Haram nazar; namahreme bakmak. Kendisiyle evlenmesi haram olanlardan başka olan kız ve kadınlara bakmayı dinimiz erkekler için haram kılmıştır. Minhac-ı Talibîn kitabının 361. sahifesinde zikredildiği gibi şafiî Mezhebinin bazı imamları, Kur’an (Nur Suresi 24:31) âyetinde de temas edildiği gibi, kadınların da yabancı erkeklere bakmalarını men’ ederler.
Ezcümle Ömer Nasuhi Efendi, Büyük ılmihalinde şöyle diyor:
«Kadınların birbirine veya kendi kocaları olmayan erkeklere bakmaları da erkeklerin birbirine bakmaları gibidir. Binaenaleyh bir ıslâm kadını, diğer bir kadının veya bir erkeğin göbeği altından diz kapakları altına kadar olan kısmına bakamaz...
Erkek ile zevcesi arasında her veçhile bir hususiyet mevcud olduğundan biri diğerinin bütün vücuduna bakabilir. şehvetle olup olmaması müsavidir. şu kadar var ki, tenasül uzuvlarına bakmamaları evladır, edebe muvafıktır.
Bir tabib, tedavisinde bulunduğu bir kadının marazlı olan herhangi mahrem bir uzvuna zaruret miktarı bakabilir. şu kadar var ki, tedavisini bir kadına tarif ederek havale etmesi daha muvafıktır. Çünkü cinsin cinse bakması daha hafiftir.» (Büyük ıslâm ılmihali sh: 417)
Bu hususla alâkalı Risale-i Nur Külliyatında geçen bir bahis vardır. Onu makam münasebetiyle aynen alıyoruz.
«SUAL: Herşeyi bilen ve gören ve hiçbir şey Ondan gizlenemeyen Allâmü’l-Guyûba karşı edep nasıl olur? Sebeb-i hacâlet olan hâletler Ondan gizlenemez. Edebin bir nev’i tesettürdür, mucib-i istikrah hâlâtı setretmektir. Allâmü’l-Guyûba karşı tesettür olamaz.
Elcevap: Evvelâ, Sâni-i Zülcelâl nasıl ki kemâl‑i ehemmiyetle san’atını güzel göstermek istiyor ve müstekreh şeyleri perdeler altına alıyor ve nimetlerine, o nimetleri süslendirmek cihetiyle nazar-ı dikkati celb ediyor. Öyle de, mahlûkatını ve ibâdını sair zîşuurlara güzel göstermek istiyor. Çirkin vaziyetlerde görünmeleri, Cemîl ve Müzeyyin ve Lâtîf ve Hakîm gibi isimlerine karşı bir nevi isyan ve hilâf-ı edep oluyor. ışte, Sünnet‑i Seniyyedeki edep, o Sâni-i Zülcelâlin esmâlarının hudutları içinde bir mahz-ı edep vaziyetini takınmaktır.
Saniyen: Nasıl ki bir tabip, doktorluk noktasında, bir nâmahremin en nâmahrem uzvuna bakar ve zaruret olduğu vakit ona gösterilir, hilâf-ı edep denilmez. Belki, edeb-i tıp öyle iktiza eder denilir. Fakat o tabip, recüliyet ünvanıyla yahut vâiz ismiyle yahut hoca sıfatıyla o nâmahremlere bakamaz, ona gösterilmesini edep fetvâ veremez. Ve o cihette ona göstermek hayâsızlıktır. Öyle de, Sâni‑i Zülcelâlin çok esmâsı var; herbir ismin ayrı bir cilvesi var. Meselâ, Gaffâr ismi günahların vücudunu ve Settâr ismi kusûrâtın bulunmasını iktiza ettikleri gibi, Cemîl ismi de çirkinliği görmek istemez. Lâtîf, Kerîm, Hakîm, Rahîm gibi esmâ-i cemâliye ve kemâliye, mevcudatın güzel bir surette ve mümkün vaziyetlerin en iyisinde bulunmalarını iktiza ederler. Ve o esmâ-i cemâliye ve kemâliye ise, melâike ve ruhanî ve cin ve insin nazarında güzelliklerini, mevcudatın güzel vaziyetleriyle ve hüsn-ü edepleriyle göstermek isterler. ışte, Sünnet-i Seniyyedeki âdâb, bu ulvî âdâbın işaretidir ve düsturlarıdır ve nümuneleridir.» (Lem’alar sh: 54)
Bir âyet-i kerimede şöyle buyuruluyor: « (Nur Suresi 24:30)
‘kul lil mü’minine’
Mü’minlere yani mü’min erkeklere söyle
‘yeğuddû min ebsârihim’
gözlerini indirsinler; gerek hariçte, gerek dahilde ve gerek başkalarının evlerine girerken, çıkarken, otururken, kalkarken gözlerini dikmesinler; harama bakmaktan, ayıb şey görmekten sakınsınlar.
Sofiyyeden şiblî (kuddise sırruhu) ya, ‘yeğuddû min ebsârihim’ ne demektir diye sormuşlar. Demiş ki: Baş gözlerini muharremattan, kalb gözlerini masivaullahtan çeksinler.» (Elmalılı Tefsiri sh: 3502)
Mezkûr âyette bakılması yasaklanan şeylerin neler olduğu beyan edilmediğinden, bakıldığında nefse hoş gelen her nevi muharremat ve nefsaniyeti tahrik edebilen şeyler yasaklanmış oluyor. Sinema, televizyon, gazete ve mecmualarda görülen açık-saçık suretler, resim ve heykeller gibi şeyler, bu âyetin yasakladığı sahaya girer. Hatta ımam-ı şafiî Hazretleri ve bazı âlimler, bu âyete istinaden şabb-ı emredle yani henüz yüzünde tüyü çıkmamış gençle tenhada kalmak gibi bazı hususlara dahi cevaz vermemişlerdir. Ancak alış-veriş, tedavi ve ilim öğretme gibi şer’î ihtiyaçlarda, ihtiyaç miktarı kadar müsaade etmişlerdir. şabb-ı emred hakkındaki mezkûr hükmü, Kitab-ul Fıkıh Alâ Mezahib-il Erbaa Tercemesi ci:1. sh:169’da daha tafsilatlı beyan eder ve bakılması yasaklanan yerlere, hailsiz dokunulmasını da yasaklar.
Ebu Davud da şunları kaydeder: «Müslim 3. kitabın 17. babında rivayet edilen:
“Erkek erkeğin avret yerine, kadın da diğer kadının avret yerine bakmasın. Erkek erkeğe bir tek elbise içinde sürtünmesin. Kadın da diğer kadına bir tek elbise içinde sürtünmesin” mealindeki hadise istinaden “şafiîler: Bir kimsenin avret mahalline (bakılması caiz olmayan yerine) vücudunun hangi organı ile olursa olsun dokunmasının haram olduğuna delalet etmektedir, bunda ülemanın ittifakı vardır” derler.» (Ebu Davud Tercemesi, 2150. hadisin izahından)
Bir rivayette mealen şöyle buyuruluyor: «Kadına karşı olan kıskançlık (nefsanî yönden), aynı şekilde çocuklara da duyulmadıkça kıyamet kopmaz.» (Ramuz-ül Ehadîs 5942. hadis. Mütercim: Naim Erdoğan)
Hanefî Mezhebinde mu’teber âlimlerden ıbn-i Abidin ise şu izahatı veriyor: «Kadının ve şabb-ı emredin yüzlerine bakmakla şehvetin uyanma şüphesi varsa, o zaman bakmak haramdır. Amma tüysüz gençle tenhada kalmakta ve şehvetsiz ona bakmakta bir beis yoktur. Buna binaen, tüysüz bir genç örtünmekle mükellef değildir.
Kadının sadece yüzüne ve ellerine zaruretten dolayı bakılabilinir. Eğer şehvet hissi kendisinde uyanmasından korkarsa veya şüphelenirse o zaman yüzüne ve ellerine bakamaz. Yüze bakmanın helal olması adem-i şehvetle mukayyeddir. şehvet uyanırsa velev uyanması şüpheli de olsa, bakmak haramdır. Bu selef-i salihîn devrinde böyledir. Bizim zamanımızda (*) ise katiyyetle kadının yüzüne ve ellerine şehvet uyansın uyanmasın bakmak haramdır. Çünki şehvet ve fitne uyanması bu asırda (müellifin asrı ve bilhassa asrımızda) umumi bir belva haline gelmiştir. Kur’an’ın sarih ifadesiyle, kadın katiyyetle bütün vücudunu çarşafıyla örtmekle mükelleftir.» (ıbn-i Abidin cild:1-5)
Daha bunun gibi pek çok büyük ıslâm âlimleri sedd-i zerai tabir edilen -yani şer’an yasak olan bir şeye vesile olan mübah fiillerin de yasak edilmesi- ihtiyatî tedbirleri ve fitne zamanlarında ruhsat yolunun daraltılması kaidesini de nazara alarak hayli tafsilat verirler.
" Takdir-i Hüdâ kuvve-i bâzû ile dönmez , Bir şem'a ki Mevlâ yaka, üflemekle sönmez !!! "
" RıSALE-ı NUR BÜTÜN ıLıMLERı MÜSLÜMANLAşTIRMA HAREKATIDIR !!! ( M.K ) "