Giriş yapmadınız.

1

14.05.2008, 11:59

Cumartesi Yasağı(Araf Suresi'nden Dersler)

Kur'an ayetleri çok ince sırlarla ve derslerle doludur.Bazı hakikatler Kur'anda kıssalar ve tarihi olaylar olarak anlatılır.Kur'an bir tarih kitabı değildir.Ancak tarihi kıssalar ve olaylarla kıyamete kadar bizlere yol gösterir ve her asrın insanlarına özellikle müslümanlarına yaşadıkları sıkıntılardan çıkış yolları gösterir.Bu nedenle de Kur'an ayetlerinden peygamber kıssaları ve tarihi olaylara nasıl bakacağımızı,bu ayetlerden nasıl dersler çıkaracağımızı asrımızın vazifeli müceddidi Bediüzzaman'ın eselerinden öğreniyoruz.Bizlerde Afar suresi 163 ile başlayan ayetleri buraya alarak tefekkür edelim istedik.Çünkü bu ayetlerde çok ince dersler var.Önce ayetleri alalım.

163- Bir de onlara deniz kıyısındaki şehri(n uğradığı sonucu) sor. Hani onlar cumartesi (yasağını çiğneyerek) haddi aşmışlardı. 'Cumartesi günü iş yapma yasağına uyduklarında', balıkları onlara açıktan akın akın geliyor, 'cumartesi günü iş yapma yasağına uymadıklarında' ise, gelmiyorlardı. ışte biz, fıska sapmaları dolayısıyla onları böyle imtihan ediyorduk.

164- Onlardan bir topluluk: "Allah'ın kendilerini helak etmek veya şiddetli bir azaba uğratmak istediği bir kavme ne diye öğüt veriyorsunuz?" dediğinde "Rabbinize karşı bir özür için ve bir ihtimal sakınabilirler, diye" dediler.

165- Kendilerine hatırlatılanı unuttuklarında ise, biz de kötülükten sakındıranları kurtardık. Zulmedenleri yaptıkları fısk dolayısıyla pek zorlu bir azab ile yakaladık.

166- Onlar, kendisinden sakındırıldıkları 'şeyi yapmada ısrar edip başkaldırınca' onlara: "Aşağılık maymunlar olunuz" dedik.

167- ışte o zaman Rabbin, onlara en kötü azabı yapacak kimse(leri) kıyamet gününe kadar üzerlerine mutlaka göndereceğini bildirdi. şüphesiz, Rabbin (ceza ile) sonuçlandırması pek çabuk olandır ve gerçekten O, bağışlayandır, esirgeyendir.

168- Onları yeryüzünde ayrı ayrı topluluklar olarak paramparça dağıttık. Kimileri salih (davranışlarda) bulunuyor, kimileri de bunların dışında olan aşağılıklardır. Onları iyiliklerle ve kötülüklerle imtihan ettik, ki dönsünler.

169- Onların ardından yerlerine kitaba mirasçı olan bir takım 'kötü kimseler' geçti. (Bunlar) şu değersiz olan (dünya)ın geçici-yararını alıyor ve: "Yakında bağışlanacağız" diyorlar. Bunun benzeri bir yarar gelince onu da alıyorlar. Kendilerinden Allah'a karşı hakkı söylemekten başka bir şeyi söylemeyeceklerine ilişkin Kitap sözü alınmamış mıydı? Oysa içinde olanı okudular. (Allah'tan) Korkanlar için ahiret yurdu daha hayırlıdır. Hâlâ akıl erdirmeyecek misiniz?

2

14.05.2008, 12:00

Tefsirlerde bu olayın ayrıntısı ile ilgili epey bilgi var.Ben de kısaca olayın balık tutma ile ilgili bölümünden bahsetmek istiyorum.

ısrailoğullarına cumartesi günü kutsal bir gün olarak bildirilmiş ve bu günde balık tutmamaları emredilmiştir.Yani cumartesi balık tutmaları yasaktır. Rabbimin çok hikmetleri saklı olan bir imtihanıdır bu hadise. ımtihan devam ederken daha da şiddetlenir ve yasak gün olan cumartesi Cenab-ı Hak deniz kenarına çok sayıda balık gönderir. Diğer günlerde ise balıklar yok olur.Derken imtihan devam etmekte ve daha da şiddetlenmektedir. Cumartesi günleri geldiğinde balıklar çoğalıyor diğer günlerde ise kayboluyor. Rabbimiz ince ince imtihanlardan geçiriyor kullarını.Bu durum karşısında ısrailoğullarından bir grup düşünüp taşınırlar ve bu duruma bir çözüm bulmak için hile-i şerriye yolunu seçerler.Bu yol şöyledir.Cumartesi günleri denize ağları atarlar ancak ağlara takılan balıkları Pazar günü denizden alırlar.Böylece nefsi ve şeytani bir hile ile kendilerini aldatırlar.Bu durum karşısında diğer inanalar ise hemen uyarıya geçerler.Bu gün yasak gündür,niçin balık tutuyorsunuz yoksa sizlere emre itaatsizlikten dolayı büyük bir azap gelecek diye uyarılarına devam ederler.Hile yapan grup ise çoktan bahaneyi bulmuş ve biz yasak gün olan cumartesi balık tutmuyoruz,baksanıza diğer günlerde balıkları denizden çıkarıyoruz diye karşılık verirler.Tabi ki bu durum bir aldanma ve helakete giden yolun başlangıcı olmuştur. Olay böylece sürüp giderken uyaran iman ehli insanlar da ikiye ayrılmıştır.Bir kısmı uyarıya devam etmiş,diğer kısım ise uyarıya devam edenlere kızmaya başlarlar.Niçin bunları uyarıyorsunuz?Bunlar zaten sapıttılar,daha doğru yola gelmezler diye uyarıcı grubun kuvve-i manevilerini kırmaya çalışıyorlar.Uyarıcı taife sonuna kadar uyarılarından vaz geçmiyorlar,diğer inanan grupta uyarıcıları uyarmaktan vaz geçmezler.Böylece emri dinlemeyen gruba beklenen zulüm gelir.Rivayetlere göre balık tutanlarla bu tutanları uyaran grubu uyaran inananlar helak olur ancak uyarıya sonuna kadar devam eden grubu Allah muhafaza etmiş ve gelen musibetten onları korumuştur.


şimdi yaşadığımız bu ahirzaman asrının en dehşetli fitnelerinin ve emre karşı gelişlerinin yaşandığı bu zamanda acaba nerede duruyoruz?
Allah’ın emirlerine karşı hileler yaparak nefsimizin ve şeytanın yanında mı?
Emre isyan edenleri uyaranları uyarmaya çalışanların safında mı?
Sonuna kadar hile ve emri nefislerinin arkasına atanların uyarılmasına devam eden taifenin yanında mıyız?
Rabbim bizleri sonuna kadar uyarıcıların içinde olmamızı nasip etsin inşallah.

3

14.05.2008, 12:22

Fesübhanallah..

Rabbimiz emirlerini her şartta hatırlatanı elbetteki unutmaz..
Zaten hakikat ehlini en fazla inciten şey, kendisi gibi inanmış olanlar tarafından, "Artık sus, yeter anlatma" gibi sözlerle ikaz edilmektir..
Yoksa ehl-i dalaletin hiçbir söz ve davranışı ehl-i hakikati incitmez..
Zira vazifesini yaparken zaten onlar muhatabıdır ve onların demesi normaldir..
Diğerleri ise hem hak ehli olup, hem de hakikatin önüne set olmaktadırlar..
Allah muhafaza ehl-i dalaletin yapsada muvaffak olmayacağı işte hak gibi görünenler başkalarının da şevkini kırıp, içten zarar vermektedirler..

4

14.05.2008, 15:05

Konuya Elmalılı'nın tefsirinden yer ekleyelim.Çok manidar izahlar var burada.

"Onlardan bir toplum dedi ki:" Bu cümle cümlesi üzerine ma'tuftur. Ve o kasaba halkının yasağı çiğnemede sürekli ısrarı ve bu konuda söz dinlemeye yanaşmaması üzerine içlerindeki bazı iyilerin hâl ve akıbetlerini beyandır. Yani o vakitler içlerinden bir ümmet, iyiliksever bir cemaat onlara şöyle demişti. Allah'ın, helâkini murad ettiği, büsbütün helaklerini değilse bile, çetin bir azap ile cezalandırmayı murad ettiği böyle bir kavme ne diye va'z u nasihat edip duruyorsunuz? Yani, o kasaba halkı iki kısım idi. Bir kısmı fasık ve saldırgan takımı idi, bir kısmı da dindar ve iyiliksever insanlar idi ki, bunlar azınlıkta kalmış idiler, o saldırganlara söz geçiremiyorlar, onları önleyemiyorlardı.

Bu iyiler de iki gruba ayrılmıştı: O iyilerden bir grup uğraşmış, didinmiş, acı tatlı dil dökmüş, zor veya kolay her yoldan giderek ve her usulü deneyerek zahmetler çekmiş, nasihat etmiş, ama onlara söz dinletememiş, nihayet bıkmış ve ümitsizliğe kapılmış, Allah'dan bu halka bir bela geleceğine karar vermiş, o halka kin ve öfke duymaya başlamış, sesini kesmiş, bir köşeye çekilip sinmiş idiler.

Anlaşılıyor ki, bu bezginler o fasıklara göre sayıca az olmakla beraber, yine de ümmet denilecek kadar bir cemaat oluşturuyorlardı ve kendi aralarında bir takım toplantıları vardı. Bunlar içinde sayıca çok az denecek bir başka grup daha vardı ki, onlar ümitsizliğe kapılmıyorlar, bütün zorluklara göğüs gererek ve her türlü zahmete katlanarak, o söz dinlemez halka vaaz ve nasihata devam ediyorlardı.

ışte bunlar, o azgın halkı yola getirmek için vaaz ve nasihate devam ettikçe, söz konusu o ümitsizler grubu da bunlara "Ne diye kendinizi boşuna yoruyorsunuz? Niçin boş yere vaaz ediyorsunuz?" yollu uyarılarda bulunuyorlar, "Siz niçin Allah'ın helâk edeceği veya bela vereceği böyle azgın bir kavme vaaz ve nasihat edip duruyorsunuz?" şeklinde sözler söyleyip, onları yaptıkları işlerden vazgeçirmeye çalışıyorlardı. Onlar halkı büsbütün kendi haline bırakmak, ne görecekleri varsa görsünler, demek istiyorlardı.

Ve böyle derken bir "farz-ı kifâye"nin büsbütün terkedilmiş olması ile hepsinin günahkâr olabileceklerini de düşünmemişlerdi. Lâkin onlar bu farz-ı kifâyeden; vaaz ve nasihat görevinden vazgeçmediler ve cevap vererek şöyle dediler: Rabbinize karşı bir mazeret olsun diye, bir de belki bir dereceye kadar sakınırlar diye, yani bizim vaaz ve nasihatımız iki sebebe dayanmaktadır: Birisi ve birincisi sırf Allah'a karşı bir mazeretimiz olsun diye, Allah tarafından hesaba çekileceğimiz vakit, "niçin kötülükten vazgeçirme görevinizi yapmadınız?" azarlamasına karşılık elimizde bir mazeret bulunsun diye, Allah katında böyle bir ithamla karşı karşıya kalmamak için. Çünkü kötülükten vazgeçirme henüz hayatta olanlara son nefese kadar bir farz-ı kifayedir. ıkincisi de yeis yani ümitsizlik, dünyada hiçbir hususta caiz değildir.

Ve ne kadar günahkar olursa olsun halkın tevbe ve ittikasını arzu ve ümid etmek de bir vazifedir. Gerçi bu hâl böyle devam ederse sonucunun bir helâke veya azaba varacağı muhakkaktır. Fakat insanların hali değişiktir, kaderin sırrı da vukua gelmeden önce bilinebilen bir şey değildir. Nereden bilebilirsin, bu güne kadar söz dinlemeyen bu halk belki yarın dinleyiverir ve belki yaptıklarından vazgeçer, kötülüklerden sakınmaya başlar. Büsbütün sakınmazsa bile kısmen sakınır, belki bu yüzden uğrayacakları azap da hafifler. Ne olursa olsun nasihate devam etmek, onu terketmekten daha iyidir. Nasihatı bütünüyle bırakmakta hiç bir ümit yoktur. Fakat nasihate devam etmenin hiç olmazsa azıcık da olsa sakındırmaya sebep olması umulur. Hiçbir tepki görmeyen fenalık her halde daha kolay yayılır ve kısa zamanda meydan alır. Herhangi bir fenalığın kökünü kurutmak mümkün olmazsa, hızını kesmek de önemli bir iştir, bunu gözardı etmemelidir. Felaket mukadder ise nasihat görevini yerine getirenler Allah katında mazur görülürler. Anlamalı ki, iyiler kötülerden ne çekmiş, ne kadar uğraşmışlar. Buna karşılık kötüler de ne kadar ısrar etmiş, her türlü nasihate rağmen kötülükte direnmişler.

5

14.05.2008, 19:04

Kur'an'da uyarıcı topluluklarla ilgili ayetleri de konunun tekamülü için alalım inşallah.Çok manidar ve derslerle dolu ayetler.Rabbim bizleri tarafından övülen topuluklardan etsin.Amin.

Sizden, hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. ışte onlar kurtuluşa erenlerdir. (Al-i ımran 104)

Hepsi bir değildir; ehl-i kitap içinde istikamet sahibi bir topluluk vardır ki, gece saatlerinde secdeye kapanarak Allah'ın ayetlerini okurlar.(Al-i ımran 113)

Ey iman edenler! Allah'ın size olan nimetini unutmayın; hani bir topluluk size el uzatmaya yeltenmişti de Allah, onların ellerini sizden çekmişti. Allah'tan korkun ve müminler yalnızca Allah'a güvensinler.(Maide 11)

Musa'nın kavminden hak ile doğru yolu bulan ve onun sayesinde adil davranan bir topluluk vardır.(Araf 159)

ıçlerinden bir topluluk: "Allah'ın helak edeceği yahut şiddetli bir şekilde azap edeceği bir kavme ne diye öğüt veriyorsunuz?" dedi. (Öğüt verenler) dediler ki: Rabbinize mazeret beyan edelim diye bir de sakınırlar ümidiyle (öğüt veriyoruz).(Araf 164)

6

15.05.2008, 09:34

Ey müminler! Bir topluluk diğer bir topluluğu alaya almasın. Belki de onlar, kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da kadınları alaya almasınlar. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kendi kendinizi ayıplamayın, birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. ımandan sonra fasıklık ne kötü bir isimdir! Kim de tevbe etmezse işte onlar zalimlerdir.(Hucurat 11)

Yukarıya aldığımız ayetlerden anlaşıldığı üzere ümmetin istikamati için uyarıcı bir topluluğun vazife yapması gerekiyor.Bu durum diğer asırlarda olduğu gibi bu gün de devam etmektedir.Kur'anın uyarıcı topluluğun olacağını beyan eden ayetleri bizleri de ilgilendiriyor ve uyarı yapmaya davet ediyor.Ancak bu topluluk hak ve hakikat adına vazife yapmalı,sadece ve sadece Allah rızasını esas alarak bu vazifeyi deruhte etmesi gerekir.Bu uyarıcı topluluğa kızılsa da ,kınanılsa da ,hakaret edilse de,bu topluluktan ayrılanlar olsa da,ayrılanlar şevk kırıcı ve moral bozucu davranışlar yapsa da ,nefislerini temize çıkarmaya çalışsa da inanıyorum ki Kur'anın uyarıcı olarak bahsettiği topluluk uyarılarına hak adına devam edeceklerdir.

Acaba bu uyarıcı ve istikamet üzere olan topluluk kimlerdir?Bunu Risale-i Nurlardan Kastamonu Lahikasından bir hadisin işareti ile Üstadımızın Nur Talebelerine işaret ettiğini anlıyorum.ışte o kısım:


"Ümmetimden bir taife Allah'ın emri gelinceye kadar (yani kıyâmetin kopmasına kadar) hak üzerinde galip olacaktır." (Buhari, ı'tisam: 10)"
"Ramazan-ı şerifte onuncu günün ikinci saatinde birden bu hadis-i şerif hatırıma geldi. Belki, Risale-i Nur şakirtlerinin taifesi ne kadar devam edeceğini düşündüğüme binaen ihtar edildi."(Kastamonıu Lâhikası - Mektup No: 21 )

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir