Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

10.01.2008, 21:44

nazar-ı haram ...

Haram nazar; namahreme bakmak. Kendisiyle ev­lenmesi haram olanlar­dan başka olan kız ve ka­dın­lara bakmayı dinimiz er­kekler için haram kıl­mıştır. Minhac-ı Talibîn kitabının 361. sahifesinde zikredil­diği gibi şafiî Mezhebinin bazı imamları, Kur’an (Nur Suresi 24:31) âyetinde de temas edildiği gibi, kadınların da yabancı erkek­lere bakma­larını men’ ederler.

Ezcümle Ömer Nasuhi Efendi, Büyük ılmihalinde şöyle diyor:

«Kadınların birbirine veya kendi kocaları ol­mayan er­keklere bakmaları da erkekle­rin birbirine bakmaları gi­bidir. Binaenaleyh bir ıslâm kadını, diğer bir kadının veya bir er­keğin göbeği altından diz kapakları al­tı­na ka­dar olan kısmına bakamaz...

Erkek ile zevcesi arasında her veçhile bir hususi­yet mevcud oldu­ğundan biri di­ğe­rinin bütün vücuduna bakabi­lir. şehvetle olup olmaması müsavidir. şu kadar var ki, te­nasül uzuvlarına bakma­maları evladır, edebe muvafıktır.

Bir tabib, tedavisinde bulunduğu bir ka­dının ma­razlı olan herhangi mahrem bir uzvuna zaruret miktarı bakabilir. şu kadar var ki, tedavisini bir kadına tarif ederek ha­vale et­mesi daha muvafıktır. Çünkü cinsin cinse bakması daha ha­fif­tir.» (Büyük ıslâm ılmihali sh: 417)

Bu hususla alâkalı Risale-i Nur Külliyatında geçen bir bahis vardır. Onu makam münasebetiyle aynen alıyoruz.

«SUAL: Herşeyi bilen ve gören ve hiçbir şey On­dan gizlenemeyen Allâmü’l-Guyûba karşı edep nasıl olur? Sebeb-i hacâlet olan hâletler Ondan gizlenemez. Edebin bir nev’i te­settürdür, mucib-i istikrah hâlâtı setretmektir. Allâmü’l-Guyûba karşı tesettür olamaz.

Elcevap: Evvelâ, Sâni-i Zülcelâl nasıl ki kemâl‑i ehemmiyetle san’atını güzel göstermek istiyor ve müstekreh şeyleri perdeler altına alıyor ve nimet­lerine, o nimetleri süs­lendirmek cihetiyle nazar-ı dikkati celb ediyor. Öyle de, mahlûkatını ve ibâ­dını sair zîşuurlara güzel göstermek isti­yor. Çirkin vaziyetlerde görünmeleri, Cemîl ve Müzeyyin ve Lâtîf ve Hakîm gibi isimlerine karşı bir nevi isyan ve hi­lâf-ı edep oluyor. ışte, Sünnet‑i Seniyyedeki edep, o Sâni-i Zülcelâlin esmâlarının hudutları içinde bir mahz-ı edep va­ziyetini takın­maktır.

Saniyen: Nasıl ki bir tabip, doktorluk nokta­sında, bir nâmahremin en nâmahrem uzvuna ba­kar ve zaruret olduğu vakit ona gösterilir, hilâf-ı edep denilmez. Belki, edeb-i tıp öyle iktiza eder denilir. Fakat o tabip, recüliyet ünvanıyla ya­hut vâiz ismiyle yahut hoca sıfatıyla o nâmahremlere ba­ka­maz, ona gösterilmesini edep fetvâ veremez. Ve o cihette ona göstermek hayâsızlıktır. Öyle de, Sâni‑i Zülcelâlin çok esmâsı var; herbir ismin ayrı bir cilvesi var. Meselâ, Gaffâr ismi gü­nahların vü­cudunu ve Settâr ismi kusûrâtın bulun­masını ik­tiza ettikleri gibi, Cemîl ismi de çirkinliği görmek istemez. Lâtîf, Kerîm, Hakîm, Rahîm gibi esmâ-i cemâliye ve kemâ­liye, mevcudatın güzel bir su­rette ve mümkün vazi­yetlerin en iyisinde bulun­malarını iktiza ederler. Ve o esmâ-i cemâliye ve kemâliye ise, melâike ve ruhanî ve cin ve insin nazarında gü­zelliklerini, mevcudatın güzel vazi­yetleriyle ve hüsn-ü edep­leriyle göstermek ister­ler. ışte, Sünnet-i Seniyyedeki âdâb, bu ulvî âdâ­bın işaretidir ve düsturlarıdır ve nümuneleridir.» (Lem’alar sh: 54)

Bir âyet-i kerimede şöyle buyurulu­yor: « (Nur Suresi 24:30)

‘kul lil mü’minine’

Mü’minlere yani mü’min erkeklere söyle

‘yeğuddû min ebsârihim’

gözlerini indirsinler; gerek hariçte, gerek dahilde ve gerek başkalarının evlerine girerken, çıkarken, otu­rurken, kalkar­ken gözlerini dikme­sin­ler; harama bak­mak­tan, ayıb şey görmekten sakın­sınlar.

Sofiyyeden şiblî (kuddise sırruhu) ya, ‘yeğuddû min ebsârihim’ ne demektir diye sormuş­lar. Demiş ki: Baş göz­le­rini muharre­mattan, kalb gözle­rini masiva­ullahtan çek­sinler.» (Elmalılı Tefsiri sh: 3502)

Mezkûr âyette bakılması yasakla­nan şeylerin ne­ler ol­duğu beyan edilmedi­ğinden, bakıldığında nefse hoş gelen her nevi muharremat ve nefsaniyeti tahrik edebi­len şeyler yasak­lanmış oluyor. Sinema, televiz­yon, ga­zete ve mecmu­alarda görülen açık-saçık suret­ler, resim ve hey­kel­ler gibi şeyler, bu âyetin yasakla­dığı sahaya gi­rer. Hatta ımam-ı şafiî Hazretleri ve bazı âlim­ler, bu âyete istina­den şabb-ı emredle yani henüz yü­zünde tüyü çık­mamış gençle tenhada kalmak gibi bazı husus­lara dahi ce­vaz verme­mişlerdir. Ancak alış-veriş, tedavi ve ilim öğ­retme gibi şer’î ihtiyaçlarda, ih­ti­yaç mik­tarı kadar mü­saade etmişlerdir. şabb-ı emred hak­kındaki mezkûr hükmü, Kitab-ul Fıkıh Alâ Mezahib-il Erbaa Tercemesi ci:1. sh:169’da daha tafsi­latlı beyan eder ve ba­kılması yasaklanan yerlere, hailsiz dokunulmasını da yasaklar.

Ebu Davud da şunları kaydeder: «Müslim 3. kita­bın 17. babında rivayet edilen:

“Erkek erkeğin avret ye­rine, ka­dın da diğer kadı­nın av­ret yerine bak­masın. Erkek er­keğe bir tek elbise içinde sür­tünmesin. Kadın da diğer kadına bir tek elbise içinde sür­tün­mesin” me­alin­deki hadise istinaden “şafiîler: Bir kim­senin avret mahalline (bakılması caiz olmayan yerine) vücudunun hangi or­ganı ile olursa ol­sun dokunmasının ha­ram ol­duğuna delalet etmektedir, bunda ülemanın ittifakı var­dır” derler.» (Ebu Davud Tercemesi, 2150. hadisin iza­hın­dan)

Bir rivayette mealen şöyle buyurulu­yor: «Kadına karşı olan kıskançlık (nefsanî yönden), aynı şekilde ço­cuk­lara da duyul­madıkça kıyamet kopmaz.» (Ramuz-ül Ehadîs 5942. ha­dis. Mütercim: Naim Erdoğan)

Hanefî Mezhebinde mu’teber âlimlerden ıbn-i Abidin ise şu izahatı veriyor: «Kadının ve şabb-ı em­redin yüzlerine bakmakla şehvetin uyanma şüphesi varsa, o zaman bakmak haramdır. Amma tüysüz gençle tenhada kalmakta ve şehvetsiz ona bakmakta bir beis yok­tur. Buna binaen, tüysüz bir genç ör­tünmekle mü­kel­lef değildir.

Kadının sadece yüzüne ve ellerine zaru­retten do­layı bakılabilinir. Eğer şehvet hissi kendisinde uyanma­sından korkarsa veya şüphelenirse o zaman yüzüne ve el­lerine ba­kamaz. Yüze bakmanın helal olması adem-i şehvetle mu­kay­yeddir. şehvet uyanırsa velev uyanması şüpheli de olsa, bakmak haramdır. Bu selef-i sa­lihîn devrinde böyledir. Bizim zamanı­mızda (*) ise katiyyetle kadının yü­züne ve ellerine şehvet uyansın uyan­masın bak­mak haramdır. Çünki şehvet ve fitne uyanması bu asırda (müellifin asrı ve bilhassa asrımızda) umumi bir belva ha­line gelmiştir. Kur’an’ın sarih ifadesiyle, kadın katiyyetle bütün vücudunu çar­şa­fıyla örtmekle mükel­leftir.» (ıbn-i Abidin cild:1-5)

Daha bunun gibi pek çok büyük ıslâm âlimleri sedd-i zerai tabir edilen -yani şer’an yasak olan bir şeye vesile olan mübah fiillerin de yasak edilmesi- ihtiyatî tedbirleri ve fitne zamanla­rında ruhsat yolunun daral­tılması ka­ide­sini de nazara alarak hayli tafsilat verirler.
" Takdir-i Hüdâ kuvve-i bâzû ile dönmez , Bir şem'a ki Mevlâ yaka, üflemekle sönmez !!! "

" RıSALE-ı NUR BÜTÜN ıLıMLERı MÜSLÜMANLAşTIRMA HAREKATIDIR !!! ( M.K ) "

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir