yoksa bedahet derecesinde herkes onu tanımayacaktır.”
Demek ki ısa (as) nüzul ettiği zaman ancak ona yakın olan ve hadislere iman nuru ile bakan kişiler onu tanıyabilecek. Fakat yukarıdaki iki ifadeye bakıldığı zaman zahiri bir tezat varmış gibi gözüküyor. Çünkü ifadede, ısa Aleyhisselam hem bir “Din-i Hak cereyanının” başına geçecek, hem de tanınmayacak deniliyor.
Halbuki her türlü teknik ve teknolojinin kullanıldığı böyle bir asırda etrafına üç-beş kişi toplayan bile çok kısa zamanda bilinip tanındığına göre; nasıl olur da, ısa Aleyhisselam gibi bir “Zat-ı Nurani” bir Din-i Hak Cereyanının başında bulunur ve bir çok kişi tarafından açıkça bilinmez... Bu bir tezat hali değil mi?
Bir tezat yok elbette..
Çünkü biraz olsun meselenin özüne bakıldığı zaman zahiri bir tezat gibi görünen hususun altında gizli ve çok mühim bir hakikatin yattığı kolayca görülebilir. Evet, ısa Aleyhisselam Hazret-i Üstad’ın ifadesine göre ahirzamandaki çok mühim bir “Din-i Hak Cereyanının” başına geçerek; yine Hadis-i şeriflere göre, mühim bir hizmet yapacak, Mehdinin vazifesini devam ettirecek, ümmetin selamete çıkmasına vesile olacaktır.
Ama bu çok ağır hizmeti öyle sırlı bir hikmet içinde yapacak, öylesine sıradan ve bizden biri gibi davranacak ki; daima hakkı üstün tuttuğu, asla bir istikamet hatası yapmadığı, kahramanca ıslam’a hizmet ettiği halde kimse onu ısa layehisselam olarak tanımayacak. Yani ısa Aleyhisselam bir ölçüde “şiddet-i zuhurundan” gizlenecek. Hatta ısa Aleyhisselam kendi şahsını gizlemek için adi beşeriyet hallerini sıkça kullanacak; öyle ki insanlar onu çoğu kez sıradan bir insan gibi zannedecekler, çoğu davranışlarına da gülüp geçecekler.
Ancak ondaki “hakta sebatı, ıslam’a hizmet noktasındaki isabeti, istikamet hatasından korunmuşluğu” iman nuru ile fark edenler, onun gerçek ısa Aleyhisselam olduğunu anlayabilecekler. Ve zannediyoruz ki iman nuru ile bu zatı tanıyanlar, her ne kadar bu mübarek zatı tanımış olsalar dahi hiç kimseye bu hakikati anlatmayacaklar ve anlatamayacaklar; zaten anlatsalar da hiç kimseyi inandıramayacaklar...
Zira ısa Aleyhisselam, hal ve hareketinde ve hizmetinde “hikmet kanunlarına” sıkı sıkıya uyacak; asla ve asla zahiri bir zühd veya mübareklik gibi bir görüntü vermeyecek. Ki, neticede kendini perdelemiş olsun ve bedahet derecesinde tanınmasın. Tabi ki bu gizlenmenin ve perdeli bir hayat yaşamanın da çok hikmetleri ve sırları var.
ışte Hazret-i Üstad da bu hikmetli ve sırlı hakikate binaen, “Hazret-i ısa Aleyhisselam geldiği vakit herkes onun hakiki ısa olduğunu bilmek lazım değildir. Onun mukarreb ve havassı, nur-u iman ile onu tanır. Yoksa bedahet derecesinde herkes onu tanımayacaktır” demiştir.
Bu ifade gerçekten çok nefis bir izah tarzıdır; ve inanıyoruz ki bu ifadenin ne kadar nefis bir izah tarzı olduğunu en iyi tasdik edecek olanlar, hiç şüphesiz ısa Aleyhisselamı bu dünya gözü ile görüp tanıyacak olanlardır.
Evet Üstad’ın ifadesine göre ısa Aleyhisselamı çok az insan tanıyacak. Fakat her ne kadar bu mübarek Zatı çok az kişi tanısa da O zatın ne zaman geleceği bir çok kişi tarafından bilinebilir. Çünkü hem Mehdi’nin gelmesi, hem Deccal’in çıkması sosyal hadislerle doğrudan alakalı olduğu gibi; ısa Aleyhisselamın nüzulü da sosyal hadiselerle çok yakından alakalı. ınşallah bu hususu da önümüzdeki hafta işlemeye çalışalım."



yazımızın birinci bölümü burada bitiyor.

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir