Giriş yapmadınız.

1

25.01.2011, 13:35

Ağrı Dağı Şerhi

Ağrı Dağının infilâkı
Risâle-i Nurdan bir anekdot:
“Eski Harb-ı Umûmiden evvel ve evâilinde, bir vâkıâ-ı sâdıkada görüyorum ki, Ararat Dağı denilen meşhur Ağrı Dağının altındayım. Birden o dağ müthiş infilak etti. Dağlar gibi parçaları, dünyanın her tarafına dağıttı. O dehşet içinde baktım ki, merhum vâlidem yanımdadır.
Dedim: ‘Ana korkma; Cenâb-ı Hakk’ın emridir. O Râhim’dir ve Hakîm’dir.’
“Birden, o halette iken baktım ki, mühim bir zât bana âmirâne diyor ki: ‘İ’câz-ı Kur’ân’ı beyan et.’


HALİL AKGÜNLER
iakgun@tnn.net
“Uyandım, anladım ki bir büyük infilak olacak. O infilak ve inkılâptan sonra, Kur’ân etrafındaki surlar kırılacak. Doğrudan doğruya Kur’ân kendi kendini müdâfaa edecek. Ve Kur’ân’a hücum edilecek; i’câzı, onun çelik bir zırhı olacak. Ve şu i’câzın bir nev’ini şu zamanda izhârına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak. Ve namzet olduğumu anladım.” (Hizmet Rehberi, s. 23)
Mezkur ifade Risâle-i Nur’da geçen mühim ve sırlı bir ifadedir. Üstad Bediüzzaman’ın görmüş olduğu sadık bir rüyadan bahseder. Rüya genel itibari ile İslâm âlemi ve Osmanlı devleti ile alâkalıdır. Bu sebeble cümleler içindeki tâbirleri bu doğrultuda anlamak ve yorumlamak gerekir. Zira tâbirler üzerinden mühim hakikatler ifade edilmiştir. Meselâ ifadenin başında geçen Ağrı Dağı o zamanki İslâm âlemini ve Osmanlı Devletini temsil etmektedir. Ağrı Dağı Anadolu’daki en büyük dağdır, hatta Ermeniler tarafından kutsal olarak kabul edilmektedir. İnsanlar ve devletlere ait bazı büyük ve mühim sıfatları tanımlamak için bu tür benzetmeler öteden beri yapılagelmektedir. Aslan gibi kuvvetli, asırlık çınar, dağ gibi adam... İşte ifadedeki Ağrı Dağı ifadesi de Osmanlı Devletini temsil etmektedir. Bu dağın infilak etmesi Osmanlı Devletinin yıkılıp parçalanacağına işarettir. Bu infilakın müthiş olması ise, Avrupa Devletlerinin ve Rus Devletinin hep birden Osmanlı üzerine hücum edeceğini ifade eder. Dağlar gibi parçalar ise Osmanlının yıkılmasından sonra, Osmanlı mülkü içinden birçok devletin ortaya çıkacağına işarettir.
“O dehşet içinde baktım ki, merhum vâlidem yanımdadır. Dedim: ‘Ana korkma; Cenâb-ı Hakk’ın emridir. O Rahim’dir ve Hakim’dir’” cümleleri ise mühim sırları içinde saklıyor. Zira Üstad o dehşetli ve korkunç hadiseler içinde sığınılacak bir şefkat sinesi olarak validesini yanında buluyor. Validesi o dehşetli hallerden korkup dehşete düşüyor, ancak Üstad onu da teselli ediyor. “Ana korkma Allah Rahim’dir, Hakim’dir. Seni, beni ve bizi koruyacaktır” diyor. Buradaki “ana şefkati” ile anlatılmak istenen ise Anadolu’dur. Validesinin temsil ettiği Anadolu’nun korkması ve dehşete düşmesi ise Birinci Dünya Savaşı ile Anadolu’nun da dehşete ve büyük sıkıntı ve korkulara düşmesini tanımlar. O müthiş infilâktan sonra validesini yanında bulması Anadolu’nun İslâm ve Müslüman millet elinde kalacağına işarettir. Bu ise ancak Allah’ın rahmeti ile olacaktır. İstiklâl Harbini gözler önüne getirirsek bu harp neticesinde Anadolu’nun Müslümanlar elinde kalması doğrudan rahmet eseri olduğu açık bir şekilde görülür. İşte nasıl ki ana bir evlât için mühim bir şefkat sinesidir, rahmetli bir limandır; aynen onun gibi Anadolu da, Müslüman milletimiz için ana kucağı gibi şefkatli sığınılacak bir liman olmuş.
Üstad Hazretlerine “İ’câz-ı Kur’ân’ı beyan et!” diye emreden zat ise bazılarına göre Hz. Ali Efendimizdir (ra). Bu konuda açık bir işaret yok. Ancak bu zatın Resûl-i Ekrem (asm) olması daha kuvvetli bir ihtimaldir. Gerçi Hz. Ali (ra) olması da ihtimaller arasındadır. Fakat o sadık rüyada Kur’ân hesabına yapılan emrin Resûlullah (asm) tarafından verilmesi daha kuvvetlidir. Zira içinde Peygamberimizin (asm) görüldüğü rüya sadık rüya olarak tanımlanmıştır.
“O infilâk ve inkılâptan sonra, Kur’ân etrafındaki surlar kırılacak” cümlesindeki infilak, Birinci Dünya Savaşı’nı, inkılâp ise Osmanlının yıkılmasından sonraki batılılaşma hareketini temsil eder. Kur’ân etrafındaki surlar ise, Kur’ân’la ilgili bin yıldır birikmiş olan meseleleri tanımlar. İşte bu surların yıkılması ve Kur’ân’ın mucizeliğinin ortaya çıkması, infilak ve inkılap sonrasında meydana gelecek demektir. Batı medeniyeti bütün felsefesiyle, materyalist, tabiatçı, maddeci, darvinist akımlarıyla İslam ve iman esaslarına saldırıya geçtiği zaman, Kur’ân kendini muhafaza edecek ve Kur’ân’ın i’câzı onun çelik bir zırhı olacak. Ve Üstad Bediüzaman da Risâle-i Nurlar yoluyla bu mu’cizeliği tüm dünyaya ilân edecek. Risâle-i Nurlar da Kur’ân’ın mânevî bir elmas kılıcı olarak tüm bu dalâlet ve küfür akımlarını yok edecektir. Tam da öyle olmuştur.
25.01.2011

Hasan_Sinan

Moderatör

  • "Hasan_Sinan" bir erkek

Mesajlar: 2,136

Konum: Almanya

Meslek: Uzman Pazarlamaci

Hobiler: Okumak Okumak Okumak

  • Özel mesaj gönder

2

25.01.2011, 21:00

Cok güzel ve etraflica izah edilmis. Allah agabeymizden razi olsun. Bilhassa "Ana-dolu" meselesini hic bu sekilde düsünmemistim demekki daha cok tefekkür penceresi dünyamizda acilabilir.
Kur’an’a hücum edilecek; î’câzı, onun çelik bir zırhı olacak.Ve şu î’câzın bir nevini şu zamanda

izhârına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak.Ve namzet olduğumu anladım.

Bu konuyu değerlendir