Giriş yapmadınız.

  • Konuyu başlatan "insirah"

Mesajlar: 1,518

Konum: istanbul

Meslek: NURolog

  • Özel mesaj gönder

1

30.09.2006, 10:48

Ramazan'da anlamamız gereken iki şey...

şükür-ıktisat....

Resulullah (sav) buyurdular ki: "Ademoğlunun saadet (sebepleri)nden biri de Allah Teala'nın hükmettiğine rıza göstermesidir. şekavet -şikayet- (sebepleri)nden biri de Allah Teala'ya istihareyi -hayır isteme- terketmesidir. Keza şekavet (sebepleri)nden bir diğeri de Allah'ın hükmettigine razı olmamasıdır."
( Kaynak: Tirmizi, Kader 15, (2152)
Ravi (r.a.): Sa'd ıbnu Ebi Vakkas)


Ramazan geldi...Evet..Biliyoruz ki sadece açlık yaşamıyoruz ki zaten Ramazan'ın amacı bu değil değil mi?
Birçok hikmetlerini yazdık buralara.
Önemli bir hikmetlerinden biri de şükürdür,iktisattır...


''şükrediyor musun?''sorusuna genelimiz evet der..''ıktisat ediyor musun?'' sorusuna ise evet cevapları azalır...

Peki nedir bu şükür ve nedir bu iktisat etme olayı?

şükrün mikyâsı kanaattir ve iktisattır ve rızadır ve memnuniyettir. şükürsüzlüğün mizanı hırstır ve israftır, hürmetsizliktir, haram-helâl demeyip rast geleni yemektir.

Evet şükrün çeşitleri nasıl olabilir?Kavlen ve fiilen?
Ve ıktisat...

2

30.09.2006, 14:13


Kur'ân-ı Hakîm, nasıl ki şükrü netice-i hilkat gösteriyor. Öyle de, Kur'ân-ı kebîr olan şu kâinat dahi gösteriyor ki, netice-i hilkat-i âlemin en mühimi şükürdür. Çünkü, kâinata dikkat edilse görünüyor ki, kâinatın teşkilâtı şükrü intaç edecek bir surette, herbir şey bir derece şükre bakıyor ve ona müteveccih oluyor. Güya şu şecere-i hilkatin en mühim meyvesi şükürdür. Ve şu kâinat fabrikasının çıkardığı mahsulâtın en âlâsı şükürdür.

...herşey nasıl ki rızkın etrafında toplanmış, ona bakıyor. Öyle de, rızık dahi, bütün envâıyla, mânen ve maddeten, hâlen ve kalen şükürle kaimdir, şükürle oluyor, şükrü yetiştiriyor, şükrü gösteriyor. Çünkü, rızka iştah ve iştiyak, bir nevi şükr-ü fıtrîdir. Ve telezzüz ve zevk dahi gayr-ı şuurî bir şükürdür ki, bütün hayvânatta bu şükür vardır. Yalnız insan, dalâlet ve küfürle o fıtrî şükrün mahiyetini değiştiriyor, şükürden şirke giriyor.


Hem şükrün envâı var. O nevilerin en câmii ve fihriste-i umumiyesi, namazdır.

Hem şükür içinde sâfi bir ımân var; hâlis bir tevhid bulunur. Çünkü, bir elmayı yiyen ve "Elhamdülillâh" diyen adam, o şükürle ilân eder ki: "O elma doğrudan doğruya dest-i kudretin yadigârı ve doğrudan doğruya hazine-i rahmetin hediyesidir" demesiyle ve itikad etmesiyle, herşeyi, cüz'î olsun küllî olsun, Onun dest-i kudretine teslim ediyor. Ve herşeyde rahmetin cilvesini bilir. Hakikî bir imanı ve hâlis bir tevhidi, şükürle beyan ediyor. MEKTUBAT

Alkan

Usta

Mesajlar: 1,694

Hobiler: Risale-i Nur, Kur'an dinlemek

  • Özel mesaj gönder

3

30.09.2006, 23:03

Re: Ramazan'da anlamamız gereken iki şey...

Alıntı sahibi ""insirah""



şükrün mikyâsı kanaattir ve iktisattır ve rızadır ve memnuniyettir. şükürsüzlüğün mizanı hırstır ve israftır, hürmetsizliktir, haram-helâl demeyip rast geleni yemektir.

Evet şükrün çeşitleri nasıl olabilir?Kavlen ve fiilen?
Ve ıktisat...


evet üstad güzel açıklamış bir insanın şükrettiğini anlamak mı istiyoruz veya şükrettiğimizi mi düşününüyoruz işte mizan işte tartı... kanaat,iktisad,rıza,memnuniyet... eğer elimizde olanlardan razı değilsek sürekli başka hayaller peşinde koşuyorsak biz ne kadar şükrettiğimizi söylesekte doğru söylemiş olmayız...

şükrün çeşitleri de aslında yine yukarıda cümlede yatıyor sanki...

fiilen kısmı:israf, haram helal demeden her geleni yemek, hürmetsizlik
kavlen olanı da herhalde Allah'ın verdiği nimetlere ona ibadet ederek şükretmek, nimetleri onun verdiğini bilmek,yanlız O'na yönelmek...

Evet, hiç mümkün müdür ki, insan, umum mevcudât içinde ehemmiyetli bir vazifesi, ehemmiyetli bir istidadı olsun da, insanın Rabbi de insana bu kadar muntazam masnuâtıyla kendini tanıttırsa, mukabilinde insan ımân ile Onu tanımazsa; hem, bu kadar rahmetin süslü meyveleriyle kendini sevdirse, mukabilinde insan ibâdetle kendini Ona sevdirmese; hem, bu kadar bu türlü nimetleriyle muhabbet ve rahmetini ona gösterse, mukabilinde insan şükür ve hamd ile Ona hürmet etmese, cezasız kalsın, başıboş bırakılsın, o izzet, gayret sahibi Zât-ı Zülcelâl, bir dâr-ı mücâzât hazırlamasın?

Hem, hiç mümkün müdür ki, o Rahmân-ı Rahîmin kendini tanıttırmasına mukabil, ımân ile tanımakla ve sevdirmesine mukabil, ibâdetle sevmek ve sevdirmekle ve rahmetine mukabil şükür ile hürmet etmekle mukabele eden mü'minlere bir dâr-ı mükâfatı, bir saadet-i ebediyeyi vermesin?
"ey bedbaht nefsim! acaba ömrün ebedi midir? hiç kat'i senedin var mı ki, gelecek seneye, belki yarına kadar kalacaksın?

  • Konuyu başlatan "insirah"

Mesajlar: 1,518

Konum: istanbul

Meslek: NURolog

  • Özel mesaj gönder

4

30.09.2006, 23:46

......ımân ile tanımakla ve sevdirmesine mukabil, ibâdetle sevmek ve sevdirmekle ve rahmetine mukabil şükür ile hürmet etmekle mukabele eden mü'minlere bir dâr-ı mükâfatı, bir saadet-i ebediyeyi vermesin?

Bize verilmeyen her nimet,sorulmayan diğer zor bir sorudur(Ahirette)

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir