Giriş yapmadınız.

101

16.10.2008, 09:27

Belki kelimesi Arapçadan mı geliyor, Türkçe mi?

Günlük dilde "muhtemelen" olarak kullanılıyor. Acaba galat-ı meşhureye dahil olabilir mi?

Muhabbetle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

102

16.10.2008, 09:38

Alıntı

Mesela, "Belki, bir mahkeme-i kübraya bırakılıyor"


***

Bilhassa imani meselelerde bahsi geçen "belki" lerin kesinlik ifade ettiğini düşünebilir miyiz?

Melâike ve ruhâniyâtın vücudlarına dâir, Nokta nâmında bir risâlemde ve Yirmi Dokuzuncu Sözde iki kere iki dört eder derecesinde bir katiyetle ispat edilmiştir.
Sözler | On Beşinci Söz | 163

Kaç Sözlerde, bilhassa "Yirmi ıkinci Söz"de gayet katî ispat etmişiz ki, herşeyi yapamayan hiçbir şeyi yapamaz ve birtek şeyi halk eden herşeyi yapabilir.
Sözler | Onuncu Söz | 77

Öyle ise, bizzarûre ve bilâşüphe, Kur'ân Hâlık-ı Kâinatın kelâmıdır. Çünkü ortası yoktur ve muhâldir ve olamaz. Nasıl ki kat'i bir sûrette ispat ettik; sen de gördün ve dinledin.
Sözler | On Beşinci Söz | 173

vb..

Yani, zaten kat'i ispatlanmış imani hakikatlere dâir "belki" ler, kesinlik ifâde ediyor..Mu?


103

16.10.2008, 09:46

Zaten "belki" nin kesinlik ifade ettiğini böyle çıkarıyoruz.

Ama mesela, Üstad "Mahkeme-i kübrayı görmemiş" Lakin, ilim;akıl, kalb gibi letaifler ile görmüş gibi kesin bir imana sahip.
Belki ile "görmedim, ama kesin biliyorum" diyor. Adeta Haşrin caddelerinde dolaştım, diyor. Yada senin nefes aldığını görmüyorum ama, kesin biliyorum ki nefes alıyorsun,manasında.
Böyle düşünüyorum.

Muhabbetle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

104

16.10.2008, 09:56

hem âhiretin izlerini ve tereşşuhâtını bildiren hadsiz keşfiyâtlarına ve müşâhedelerine

ve ilmelyakîn ve aynelyakîn derecesinde bulunan itikadlarına ve imânlarına binâen,

saadet-i ebediyeyi insanlara müjdeliyorlar.


Sözler | Onuncu Söz | 95

105

16.10.2008, 14:00

Bakara Suresi 7:Allah hatemini (mührünü) onların kalplerine ve kulaklarına vurmuştur. Gözleri üzerinde de bir perde vardır. Onlar için büyük bir azap vardır, ayetinde geçen hatem sözcüğüne; Allahın mahlukatı üzerindeki tasarrufu ve Esmasının manalarının o mahluklar üzerinde gözükmesi, anlamı ile baktığımızda nasıl bir mana ortaya çıkar.
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

106

16.10.2008, 15:24

Acib..Biraz düşünmek lazım..

107

16.10.2008, 15:28

Alıntı sahibi ""Ceka""

Bakara Suresi 7:Allah hatemini (mührünü) onların kalplerine ve kulaklarına vurmuştur. Gözleri üzerinde de bir perde vardır. Onlar için büyük bir azap vardır, ayetinde geçen hatem sözcüğüne; Allahın mahlukatı üzerindeki tasarrufu ve Esmasının manalarının o mahluklar üzerinde gözükmesi, anlamı ile baktığımızda nasıl bir mana ortaya çıkar.


şu mühür tahayyülünden sonra, şöyle bir tasavvur geldi ki: Nasıl bir mühür ile mühürlenmiş bir mektub, o mühür, o mektubun sahibini gösterir; öyle de, şu çiçek, bir mühr-ü Rahmânîdir. şu enva-ı nakışlarla ve mânidar nebâtât satırlarıyla yazılan şu tepecik dahi bu çiçek Sâniinin mektubudur. Hem, şu tepecik dahi bir mühürdür. şu sahrâ ve ova bir mektub-u Rahmânî hey'âtını aldı.

ışbu tasavvurdan şöyle bir hakikat zihne geldi ki: Herbir şey, bir mühr-ü Rabbânî hükmünde, bütün eşyayı kendi Hâlıkına isnad eder, kendi kâtibinin mektubu olduğunu ispat eder.

ışte, herbir şey öyle bir pencere-i tevhiddir ki, bütün eşyayı bir Vâhid-i Ehade mal eder. Demek herbir şeyde, hususan zîhayatlarda öyle hârika bir nakış, öyle mu'cizekâr bir san'at var ki; onu öyle yapan ve öyle mânidar nakşeden, bütün eşyayı yapabilir ve bütün eşyayı yapan, elbette o olacaktır. Demek, bütün eşyayı yapamayan, birtek şeyi icâd edemez.

***

Buradaki mânâ üzerinden mi düşüneceğiz?

108

16.10.2008, 16:29

Alıntı sahibi ""Ceka""

Bakara Suresi 7:Allah hatemini (mührünü) onların kalplerine ve kulaklarına vurmuştur. Gözleri üzerinde de bir perde vardır. Onlar için büyük bir azap vardır, ayetinde geçen hatem sözcüğüne; Allahın mahlukatı üzerindeki tasarrufu ve Esmasının manalarının o mahluklar üzerinde gözükmesi, anlamı ile baktığımızda nasıl bir mana ortaya çıkar.


Alıntı sahibi ""ruhefza""


Nasıl bir mühür ile mühürlenmiş bir mektub, o mühür, o mektubun sahibini gösterir; öyle de, şu çiçek, bir mühr-ü Rahmânîdir.


Demek o kafir de mühr-ü Rahmanidir.

Yani, hem Adetullah'a hem fıtrata ve vicdana bir işaret var gibi.

Acib. Daha düşünmek lazım.

Ama sanki, uzakta öyle bir mana duruyor ki, o kafirin kalbine vurulan hatem onun iman etmesine engel olmuyor. Yakalayamıyorum.

ılk pırıltıyı verdin gibi.
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

109

18.10.2008, 08:24

Eleştirinize sunuyorum:

Dikkatimi çekiyor "hatem-mühr" kelimelerinin manası verilirken hep bir üzerinde bir kururmun adının yazılı olduğu damga olarak söyleniyor.

Oysa Kur'an'da ne bu kadar dar anlamda mecazi, ne kelime manası ile bu kadar dar anlamda kullanılmıyor.Hatem; Allahın mahlukatı üzerindeki tasarrufu ve Esmasının manalarının o mahluklar üzerinde gözükmesi olarak düşünülmesi daha uygundur.

Hal böyle olunca kalbe ve kulaklarına hatem vurulan kafirlerin üzerinde Allah'ın tasarrufunun devam ettiğine ve o kafirlerde dahi esmasının manalarının gözüktüğüne ve istemeseler bile boyun eğdirildiğini anlıyoruz.

O kafirlerinde imanının Allah'ın hikmet ve kudretine dahil olduğunu ilan ediyor. Ancak imanda hürriyet olduğundan , cüzzi-i irade ve ihtiyara sahip olduklarından iman ve küfürde tercih hakkı kendilerinde olmasından Adalet, Adetullah, ism-i Rahman gereği müdahale edilmediğini, serbest olduklarını apaçık ilan ediyor.

Nasıl Tin Suresinde insanın ahsen-i Takvimde yaratıldığı ancak esfele-i safiline Allah tarafından sukut ettirildiklerini söylüyor. Ancak, o sukut o sefillerin işledikleri neticesi oluyor. Allah sebebsiz esfele-i safilin yapmıyor. Kulak ve kalbe hatem vurulması da aynıdır.

Kafirin en büyük özelliği hak yolu kaybetmesidir. Hak ölçüler yerinde insana ve kendine ait batıl ölçüleri istimali neticesinde önce dalalete ve günaha ve arkasından belki küfre sukut ediyor.

Hakikat ise hak ölçüleri istimal edene verilir. Hakikat hak yolun meyvesidir. Allah tarafından verilir.

ışte kafire hatem vurulması, Allah'ın Adetullahı gereği hak yolda yürümeyene hakikati vermemesi, manasında düşünmek daha uygun olacak , diye düşünüyorum.

Yoksa hak ölçülere girmek herzaman o kafirin iradesinde bakidir.

Muhabbetle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

110

18.10.2008, 11:39

Alıntı

ışte kafire hatem vurulması,


Çünkü bunlar, Risale-i Nur'dan aldıkları iman-ı tahkiki derslerinin

nuruyla ve gözüyle,

herşeyde rahmet-i ılahiyenin izini, özünü, yüzünü görüp

herşeyde

kemal-i hikmetini, cemâl-i adaletini

müşahede ettiklerinden,

kemal-i teslimiyet ve rızayla,

rububiyet-i ılahiyenin icraatından olan musibetlere karşı

teslimiyetle, gülerek karşılıyorlar, rıza gösteriyorlar.

Ve merhamet-i ılahiyeden daha ileri şefkatlerini sürmüyorlar ki,

elem ve azap çeksinler.


Kastamonu Lâhikası/ 89

Buradan çıkardığım hisse;

Hani insanlar bazen vesvese ve şüphelere düşerlerya,

"Madem herşey Allah'ın dilemesi ve emriyle o zaman niye kafir cehennemde yanacak.."

Bu yukardaki kısımda geçen mânâ ile imanını kurtararak,

"herşeyde rahmet-i ılahiyenin izini, özünü, yüzünü gören "

bir iman sahibleri,

kafirlerdeki o mührü de gördükleri için,

merhameti ılâhiyeden ileri şefkat sürmezler..

O mühür bunu izhar için de olmuş olabilir..Mi?


111

18.10.2008, 11:56

Yani, iman edenlerin kafirlere Allah'ın merhametinden daha fazla merhamet etmemesi için bir ikaz mı?

...

Bir de şu tespitim hakkında fikrini rica ediyorum.

ışte kafire hatem vurulması, Allah'ın Adetullahı gereği hak yolda yürümeyene hakikati vermemesi, manasında düşünmek daha uygun olacak , diye düşünüyorum.
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

112

18.10.2008, 12:08

Alıntı sahibi ""Ceka""



ışte kafire hatem vurulması, Allah'ın Adetullahı gereği hak yolda yürümeyene hakikati vermemesi, manasında düşünmek daha uygun olacak , diye düşünüyorum.


Mahz-ı adalettir..

3- Sana her ne iyilik erişirse Allah'tandır. Sana her ne kötülük gelirse, o da kendi kusurun sebebiyledir. (Nisâ Sûresi: 79.)

113

27.08.2009, 20:06


güyâ her bir çiçek, her bir semere, her bir hayvan,

o Sâniin birer
sikkesidir, birer hâtemidir, birer turrasıdır.

Her nerede bulunsa, lisân-ı haliyle her birisi der ki:

"
Ben kimin sikkesiyim, bu yer dahi onun masnuudur.

Ben
kimin hâtemiyim, bu mekân dahi onun mektubudur.

Ben
kiminturrasıyım, bu vatanım dahi onun mensucudur."

22. Söz



Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir