Giriş yapmadınız.

1

19.02.2008, 12:53

Mülkten Melekûta Harfi Bakış

Mülk ve Melekût Allah'ın iki alemidir.

Alem-i Mülk,sahip olunan, üzerinde tasarruf hakkı bulunan ve şahit olduğumuz alem.Görünen alemdir.

Melekût,bir şeyin iç yüzü, hakikati, aslı.Görünen alem değil müttali olmadığımız gayb alemleri.

Âlem-i melekût,melekût âlemi, ruhlar ve melekler âlemi.Gözle görülmeyen semâvî varlıklar âlemi.

Yukarıda kısaca tariflerini yaptığımız mülk ve melekût alemleri ile ilgili Risale-i Nurlardan da alıntılarla konuya devam edelim inşallah.

Özellikle yer yer mülk alemindeki eşyanın melakût boyutlarına yoğunlaşmaya çalışalım.

Mülkten melekûta bakış açılarımızı mana-i harfi bakış ile bakmaya yöneltelim.Mülk aleminin mülevves yansımalarının altında melekût cihetine tecelli eden parlak ve güzel yansımaların perdelerini aralamaya çalışalaım.

Öncelikle konu ile ilgili Risale-i Nurlarda geçen bölümleri paylaşalım.

Hem hayatın iki yüzü, yani mülk, melekut vecihleri parlaktır, kirsizdir, noksansızdır, ulvîdir. Onun için, perdesiz, vasıtasız, doğrudan doğruya dest-i kudret-i Rabbâniyeden çıktığını âşikâre göstermek için, sair eşya gibi zâhirî esbabı, hayattaki tasarrufât-ı kudrete perde edilmemiş bir müstesna mahlûktur. (Otuzuncu Lem'a)

Kâinatın iki ciheti var-aynanın iki vechi gibi: Biri mülk, biri melekûtiyet.

Mülk ciheti ezdadın cevelangâhıdır. Hüsün-kubh, hayır-şer, sağîr-kebîr gibi umurun mahall-i tevarüdüdür. Onun için vesait ve esbab vaz edilmiş, tâ dest-i kudret zahiren umur-u hasise ile mübaşir olmasın. Azamet, izzet öyle ister. Hakikî tesir verilmemiş; vahdet öyle ister.

Melekûtiyet ciheti ise, mutlaka şeffafedir; teşahhusat karışmaz. O cihet vasıtasız Hâlıka müteveccihdir. Terettüp, teselsül yoktur. ılliyet, mâlûliyet giremez. ı'vicâcâtı yoktur. Avâik müdahale edemez. Zerre, şemse kardeş olur.

Kudret hem basit, hem nâmütenâhi, hem zâtî; mahall-i taallûk-u kudret hem vasıtasız, hem lekesiz, hem isyansızdır. Büyük küçüğe tekebbürü, cemaat ferde rüçhanı, küll cüz'e nisbeten kudrete karşı fazla nazlanması olamaz.( Sünuhat)

2

19.02.2008, 12:54

Mülkten Melekûta Harfi Bakış

Mülkten Melekûta Harfi Bakış

Mülk aleminde yaratılan eşyanın melekûta yansıması vardır.Mülkteki esbap müessir-i hakiki değil sadece "Mülk ciheti ezdadın cevelangâhıdır. Hüsün-kubh, hayır-şer, sağîr-kebîr gibi umurun mahall-i tevarüdüdür. Onun için vesait ve esbab vaz edilmiş, tâ dest-i kudret zahiren umur-u hasise ile mübaşir olmasın. Azamet, izzet öyle ister. Hakikî tesir verilmemiş; vahdet öyle ister."

şimdi mülkten melekûta bir bakışla harfi bakışın nasıl olması gerektiğine bir misalle bakalım.

Önümüzde mülk aleminde bulunan bir yemek tabağını düşünelim.(Bu misali diğer mülkalemindeki diğer eşyalar içinde düşünebiliriz.)Tabağın şekli,görünüşü,rengi,küçük ve büyüklüğü ,hangi maddelerden yapıldığı v.b.halleri mülk aleminde görülen şahit olduğumuz yönleridir.

şimdi mülkten melekûta bir bakışa geçelim.Tabak hangi iş için kullanılıyor?Elbetteki yiyeceklerin servis edilmesi ve içlerine meyve,sebze ve gıdalar konulması için kullanılıyor.Bu yiyecekler harfi bakışta neyi ifade ediyor?Allah'ın Mün'im,Rahman ve Rezzak gibi isimlerinin cilvelerini ve yansımalarını ifade ediyor.

Öyleyse yemek tabağının görünüşü olan mülk cihetinden Allah'ın esması olan cihetine bakmamız ve geçmemiz ise melekûti bir bakış oluyor.

ışte her bir eşyanın mülk boyutundan melekûtuna geçmek mana-i isminden mana-i harfiye geçmek oluyor ki iman-ı tahkiki bunu zaruri kılmaktadır.

Eşyanın melekûtu her zaman esma-i hüsnaya baktığı için parlak ve şeffaftır ve güzeldir.

3

19.02.2008, 13:07

Ey esbab-perest gafil! Esbab bir perdedir; çünkü izzet ve azamet öyle ister. Fakat iş gören, kudret-i Samedâniyedir; çünkü tevhid ve celâl öyle ister ve istiklâli iktiza eder. Sultan-ı Ezelînin memurları, saltanat-ı Rububiyetin icraatçıları değillerdir. Belki o saltanatın dellâllarıdırlar ve o Rububiyetin temâşâger nazırlarıdırlar. Ve o memurlar, o vasıtalar kudretin izzetini, Rububiyetin haşmetini izhar içindir, tâ umur-u hasise ile kudretin mübaşereti görünmesin. Acz-âlûd, fakr-pîşe olan insanî bir sultan gibi, acz ve ihtiyaç için memurları şerik ittihaz etmiş değildir.
Demek esbab vaz edilmiş, tâ aklın nazar-ı zahirîsine karşı kudretin izzeti muhafaza edilsin. Zira, aynanın iki veçhi gibi, herşeyin bir mülk ciheti var ki, aynanın mülevven yüzüne benzer; muhtelif renklere ve hâlâta medar olabilir. Biri melekût'tur ki, aynanın parlak yüzüne benzer. Mülk ve zahir veçhinde, kudret-i Samedâniyenin izzetine ve kemâline münâfi hâlât vardır. Esbab, o hâlâta hem merci, hem medar olmak için vaz edilmişler. Fakat melekûtiyet ve hakikat cânibinde herşey şeffaftır, güzeldir, kudretin bizzat mübaşeretine münasiptir, izzetine münâfi değildir. Onun için, esbab sırf zahirîdir; melekûtiyette ve hakikatte tesir-i hakikîleri yoktur.( Yirmi ıkinci Söz)

4

19.02.2008, 13:49

Zira, aynanın iki veçhi gibi, herşeyin bir mülk ciheti var ki, aynanın mülevven yüzüne benzer; muhtelif renklere ve hâlâta medar olabilir. Biri melekût'tur ki, aynanın parlak yüzüne benzer. ( Yirmi ıkinci Söz)

Aynanın kirli ve boyalı kısmı görünüşte pek sevimli değildir.Neye kıyasen böyle düşünürüz?Aynanın ön ve parlar,şeffaf kısmına kıyasen biliriz ki arka yani kirli,boyalı kısmı çirkin gibi görülür.

Ancak hakikatte ön cihetteki parlak ve şeffaflık kirli yüzdeki mat ve boyanın tezahurudur.Kirli kısımdaki boyaların silinmesi ön kısımdaki şeffafiyeti ve parlaklığı da yok eder.Öndeki parlaklık ve güzellik arka kısımdaki kirlilik ile mana kazanır.O halde her şey bizim mülk aleminde gördüğümüz gibi değildir.Mülk alemindeki çirkin,şer gibi görünen hadiseler melekut alamine öyle yansımıyor.

ışte burada da Allah'ın esmasına bakan cihetlerin şeffafiyetini anlamak için mülkten melekuta tecelli eden manaya bakmak ve mülkteki çirkinliklere dercedilen esma tecellilerini farketmek imanın tezahurunun gereğidir ki itiraz çıkmasın ve ittiham edilmesin.Melekut cihetinde irade ve kudre-i Rabbaniyenin tecellileri farkedilsin.Esbap geçilsin ve esbabın arkasında esma tecellileri anlaşılsın.

5

19.02.2008, 17:45

Herşeyin, içine melekût, dışına da mülk denir. Bu itibarla insanla kalb, birbirine hem zarf, hem mazruf olur. Çünkü, insan mülk cihetiyle kalbe zarf olur, melekût cihetiyle de mazruf olur.

Bu kaide, Arş ile kevn hakkında da tatbik edilir. şöyle ki: Arş Zahir, Bâtın, Evvel, Âhir isimlerinin halita ve karışığıdır.

Bu halitada dahil olan ism-i Zahir itibarıyla, Arş, mülk, kevn melekût olur. ısm-i Bâtın itibarıyla, Arş, melekût, kevn mülk olur.

Demek, Arşa ism-i Zahir nazarıyla bakılırsa, kendisi zarf, kevn de mazruf olur.

ısm-i Bâtın gözüyle bakılırsa, kendisi mazruf, kevn zarf olur. Ve keza, ism-i Evvel itibarıyla, “Arşı su üzerindeyken..." Hûd Sûresi, 11:7.”âyetinin işaret ettiği kevnin bidayetini içine alıyor.

Ve ismi Âhir itibarıyla, “"Cennetin damı Rahmân'ın Arşıdır." el-Münâvî, Künûzü'l-Hakâik, s. 78.”hadis-i şerifinin ima ettiği kevnin nihayetini içine alıyor.

Demek, Arş öyle bir halitadır ki, şu dört isimden aldığı hisselerle kevn ve vücudun sağını solunu, üstünü ve altını ihata etmiş olur.( Mesnevî-i Nuriye - Hubâb)

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir