Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

27.01.2009, 13:17

3.sözün verdiği manalar

ıbâdet(ALLAHIN EMıRLERıNı YERıNE GETıRıP YASAKLARINDAN UZAK DURMAK) ne büyük bir ticaret ve saadet; fısk(aLLAHIN EMıRLERıNı TERK EDıP ONA ıSYAN ETMEK) ve sefâhet(YASAK şEYLERE DÜşKÜNLÜK,HARAMDA LEZZET ALMAK) ne büyük bir hasâret (ZARAR ETME,HÜSRANA DÜşME) ve helâket (MAHVOLMA) olduğunu anlamak istersen, şu temsilî hikâyeciğe bak, dinle:

2

27.01.2009, 13:18

Bir vakit, iki asker, uzak bir şehre gitmek için emir alıyorlar. Beraber giderler. Tâ yol ikileşir. Bir adam orada bulunur. Onlara der: "şu sağdaki yol, hiç zararı olmamakla beraber, onda giden yolculardan ondan dokuzu büyük kâr ve rahat görür. Soldaki yol ise, menfaati olmamakla beraber, on yolcusundan dokuzu zarar görür. Hem ikisi, kısa ve uzunlukta birdirler. Yalnız bir fark var ki; intizamsız(DÜZENSıZ), hükümetsiz olan sol yolun yolcusu çantasız, silâhsız gider. Zâhirî bir hiffet(HAFıFLıK), yalancı bir rahatlık görür. ıntizam-ı askerî(ASKERı DÜZEN) altındaki sağ yolun yolcusu ise, mugaddî(GIDA VERıCı) hulâsalardan dolu dört okkalık (BıR OKKA 1200GR ıSE,4 OKKA YAKLAşIK 5 KG AğIRLIğINDA)bir çanta ve her adüvvü(DÜşMANI) alt ve mağlûp edecek iki kıyyelik(2 OKKALIK YANı 2400 GR AğIRLIğINDA) bir mükemmel mîrî (DEVLET MALI OLAN)silâhı taşımaya mecburdur."

3

27.01.2009, 13:19

O iki asker, o muarrif(YOL GÖSTERıCı) adamın sözünü dinledikten sonra, şu bahtiyar(AKILLI,TEMıZ) nefer sağa gider. Bir batman ağırlığı(YANı 5 KG ÇANTA ıLE 2,4 KG SıLAHI) omzuna ve beline yükler. Fakat kalbi ve ruhu binler batman minnetlerden ve korkulardan kurtulur. Öteki bedbaht(AKILSIZ,KÖTÜ DÜşÜNCELı) nefer ise, askerliği bırakır. Nizâma (KANUNA,DÜZENE)tâbi olmak istemez. Sola gider. Cismi bir batman ağırlıktan kurtulur. Fakat kalbi binler batman minnetler altında ve ruhu hadsiz korkular altında ezilir. Hem herkese dilenci, hem her şeyden, her hâdiseden(OLAYDAN) titrer bir sûrette gider. Tâ mahall-i maksûda (ıSTENıLEN YERE) yetişir. Orada, âsi ve kaçak cezasını görür.


Askerlik nizâmını (DÜZENıNı,DıSıPLıNıNı)seven, çanta ve silâhını muhâfaza eden ve sağa giden nefer ise, kimseden minnet almayarak, kimseden havf etmeyerek(KORKMAYARAK), rahat-ı kalb ve vicdan ile gider. Tâ, o matlûb(ıSTENıLEN) şehire yetişir. Orada, vazifesini güzelce yapan bir nâmuslu askere münâsip bir mükâfat görür.

4

27.01.2009, 13:20

Bu arada düşünelim..
neden birisi ceza aldı?

diğeri mükafat?..

ceza alanı..askerlik düzeninin dışına çıktı..askerliğe isyan etti..ben hürüm dilediğimi yaparım dedi..düzene müzene uymam dedi..sialhı çantayı attı..arzularının peşinde gitti..ve neticede KAÇAK CEZASINI ALARAK HAPS EDıLDı....


diğeri ise düzene,kanuna ,hükümete,askerliğe isyan etmedi..kendisinden istenileni yerine getirdiği için mükafatını gördü...

5

27.01.2009, 13:21

HıKAYE BıTTı..

şıMDı ıSE HıKAYENıN HAKıKATLARI NEDıR?Bakalım......

ışte ey nefs-i serkeş!(ıSYAN EDEN,BAZIBOZUK NEFıS) Bil ki, o iki yolcu, biri mutî-i kanun-u ılâhî(ıLAHı KANUNLARA UYAN VE GEREğıNı YERıNE GETıREN), birisi de âsi (ıSYAN EDEN)ve hevâya (NEFSANı ıSTEKLERıNE )tâbi insanlardır.

O yol ise, hayat yoludur ki, âlem-i ervâhtan gelip(RUHLAR ALEMıNDEN), kabirden geçer, âhirete gider.

O çanta ve silâh ise ibâdet ve takvâdır. ıbâdetin, çendan, zahirî bir ağırlığı var. Fakat, mânâsında öyle bir rahatlık ve hafiflik var ki, tarif edilmez.

6

27.01.2009, 13:22

TAKVÂ : Bütün günahlardan kendini korumak; dinin yasak ettiği şeylerden kaçınmak....

TAKVÂDARÂNE : Bütün günahlardan kendini koruyarak; dinin yasak ettiği şeylerden kaçınarak.

TAKVÂ-I HAKıKÎ : Gerçek takva, Allah korkusu. Bütün günahlardan kendini korumak; dinin yasak ettiği şeylerden kaçınmak.

TAKVA-YI KÂMıLE : Allah korkusuyla yaşayıp emir ve yasaklarına harfiyyen uymak.

7

27.01.2009, 13:23

Çünkü, âbid(KUL), namazında der: EşHEDU EN LA ıLAHE ıLLALLAH Yani, "Hâlık(YARATICI) ve Rezzâk(RIZIK VEREN), Ondan başka yoktur. Zarar ve menfaat, Onun elindedir. O hem Hakîmdir(HıKMETLı ış YAPAR,) abes (BOş)iş yapmaz. Hem Rahîmdir(şEFKATLıDıR), ihsanı, merhameti çoktur" diye itikad ettiğinden(ıNANDIğINDAN), her şeyde bir hazîne-i rahmet(RAHMET HAZıNESıNıN) kapısını bulur. Duâ ile çalar. Hem herşeyi kendi Rabbinin emrine musahhar görür(BOYUN EğMış GÖRÜR). Rabbine ilticâ eder(SIğINIR); tevekkül( Sebeplere sarıldıktan sonra neticesini Allah`a bırakma, neticeye rıza gösterme) ile istinad edip(DAYANIP), her musîbete karşı tahassun eder.(KORUNUR). ımânı ona bir emniyet-i tâmme (TAM GÜVEN,KORKUSUZLUK ) verir.

8

27.01.2009, 13:24

Evet, her hakiki hasenât(ıYıLıK) gibi, cesâretin dahi menbaı(KAYNAğI) imândır, ubûdiyettir.(ıBADETTıR) Her seyyiât(GÜNAH) gibi, cebânetin(KORKAKLIğIN) dahi menbaı(KAYNAğI) dalâlettir.(HAK YOLDAN SAPMAKTIR)

Evet, tam münevverü'l-kalb(KALBı NURLANMIş) bir âbidi(KULU), küre-i arz(YERKÜRE) bomba olup patlasa, ihtimâldir ki, onu korkutmaz. Belki hârika bir kudret-i Samedâniyeyi(,ALLAHIN KUDRETıNıN BÜYÜKLÜğÜNÜ) lezzetli bir hayret ile seyredecek.

Fakat, meşhur(TANINMIş) bir münevverü'l-akıl(AKLI NURLANMIş) denilen kalbsiz bir fâsık(HAK YOLDAN ÇIKMIş ıSYANKAR) feylesof ise, gökte bir kuyruklu yıldızı görse, yerde titrer. "Acaba bu serseri yıldız arzımıza çarpmasın mı?" der, evhâma düşer. (Bir vakit böyle bir yıldızdan Amerika titredi. Çokları gece vakti hânelerini terk ettiler.)

9

27.01.2009, 13:24

Evet, insan nihayetsiz şeylere muhtaç olduğu halde, sermâyesi hiç hükmünde. Hem nihayetsiz(SONSUZ) musîbetlere mâruz olduğu(UğRADIğI) halde, iktidarı(GÜCÜ KUVVETı) hiç hükmünde birşey. Adetâ sermâye ve iktidarının dairesi, eli nereye yetişirse o kadardır.

Fakat emelleri, arzuları ve elemleri(ACILARI) ve belâları ise; dairesi, gözü, hayali nereye yetişirse ve gidinceye kadar geniştir. Bu derece âciz ve zayıf, fakir ve muhtaç olan ruh-u beşere(ıNSANIN RUHUNA) ibâdet, tevekkül, tevhid, teslim ne kadar azîm bir kâr, bir saadet, bir nimet olduğunu, bütün bütün kör olmayan görür, derk eder(ANLAR). Mâlûmdur ki, zararsız yol, zararlı yola velev on ihtimâlden bir ihtimâl ile olsa tercih edilir.

Halbuki, meselemiz olan ubûdiyet(KULLUK) yolu, zararsız olmakla beraber, ondan dokuz ihtimâl ile bir saadet-i ebediye(DAıMı HUZURUN) hazînesi vardır. Fısk ve sefâhet(ıSYAN ETMEK,HARAM şEYLERDE ZEVK ALMANIN) yolu ise hattâ fâsıkın (ıSYANCININ,GÜNAHKARIN)itirafiyle dahi menfaatsiz olduğu halde, ondan dokuz ihtimâl ile şekâvet-i ebediye(EBEDı AZAP) helâketi bulunduğu, icmâ ve tevâtür (YALAN ıHTıMALI OLMAYAN BıR CEMAATıN BıRLEşEREK SÖYLEMELERı) derecesinde, hadsiz ehl-i ihtisâsın(BU ışDE SÖZ SAHıBı ALıMLERıN) ve müşâhedenin(GÖRDÜKLERıNı SÖYLıYEN MÜRşıDLERıN) şehâdetiyle sabittir ve ehl-i zevkin ve keşfin ihbarâtıyla (HABERLERıYLE)muhakkaktır.(GERÇEKTıR).

10

27.01.2009, 13:25

Elhâsıl(SONUÇ), âhiret gibi dünya saadeti dahi, ibâdette ve Allah'a asker olmaktadır.

Öyle ise biz dâimâ, - Emirlerine itaate ve hayırlı işlerde başarıya ulaştırdığı için Allah'a hamd olsun- demeliyiz ve Müslüman olduğumuza şükretmeliyiz.

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir