Değerli kardeşim , Risale-i Nur'un muhtelif yerlerinde bu dört ilimden bahsetmiş güzel yönlerini veya vartalarını yazmıştır. Bunlar ana başlıllardır. Tabiki bunlara bağlı yada bunlardan ayrı daha ufak tarikler vardır. Ama ana dal bu dördünü ihtiva eder.
Hem benim bahsettiğim ile senin bahsettiğn mesele biraz farklı. Benim bahsettiğim mesele Kur'an'dan istihraç edilmiş mesleklerdir, ilimlerdir. Senin yazdığın örnek o meslekleri ve ilimleri rehber edinmiş muhtelif hak tarikleri ile alakalıdır.
Bu ayırmlar muhtelif yerlerde işaret edilmiştir. Ancak ben onları sayfa sayfa ezberliyecek bir zekaya sahip değilim.Bir kaç tanesini yazayım
Tassavvuf ve hakkında yazmıyorum. Yeri aklıma gelmiyor. Kur'an ile ilgili olanı bilindiği için gereksiz olarak görüyorum
Kelam ile alakalı olarak
25. söz
Hem, nev-i beşerin umum tabakaları, en gabî ve âmîden tut, tâ en zekî ve âlime kadar herbirisi Kur'ân'ın dersinden tam hisse almaları ve en derin hakîkatleri fehmetmeleri ve yüzer fen ve ulûm-u ıslâmiyenin ve bilhassa şeriat-ı Kübrânın büyük müçtehidleri ve usûlü'd-din ve ilm-i kelâmın dâhî muhakkikleri gibi her tâife kendi ilmine âit bütün hâcâtını ve cevaplarını Kur'ân'dan istihrâc etmeleri, Kur'ân'ının menbâ-ı hak ve mâden-i hakîkat olduğuna bir imzadır.
Fihriste
Mektubât'ın birinci cildinin yüz yirmi dokuzuncu sayfasındaki şu bahistir:
"Bâzı Sözlerde, ulemâ-i ilm-i kelâmın mesleğiyle, Kur'ân'dan alınan minhâc-ı hakikinin farkları hakkında şöyle bir temsil söylemişiz ki, meselâ, bir su getirmek için, bâzıları küngân (su borusu) ile uzak yerden, dağlar altında kazar, su getirir. Bir kısmı da her yerde kuyu kazar, su çıkarır. Birinci kısım çok zahmetlidir; tıkanır, kesilir. Fakat, her yerde kuyular kazıp su çıkarmaya ehil olanlar, zahmetsiz, herbir yerde suyu buldukları gibi; aynen öyle de, ulemâ-i ilm-i kelâm, esbâbı nihayet-i âlemde teselsül ve devrin muhâliyeti ile kesip, sonra Vâcibü'l-Vücudun vücudunu onunla ispat ediyorlar. Uzun bir yolda gidiliyor. Ammâ, Kur'ân-ı Hakîmin minhâc-ı hakikisi ise, her yerde suyu buluyor, çıkarıyor. Herbir âyeti, birer asâ-i Mûsâ gibi, nereye vursa âb-ı hayat fışkırtıyor.
Felsefe
30. Söz
ışte, bak: Âlem-i insaniyette, zaman-ı âdemden şimdiye kadar iki cereyân-ı azîm, iki silsile-i efkâr, her tarafta ve her tabaka-i insaniyede dal budak salmış: ıki şecere-i azîme hükmünde, biri silsile-i nübüvvet ve diyânet, diğeri silsile-i felsefe ve hikmet; gelmiş, gidiyor. Her ne vakit o iki silsile imtizâc ve ittihad etmiş ise, yani silsile-i felsefe silsile-i diyânete dehâlet edip itaat ederek hizmet etmişse, âlem-i insaniyet parlak bir sûrette, bir saadet, bir hayat-ı içtimâiye geçirmiştir. Ne vakit ayrı gitmişler ise, bütün hayır ve nur, silsile-i nübüvvet ve diyânet etrafına toplanmış ve şerler ve dalâletler felsefe silsilesinin etrafına cem' olmuştur. şimdi şu iki silsilenin menşelerini, esaslarını bulmalıyız.
Muhakemat 5.Mukaddeme
Evet, herşeyi zahire hamlettire ettire, nihayet zahiriyun meslek-i müteassifesini tevlid etmek şanında olan meylü't-tefrit ne derece muzır ise, öyle de, herşeye mecaz nazarıyla baktıra baktıra, nihayette batınıyunun mezheb-i bâtılasını intaç etmek şanında olan hubb-u ifrat dahi çok derece daha muzırdır.
Hadd-i evsatı gösterecek, ifrat ve tefriti kıracak yalnız felsefe-i şeriatla belâgat ve mantıkla hikmettir. Evet, hikmet derim, çünkü hayr-ı kesirdir. şerri vardır, fakat cüz'îdir. Usul-ü müsellemedendir ki: şerr-i cüz'î için hayr-ı kesiri tazammun eden emri terk etmek, şerr-i kesiri işlemek demektir. Ehvenüşşerri ihtiyar elzemdir.
Evet, eski hikmetin hayrı az, hurafatı çok, ezhan istidatsız, efkâr taklitle mukayyed, cehil avamda hükümfermâ olduklarından, Selef bir derece hikmetten nehyettiler. Fakat şimdiki hikmet ona nispeten maddî cihetinde hayrı çok, yalanı az; efkâr dahi hür, mârifet hükümfermadır. Zaten her zamanın bir hükmü olmak gerektir.
Sorunu yinelediğine göre yazıyı Risale-i Nur'un Kuran'ın tam ve hakiki bir manevi tefsiri olduğunun akli ispatı olarak yetersiz buldun. Bu noktada sorunu biraz açmanı istiyorum. Çünkü ,ne istediğini -kendi adıma- tam olarak anlayabilmiş değilim.
Baki selam