Giriş yapmadınız.

Alkan

Usta

  • Konuyu başlatan "Alkan"

Mesajlar: 1,694

Hobiler: Risale-i Nur, Kur'an dinlemek

  • Özel mesaj gönder

1

20.02.2005, 13:40

Said Nursi'nin mezarı nerededir?

Said Nursi'nin mezarı nerededir?
“Yıkılmış bir mezarım ki, yığılmıştır içinde Said'den yetmiş dokuz emvat ba-asam alama."

Kabir, ebedi istirahatgah olarak kabul edilir. Vefat edenler için, "ebedi istirahatgahına defnedildi" tabiri kullanılır. Herkes bilir ki, o kişi artık defnedildiği yerde ameli ile baş başadır. O yerin dokunulmazlığı vardır. Anadolu'nun bazı yerlerinde gömülü olup, sonradan yanından yolun geçtiği mezarlara rastlamak mümkündür. Genelde tek bir mezar olarak bulundukları halde, sırf ölüye hürmet babından, kabre dokunulmaz, yolun istikameti değiştirilir. Mezara dokunma, büyük bir saygısızlık olarak kabul edildiğinden kimse böyle bir lekeyi üstüne almak istemez. Ancak, tarihimizde bunun bilinen bir istisnası vardır. Ömrünü, iman hizmetine adayıp, dünya nimetlerinden feragat eden Bediüzzaman, vefat ettikten sonra kabrinde de rahat bırakılmamıştır.

Bu olayın iki veçhesi mevcuttur. Birincisi, vefat etmiş bulunana ve sevenlerine büyük saygısızlık. ıkincisi ise, hayatta iken kendisine yönelen teveccühleri daimi bir surette Risale-i Nur'a yönelten, büyük tevazu timsali Bediüzzaman'ın, vefatından sonra kabrine olabilecek yönelmeleri arzu etmediğinden, ılahi Rahmetten, kabrinin bilinmemesi niyazında bulunmasıdır. Birincisi son derece çirkin bir hadise iken, ikincisi son derece ulvi bir taleptir. Nitekim Cenab-ı Hak'ta kabul buyurmuştur.

Bediüzzaman, vefatı ve defnedilmek istediği yerle ilgili olarak, değişik tarihlerde talebelerine yazdığı mektup ve derslerinde temas etmiştir. Bu konuda, Risale-i Nur'da geçen kayıtların ilki 1913 yılına aittir. Kendi vefatı ve mezarını ziyarete gelenlerin getirecekleri bahar hediyelerini, yok olan medresesinin mezar taşına benzettiği "Van Kalesi" nin başına takmalarını ister. Medresesinin ve kendisinin mezarından söz eder. (Münazarat, s. 13)

Isparta'da vefat edip defnedilmek istediğini, Siracü'n-Nur'daki şu bilgilerden anlamak mümkündür: "Isparta vilayetinde kıymettar kardeşlerimin kucaklarında, teslim-i ruh edip, o mübarek toprakta defnolunmamı kalben niyaz ettim... Ve Isparta'ya mevkufen beşinci nefyimi, o kalbi duanın kabul olmasına delil eyledi". "(Isparta) benim için taşı-toprağı ile mübarektir... Onun için ben kabrimi o havalide istiyorum."

Emirdağ Lahikası'nda da ahir ömrünü geçirmek istediği ve kabrinin bulunmasını istediği yerlerle ilgili bilgiler mevcuttur. Barla kendisi için özel bir öneme haizdir. Ahir ömrünü burada geçirmek isteğini belirtir. Senirkent'te de oturmak istediğini, ancak iradenin elinde olmadığını ilave eder.

Mübarek talebelerini düşünüp, vefat ettiği zaman onların bulunduğu kabristanda defnolunmayı arzuladığında birden bir ihtarın geldiğini ifade Bediüzzaman, sebebini de şöyle kaydeder; "Gerçi Medresetü'z-Zehra'nın merkezi olan Isparta vilayetinde maddeten bulunmak çok cihetle faideli, saadetlidir; fakat nurun mesleği ve Nurcular'ın meşrebi cihetiyle daima berabersiniz. Zaman ve mekan, perde olamazlar. şarkta, garpta, şimalde, cenupta, dünyada, berzahta bulunsanız, manen bir mecliste beraber sayılırsınız. Onların manevi yardımları daima birbirine oluyor ve sana da gelir."

Isparta havalisinde, ahir ömrünü geçirmeyi arzu etmekle beraber, talebelerinin de fikirlerine başvurur. "Medresetü'z-Zehra erkanlarının kararıyla ve ıstanbul ve Ankara üniversitelerindeki Genç Saidlerin de muvafakatiyle nereyi benim için münasip görürseniz orayı kabul edeceğim. Madem hakiki varislerim sizlersiniz ve şahsımdan bin derece ziyade dünyada vazifemi de görüyorsunuz. Bu hayat-ı fanideki son menzili sizin reyinize bırakıyorum."

Özellikle 1950'den sonra, artarak devam eden bir Urfa'ya gitme arzusu ve hazırlığına başladığı görülmektedir. Kendine ait bulunan yatak, yorgan, portatif somya v.s. eşyalarıyla, kendisine intikal ettirilen bir asır evvelin müceddidi olan Mevlana Halid-i Bağdadi'nin cübbesini, Urfa'ya götürülmek üzere Vahdi Gayberi'ye teslim eder. Bilahare kendisinin de Urfa'ya gideceğini ilave eder. Aradan yaklaşık on sene geçtikten sonra gitme arzusu gerçekleşir. Ancak, ömrünün son yıllarını değil, son günlerini geçirmek, peygamberler diyarında vefat etmek üzere buraya gelmiştir.

Bediüzzaman, arkasında bir halife değil, Risale-i Nur Külliyatı gibi bir hazineyi bırakarak Hakk'ın rahmetine kavuştu. Hayatta iken, arzu etmediği bir hususun vefatından sonra gerçekleşmesini asla istemedi. Önce, gereksiz kabir ziyaretinin yapılmaması ikazında bulundu. "Dostlar uzaktan ruhuma fatiha okusunlar, manevi dua ve ziyaret etsinler. Kabrimin yanına gelmesinler. Fatiha uzaktan da olsa ruhuma gelir. Risale-i Nur'daki azami ihlas ile bütün bütün terk-i enaniyet için buna bir manevi sebep hissediyorum" dedikten sonra, kendisini Nurlara vakfetmiş birinin kabri başında nöbet tutarak, lüzumsuz ziyaret edenlere bu hususu bildirmesini ister.

Emirdağ Lahikası'nda yer alan, talebelerine yaptığı son dersinde ise, daha dikkat çekici ifadelere yer verir. "Benim kabrim gayet gizli bir yerde... bir iki talebemden başka hiç kimse bilmemek lazım geliyor. Bunu vasiyet ediyorum. Çünkü, dünyada sohbetten beni men eden bir hakikat, elbette vefatımdan sonra da o hakikat bu surette beni mecbur ediyor." Evet, Bediüzzaman'ı arayan Risale-i Nur sayfalarında bulabilir ve sohbet edebilir. Ruhuna fatiha göndermek isteyen herkes, bulunduğu yerde okumak suretiyle (mezarına uğramasına gerek kalmadan) gönderebilir ve göndermelidir.

Bediüzzaman, 23 Mart 1960 yılında, mübarek Ramazan ayının Kadir Gecesi'nde Hakk'ın rahmetine kavuştu ve Urfa'daki Halilürrahman Dergahı'ndaki caminin bahçesine defnedildi. Ancak, 27 Mayıs ıhtilali'nden sonra darbeciler tarafından, buradan alınarak bilinmeyen bir yere götürüldü. Cenab-ı Hak bazen şerleri hayreyler. Bunda da öyle oldu ve farkında olmadan nebbaşlar, Bediüzzaman'ın duasının kabulüne vesile oldular.

Kabrin nakledilmesi kararını alan darbeciler, Bediüzzaman'ın kardeşi Abdülmecid Ünlükul'a Cemal Tural vasıtasıyla bu kararı ilettiler; "Abinin kabrini şark ahalisinden ve Güney sınırımızdan kaçak gelip ziyaret edenler var. Nazik bir zamandayız. Sizin de iştirakiniz ile kabrini Urfa'dan alıp, ıç Anadolu'ya nakledeceğiz. şu kağıdı lütfen imzalayın" diyerek daha önceden adına yazmış bulundukları dilekçeyi zorla imzalattılar. Her ne kadar, "Seyda'yı bari kabrinde rahat bırakın!" dediyse de dinletemeyip kararlarından vazgeçiremedi.

Bu nakli Abdülmecid Ünlükul'un arzusuyla gerçekleştirdikleri kılıfıyla kendisini de alarak (o zaman Konya'da ikamet etmektedir) Urfa'ya hareket ettiler. 12 Temmuz 1960 tarihinde gece yarısı kabri yıkarak tabutu içinden çıkardılar. Aradan 3,5 ay gibi uzun bir zaman geçmesine rağmen cesedin tazeliğini korumasına ve yeni vefat etmiş gibi görünmesine hayret ettiler. Kendileriyle getirdikleri tabuta naklettikten sonra Isparta'ya götürerek yine bir gece yarısı ve bilinmeyen bir yere defnettiler. Darbeciler zulmederken, Kader-i ılahi Bediüzzaman'ın arzusunu yerine getirdi. Artık kimse, kendisini rahatsız edemeyecek ve nazarlar Risale-i Nur'dan başka yere kaymayacaktı.

Ülkenin idaresini elinde bulunduran Milli Birlik Komitesi'nin bilgisi dahilinde mezarın nakli olayının gerçekleştirildiği, Alparslan Türkeş'in Mustafa Cemal Bayındır'a konuyla ilgili olarak yazmış bulunduğu 20. 10. 1992 tarihli mektubundan, açık bir şekilde anlaşılmaktadır. Türkeş, ıçişleri Bakanı emekli general Muharrem ıhsan Kızıloğlu'nun konuyla ilgilendiğini yazmaktadır. Abdülmecid Ünlükul'a zorla imzalattırılan mektup, bir dosya halinde ve kendi isteğiyle yapıldığı tutanaklara geçirilmiş ve bu şekliyle toplantıda okunarak, komite üyelerine talimatlarının olup olmadığının sorulduğu, daha sonra işlemin gerçekleştirildiği görülmektedir.

(Necmeddin şahiner, Belgelerle Bediüzzaman'ın Kabir Olayı, ıstanbul 1996, s. 83)

barish

Orta Düzey

Mesajlar: 387

Konum: USA

Meslek: PHD ogrencisi

Hobiler: Risale, Pirlanta, Matematik

  • Özel mesaj gönder

2

20.02.2005, 14:24

......

Konbuyla alakalı olmadığından RisaleOkuyorum tarafından silinmiştir...
"Arkadas, gel bana bu Nur'larin elmaslarini kesfetmeye yardimci ol ve ben de sana "Allah razi olsun" diyeyim."

Alkan

Usta

  • Konuyu başlatan "Alkan"

Mesajlar: 1,694

Hobiler: Risale-i Nur, Kur'an dinlemek

  • Özel mesaj gönder

3

20.02.2005, 15:58

slm

Zaten Üstad'ın istedigi de bu deilmiydi bir kaç kişi bilsin yeter okunan fatihalar uzak olsa da bana gelir demezmiydi.Allah zalimlerin eliyle Ustadın Duasını kabul etti.
Me'zun Olmadıkları soyluyorlardıyla ne demek istedin?

4

20.02.2005, 16:05

......

Konbuyla alakalı olmadığından RisaleOkuyorum tarafından silinmiştir...
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

Alkan

Usta

  • Konuyu başlatan "Alkan"

Mesajlar: 1,694

Hobiler: Risale-i Nur, Kur'an dinlemek

  • Özel mesaj gönder

5

20.02.2005, 23:03

slm

Abdulkadir kardes benim soylediklerim risalelerde de geciyor. yani bu ustadın kendi vasiyeti..ikincisi de Zannedersem Ustad Rusların istilasında iken savasırken askerlerin oldugu bolgeden gececeklerken Yanında da bir talebesi, varken Yasin suresinin(Senin soyledin ayeti okuyarak geciyorlar ) ve kimseye gorunmeden olayı atlatıyorlar .Buradaki nurcu kardesler daha iyi bilirler...

barish

Orta Düzey

Mesajlar: 387

Konum: USA

Meslek: PHD ogrencisi

Hobiler: Risale, Pirlanta, Matematik

  • Özel mesaj gönder

6

20.02.2005, 23:08

Vahhabilik akimi ile ilgili guzel bir yazi linki koymussun Kadir kardes. Allah razi olsun.
Ufak bir ekleme yapmak gerekirse:

Vahhabilik akiminin kaybettigi en buyuk nokta ise zamanin bugunune kadar belli insanlar disindaki buyukleri reddetmek olmustur. Aman dikkat edelim...

Hakikat cekirdeklerinden:

24- Her müstaid; nefsi için içtihad edebilir, teşri' edemez.

25- Bir fikre davet, cumhur-u ulemanın kabulüne vâbestedir. Yoksa davet bid'attır, reddedilir.

sirrina uymamistir Vahhabi yandaslari. Onun yerine Cumhuru temsil eden insanlarin bircogunu kiymetten dusurmuslerdir. Cunku onlar icin tek kaynak Kuran ve Hadistir-sanki o gune kadar gelmis gecmis buyuk zatlar baska kaynaga dayanmislar gibi-.

Simdi diyebilirsiniz ki bunun bu baslikla ne alakasi var. Orasini da artik yukarida bahsi gecen konusmalarla bagdastirmak okuyucuya kalsin....

hurmetler ve baki selamlar
Barish

not: H.Efendinin Mesih AS oldugu yonunde bir soylemi bu cemaat icinde birisi olmama ragmen ben cevremden duymadim. Burada "icinde" kelimesini kullanirken gayemiz liyakatli oldugumuzu iddia etmek degildir biline..
"Arkadas, gel bana bu Nur'larin elmaslarini kesfetmeye yardimci ol ve ben de sana "Allah razi olsun" diyeyim."

7

20.02.2005, 23:26

......

Konbuyla alakalı olmadığından RisaleOkuyorum tarafından silinmiştir...
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

Alkan

Usta

  • Konuyu başlatan "Alkan"

Mesajlar: 1,694

Hobiler: Risale-i Nur, Kur'an dinlemek

  • Özel mesaj gönder

8

21.02.2005, 10:44

slm

......

Konbuyla alakalı olmadığından RisaleOkuyorum tarafından silinmiştir...

9

21.02.2005, 10:47

......

Konuyla alakalı olmadığından RisaleOkuyorum tarafından silinmiştir...
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

Alkan

Usta

  • Konuyu başlatan "Alkan"

Mesajlar: 1,694

Hobiler: Risale-i Nur, Kur'an dinlemek

  • Özel mesaj gönder

10

21.02.2005, 11:03

slm

......

Konuyla alakalı olmadığından RisaleOkuyorum tarafından silinmiştir...

11

21.02.2005, 11:13


Hizmette sadakat, cesaret ve metanet

Ey kardeşlerim! Eğer ehl-i ilhadın dalkavukları, sizi korkutmak ile kudsî cihâd-ı mânevînizden vazgeçirmek için size hücum etseler; onlara deyiniz: “Biz hizbü’l-Kur’ân’ız, ‘şüphesiz ki Kur’ân’ı Biz indirdik ve onu koruyacak olan da Biziz. (Hicr Sûresi: 9.)’ sırrıyla, Kur’ân’ın kal’asındayız. ‘Allah bize yeter; O ne güzel vekildir. (Âl-i ımrân Sûresi:173.)’ etrafımızda çevrilmiş muhkem bir surdur. Binler ihtimâlden bir ihtimâl ile, şu kısa hayat-ı fâniyeye küçük bir zarar gelmesi korkusundan, hayat-ı ebediyemize yüzde yüz binler zarar verecek bir yola, bizi ihtiyârımızla sevk edemezsiniz.” Ve deyiniz: “Acaba hizmeti Kur’âniyede arkadaşımız ve o hizmet-i kudsiyenin tedbîrinde üstâdımız ve ustabaşımız olan Said Nursî’nin yüzünden, bizim gibi hak yolunda ona dost olan ehl-i haktan kim zarar görmüş? Ve onun has talebelerinden kim belâ görmüş ki, biz de göreceğiz ve o görmek ihtimâli ile telâş edeceğiz. Bu kardeşimizin, binler uhrevî dostları ve kardeşleri var. Yirmi otuz senedir dünya hayat-ı içtimâiyesine tesirli bir sûrette karıştığı halde, onun yüzünden bir kardeşinin zarar gördüğünü işitmedik. Husûsan, o zaman elinde siyâset topuzu vardı, şimdi o topuz yerine nur-u hakîkat var. Eskiden, Otuz Bir Mart Hâdisesinde, çendan onu da karıştırdılar, bâzı dostlarını da ezdiler; fakat, sonra tebeyyün etti ki, mesele başkaları tarafından çıkmış. Onun dostları, onun yüzünden değil, onun düşmanları yüzünden belâ gördüler. Hem, o zaman çok dostlarını da kurtardı. Buna binâen, bin değil, binler ihtimâlden bir tek ihtimâl-i tehlike korkusuyla bir hazîne-i ebediyeyi elimizden kaçırmak, sizin gibi şeytanların hâtırına gelmemeli” deyip ehl-i dalâletin dalkavuklarının ağzına vurup tard etmelisiniz. Hem o dalkavuklara deyiniz ki:

“Yüz binler ihtimâlden bir ihtimâl değil, yüzden yüz ihtimâl ile bir helâket gelse, zerre kadar aklımız varsa, korkup, onu bırakıp kaçmayacağız.” Çünkü mükerrer tecrübelerle görülmüş ve görülüyor ki, büyük kardeşine veyahut üstâdına tehlike zamanında ihânet edenlerin, gelen belâ, en evvel onların başında patlar; hem merhametsizcesine onlara ceza verilmiş ve alçak nazarıyla bakılmış, hem cesedi ölmüş, hem rûhu zillet içinde mânen ölmüş. Onlara ceza verenler, kâlblerinde bir merhamet hissetmezler. Çünkü derler: “Bunlar mâdem kendilerine sâdık ve müşfik üstadlarına hâin çıktılar, elbette çok alçaktırlar, merhamete değil, tahkire lâyıktırlar.”

Mâdem hakîkat budur. Hem mâdem bir zâlim ve vicdansız bir adam birisini yere atıp ayağıyla onun başını katî ezecek bir sûrette davransa, o yerdeki adam eğer o vahşî zâlimin ayağını öpse, o zillet vâsıtasıyla, kalbi başından evvel ezilir, rûhu cesedinden evvel ölür. Hem başı gider, hem izzet ve haysiyeti mahvolur. Hem, o canavar vicdansız zâlime karşı zaaf göstermekle, kendisini ezdirmeye teşcî eder. Eğer ayağı altındaki mazlum adam, o zâlimin yüzüne tükürse, kalbini ve ruhunu kurtarır, cesedi bir şehid-i mazlum olur. Evet, tükürün zâlimlerin hayâsız yüzlerine!

Hem, ey kardeşlerim, çoğunuz askerlik etmişsiniz. Etmeyenler de elbette işitmişlerdir. ışitmeyenler de benden işitsinler ki, en ziyâde yaralananlar, siperini bırakıp kaçanlardır; en az yara alanlar, siperinde sebat edenlerdir. “De ki: Kaçtığınız ölüm mutlaka gelip sizi bulacaktır” (Cum’a Sûresi: 8.) mâna-i işârîsiyle gösteriyor ki, “Firar edenler, kaçmalarıyla ölümü daha ziyâde karşılıyorlar.”

Mektûbât, s. 405-406.

21.02.2005

Tevafuka bak...

Tükürün zalimlerin hayasız yüzüne! Çıkıp televizyonlarda onlara rüşvet vermeyin de Üstad'ın en çok önem verdiklerinden izzet, bilhassa yaptığınız hizmetin izzeti zedelenmesin!








Beşinci Desise-i şeytaniye

Bu durûs-u Kur’âniyenin dairesi içinde olanlar, allâme ve müctehidler de olsalar, vazifeleri, ulûm-u imaniye cihetinde, yalnız yazılan şu Sözlerin şerhleri ve izahlarıdır veya tanzimleridir. Çünkü, çok emârelerle anlamışız ki, bu ulûm-u imaniyedeki fetvâ vazifesiyle tavzif edilmişiz. Eğer biri, dairemiz içinde nefsin enâniyet-i ilmiyeden aldığı bir hisle, şerh ve izah haricinde bir şey yazsa, soğuk bir muaraza veya nâkıs bir taklitçilik hükmüne geçer. Çünkü, çok delillerle ve emârelerle tahakkuk etmiş ki, Risale-i Nur eczaları Kur’ân’ın tereşşuhâtıdır; bizler, taksimü’l-a’mÂl kaidesiyle, herbirimiz bir vazife deruhte edip o âb-ı hayat tereşşuhâtını muhtaç olanlara yetiştiriyoruz.

Mektubat sf 413





şimdi Risâle-i Nur külliyâtından, imân, Kur’ân ve Hazret-i Peygamber (a.s.m.) Efendimiz hakkında olan eserlerden bâzı kısımları aynen okuyacağım. Siz bu eserleri elde edip tamamını okursunuz. Okurken, belki izah edilmesini isteyen kardeşlerimiz olacaktır. Fakat, bu hususta arz edeyim ki, Üstâdımız Bediüzzaman, bir Nur Talebesine Risâle-i Nur’dan bâzan okuyuvermek lütfunu bahşederken, izah etmiyor, diyor ki: "Risâle-i Nur, imânî meseleleri lüzûmu derecesinde izah etmiş. Risâle-i Nur’un hocası Risâle-i Nur’dur. Risâle-i Nur, başkalarından ders almaya ihtiyaç bırakmıyor. Herkes istidâdı nisbetinde kendi kendine istifâde eder. Aklınız herbir meseleyi tam anlamasa da, ruh, kalb ve vicdânınız hissesini alır. Ne kadar istifâde etseniz, büyük bir kazançtır."
Okunan Türkçe veya Arapça bir risâlenin izahı, başka bir risâlede varsa, onu getirip okuyor. Risâle-i Nur’daki gayet ince nükteleri derk eden basîretli âlimler de der ki: Bir âlimin yüksek bir ilmi olabilir, fakat Risâle-i Nur’u cemaate okurken tafsilâta girişip eski malûmâtlarıyla açıklarsa, bu izahâtı, Risâle-i Nur’un beyân ettiği asrımızın fehmine uygun ve ihtiyacına tam cevap veren hakikatlerin anlaşılmasında ve tesirâtında ve Risâle-i Nur’un mahiyetinin derkinde bir perde olabilir. Bunun için, bâzı lûgatların mânâlarını söyleyerek aynen okumak daha müessir ve daha efdaldir.
ıstanbul Üniversitesindeki kardeşlerimiz de böyle okuyorlar. Biz de hulâsaten deriz ki: Risâle-i Nur, gayet fasîh ve vecîzdir. Sözün kıymeti îcâzındadır, kısalığındadır. Bir mesele-i imâniye ve Kur’âniye umuma ders verilirken, mücmel olarak tedrisinde daha fazla istifâza ve istifâde vardır.

Sozler sf 723, Zübeyr abinin verdiği konferans,




Yahu beni bile dergi üyesi yaptılar. Eve iki tane sızıntı geliyor. Ayrıca yaptığın kıyas sahih değil fasiddir. Hz.Peygamber (a.s.m.) vahy-i ilahi ve inayet-i ılahi ve hıfz-ı ılahi'ye mazhardı, tebliğini en güzel şekilde yaptı. Hz.Peygamber a.s.m. tebliğinde hatalar yapmadı, ama Hoca efendi yanlış hareketler sergiledi. Tvlerde verdiği rüşvetler, Ecevit'e yazdığı mersiyeler, başkalarına yazılan mektuplar... Eğer hoca efendi hatadan uzak olsaydı, ya da en azından bile bile bu hataları yapmasaydı, halis niyetiyle gafletten ötürü yanlış bir şekilde yapsaydı, bu tevil ve taviz yoluna girmeseydi, bu kelimeler benim ağzımdan çıkıyor olmazdı.

Ha eğer hoca efendi doğru dürüst yaptığı halde arkasından gelenler yanlış davranış sergilese, sana hak verirdim, ama bu hataların menbaı bellidir.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

AngeL_

Stajyer

Mesajlar: 86

Konum: Mekan-ı kuLub

  • Özel mesaj gönder

12

21.02.2005, 14:35

......

Konuyla alakalı olmadığından RisaleOkuyorum tarafından silinmiştir...
Yıkanlar hatır-ı naşadımı Ya Rab şâd olsun
Benimçin Nâmurad olsun diyenler Bermurâd olsun

Risale Okuyorum

Üyeliği İptal Edildi

  • "Risale Okuyorum" bir erkek
  • "Risale Okuyorum" adlı kullanıcı yasaklandı

Mesajlar: 663

Konum: Ankara

Meslek: Öğrenci

Hobiler: İnternet, Risale-i Nur

  • Özel mesaj gönder

13

21.02.2005, 14:42

Sanırım bu meselede gereken mesaj verilmiş ve konu maksadının dışına kaymıştır. Bu sebepten konuyu kilitliyor ve anlayışınıza sığınıyorum...
"şimdi oku, kabirde okuyamazsın!" (Zübeyir Gündüzalp)

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir