Giriş yapmadınız.

61

16.10.2008, 14:38

Alıntı sahibi ""Ceka""

Yine Emirdağ Lahikasında çarpıcı ve ilginç bir ifade var


işte, bu günde meydana çıkan bu dehşetli cereyanı, ancak ve ancak Hıristiyanlık aleminin Müslümanlıkla ittihadı, yani ıncil, Kur'ân ile ittihad ederek ve Kur'ân a tabi olması neticesi elde edilecek semavi bir kuvvetle mağlup edileceği iş ar buyuruluyor ki, Hazret-i ısa Aleyhisselamın da vüruduna intizar etmek zamanının geldiğini mana-yı işari ile ihtar ediyor.

Dikkat edilirse diğer ifadede "Hıristiyanlığın hakiki dinini düstur-u hareket ittihaz etmesiyle ve alem-i ıslamla ittifak etmesi" denilmiş.
Oysa üstte, Hristiyanlık alemi ile ittihad ,denilmiş.


Burdan ittihadı daha iyi anladım gibi geldi.

Hristiyanlık alemini temsil eden kurumlarla ittihad edilecek. Mesela Avrupa Birliği. Rahiplerle değil.

Ama Hristiyanlığın hakiki dini ise Allah birdir der, Peygamber ve Kitablara iman eder, haşire inanır, zulm etmez, adaleti öne çıkarır, kuvveti kanuna verir ve hakeza. Bir ittifak mümkün olur. Bu ittifak Hrisatiyan alemi ile değil, hakiki ısevi dinine dahil olan Hristiyanlarla mümkün olacaktır.

Eğerdediklerim doğru ise dialog konusunu oturup yeniden konuşmak gerekecek.

Muhabbetle


Ceka kardeşim risalei nurda ne varsa haktır ve inşaallah zuhurda edecektir.O Levhi mahv ve ısbattan değil,Levhi Mahvuzdan Arşı Azamdan olan bir müşahedei ılahinin neticesidir.O üstadın zayıf ve fani hayatının şahsiyetine atfedilip ,zayif bir insanın fikirleriyle yazmış olduğu bir kitap değildir ve öylede düşünülmemelidir.Zayıf insan derkende yanlış anlaşılmasın ordaki kasdım üstadın değil insan nevinin sınırlılığı ve acizliğidir.Böyle hakikatlerin müşahadesinin olduğu boyutlar zaman üstü dür.Zamandan Münezzeh olan ılahı ezel ve ebedin ımamı mübinin kudret defteri olan kitabı mübininde işlenmemiş zuhur etmemiş ,edecek olan yazısıdır.Bu nakiller içinde enbiyaların dahi öyle acib nakilleri varki ;örneğin Ahir zaman ve deccalliyet Nuh a.s. beri nakledilmiş,ta o zamandan bugüne aranmış,peki bu nakledenler hatamı etmiş? Asla ! biz avam bazen müşahadenin ya işlevinde ve tespitinde hata ediyoruz yada mekan ve boyutunda bulunduğumuz konum itibariyle anlayamıyor yada zorlanıyoruz .Örneğin başka bir yerde bir kardeşimiz soruyor, Bediüzzaman hazretleri demiş, avrupa Osmanlıya gebedir,bu nasıl olurki diyor ve başlıyor, avrupadaki şu an olan islam düşmanlığı ve müslümanlara olan hadiseleri anlatmaya,cevaben deminki bahsettiğim açıklamayı yaptıktan sonra, bu günkü ilmin bu gün ulaşdığı ve Bediüzzaman Hazretlerinin yaklaşık 1 asır önce beyan ettiği 12 seyyare hadisesini beyan ederek örnek verdim.Evet bazen Risalede öyle söz var aynı bunun gibi, asırdaki eşyanın hakikatine vurarak, okumak gerekiyor, onu öyle okumadınmı uyanığın, teki çıkıp arkasına gizlenmiş sinsi bir elin yardımıyla dialog mialog deyip bizi uyuturken o dehşetli tahribat bombasını sinelerimizde, Risaleti Ahmediyenin yüreğinde patlatmak istiyor.Bende diyorumki uyan artık Ashabı Kehf ve Rakim uyan Dini Muhammedi senin himmetini ızzetle kazandığın Risalei Nurun hikat ferasetini sizden bekliyor.ıtthadınızında ıttifakınızında tek yolu var.O da Risalei Nurdur.Bediüzzaman size Risalei Nurdan başka yar vede o yüksek hakikatten başka önder yol gösterici bırakmamışdır.Bunu ulaşmanızın uyanmanızın tek yolu taasub gafletinin perdesini yırtmaya çalışmak değil, çünkü beyhude onu kırmaktır tek kurtuluş budur.Bediüzzaman size falanca ağbi size yol göstersin sizde koyun gibi güdülenlerden olun diye vasiyette bulunmadığını anlamak demek o taasubu kıracak balyozun ta kendisi demektir,ınşaallah.
Allahın selamı rahmeti ve bereketi müminlerin üzerine olsun.



KURAN'I KERıM TEFSıRı
(ELMALILI MUHAMMED HAMDı YAZIR)




18-KEHF:

1-2-3- Allah'a hamdolsun o öyle bir Allah'dır ki Kitabı kuluna indirdi. Hem de onun için hiçbir eğrilik yapmayarak; dolambaçlı değil, çarpık değil, yalanı, yanlışı yok. Dosdoğru bir hakim olmak üzere indirdi. Ki kendi katından pek şiddetli bir azab olan ahiret azabı ile (kâfirleri) uyarsın ve iyi işler yapan müminlere şunu müjdelesin onlara kesinlikle öyle güzel bir mükafat vardır ki. Orada (cennette) devamlı kalacaklardır.

4- Uyarmanın kimlere olduğuna gelince, Hem şu kimseleri içindir ki onlar, Allah çocuk edindi dediler. Bunlar meleklere Allah'ın kızlarıdır diyen Arap müşrikleri, Uzeyr'e Allah'ın oğlu diyen yahudiler, Mesîh'e (Hz. ısa) Allah'ın oğlu diyen hıristiyanlardır. Öyle olmakla beraber bu hususta hıristiyanlar hepsinden fazla ısrar ediyorlar. Çünkü bunu dinlerinin birinci esası saymışlardır.

5- Bunun hakkında ne kendilerinin ne de atalarının hiçbir bilgisi yoktur. Yani bunu söyleyenler, bildiklerinden değil, bilmediklerinden, babalarını, yani atalarını veya kendilerine baba dedikleri papalarını taklid ederek söylerler. Halbuki babalarının sözleri de bilgiden değildir.

Çünkü ilim bunu kabul etmez. O adi söz, yalnız ağızlarından çıkan bir kelime olması açısından büyüdü. Allah'a karşı büyük bir cüret, büyük bir günah olan koca bir laf oldu.

Burada "âbâ" (babalar) ve "kelime" deyimlerinin hıristiyanlara ait deyimlerden olduğuna dikkat edilirse bu kelimenin, en fazla onların ağzından büyüdüğüne bir dikkat çekme olduğu anlaşılır. Tefsir bilginleri bunu hatırlatmaya lüzum görmemişlerse de bu işaret açıkça anlaşılır. Hıristiyanların ataları, "Mesih oğlumdur diye gökten bir ses geldi." derler dururlar. Onlar, yalan ve saçmalıktan başka bir şey söylemiyorlar.

6- Belki eğer onlar, bu kitaba inanmazlarsa sen arkalarından üzüntü ile neredeyse kendini öldürüp yok edeceksin. Yani ey bu kitabı kendisine indirdiğim kulum ve Resulüm Muhammed! Bu kitaba inanmayanlar helak olacaklar. Fakat sen o büyük söyleyen yalancıların iman etmediklerine şimdiden öyle üzülüyorsun ki, iman etmezler de helak olurlarsa arkalarından edeceğin üzüntü ve esefle neredeyse kendini tüketecek dereceyi bulacaksın. O halde sen onlar için üzülme, kederlenme ve sana bu kitabı indiren Allah'a hamdederek vazifeni yerine getir.

7- Çünkü biz yeryüzündeki şeyleri ona, yani yeryüzüne bir süs kıldık. Mümin ve mümin olmayan insanların hangisi Allah'a daha itaatkar ve daha güzel amel işliyor diye imtihan edelim. Yani tecrübe eder gibi gerçekten meydana çıkaralım da ona göre güzel iş yapanlara, iyilik yapanlara güzel mükafat; kötülere de şiddetli azab verelim.

8- Bununla beraber şu da bir gerçektir ki biz o yeryüzündekileri kuru bir toprağa çevirmekteyiz.Bu gün gözleri kamaştıran o süsler, zinetler, yarın bakarsın dünden yokmuş gibi harap ve toprak olup gidecekler. Onun için güzel amel, o fani (geçici) süslere kapılmak değil, onun sonsuza dek kalıcı olan yaratıcısına hizmet etmektir. şu halde o yok olacak süs ve zinetlere esef ile üzülmemeli, vakit geçirmemeli de bu imtihan meydanında en güzel amel için çalışmalıdır.

9- Yoksa zannettin mi ki Ashab-ı Kehf ve Rakîm, -"Kehf", dağda mağara ve özellikle geniş olanıdır ki, küçüğüne "gâr" denilir. Türkçesi "in"dir. "Rakîm", bizim kitabe dediğimiz yazılı taş veya maden veya diğer şeylerden levha demektir.- Yani aşağıdaki şekliyle kıssaları anlatılacak olan Kehf ve Rakîm sahipleri garip mucizelerimizden midirler? Yani kuru topraklardan hayrete değer süsler çıkarıp insanları, onlara düşkün kılarak imtihan eden ve bu şekilde en güzel amelleri düşkünlük içinde ortaya koyan ve nihayet bütün o süsleri mahvettiği halde güzel iş yapanları güzel mükafat ile ebedileştirecek olan ilâhî kudretimizin hepsi çok orijinal ve güzel olan eserleri ve mucizeleri arasında Ashab-ı Kehf ve Rakîm tek hayret verici ve şaşılacak bir mucize mi oldular sandın? Hayır bunda şaşılacak bir şey yoktur. En güzel amelleri, en şaşmaya değer alâmetleri sonu toprak olan dünya zinetine, dünya hayatına aldanmayan, denenmiş kimseler içinden ortaya çıkarmak Allah'ın âdetidir. Allah ona benzemez daha neler yapmış ve yapacaktır. Bunun için başkaları hayret etseler de daha büyük mucizelere mazhar olan ve daha güzel ameller kendisinden istenen sen, o zanda bulunmayarak şunu hatırda tut:

Meâl-i şerifi

10- O gençler mağaraya sığınınca şöyle dediler: "Rabbimiz! Bize katından bir rahmet ver ve bizim için şu işimizden bir kurtuluş yolu hazırla."

11- Bunun üzerine biz de kulaklarını tıkayarak mağarada onları yıllarca uyuttuk.

12- Sonra da iki gruptan hangisinin, onların mağarada kaldıkları süreyi daha iyi hesapladığını anlamak için, onları tekrar uyandırdık.

10-11-12- Derken kulaklarına perde vurduk, yani yatırdık, uyuttuk bilelim ki iki gruptan hangisi, bekledikleri süreyi daha iyi hesapladı. Burada "bilelim" demek, fiilen ortaya koyalım ve gerçekleştirelim de kendileri bile anlasın ve iki gruptan birisi Allah'ın birliğine inanan, mümin Ashab-ı Kehf, birisi de hasımları olan müşriklerdir. Âyette görüleceği üzere Ashab-ı Kehf uyandıkları zaman işlerinde başarılı olduklarını, gayelerinde isabet ettiklerini gördüler ve Allah'ın rahmetine kavuştular.



Meâl-i şerifi

99- Biz o gün (kıyamet günü) onları bırakıvermişizdir. Dalgalar halinde birbirlerine girerler, Sûr'a da üfürülmüştür. Böylece onların hepsini bir araya toplamışızdır.

100- Ve cehennemi o gün kâfirlere öyle bir göstereceğiz ki!

101- Onlar ki, beni hatırlatan âyetlerimden gözleri bir örtü içindeydi. ışitmeye de tahammül edemiyorlardı.

102- O kâfirler, beni bırakıp da kullarımı dostlar edineceklerini mi sandılar? Doğrusu biz cehennemi o kâfirlere bir konukluk olarak hazırladık.

103- De ki: Amelleri en çok boşa gidenleri size bildirelim mi?

104- Onların dünya hayatında çalışmaları boşa gitmiştir. Oysa onlar güzel işler yaptıklarını sanıyorlardı.

105- ışte onlar, Rabblerinin âyetlerini ve O'nun huzuruna çıkacaklarını inkâr etmişlerdir de bu yüzden iyilik altında yaptıkları bütün amelleri boşa gitmiştir. Artık kıyamet günü onlar için hiçbir ölçü tutturmayız.

106- ışte böyle, onların cezaları cehennemdir. Çünkü inkâr etmişler ve benim âyetlerimi, peygamberlerimi alaya almışlardır.

107- ıman edip salih ameller işleyenlere gelince, onlar için Firdevs cennetleri konak olmuştur.

108- ıçlerinde ebedî olarak kalacaklar, oradan hiç ayrılmak istemeyeceklerdir.

99-108- Bu hatırlatma ve uyarmayı yeterli görmeyip de daha fazla açıklama isteyenlere karşı ey Muhammed!

Meâl-i şerifi

109- Deki: "Eğer Rabbimin sözlerini yazmak için deniz mürekkep olsa, Rabbimin sözleri tükenmeden önce, deniz muhakkak tükenecekti, bir mislini daha yardımcı getirsek bile."

110- De ki: "Ben de sizin gibi ancak bir beşerim. Ne var ki, bana ilâhınızın ancak bir ilâh olduğu vahyolunuyor. Onun için her kim Rabbine kavuşmayı arzu ederse iyi amel işlesin ve Rabbine yaptığı ibadete hiç kimseyi ortak etmesin."

109- BAHR: Deniz cinsi, bütün çeşitleriyle denizler.

MıDÂD: Aslında bir şeyin uzatılmasına sebep olan şeyin ismidir. Fakat örfe göre kendisiyle yazı yazılan mürekkebe tahsis edilmiştir.

"Rabbimin kelimeleri için" Allah'ın sözleri ki Allah Teâlâ'nın ilim ve hikmeti, kelimeleri "bir mislini daha yardımcı getirsek bile." Çünkü Allah'ın kelimeleri sonsuzdur, denizler ise sınırlıdır. Tükenen bir şeye tükenen şeyi eklemenin toplamı da biter, tükenir. Tükenen şeyin bitmeyen ve tükenmeyen şeye uygun gelmesi imkansızdır, çelişkidir.

110- De ki: "Ben ancak sizin gibi bir insanım. Yani Allah Teâlâ'ın bütün sözlerini tam bilemem, kavrayamam. Öyle bir iddiada bulunmuyorum. şu kadar ki bana şöyle vahyediliyor: Hepinizin ilâhı ancak bir ilâhdır ki Allah'dır. Bundan dolayı her kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa; Allah'ın huzuruna varmak, hesabından kurtulup sevabına ermek, rızasını bulmak veya cemalini (güzelliğini) görmek arzu ediyor, Allah'ın huzuruna ulaşanlardan olmak ümidini besliyorsa, salih, o kavuşmaya lâyık hâlis amel işlesin ve Rabbine yaptığı ibadete hiçbir kimseyi ortak koşmasın. Ne yukarıda geçtiği üzere Allah'ın âyet ve huzuruna kavuşmayı inkâr edenler gibi açıkça ortak koşma, ne de riya (iki yüzlülük ) gibi Allah'a gizli ortak koşmayı amellerine karıştırmasın.

Not=Kehf Suresinin ilk ve son 10 ayetin tefsirini ben Elmalılıdan nakil ettim. ısteyen başka tefsirlerlede karşılaştırılabilir.Risalei nur talebelerine ve Tebliğin nasıl olacağına çok büyük işaretler ve delilleri, himmetli ,izzetiyle dalan gavvasların çıkartacağı ümidiyle naklediyorum.

62

16.10.2008, 15:47

Değerli kardeşim, konumuz dialog değildir. Alıntıladığın yazıda dialog meselesini şifen söyledim. Problem yok. Biz ittihad ile ittifak arasındaki fark ve ince manalarını düşünüyoruz. Risale-i nur'dan verdiğimiz örenekler bunu anlamaya çalışmak amaçılıdır.
Muhabbetle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

63

16.10.2008, 16:00

Alıntı sahibi ""Ceka""

Abi, şu derc ettiklerin anladım zannettiklerimi gözden geçirmeme sebep veriyor.

Meslekte ittihad mümkün olmadığını gömüştüm de meşrebte niye mümkün değil, anlamadım. ızahını izah lazım.

Muhabbetle

Acele etmişim. Sanırım benim tarifim yanlış, fehmim doğru.

Daha önce aynı başlıkta mehdi örneğini vermiştim.

Mesela bir meşrebimiz Üstad'ı mehdi kabul ediyor, o fikirde. Bir diğeride kabul etmiyor, o fikirde.

Ancak, madem Mehdi-i Azam Risaleleri kendine program ittihaz edecek, demek lazım oluyor ki her iki meşrebin amacı birdir ve netice aynıdır. O zaman amaç ve neticede ittihad lazımdır.

Meşreblerde sözde ittihad olmaz. Zira, sözde ittifak olur. Yani, bir meşreb Mehdi olarak Üstadı kabul etmiş, diğeri etmemiş. Eğer bir meşreb diğeri ile bu konuda ittihad etse. Bu demektir ki, her iki meşreb ya Üstad'ı mehdi kabul edecek veya her ikisi kabul etmeyecek. Bu durum ise zarardır ve mümkün olmadığı gibi garaza ve şikaka sebebiyet verir. Zira, herkezin meşrebi yani, huyu farklıdır. Üstad'ı mehdi kabul etmeyen meşreb eğer kabul etmeye karar verse, asabi huylar red edip ihtilafa sebeb olacaklardır.

Buraya kadar bir hatam var mı?

Muhabbetle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

64

16.10.2008, 16:14

Alıntı sahibi ""Ceka""

Değerli kardeşim, konumuz dialog değildir. Alıntıladığın yazıda dialog meselesini şifen söyledim. Problem yok. Biz ittihad ile ittifak arasındaki fark ve ince manalarını düşünüyoruz. Risale-i nur'dan verdiğimiz örenekler bunu anlamaya çalışmak amaçılıdır.
Muhabbetle



Kusura bakmayın benim gibi bir gabi anlamamış, anlatamıyorda neyse ben sizi rahatsız etmeyim.Hayırlı akşamlar
Allahın selamı rahmeti ve bereketi müminlerin üzerine olsun.

65

16.10.2008, 16:16

Alıntı sahibi ""Abdulbaki""

şimdi bu nümune-i ittihada intisap eden adama şartımız olan sünnet-i Nebeviyeyi (aleyhissalâtü vesselâm) ihyâ ve evâmirine imtisal ve nevâhîden içtinap ve asâyişe ilişmemek, elinden gelse azm-i kat'î ile dahil olan bazı meçhulü'l-hal olanlar, bu hakikat-i âliyeyi lekedar etmez.
(Hutbe-i şâmiye)


Ben bu nükteden anlıyorum ki, ittihad için bazı hususlarda ittifak şartı vardır.

ışte ıhlas Risalesinde bahsedilen birlerde ittifak olduğu takdirde ve ittihad edilecek cemaat Sünneti ihya ve emirlerine uymak ve yasaklara riayet etmek ve asayişe ilişmemek şartı ile ittihad edilir. Aksi ile ittifak mümkün olmadığı gibi ittihad da mümkün olmaz.

Hristiyan alemi ile Sünnet-i Nebeviye(a.s.m) noktasında bir ittifak söz konu değildir. Hali ile emir ve yasaklara riayet etmesi de düşünülemez. Ancak, Avrupa medeniyetinin bu hale gelemesini sağlayan Müslüman sıfatlardır. ışi ehline vermek, iş bölümü, iş ahlakı, meşveret, yazışmak vesaire gibi. Demek bu noktada ki ittifaktan bir ittihad çıkabilir.

Çok mu zorladım?
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

66

16.10.2008, 16:21

Alıntı sahibi ""kjviespe""

Alıntı sahibi ""Ceka""

Değerli kardeşim, konumuz dialog değildir. Alıntıladığın yazıda dialog meselesini şifen söyledim. Problem yok. Biz ittihad ile ittifak arasındaki fark ve ince manalarını düşünüyoruz. Risale-i nur'dan verdiğimiz örenekler bunu anlamaya çalışmak amaçılıdır.
Muhabbetle



Kusura bakmayın benim gibi bir gabi anlamamış, anlatamıyorda neyse ben sizi rahatsız etmeyim.Hayırlı akşamlar
Allahın selamı rahmeti ve bereketi müminlerin üzerine olsun.


:mrgreen:
Ya hemen kızma. Niyetim seni başımdan savmak -filan- değil. Sadece, başlığın ana temasından sapmasına engel olmaktır.

senin de yazında dediğin gibi "ittihad ve ittifak ancak Risale-i Nurla olur"

Biz de bunu bildiğimizden Risale-i Nur nasıl ittihad ve ittifak murad ediyor anlamak istiyoruz.

Zaten inceliklerini öğrensek dediğin gibi dialogta -varsa- tuzaklar da gün ışığına çıkacaktır.

Bu başlıkta sana ihtiyaç var. Kalmanı ve o konuda fikirlerini serd etmeni umut ediyoruz.

Muhabbetle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

67

16.10.2008, 21:49

Muhterem Ceka kardeşim,alıntılar benden olsun,ittifak ve ittihad farkını yakalamk sizden olsun.Birde aşağıdaki Yirminci Lema ıhlas Risalesinden ve Üçüncü şuadan bakalım ittifak ve ittihad meselemize.

Ehl-i hidayetin rekabetkârâne ihtilâfı, âkıbeti düşünmemekten ve kasr-ı nazardan olmadığı gibi; ehl-i dalâletin samimâne ittifakları, âkıbet-endişlikten ve yüksek nazardan değildir.

Belki ehl-i hidayet, hak ve hakikatin tesiriyle, nefsin kör hissiyatına kapılmayarak, kalbin ve aklın dûr-endişâne temayülâtına tâbi olmakla beraber, istikameti ve ihlâsı muhafaza edemediklerinden, o yüksek makamı muhafaza edemeyip ihtilâfa düşüyorlar.

Ehl-i dalâlet ise, nefsin ve hevânın tesiriyle, kör ve âkıbeti görmeyen ve bir dirhem hazır lezzeti bir batman ilerideki lezzete tercih eden hissiyatın mukteziyatıyla, birbirine samimî olarak, muaccel bir menfaat ve hazır bir lezzet için şiddetli ittifak ediyorlar.

Evet, dünyevî ve hazır lezzet ve menfaat etrafında aşağı, kalbsiz nefisperestler samimî ittifak ve ittihad ediyorlar.

Ehl-i hidayet, âhirete ait ve ileriye müteallik semerât-ı uhreviyeye ve kemâlâta, kalb ve aklın yüksek düsturlarıyla müteveccih oldukları için, esaslı bir istikamet ve tam bir ihlâs ve gayet fedakârâne bir ittihad ve ittifak olabilirken, enâniyetten tecerrüd edemedikleri için, ifrat ve tefrit yüzünden, ulvî bir menba-ı kuvvet olan ittifakı kaybedip, ihlâs da kırılır. Ve vazife-i uhreviye de zedelenir. Kolayca rıza-yı ılâhî de elde edilmez.

Bu mühim marazın merhemi ve ilâcı, "El-hubbu fillâh" sırrıyla, tarik-i hakta gidenlere refakatle iftihar etmek; ve arkalarından gitmek; ve imamlık şerefini onlara bırakmak; ve o hak yolunda kim olursa olsun kendinden daha iyi olduğunun ihtimaliyle enâniyetinden vazgeçip ihlâsı kazanmak; ve ihlâsla bir dirhem amel, ihlâssız batmanlarla amellere râcih olduğunu bilmekle ve tâbiiyeti dahi, sebeb-i mes'uliyet ve hatarlı olan metbûiyete tercih etmekle o marazdan kurtulur ve ihlâsı kazanır, vazife-i uhreviyesini hakkıyla yapabilir.(Yirminci Lem'a )

Ve heyet-i mecmuasındaki vahdet-i tedbir ve vahdet-i idare ve vahdet-i nev'iye ve vahdet-i cinsiye ve umumun yüzlerinde göz, kulak, ağız gibi noktalarda ittifak cihetinde müşahede edilen sikke-i fıtratta birlik ve herbir nev'in efradı simalarında görülen sikke-i hikmette ittihad ve iaşede ve icadda beraberlik ve birbirinin içinde bulunmak gibi keyfiyetlerinden hiçbirisi yoktur ki, Senin vahdetine kat'î şehadette bulunmasın ve herbir ferdinde kâinata bakan bütün isimlerin cilveleri bulunmakta, vâhidiyet içinde, Senin ehadiyetine işareti olmasın.(Üçüncü şua )

68

17.10.2008, 09:14

Saniyen: Muhabbet-i din saikasıyla teşekkül eden cemaatlerin iki şartla umumunu tebrik ve onlarla ittihad ederiz.
Birinci şart: Hürriyet-i şer'iyeyi ve âsâyişi muhafaza etmektir.
ıkinci şart: Muhabbet üzerinde hareket etmek, başka cemiyete leke sürmekle kendisine kıymet vermeye çalışmamak; birinde hatâ bulunsa, müfti-i ümmet olan cemiyet-i ulemâya havale etmektir. Hutbe-i şamiye

Demek ittihad şartı hürriyet-i şer'iye ve asayişi muhafazdır.

Asayiş şartı herhalde zamanımızda terörist faailyetler ve o faliyete destek vermemek olsa gerek.

Hürriyet ise meşveretle olsa güzel ve tamam olur. Demek meşvereti esas alan cemaatlerle bir ittihad murad ediliyor.

Diğer şart ise diğer meslek ve meşreblere düşmanlık etmemektir.

Üstad'ın bahsettiği cemiyet-i ulema nasıldır? Zira, bu zamanda çok mühimdir. Bizim gibi avam,sair meslek ve meşreblerin hatasına vurarak ihtilafa sebeb oluyor.

Muhabbetle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

69

19.10.2008, 18:58

ıttifak;fikirlerde birlik,
ıttihad dayanışma ve yardımlaşmada birlik olarak düşünürsek nasıl olur ceka kardeşim?

Mesela müslümanlar fikri birlikle ittifak yapmalıdır.Ancak ittifak hüdadadır.Fikri birlik öncelikle hüdada sağlanmalıdır.Bu ise cehaletle olmaz.Çünkü;ıttifak ve ittihad cehil ile olmaz.Hakta ittifak, ehakta ihtilâf olduğundan öncelikle hakta ittifak elzemdir.

Evet, tevhid-i imanî, elbette tevhid-i kulûbu ister. Ve vahdet-i itikad dahi, vahdet-i içtimaiyeyi iktiza eder.(Yirmi ıkinci Mektup)


"Lâkin ittihad, cehl ile olmaz. ıttihad, imtizac-ı efkârdır. ımtizâc-ı efkâr, mârifetin şua-ı elektrikiyle olur."(Münazarat )

Sanırım bir sırrın ucu görünüyor.ıttifak ittihaddan önce geliyor.

Uhuvvet Risalesindende bir yer ekleyelim.

Hak namına, hakikat hesabına olan tesadüm-ü efkâr ise, maksatta ve esasta ittifakla beraber, vesâilde ihtilâf eder. Hakikatin her köşesini izhar edip hakka ve hakikate hizmet eder. Fakat tarafgirâne ve garazkârâne, firavunlaşmış nefs-i emmâre hesabına hodfuruşluk, şöhretperverâne bir tarzdaki tesadüm-ü efkârdan bârika-i hakikat değil, belki fitne ateşleri çıkıyor. Çünkü, maksatta ittifak lâzım gelirken, öylelerin efkârının küre-i arzda dahi nokta-i telâkîsi bulunmaz. Hak namına olmadığı için, nihayetsiz müfritâne gider, kabil-i iltiyam olmayan inşikaklara sebebiyet verir. Hal-i âlem buna şahittir.(Yirmi ıkinci Mektup)

70

20.10.2008, 07:53

Abi , nefsimiz temize çıkaramam. Benim fehmimden farklı şeyler söylüyorsunuz. Ağır geliyor. Bir süre tefekkür edip münasip suali o zaman yazarım.

Muhabbetle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

71

20.10.2008, 09:19

Alıntı sahibi ""Abdulbaki""


Hak namına, hakikat hesabına olan tesadüm-ü efkâr ise, maksatta ve esasta ittifakla beraber, vesâilde ihtilâf eder. Hakikatin her köşesini izhar edip hakka ve hakikate hizmet eder. (Yirmi ıkinci Mektup)


Vesailde ihtilaf ne demektir? Sanırım bu kısmı tam fehm etsem sualimi de sormam mümkün olacak. Tasavvur ettiğim sual her nedense hep o kısma muhalefet eder bir hale giriyor gibi.

Muhabbetle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

72

20.10.2008, 10:57

Alıntı sahibi ""Ceka""

Alıntı sahibi ""Abdulbaki""


Hak namına, hakikat hesabına olan tesadüm-ü efkâr ise, maksatta ve esasta ittifakla beraber, vesâilde ihtilâf eder. Hakikatin her köşesini izhar edip hakka ve hakikate hizmet eder. (Yirmi ıkinci Mektup)


Vesailde ihtilaf ne demektir? Sanırım bu kısmı tam fehm etsem sualimi de sormam mümkün olacak. Tasavvur ettiğim sual her nedense hep o kısma muhalefet eder bir hale giriyor gibi.

Muhabbetle

Sebeb-i ihtilaf-ı muzır, "Bu haktır" düsturu yerine "Yalnız hak budur"; ve "En güzeli budur" hükmü yerine, "Güzeli budur" hükmü ikame edilmiştir.

El-hûbbu fillah esas-ı merhamet-kârı yerine, el-buğzu fillah ikame edilmiştir.

Kendi mesleğinin muhabbeti yerine, başka meslekten nefret harekâtında hâkim kılınmıştır.

Hakikate muhabbet yerine, ene tarafgirliği müdahale etmiştir.

Vesail ve delâil, makasıd ve gàyât yerine ikame edilmiştir.

Halbuki, fasit bir delil ile, hak bir netice zihinde ikame edilir; bâtıl bir vesile ile hak bir gaye, fikirde tespit edilir. Madem gaye ve maksat haktır; delil ve vesilelerdeki fesat, böyle inşikak-ı kulûba sebebiyet vermemeli.(Tuluât)

Vesileler de niyetin tesiri azdır , maksadın hakikatini tağyir etmez. Çünkü maksud , vesilenin vücuduna terettüb eder . , içinde ki niyete bakmaz. (Hutuvat-ı Sitte)

” Vesilenin mahiyetine bakılmaz, neticesine bakılır. Madem neticesi rıza-yı ılâhîdir ve mayası ihlâstır; o küçük değildir, büyüktür.”(Yirminci Lema)

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir