Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

14.02.2008, 17:42

İmkan ve Hudus




imkân ve hudûs delili ılmi Kelâmın en büyük ve önemli iki tarz ispatıdır.

Hudûs: Kelime olarak, bir şeyin sonradan meydana çıkması, ezeliyeti ve evveliyetinin olmaması manasınadır. Böyle olunca, onu meydana çıkaracak ve ezeli olan Vacip Bir Vücudun olması lazım geliyor.

Bu kısa tarif ve izahtan sonra şöyle devam edebiliriz: Kâinata ve mahlûkata baktığımız zaman, her şeyin değişken ve kararsız olduğunu görüyoruz. Yani, hiçbir şey kararında sabit olarak durmuyor, değişiyor. Biri gidiyor, biri geliyor. Sürekli bir faaliyet, gözümüzün önünde işliyor. Bu da mahlûkatta değişmeyen hiçbir şeyin olmadığını ispat ediyor.

Her değişen şey ise, sonradan meydana gelmiştir. Sonradan vücut bulmuştur. Zira yoktu, var oldu. Ezeli olan şeyde, zaten değişim olması imkânsızdır. Ezeliyet ona müsaade etmez. O zaman, yoktan ve hiçten yaratılıp meydana çıkartıldılar.

Onları yoktan varlığa çıkaran zat ise ezeli ve vacip olmak gerekir. Zira hâdisin hâdisi yaratması imkânsızdır. Yok, yoka vücut veremez.

Madem her şey hâdisdir, yani, sonradan meydana gelmiştir. Öyle ise her hadisin bir muhdîsi var, yani onu varlık sahasına çıkaran ve yaratan bir Zat var olduğu sabit olur. Hudûs delilinin mahiyetinin özeti budur.

ımkân da kelime olarak: Varlığı mümkün olan şeylere denir. Yani, var ve yok olması eşit olan demektir. Bu eşitlikten var olanlara, vaki, yok olanlara da mümkün denir. ışte bu eşitliği, yani, her iki ihtimalden var olmak ve yok olmaktan, birinin üstünlük kazanması ancak mümkinat cinsinden olmayan Vacibu’l Vücut bir zatın tercihi ile olur.

Mümkün, mümküne illet, yani sebep olması imkânsızdır. Yoksa o zaman devir dediğimiz, ya da teselsül dediğimiz mantıksız şeyleri kabul etmemiz gerekir ki bu da muhaldir.

Devir: Mümkün bir şeyin, mümkün olan bir şeyi varlık alanına çıkarması demektir ki, bu da batıldır.

Buna şöyle bir temsille işaret edelim. A okuluna kayıt yaptıracaksın ve müracaat ettin. A okulu dedi ki kayıt şartımız, B okuluna kayıt belgesidir. Sen hemen B okuluna gittin. Onlar da dedi ki kayıt şartımız A okuluna kayıt olmanızdır. Böyle bir durumda senin, her iki okula da kayıt olman ebediyen imkânsız hale gelir.

ışte devir, yani, kısır döngü denilen şey budur.

şimdi varlık sahasına çıkmamış bir mümkün, nasıl olur da başka bir mümkünün varlık sahasına çıkmasına sebep olabilir. Önce kendisi, bir varlığa kavuşsun, sonra başka mümküne illet ve sebep olsun.

Buradan açıkça anlaşılır ki: Mümkün, mümküne yaratıcılık yapamaz.
Teselsül ise, o sebep, bu sebepten, bu sebep, şu sebepten diyerek sonsuza giden bir sebep sonuç zinciri kabul etmek demektir ki, bu da aklın kabul etmeyeceği imkânsızlar sınıfındandır.

Geriye tek seçenek kalıyor. O da mümkün sınıfından olmayan, varlığı ezeli ve ebedi olan Vacibu’l Vücut olan Allah, bu eşitlik dengesini bozup, yani varlık ve yokluk seçeneklerinden birini ezeli iradesi ile seçip, mümkünü varlık sahasına çıkarıyor.

Kendisi zaten ezeli bir varlık sahibi olduğu için, başka bir sebebe, ya da illete muhtaç olmuyor.

Buraya kadar olan sistem, ılm-i kelâmın klasik imkân ve hudûs tarifidir.

Risale-i Nurda Üstad, imkân delilini, ılm-i kelâmdan farklı ve daha ikna edici olarak şöyle tarif eder: ılm-i kelam uleması, sebeplerin icadının son halkasına gider, en sonun da ispat eder. Ama üstat, her bir sebep ve eşya üstünde hadsiz imkânlarla, bir tercih edici Zatın varlığını ispat eder. Böylece, âlemin en son sebebine gitmeye lüzum kalmaz. Her bir sebep de tevhidi ve bir irade ve kastın varlığını akla gösterir. Akıl, uzun uzadıya sebeplerin en sonuna seyahat etmeye lüzum kalmadan mesele anlaşılır. Ve imkân delili de daha bir zenginlik kazanır.

Mesela, bir insan, bir damla su iken, çok imkânlara mazhar oluyor. Sonra biri tercih ediliyor. Sonra ikinci ve daha karmaşık ve çok imkânlara mazhar olan ikinci safhaya giriyor. Orada da sayısız imkânlardan biri ve en mükemmeli seçiliyor. Sonra imkânların katlanarak artığı üçüncü safhaya giriyor. Ve hakeza… Her safha ve evrede Allah’ın kast ve iradesi ve tercihi çok açık ve net bir şekilde akla görünüyor. Onun varlığı ve birliğini ispat ediyor.

Selam ve dua ile...

Tefekkür
Ey Hayy ve Kayyûm olan! Hayy ve Kayyûm isimlerin hürmetine, bu perişan kalbe bir hayat ver, bu müşevveş akla doğru yolu göster. âmin. Sözler

2

27.02.2008, 09:14

tşk ler ellerine sağlık

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir