Giriş yapmadınız.

1

07.11.2004, 22:13

Dua, ama nasıl,neden?


Mü’minin mü’mine duâsı nasıl olmalıdır?
Birinci Suâliniz: Mü’minin mü’mine en iyi duâsı nasıl olmalıdır?

Elcevap: Esbab-ı kabul dairesinde olmalı. Çünkü bazı şerâit dahilinde duâ makbul olur. şerâit-i kabulün içtimaı nispetinde makbuliyeti ziyadeleşir.

Ezcümle, duâ edileceği vakit, istiğfar ile mânevî temizlenmeli; sonra, makbul bir duâ olan salâvat-ı şerifeyi şefaatçi gibi zikretmeli ve âhirde yine salâvat getirmeli. Çünkü, iki makbul duânın ortasında bir duâ makbul olur.

• Hem bizahri’l-gayb, yani gıyaben ona duâ etmek,

• Hem hadiste ve Kur’ân’da gelen me’sur duâlarla duâ etmek; meselâ,

“Allahım, Senden kendim ve onun için dünyada ve âhirette af ve âfiyet istiyorum.” (en-Nevevî, el-Ezkâr, 74; el-Hâkim, el-Müstedrek, 1:517.)

“Ey Rabbimiz, bize dünyada da güzellik ver, âhirette de güzellik ver. Ve bizi Cehennem ateşinin azâbından koru.” (Bakara Sûresi, 2:201.)

gibi câmi duâlarla duâ etmek

• Hem hulûs ve huşû ve huzur-u kalble duâ etmek,

• Hem namazın sonunda, bilhassa sabah namazından sonra,

• Hem mevâki-i mübarekede, hususan mescidlerde,

• Hem Cumada, hususan saat-i icabede,

• Hem şuhur-u selâsede, hususan leyâli-i meşhurede,

• Hem Ramazan’da, hususan Leyle-i Kadirde duâ etmek, kabule karin olması rahmet-i ılâhiyeden kaviyyen me’muldür.


O makbul duânın ya aynen dünyada eseri görünür; veyahut duâ olunanın âhiretine ve hayat-ı ebediyesi cihetinde makbul olur. Demek, aynı maksat yerine gelmezse, duâ kabul olmadı denilmez, belki daha iyi bir surette kabul edilmiş denilir.

Mektubat, s. 270

***

Duâ ubudiyetin ruhudur ve hâlis bir imanın neticesidir. Çünkü duâ eden adam duâsıyla gösteriyor ki:

“Bütün kâinata hükmeden birisi var ki, en küçük işlerime ıttılâı var ve bilir. En uzak maksudlarımı yapabilir. Benim her halimi görür, sesimi işitir. Öyleyse, bütün mevcudatın bütün seslerini işitiyor ki, benim sesimi de işitiyor. Bütün o şeyleri O yapıyor ki, en küçük işlerimi de Ondan bekliyorum, Ondan istiyorum.”

ışte, duânın verdiği hâlis tevhidin genişliğine ve gösterdiği nur-u imanın halâvet ve sâfiliğine bak, “De ki: Eğer duânız olmasa Rabbim katında ne ehemmiyetiniz var?” (Furkan Sûresi, 25:77.) sırrını anla ve “Rabbiniz buyurdu ki: Bana duâ edin, size cevap vereyim.” (Mü’min Sûresi, 40:60.) fermanını dinle. Eğer vermek istemeseydi, istemek vermezdi.

Mektubat, s. 291

Lûgatçe:

şerâit: şartlar.

Me’sur: Tesirli.

Mevâki-i mübareke: Mübarek mevkiler.

Saat-i icabe: Duânın kabul edildiği insanlarca bilinmeyen Cuma gününde bir vakit.

Leyâli-i meşhure: Meşhur geceler.

Ittılâ’: Haberdar olma, bilgi sahibi olma.

Halâvet: Tatlılık, şirinlik.

07.11.2004
Yeni Asya

nurunözü1

Profesyonel

Mesajlar: 997

Konum: bursa

Hobiler: hat sanatı,ebru sanatı,kitap,internet

  • Özel mesaj gönder

2

07.11.2004, 23:16

ınşaallah bu bilgiler ışığında dua edeyim.Ama duanızada muhtacım.Hele ki bu ara...selamun aleyküm
Ya tozu dumana katacaksın!Yada tozu dumanı yutacaksın!Yutanlardan olmamak dileği ile...

3

08.11.2004, 05:38


Duâ, kulluğun ruhu hükmündedir
Birinci Nükte

Duâ bir sırr-ı azîm-i ubudiyettir. Belki ubudiyetin ruhu hükmündedir. Çok yerlerde zikrettiğimiz gibi, duâ üç nevîdir.

Birinci nevî duâ: ıstidat lisanıyladır ki, bütün hububat, tohumlar, lisan-ı istidatla Fâtır-ı Hakîme duâ ederler ki, “Senin nukuş-u esmânı mufassal göstermek için bize neşv ü nemâ ver. Küçük hakikatimizi sümbülle ve ağacın büyük hakikatine çevir.”

Hem şu istidat lisanıyla duâ nevinden birisi de şudur ki: Esbabın içtimâı, müsebbebin icadına bir duâdır. Yani, esbab bir vaziyet alır ki, o vaziyet bir lisan-ı hâl hükmüne geçer; ve müsebbebi, Kadîr-i Zülcelâl’den duâ eder, isterler. Meselâ su, hararet, toprak, ziya, bir çekirdek etrafında bir vaziyet alarak, o vaziyet bir lisan-ı duâdır ki, “Bu çekirdeği ağaç yap, yâ Hâlıkımız” derler. Çünkü, o mucize-i harika-i kudret olan ağaç, o şuursuz, câmid, basit maddelere havale edilmez, havalesi muhaldir. Demek, içtimâ-ı esbab bir nevî duâdır.

ıkinci nevî duâ: ıhtiyac-ı fıtrî lisanıyladır ki, bütün zîhayatların iktidar ve ihtiyarları dahilinde olmayan hâcetlerini ve matlaplarını ummadıkları yerden, vakt-i münasipte onlara vermek için, Hâlık-ı Rahîmden bir nevî duâdır. Çünkü, iktidar ve ihtiyarları haricinde, bilmedikleri yerden, vakt-i münasipte onlara bir Hakîm-i Rahîm gönderiyor. Elleri yetişmiyor; demek o ihsan, duâ neticesidir.

Elhasıl, bütün kâinattan dergâh-ı ılâhiyeye çıkan, bir duâdır. Esbab olanlar, müsebbebâtı Allah’tan isterler.

Üçüncü nevî duâ: ıhtiyaç dairesinde zîşuurların duâsıdır ki, bu da iki kısımdır.

Eğer ıztırar derecesine gelse veya ihtiyac-ı fıtrîye tam münasebettar ise veya lisan-ı istidada yakınlaşmışsa veya sâfî, hâlis kalbin lisanıyla ise, ekseriyet-i mutlaka ile makbuldür. Terakkiyât-ı beşeriyenin kısm-ı âzamı ve keşfiyatları, bir nevî duâ neticesidir. Havârık-ı medeniyet dedikleri şeyler ve keşfiyatlarına medar-ı iftihar zannettikleri emirler, mânevî bir duâ neticesidir. Hâlis bir lisan-ı istidatla istenilmiş, onlara verilmiştir. Lisan-ı istidatla ve lisan-ı ihtiyac-ı fıtrî ile olan duâlar dahi, bir mâni olmazsa ve şerâit dahilinde ise, daima makbuldürler.

ıkinci kısım: Meşhur duâdır. O da iki nevîdir; biri fiilî, biri kavlî. Meselâ çift sürmek fiilî bir duâdır. Rızkı topraktan değil; belki toprak, hazine-i rahmetin bir kapısıdır ki, rahmetin kapısı olan toprağı sabanla çalar.

Sair kısımların tafsilâtını tayyedip, yalnız kavlî duânın bir iki sırlarını, gelecek iki üç nüktede söyleyeceğiz.

(Mektubat, s. 289, Y.A.N.)

Lûgatçe:

Sırr-ı azîm-i ubudiyet: Kulluğun büyük bir sırrı.

Fâtır-ı Hakîm: Hikmetle ve benzersiz bir şekilde yaratan Allah.

Nukuş-u esmâ: ısimlerin nakışları, işlemeleri.

Mufassal: Ayrıntılı ve etraflı olan.

Esbab: Sebepler.

Müsebbeb: Netice.

Ziya: Işık.

Câmid: Cansız, durgun, donmuş.

Terakkiyât-ı beşeriye: ınsana ait ilerlemeler, yükselişler.

Havârık-ı medeniyet: Medeniyet harikaları.

Kavlî: Söze ait ve söz ile ilgili.

08.11.2004

4

23.03.2005, 11:22

Diğer nükteleri buradan itibaren okuyabilirsiniz:
http://www.yeniasya.org.tr/index.asp?Sec…ktubat&Page=290
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

5

23.03.2005, 12:16

ALLAh razı olsun Abdulkadir Said kardeş ALLAh senin gönlünden dilediklerinin hepsini sana versin ne diyimki başka öyle yardımcı oluyosunki bizlere :)
selam ve dua ile kalın
nur

6

23.03.2005, 18:36

amin ecmain, cümlemize,

:)

Fahri Avcu

Orta Düzey

Mesajlar: 496

Konum: Almanya

Meslek: isci

Hobiler: bilgisayar

  • Özel mesaj gönder

7

23.03.2005, 23:43

ALLAh razı olsun Abdulkadir Said

Kuranda da bir ayet var ordada suna benzer veya aynisi bir ayet var
duaniz olmassa ne ehemniyetiniz var

8

24.03.2005, 00:54

amin ecmain abi,

o ayet, Furkan Suresinin son ayeti

Furkan Suresi, 25 : 77 De ki: "Duanız olmasa Rabbim size ne kıymet verir?" Demek ki, yalanladılar! O halde yarın ceza (yakalarına) yapışacak!

Fahri Avcu

Orta Düzey

Mesajlar: 496

Konum: Almanya

Meslek: isci

Hobiler: bilgisayar

  • Özel mesaj gönder

9

24.03.2005, 18:45

tekrar ALLAh razı olsun

nedense Aklima Salât-i Tefriciye geldi bu duadan bu formun baska bir yerindede bahsedilmisti ben simdi bu duayi ezbelemeye calisiyorum.

Bende bir dua kitabi var orada günde kac defa okunacagi cesitli alimleri ifadesi ile yatziyor 4444 keresi zaten formun diger tarafinda var ayrica
günde 21 defa (seyh muhammed tunisi) veya bes namazdan sonra 11x (imam deynuri) veya günde 100 veya 1000x (Haziynetül Esrar sahibi).

birde formun orasinda su dikkatimi cekmisti orada birileri Kuran veya hadisten delil istiyor sonrada Kuran ve Hadisde böyle bir sey olmadigini yaziyordu o birileri okumasin.bilmiyorumda belki de birilerine kirmizi kart göstermek gerekiyor da bende zaten kirmizi da yesilde yok. da Abdestini sünnete göre alamiyan insanlar alim kesiliyor.

Allah böyle insanladan bizi muhafaza etsin. istikametten Ayirmasin.
ve imanla kabre girmeyi nasip etsin.

10

07.04.2005, 05:55

Süleyman KÖSMENE

Makbul duâlar için




Urfa’dan bir okuyucumuz: “Cuma günü duâların kabul edildiği bir saat varmış. Bu doğru mu? Bu saat ne zamandır?”

Her zaman, herşeyi vesîle kılarak Rabb’imize duâ ve ibâdete devam etmeli, hiçbir zaman duâ halini kesmemeliyiz. Çünkü hiçbir saat ve hiçbir vakit bizim kul olarak Rabb’imize dönüşümüz için elverişsiz ve kapalı değildir. Hayatımızın her ayrıntısından da, lüzumsuz zannettiğimiz her saat diliminden ve zaman parçacıklarından da sorumluyuz. Öyleyse her zaman parçacığını Rabb’imize sığınmamız için eşsiz bir fırsat bilmeliyiz.

Fakat bazı saatlerde ve vakitlerde sırf kullarının lehine Cenâb-ı Hakk’ın, rahmetiyle muâmelede daha fazla lütufkâr olduğu şeklinde sahîh rivâyetler vardır. Meselâ, Cuma günü içinde duâların daha fazla kabûle yaklaştırıldığı bir saatin bulunduğunu Hazret-i Peygamber (asm) haber vermektedir. Bir hadîslerinde: “Onda bir saat vardır ki, hiçbir Müslüman kul namazda bulunup ve o saate rast getirip Allah’tan bir şey istemez ki, Allah Azze ve Celle ona isteğini bahşetmesin!” buyurmuştur ve bu saatin kısa olduğunu göstermek için mübârek elini baş parmağının orta ve diğer parmağının içine basarak işâret lütfetmiştir.1

Ebû Bürde b. Ebû Mûsâ el-Eş’ârî (ra) der ki: Cuma günü duâların kabul olunduğu saatle ilgili babamın şöyle söylediğini işittim: “Resûlullah (asm) demiştir ki: ‘Bu saat imamın minbere oturduğu zaman ile namazın edâ edildiği vakit arasındadır.”2 Başka bir rivâyette, Peygamber Efendimiz (asm) bu saat için: “Cuma namazı kılınmaya başlanmasından itibâren, namazdan çıkıncaya kadar” buyurmuştur.

Fakat bu saatin çok da mâlum olmayan ve meçhul kalan bir saat olduğu yolunda da rivâyetler vardır. Meselâ yine Ebû Hüreyre (ra) demiştir ki: “Bu saatin hangi saat olduğunu Nebiyy-i Ekrem Efendimiz’den (asm) sorduk. Bize: ‘Bu saati ben biliyordum. Lâkin sonradan Leyle-i Kadir bana unutturulduğu gibi, bu da bana unutturuldu!’ buyurdu.”3

Anlaşılıyor ki, Cenâb-ı Hak, bu saatin net olarak belirlenmemesini ve meçhul bırakılmasını istemiştir. Cuma namazı saatinde olduğu yolundaki rivâyetler, mü’mine bir ip ucu verebilir belki ama, Cuma gününün diğer saatlerini gözden ve rağbetten düşürmemek Allah’ın rahmetinin ve şefkatinin şümûlüne daha muvâfıktır.

Cuma’daki saat-i icâbede yapılan duânın makbûle daha yakın olduğu yolundaki rivâyeti Üstad Bedîüzzaman Hazretleri de tasdik eder4; bu saatin meçhul kalmasını ve gizli bırakılmasını ise, sâir saatleri ve dakîkaları kıymetten düşürmemek ve her saate aynı derecede ehemmiyet verilmesini sağlamak hikmetine bağlar. Saîd Nursî Hazretleri; insanlarda velînin, Cuma gününde duâların kabul edildiği saatin, Ramazan’da Leyle-i Kadir’in, Esmâ-i Hüsnâ içinde ısm-i Azam’ın, ömürde ecelin meçhul kalmasını aynı hikmete bağlı, yani sâir fertlerine de kıymet ve ehemmiyet verilmesini temin gâyesine mâtuf olduğunu beyan eder. Çünkü yirmi sene süren, fakat ölüm saati bilinmeyen bir ömür, ölüm saati bilinen bin senelik bir ömre göre daha tercihe şâyândır!5

Dünya hayatının kısalığına ve bize takdim edilen hayat dakîkalarının sayılı olduğuna dikkat edecek olursak, kul olarak Rabb’imize sığınmak ve duâ etmek için zaman tercihi yapacak kadar, meselâ bir takım vakitleri diğerlerinden ayıklayacak ve belli saatlerin dışındaki zamanlara rağbet etmeyecek ve değer vermeyecek kadar lüks ve fazladan bir zamana sahip olmadığımız anlaşılmış olur. Hayatımızın bütününden ve ömür saatlerimizin tamamından mes’ûlüz. Öyleyse tüm zamanları Allah’a yaklaşmak için en bulunmaz zamanlar bilmenin, kulluğumuz için daha hayırlı netîcelere kapı açabileceğini aklımızdan çıkarmamalıyız.

DUÂ

Allah’ım! Duâlarımızı, niyazlarımızı kabule karîn eyle! Bize katında makbul kulluk nasip eyle! Bizi hakkı hak bilip hakka ittibâ eden, bâtılı bâtıl bilip bâtıldan içtinap eden kullarından eyle! Bize hakkı bâtıl, bâtılı hak gösterme! Bize hakta sebat ver, sadakat ver, istikâmet ver, isâbet ver, samimiyet ver, ihlâs ver, istikrar ver!

Âmin… Âmin… Âmin…

Dipnotlar:

1- Buhârî, 3/507. 2- R. Sâlihîn, 1154. 3- Tecrit Terc. 106. 4- Mektûbât, s. 270; Sözler, s. 662. 5- Mektûbât, s. 460; Sünûhât, s. 19.

07.04.2005

E-Posta: fikihgunlugu@yeniasya.com.tr

Kaynak

11

15.08.2006, 11:14

:idea:
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir