Giriş yapmadınız.

1

26.05.2008, 09:15

Fısk ve Fıskın Menşei

Fısk konusu “ışârâtü'l-ı'câz” da çok güzel bir şekilde işlenmiştir. Bizlerde” Bakara suresi:27” ve ışârâtü’l-ı'câz’ı merkeze alarak bu konuyu incelemeye çalıştık.

Fısk Bakara suresinde şöyle geçmektedir:” O fasıllar ki, Allaha verdikleri sözü bozar, Allah’ın akrabalar ve mü’minler riayet edilmesini emrettiği bağları keser ve yeryüzünde fesat çıkarırlar.(Bakara suresi:27)”

Fısk; Hak yoldan veya hak yolundan çıkmak, Allaha karşı isyan etmektir.

Fısk, alem-i ervahta Rabbimizin;”Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” hitabına karşı ruhların;”Evet, Rabbimizsin.” Ahdini ve sözleşmesini bozmaktır.

Fısk, Allah’a karşı verilen sözden caymak ve Allah’ın emirlerini tanımamaktır.

Fısk, kainattaki delilleri ve Rabbimizin bürhanlarına muhalefet ve fıtraten verilen söze ihanettir ve tekziptir. Çünkü Allah Kur’anda bu sözü verdiğimizi bize bildiriyor. ınsan fısk ile Allah’ın delilini yalanlıyor ve verdiği ahdini hatırlamıyor duruşu ile yani fısk ile fıtratını ve Kur’an’daki ihbarın muhalefetine çalışıyor.

Fısk, insanın nefsinin ve ruhunun maraz ve hastalığa sapmasıdır.

Fısk, insanın ruhuna yerleştiren ve o ruhun yaşayabilmesi için deruhte edilen kuvvelerin aşırılıkları ve emir dairesi dışına çıkılmasıdır.

Fısk,” kuvve-i sebuiye-i gadabiye, kuvve-i şeheviye-i behimiye ve kuvve-i akliye-i melekiye” kuvvelerinin ifrat ve tefritinden neşet eder.

Fısk, Rabbimizin rızasının haricinde yaşamak, istikamet üzeri olmaktan ayrılmak, cadde-i Kübra-i Kur’an’iyeden çıkma halidir.

Fısk, aile ve sosyal hayatın rabıtalarını bozan, beşeriyeti ifsad eden, maddi ve manevi bağları koparan fesat halleri ve davranışlarıdır.

Fısk ile insan önce Allah’a olan sözünden cayar, sonra akraba ve müminler arasında Allah’ın emrettiği bağları bozar ve en sonunda yeryüzünde fesad çıkararak habis bir duruş sergiler.
Fıska düşen insan ahretini dünyaya feda eder ve ebedi helakete yuvarlanır. Hidayeti dalalete tebdil eder. Hüsrana uğrayanlardan olur.

2

26.05.2008, 11:45

Risale-i Nurlardan "FISK" ile ilgili yerleri ekleyelim ve tefekkürlerimize devam edelim inşallah.

ıBADET ne büyük bir ticaret ve saadet,fısk ve sefahet ne büyük bir hasâret ve helâket olduğunu anlamak istersen, şu temsilî hikâyeciğe bak, dinle; (Üçüncü Söz)

Fısk ve sefahet yolu ise-hattâ fâsıkın itirafıyla dahi-menfaatsiz olduğu halde, ondan dokuz ihtimalle şekavet-i ebediye helâketi bulunduğu, icmâ ve tevatür derecesinde hadsiz ehl-i ihtisasın ve müşahedenin şehadetiyle sabittir ve ehl-i zevkin ve keşfin ihbaratıyla muhakkaktır.( Üçüncü Söz)

Ve fısk ve sefahete seni teşvik eden şeytana ve o adama dersin: Eğer ölümü öldürüp zevâli dünyadan izale etmek ve aczi ve fakrı beşerden kaldırıp kabir kapısını kapamak çaresi varsa, söyle, dinleyelim. Yoksa, sus!( Yedinci Söz)
Fısk çamuruyla mülevves olan medeniyet, insanları da o çamurla telvis ediyor.( Mesnevî-i Nuriye - Zerre)

şirk ve dalâletin ve fısk ve sefahetin yolu, insanı nihayet derecede sukut ettiriyor. Hadsiz elemler içinde nihayetsiz ağır bir yükü, zayıf ve âciz beline yükletir.( Otuz ıkinci Söz)

ıkinci fırka ise, kuvve-i gadabiyenin galebe ve tecavüzüyle tecavüz ederek ahkâmın terkiyle zulüm ve fıska düşmüşlerdir: Yahudilerin temerrüdü gibi. Zulüm ve fıskta hasis ve hayırsız bir lezzet görüldüğünden, onlardan nefis teneffür etmez. Kur'ân-ı Kerim, o zulmün âkıbeti olan gadab-ı ılâhîyi zikretmiştir ki, nefisleri o zulüm ve fısktan tenfir ettirsin."( ışârâtü'l-ı'câz - Fâtiha Sûresi)

Halbuki, küfre rıza küfür olduğu gibi; dalâlete, fıska, zulme rıza da fısktır, zulümdür, dalâlettir.( Emirdağ Lâhikası (2) - Mektup No: 103)

"Dalâlete gidenler, fâsıklardır. Dalâletlerinin menşei de fısktır. Fıskın sebebi ise kisbleridir. Suç onlarda olup, Kur'ân'da değildir. Dalâleti halk etmek, yaptıklarının cezası içindir."( ışârâtü'l-ı'câz)

3

26.05.2008, 19:27

"O fasıklar ki, Allaha verdikleri sözü bozar, Allah’ın akrabalar ve mü’minler riayet edilmesini emrettiği bağları keser ve yeryüzünde fesat çıkarırlar."(Bakara suresi:27)

Fısk, hakdan udul, ayrılmak, hadden tecavüz, hayat-ı ebediyeden çıkıp terk etmektir. Fıskın menşei, kuvve-i akliye, kuvve-i gazabiye, kuvve-i şeheviye denilen üç kuvvetin ifrat ve tefritinden neş'et eder. ( ışârâtü'l-ı'câz)

Öyleyse ışârâtü'l-ı'câz'dan "kuvve-i akliye, kuvve-i gazabiye
, kuvve-i şeheviye " kuvvlerinin "ifrat,tefrit ve vasat" mertebelerini inceleyelim.

Tagayyür, inkılâp ve felâketlere mâruz ve muhtaç şu insan bedeninde iskân edilen ruhun yaşayabilmesi için üç kuvvet ihdas edilmiştir. Bu kuvvetlerin,
· Birincisi, menfaatleri celp ve cezb için kuvve-i şeheviye-i behimiye,
· ıkincisi, zararlı şeyleri def için kuvve-i sebuiye-i gadabiye,
· Üçüncüsü, nef' ve zararı, iyi ve kötüyü birbirinden temyiz için kuvve-i akliye-i melekiyedir.

Lâkin, insandaki bu kuvvetlere şeriatça bir had ve bir nihayet tayin edilmişse de, fıtraten tayin edilmemiş olduğundan, bu kuvvetlerin herbirisi,
· tefrit,
· vasat,
· ifrat namıyla üç mertebeye ayrılırlar.

Meselâ,kuvve-i şeheviyenin
· tefrit mertebesi humuddur ki, ne helâle ve ne de harama şehveti,iştihası yoktur.
· ıfrat mertebesi fücurdur ki, namusları ve ırzları pâyimal etmek iştihasında olur.
· Vasat mertebesi ise iffettir ki, helâline şehveti var, harama yoktur.

Ve keza, kuvve-i gadabiyenin
· tefrit mertebesi, cebanettir ki korkulmayan şeylerden bile korkar.
· ıfrat mertebesi tehevvürdür ki, ne maddî ve ne mânevî hiçbir şeyden korkmaz. Bütün istibdadlar, tahakkümler, zulümler bu mertebenin mahsulüdür.
· Vasat mertebesi ise şecaattir ki, hukuk-u diniye ve dünyeviyesi için canını feda eder, meşru olmayan şeylere karışmaz.

Ve keza, kuvve-i akliyenin
· tefrit mertebesi gabâvettir ki, hiçbir şeyden haberi olmaz.
· ıfrat mertebesi cerbezedir ki, hakkı bâtıl, bâtılı hak suretinde gösterecek kadar aldatıcı bir zekâya malik olur.
· Vasat mertebesi ise hikmettir ki, hakkı hak bilir, imtisal eder; bâtılı bâtıl bilir, içtinap eder.

Hülâsa: şu dokuz mertebenin altısı zulümdür(humud,fücur,cebanet,tehevvür,gabâvet,cerbeze), üçü adl ve adalettir( iffet,şecaat,hikmet). Sırat-ı müstakimden murad, şu üç mertebedir.( iffet,şecaat,hikmet). ( ışârâtü'l-ı'câz)

4

27.05.2008, 20:02

Hülâsa: şu dokuz mertebenin altısı zulümdür
humud,
fücur,
cebanet,
tehevvür,
gabâvet,
cerbeze,

ışte yukarıda saydığımız altı mertebe "Fıskın menşeidir ve kuvve-i akliye, kuvve-i gazabiye, kuvve-i şeheviye denilen üç kuvvetin ifrat ve tefritinden neş'et eder."

5

31.05.2008, 16:15

Evet, ifrat veya tefrit, delillere karşı bir isyandır. Yani, sahife-i âlemde yaratılan delâil, uhûd-u ılâhiye hükmündedir. O delâile muhalefet eden, Cenab-ı Hakla fıtraten yapmış olduğu ahdini bozmuş olur.

Ve keza ifrat ve tefrit, hayat-ı nefsiye ve ruhiyenin maraz ve hastalığını intaç eden esbaptandır. Buna, fıskın birinci sıfatı olan “Allaha verdikleri sözü bozar. (Bakara suseri:27) “cümlesiyle işaret edilmiştir.

Ve keza, ifrat ve tefrit, hayat-ı içtimaiyeye karşı isyan ateşini yakan iki âmildir. Evet, bu âmiller hayat-ı içtimaiyeyi nizam ve intizam altına alan rabıtaları, kanunları keser, atar. Evet, şehvet veya gazap, haddini aşarsa, ırz ve namuslar payimâl olur, mâsumlar mahvolur. Buna da, fıskın ikinci sıfatı olan “Allah’ın akrabalar ve mü’minler riayet edilmesini emrettiği bağları keser.(Bakara suresi:27)”cümlesiyle işaret edilmiştir.

Ve keza, dünya nizamının bozulmasını intaç edip fesat ve ihtilâle sebebiyet veren iki ihtilâlcidirler. Buna dahi, fıskın üçüncü sıfatı olan “ve yeryüzünde fesat çıkarırlar.(Bakara suresi:27) ”cümlesiyle işaret edilmiştir.
Evet, fâsık olan kimsenin kuvve-i akliye ve fikriyesi itidali kaybedip safsatalara düşerse, itikadâta ait rabıtaları kesmekle, hayat-ı ebediyesini yırtar, atar.

Ve keza, kuvve-i gazabiyesi hadd-i vasatı tecavüz ederse, hayat-ı içtimaiyenin hem yüzünü, hem astarını yırtar, altüst eder.
Ve keza, kuvve-i şeheviyesi haddi aşarsa, heva-i nefse tâbi olur, kalbinden şefkat-i cinsiye zâil olur. Kendisi berbat olacağı gibi başkalarını da berbat edecektir. Bu itibarla, fâsıklar hem nev'inin zararına, hem arzın fesadına çalışmış olur.

“Zarar ve hüsrana maruz kalanlar,ancak onlardır.(Bakara suresi:27)”Bu cümle, evvelki cümlenin neticesi ve aynı zamanda tekididir. şöyle ki:
Evvelki cümlede ahdi bozmak, sıla-i rahmi kesmek, arzda fesat yapmak gibi fasıkın cinayetlerini korkunç bir şekilde söyledikten sonra, bu cümlede evvelki tehdit ve korkuyu tekit için, fâsıkın cinayetlerinin netice ve cezasını şöyle beyan etmiştir: "O fâsıklar, âhiretlerini verip dünyayı aldıkları gibi, hidayeti dalâletle tebdil eden kafasız adamlardır."( ışârâtü'l-ı'câz)

6

02.06.2008, 11:58

ınsan, bütün hayvanlardan mümtaz ve müstesna olarak, acip ve lâtif bir mizaçla yaratılmıştır. O mizaç yüzünden, insanda çeşit çeşit meyiller, arzular meydana gelmiştir. Meselâ, insan, en müntehap şeyleri ister, en güzel şeylere meyleder, ziynetli şeyleri arzu eder, insaniyete lâyık bir maişet ve bir şerefle yaşamak ister.

şu meyillerin iktizası üzerine, yiyecek, giyecek ve sair hacetlerini istediği gibi, güzel bir şekilde tedarikinde çok san'atlara ihtiyacı vardır. O san'atlara vukufu olmadığından, ebnâ-yı cinsiyle teşrik-i mesai etmeye mecbur olur ki, herbirisi, semere-i sa'yiyle arkadaşına mübadele suretiyle yardımda bulunsun ve bu sayede ihtiyaçlarını tesviye edebilsinler.

Fakat insandaki kuvve-i şeheviye, kuvve-i gadabiye, kuvve-i akliye Sâni tarafından tahdit edilmediğinden ve insanın cüz-ü ihtiyarîsiyle terakkîsini temin etmek için bu kuvvetler başıboş bırakıldığından, muamelâtta zulüm ve tecavüzler vukua gelir. Bu tecavüzleri önlemek için, cemaat-i insaniye, çalışmalarının semerelerini mübadele etmekte adalete muhtaçtır.
Lâkin her ferdin aklı, adaleti idrakten âciz olduğundan, küllî bir akla ihtiyaç vardır ki, fertler, o küllî akıldan istifade etsinler. Öyle küllî bir akıl da ancak kanun şeklinde olur. Öyle bir kanun, ancak şeriattır.

Sonra, o şeriatın tesirini, icrasını, tatbikini temin edecek bir merci, bir sahip lâzımdır. O merci ve o sahip de ancak peygamberdir.

Peygamber olan zâtın da, zahiren ve bâtınen halka olan hâkimiyetini devam ettirmek için, maddî ve manevî bir ulviyete ve bir imtiyaza ihtiyacı olduğu gibi, Hâlıkla olan derece-i münasebet ve alâkasını göstermek için de bir delile ihtiyacı vardır. Böyle bir delil de ancak mucizelerdir.

Sonra, Cenab-ı Hakkın emirlerine ve nehiylerine itaat ve inkıyadı tesis ve temin etmek için, Sâniin azametini zihinlerde tesbit etmeye ihtiyaç vardır. Bu tesbit de, ancak akaid ile, yani ahkâm-ı imaniyenin tecellîsiyle olur. ımanî hükümlerin takviye ve inkişaf ettirilmesi, ancak tekrarla teceddüd eden ibadetle olur.( ışârâtü'l-ı'câz - Bakara Sûresi, Âyet: 21,22)

7

02.06.2008, 13:52

yaratılış gayesine zıd hareket etmek fısk demektir.bunu yapana da fasık denir.

fasık kimse kendisine verilen cihazları,aletleri ,his ve duygularını ifrat ve tefritte kullanmakla fısk çamuruna bulaşır.

bu noktadan bakınca fısk çamuruna bulaşmış durumundayız.

ben kendi alemimde bulaştığımı görüyorum.

ya sizler kardeşlerim.

sizdeki durum nasıl?

Ama unutmayalım.hadisde varki Allah bu dini fasıklada kuvvetlendirir.

üstad nefsine diyorki sen kendini o fasık bilmelisin.

bizde nefsimize böyle pay verelim.

8

02.06.2008, 14:02

"O fasıklar ki, Allaha verdikleri sözü bozar, Allah’ın akrabalar ve mü’minler riayet edilmesini emrettiği bağları keser ve yeryüzünde fesat çıkarırlar."(Bakara suresi:27)


Allah verdikleri sözü ben böyle anlıyorum..anladığım kadarıyla..

ahseni takvimde olacaklarına ve yaratılış gayelerine göre hareket edeceklerine söz verdik alemi ervahda Allaha..

şimdi fıtrat dini olan islama zıd yaptığımız her hareket bizi fısk çamuruna düşürüyor.

ayetinm devamında akrabalar ve müminlerle ilişki kesmek islama zıd.çünkü islam müminlerle ve akrabalarla ilişkileri sıklaştırmayı emreder.

fitneyide kesinkes yasaklar.

gıybetide yasaklar.giybet edende islama zıd hareket ettiği için fısk çamuruyla hemhal olur.

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir