Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

28.11.2005, 22:49

1.Söz

Alıntı

Birinci Söz

Bismillâh her hayrın başıdır. Biz dahi başta ona başlarız. Bil ey nefsim! şu mübârek kelime ıslâm nişanı olduğu gibi, bütün mevcudâtın lisân-ı haliyle vird-i zebânıdır. Bismillâh ne büyük tükenmez bir kuvvet, ne çok bitmez bir bereket olduğunu anlamak istersen, şu temsilî hikâyeciğe bak, dinle. şöyle ki:
Bedevî Arab çöllerinde seyahat eden adama gerektir ki, bir kabîle reisinin ismini alsın ve himâyesine girsin -tâ şakîlerin şerrinden kurtulup, hâcâtını tedârik edebilsin. Yoksa, tek başıyla, hadsiz düşman ve ihtiyacâtına karşı perişan olacaktır.
ışte böyle bir seyahat için iki adam sahrâya çıkıp gidiyorlar. Onlardan birisi mütevâzi idi; diğeri mağrur. Mütevâzii, bir reisin ismini aldı; mağrur almadı. Alanı her yerde selâmetle gezdi. Bir kàtıü’t-tarîka rast gelse, der: "Ben filân reisin ismiyle gezerim." şakî def’ olur, ilişemez. Bir çadıra girse, o nâm ile hürmet görür. Öteki mağrur, bütün seyahatinde öyle belâlar çeker ki, tarif edilmez. Dâimâ titrer, dâimâ dilencilik ederdi. Hem zelîl, hem rezil oldu.
ışte, ey mağrur nefsim, sen o seyyahsın. şu dünya ise bir çöldür. Aczin ve fakrın hadsizdir. Düşmanın, hâcâtın nihayetsizdir. Mâdem öyledir, şu sahrânın Mâlik-i Ebedîsi ve Hâkim-i Ezelîsinin ismini al. Tâ bütün kâinatın dilenciliğinden ve her hâdisâtın karşısında titremeden kurtulasın.
Evet, bu kelime öyle mübârek bir defînedir ki, senin nihayetsiz aczin ve fakrın, seni nihayetsiz kudrete, rahmete rabt edip, Kadîr-i Rahîmin dergâhında aczi, fakrı en makbul bir şefaatçi yapar. Evet, bu kelime ile hareket eden, o adama benzer ki: Askere kaydolur. Devlet nâmına hareket eder. Hiçbir kimseden pervâsı kalmaz. Kanun nâmına, devlet nâmına der. Her işi yapar, her şeye karşı dayanır.
Başta demiştik: "Bütün mevcudât lisân-ı hal ile, ’Bismillâh’ der." Öyle mi?
Evet. Nasıl ki, görsen; bir tek adam geldi, bütün şehir ahalisini cebren bir yere sevk etti ve cebren işlerde çalıştırdı. Yakînen bilirsin, o adam kendi nâmiyle, kendi kuvvetiyle hareket etmiyor. Belki o bir askerdir, devlet nâmına hareket eder, bir padişah kuvvetine istinad eder.
Öyle de, her şey Cenâb-ı Hakkın nâmına hareket eder ki, zerrecikler gibi tohumlar, çekirdekler, başlarında koca ağaçları taşıyor, dağ gibi yükleri kaldırıyorlar. Demek her bir ağaç "Bismillâh" der; hazîne-i rahmet meyvelerinden ellerini dolduruyor, bizlere tablacılık ediyor.
Her bir bostan, "Bismillâh" der, matbaha-i kudretten bir kazan olur ki, çeşit çeşit pek çok muhtelif leziz taamlar, içinde beraber pişiriliyor.
Her bir inek, deve, koyun, keçi gibi mübârek hayvanlar "Bismillâh" der, rahmet feyzinden bir süt çeşmesi olur. Bizlere Rezzâk nâmına en latîf, en nazîf, âb-ı hayat gibi bir gıdâyı takdim ediyorlar.
Her bir nebat ve ağaç ve otların ipek gibi yumuşak kök ve damarları "Bismillâh" der, sert olan taş ve toprağı deler, geçer. "Allah nâmına, Rahmân nâmına" der; her şey ona musahhar olur.
Evet, havada dalların intişârı ve meyve vermesi gibi, o sert taş ve topraktaki köklerin kemâl-i sühûletle intişâr etmesi ve yer altında yemiş vermesi; hem şiddet-i hararete karşı aylarca nâzik, yeşil yaprakların yaş kalması, tabiiyyunun ağzına şiddetle tokat vuruyor. Kör olası gözüne parmağını sokuyor. Ve diyor ki: "En güvendiğin salâbet ve hararet dahi emir tahtında hareket ediyorlar ki, o ipek gibi yumuşak damarlar, birer asâ-i Mûsâ (a.s.) gibi,

--------------------------------------------------------------------------- -----

emrine imtisâl ederek taşları şakk eder. Ve o sigara kâğıdı gibi ince nâzenin yapraklar, birer âzâ-yı ıbrâhim (a.s.) gibi, ateş saçan hararete karşı, âyetini okuyorlar."
Mâdem herşey mânen, "Bismillâh" der, Allah nâmına Allah’ın ni’metlerini getirip bizlere veriyorlar. Biz dahi, "Bismillâh" demeliyiz. Allah nâmına vermeliyiz. Allah nâmına almalıyız. Öyle ise, Allah nâmına vermeyen gàfil insanlardan almamalıyız.
Suâl: Tablacı hükmünde olan insanlara bir fiyat veriyoruz. Acaba, asıl mal sahibi olan Allah ne fiat istiyor?
Elcevap: Evet, o Mün’im-i Hakiki, bizden o kıymettar ni’metlere, mallara bedel istediği fiat ise, üç şeydir: Biri zikir, biri şükür, biri fikirdir.
Başta "Bismillâh" zikirdir. Ahirde "Elhamdülillâh" şükürdür. Ortada, bu kıymettar hârika-i san’at olan ni’metler Ehad, Samed’in mu’cize-i kudreti ve hediye-i rahmeti olduğunu düşünmek ve derk etmek fikirdir.
Bir padişahın kıymettar bir hediyesini sana getiren bir miskin adamın ayağını öpüp hediye sahibini tanımamak ne derece belâhet ise, öyle de, zâhirî mün’imleri medih ve muhabbet edip Mün’im-i Hakikiyi unutmak, ondan bin derece daha belâhettir.
Ey nefis! Böyle ebleh olmamak istersen; Allah nâmına ver, Allah nâmına al, Allah nâmına başla, Allah nâmına işle, vesselâm.

Değerli kardeşler;
Birinci sözü müzakereye açıyoruz.
evet, buyurun fikir meydanına....

2

28.11.2005, 23:01

Müzakereyi açmak sadedinde ve akla kapı açması noktasında ilk paragraf üzerine bir-iki hususu dile getirelim:

Alıntı

Bismillâh her hayrın başıdır. Biz dahi başta ona başlarız. Bil ey nefsim! şu mübârek kelime ıslâm nişanı olduğu gibi, bütün mevcudâtın lisân-ı haliyle vird-i zebânıdır. Bismillâh ne büyük tükenmez bir kuvvet, ne çok bitmez bir bereket olduğunu anlamak istersen, şu temsilî hikâyeciğe bak, dinle. şöyle ki:


Bu noktada öncelikle şu soruları soralım:

1-Bismillah nasıl her hayrın başı olur?
2-Bu kelimenin ıslam nişanı olduğunu nasıl anlarız?
3-Varlıklar yerine niçin "mevcudat" kelimesi kullanılmış?Varlık ile mevcudat arasında ne fark var?
4-Lisan-ı hal ne demektir?
5-Hal dili nasıl vird-i zeban olur?
6-Vird-i zeban olduğunu nasıl anlarız?
7-Nasıl bir tükenmez kuvvet?
8-Nasıl bir bitmeyen bereket?
9-Niçin temsil yolu seçiliyor?Direk hakikate geçilmesinde ne sakınca var?
10-şu temsilî hikâyeciğe bak,ifadesinde niçin doğrudan şu hikayeyi dinle değil de, temsili hikayecik denilmiş?burada temsili kelimesi neyi ifade ediyor?

evet değerli kardeşler;
birinci sözün birinci paragrafından 10 soru.
ısteseniz hem bu soruları müzkere edelim hem de aklımıza gelen başka soruları buraya yazalım.

Haydi Bismillah....

Fahri Avcu

Orta Düzey

Mesajlar: 496

Konum: Almanya

Meslek: isci

Hobiler: bilgisayar

  • Özel mesaj gönder

3

28.11.2005, 23:26

evet Bismillâh her hayrın başıdır Ama serrin basi degildir.
mesela bir hirsiz Bismillâh diyerek hirsizlik yapamaz veya bir kadin basini acip disari cikarken Bismillâh diyemez.

4

29.11.2005, 02:00

3-

varlık kelimesi, dilimizin içinde cisim olarak yer etmiştir. cisim ise, uzayda yer kaplayan maddeye denir. yani mukayyed olan anlamını taşır. oysaki mevcudat kelimesinin içine "alem" de girerki, nurani ve cismani varlıkları hep beraberinde barındırsın. varlık ile mevcudat arasındaki fark bu olsa gerek.

Mesajlar: 1,518

Konum: istanbul

Meslek: NURolog

  • Özel mesaj gönder

5

29.11.2005, 10:15

4-Lisan-ı hal;burada tüm nebatat,hayvanat,zişuur sahiplerinin hepsinin her işinde bismillah ile başlaması ve bunu halleriyle göstermesi

farz-ı muhal olarak:Taşın ortasından otların yeşermesi,bismillah der o taşı deler geçer...

zeki71

Acemi

Mesajlar: 10

Konum: izmir

Meslek: kimyager

  • Özel mesaj gönder

6

29.11.2005, 11:43

5.

bütün mevcudat gürünüş itibariyle sürekli tekrar halinde hal dili ile zikir eder.örnek bir çiçeğin hal dili bir kuşun haldili zikirdir.bütün mevcudad varoluşları ile birlikte bismillah der,tesbih eder,dua eder,zikir eder.

Mesajlar: 6

Konum: Kocaeli

Meslek: Üniversite Öğrencisi

Hobiler: Risale-iNur,Bilgisayar,Animasyon,Uzay...

  • Özel mesaj gönder

7

29.11.2005, 18:54

:?: "Mâdem herşey mânen, "Bismillâh" der, Allah nâmına Allah’ın ni’metlerini getirip bizlere veriyorlar. Biz dahi, "Bismillâh" demeliyiz. Allah nâmına vermeliyiz. Allah nâmına almalıyız. Öyle ise, Allah nâmına vermeyen gàfil insanlardan almamalıyız. "
Burda "Allah nâmına vermeyen gafil insanlar" kimler olabilirler? Yada bu sadece alışveriş için mi geçerlidir? Bunu biraz açıklarsanız sevinirim.

Alkan

Usta

Mesajlar: 1,694

Hobiler: Risale-i Nur, Kur'an dinlemek

  • Özel mesaj gönder

8

29.11.2005, 19:59

cevap1) Allah ın ismiyle başlamayan her işin sonu güdüktür...sanırım bir hadisti.... Allah ın namına bir işe başlanmazsa o işten hayır beklenemez çünkü bütün kainat Allah namına hareket ediyor O'nun ismi anılmadan başlarsak kainatın okuduğu bismillah a eşlik etmediğimizden bize pek hayırları dokunmuyor...

cevap-9)

büyük ve yüksek hakikatlerin akla yaklaştırılması ve anlaşılması için... risale-i nur un en onemli ozelliklerinden birisi de bu...hakikatlerin temsil dürbünleriyle yakınlaştırılması avam bir insanın dahi o hakikatleri anlaması...

selametle

zeki71

Acemi

Mesajlar: 10

Konum: izmir

Meslek: kimyager

  • Özel mesaj gönder

9

30.11.2005, 09:02

6.


bir elma düşünelim tadını şerbetini aynen devam ettirecek çekirdeği bir yıldız gibi merkezinde taşır kendisi yok olunca tekrar nimetin devamını temin üzre programlıdır.bu mükemmliği elma bize iyilik olsun diye düşünmüş olabilirmi?hayır elmanın bunu bilmesi ve devam ettirebilmesi ve buna benzer örneklerin sonsuzluğu tüm mevcudatın vird-i zebânı olduğunu anlamamız mümkündür.



7.

Fizikte EYLEMSıZLıK diye nitelendirilen,duran bir cisme hareket ettiren,hareket halindeki bir cismi durduran kuvvet işte o kuvvetin sonsuz ve tükenmeyeni buradaki kuvvet oluyor.
ıçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. ışte kurtuluşa eren onlardır.(Al-i ımran-104)

10

01.12.2005, 00:16

7.Nasil bir tükenmez kuvvet?

Her bir nebat ve ağaç ve otların ipek gibi yumuşak kök ve damarları "Bismillâh" der, sert olan taş ve toprağı deler, geçer. "Allah nâmına, Rahmân nâmına" der; her şey ona musahhar olur.
Ey Kardes bil ki! Hasenatın hayatı niyet iledir. Onların fesadı ise ucb, riya ve gösteriş iledir.
Mesnevi-i Nuriye

11

01.12.2005, 00:57

Alıntı sahibi ""pcjetman""

:?: "Mâdem herşey mânen, "Bismillâh" der, Allah nâmına Allah’ın ni’metlerini getirip bizlere veriyorlar. Biz dahi, "Bismillâh" demeliyiz. Allah nâmına vermeliyiz. Allah nâmına almalıyız. Öyle ise, Allah nâmına vermeyen gàfil insanlardan almamalıyız. "
Burda "Allah nâmına vermeyen gafil insanlar" kimler olabilirler? Yada bu sadece alışveriş için mi geçerlidir? Bunu biraz açıklarsanız sevinirim.


ıkinci Mektup'dan bir alıntıdır (Mektubat Sayfa 18 - 19)

Alıntı sahibi ""Mektubat | ıkinci Mektup | S.19""

Üçüncüsü: Birinci Sözde beyan edildiği gibi, Allah namına vermek, Allah namına almak lâzımdır. Halbuki, ekseriya ya veren gafildir; kendi namına verir, zımnî bir minnet eder. Ya alan gafildir; Mün’im-i Hakikîye ait şükrü, senâyı zâhirî esbaba verir, hata eder.


sadece bu kısmı aktardım. siz ikinci mektubu tümden ele alırsanız konuya bağlantı kuracak ipuçlarını bulabilirsiniz.


Yirmi Beşinci Söz'den alıntıdır. (Sözler Sayfa 334 - 335)

Alıntı sahibi ""Sözler | Yirmi Beşinci Söz | Mu'cizat-ı Kur'aniye Risalesi | S.335""

• Beşinci şart: Allah nâmına vermektir ki, ifade ediyor. Yani, "Mal Benimdir; Benim nâmımla vermelisiniz."



kedilere nankör deriz ama kediler rablerine karşı sadakatta bir çok mahluktan üstündür. kedilerin nankörlüğü insanlaradır. kediler bilir, RIZIKLARI ALLAHTAN GELMışTıR. kul vesile olur. kedi kul vesilesi ile aldığı rızkı, insana vermediği için nankör adledilmiş. işte kediler bile ALLAH NAMINA nasıl alınması gerektiğini biliyor. meyve veren ağaçların her sene düzenli verdikleri meyveleri allah namına verdiği buradan ortaya çıkıyor.


Allah namına vermeyen gafil insanlar için bir örnek vermek gerekirse.... Eleman - işçi çalıştıran bazı insanların şu ifadeleri şahit olmuşumdur. "EKMEğıNı BEN VERıYORUM".. bu cümle Allah namına verilmediğinin bir numunesidir. kimse kimseye nasibini, rızkını veremez. sadece vesile olabilir. vesile olan ise veren kişi değildir. veren ALLAH 'tır. vesile olan bir çeşit aracıdır - sebepdir. Veren Bismillâh deyip verse, alanda Bismillâh deyip alsa o zaman bu işin iki tarafı da hayra girmiş oluyor. ayrıca bereket olarak geri dönüyor.

12

01.12.2005, 21:01

Bismillahirrahmanirrahim (rahman ve rahim olan Allah'ın adıyla)

7-8
Rahman ve rahim olan Allah'a sığınırsa insan herşeyi kazanmış olur.O razı olduktan sonra bütün dünya küsse ehemmiyeti yok.

Bismillah bize kulluğumuzu ve Allah'ın Rabbimiz olduğunu hatırlatıyo.Ve biz kul olduğumuzu anladığımız ve ona göre yaşadığımız zaman (yaşamaya çalıştığımız zaman) hayat bereketleniyor.Çünkü hayatın mahiyetini bismillahla okumaya başlıyoruz.

mihmandar

Orta Düzey

Mesajlar: 260

Konum: ANKARA

Hobiler: Risale-i Nur

  • Özel mesaj gönder

13

06.12.2005, 11:18

"Bismillâh her hayrın başıdır."
Giriş-Gelişme-Sonuç, bir kompozisyonun temel yapısıdır. Giriş bölümünde, işlenecek konunun ana fikri verilir. Gelişme kısmında ise ana fikir tafsilatıyla izah edilir. ve sonuca bağlanır. Üstad da risalelerinde genelde bu yapıyı kullanmış.
Bu risalede ise En başdaki bu kelam, 1.sözün ana fikrini oluşturuyor. Bu cümle veciz bir şekilde söylendiği için, tam manasını anlamak için 1.söz baştan sona tahlil edilmeli sonra bu cümleye bakılmalı ve sonra yorumlanmalıdır. yoksa ilk bakışta verilen manalar doğru bile olsa kısıtlı olur. Halbuki şu anda risalenin en baş kısmını müzakere ediyoruz. Bu forumdaki arkadaşların hepsi -tahminimce- 1.sözü çok defa incelemişlerdir. onun için bu cümleyi izah etmek için 1.sözün ilerleyen bahislerinden alıntı yaparak izaha kalkışmak yanlış olmaz sanırım.

Gerek "Bismillah", gerekse "hayr" gibi kelimelerin risale-i Nurda hangi manalarda kullanıldığını tespit etmemiz gerekiyor. Üstad "Bismillah" kelimesini izah ederken bu kelimenin kainattaki külli tecellisini göstererek kelimeyi manalandırmıştır. "Hayr" kelimesini de bu şekilde manalandırmamız gerekiyor."Hayr" kelimesi en genel manada "her kes tarafından rağbet edilen şey, güzel karşılanan şey " anlamındadır. Kullanıldığı yere göre bu manaya uygun farklı manalar kazanır.
Mesela insanların fiilleri açısından bakılırsa bizim güzel karşıladığımız fiillere "hayr" denir. bu güzel filleri yapanlarada "hayırlı insan" deriz. ıslamiyetin emrettiği ibadetler de Allah katında güzel olduğu ve mergup olduğu için "hayr" olarak anılır. Elhasıl kötü çirkin ameller sevilmez, istenmez onun için bu amellere hayr denmez. fakat güzel ameller hem toplum hem de din nazarında rağbet gördüğü için "hayr" olarak nitelenir. Akıl , ilim,mal, adl,ihsan gibi vasıflar da bu cihetten bakılırsa hayrdır.

"Mümkinat mahiyetlerinin mutlak kemâli, mutlak vücuddur. Hususî kemâli, istidadlarını kuvveden fiile çıkaran ona mahsus bir vücuddur"

Kainata ve mevcudata baktığımızda "hayr" kelimesi neyi ifade eder? Bu önemli.. Mahlukat için kemalat esastır. Cenab-ı Hak herşeyi bir nokta-i kemale ulaşmak için istidadlarla donatmıştır. Yaratılışından itibaren herşey bir kemale ulaşmak için çalışır ve çalıştırılır. Çünkü "mergub olan istenilen şey" budur. Öyleyse mevcudatın var olması ve yaratılış gayesi olan nokta-i kemaline çalışması "hayrdır" . Mesela ağaç olmak için yaratılan bir çekirdeğin ,ağaç olması "hayr"dır. Ağaç olmuş haline de hayr denir. Ağaç olması için yaptığı her bir fiil de hayr dır hasene dir. O çekirdeğin Ağaç olmasına engel olan her bir fiil ve hal ise "şerr" ile tabir edilir. Mesela inek deve gibi hayvanların bünyesinde kudretin yarattığı "süt" bir hayrdır. vücuda ve kemalata yönelik bir fiildir. Her şeyi bu şekilde düşünürsek "Hayr"ın her şeyi kuşatan bir mana olduğu görülür. Evet Mutlak manada bakılırsa herşeyin vücuda gelmesi ve her şeyin vücudu hayrdır. Üstad külliyatın çok yerinde "vücud" için "hayr-ı mahz" ,"adem" için "şerr-i mahz" tabirlerini kullanır. Cenab-ı Hakkın şu alemdeki her bir eseri ve sanatı "hayr" dır. vücudîdir. güzeldir. rağbet edilen şeydir. Böyle olunca da "hayr" kelimesinin nihayetsiz tecellileri ve manaları olur. Her halde bu külli ve geniş manadan dolayıdırki, ıbn-i Abbas(R.A)'dan mervi olarak şöyle bir rivayet var: "Hayrın manası Allahın ilmine havale edilir. zira ihatası mümkün değildir". Görüldüğü gibi bu kelimenin külli ve geniş manası, bizim klasik kullanımımızdan biraz daha farklıdır. Bu geniş mana, "Bismillahın her hayrın başı" olmasının anlaşılması için gereklidir. "Hayr" kelimesinin bu külli manada kullanımı için "biyedihil hayr" kelimesinin izahına bakınız.
http://www.risaleinurenstitusu.com/index…ktubat&Page=235
http://www.risaleinurenstitusu.com/index…Sualar&Page=521

"Bismillah - Hayr" ilişkisi
Mademki her bir mevcut "hayr" dır.Her mevcudun başlangıcında ve vücuda gelmesinde sebep olarak başka bir mevcut bulunur.
Mesela her hangi bir ağacı örnek alalım. Ağaç "hayr" dır. Başlangıcında ise çekirdek vardır. çünkü vücuda gelmesi gelmesi çekirdek üzerinde oluyor. bunu görüyoruz. Halbuki bir ağacı bütün teferruatıyla teşkil edecek ilim ve kudret çekirdekte mevcut değildir. çekirdek bundan acizdir. bunu da biliyoruz. Bu hale bakıp şöyle hükmediyoruz: bir çekirdek kendine ait olmayan bir kudret ve ilim tarafından sevk ve idare edilip bir ağaca dönüşüyor. Bu kudret ve ilim ancak Allaha mahsustur. ışte çekirdeğin bu hali bize manen şöyle der: "Ben Allahın Kudretiyle bu "hayr"a mazhar oluyorum ve ağaca dönüşüyorum. Yoksa kendim bundan acizim. yani Allahın ismiyle başlayıp yapıyorum.. Böylece lisan-ı hal ile Bismillah demiş oluyor.

Elhasıl ne kadar vücuda yönelik fiil var , eser var, buradaki tabirle "hayr" var. orada Kudret ve ılm-i ilahiye vardır. Çünkü mahlukatın eli icaddan uzaktır. Kudret o mahlukat üzerinde bu fiili icra eder ve eseri meydana getirir.O mahlukata düşen pay ise sadece lisan-ı hal ile "bu işi benim üzerimde Allah yapıyor" demektir. Dolayısıyla hangi mevcuda yani hayra bakarsanız bakınız onun başında ve öncesinde "bismillah" ı lisan-ı hal ile söyleyen bir sebep görürsünüz. Yani onun sebebinin o hayrı yapmaktan aciz fakir olduğunu görürsünüz. Bundan dolayı Her hayrın başında Bismillah manası ve hakikati görünür deriz.. Yani Bismillah her hayrın başı olur.

ışte bu külli mana içindirki biz de hayırlı işlerimizin başında bismillah deriz. Kudret ve Rahmet-i ılahiyyeyi celb ederiz.

Bu hakikatin aslında daha geniş olarak incelenmesi gerekiyor. Çünkü başka vecihleri var. fakat bu tahlilin altından kalkamayacağımı düşündüğümden bu kadar kısa bir işaretle bırakmak istiyorum.

14

06.12.2005, 14:03

3-

3-

Mevcudat kelimesi direkt olarak zahiri olarak varlıklar demek. Fakat varlıklar ile mevcudat arasında çok mühim bir fark vardır.
Varlıklar demek; var olanlar demektir. Yani kimin var ettiği kelimenin kavramında dahil değildir. Dolayısıyla, var eden düşünülmediği için neden var olunduğu nasıl var olunduğu var olanların bu dünyadaki görevleri nelerdir gibi sorular da akla gelmiyor.
Fakat mevcudat var edilenler demektir. Yani bu kelime, var olanlardan daha çok var edene atıfta bulunmaktadır. Zira, var olanı tanıdıktan sonra var edilenlerin tanınması daha kolay olmaktadır. Mevcudat kelimesiyle var edeni tanımakla kainatı tanımak ve vazifemizi bilmek sağlanmaktadır.
Risale-i Nur'da birçok yerde(belki tamamında)Tevhid inancı ön planda olduğu gibi bu kelimede de Allahın varlığı söz konusudur.

15

29.12.2005, 01:14

Alıntı

Bismillâh her hayrın başıdır.


diğer forumlarda rastladım. çok hoşuma gitti. o yüzden anladıklarımı aktarıyorum.

üstad, her hayrın başı bismillah demiyor, Bismillah her hayrın başıdır diyor. derse başlarken bile bismillah, ...... ile başlıyor. çok ince bir nüans varki, dikkate şayan.



----------------------------------
buda şahsi yorumum.
Yedinci Soruya gelince...

Bismillah kelimesi hepimizin malumu üzerine ALLAHIN ADIYLA manasını içermekte. Nasıl bitmez tükenmez bir kuvvet olduğu buradan ortaya çıkmakta. misalleri verelim...

O'nun ismini alarak, ihlasa dayalı gittiğiniz her kapı size açılacak. ALLAHIN ADIYLA diyerek derdinizi ifade ettiğiniz zaman işin öznesi değişecek. siz kısmen devre dışı kalıp, Yaradan sizin adınıza bütün işleri devralacak. bizim arzularımız bir nevi ALLAHIN ADI ile damgalanıp bize verilecek. ALLAHIN ADI, teğet dahi geçse o işe bir hayır kazandıracak. biliyoruzki, Allah katında hayırsızlık diye bir kavram yok. Alemlerdeki her şey insanın emrine verilmiş ve musahhar edilmiş. bizim emirlerimizin hiç bir anlamı olmayacağı için direk ALLAHIN ADI ile isterse, yaparsa (v.s.) her şeyi emrine alır, her şeyi kendine musahhar eder.

Birde olaylara şuhudi gözle bakalım. Bismillah deyip elimize balyozu aldık, Bismillah deyip taşa salladık. taş kırılmadı. şimdi bu noktada ne düşnmek gerekiyor.

Bismillah kelimesini sadece dilimiz söylüyorsa o zaman Bismillahın manasını anlamamışız demektir. bütün hücrelerimiz adına dilimiz o vazifeyi yaparsa karşınızda dağ olsa dayanmayacaktır. konuyu birde şöyle ele alalım. Siz, falanca ülkenin Başbakanısınız. Yanınızda çalışan iki elemanınız var. birisinin düşüncesi sadece davası veya ülkesi için çalışmak. diğerinin düşüncesi kendine çalışmak. çalıştığı yerin makamını kendi adına değerlendirmek. şimdi siz başbakan gibi bir sıfatı taşıyorsunuz, hangisine bu sıfatı kullanmasına müsaade edersiniz. tabiki birincisi için. bilirsiniz ki o kişi, o sıfatı kendisi için kullanmayacak. gittiği yerlerde ben falanca başbakanın adı ile geldim deyip şımarmayacak. o sıfatı sadece ve sadece davası için yada ülkesi için kullanacak. ikincisi, zaten şımarık ki, sıfatı kullanmak için izin bile istemeyecek, gittiği her yerde başbakanın adı ile geliyorum diyerek bu sıfatı nefsine kullanacak. ve ikiside kazanacak. birincisi Bismillah kelimesinin manası bilerek kazanacak, ikincisi sırf Bismillah dediği için o sıfatın hatırına kazanacak. ALLAHIN VARLIğI EBEDı olduğu için onun ismi her zaman bizler için BıTMEK TÜKENMEK BıLMEYEN KUVVET OLACAK. o isimle nereye gidersek gidelim, ne yaparsak yapalım bize bir hayrı, ihlaslı yada ihlassız dokunacak.

zeki71

Acemi

Mesajlar: 10

Konum: izmir

Meslek: kimyager

  • Özel mesaj gönder

16

29.12.2005, 08:12

Alıntı

bismillah ,her hayrın başıdır.


gerçekten ince bir nüans

konuyu örneklerle anlaşılır kıldın kardeşim allah razı olsun.

selam sevgi ve dua ile
ıçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. ışte kurtuluşa eren onlardır.(Al-i ımran-104)

17

29.12.2005, 10:38

Bismillahirrahmanirrahim

Alıntı

9-Niçin temsil yolu seçiliyor?Direk hakikate geçilmesinde ne sakınca var?


Bir padişahın kıymettar bir hediyesini sana getiren bir miskin adamın ayağını öpüp hediye sahibini tanımamak (1) ne derece belâhet ise, öyle de, zâhirî mün’imleri medih ve muhabbet edip Mün’im-i Hakikiyi unutmak (2), ondan bin derece daha belâhettir.

Lugatce :
Temsil : Bir şeyin aynısını veya mislini yapmak. Benzetmek. Teşbih etmek. Örnek, nümune söz.

verilen temsiller akla kapı açmak içindir. teori ve pratik diye adlandırılan düşünce ve hareket olarak farklı methotları içerir. Okulda iken size fizik kurallarını çoğu zaman önce teorik anlatırlar sonra pratik olarak bol bol örnek çözdürürler. hakikat teoride, anlaşılma temsillerde geçer.


birde Otuz ıkinci Söz'de bu konuya ithafen bir mevzu geçmektedir.

Alıntı sahibi ""Otuz ıkinci Söz""

Bir suâl: Diyorsunuz ki: "Sen, Sözlerde kıyas-ı temsilî çok istimâl ediyorsun. Halbuki fenn-i mantıkça, kıyas-ı temsilî, yakîni ifade etmiyor. Mesâil-i yakîniyede bürhan-ı mantıkî lâzımdır. Kıyas-ı temsilî, usûl-ü fıkıh ulemâsınca zann-ı gàlip kâfi olan metâlibde istimâl edilir. Hem de, sen, temsilâtı bâzı hikâyeler sûretinde zikrediyorsun. Hikâye hayalî olur, hakiki olmaz, vâkıa muhâlif olur?"

Elcevap: ılm-i mantıkça çendan "Kıyas-ı temsilî, yakîn-i katî ifade etmiyor" denilmiş; fakat kıyas-ı temsilînin bir nevi var ki, mantığın yakînî bürhanından çok kuvvetlidir ve mantığın birinci şeklinin birinci darbından daha yakînîdir. O kısım da şudur ki:
Bir temsil-i cüz’î vâsıtasıyla bir hakikat-i küllînin ucunu gösterip, hükmü o hakikate binâ ediyor; o hakikatin kanununu, bir hususi maddede gösteriyor. Tâ o hakikat-i uzmâ bilinsin ve cüz’î maddeler, ona ircâ edilsin. Meselâ "Güneş, nurâniyet vâsıtasıyla, birtek zât iken, her parlak şeyin yanında bulunuyor" temsiliyle bir kanun-u hakikat gösteriliyor ki; nur ve nurânî için kayıt olamaz, uzak ve yakın bir olur, az ve çok müsâvi olur, mekân onu zapt edemez.
Hem meselâ, "ağacın meyveleri, yaprakları, bir anda bir tarzda kolaylıkla ve mükemmel olarak birtek merkezde, bir kanun-u emrî ile teşkili ve tasviri" bir temsildir ki, muazzam bir hakikatin ve küllî bir kanunun ucunu gösterir; o hakikat ve o hakikatin kanununu gayet katî bir sûrette ispat eder ki, o koca kâinat dahi şu ağaç gibi o kanun-u hakikatin ve o sırr-ı ehadiyetin bir mazharıdır, bir meydân-ı cevelânıdır. ışte, bütün Sözlerdeki kıyâsât-ı temsiliyeler bu çeşittirler ki, bürhan-ı katî-yi mantıkîden daha kuvvetli, daha yakînîdirler.

18

07.01.2006, 19:16

ıkinci Söz

ikinci söz

BıSMıLLAHıRRRAHMANıRRAHıM

ELLEZıNE YU'MıNUNE BıL ğAYB

ıMANDA ne kadar büyük bir saadet ve nimet ve ne kadar büyük bir lezzet ve rahat bulunduğunu anlamak istersen, şu temsîlî hikâyeciğe bak, dinle:

Bir vakit iki adam hem keyif, hem ticaret için seyahate giderler. Biri hodbin talihsiz bir tarafa, diğeri hüdâbin bahtiyar diğer tarafa sülûk eder, giderler.

Hodbin adam hem hodgâm, hem hodendiş, hem bedbin olduğundan, bedbinlik cezası olarak nazarında pek fena bir memlekete düşer. Bakar ki, her yerde âciz bîçâreler, zorba müthiş adamların ellerinden ve tahribatlarından vâveylâ ediyorlar. Bütün gezdiği yerlerde böyle hazin, elîm bir hali görür. Bütün memleket bir matemhane-i umumî şeklini almış. Kendisi şu elîm ve muzlim haleti hissetmemek için sarhoşluktan başka çare bulamaz. Çünkü herkes ona düşman ve ecnebî görünüyor. Ve ortalıkta dahi müthiş cenazeleri ve meyusâne ağlayan yetimleri görür. Vicdanı azap içinde kalır.

Diğeri hüdâbin, hüdâperest ve hak-endiş, güzel ahlâklı idi ki, nazarında pek güzel bir memlekete düştü. ışte bu iyi adam, girdiği memlekette bir umumî şenlik görüyor: her tarafta bir sürur, bir şehrâyin, bir cezbe ve neş’e içinde zikirhaneler... Herkes ona dost ve akraba görünür. Bütün memlekette yaşasınlar ve teşekkürler ile bir terhisât-ı umumiye şenliği görüyor. Hem tekbir ve tehlil ile mesrurâne ahz-ı asker için bir davul, bir musiki sesi işitiyor. evvelki bedbahtın hem kendi, hem umum halkın elemiyle müteellim olmasına bedel, şu bahtiyar, hem kendi, hem umum halkın süruruyla mesrur ve müferrah olur. Hem güzelce bir ticaret eline geçer, Allah’a şükreder.

Sonra döner, öteki adama rast gelir. Halini anlar. Ona der:
“Yahu, sen divane olmuşsun. batnındaki çirkinlikler zahirine aksetmiş olmalı ki, gülmeyi ağlamak, terhisâtı soymak ve talan etmek tevehhüm etmişsin. Aklını başına al, kalbini temizle—ta şu musibetli perde senin nazarından kalksın, hakikati görebilesin. Zira nihayet derecede âdil, merhametkâr, raiyetperver, muktedir, intizam perver, müşfik bir melikin memleketi, hem bu derece göz önünde âsâr-ı terakkiyat ve kemâlât gösteren bir memleket, senin vehminin gösterdiği surette olamaz.”

Sonra o bedbahtın aklı başına gelir, nedamet eder. “Evet, ben işretten divane olmuştum. Allah senden razı olsun ki cehennemî bir haletten beni kurtardın” der.

Ey nefsim! Bil ki, evvelki adam, kâfirdir. Veya fâsık, gafildir. şu dünya, onun nazarında bir matemhane-i umumiyedir. Bütün zîhayat, firak ve zevâl sillesiyle ağlayan yetimlerdir. Hayvan ve insan ise, ecel pençesiyle parçalanan kimsesiz başıbozuklardır. Dağlar ve denizler gibi büyük mevcudat, ruhsuz, müthiş cenazeler hükmündedirler. Daha bunun gibi çok elîm, ezici, dehşetli evham, küfründen ve dalâletinden neş’et edip onu mânen tâzip eder.

Diğer adam ise, mü’mindir. Cenâb-ı Hâlıkı tanır, tasdik eder. Onun nazarında şu dünya bir zikirhane-i Rahmân, bir talimgâh-ı beşer ve hayvan, ve bir meydan-ı imtihan-ı ins ü cândır. Bütün vefiyât-ı hayvaniye ve insaniye ise, terhisattır. vazife-i hayatını bitirenler, bu dâr-ı fâniden, mânen mesrurâne, dağdağasız diğer bir âleme giderler—ta yeni vazifedarlara yer açılsın, gelip çalışsınlar. Bütün tevellüdât-ı hayvaniye ve insaniye ise, ahz-ı askere, silâh altına, vazife başına gelmektir. Bütün zîhayat, birer muvazzaf mesrur asker, birer müstakim memnun memurlardır. Bütün sadâlar ise, ya vazife başlamasındaki zikir ve tesbih ve paydostan gelen şükür ve tefrih veya işlemek neş’esinden neş’et eden nağamattır. Bütün mevcudat, o mü’minin nazarında, Seyyid-i Kerîminin ve Mâlik-i Rahîminin birer mûnis hizmetkârı, birer dost memuru, birer şirin kitabıdır. Daha bunun gibi pek çok lâtif, ulvî ve leziz, tatlı hakikatler, imanından tecellî eder, tezahür eder.

Demek iman bir mânevî tûbâ-i Cennet çekirdeğini taşıyor. küfür ise mânevî bir zakkum-u Cehennem tohumunu saklıyor.
Demek selâmet ve emniyet yalnız ıslâmiyette ve imandadır. Öyle ise biz daima “Elhamdü lillâhi alâ dini’l-ıslâm ve kemâli’l-îman ” demeliyiz.

çok değerli kardeşlerim istifadelerinizi bekliyorum.....

19

08.01.2006, 01:55

gayb'a imanı mı inceleyeceğiz?

görmeden inanabilmenin temellerine mi ineceğiz?

bir padişahı görmeden onu şehrinden ordusundan hakimiyetinden yönetiminden eserlerinden tanımak gibi Allahı da görür gibi bilmek mümkün mü?

mümkünden de öte gereklilik mi?

o gerekliliğe uyulmazsa riskler nelerdir?


------------

not: ben bu sözü okuyunca, bu asır insanının nasıl ders alabileceğini de öğreniyorum. ayetin manasını bilmekden öte, öğrenmek, daha da ilerisi hissetmek, hatta sahabeler gibi şevk ve cezbe içinde hayata geçirmek herhalde ancak böylesi bir tefsirle mümkündür. tam benim asrımın adamına ve yurdumun insanına uygun...

20

17.01.2006, 09:54

Bismillahirrahmanirrahim.

Alıntı sahibi ""Alperdini""


Bismillah kelimesi hepimizin malumu üzerine ALLAHIN ADIYLA manasını içermekte. Nasıl bitmez tükenmez bir kuvvet olduğu buradan ortaya çıkmakta. misalleri verelim...

O'nun ismini alarak, ihlasa dayalı gittiğiniz her kapı size açılacak. ALLAHIN ADIYLA diyerek derdinizi ifade ettiğiniz zaman işin öznesi değişecek. siz kısmen devre dışı kalıp, Yaradan sizin adınıza bütün işleri devralacak. bizim arzularımız bir nevi ALLAHIN ADI ile damgalanıp bize verilecek. ALLAHIN ADI, teğet dahi geçse o işe bir hayır kazandıracak. biliyoruzki, Allah katında hayırsızlık diye bir kavram yok. Alemlerdeki her şey insanın emrine verilmiş ve musahhar edilmiş. bizim emirlerimizin hiç bir anlamı olmayacağı için direk ALLAHIN ADI ile isterse, yaparsa (v.s.) her şeyi emrine alır, her şeyi kendine musahhar eder.

Birde olaylara şuhudi gözle bakalım. Bismillah deyip elimize balyozu aldık, Bismillah deyip taşa salladık. taş kırılmadı. şimdi bu noktada ne düşnmek gerekiyor.
Bismillah kelimesini sadece dilimiz söylüyorsa o zaman Bismillahın manasını anlamamışız demektir. bütün hücrelerimiz adına dilimiz o vazifeyi yaparsa karşınızda dağ olsa dayanmayacaktır. konuyu birde şöyle ele alalım. Siz, falanca ülkenin Başbakanısınız. Yanınızda çalışan iki elemanınız var. birisinin düşüncesi sadece davası veya ülkesi için çalışmak. diğerinin düşüncesi kendine çalışmak. çalıştığı yerin makamını kendi adına değerlendirmek. şimdi siz başbakan gibi bir sıfatı taşıyorsunuz, hangisine bu sıfatı kullanmasına müsaade edersiniz. tabiki birincisi için. bilirsiniz ki o kişi, o sıfatı kendisi için kullanmayacak. gittiği yerlerde ben falanca başbakanın adı ile geldim deyip şımarmayacak. o sıfatı sadece ve sadece davası için yada ülkesi için kullanacak. ikincisi, zaten şımarık ki, sıfatı kullanmak için izin bile istemeyecek, gittiği her yerde başbakanın adı ile geliyorum diyerek bu sıfatı nefsine kullanacak. ve ikiside kazanacak. birincisi Bismillah kelimesinin manası bilerek kazanacak, ikincisi sırf Bismillah dediği için o sıfatın hatırına kazanacak. ALLAHIN VARLIğI EBEDı olduğu için onun ismi her zaman bizler için BıTMEK TÜKENMEK BıLMEYEN KUVVET OLACAK. o isimle nereye gidersek gidelim, ne yaparsak yapalım bize bir hayrı, ihlaslı yada ihlassız dokunacak.



bu yazımı kısmen tekzip hükmündedir.


Bismillah her hayrın başıdır ifadesini tefekkür ederken bir kaç şey aklıma geldi. bizlerin her zaman için ilk akla getirdiği düşünce, olayın sonucunun lehimize mi değil mi olmaktadır. oysaki, Allah c.c. indinde, bizim sonuclara baktığımız lehimize müspet - menfi sonuçların farklı görülmesidir. kur'anın ifadesi ile "Bize hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeyler hayır olabileceğini" söylemektedir. Bizler işin sonucunun müspet yada menfi olmasının arkasında bizim için yatan hayra bakarız. ayrıca bu "hayır" kelimesinin Efendimiz s.a.v. tarafından ve Kur'anın içinde çokça zikredilmiş olması bu kelimenin arkasındaki gizemi ortaya koyar. acaba "hayır" demekle ne kastedilmiş diye tefekkür etmek iktiza eder.


daha önceki yazımda Bismillah deyip elimize balyozu aldık, Bismillah deyip taşa salladık. taş kırılmadı. şimdi bu noktada ne düşünmek gerekiyor. ifadesinde düzeltme icab edecek. Biz Bismillah deyip balyozu vurduğumuzda taşın kırılması yada kırılmaması bizim için bir hayırdır. her şeyin öncesini ve sonrasını bilen Zat-ı zülcelal, sizin adınıza sizin namınıza karar verir taşın kırılmasına yada kırılmamasına karar vermiştir. sonuç her şekilde ALLAHIN ADIYLA yapmamızdan ötürü lehimize müspettir. illede siz taşı kıracam derseniz ki, ihlasımız nispetinde o taş kırılacaktır yada kırılmayacaktır. olaylar kısmen kader mevzuuna ve ıhlas mevzuuna teğetlenmektedir.

Elhasıl, bizler bu tip bir meselede sonucun hakkımızda hayırmı şermi olduğunu bilemeyeceğimizden, her sonucun hakkımızda hayır olması için Bismillah demeli, Bismillah deyip almalı, bismillah deyip vermeli, bismillah deyip yapmalı.

Allahın işine karışmamalı, O' bizim için, en iyisini yapacaktır. yaptığımız her işe kendi mührünü basıp bizim markamızla verecektir. sonra ben yaptım ben ettim gibi övüneceğiz. bizler aciziz. aciz isek yapma - etme gibi bir kudretimizde olamaz. bizler Allahın bizim adımıza yaptığı işleri sahipleniriz. o kadar.

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir