Üçüncü Hatvede, dersini verdiği gibi; nefsin muktezâsı, dâimâ iyiliği kendinden bilip, fahr ve ucbe girer. Bu hatvede, nefsinde yalnız kusuru ve naksı ve aczi ve fakrı görüp, bütün mehâsin ve kemâlâtını, Fâtır-ı Zülcelâl tarafından ona ihsan edilmiş nimetler olduğunu anlayıp, fahr yerinde şükür ve temeddüh yerinde hamd etmektir. şu mertebede tezkiyesi, -3- sırrıyla şudur ki: Kemâlini kemâlsizlikte, kudretini aczde, gınâsını fakrda bilmektir.
gelelim üçüncü hatveye yani adıma bu adımdada;
iyiliği Allahdan kötülüğü nefsimizden bileceğiz.
çünkü iyiliği yaratan Allah dır.o iyiliği işlemek içinde bize yardım edende O'dur.
mesela güzel söz söylemek iyiliktir.bunu söylemek için sana dili veren,tükrük bezleri veren,aklı veren Allah dır.güzel sözün ne olduğuna O öğretiyor.
o zaman nasıl ben söyledim dersin.
demek senin vazifen kusurunu,aczini,fakrini bilmendir.
eğer kendinde bilsen gurura,kibre düşersin.buda çok tehlikelidir.
eğer aczini anlayarak Allah benim gibi kusurlu,güçsüz ve fakir bir kuluna bu iyiliği yaptırdı dersen şükür etmiş olursun.
demek şükür etmek için verilen nimetlerin Sahibini tanımaktan geçer,tanırsan bir adım daha ona yaklaşmış ve tevhide ermiş olursun.
iyilikleri ben yaptım diyen bir insan Allaha ortak koşmuş oluyor.
bunndan kurtulmak için iyiliği Allaha ve kötülüğü nefsine vereceksin.
ve kendinin ne kadar kusurlu,güçsüz ve fakir olduğunu anlayıp yaptığın iyiliklerin sahibini tanıyacaksın ve neticede şükür vazifesini ifa etmiş olacaksın.