Giriş yapmadınız.

1

06.06.2008, 21:43

Dine ve ehl-i dine tecavüz, elbette sizden sorulacak!

Dine ve ehl-i dine tecavüz, elbette sizden sorulacak!

“O bize yollarımızı dos doğru gösterdiği halde, bize ne oluyor ki Allah’a tevekkül etmeyelim? Bize yaptığınız ezâlara sabredeceğiz. Tevekkül etmek isteyenler Allah’a güvensinler.” (ıbrahim Sûresi, 14:12.)

Bu yakınlarda ehl-i ilhâdın perde altında tecavüzleri gayet çirkin bir sûret aldığından, çok bîçare ehl-i imana ettikleri zalimâne ve dinsizcesine tecavüz nev’inden, bana, hususî ve gayr-ı resmî, kendim tamir ettiğim bir mâbedimde hususî bir iki kardeşimle hususî ibadetimde, gizli ezan ve kametimize müdahale edildi. “Niçin Arapça kamet ediyorsunuz ve gizli ezan okuyorsunuz?” denildi. Sükûtta sabrım tükendi. Kabil-i hitap olmayan öyle vicdansız alçaklara değil, belki milletin mukadderâtıyla keyfî istibdatla oynayan firavunmeşrep komitenin başlarına derim ki:

Ey ehl-i bid’a ve ilhad!

Altı suâlime cevap isterim:

Birincisi: Dünyada hükûmet süren, hükmeden her kavmin, hattâ insan eti yiyen yamyamların, hattâ vahşî, canavar bir çete reisinin bir usûlü var, bir düsturla hükmeder. Siz hangi usûlle bu acip tecavüzü yapıyorsunuz? Kanununuzu ibraz ediniz. Yoksa bazı alçak memurların keyiflerini kanun mu kabul ediyorsunuz? Çünkü böyle husûsî ibâdâtta kanun yapılmaz ve kanun olamaz.

ıkincisi: Nev-i beşerde, hususan bu asr-ı hürriyette ve bilhassa medeniyet dairesinde, hemen umumiyetle hükümfermâ “hürriyet-i vicdan” düsturunu kırmak ve istihfaf etmek ve dolayısıyla nev-i beşeri istihkar etmek ve itirazını hiçe saymak kadar cür’etinizle, hangi kuvvete dayanıyorsunuz?

Hangi kuvvetiniz var ki, siz kendinize “lâdinî” ismi vermekle ne dine, ne dinsizliğe ilişmemeyi ilân ettiğiniz halde, dinsizliği mutaassıbâne kendine bir din ittihaz etmek tarzında, dine ve ehl-i dine böyle tecavüz, elbette—saklı kalmayacak—sizden sorulacak. Ne cevap vereceksiniz?

Yirmi hükûmetin en küçüğünün itirazına karşı dayanamadığınız halde; nasıl yirmi hükûmetin birden itirazını hiçe sayar gibi hürriyet-i vicdaniyeyi cebrî bir surette bozmaya çalışıyorsunuz?

(Devamı için bakınız: Mektûbat, 29. Mektub, 6. Risâle olan 6. Kısmın Zeyli, s. 416)
Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.

Muha1

Profesyonel

  • "Muha1" bir erkek
  • "Muha1" adlı kullanıcı yasaklandı

Mesajlar: 1,194

Meslek: gazeteci

Hobiler: Kitap ve getirdikleri

  • Özel mesaj gönder

2

09.08.2008, 21:20

1.) Hiç mümkün müdür ki, zerrelerden güneşlere kadar cereyan eden hikmet ve intizam, adâlet ve mîzanla Rubûbiyetin saltanatını gösteren Zât-ı Zülcelâl, Rubûbiyetin cenâh-ı himâyesine ilticâ eden ve hikmet ve adâlete imân ve ubûdiyetle tevfîk-ı hareket eden mü'minleri taltif etmesin ve o hikmet ve adâlete küfür ve tuğyan ile isyan eden edebsizleri te'dib etmesin? Halbuki, bu muvakkat dünyada, o hikmet, o adâlete lâyık binden biri insanda icrâ edilmiyor, tehir ediliyor. Ehl-i dalâletin çoğu ceza almadan, ehl-i hidâyetin de çoğu mükâfat görmeden buradan göçüp gidiyorlar. Demek, bir mahkeme-i kübrâya, bir saadet-i uzmâya bırakılıyor.

Sözler, s. 67

Sözler 10.Söz syf 66
Hayat Saklambaç(sa) Ölüm Sobe(ler)...

" Zulm ile âbad olanın sonu berbad olur! "

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir