Giriş yapmadınız.

Alikemal61

Stajyer

  • "Alikemal61" bir erkek
  • Konuyu başlatan "Alikemal61"

Mesajlar: 89

Konum: ıstanbul

Meslek: Serbest Girişimci

Hobiler: Bilgisayar...vs

  • Özel mesaj gönder

1

23.03.2007, 13:24

RisaleiNur vahiymi ilhammi?

Bir Prpf tarafından ortaya atılan bazı iddialar var.Bu konularda onu çürüten cevaplar vererek beni aydınlatırsanız Çok memnun olurum.

"Mesela Nurculara göre Risale-i Nur bu asırda, Kur’ân’ın en yüksek ve en kutsal tefsiridir. Bildirdiği gerçekler gökten inmedir, Kur’ân’a aittir. Kur’ân okundukça, o da okunacaktır""Said Nursî şöyle der: “Kur’ân’ın gizli gerçekleri Risale-i Nur ile birlikte bize iniyor!! …Peygamber devrinde Kur’ân’ın vahiy suretiyle inmesi gibi, her asırda, Kur’ân’ın arştaki yerinden ve manevi mucizesinden feyiz ve ilham yoluyla onun gizli ger-çekleri ve gerçeklerinin kesin delilleri iniyor""Yani Risale-i Nur, Kur’ân’ın indiği yerden Kur’ân’ın inmesi gibi vahiy suretiyle inerek onun gizli kalmış gerçeklerini ve o gerçeklerin kesin delillerini Said Nursî’ye getirmiş oluyor. ""Bu sözler, bir peygamberlik iddiası taşımaktadır.""Said Nursî, tek kalmamak için Hz. Ali’ye de Sekine adında bir kitap indiğini, geçmiş ve gelecek bütün ilim ve sırların o kitapta olduğunu ve orada Risale-i Nurlara işaret edildiğini de iddia eder ve özetle şöyle der:
“Hazret-i Cebrail, Sekine adıyla bir sayfada yazılı ısm-i Âzam’ı, Peygamberimizin yanında Hz. Ali’nin (r.a.) kucağına düşürdü. Hz. Ali diyor ki: “Ben Cebrail’in şahsını yalnız gök kuşağı şeklinde gördüm. Sesini işittim, sayfayı aldım, bu isimleri içinde buldum”. ısm-i Âzamdan bahsederek bazı olayları anlattıktan sonra diyor ki:
“Dünyanın başından kıyamete kadar ilimler ve önemli sırlar bize, tanıklık derecesinde açıldı. Kim ne isterse sorsun, sözümüzden şüpheye düşenler zelil olurlar""Sikke-i Tasdik-i Gaybî, Onsekizinci Lem’a, c. II, s. 2078. Orada geçen ifade aynen şöyledir: “Risale-i Nur şakirtlerine ve naşirlerine karşı Hazreti Ali'nin (r.a.) irşadkârane ve teveccühkârane bakması ve işaret etmesidir
"Soru: Abdülkadir Geylânî gibi büyük veliler, bazı zaman-larda, geçmişi ve geleceği bugün gibi görüp bildikleri halde neden geçmişle ilgili olanları açıkça söylüyorlar da, gelecek-ten üstü kapalı simgeler ve gizli işaretlerle söz ediyorlar?
Cevap: “Gaybı Allah'tan başkası bilmez.” Ayeti ile “O bütün gaybı bi¬lir, gaybını kimseye açıkla¬maz. Ancak dilediği pey-gamber bunun dışında¬dır"
"Allah Teâlâ şöyle buyurur: "Allah sizi, gaybı bilir hale ge-tire¬cek değildir.” (Al-i imran 3/179) "Kur'anda aracılık ve şirk Adlı kitaptan alıntılar.Bu iddialar hakkında cevaplarınızı bekliyorum.
_________________
şualar, Birinci şua, Yirmidördüncü Ayet ve Ayetler, Üçüncü Nokta, c. I, s. 842. ıfadeler sadeleştirilmiştir. Aslı şöyledir: “Kur’an’ın gizli hakikatleri Risale-i Nur ile birlikte bize iniyor!! Tenzil’ül-Kitab cümlesinin sarih bir manası asrı saadette vahiy suretiyle Kitab-ı Mübîn'in nüzulü olduğu gibi, manayı işarîsiyle de, her asırda o Kitabı Mübin'in mertebe-i arşiyesinden ve mu'cize-i
şualar, Birinci şua, Yirmiikinci Ayet ve Ayetler, c. I, s. 841. ıfadeler sadeleş-tirilmiştir. Aslı şöyledir: “Resail’in-Nur denilen otuzüç aded Söz ve otuzüç aded Mektub ve otuzbir aded Lem'alar, bu zamanda, Kitabı Mübin'deki âyetlerin âyetleridir. Yani, hakaikının alâmetleridir ve hak ve hakikat olduğunun bürhanlarıdır. Ve o âyetlerdeki hakaiki imaniyenin gayet kuvvetli hüccetleridir”.

2

23.03.2007, 16:20

ılham ve vahiy farkı nedir kardeşim, biliyor musunuz?
ya rabbi!ya rabbi!ya rabbi! Beni bu yolda büyüt,bu yolda yürüt,bu yolda çürüt.Fakat asla ve asla döndürme..

3

23.03.2007, 17:22

Re: Bazı sorular Kafamı karıştırıyor Lütfen yanliş anlamayın

Muhterem kardeşim,bu bahsettiğiniz Profesör şap ile şekeri birbirine karıştırmış ve bilinçli olarak karalama yapıyor.Risalelerden aldığı alıntıları kendi aklına göre ve yanlış olarak açıklamaış.Bu meseleyi yine Risale-i Nurlardan açıklamaya çalışalım inşallah.

4

23.03.2007, 17:25

Burada önce;"Vahiy,ılham,ıhtar,Sünuhat,ılm-i Ledün,ilm-i vehbi ve Feyz-i Ku'an nedir?" incelemeye çalışalım.Bu çalışmamızde bizlere Risale-i Nur hakikatleri yol gösterecektir.Çünkü bu zamanda anlamışız ki;

"Bu durûs-u Kur'âniyenin dairesi içinde olanlar, allâme ve müctehidler de olsalar, vazifeleri, ulûm-u imaniye cihetinde, yalnız yazılan şu Sözlerin şerhleri ve izahlarıdır veya tanzimleridir. Çünkü, çok emârelerle anlamışız ki, bu ulûm-u imaniyedeki fetvâ vazifesiyle tavzif edilmişiz. Eğer biri, dairemiz içinde nefsin enâniyet-i ilmiyeden aldığı bir hisle, şerh ve izah haricinde birşey yazsa, soğuk bir muaraza veya nâkıs bir taklitçilik hükmüne geçer. Çünkü, çok delillerle ve emârelerle tahakkuk etmiş ki, Risale-i Nur eczaları Kur'ân'ın tereşşuhâtıdır; bizler, taksimü'l-a'mâl kaidesiyle, herbirimiz bir vazife deruhte edip o âb-ı hayat tereşşuhâtını muhtaç olanlara yetiştiriyoruz.(Yirmi Dokuzuncu Mektup) sırrınca fetva vazifesiyle Üstad hazretleri vazifelidir.Bizler de bu hakikate binaen Çalışmamıza Risale-i Nurları mihenk yapacağız inşallah.

Bu açıklamaların ve alıntıların sebebi genellikle" Risale-i Nurların telifindeki ilham ve ihtar ne demektir?Risale-i Nurlar vahiy midir ki bu kadar ehemmiyet veriliyor?ıhtarda hata olamaz mı?Bu eserlere Kur'an gibi niçin değer veriliyor?" gibi sorulan sorulara yine Risale-i Nuır müellifinin yaptığı açıklamalarla cevap vermeye çalışacağız.Bu çalışmalarla inşallah Risale-i Nurların telif durumu ve Risalelerin mahiyeti anlaşılır.Bizler daha çok Risalelerden alıntılara yer vereceğiz.gerektiği yerlerde de izahlar yapmaya çalışacağız.

5

23.03.2007, 17:28

VAHY

Vahy: Bir fikrin, bir hakikatın veya bir emrin Allah (c.c.) tarafından peygamberlere bildirilmesi. Cenab-ı Hakkın dilediği hükümleri, sırları ve hakikatleri peygamberlere bildirmesi şeklinde izah edilmektedir.

Vahy-ı mahz-ı Rabbânî:Doğrudan doğruya Allah tarafından gönderilen, vahiy olan bilinmektedir..

Vahy-i sarîhî: Hem sözü, hem mânası tam ve açık olan vahiydir.

Vahy-i zımnî: Zımnî vahiy, örtülü, gizli vahiy. Vahye dayalı, vahiy kaynaklı, vahiy etkisi ile olan vahiy. Hadis-i kudsiler gibi.

ıLHAM
ılhâm: ıçe, gönüle doğma, kalbe gelme, gönle doğan şey. Belli bilgi vasıtalarına başvurmadan Allah tarafından insanın kalbine veya zihnine indirilen mânâ. Feyiz yoluyla kalbe gelen mana, kalbte meydana gelen, delilsiz olarak anlaşılan ve insanı ibadet ve amel etmeğe götüren ilim manalarında anlaşılmaktadır.

ılhâmât ise: ılhamlar, gönle doğmalar, kalbe gelmeler. Allah tarafından kalbe gelen mânalar olarak açıklanmaktadır.

ılhâm-ı ılâhî: Allah tarafından kalbe indirilen ilhamdır.

SÜNUHAT
Sünûhât:Sünûhlar, akla, hatıra gelen, hatırlanan şeyler.ıçe doğan bilgiler,duygulardır.

Sünûhât-ı ilhâmiye: ılham olan hatırlayışlar, ilhamla akla gelenler, ilham olarak kalbe doğanlar.

Sünûhât-ı kalbiye: Kalbe ait hatırlayışlar, içe doğuşlar. Kalbe gelen bilgiler,duygular,manalar.

ıHTAR
ıhtâr: Hatırlatma, bir konuda hatırlatma yapmadır.

ıhtârât: ıhtarlar, hatırlatmalar.

ıhtâr-ı Kur'ânî: Kur'ân' a ait ihtar, Kur'ân'ın hatırlatması, uyarması, bildirmesi, dikkat çekmesi.Kur’an’a ait manaların kalbe gelmesi.

ıhtâr-ı mânevî: Manevî uyarı, bildirim; Cenab-ı Hakk'ın imâna ve Kur'ân'a ait meselelerde kullarını uyarması.

FEYZ
Feyz: Allah'ın kuluna bağışladığı marifet ve dinî heyecandır.Bolluk, bereket, verimlilik. Artma, çoğalma. ılim, irfan.ıhsan, bağış, kerem. ılerleme, olgunlaşma. Feyz-i ılâhî:Allah'ın feyzi, bolluğu, lütfu.

Feyz-i Kur'ân:Kur'ân'ın feyzi, Kur'ân'ın verdiği ilham, bereket ve ilim bolluğudur.

Feyz-i tecellî: Tecelliden doğan bereket, ilim, irfan, kudrettir.

ıLıM
ılm: Bilme, biliş, bilgi; bir şeyin doğrusunu bilme. Kâinat içinde meydana gelen olayların sebep, oluş, sonuç ve tesirleri konusunda, aklın ölçüleri çerçevesinde tahsil ve tecrübe ile edinilen doğru bilgi, bilim. Kulun marifet sayesinde idrâk ettiği şey.

ılm-i ekmel: En mükemmel ilim, tam bilme.ıman ilmi.

ılm-i Kesbî: Çalışarak elde edilen ilim.

VEHB
Vehb: Vergi, bağışlama. Hediye, bağış, hibe.

Vehbî: Doğuştan, çalışmakla kazanılmayıp Allah'ın (c.c.) lütfu ile olan. Allah vergisi, fıtrî.

LEDÜN
Ledün: Allah’ın katı, Allah'ın huzuru, Allah'a yakınlık. Allah'ın sırlarına ait manevî bilgi, gayb ilmi.

Ledünnî: Allah’ın bilgisine ve sırlarına ait, onunla ilgili, ilâhî sırlara âit olan.

Ledünniyât: ılahi bilgiler, ilahi sırlar. Bir işin gizli yönleri, iç yüzü.

ılm-i ledün: Ledün ilmi, ılahî ilim; akıl veya nakil yoluyla değil; kalble ve Hak'dan öğrenilen ilimdir. Allahü teâlânın ihsânı olup, çalışmadan kavuşulan ilim.

ılm-i Vehbî: Çalışmadan öğrenilen, Allahü teâlâ tarafından ihsân edilen ilim.

6

23.03.2007, 17:29

BURADA RıSALE-ı NURLARDAN VAHYıN HAKıKATı şÖYLEDıR;

Vahyin hakikatı beş hakikat-ı kudsiyeyi ifade ve ifaza ediyor :
Birincisi: denilen, beşerin akıllarına ve fehimlerine göre konuşmak, bir tenezzül-ü ılâhîdir. Evet, bütün zîruh mahlûkatını konuşturan ve konuşmalarını bilen, elbette kendisi dahi o konuşmalara konuşmasıyla müdahale etmesi, rububiyetin muktezasıdır.
ıkincisi: Kendini tanıttırmak için, kâinatı bu kadar hadsiz masraflarla, baştan başa harikalar içinde yaratan ve binler dillerle kemâlâtını söylettiren, elbette kendi sözleriyle dahi kendini tanıttıracak.

Üçüncüsü: Mevcudatın en müntehabı ve en muhtacı ve en nâzenini ve en müştakı olan hakikî insanların münacatlarına ve şükürlerine fiilen mukabele ettiği gibi, kelâmıyla da mukabele etmek, hâlıkıyetin şe'nidir.

Dördüncüsü: ılim ile hayatın zarurî bir lâzımı ve ışıklı bir tezahürü olan mükâleme sıfatı, elbette ihatalı bir ilmi ve sermedî bir hayatı taşıyan Zâtta, ihatalı ve sermedî bir surette bulunur.

Beşincisi: En sevimli ve muhabbetli ve endişeli ve nokta-i istinada en muhtaç ve sahibini ve malikini bulmaya en müştak, hem fakir ve âciz bulunan mahlûkatlarına, acz ve iştiyakı, fakr ve ihtiyacı ve endişe-i istikbali ve muhabbeti ve perestişi veren bir Zât, elbette kendi vücudunu onlara tekellümüyle iş'ar etmek, ulûhiyetin muktezasıdır.

ışte, tenezzül-ü ılâhî ve taarrüf-ü Rabbânî ve mukabele-i Rahmânî ve mükâleme-i Sübhânî ve iş'âr-ı Samedânî hakikatlerini tazammun eden umumî, semavî vahiylerin, icmâ ile Vâcibü'l-Vücudun vücûduna ve vahdetine delâletleri öyle bir hüccettir ki, gündüzdeki güneşin şuââtının güneşe şehadetinden daha kuvvetlidir.(Ayet'ül Kübra)

BURADA DA VAHY VE ıLHAMIN FARKLARINI SUNALIM;

Sâdık ilhamlar, gerçi bir cihette vahye benzerler ve bir nevi mükâleme-i Rabbâniyedir; fakat iki fark vardır.

Birincisi: ılhamdan çok yüksek olan vahyin ekseri melâike vasıtasıyla; ve ilhamın ekseri vasıtasız olmasıdır. Mesela, nasıl ki, bir padişahın iki suretle konuşması ve emirleri var.

Birisi: Haşmet-i saltanat ve hakimiyet-i umumiye haysiyetiyle bir yaverini, bir valiye gönderir. O hakimiyetin ihtişamını ve emrin ehemmiyetini göstermek için, bazan, vasıta ile beraber bir içtima yapar, sonra ferman tebliğ edilir.

ıkincisi: Sultanlık ünvanıyla ve padişahlık umumî ismiyle değil, belki kendi şahsıyla hususî bir münasebeti ve cüz'î bir muamelesi bulunan has bir hizmetçisiyle veya bir âmi raiyetiyle ve hususî telefonuyla hususî konuşmasıdır.
Öyle de, Padişah-ı Ezelînin, umum âlemlerin Rabbi ismiyle ve kâinat Hâlıkı ünvanıyla, vahiyle ve vahyin hizmetini gören şümullü ilhamlarıyla mükâlemesi olduğu gibi; herbir ferdin, herbir zîhayatın Rabbi ve Hâlıkı olmak haysiyetiyle, hususi bir surette, fakat perdeler arkasında onların kabiliyetine göre bir tarz-ı mükâlemesi var.

ıkinci fark: Vahiy gölgesizdir, sâfidir, havassa hastır. ılham ise gölgelidir, renkler karışır, umumîdir. Melâike ilhamları ve insan ilhamları ve hayvanat ilhamları gibi, çeşit çeşit, hem pek çok envâlarıyla, denizlerin katreleri kadar kelimat-ı Rabbâniyenin teksirine medar bir zemin teşkil ediyor.

(De ki: Rabbimin sözlerini yazmak için bütün denizler mürekkep olsa, Rabbimin sözleri tükenmeden o denizler tükenirdi." Kehf Sûresi, 18:109.)âyetinin bir vechini tefsir ediyor anladı.
Sonra, ilhamın mahiyetine ve hikmetine ve şehadetine baktı, gördü ki: Mahiyeti ile hikmeti ve neticesi dört nurdan terekküp ediyor.

Birincisi: Teveddüd-ü ılâhî denilen kendini mahlûkatına fiilen sevdirdiği gibi, kavlen ve huzuren ve sohbeten dahi sevdirmek, vedûdiyetin ve rahmâniyetin muktezasıdır.

ıkincisi: ıbâdının dualarına fiilen cevap verdiği gibi, kavlen dahi perdeler arkasında icabet etmesi, rahîmiyetin şe'nidir.

Üçüncüsü: Ağır beliyelere ve şiddetli hallere düşen mahlûkatlarının istimdatlarına ve feryatlarına ve tazarruatlarına fiilen imdat ettiği gibi, bir nevi konuşması hükmünde olan ilhâmî kavillerle de imdada yetişmesi, rububiyetin lâzımıdır.

Dördüncüsü: Çok âciz ve çok zayıf ve çok fakir ve çok ihtiyaçlı ve kendi malikini ve hâmisini ve müdebbirini ve hâfızını bulmaya pek çok muhtaç ve müştak olan zîşuur masnularına, vücudunu ve huzurunu ve himayetini fiilen ihsas ettiği gibi, bir nevi mükâleme-i Rabbâniye hükmünde sayılan bir kısım sadık ilhamlar perdesinde ve mahsus ve bir mahlûka bakan has ve bir vecihte, onun kabiliyetine göre, onun kalb telefonuyla, kavlen dahi kendi huzurunu ve vücudunu ihsas etmesi, şefkat-i ulûhiyetin ve rahmet-i rubûbiyetin zarurî ve vâcip bir muktezasıdır diye anladı.(Ayet'ül Kübra)

ıLHAMIN RıSALE-ı NUR'DAN ÇOK ÖNEMLı HAKıKATLERı,HıKMETLERı VE NETıCELERı:

1.Sâdık ilhamlar, gerçi bir cihette vahye benzerler ve bir nevi mükâleme-i Rabbâniyedir.

2.ılhamın ekseri vasıtasız olmasıdır.

3.Padişah-ı Ezelînin, umum âlemlerin Rabbi ismiyle ve kâinat Hâlıkı ünvanıyla, vahiyle ve vahyin hizmetini gören şümullü ilhamlarıyla mükâlemesi olduğu gibi; herbir ferdin, herbir zîhayatın Rabbi ve Hâlıkı olmak haysiyetiyle, hususi bir surette, fakat perdeler arkasında onların kabiliyetine göre bir tarz-ı mükâlemesidir.

4.ılham gölgelidir, renkler karışır, umumîdir.

5.Melâike ilhamları ve insan ilhamları ve hayvanat ilhamları gibi, çeşit çeşit, hem pek çok envâlarıyla, denizlerin katreleri kadar kelimat-ı Rabbâniyenin teksirine medar bir zemin teşkil ediyor.

6.ılham;"(De ki: Rabbimin sözlerini yazmak için bütün denizler mürekkep olsa, Rabbimin sözleri tükenmeden o denizler tükenirdi." Kehf Sûresi, 18:109.)âyetinin bir vechini tefsir ediyor ."

7.Teveddüd-ü ılâhî denilen kendini mahlûkatına fiilen sevdirdiği gibi, kavlen ve huzuren ve sohbeten dahi sevdirmek, vedûdiyetin ve rahmâniyetin muktezasıdır.

8.ıbâdının dualarına fiilen cevap verdiği gibi, kavlen dahi perdeler arkasında icabet etmesi, rahîmiyetin şe'nidir.

9.Ağır beliyelere ve şiddetli hallere düşen mahlûkatlarının istimdatlarına ve feryatlarına ve tazarruatlarına fiilen imdat ettiği gibi, bir nevi konuşması hükmünde olan ilhâmî kavillerle de imdada yetişmesi, rububiyetin lâzımıdır.

10.Çok âciz ve çok zayıf ve çok fakir ve çok ihtiyaçlı ve kendi malikini ve hâmisini ve müdebbirini ve hâfızını bulmaya pek çok muhtaç ve müştak olan zîşuur masnularına, vücudunu ve huzurunu ve himayetini fiilen ihsas ettiği gibi, bir nevi mükâleme-i Rabbâniye hükmünde sayılan bir kısım sadık ilhamlar perdesinde ve mahsus ve bir mahlûka bakan has ve bir vecihte, onun kabiliyetine göre, onun kalb telefonuyla, kavlen dahi kendi huzurunu ve vücudunu ihsas etmesi, şefkat-i ulûhiyetin ve rahmet-i rubûbiyetin zarurî ve vâcip bir muktezasıdır .

7

23.03.2007, 17:36

RıSALE-ı NURLARIN ıLHAMLA TELıF EDıLDığıNE DAıR YERLERıDEN BÖLÜMLER.

1.Resâili'n-Nur baştan başa ism-i Hakîm ve Rahîmin mazharı olduğundan, bu üç âyetin âhirleri ism-i Hakîm ile ve gelecek yirmi beşinci dahi

Rahmân ve Rahîm ile bağlamaları münasebet-i mâneviyeyi cidden kuvvetlendiriyor. ışte bu kuvvetli münasebet-i mâneviyeye binaen deriz ki: (tenzilül kitap)cümlesinin sarîh bir mânâsı; Asr-ı Saadette vahiy suretiyle Kitab-ı Mübînin nüzulü olduğu gibi, mânâ-yı işârîsiyle de, her asırda o Kitab-ı Mübînin mertebe-i arşiyesinden ve mucize-i mâneviyesinden feyiz ve ilham tarîkiyle onun gizli hakikatleri ve hakikatlerinin burhanları iniyor, nüzul ediyor diyerek, şu asırda bir şakirdini ve bir lem'asını cenah-ı himayetine ve daire-i harîmine bir hususî iltifat ile alıyor.( Birinci şua - s.842)

2.Melek-i ilham,kalb taraflarında mücaveretleri var.(21.Söz)

3.Kur'ân'dan ilham olunan Resâili'n-Nur bu asrın mânevî ve müthiş hastalıklarına şifa olmakla meydana çıkmaya başlamasından, bu âyet ona hususî remzettiğine bana kanaat veriyor. Ben kendi kanaatimi yazdım; kanaate itiraz edilmez.(Birinci şua)

4.Hem bu yazdığımız hakikatlar benim fikrim, malım değil; belki herkesin kalbinin bir köşesinde bulunan bir lümme-i şeytanî ve vesveseci bulunduğu gibi, bir lümme-i ilham ve melekî bulunduğuna ehl-i hakikat ve diyaneti hükümlerine binâen, benim kalbimde dahi herkes gibi, bazen ihtiyarım haricinde ve fikrimin fevkinde hatırıma bir hakikat hutur eder. Yani, Kur'ân'dan mânevi bir cânibde bir nev'i ilham hükmünde, bir güzel nükte ifham edilir ( Sirâcü'n-Nûr )

5.Çünkü, Risale-i Nur, Kur'ân-ı Hakîmin bir mucize-i mâneviyesi ve bu zamanın dinsizliğine karşı mânevî atom bombası olarak solculuk cereyanlarının mâneviyât-ı kalbiyeyi tahribine mukabil, mâneviyât-ı kalbiyeyi tamir edip ferden ferdâ iman-ı tahkikîden gelen muazzam bir kuvvet ve kudrete istinadı okuyucuların kalblerine kazandırıyor. Ve bu vazifeyi de yine mukaddes Kur'ân'ımızın ilham ve irşadıyla ve dersiyle ifa ediyor. Bu gibi çok cihetlerle Risale-i Nur bu zamanda ehl-i iman ve ıslâm için ön plânda ele alınması icap eden ehl-i iman elinde mânevî elmas bir kılıçtır. Asrın idrâkine, zamanın tefehhümüne, anlayışına hitap eden, ihtiyaca en muvafık tarzı gösteren, ders veren ve doğrudan doğruya feyiz ve ilham tarikiyle âyetlerin yıldızlarından gelen ders-i Kur'ânîdir, küllî mârifetullah burhanlarıdır.(Barla Lah. Takdim)

KALBE GELEN ıLHAMLARI VAHY ıLE KARIşTIRANLAR OLABıLECEğı VE BUNUN TEHLıKSıNı ÜSTAD şÖYLE ıFADE EDıYOR:

6."Bu nevi içindeki en tehlikeli bir hata şudur ki:Kalbine ilhamiî bir tarzda gelen cüz'î mânâları "kelâmullah" tahayyül edip, âyet tabir etmeleridir. Ve onunla, vahyin mertebe-i ulyâ-yı akdesine bir hürmetsizlik gelir. Evet, balarısının ve hayvânâtın ilhâmâtından tut, tâ avâm-ı nâsın ve havâss-ı beşeriyenin ilhâmâtına kadar ve avâm-ı melâikenin ilhâmâtından tâ havâss-ı kerrûbiyyûnun ilhâmâtına kadar bütün ilhâmat, bir nevi kelimât-ı Rabbâniyedir. Fakat mazharların ve makamların kabiliyetine göre, kelâm-ı Rabbânî, yetmiş bin perdede telemmu eden ayrı ayrı cilve-i hitab-ı Rabbânîdir.

Amma vahiy ve kelâmullahın ism-i has ve onun en bâhir misal-i müşahhası olan Kur'ân'ın nücumlarına ism-i has olan "âyet" namı öyle ilhâmâta verilmesi, hata-yı mahzdır. On ıkinci ve Yirmi Beşinci ve Otuz Birinci Sözlerde beyan ve ispat edildiği gibi, elimizdeki boyalı aynada görünen küçük ve sönük ve perdeli güneşin misali, semâdaki güneşe ne nisbeti varsa; öyle de, o müddeîlerin kalbindeki ilham dahi, doğrudan doğruya kelâm-ı ılâhî olan Kur'ân güneşinin âyetlerine nisbeti o derecededir. Evet, herbir aynada görünen güneşin misalleri güneşindir ve onunla münasebettar denilse haktır; fakat o güneşçiklerin aynasına küre-i arz takılmaz ve onun cazibesiyle bağlanmaz!( Yirmi Dokuzuncu Mektup)"

7.Evet, herkes bizzat gaybı bilmez. Fakat i'lâm ve ilham-ı ılâhî ile bilinebilir ki, bütün mucizat ve keramat ona dayanır.( On Dördüncü şua)

8.Bu esnada Kur'ân-ı Kerîmin feyzinden kalbime doğan füyuzâtı yanımdaki kimselere yazdırarak birtakım risaleler vücuda geldi. Bu risalelerin heyet-i mecmuasına "Risale-i Nur" ismini verdim. Hakikaten Kur'ân'ın nuruna istinad edildiği için, bu isim vicdanımdan doğmuş. Bunun ilham-ı ılâhî olduğuna bütün imanımla kaniim ve bunları istinsah edenlere "Bârekâllah" dedim. Çünkü iman nurunu başkalarından esirgemeye imkân yoktu.( On Dördüncü şua)

.Akıl tâtil-i eşgal etse de, nazarını ihmal etse, vicdan Sânii unutamaz. Kendi nefsini inkâr etse de onu görür. Onu düşünür. Ona müteveccihtir. Hads-ki, şimşek gibi sür'at-i intikaldir-daima onu tahrik eder. Hadsin muzaafı olan ilham, onu daima tenvir eder. Meyelânın muzâafı olan arzu ve onun muzaafı olan iştiyak ve onun muzaafı olan aşk-ı ılâhî, onu daima mârifet-i Zülcelâle sevk eder. şu fıtrattaki incizap ve cezbe, bir hakikat-i câzibedarın cezbiyledir.( Mesnevî-i Nuriye - Nokta)

10.Arkadaş! Katre nâmındaki eserimde Kur'ân'dan ilhamen takip ettiğim yolla ehl-i nazar ve felsefenin takip ettikleri yol arasındaki fark şudur:
Kur'ân'dan tavr-ı kalbe ilham edilen asâ-yı Mûsâ gibi, mânevî bir asâ ihsan edilmiştir. (Mesnevî-i Nuriye - Katre)

11.Evet, nev-i beşerin ahvâline dikkatle bakılırsa görülür ki, ruhun mânen terakkisini, vicdanın tekâmülünü, akıl ve fikrin inkişaf ve terakkisini telkih eden, yani aşılayan, şeriatlardır; vücut veren, tekliftir; hayat veren, Peygamberlerin gönderilmesidir; ilham eden, dinlerdir. Eğer bu noktalar olmasaydı, insan hayvan olarak kalacaktı ve insandaki bu kadar kemâlât-ı vicdaniye ve ahlâk-ı hasene tamamen yok olurlardı. Fakat insanların bir kısmı, arzu ve ihtiyarıyla teklifi kabul etmiştir. Bu kısım, saadet-i şahsiyeyi elde ettiği gibi, nev'in saadetine de sebep olmuştur.( ışârâtü'l-ı'câz - Bakara Sûresi, Âyet: 26,27)

12.Kezâlik, bu risalelerin ibarelerindeki işkâl ve iğlâkın, keyif için ihtiyarımdan çıkmış olduğunu zannetme. Çünkü, bu risale, dehşetli bir zamanda, nefsimin hücumuna karşı yapılan âni ve irticâlî bir münakaşadır. Kelimeleri, o müthiş mücadele esnasında zihnimin eline geçen dikenli kelimelerdir. O, ateşle nurun karıştıkları bir hengâmda, başım dönmeye başlıyordu. Kâh yerde, kâh gökte, kâh minarenin dibinde, kâh minarenin şerefesinde kendimi görüyordum. Çünkü, tâkib ettiğim yol, akılla kalb arasında yeni açılan berzahî bir yoldur. Akıldan kalbe, kalbden akla inip çıkmaktan bîzar olmuştum. Bunun için, bir nur bulduğum zaman, hemen üstüne bir kelime bırakıyordum. Fakat, o nurların üstüne bıraktığım kelime taşları, delâlet için değildi. Ancak, kaybolmamak için birer nişan ve birer alâmet olarak bırakırdım. Sonra baktım ki, o zulmetler içinde bana yardım eden o nurlar, Kur'ân güneşinden ilham edilen misbah ve kandillerdi.( Mesnevî-i Nuriye - Katre)

Alikemal61

Stajyer

  • "Alikemal61" bir erkek
  • Konuyu başlatan "Alikemal61"

Mesajlar: 89

Konum: ıstanbul

Meslek: Serbest Girişimci

Hobiler: Bilgisayar...vs

  • Özel mesaj gönder

8

27.03.2007, 10:36

Muhterem:cevaplarına katılıyorum da peki:bu cümlelerle ne demek isteniliyor:Açıklarsanız çok memnun olurum.“Hazret-i Cebrail, Sekine adıyla bir sayfada yazılı ısm-i Âzam’ı, Peygamberimizin yanında Hz. Ali’nin (r.a.) kucağına düşürdü. Hz. Ali diyor ki: “Ben Cebrail’in şahsını yalnız gök kuşağı şeklinde gördüm. Sesini işittim, sayfayı aldım, bu isimleri içinde buldum”.

9

27.03.2007, 11:09

"Mesela Nurculara göre Risale-i Nur bu asırda, Kur’ân’ın en yüksek ve en kutsal tefsiridir. Bildirdiği gerçekler gökten inmedir, Kur’ân’a aittir. Kur’ân okundukça, o da okunacaktır""Said Nursî şöyle der: “Kur’ân’ın gizli gerçekleri Risale-i Nur ile birlikte bize iniyor!! …Peygamber devrinde Kur’ân’ın vahiy suretiyle inmesi gibi, her asırda, Kur’ân’ın arştaki yerinden ve manevi mucizesinden feyiz ve ilham yoluyla onun gizli ger-çekleri ve gerçeklerinin kesin delilleri iniyor""Yani Risale-i Nur, Kur’ân’ın indiği yerden Kur’ân’ın inmesi gibi vahiy suretiyle inerek onun gizli kalmış gerçeklerini ve o gerçeklerin kesin delillerini Said Nursî’ye getirmiş oluyor. ""Bu sözler, bir peygamberlik iddiası taşımaktadır

Değerli kardeşim, bir zaman Risale-i Nur için gizlice bir komisyon kuruluyor. Taki içinde şuç ,unsuru bulunsun. Yada içinde ıslam'a zıt unsurlar bulunup rezil edilsin.

Hatta diyorlar "Haşir Risalesini okuyun, bakın bakalım onu nasıl rezil edebiliriz" Haşir Risalesini okuyan adam diyor "Değil içinde rezil edilecek bir şey bulunsun. Adeta beni elimden tutup haşrin caddelerinde dolaştırdı"
ıbn-i Sina gibi dahi bir zat " akıl buna yol bulunamaz,teslim lazım" dediği bir haşir meselesini Üstad adeta okuyucunun elinden tutup iki kere iki dört edercesine ıspat ediyor.
Asırlardır Ümmeti boğan Kader meselesini bir kaç sayfada 7 yaşındaki bir çocuğa anlatır tarzda rahat anlatıyor.
Bakın bütün dalalet fırkaları Kader meselesinden ortaya çıktı. şia Vahabi, Mutezile, Cebriye, Mürcie ve hakeza. ışte Risale-i Nur öyle bir kapı açmıştır ki intişar etse bütün dalalet fırkaları teslimi silah edecekler. Bu fırkaların sukut bulması kimin işine gelmiyorsa itiraz eden veya itiraz için adamlar yetiştiren odur.
Hem ılham ile vahiyi bu kadar net ayıran bir kitabın müellifi ve talebeleri mümkün mü ki vahiy kapısı kapanmışken Üstadın veya kendine bir nevi Peygamberlik tahayyül etsin.

"Said Nursî, tek kalmamak için Hz. Ali’ye de Sekine adında bir kitap indiğini, geçmiş ve gelecek bütün ilim ve sırların o kitapta olduğunu ve orada Risale-i Nurlara işaret edildiğini de iddia eder ve özetle şöyle der:
“Hazret-i Cebrail, Sekine adıyla bir sayfada yazılı ısm-i Âzam’ı, Peygamberimizin yanında Hz. Ali’nin (r.a.) kucağına düşürdü. Hz. Ali diyor ki: “Ben Cebrail’in şahsını yalnız gök kuşağı şeklinde gördüm. Sesini işittim, sayfayı aldım, bu isimleri içinde buldum”. ısm-i Âzamdan bahsederek bazı olayları anlattıktan sonra diyor ki:


Konuyu özetlemek gerekirse; Cebrail (AS) Peygamberimizin (SAV) huzuruna geldiği vakit altı ısm-i Azam’lı münacat duasını, murad-ı ilahi gereği, ılim şehrinin Anahtarı Hz.Ali’ye (K.V.) nazmetmesi için getirmiş, Efendimiz de (SAV) Hz. Ali’ye Sekineyi bir Kaside şeklinde düzenlemesi için bildirmiştir. Murad-ı ılahi , nazmetme işlevini Hz. Ali’nin yapması istediğinden, Bediüzzaman Hazretleri: “Hz. Ali'nin (r.a.) kucağına düşmüş” şeklinde belirtmektedir.

Biz Nur talebeleri adı geçen lemanın metninden hiç bir zaman Sekine'nin Hz. Ali'ye vahiyle indiğini anlamadık. Hissetmedik. Hissetseydik ya bir baskı hatası veya değiştirilme var diye araştırma yapardık. Ya da Nurları terk ederdik.

“Dünyanın başından kıyamete kadar ilimler ve önemli sırlar bize, tanıklık derecesinde açıldı. Kim ne isterse sorsun, sözümüzden şüpheye düşenler zelil olurlar""Sikke-i Tasdik-i Gaybî, Onsekizinci Lem’a, c. II, s. 2078. Orada geçen ifade aynen şöyledir: “Risale-i Nur şakirtlerine ve naşirlerine karşı Hazreti Ali'nin (r.a.) irşadkârane ve teveccühkârane bakması ve işaret etmesidir


Rabbim Kudret sahibidir. Koca bir incir ağacının fihirstesini küçücük çekirdeğine derc etmiştir. Koca kainatı bir mercimekten halk etmiştir. Acaba böyle yapabilen bir Zat'ın ekser ilimleri i'caz ve icaz ve belagat ile bir Sekeneye derc etmesi veya sığdırmasını akıldan uazk görmek bir adamı çürütmek pahasına Kudret bir hakaret olmaz mı?

Hz. Ademden kıyamete en dehşetli fitnenin yaşandığı şu asrımızda o fitneyi izale etmek için hayatını feda eden Zatlar ile meşgul olması imkansız değil olması gerekir. Olmasa şüphe etmek lazımken olması ile şüphe edenin amacı o hizmeti kırmak değilse nedir?
Hem Alemlerin Rabbi olmuş ve olacak her şeyi biliyorsa o manevi asıran bu asra bir övgü göndermesi Kudretinemi hikmetinemi zıttır.

Neyse acele yazdım.
Allah'a emanet ol
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

10

27.03.2007, 12:14

Alıntı sahibi ""Alikemal61""

Muhterem:cevaplarına katılıyorum da peki:bu cümlelerle ne demek isteniliyor:Açıklarsanız çok memnun olurum.“Hazret-i Cebrail, Sekine adıyla bir sayfada yazılı ısm-i Âzam’ı, Peygamberimizin yanında Hz. Ali’nin (r.a.) kucağına düşürdü. Hz. Ali diyor ki: “Ben Cebrail’in şahsını yalnız gök kuşağı şeklinde gördüm. Sesini işittim, sayfayı aldım, bu isimleri içinde buldum”.


bu nerde geçiyor, ben bulamadım?
ya rabbi!ya rabbi!ya rabbi! Beni bu yolda büyüt,bu yolda yürüt,bu yolda çürüt.Fakat asla ve asla döndürme..

MıRZASAıD

Orta Düzey

Mesajlar: 319

Meslek: tecavüz değil tedafüdür.Hem tahrip değil, tamirdir. Hem hâkim değiliz, mahkûmuz

  • Özel mesaj gönder

11

27.03.2007, 12:36

Alıntı sahibi ""dolunay34""

Alıntı sahibi ""Alikemal61""

Muhterem:cevaplarına katılıyorum da peki:bu cümlelerle ne demek isteniliyor:Açıklarsanız çok memnun olurum.“Hazret-i Cebrail, Sekine adıyla bir sayfada yazılı ısm-i Âzam’ı, Peygamberimizin yanında Hz. Ali’nin (r.a.) kucağına düşürdü. Hz. Ali diyor ki: “Ben Cebrail’in şahsını yalnız gök kuşağı şeklinde gördüm. Sesini işittim, sayfayı aldım, bu isimleri içinde buldum”.


bu nerde geçiyor, ben bulamadım?


Sonra Hazret-i Cebrail'in, Âlâ Nebiyyina (a.s.m.) huzur-u Nebevi'de getirip Hz. Ali'ye Sekine namıyla bir sayfada yazılı ısm-i Âzam, Hz. Ali'nin (r.a.) kucağına düşmüş. Hz. Ali diyor: "Ben Cebrail'in şahsını yalnız alâimü's-sema suretinde gördüm. Sesini işittim, sayfayı aldım, bu isimleri içinde buldum" diyerek bu ısm-i Âzamdan bahs ile bazı hadisatı zikirden sonra tahdis-i nimet suretinde diyor ki:


yani "Evvel-i dünyadan kıyamete kadar ulum-u esrar-ı mühimme bize meşhud derecesinde inkişaf etmiş, kim ne isterse sorsun, sözümüze şüphe edenler zelil olur."

Lem’alar, s. 193

12

27.03.2007, 13:13

Allah razı olsun..
ya rabbi!ya rabbi!ya rabbi! Beni bu yolda büyüt,bu yolda yürüt,bu yolda çürüt.Fakat asla ve asla döndürme..

13

27.03.2007, 14:09

Zaten Hz. Alinin Cebrail(a.s)'ımı Gökkuşağı gibi görmesi, vahiy olmadığını gösteriyor. Zira, vahiy olsa "bizzat gördüm" diyecekti. Yani Peygamberimize gelen vahyin Ruhunun aynasından yansımasını görmüş. Sürrat ile hareket eden bir çizginin geniş görünmesi gibi gökkuşağı şeklinde tasavvur etmiş..Nurunu görmüş ne hissetmiş ne tutmuş.

Muhabbetle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

14

27.03.2007, 16:28

Abdülbaki Abi yardım edermisin. Yazdıklarımda hata var mı?
Muhabbetle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

15

27.03.2007, 17:00

Alıntı sahibi ""Ceka""

Abdülbaki Abi yardım edermisin. Yazdıklarımda hata var mı?
Muhabbetle

Yok camın kardeşim,sizleri takip eiyorum.Sizler gibi müdakkik Nur kardeşlerimi tebrik ediyorum.Hepinizden Allah razı olsun.
tabiki Risale-i Nur terminolojisine aşina olmayanlar bu tür mevzuları farklı anlayabiliyorlar.Ancak Alikemel61 kardeşimiz elbetteki samimi bir şekilde izahlar istiyor.bende daha önce üzerinde çalıştığım vahiy,ilham,ihtar,sünihat-ı kalbiye,feyz-i kuran konularını Risale-i Nurlardan ekledim ki konu özünden incelensin.Ancak Alikemal61 kardeşimizin ilk eklediği o yazı iyi niyetle kaleme alınmamış.Bu iddialar yıllardır yapılıyor.Risale-i Nurlar meydanda.Risale-i Nurlara bektaşi mntığı ile bakanlar ve ard niyetli olanlar ne yazıkki bu tür iftiraları atabiliyorlar.Artık güneş balçıkla sıvanmıyor ve üflmekle de sönmüyor.

16

27.03.2007, 17:48

Allah razı olsun Abi. Müspet yorumluyorum.

Bir ilave yapmak istiyorum.
Bayındır ve vakfı vahiyin Cebrail(a.s) ile geldiğine inanmıyor. Aslında melekleride tuhaf bir şekilde açıklıyorlar.
Yani, vahiyin vesilsiz geldiğine, yani direk geldiğine inanıyorlar. Aslında bu vahyin değil ilhamın tanımdır.
Demek bu adamlar bilerek veya bilmeyerek Vahiyi inkar edip her şeyin ilham olduğunu söylüyorlar.

Muhabbetle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

Alikemal61

Stajyer

  • "Alikemal61" bir erkek
  • Konuyu başlatan "Alikemal61"

Mesajlar: 89

Konum: ıstanbul

Meslek: Serbest Girişimci

Hobiler: Bilgisayar...vs

  • Özel mesaj gönder

17

12.05.2007, 02:11

Allah(cc)benim kalp gözümü açsın Allah Bu Prof u islah etsin.Amacım, Bu adamla mücadele etmekti.Yardımlarınızdan dolayo Allh(cc)sizden razı olsun.
Allah(cc) bizleri çağın imansızlık hastalığından muhafaza etsin.

18

12.05.2007, 13:07

Re: Bazı sorular Kafamı karıştırıyor Lütfen yanliş anlamayın

Alıntı sahibi ""Alikemal61""

Bir Prpf tarafından ortaya atılan bazı iddialar var.Bu konularda onu çürüten cevaplar vererek beni aydınlatırsanız Çok memnun olurum.

"Said Nursî şöyle der: “Kur’ân’ın gizli gerçekleri Risale-i Nur ile birlikte bize iniyor!! …Peygamber devrinde Kur’ân’ın vahiy suretiyle inmesi gibi, her asırda, Kur’ân’ın arştaki yerinden ve manevi mucizesinden feyiz ve ilham yoluyla onun gizli ger-çekleri ve gerçeklerinin kesin delilleri iniyor""Yani Risale-i Nur, Kur’ân’ın indiği yerden Kur’ân’ın inmesi gibi vahiy suretiyle inerek onun gizli kalmış gerçeklerini ve o gerçeklerin kesin delillerini Said Nursî’ye getirmiş oluyor. "



Bu prof risale-i nurun hangi sayfasında Bediüzzaman hazretlerinin böyle söylediğini iddia ediyor.gösterse idi bizde öğrenirdik.kendisinin sui fehmini ve sui zannını "Said Nursi şöyle der:" tarzında hüküm ifade eden bir cümle ile o zatın söylemediğini söylemiş gibi iftira ederek evvela oluşturmak istediği zannı gerçekten olmuş gibi nazara veriyor ve sonrada hezeyanlarını güya risale-i nurdan delillendiriyor(!).Bu takip edilen tarz evvela ilim adamlığı kisvesinde zihinleri ve fikirleri iğfal etmektir ve düşük bir alçaklıktır.
Kardeşlerim gereken ilmi izahları Allah c.c. razı olsun ortaya koymuşlar.Risale-i Nur dostta düşmanda bilir ki ehl-i sünnet vel cemaat akidesine muhalif ve mugayir tek kelime bünyesinde bulundurmaz. Anlaşılması zor olan ilmi meseleleri de bütünündeki öteki ilmi izahlara bakarak ve sair islam kaynaklarından dikkatli ve samimimi bir gayretle gerekli cehd ve çalışma ile gayet güzel anlaşılabilir. Vahy-i ılahi bu nevden profların zannına göre sanki birtek çeşitmiş gibi Kur'an-ı Hakim dışındaki bütün öteki vahiy çeşitlerini peşinen bir inkar perdesine sarıp, bir iflah olmaz adem-i kabul ile kudsi hadislerde dahil vahy-i ılahinin başka meratibinde indirilen kudsi münacaat ve duaları hepten inkar ediyorlar.
Böyle ilim kisvesi altında ıslama ve onun kudsi kaynaklarına münkirane yapılan sui kasdlara karşı Allah c.c. bize uyanıklık versin ve bu tip ulema-i su' nun şerrinden Allah c.c. dinimiz ve itikadımızı muhafaza buyursun.Amin..
siyahnur

Alikemal61

Stajyer

  • "Alikemal61" bir erkek
  • Konuyu başlatan "Alikemal61"

Mesajlar: 89

Konum: ıstanbul

Meslek: Serbest Girişimci

Hobiler: Bilgisayar...vs

  • Özel mesaj gönder

19

13.05.2007, 01:26

Göstermiş kardeşim:şualar, Birinci şua, Yirmidördüncü Ayet ve Ayetler, Üçüncü Nokta, c. I, s. 842. ıfadeler sadeleştirilmiştir. Aslı şöyledir: “Kur’an’ın gizli hakikatleri Risale-i Nur ile birlikte bize iniyor!! Tenzil’ül-Kitab cümlesinin sarih bir manası asrı saadette vahiy suretiyle Kitab-ı Mübîn'in nüzulü olduğu gibi, manayı işarîsiyle de, her asırda o Kitabı Mübin'in mertebe-i arşiyesinden ve mu'cize-i
şualar, Birinci şua, Yirmiikinci Ayet ve Ayetler, c. I, s. 841. ıfadeler sadeleş-tirilmiştir. Aslı şöyledir: “Resail’in-Nur denilen otuzüç aded Söz ve otuzüç aded Mektub ve otuzbir aded Lem'alar, bu zamanda, Kitabı Mübin'deki âyetlerin âyetleridir. Yani, hakaikının alâmetleridir ve hak ve hakikat olduğunun bürhanlarıdır. Ve o âyetlerdeki hakaiki imaniyenin gayet kuvvetli hüccetleridir”.
" :?: :?: Sözlükte gizli konuşmak, emretmek, ilham etmek, îma ve işâret etmek, seslenmek, fısıldamak, mektup yazmak ve göndermek anlamlarına gelen vahiy, dini bir terim olarak, Allah’ın Peygamberlerine iletmek istediği mesajlarını, doğrudan doğruya veya Cebrail vasıtasıyla bildirmesine denir. "
Birtürlü ilham ıle vahy arasındaki benzerliği kafamdan silemedim.Vahiy nasıl ilham ediliyor?Madem Vahiy ilham değildir neden?ilham ediliyor Direk?Aracısız.Anlayamadım. bu konuda da beni aydınlatırsanız memnun olurum.Kafamı asıl karıştıran ılham ile Vahiy in ortak özellikleri :lol: 8)

20

13.05.2007, 01:33

ılham kalbe gelir ve aracısızdır, belli ve net değildir. Nahl Suresi'nde Cenab-ı Hak arıya ilham ettik buyurmaktadır. şairlere, sanatçılara daha doğrusu bir meseleyle ziyadesiyle meşgul olan herkese Allah ilham yoluyla yardım edebilir. ılham rüyay-ı sadıka denilen şaşırtmayan rüyalar yoluyla da gelebilir.

Vahiy ise sadece Peygamber'lere gelir. Mesajlar nettir. Aracı olan ve gönderilen mesaja şahitlik edebilecek görevli bir melek, yani Cebrail (a.s.) vardır. Aradaki fark budur.

Daha detaylı isterseniz yarın uygun bir vaktimde Risale-i Nur'dan yararlanarak daha detaylı bir şekilde izah edebilirim.

Muhabbetle...

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir