Giriş yapmadınız.

  • Konuyu başlatan "insirah"

Mesajlar: 1,518

Konum: istanbul

Meslek: NURolog

  • Özel mesaj gönder

1

09.08.2006, 05:24

Bediüzzaman ve Risale-i Nur Güney Doğu gündeminde;)

Rabbime şükür Nurlar manevi fetih yapıyor...

Malezya’da şimdiye kadar 3 tane Risale-i Nur sempozyumu yapıldı ve çok sayıda toplantılarda yine tebliğler sunuldu. şimdi ise Uluslararası ıslam Üniversitesince 17-18 Temmuz tarihlerinde düzenlenen Tefsir ve Hadis Konferansına ıhsan ve Ali ağabeyler katılarak Risaleler üzerine tebliğ sundular ve toplantıya dünyanın muhtelif yerlerinden katılan ehli ilimle görüşmelerde bulundular. Ayrıca Malezya’da bulundukları zaman zarfında çeşitli üniversitelerden öğretim üyeleri ile çok istifadeli görüşmeler yaptılar.



Malezya
Malezya’da şimdiye kadar 3 tane Risale-i Nur sempozyumu yapıldı ve çok sayıda toplantılarda yine tebliğler sunuldu. şimdi ise Uluslararası ıslam Üniversitesince 17-18 Temmuz tarihlerinde düzenlenen Tefsir ve Hadis Konferansına ıhsan ve Ali ağabeyler katılarak Risaleler üzerine tebliğ sundular ve toplantıya dünyanın muhtelif yerlerinden katılan ehli ilimle görüşmelerde bulundular. Ayrıca Malezya’da bulundukları zaman zarfında çeşitli üniversitelerden öğretim üyeleri ile çok istifadeli görüşmeler yaptılar.

Filipinler
Filipinler’in Manila, Cotobato, Zambuanga ve Marawi gibi muhtelif şehirlerinde şimdiye kadar 3 tane konferans, iki günlük 250 kadar üniversite hocasının katıldığı Risale’yi Anlama Eğitimi ve birkaç tane de hususi toplantı yapıldı. Filipinler’de Nur hizmetinin geçmişi 2 seneye dayanıyor. Hamdolsun Filipinler’le alakalı hizmetler artık farklı bir boyut kazandı. Malum 2005 Kasımında özerk Mindanao bölgesindeki 57 Yüksek Okul Risalelerin resmen ders olarak okutulması yönünde ilk adımı atmış ve 250 kadar öğretim üyesine Risalelerle alakalı meslek içi eğitim verilmişti. ışte bu Temmuzda yapılan toplantıda inşaAllah bu çalışmalar bir adım daha ileriye götürülmüş oldu. Bu arada bu 57 üniversitenin tamamına birer takım ıngilizce Risale hediye edilmek üzere 100 takım ıngilizce Risale Filipinler Milli Eğitim Bakanlığına gönderildi.

Filipinler’de 16 asırda kılıç zoruyla Hıristiyanlaştırılan Müslümanlar bu gün hamdolsun Asay-ı Musa’nın sırlı hakikatleriyle yeniden Müslüman oluyor. Oraya gidenlerden en çok istenilen şey baş örtüsü ile seccade. Herhalde bu durum buradaki ihtida hareketinin boyutları hakkında bir fikir verebilir. Dua edelim Rabbim kolaylıklar ihsan buyursun, bu dünyanın farklı ve hakikaten zorlu coğrafyasında hizmet eden kardeşlerimizin çalışmalarına ihlas nasip etsin ve hayırlı neticeler halketsin. Unutmayalım oralarda her şey çok meşakketli.
Malezya’daki toplantıdan sonra Suudi Arabistanlı alim Seyyit Zeyni’nin de katılımıyla Filipinlere giden Ihsan Kasım ve Ali Katıöz ağabeyler 20-26 Temmuz tarihlerinde alimlere üniversite talebelerine ve Üniversite hocalarına hitaben yoğun toplantılarda konuşmalar yaptılar.


........................................................................... ..
Diğer güney doğu Asya ülkelerinde gerçekleştirilen akademik organizasyonlarla ilgili bilgilere şu adresten ulaşabilirsiniz:

http://www.nursistudies.com/turkishh/news.php?nid=192

2

09.08.2006, 14:07

Ey Büyük Rabbim ne büyük hazine şu insan! Herşeye sahip,herşeyi var...Ama en çok şanslıda biziz galiba.Sen verebileceğinin en güzelini bize vermişsin."Siz üstünsünüz "demişsin."Size ebedi cehennem yok" demişsin ve imanı lutfetmişsin .Hemde öyle bir lutfetmişsin ki aciz ve zalim nefsin belki kabullenemez diye peşin vermişsin bize hayatın anlamını... Ama zalim dedik ya yine şaşırmışız yolumuzu... bunlar yetmemiş fırsatlar çıkarmışsın yolumuza tek tek,yollar açmışsın güzelliklere giden bir bir.. .Ama bunların bile farkına varmakta nazlanıyorum...Rabbim ne zaman senin ipine sımsıkı sarılacağım .Ne zaman boynumdaki davanın yükünden boynum kırılacak.


**************************

Mekke’de tebliğ vazifesi devam ettiği halde kimse ona uymuyordu. Rabb’inden gelen emirleri büyün bir şevkle anlattığı halde herkes kulak tıkıyordu. O yine yılmamıştı. Bir ümit, deyip Taif’e gitti. Taif halkından umutluydu. Bu düşünceler içerisinde taif’e varıp tebliğ vazifesine başlamasıyla birlikte hararetler de başlamıştı. Taif halkı çocuklarını öğütleyerek Onun mübarek bedenini taşlatmışlardı. Halk hakaret ediyor, bir daha gelmemesini söylüyordu. şefkatli Nebî’nin mübarek yüzünden kanlar süzülüyordu cüppesine. Bütün bu yaşadıkları Onu epey yormuştu. Mahzun bir şekilde geri dönerken Cebrail (as) geldi; “ya Resûlallah, iste, şu dağı birleştirip, onları helak edeyim.” dedi. ışte burada Peygamberimiz gibi ;” hayır yâ Cebrail! ben gazap Peygamberi değilim, rahmet peygamberiyim. Olur ki ileriki zamanlarda içlerinden birisi Müslüman olur. Bu bile yeter. Hem ONLAR BıLMıYORLAR” diyebilmektir. Zor zamanda Müslüman olmak.

Kururlu düzenin başları olan Ebu Cehil ve zihniyetindekiler, ıslâmiyetin yayılışından rahatsız olmuşlardı. Peygamberimizi davasından döndürmek için makam, mevki ekonomik çıkar vaadettiklerinde ;

SAğ ELıME GÜNEşı, SOL EıLME AYI VERSENıZ, BENı DAVAMDAN DÖNDÜREMAZSıNıZ diyebilmektir. Zor zamanda Müslüman olmak.

Vücutlar, demir taraklarla taransa bile korkuya kapılıp, taviz vermemeyi sadece sabra ve duya sarılmayı, Allah’ın dinini mutlaka hakim kılacağını unutmamaktır zor zamanda Müslüman olmak.

Peygamberimiz vefat ettiğinde herkeste bir şaşkınlık olmuştu. Herkesin dilinde “o ölmemiştir, bir peygamber nasıl ölür” laflarının dolaştığı bir hengâmede “bâki hakikatler fani şahısların üzerine bina edilemez” diye düşünüp “kim Muhammed’e tapıyorsa bilsin ki Muhammed ölmüştür. Kim ki Allah’a tapıyorsa bilsin ki Allah, Hayy ve Lâyemuttur.” Diyebilmektir. Zor zamanda Müslüman olmak.

Açık saçıklığın mübah sayıldığı, tesettürün tamamen kaldırılmak istendiği, yıllarca ememk verdiği okuluna “ancak başını açarsan girebilirsin” dendiği bir zamanda Allah yolunda okulunu ve hayatını kaybetmekten zerre kadar tereddüt göstermeden BAşIMI ALIRSIN, ÖRTÜMÜ ASLA diyebilmektir, zor zamanda Müslüman olmak.

ınsanın en önemli ve biricik hakkı olan özgürlüğü elinden alınmıştı Nur müellifinin. Seksen üç yıllık ömrünü kudsî bir davaya vakfettiği için kendisini otuz sene sürgünden sürgüne gönderip, defalarca zehirlemeye kalkan insanlara karşı “eğer Risale-i Nur’la imanlarını kurtarırlarsa,onlara hakkımı helal ediyorum” diyebilmektir zor zamanda Müslüman olmak.

Bu dava için bırakın dünyayı, “milletin imanın selâmette görürsem, vücudum cehennemde yanıyor olsa bile gönlüm gül gülistan olur.”diyerek ahiretini dahi feda edebilmektir, zor zamanda Müslüman olmak.

Kendinin ve evlâdının içinde yandığı, alevleri semavâta kadar ulaşan manevî bir ateşin göklere yükseldiğini görüp, imanını kurtarmaya ve o ateşi sürdürmeye koşmayı gerektirir, zor zamanda Müslüman olmak. Zira, insanın hemen yakınında yangın çıkmışken , onu söndürmek yerine, başka şeylerle meşgul olmak, nasıl bir cehaletin ve körlüğün eseridir.


ışte bütün bunlara binâen mü’min; yaşatma hazzıyla, yaşama sevdasından vazgeçen değil midir? Evet, bizler hâlâ yirmibirinci asır olan şu zaman-ı ahirde hayatını davası adına yaşamış, Resûl-ü Ekrem (asm) ve Onun her asırdaki temsilcisi olan müceddidleri anlamamanın ve kıymetlerini idrak edememenin sancısını çekmekteyiz. Ama şu da bilinmelidir ki; “karla kaplanmış yollar bahara çıkar”....
'

Bağ-ı cennette ümidim bu durur kim Zatî'yi
Cümle müminlerle ol server ede hem sâyesi


_

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir