Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

16.02.2008, 10:37

Şeriat-ı Garrâdaki Medeniyetin İnkişafı Nasıl olacak?

Dediler: "şeriat-ı garrâdaki medeniyet nasıldır?"

Dedim: "şeriat-ı Ahmediyenin (a.s.m.) tazammun ettiği ve emrettiği medeniyet ise ki, medeniyet-i hazıranın inkişâından inkişaf edecektir. Onun menfi esasları yerine, müspet esaslar vaz' eder.

1.ışte nokta-i istinad, kuvvete bedel haktır ki, şe'ni adalet ve tevazündür(denkleşmek, denkliktir).

2.Hedef de, menfaat yerine fazilettir ki, şe'ni muhabbet ve tecazüptür(çekicilik, kaynaştırıcılıktır).

3.Cihetü'l-vahdet de unsuriyet ve milliyet yerine, rabıta-i dinî, vatanî, sınıfîdir ki, şe'ni samimî uhuvvet ve müsalemet(barış) ve haricin tecavüzüne karşı yalnız tedâfüdür(müdafadır).

4.Hayatta düsturu, cidal(çarpışma) yerine düstur-u teavündür(yardımlaşma düsturudur) ki, şe'ni ittihad ve tesanüttür(birlik ve dayanışmadır).

5.Hevâ yerine hüdâdır (doğru yol, istikamettir) ki, şe'ni insaniyeten terakkî ve ruhen tekâmüldür. Hevâyı tahdit eder; nefsin hevesat-ı süfliyesinin teshiline bedel, ruhun hissiyat-ı ulviyesini tatmin eder.(Sünuhat)

2

16.02.2008, 10:38

Yukarıdaki ifadelere göre insanlığı şeriat-ı Ahmediyenin tazammum ettiği ve emrettiği medeniyet bekliyor.Bu medeniyet hazır medeniyetin yarılmasından ve parçalanmasından ortaya çıkacaktır.En önemlisi ise onun menfi esasları yerine ,müspet esasları vaz edecektir.Bu müspet esaslar yukarıya beş madde olarak tasnif edilmiştir.Demek ki beşeriyetin önünde böyle bir medeniyetin tezahuru için bir fırsat vardır.Bu fırsat iyi değerlendirilirse insanlık ailesi bir sulh-u umumiyi yaşayacaktır.

Peki bu nasıl olacaktır?Bu konuya inşallah yine Risale-i Nurlardan açılımlarla devam edelim.

3

16.02.2008, 10:39

şimdi bütün dünyada şeriat-ı garradaki medeniyetin nasıl olacağına ve nasıl makes bulacağına ilişkin Risale-i Nurlardan bazı temel taşları mesabesindeki bölümleri alalım ve incelemeye çalışalım inşallah.

Avrupa bir dükkân, bir kışla ise, Asya bir mezraa, bir cami hükmündedir. Bir dükkâncı dansa gider, bir çiftçi gidemez. Kışla vaziyeti ile mescid vaziyeti bir olmaz.
Hem ekser enbiyanın Asya'da zuhuru, ağleb-i hukemanın Avrupa'da gelmesi, kader-i ezelînin bir remzi, bir işaretidir ki, Asya akvâmını intibâha getirecek, terakki ettirecek, idare ettirecek, din ve kalbdir. Felsefe ve hikmet ise din ve kalbe yardım etmeli, yerine geçmemeli.(Yirmi Altıncı Mektup)

Ekserî enbiyanın şarkda ve Asya'da zuhurları ve ağleb-i hükemanın Garpta ve Avrupa'da gelmeleri kader-i ezelînin bir işaretidir ki; Asyada din hâkimdir, felsefe ikinci derecededir. Bu remz-i kadere binaen Asya'da hüküm süren dindar olmasa da din lehine çalışanlara ilişmemeli ve teşvik etmeli.

"Kur'ân-ı Hakim, bu zemin kafasının aklı ve kuvve-i mütefekkiresidir. El-iyazübillâh, Kur'ân küre-i arzın başından çıksa arz divane olacak akıldan boş kalan kafasını bir seyyareye çarpmak, bir kıyamet kopmasına sebep olmak akıldan uzak değildir. Evet, Kur'ân ferşi arşla ve arşı ferşle bağlamış bir zincirdir, bir hablüllahdır. Cazibe-i umumiyeden ziyade zemini muhafaza ediyor. ışte bu Kur'ân-ı Azimüşşânın hakiki ve kuvvetli bir tefsiri olan Risale-i Nur bu asırda, bu vatanda, bu millete yirmi sekiz senedenberi tesirini göstermiş büyük bir nimet-i ilâhiye ve sönmez bir mucize-i Kur'âniyedir. Hükûmet ona ilişmek ve talebelerini ürkütüp ondan vazgeçirmek değil, himaye etmek ve okumasına teşvik etmek gerektir."(Nur Çeşmesi)

Vicdanın ziyası, ulûm-u dîniyedir. Aklın nuru, fünun-u medeniyedir. ıkisinin imtizacıyla hakikat tecellî eder. O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder. ıftirak ettikleri vakit, birincisinde taassup, ikincisinde hile, şüphe tevellüd eder.(Münazarat)

4

16.02.2008, 10:40

Asya'da din ve kalp hakimdir.Bu fıtratın ve kaderin bir hükmüdür.Bu hükmüm aksine hareket eden muvaffak olamaz ve aksiyle tokat yer.Bütün say'i hebaen ziyan olur.

ışte bu nedenle sosyal hayatta bir çığır açan ve muvaffak olmaya çalışan kimse bu kaderin hükmüne ve fıtratın gereğine uygun hareket etmek durumundadır.Asya kıtasının fıtratına uygun bir cereyan olan ve onları ayağa kaldıracak olan dini ikame etmeli ve oradaki insanların dinden irtibatını kesmemelidir.

ışte bu hakikat için Üstad,"Bu remz-i kadere binaen Asya'da hüküm süren dindar olmasa da din lehine çalışanlara ilişmemeli ve teşvik etmeli. " demiştir.

5

16.02.2008, 10:41

Yukarıdaki Risale-i Nurlardan aldığımız derslere göre şeriat-ı Ahmediyenin (a.s.m.) tazammun ettiği ve emrettiği medeniyete ve onun dünyadaki inkişafına ve medeniyet-i hazıranın menfi esasları yerine müspet esasların vaz edilmesi ile ilgili bir tahlil yapmak gerekirse önce kâinatın bir küçün numunesi ve özetini taşıyan insanı ve insan beynini tahlil etmek gerekir.Bizlerde bu bakış açısı ve tahliller ile şeriat-ı garranın tarif ettiği medeniyete ve bu medeniyetin nasıl tezahür edip insanlığın gündemine ve hayatına nasıl yerleşeceğine farklı bakış açıları ile bakmaya çalışacağız.ınşallah isabet ederiz.

Önce insanı ve insan beyninin nasıl çalıştığını tahlil edelim.Daha önceki derslerimizde işlediğimiz gibi insan sınırsız duygularla mücehhez olarak donatılmış ve yaratılmıştır.ınsanda ruh,kalp,vicdan ve dimağ gibi duygular vardır.ınsan vücudunun hayat bulması ruha bağlıdır.Çünkü ruh bir kanun ve emirdir.Kalbe gelen fiiller ruhun ihtizazatından ve ihtiyacatından gelir der Üstad.Böylece irade denilen borazan ses ederek ruhun ihtizazatından ve ihtiyacatından çıkan fiilleri kalbin köşelerinde yatan manalara üfler ve bu manaları temayülat-ı kalbiye olarak harekete geçirir.Bu harekete geçen filler duygulara ait ise vicdana yansır,fikirlere ait ise dimağa yani akla yansır.Burada kalp bir kumandandır.Ve ya kalp bir latife-i Rabbaniyenin merkezidir.Bütün güzel fiiller kalbin meyelanlarından çıkar.Kötü filler ise nefsin ve hissin meyillerinden çıkar.şimdi kalpten çıkan fikirler dimağda makes bulunca dimağda yedi mertebeden geçer ve hakikate ulaşır.Bu mertebeler tahayyül,tasavvur,taakkul,tasdik,iz’an,iltizam ve itikattır.Bu mertebeler arasında ise beyinde şöyle bir iletişim ve etkileşim vardır.Biliyoruz ki beyinde sinir hücreleri dediğimiz snapslar vardır.Bu hücreler arasında boşluk vardır.Bu boşluğa rağmen bu hücreler birbiri ile iletişim kurar ve birbirlerini etkilerler.Böylece yukarıdaki mertebeler tezahür eder.Tabi ki beyin iki kısımdır.Bu iki kısmın birisini duygusal zeka(vicdan) diğerini ise mantıksal zeka(dimağ) temsil eder.Böylece snapslar arasındaki etkileşim sonucu insanlar bu iki beyin bölümünü de kullanırsa mükemmele ulaşabilir.Bu durum fıtri bir haldir.ınsanın mahiyetindeki bu hal sonucu insan kalp denilen manevi latifenin basiret gözünden dinin nuru olan ilimle hakiki mahiyetine ulaşır.Aklı aydınlatmak için bu kalpten ve vicdandan din ilimleri nur olarak akla yansıması gerekir ve o akıl fen ilimlerini bu nur ile aydınlatması gerekir.Üstad buna şöyle işaret eder.” Kalpsiz akıl olmaz.Nur-u akıl kalbden gelir.

Zulmetli münevverler(maneviyatı karanlıkta olan sözde aydınlar) bu sözü bilmeliler:
Ziya-yı kalbsiz(kalp parlaklığısız) olmaz nur-u fikir(fikir aydınlığı) münevver (bilgili,kültürlü,aydın kimse).
O nur ile bu ziya mezc olmazsa zulmettir;(kalp ışığı ile fikir nuru birleşmezse zulüm,karanlık olur) zulüm ve cehli fışkırır. Nurun libasını giymiş bir zulmet-i müzevver(uydurmacılığın,yalanın,bilgisizliğin karanlığı).
Gözünde bir nehar(gündüze benzeyen beyazlık) var; lâkin ebyaz(beyazlık) ve muzlim(karalık,aydınlığı görmeyen).
ıçinde bir sevad(siyahlık) var ki bir leyl-i münevver(aydınlık gece).

O içinde bulunmazsa, o şahm-pâre(iç yağ parçası) göz olmaz, sende birşey göremez.

Basiretsiz(ileri görüşü,kavrayışı olmayan) basar(göz,görüş) da para etmez.
Ger fikret-i beyzâda(parlak fikirlerde) süveydâ-i kalb(kalpteki basiret ve idrak merkezi;kalbin ortasında var olduğu kabul edilen ilahi aşkın tecelli ettiği yer) olmazsa, halita-i dimağî(beyinde,akılda bulunan fikirler yumağı) ilim ve basiret olmaz. Kalbsiz akıl olamaz.
(Lemaat'tan)”

Demek ki küçük alem olan insanda böyle bir kalp ve akıl birlikteliği oluyor.Zaten Üstad Münazarat’ta bu birlikteliği şöyle ifade ediyor.” Vicdanın ziyası, ulûm-u dîniyedir. Aklın nuru, fünun-u medeniyedir. ıkisinin imtizacıyla hakikat tecellî eder. O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder. ıftirak ettikleri vakit, birincisinde taassup, ikincisinde hile, şüphe tevellüd eder.(Münazarat)”

6

16.02.2008, 10:42

şimdi de meselenin bir başka boyutuna bakalım.Yani semavata eş tutulan ve bir nevi büyük insan olarak da kabul edeceğimiz dünyayı tahlil edelim.Üstad hazretlerinin “Hem ekser enbiyanın Asya'da zuhuru, ağleb-i hukemanın Avrupa'da gelmesi, kader-i ezelînin bir remzi, bir işaretidir ki, Asya akvâmını intibâha getirecek, terakki ettirecek, idare ettirecek, din ve kalbdir. Felsefe ve hikmet ise din ve kalbe yardım etmeli, yerine geçmemeli” tahliline göre Asya kıtasında peygamberlerin gönderilmesi ve Asya’ya dinin ve kalbin hakim olması ile batıda ise felsefecilerin gelmesi ve batıya akıl yani felsefenin hakim olmasının kaderin bir işareti olduğunu anlıyoruz.Yani büyün insanlık dünyasında doğu yani Asya kalbi-vicdanı ;batı ise aklı yani dimağı temsil ediyor.

Öyleyse buradan şuraya gelebiliriz.Üstadın da ifade ettiği ;” şeriat-ı Ahmediyenin (a.s.m.) tazammun ettiği ve emrettiği medeniyet ise ki, medeniyet-i hazıranın inkişâından inkişaf edecektir. Onun menfi esasları yerine, müspet esaslar vaz' eder.” hakikatının tezahürü için ve ıslam medeniyetinin tesisi için bu iki kutuplu doğu ve batıyı temsil eden din ilimleri ile batının felsefesi yani fen ilimleri birleşmesi gerekir.

ışte bu noktada biz Nur Talebelerine ve elimizde bulunan Risale-i Nur hakikatlerine büyük görevler düşmektedir.Çünkü her bir Nur Talebesi beyindeki snapslar gibi diğer snapsları etkileyecek ve böylece beşeriyetin sulh-u umumisi olan insanlığın ortak aklı ve vicdanı birlikte harekete geçecektir.Bu fıtri bir süreç ve marziyat-i ılahidir.Öyleyse Nur talebeleri bu sefine-i Rabbaniyenin hademeleri mesabesinde oldukları için insanlığın sahil-i selamete kavuşmaları için onların vazifeleri ne kadar önemli ve beşeriyetin kurtuluşunun sigortalarıdır.Çünkü şeriat-ı garranın tarif ettiği medeniyet Asya’dan yani bu topraklardan batının dimağına yansıyacak böylece hakikat “şeriat-ı Ahmediyenin (a.s.m.) tazammun ettiği ve emrettiği medeniyet ise ki, medeniyet-i hazıranın inkişâından inkişaf edecektir. Onun menfi esasları yerine, müspet esaslar vaz' edecektir inşallah.”

7

16.02.2008, 18:37

Maşaallah Abdulbaki Abi burda da parlatmış nurları..

8

16.02.2008, 18:38

Allah razı olsun abi...
Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.

hy120

Profesyonel

  • "hy120" bir erkek

Mesajlar: 654

Konum: usak

Meslek: esnaf

  • Özel mesaj gönder

9

23.02.2008, 15:56

kıyamet erken kopmazsa insaallah gerçeklesecek ve ben yakın olduğuna inanıyorumn

Allah razı olsun

10

24.02.2008, 10:38

Alıntı sahibi ""Abdulbaki""


Biliyoruz ki beyinde sinir hücreleri dediğimiz snapslar vardır.Bu hücreler arasında boşluk vardır.Bu boşluğa rağmen bu hücreler birbiri ile iletişim kurar ve birbirlerini etkilerler.

Yukarıdaki beyin sanpsları arasında boşluk var cümlemizi tashih etmemiz gerekecek.Çünkü kainat boşluk kabul etmez.

Muhterem kardeşlerim,kainatta boşluk yoktur.Üstadın bu konuda bahsettiği esir maddesinin kainatı sardığı ve kuşattığı bir hakikattır.Elbetteki "Esir Maddesini" ayrıca incelemek gerekir.Madem kainatta her yeri esir maddesi kuşatmış ve boşluk yoksa elbetteki küçük kainat olan insanda da boşluk yoktur.Çünkü "kainat boşluk kaldırmaz" bilinen bir hakikattir.

Esasında bilim adamlarının açıklamaları "ılim maluma tabidir." sırrı gereğince şu an bildiklerini bizlere ulaştırıyorlar.Bu demek değil ki bu bilgileri değişmez.Yeni bir bilgiye ulaştıklarında o zamanki ilim yeni malumata tabi olacaktır.

Ben snapslar arasındak boşluk olduğunu yukarıya yazdım ancak bu boşluğun su ile iletişim kuduğu bilgisini eklememişim.Bu nedenle de eğitimciler derler ki çocuklarınıza bolca su içirin çünkü bu sanpslar arası iletişimde ve en önemlisi de öğrenmenin oluşmasında su çok etkili derler.Demek ki snapslar arasında boşluk var ancak bu boşluk su ile iletişimi tamamlıyor.Böylece esir maddesinin büyük insan kabul edilen kainatı kuşatması ve iletişimi sağlaması gibi küçük kainat olan insanda da iletişim için aynı yöntemin işleyişi bu konuya ayrı bir letafet kattı.

11

24.02.2008, 10:41

Alıntı sahibi ""hy120""

kıyamet erken kopmazsa insaallah gerçeklesecek ve ben yakın olduğuna inanıyorumn

Allah razı olsun


ıkinci Harb-i Umumînin sonunda nev-i beşerin dehşetli zulümleri ve tahribatları neticesindeki dehşetli meyusiyetleriyle dehşetli vicdan azaplarını ve dünya hayatının bütün bütün fâni ve muvakkat olması ve medeniyet fantaziyelerinin uyutucu ve aldatıcı olduğunun umuma görünmesiyle, fıtrat-ı beşeriyedeki yüksek istidadatın dehşetli yaralanmasını ve Kur'ân'ın elmas kılıcı altında gaflet ve dalâletin parçalandığını ve bu sebeple dünya hayatının geçici ve muvakkat olmasından, beşeriyet, hayat-ı bâkiyeyi arayacağını ve ebedî hayatı ve dâimî saadeti ancak Kur'ân'ın müjde verdiğini ispat ile pek parlak izahtan sonra diyor: "Elbette, nev-i beşer bütün bütün aklını kaybetmezse, maddî veya mânevî bir kıyamet başlarına kopmazsa, ısveç, Norveç, Finlandiya ve ıngiltere'nin Kur'ân'ı kabul etmeye çalışan meşhur hatipleri ve Amerika'nın din-i hakkı arayan ehemmiyetli cemiyeti gibi, rû-yi zeminin geniş kıt'aları ve büyük hükûmetleri, Kur'ân-ı Mucizü'l-Beyânı arayacaklar ve hakikatlerini anladıktan sonra bütün ruh-u canlarıyla sarılacaklar. Çünkü bu hakikat noktasında kat'iyen Kur'ân'ın misli yoktur ve olamaz. Ve hiçbir şey bu mucize-i ekberin yerini tutamaz." (Emirdağ Lâhikası (2) - Mektup No: 89)

Saniyen: Madem Risale-i Nur, bu mucize-i kübrânın elinde bir elmas kılıç hükmünde hizmetini göstermiş ve muannid düşmanlarını teslime mecbur etmiş. Hem kalbi, hem ruhu, hem hissiyatı tam tenvir edecek ve ilâçlarını verecek bir tarzda hazine-i Kur'âniyenin dellâllığını yapan ve ondan başka me'hazı ve mercii olmayan ve bir mucize-i mâneviyesi bulunan Risale-i Nur o vazifeyi tam yapıyor. Ve aleyhindeki dehşetli propagandalara ve gayet muannid zındıklara tam galebe çalmış. Ve dalâletin en sert, kuvvetli kalesi olan tabiatı, Tabiat Risalesi ile parça parça etmiş. Ve gafletin en kalın ve boğucu ve geniş daire-i âfâkında ve fennin en geniş perdelerinde Asâ-yı Mûsâ'daki Meyvenin Altıncı Meselesi ve Birinci, ıkinci, Üçüncü, Sekizinci Hüccetleriyle gayet parlak bir tarzda gafleti dağıtıp nur-u tevhidi göstermiş.(Leyle-i Kadirde ihtar edilen bir mesele-i mühimme)

misildak

Stajyer

Mesajlar: 82

Konum: ıstanbul

Meslek: Maden Müh.

Hobiler: Bilgisayar

  • Özel mesaj gönder

12

25.02.2008, 18:41

Allah razı olsun abi, sesinden dinlediğim bu dersi, tekrardan okumaktan memnun oldum.
sözümüz ortayadır. illa alanadır !!!

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir