Giriş yapmadınız.

1

20.09.2006, 07:36

Dünyanın âkıbeti ne olursa olsun lezâizi terk etmek evlâmıdı

Alıntı

Dünyanın âkıbeti ne olursa olsun, lezâizi terk etmek evlâdır.



meşru lezzetide terk etmek evlamıdır burdan ne anlamalıyız

2

20.09.2006, 09:31

Dünyada bir garip yolcu gibi olmak evladır. Dünyaya kalp bağlamamak. Bazen lezzetler, dünyaya bağlar, ahireti unutturur, zevalinden de acı doğar.

Mesajlar: 1,518

Konum: istanbul

Meslek: NURolog

  • Özel mesaj gönder

3

20.09.2006, 10:51

Dünya'da ne olmazsa(Maddi cihette kula ne verilmezse),ahirette misliyle ödüllendirilir.
Yani dünyada az tadan bir kul,ahirette daha fazla tadar...
Sahabe eefendilerimiz yaşantısı birer örnek teşkil eder.

4

20.09.2006, 11:13

Kur'an-ı Kerim'de "Allah'ım bize dünyada da ahirette de iyilik ver ve bizi cehennemin azabından koru" şeklinde dua etmemizi istiyor Allah (c.c)

Ayrıca hadislerde de hiçbir müsbet ilim konusunda gayri müslimlerden geri kalmamamız gerektiğini aksi halde o devirde yaşayan tüm müslümanların bundan sorumlu tutulacağını belirtiyor Peygamber Efendimiz (sav)

Ayrıca Peygamberimiz hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalışmamızı söylüyor.

Ne ölçüde dünyaya meyil verip, ne ölçüde ahiret için çalışmalıyız. Kendi adıma konuşmam gerekirse ben dini kitapları okumaya başlayınca o kadar bağımlı oluyorum ki herşeyden elimi eteğimi çekesim geliyor. Sırf ibadet etmek, okumak istiyorum. bu ne kadar doğru... (Örneğin üniversitedeyken ders çalışasım gelmiyordu boşuna çalışıyorum diye. Ama sonradan durumu düzelttim çok şükür. Bütün dersleri AA-BA getirdim :P )

Eminim bu soruların cevabını merak eden arkadaşlarım vardır. Bilenler cevaplarsa kafamızdaki soru işaretleri de azalmış olur inşallah.

Dua ile....
"Sevdir bize hep sevdiklerini, yerdir bize hep yerdiklerini, yâr et bize erdirdiklerini"

5

20.09.2006, 12:30

Alıntı sahibi ""searcher""


Ayrıca Peygamberimiz hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalışmamızı söylüyor.


Bu manası sahih (dünyanın imarı için müsbet ve meşru' manada olmak şartıyla) , ama hadisliği sahih olmayan sözlerdendir. Hadis değildir, ama manası doğrudur.


Bir Hz.Yusuf aleyhisselâmı düşünün ki, Mısır Azîzi olmuş, ailesine kavuşmuş, kardeşleriyle barışmış, babasının gözleri açılmış, dünyalık ve dünyada elde edilebilecek manevî saadet ve lezzetler olarak en tepede. Bütün bunlara bakıyor, Allah'ım ne ni'met bu geçici dünya için, sonra Allah'a yakarıyor,
"teveffenî müslimen ve elhıknî bi's-salihîn."
"Beni müslüman vefat ettir ve salihler arasına dahil eyle."

Alıntı sahibi ""[url=http://www.risaleara.com/oku.asp?id=976&t=&b=&s=&l=&p=4"

Bediüzzaman 23.Mektupta [/url]"]

Yedinci Sualiniz:

("Gençlerinizin hayırlısı ihtiyarlarınıza benzemeye çalışanlar; ihtiyarlarınızın kötüsü de gençlerinize benzemeye çalışanlardır." Ali Mâverdî, Edebü'd-Dünyâ ve'd-Dîn, s.27; ımam-ı Gazâlî, ıhyâu Ulûmi'd-Dîn, 1:142; el-Münâvî, Feyzü'l-Kadîr, 3:487. )

hadis midir? Bundan murad nedir?

Elcevap: Hadis olarak işitmişim. Murad da şudur ki: En hayırlı genç odur ki, ihtiyar gibi ölümü düşünüp âhiretine çalışarak, gençlik hevesâtına esir olmayıp gaflette boğulmayandır. Ve ihtiyarlarınızın en kötüsü odur ki, gaflette ve hevesatta gençlere benzemek ister, çocukçasına hevesât-ı nefsâniyeye tâbi olur.

Senin levhanda gördüğün ikinci parçanın sahih sureti şudur ki: Ben başımın üstünde onu bir levha-i hikmet olarak tâlik etmişim. Her sabah ve akşam ona bakarım, dersimi alırım:

Dost istersen Allah yeter. Evet, O dost ise herşey dosttur.

Yârân istersen Kur'ân yeter. Evet, ondaki enbiya ve melâike ile hayalen görüşür ve vukuatlarını seyredip ünsiyet eder.

Mal istersen kanaat yeter. Evet, kanaat eden iktisat eder; iktisat eden bereket bulur.

Düşman istersen nefis yeter. Evet, kendini beğenen belâyı bulur, zahmete düşer; kendini beğenmeyen safâyı bulur, rahmete gider.

Nasihat istersen ölüm yeter. Evet, ölümü düşünen, hubb-u dünyadan kurtulur ve âhiretine ciddî çalışır.

Yedinci meselenize bir sekizinciyi ben ilâve ediyorum. şöyle ki:

Bir iki gün evvel bir hâfız, Sûre-i Yusuf'tan bir aşir, tâ "teveffenî müslimen ve elhıknî bi's-salihîn." e kadar okudu. Birden âni bir nükte kalbe geldi. Kur'ân'a ve imana ait herşey kıymetlidir; zâhiren ne kadar küçük olursa olsun kıymetçe büyüktür. Evet, saadet-i ebediyeye yardım eden, küçük değildir. Öyleyse, "şu küçük bir nüktedir; şu izaha ve ehemmiyete değmez" denilmez. Elbette şu çeşit mesâilde en birinci talebe ve muhatap olan ve nüket-i Kur'âniyeyi takdir eden ıbrahim Hulûsi, o nükteyi işitmek ister. Öyleyse dinle:

En güzel bir kıssanın güzel bir nüktesidir. Ahsenü'l-kasas olan kıssa-i Yusuf Aleyhisselâmın hâtimesini haber veren "teveffenî müslimen ve elhıknî bi's-salihîn." âyetinin ulvî ve lâtîf ve müjdeli ve i'câzkârâne bir nüktesi şudur ki:

Sair ferahlı ve saadetli kıssaların âhirindeki zeval ve firak haberlerinin acıları ve elemi, kıssadan alınan hayalî lezzeti acılaştırıyor, kırıyor. Bahusus kemâl-i ferah ve saadet içinde bulunduğunu ihbar ettiği hengâmda mevtini ve firakını haber vermek daha elîmdir; dinleyenlere eyvah dedirtir. Halbuki şu âyet, kıssa-i Yusuf'un en parlak kısmı ki, Aziz-i Mısır olması, peder ve validesiyle görüşmesi, kardeşleriyle sevişip tanışması olan, dünyada en büyük saadetli ve ferahlı bir hengâmda, Hazret-i Yusuf'un mevtini şöyle bir surette haber veriyor ve diyor ki:

şu ferahlı ve saadetli vaziyetten daha saadetli, daha parlak bir vaziyete mazhar olmak için, Hazret-i Yusuf kendisini Cenâb-ı Haktan vefatını istedi ve vefat etti, o saadete mazhar oldu.

Demek, o dünyevî lezzetli saadetten daha cazibedar bir saadet ve ferahlı bir vaziyet, kabrin arkasında vardır ki, Hazret-i Yusuf Aleyhisselâm gibi hakikatbîn bir zat, o gayet lezzetli dünyevî vaziyet içinde, gayet acı olan mevti istedi, tâ öteki saadete mazhar olsun.

ışte, Kur'ân-ı Hakîmin şu belâgatine bak ki, kıssa-i Yusuf'un hâtimesini ne suretle haber verdi. O haberde dinleyenlere elem ve teessüf değil, belki bir müjde ve bir sürur ilâve ediyor. Hem irşad ediyor ki:

Kabrin arkası için çalışınız; hakikî saadet ve lezzet ondadır.

Hem Hazret-i Yusuf'un âli sıddıkıyetini gösteriyor ve diyor:

Dünyanın en parlak ve en sürurlu hâleti dahi ona gaflet vermiyor, onu meftun etmiyor; yine âhireti istiyor.


6

20.09.2006, 13:11

Allah razı olsun Said kardeşim,

Hem senin yazdıklarından hem de biraz tefekkür ettikten sonra şöyle bir kanıya vardım. ınsan dünyada iyilik ver deyince bunu dünyalık iyilik yani mal, mül, mevki şeklinde anlıyor. Oysa dünyada iyilik verilmesinden kasıt iman ve imanda yardımcı olacak şeylerdir herhalde, o olmadıktan sonra zahiride iyilik olarak görülen her şey bize keder olarak geri dönüyor...

Tefekküre devam inş...
"Sevdir bize hep sevdiklerini, yerdir bize hep yerdiklerini, yâr et bize erdirdiklerini"

7

21.09.2006, 18:02

yorumlar için hepinize teşekkürleri borç bilirim



Alıntı

Abdulkadir said abi demişki


Bazen lezzetler, dünyaya bağlar, ahireti unutturur, zevalinden de acı doğar.



sözünüze katılıyorum abi yanlış anlamıyorsam bir dengeden bahsediyorsunuz ifrat ve tefrit zeminine sokmak istemiyorsunuz yerinde helal lezzet insanın ibadetinede şevk unsuru olabiliyor hem ahiret aleminde sinema izlemenize zemin hazırlayabiliyor

inşallah meşru lezzete girmiştir 3 günlügüne adapazarı kuzuluk kaplıcalarına gitmiştim doga ve alabalık tesisleri hoşuma gitmişti sanırım orda meşru bir lezzet vardı ama ölçüyü kaçırmamak lazım sizlerin dedigi gibi

8

21.09.2006, 18:54

Lezzetlere mana-i harfî ve ismî şeklinde bakmak meselesi
kimisi lezzetin kendisine bakar,
kimisi kimin verdiğine,

lezzete bakan, zevaline üzülür,
verene bakan, O'nun rahmetinin ne kadar büyük olduğunu bilip müteessir olmaz,

Hasan_Sinan

Moderatör

  • "Hasan_Sinan" bir erkek

Mesajlar: 2,136

Konum: Almanya

Meslek: Uzman Pazarlamaci

Hobiler: Okumak Okumak Okumak

  • Özel mesaj gönder

9

22.09.2006, 23:00

ÜÇÜNCÜSÜ
Hizmet-i Kur'âniyenin pek mühim bir âzâsı olan Hulûsi Bey, Eğirdir'den memlekete gittiği vakit, saadet-i dünyeviyeyi tam zevk ettirecek ve temin edecek esbab bulunduğundan, bir derece, sırf uhrevî olan hizmet-i Kur'âniyede fütura yüz göstermeye dair esbab hazırlandı. Çünkü, hem çoktan görmediği peder ve validesine kavuştu, hem vatanını gördü, hem şerefli, rütbeli bir surette gittiği için dünya ona güldü, güzel göründü. Halbuki, hizmet-i Kur'âniyede bulunana, ya dünya ona küsmeli veya o dünyaya küsmeli-tâ, ihlâsla, ciddiyetle hizmet-i Kur'âniyede bulunsun.
ışte, Hulûsi'nin kalbi çendan lâyetezelzel idi. Fakat bu vaziyet onu fütura sevk ettiğinden, şefkatli tokat yedi. Tam bir iki sene bazı münafıklar ona musallat oldular. Dünyanın lezzetini de kaçırdılar. Hem dünyayı ondan, hem onu dünyadan küstürdüler. O vakit vazife-i mâneviyesindeki ciddiyete tam mânâsıyla sarıldı.
Kur’an’a hücum edilecek; î’câzı, onun çelik bir zırhı olacak.Ve şu î’câzın bir nevini şu zamanda

izhârına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak.Ve namzet olduğumu anladım.

Hasan_Sinan

Moderatör

  • "Hasan_Sinan" bir erkek

Mesajlar: 2,136

Konum: Almanya

Meslek: Uzman Pazarlamaci

Hobiler: Okumak Okumak Okumak

  • Özel mesaj gönder

10

22.09.2006, 23:04

Amma kader nokta-i nazarında feci âkıbetin hikmeti ise:

Hasan ve Hüseyin ve onların hanedanları ve nesilleri, mânevî bir saltanata namzet idiler. Dünya saltanatı ile mânevî saltanatın cem'i gayet müşküldür. Onun için onları dünyadan küstürdü, dünyanın çirkin yüzünü gösterdi-tâ, kalben dünyaya karşı alâkaları kalmasın. Onların elleri muvakkat ve surî bir saltanattan çekildi; fakat parlak ve daimî bir saltanat-ı mâneviyeye tayin edildiler. Âdi valiler yerine, evliya aktablarına merci oldular.
Kur’an’a hücum edilecek; î’câzı, onun çelik bir zırhı olacak.Ve şu î’câzın bir nevini şu zamanda

izhârına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak.Ve namzet olduğumu anladım.

11

26.09.2006, 08:51

Her kim hayat-ı fâniyeyi esas maksad yapsa, zâhiren bir cennet içinde olsa da, mânen cehennemdedir. Ve her kim, hayat-ı bâkiyeye ciddî müteveccih ise, saadet-i dâreyne mazhardır. Dünyası ne kadar fenâ ve sıkıntılı olsa da, dünyasını Cennetin intizar salonu hükmünde gördüğü için, hoş görür, tahammül eder, sabır içinde şükreder.


Sözler-8.Söz
"Sevdir bize hep sevdiklerini, yerdir bize hep yerdiklerini, yâr et bize erdirdiklerini"

12

26.09.2006, 10:32

allah razı olsun hepsi çok güzel.payıma düşeni aldım:)
ya rabbi!ya rabbi!ya rabbi! Beni bu yolda büyüt,bu yolda yürüt,bu yolda çürüt.Fakat asla ve asla döndürme..

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir