Giriş yapmadınız.

21

20.07.2006, 14:07

biraz düşünelim;
nasıl olurda bu hava bütün insanların seslerini biliyor ve naklediyor.
cansız hava bu kadar insanların seslerini nasıl tanıyor.
cep telefonuyla nasıl aradığımız kişiyi bulup bize yardımcı oluyor.

cansız bir şeyden bu beklenirmi.

demek bu işler kendi kendine olmuyor.
Alimi mutlakın kudretiyle oluyor.
selam

22

20.07.2006, 14:52

Tabi bütün bunlar bir hesap ile gerçekleşiyor. Tabiatta bir kanun var. Allah'a inanmayan herşeyi tabiatın kanunu diyen bazı kıt akıllılar kendi kelimeleri ile Allah'ı anlatıyorlar. Adı üzerinde kanun. Kanun nedir bazı işlerin yolunda gitmesi için düzenlenmiş kurallar bütünüdür. Yani kanun varsa o kanunu düzenleyen de olmak zorunda. Aksi halde kanundan bahsedilemez. Bu buğday ambarında aç kalan tavuğun haline benzer...

Telefon ile çok uzun mesafedeki insanlarla çok net bir şekilde konuşuyoruz. Bizim işimiz sadece konuşmak. Halbuki sesin uzaklara gitmesini biz sağlamıyoruz. Mesela insan yiyeceği bir lokmayı ağzına götürüp çiğneyip yutmaktan başka elinden birşey gelmez. Zaten önemli olan da çiğneyip yutmak da değildir. Proteinlerin, minarellerin, yağların, vs bunun gibi bir çok maddenin ayrılıp depolanması ve gitmesi gereken yerlere gitmesi, gittiği yerlered enerji, karbondioksit, su açığa çıkması, işe yaramayan bir kısım maddelerin dışarıya atılması ve bunun gibi cereyan eden en mühim olayları insan iradesi ile ilgili değildir.

Bunları yapan biri vardır. Ve o da şüphesiz ALLAH'tır



Selametle

23

21.07.2006, 08:56

hava zerreleri yani atomların televizyonda yaptıkları mucizeye bakarsak yine Allah dememiz lazım.

Elimize kumandayı alıyoruz .bir kanalı açaçağız.amma biz biliyoruz hangi kanalı açaçağımızı.peki bu hava atomları nasıl biliyor.da hemen o kanalı açıyor.

dikket etseniz.radyoda çok kanallar var.hangisini açsanız o kanalı dinlemiş oluyorsunuz.moral fm açmak istiyorsunuz ve ayarlıyorsunuz hemen açılıyor.
hava atomları nerden biliyor ben o kanalı açaçağım ve açıyor.cansız atomlar
bunları bilebilirlermi.

hem dikkat edin hava atomlarında bütün kanallar mevcut sanki.radyoyu kaça ayarlarsan ayarla o ayardaki proğramı sana karıştırmadan veriyor.
bunu bu cansız atomlar yaptı diyebilirmiyiz.

şimdi televizyonada dikkat edelim.bütün programlarda hava da .hangisini açmak istesen o kanal açılıyor.samanyolunu istesen hemen açılıyor.ya tv5 istesen hemen açılıyor.
yarım saniye bile olmadan hemen bu mucize değilde nedir.

ya diyeceksinki hava atomlarında bütün kanallar adedinde manevi makinaları varki bunları hemen yapıyor.

yada diyeceksinki bu atomlarda sonsuz ilim varki bizi ve programları biliyor ve görüyor.ona gööre vaziyet alıyor.

bunu diyecek insan varmı.

diyene insan denilirmi.

24

21.07.2006, 09:10

Güneşlerden, hava moleküllerine kadar bütün varlıklar da Allah'ın birer mektubudurlar.

Özellikle de hava moleküllerini ve hareketlerini biraz dikkatle inceleyecek olursak, havanın, insanı hayretler içinde bırakan "yazılma, silinip yeniden yazılma" faaliyetlerinin çabuk değişen bir sayfası olduğunu kolaylıkla fark ederiz.

Her bir hava molekülü bir bilgisayarın hard-diskinden daha fazla bilgiyi, ses ve görüntüyü taşıyabilmektedir. Havanın her bir zerresine radyo istasyonları sayısınca frekanslardaki farklı dillerle ve şivelerle konuşan insanların seslerinin ve televizyon kanalları sayısınca anlık değişikliğe uğrayan görüntülerin yazılması, başlı başına bir kudret mu'cizesidir.

Aynı hava zerresini sesleri, görüntüleri, ışığı, sıcaklığı iletmek gibi birçok vazifeleri yaptığı bir anda, hangi canlının vücuduna girerse girsin, hangi azasında görev yaparsa yapsın, hiçbir şeyin şaşırtmadığı görülecektir. Böyle, kendi gücüyle taşıyabileceğinden çok fazla yükleri kaldırması, büyük işleri başarması kendi namına hareket etmediğini, her şeye gücü yeten Cenab-ı Hakkın sonsuz kudreti hesabına hareket ettiğini göstermektedir.

Yalnızca bir hava molekülü bile, bu kainatın perdesi arkasında ne kadar mükemmel bir Programcının var olduğunu ve her bir varlığın Onun Samediyetini gösteren bir mektup olduğunu görmek için yeterli olmaktadır.

Kaynak=Risale-i Nur Enstitüsü

25

27.07.2006, 13:44

bu arada aklıma gelen bir kaç konuyu sizinle paylaşmak istiyorum

şöyleki;

üstad.ra hüve anahtarı ile hava sahifesinde bir seyahatı fikriye ile tevhidi ve yüce ALLAH cc.vahdetini,ehadiyetini,kudretini,ilmini,iradesini isbat ederek hava sahifesini gözüyle maddi alemde bir seyahat ile gerçekleştirmiş ve yüce ALLAH cc. emir ve iradesinin bir arşı olduğunu bize izah etmiştir.

acaba hüve anahtarı ile maddi alemde bir seyahat yapıldığına göre manevi alemlerde alemi misal,alemi berzah,alemi gayb ve daha ötesi alemi ahiret acaba bu huve anahtarı ile müşahade edilebilirmi??

keza aynı şekilde acaba gayb alemlerine geçiş yapılabilir mi?

daha iyi açılım yapmak için maddenin en temel yapısı atomdur ve onun en küçük yapı taşı da maddi alemin son noktası ve ondan sonra maddenin olmadığı esir dediğimiz fakat mahiyetini bilmediğimiz bir madde-i latifedir.acaba bundan daha ötesini alemi gayb dediğimiz alemler mi doldurmaktadır.Ve gerçekten üstad.ra hazretleri bu alemleride müşahade etmişmidir.

merakımı mucib bir sual

26

27.07.2006, 14:48

acaba hüve anahtarı ile maddi alemde bir seyahat yapıldığına göre manevi alemlerde alemi misal,alemi berzah,alemi gayb ve daha ötesi alemi ahiret acaba bu huve anahtarı ile müşahade edilebilirmi?? (bir mektubda üstad diyorki gördümki alemi misal hadsiz fotoğraflar ihtiva ediyor. dünyadaki güzel manzaraları kayediyor ahirette cennet ehline gösterilecek diyor.burdan anlıyoruzki huve nüktesi ahiretlede ilgilidirki alemi misal çektiği fotoğrafları orada cennet ehline gösteriyor.emir ve iradenin arşı olduğuna göre;Allahın emirleri ve iradesi her yerde tecelli ettiğine göre bütün alemlerlede ilgisi vardır.yinede en doğrusunu Allah bilir.)

keza aynı şekilde acaba gayb alemlerine geçiş yapılabilir mi? (geçiş yapılabileceğini yukarda izah ettim)

daha iyi açılım yapmak için maddenin en temel yapısı atomdur ve onun en küçük yapı taşı da maddi alemin son noktası ve ondan sonra maddenin olmadığı esir dediğimiz fakat mahiyetini bilmediğimiz bir madde-i latifedir.acaba bundan daha ötesini alemi gayb dediğimiz alemler mi doldurmaktadır.Ve gerçekten üstad.ra hazretleri bu alemleride müşahade etmişmidir(etmiştirki mütabakisinin yazılmasına izin verilmedi diyor.üstad hazretleri.Allahu alem.)

27

27.07.2006, 14:51

bunuda çok dikkatli oku bulut kardeşim.yukardaki izahlarımı anllayasın.


Hüve Nüktesi"nin ahirinde bu parça yazılacak
Gördüm ki, alem-i misal, nihayetsiz fotoğraflar ve herbir fotoğraf, hadsiz hadisat-ı dünyeviyeyi aynı zamanda hiç karıştırmayarak alıyor. Binler dünya kadar büyük ve geniş bir sinema-i uhreviye ve faniyatın fani ve zail hallerini ve vaziyetlerini ve geçici hayatlarının meyvelerini sermedi temaşagahlarda ve Cennette saadet-i ebediye ashablarına da dünya maceralarını ve eski hatıratlarını levhalarıyla gözlerine göstermek için pek büyük bir fotoğraf makinası olarak bildim Hem Levh-i Mahfuzun, hem alem-i misalin iki ciheti ve iki küçücük nümunesi ve iki noktası, insanın başında olan kuvve-i hafıza ve kuvve-i hayaliye, mercimek küçüklüğünde iken, bir büyük kütüphane kadar, hiç karıştırmayarak kemal-i intizamla içlerinde yazılması kat i ispat eder ki, o iki kuvvenin nümune-i ekber ve azamları olan alem-i misal, hava ve su unsurlarının, hususan nutfelerin suyu ve toprak unsurunun pek fevkinde daha ziyade hikmet ve irade ile ve kalem-i kader ve kudretle yazıldıklarını ve hiçbir cihetle tesadüf ve kör kuvvetin ve sağır tabiatın ve camid, hedefsiz esbabın karışması yüz derece muhal ve hiçbir vecihle mümkün olmadığını, Hakim-i Zülcelalin kalem-i kader ve hikmetinin sayfası olduğu, ilmelyakin ile kat i bilindi. (Mütebakisi şimdilik yazdırılmadı.)

28

28.07.2006, 10:40

değerli abiler

aslına bakacak olursak hava zerrelerinin birbiri ile çarpışarak sesleri ve gürüntüleri ve daha bir çok görevleri en uzak yere ve karıştırıcı ve çarpıştıcı bir çok neden varken karıştırmadan ve şaşırtmadan iletilmesi zahiri bir sebebdir.bunun arkasında yüce ALLAH cc ilim ve kudret ve iradesi hükmetmektedir.

Nasıl bir ilim ve irade ve kudret ile karşı karşıya bulunduğumuzu ve biz dahi ona mazhar olduğumuzu anlamak hakikaten çok zordur.

her an ve zamanda ve her yerde bunun tecellileri zuhur etmektedir.

gerçekte ise basit kanunlar altında yüce ALLAH cc isimleri,esmaları tecelli etmekte ve tecellisiz hiç bir zaman ve an bulunmamaktadır

yerçekimi dediğimiz gezegenler arasındaki hassas kanun ve ayrıca atomların merkezinde bulunan merkezkaç ve merkezcil kuvvetler gerçekte yüce ALLAH cc.KAYYUMıYET,KAYYUM isimlerinin bir tecellisidir.Ve her an ve zaman içinde bu tecelli devam etmektedir.bir an olsun bile tecellisiz bir zaman dilimi yoktur.Olamaz.

buna binaen seslerin ve görüntülerden tutun da röntgen şuaı,alfa,beta,gama ışımalarına kadar bütün olaylar anlık bir zaman diliminde nakledilmesi de aynı şekilde yüce ALLAH cc.nun sonsuz ilim,sonsuz irade,sonsuz kuvvet ve kudretinin bir eseridir.tabiat,sebebler,kendi kendine oluşla hiç bir alakası yoktur.aksine bütün bunları müessiriyetten azleder.

yüce ALLAH cc.görmek ve görünmek istedi.herşey kendisinden çok daha fazla onun göstermektedir.ona işaret etmektedir.Ve bu nedenle dirki şiddeti zuhurundan ve kemali zuhurundan gizlenmiştir.Her şey onu göstermekte ve ona işaret etmektedir.kainatta,dünyada ve mevcudatta sonsuz zuhuratı bulunmaktadır.bir tırnak kadar havanın hüve parçasıda bu zuhuratın bir tecellisidir.onun ilmini,iradesi,kuvvet ve kudretini bütün şiddeti ile göstermektedir.

29

28.07.2006, 12:15

herkül.org'ta tewafuk bir abinin şiirini gördüm.BUyrun;

Hüve Nüktesi

Allah birdir, Âlemlerin Rabbidir
O’ndan başkasına inanmıyorum.
Her şey fânî, yalnızca O bâkîdir
O’nu ara, O’nu bul, O’na dayan diyorum,

Selâm olsun ölülere, sağlara
Bahar gelmez vîran olmuş bağlara
Hep kar yağdı güvendiğim dağlara
O’ndan başkasına güvenmiyorum.

Yaradan O, yediren O, veren O
Türlü nimetleri önümüze seren O
Her hâlimi her yönüyle gören O
O’na tam yürekten inanıyorum.

Bu dünyadan doğru bir tad almadım
ıkaz oldum amma irşâd olmadım
Hiçbir sevdiğimden murad almadım
O’ndan başka bir yâr göremiyorum.

Ne zaman yerine mâsiva koydum
Sâdece acı ve ızdırap duydum
“Elâ bizikrillah” ile ben doydum
O’ndan başkasıyla doyamıyorum.

Evlat, ıyal hepsi bir imtihandır
Mal ve makam şöhret birer yalandır
Gerçek insan Rabbisini bulandır
O’ndan başkasını bilemiyorum.

Gaflet insanların isyan nedeni
Muhakkak ki eden bulur edeni
“Affet günahlarım bağışla beni”
O’ndan başkasına diyemiyorum.

ınsanlar kendine yazık ettiler
şükretmedi, sabretmedi bittiler
Sevdiklerim hep bırakıp gittiler
O’ndan başkasını sevemiyorum.

Bu sözleri kendi nefsime dedim
Gıybet, yalan ve riyadan iğrendim
“Küllü şey’in hâlikun”u öğrendim
O’ndan geldim ben ona gidiyorum.

Ey kem nefsim! Nasîhatım sanadır
“Va’büd Rabbeke” emri banadır
Bütün tâzim tesbihâtım O’nadır
O’ndan başkasına kıyamıyorum.

A.Kadir şahin
'

Bağ-ı cennette ümidim bu durur kim Zatî'yi
Cümle müminlerle ol server ede hem sâyesi


_

alisaid

Stajyer

Mesajlar: 58

Konum: ankara

Meslek: müh.

Hobiler: moderatörlük,araştırma,inceleme,enerji,strateji,uluslarası ilişkiler

  • Özel mesaj gönder

30

31.07.2006, 11:58

Yunusum ve Bulut kardeşlerimizin açılımı gerçekten hüve nüktesinde bahsedilen derin meselelerin anlaşılmasına vesile oluyor...daha önce de bahsettiğim üzere 29.sözle birlikte okunmasında fayda görüyorum..
zahirde görünen irade ve kudret tecellileirine perde arkasında melaike vasıta olmaktadır...hava unsuna müekkel olan melaikenin yaptığı icraat de bu sınıftandır...kilometrelerce yüksekten bir yağmur damlarının tıoprağa ve yeryüzüne düşürülmesi büyük bir mucizedir aslında..siz bir tas suyu apartmanın tepesindne dökün toprak üzerinde bir çukur açıldığını farkedersiniz..demeki hava ve su unsuru büyük ve azim bir kudretin tecelisine melaike vasıtası ile mazhar olmaktadır...ki her bir unsurdan sorumlu olan melekler bulunmaktadır..
hava unsuru sair alemlere açılan önemli bir pencededir..zira sema tabiri ile de Kuranda binlerce alem kasdedilmektedir ki Hazret-i Üstad hüve nüktesinde manevi alemlere de pencere açıldığını işaret etmektedir..konu üzerinde cemaat halinde tefekkür edildikçe Allahın izniyle rahmetiyle daha nurani pencerelerin açılmasını ümid ediyorum..
Muhterem Üstadım Bediüzzaman Said Nursi; anam,babam ve tatlı canım sana feda olsun....Zübeyir Gündüzalp

31

31.07.2006, 13:48

değerli alisaid abi,

konu hakkında yapılan anlatımın için teşekkür ederim,

yanlız söyle bir düzeltme yapmak gerekir ki kanaatime göre,

oda şudur ki,


her ne kadar zahiri sebebler müessir gürünmekte ise de,asıl iş gören perde arkasında kudreti ezeliyedir,

melaike ümmeti de bir sebebdir.,icada hiç bir kabiliyeti yoktur.sadace ve sadece yüce ALLAH cc tarafından verilen emirlere itaat ederler,

bazı şeyler de vardır ki onların arkasında sebeb denilen zahiri görünüşler bulunmamaktadır.

bu konuda üstad.ra.şöyle der;



Kâinatta en mühim hakikat ve en kıymettar mahiyet vücut, hayat, nur, rahmettir ki, bu dört şey perdesiz, vasıtasız, doğrudan doğruya kudret-i ılâhiye ve meşiet-i hassa-i ılâhiyeye bakar. Sair masnuatta zâhirî esbab kudretin tasarrufâtına perde oluyorlar. Ve muttarid kanunlar ve kaideler, bir derece irade ve meşiete hicap oluyor. Fakat vücut, hayat, nur ve rahmette o perdeler konulmamış. Çünkü perdelerin sırr-ı hikmeti o işte cereyan etmiyor.

şimdi buna binaen hava zerreleri yüce ALLAH cc nun emir ve iradesinin bir arşıdır.doğrudan doğruya onun emir ve iradesine bağlıdır.onun emir ve iradesi ile iş görürlür.zaten bunun içindir ki,sesler,ışık,görüntü,ve daha bilmediğimiz bir çok hava olayları ,hava vasıtası ile meydana getirilen işler çok hızlı ve anlık bir zaman diliminde onu bozacak çok esbab varken bozulmadan ve karışmadan aktırılmaktadır.

kanaatimce arada buna vasıta olacak her hangi bir müekkel melek bulunmamaktadır.hava zerreleri bizzat onun emir ve iradesine bağlıdır.


bu konuda daha değişik ve farklı anlatımlar sunulabilir.herşey bildiğimize munhasır değildir.

senin de dediğin gibi bu konuda farklı nurani penceler açılabilir.

32

22.08.2006, 14:26

Hüve nüktesi üzerine-1





Ödemiş’ten okuyucumuz: “Sizden ricam, Risale-i Nur’da yazılan Hüve Nüktesini açıklamanızı istirham ediyorum.”


Kur’ân, “Hiç bir şey yoktur ki, O’na hamd edip, O’nu tesbih ediyor olmasın.”1 buyurur. Üstad Bedîüzzaman Saîd Nursî Hazretleri bu ayetten, “Lâ ılâhe illâ hu” ve “Kul hüve’llahü ehad” kelimelerinde geçen “Hüve” zamirine bir köprü kurar. Hüve Nüktesi, “Hüve” ile “hava” arasındaki kopmaz bağı bizim anlayışımız çerçevesinde keşfeden ve nazarlara sunan bir görgü tanığı notudur.

Bu mukaddes kelimelerde geçen “Hu” veya “Hüve” lafızları zamirdir, “O” demektir; Allah’a râcidir, yani “Allah” lafzı yerine oraya gelmişlerdir, yani “Hu” veya “Hüve” Allah demektir. (“Hû”, “Hüve”nin kısa okunuşlu halidir.)

Bedîüzzaman Hazretleri, havanın hakikatini yukarıdaki ayetin dürbünüyle müşahede ediyor. Görüyor ki, her bir hava zerresi Allah diyor. Yani “Hüve!” diyor. Yani her bir hava, “Hüve!” diyor. Her bir hava zerresi Allah’ı zikrediyor, Allah’ı gösteriyor, Allah’ın ilmini, iradesini, kudretini, hikmetini, işitmesini, görmesini bildiriyor. Yalnız hava sayfası okunduğunda bile görülecektir ki, Allah’a iman etmek hadsiz derece kolay, şirk ve dalâlette kalmak hadsiz derece zordur, hatta imkânsızdır.

Nasıl ki bir avuç toprak nöbetle yüzlerce çiçeğe saksılık ediyor. Bunu tabiata veya sebeplere havale etmek için, ya o saksıda küçücük ölçülerde yüzlerce manevî makineler ve fabrikalar bulunması lâzım gelecektir. Ya o bir parça topraktaki her bir zerre, bütün o yüzlerce çiçeği muhtelif özellikleriyle, karakterleriyle, hayatî farklılıklarıyla, dalıyla, budağıyla, rengiyle, kokusuyla, yaşama ve büyüme şartlarıyla tanıması ve bilmesi lâzım gelecektir. Âdeta her bir toprak zerresinin bir ilah gibi ilim ve iktidar sahibi olması gerekecektir. Bu ise imkânsızdır. Buna ihtimal vereni en akılsız adam bile akılsız, deli ve ebleh ilan eder. Oysa toprak ile saksıdaki çiçekler arasında veya toprak ile bitkiler arasındaki bu sıkı bağı ve birliği, bu hayatî alış verişi, Allah’ın ilmine, iktidarına, emrine ve iradesine verdiğimizde, her şeyin kolayca ve mükemmel bir biçimde olup bitişindeki sırrı görmekte gecikmeyeceğiz.

Aynen bunun gibi, Allah’ın emir ve irade sıfatlarının bir Arş’ı olan havanın her bir parçasında, yani bir nefes veya bir tırnak kadar olan “Hüve” lafzını söylediğimiz miktardaki havada, bütün dünyadaki mevcut telefonların, telgrafların, radyoların, hadsiz ve muhtelif konuşmaların bulunabilmesi için; ya küçücük ve hassas ölçekli, harika alıcı ve verici istasyonlarının her bir hava zerresine kurulmuş olduğunu kabul edeceğiz. Çünkü her bir hava zerresinde tüm bu hadsiz işler bir anda ve beraberce yapılmaktadır. Ya da, “Hüve” diyecek ölçüdeki havanın her bir parçasının ve her bir zerresinin, bütün telefoncular, telgrafçılar ve radyo yayın frekansları kadar manevî şahsiyetleri ve kabiliyetleri bulunduğuna, onların hepsinin dillerini bildiğine, her konuşmayı anladığına ve aynı zamanda diğer zerrelere de bildirdiğine ihtimal vereceğiz! Her bir hava zerresinde hadsiz bir şuur, ilim ve iktidar bulunduğunu söyleyeceğiz! Nitekim havanın bütün cüzlerinde aynı derecede ses ve görüntü nakil kabiliyeti ve eksiksiz görev yapma terbiyesi vardır.

ışte küfür ve dalâlet ehlinin mesleklerinde değil bir imkânsızlık, hava zerreleri adedince imkânsızlıklar, olumsuzluklar, mantıksızlıklar, zorluklar, müşkülâtlar ve çıkmaz sokaklar vardır!

Bu ince ve benzersiz işler Allah’a verilse, havanın bütün zerreleri derhal Allah’ın emrini dinleyen ve Allah’ın emrine kâmilen itaat eden birer asker hüviyetine girecektir. Hadsiz ve kapsamlı vazifeler, Allah’ın emriyle, izniyle, kuvvetiyle, kudretiyle, Allah’a intisap ederek ve dayanarak, bir tek zerrenin, bir tek vazifesi kadar kolayca, muntazaman, bir anda, şimşek süratinde ve “Hüve” telaffuzu ve havanın dalgalanması kolaylığında yapılacaktır! Hava böylece kudret kaleminin hadsiz, harika ve muntazam yazılarına birer sayfa olacak; zerreleri o kalemin uçları, zerrelerin vazifeleri de kader kaleminin noktaları hüviyetinde olacaktır. Çünkü bir tek emirle, bütün hadsiz hava zerreleri, bir tek zerrenin hareketi derecesinde kolay çalışmaktadır.

Havanın her bir zerresinde bir birlik mührü vardır. Her bir hava zerresi bu eşsiz mühürle Allah’ın bir olduğunu herkese haykırmaktadır. Hava zerreleri böyle orijinal sıfatlarıyla “Hüve” zamirinin “Allah’a” baktığını göstermektedirler. Demek, Tevhid makamında “Hu” dediğimizde, ağzımızdan çıkan hava zerreleri de “Hüve!” yani “Allah” zikrini söylemektedirler.2

Yarın inşallah devam edelim.


Dipnotlar:


1. ısrâ Sûresi: 44

2 .Sözler, s. 146, 147

33

22.08.2006, 14:27

Ödemiş’ten okuyucumuz: “Sizden ricam, Risâle-i Nur’da yazılan Hüve Nüktesini açıklamanızı istirham ediyorum.”


Bir nokta kadar beyaz kâğıda iki üç nokta konulsa karışacaktır! Bir adam birden çok vazifeyi aynı anda yapsa şaşıracaktır! Bir küçük canlıya birden çok yük yüklenirse altında ezilecektir! Bir dil ile aynı anda birden çok lisanda veya birden çok insanla konuşmaya imkân yoktur. Bir kulak ile aynı anda birden çok dilde konuşan adamı duymaya ve anlamaya güç yetmez.

Üstad Bedîüzzaman Saîd Nursî Hazretleri bu örnekleri sıraladıktan sonra hava sayfası ile ilgili müşahedelerini zikretmeye devam eder. Görür ki, hava unsurunun her bir parçası, hatta her bir zerresi içine muhtelif binler noktalar, harfler ve kelimeler konmuştur! Binlerce, hatta milyonlarca ses ve görüntü, tonuyla, tiz veya pes özellikleriyle, rengiyle ve bütün ayrıntılarıyla trilyonlarca hava zerresinin her birinin içinde, birbirine karışmaksızın ve bozulmaksızın mevcuttur; bozulmaksızın her an girip çıkmakta ve nakledilmektedir. Her bir hava zerresi hadsiz telefonlardan, cep telefonlarından, telsiz cihazlarından, sayısız radyo ve televizyon istasyonlarından yayımlanan sayısız ses ve görüntüyü, aynı anda, aynı tonda ve aynı özellikleriyle hiç bozmadan ve hiç deforme etmeden yanındaki hava zerresine.. O kendi yanındaki hava zerresine.. vs. Böylece tüm dünyanın hava kuşağında bulunan sonsuz sayıdaki hava zerreleri, sonsuz sayıda ses ve görüntüyü aynı özellikleriyle birlikte eksiksiz nakletmekte, alıp vermektedir. Her bir hava zerresi hem alıcı, hem verici, hem ahize, hem nâkile, hem dil, hem kulak görevini eksiksiz yürütmektedir. Asla bir intizamsızlığa, düzensizliğe ve karışıklığa meydan vermemektedir.

Üstelik her bir hava zerresi, bu ses ve görüntü naklinin yanında ayrı ayrı çok vazifeyi de birlikte yapmaktadır. Fırtınalar, şimşekler, yıldırımlar, gök gürültüleri gibi havayı çarpıştırıcı dalgalar hava zerrelerinin bu parmak ısırtan dengesini ve düzenini bozmamaktadır. Hiçbir zaman bir iş, diğer bir işe mâni olmamaktadır.

Hava zerreleri ses ve görüntü naklinin yanında, aynı anda elektrik, elektro manyetik dalgalar, ses ve ışık dalgaları, uzaydaki itme ve çekme güçleri, gama, kızıl ötesi, mor ötesi ve X ışınları gibi tüm ince ve hissedilmeyen ışınları, renkleri, kuvvetleri, güçleri hiç şaşırmadan, karıştırmadan, bozmadan, deforme etmeden, dağıtmadan ve eksiksizce nakletmekte, alıp vermektedir.

Hava zerreleri bu vazifeleri gördüğü aynı zamanda, bitkilerin döllenme ihtiyaçlarını ve hayvanlarla insanların teneffüs etme ihtiyaçlarını da karşılamaktadır. Hayvanlara ve insanlara bol ve temiz oksijen barındırmakla hayat kaynağı olmaktadır.

Böyle ince, erişilmez, vazgeçilmez, hassas, duyarlı ve hayatî vazifeler üstlenmiş olan ve her bir vazifesini eksiksiz ve mükemmelce yürütmekte olan hava sayfası Allah’ın emir ve iradesinin bir Arş’ı olduğunu kör gözlere de göstermektedir. Çünkü bu işlerde kör kuvvetin, sağır tabiatın, serseri tesadüfün, karışık ve hedefsiz sebeplerin, aciz, cansız ve cahil maddelerin hiçbir cihetle eli ve müdahalesi olamaz.

Her bir hava zerresinde sonsuz bir ilim, hadsiz bir hikmet, sınırsız bir irade, nihayetsiz bir kudret ve kuvvet bulunduğunu ileri sürmek hiçbir şeytanın bile haddi değildir. Bu ihtimal zerreler adedince batıl ve imkânsızdır. Öyleyse hava sayfası apaçık bir delil ile, kader ve kudret kaleminin değişken bir sayfası, levh-i mahfuzun değişken âlemde yazar-bozar bir tahtası hükmündedir.

Üstad Bedîüzzaman Saîd Nursî Hazretleri müşahedesine devam ederek hava sayfasından âlem-i misâle girer ve burada görür ki, âlem-i misal, yani misal âlemi, yani görüntüler âlemi, yani dünyanın tüm yaşanan olaylarının içine aktığı ve geçmiş zamanlarda yaşanan tüm olayların içinde bulunduğu büyük arşiv âlemi, hadsiz fotoğraflar deposu hükmündedir ve her bir fotoğraf hadsiz dünya olaylarını aynı zamanda ve hiç karıştırmadan içinde muhafaza etmektedir. Âlem-i misâl bu niteliğiyle binler dünya kadar büyük ve geniş bir uhrevî sinema; fâni yaşayışların ve geçici dünya hallerinin ve tavırlarının her vaziyetini ve her ayrıntısını, hayatlarının meyvelerini ve neticelerini, yok olmayacak, silinmeyecek, bozulmayacak ve deforme olmayacak şekilde saklayan, Cennetteki mutlu insanların ve bahtiyar dostların gözlerine dünya maceralarını ve eski hatıralarını silinmeyen ve bozulmayan levhalarda göstermek için hazırlanmakta olan pek büyük bir fotoğraf makinesi hüviyetindedir. Çekilen her resim ve tutulan her kayıt, âlem-i misâlin içine akmaktadır. Her an her halimizin, her nefesimizin resmi alınmakta ve kaydı tutulmaktadır.1


Dipnotlar:


1- Sözler, s. 147, 148

34

22.08.2006, 19:43

istifade ettik inş.

Allah razı olsun
'

Bağ-ı cennette ümidim bu durur kim Zatî'yi
Cümle müminlerle ol server ede hem sâyesi


_

35

06.12.2006, 15:35

Allah razı olsun hepinize,
Selam hepinize.
Bugün ne kadar risalei nur okudum acaba?

Okumamışsam karlımıyım acaba?

36

20.06.2007, 10:49

Bir zerrede yani atomda bütün insanların sesleri kayıtlıdır..

cansız akılsız,ilimsiz atom bu kadar insanların seslerini nasıl kayıt edecek?
Bugün ne kadar risalei nur okudum acaba?

Okumamışsam karlımıyım acaba?

37

20.06.2007, 13:48

Atomların yaratma güçlerinin olmadığını risaleden örneklerle açıklayalım..

Hem nasıl ki,
bulutsuz gündüz ortasında,
güneşin, deniz yüzünde bütün kabarcıklar üstünde

ve karada bütün parlak şeylerde

ve karın bütün parçalarında cilvesi göründüğü gibi

ve aksi müşâhede edildiği halde güneşi inkâr etmek, ne derece acîb bir divânelik hezeyânıdır.

Çünkü, o vakit birtek güneşi inkâr ve kabul etmemekle,

katarât sayısınca, kabarcıklar miktarınca,
parçalar adedince hakiki ve bilasâle(bizat güneşin kendisi) güneşcikleri kabul etmek lâzım geliyor.

Her zerrecikte-ki, ancak bir zerre sıkışabildiği halde-koca bir güneşin hakikatini,

içinde kabul etmek lâzım geldiği gibi;

aynen öyle de, şu sıravârî içinde her zaman hikmetle değişen ve düzgünlük içinde her vakit tazelenen şu muntazam(düzenli) kâinatı görüp, Hâlık-ı Zülcelâli evsâf-ı kemâliyle(mükemmel sıfatlarıyla) tasdik etmemek, ondan daha berbat bir dalâlet divâneliğidir, bir mecnunluk hezeyânıdır.

Zîrâ her şeyde, hattâ her bir zerrede bir ulûhiyet-i mutlaka(mutlak ilahlık) kabul etmek lâzımdır.

Çünkü, meselâ, havanın her bir zerresi


her bir çiçek ile her bir meyveye, her bir yaprağa girer ve işleyebilir.

ışte şu zerre, eğer memur olmazsa, bütün girebildiği ve işlediği masnu'ların(sanatların yani hayvanların ,meyvelerin,yaprakların,çiçeklerin) tarz-ı teşkilâtını(meydan getirilme tarzlarını,yapılışlarını) ve sûretlerini ve heyetlerini bilmek lâzımdır; tâ içinde işleyebilsin.

Demek,(zerre yani atom) muhît(herşeyi kuşatan) bir ilim ve kudrete mâlik olmalı ki, böyle yapsın.

http://www.risaleara.com/oku.asp?id=52&a=zerre
Bugün ne kadar risalei nur okudum acaba?

Okumamışsam karlımıyım acaba?

38

20.06.2007, 13:53

Meselâ toprakta, her bir zerresi, kâbildir ki,

muhtelif bütün tohumlar ve çekirdeklere medâr(kaynak) ve menşe' olsun.

Eğer memur olmazsa,(Allahın memuru olmazsa) lâzım geliyor ki,

1-otlar ve ağaçlar adedince mânevî cihazât ve makineleri tazammun(içine alsın) etsin;

2-veyahut onların bütün tarz-ı teşkilâtını(yapılışını) bilir, yapar, bütün onlara giydirilen sûretleri tanır, dikebilir bir san'at ve kudret vermek lâzım gelir.

Daha sâir mevcudâtı da kıyas et; tâ, anlayacaksın ki, her şeyde âşikâre,(açıkça) Vahdâniyetin(Allahın varlığına) çok delilleri var.

http://www.risaleara.com/oku.asp?id=52&a=zerre
şimdi düşünelim bir atomda bir çekirdeği yapma ilmi varmı?
ve o çekirdeği büyütecek kadar kudreti var mı?

bu iki misalde görüldüğü gibi atomlar çok acizdir,güçsüzdür..

peki bu atomlar sesleri nasıl karıştırmadan naklediyorlar?

cep telefonuyla kimi arasan hemen sana ulaştırıyor..

aradığın kişinin nerde olduğunu bilmiyorsun..

peki atom biliyor diyebilirmisin?
Bugün ne kadar risalei nur okudum acaba?

Okumamışsam karlımıyım acaba?

39

22.06.2007, 09:27

ıkinci nokta : Nur Risalelerinde denilmiş ki: "Kâinatı halk edemeyen, bir zerreyi halk edemez. Bir zerreyi tam yerinde halk edip muntazam vazifeleriyle çalıştıran, yalnız kâinatı halk eden Zat olabilir." Bu cümlenin küllî hüccetlerinden bir cüz'î hücceti şudur ki:
Kelimelerin envâının kabı ve mahfazası olan yanımdaki bu radyo makineciğindeki bir avuç hava kat'iyen gösteriyor ki, şimdi elimizde baktığımız radyo "istasyon cetveli" namındaki listede yazılı iki yüze yakın merkezden, bir saatten bir seneye kadar uzak ve muhtelif mesafelerden aynı dakikada birtek kelime-i Kur'âniye, meselâ "Elhamdü lillâh" kelâmı tam hurufatıyla ve şivesiyle ve söyleyenin mahsus sadâsının tarzıyla, bu makinedeki bir avuç havanın zerreleriyle, hiç tegayyür etmeden kulağımıza gelmek için ve muhtelif kelimat-ı Kur'âniyeyi ayrı ayrı sadâ ile, çeşit çeşit şive ile, keza hiç tegayyür etmeden ve bozulmadan bizim kulağımıza getirmek için o bir avuç havanın herbir zerresinde öyle hadsiz bir kuvvet ve
ihâtalı bir irade ve bütün rû-yi zemindeki merkezlerde o Kur'ân'ı okuyan hafızların ayrı ayrı şivelerini bilecek ihatalı bir ilim ve onları bütün görecek ve işitecek muhit bir göz ve herşeyi bir anda işitebilir bir kulak olmazsa, elbette bu mucize-i kudret vücuda gelmeyecek.
Demek, bu bir avuçtaki hava zerreleri yalnız ve yalnız bütün kâinatı ihata eden bir ilim ve iradenin, sem' ve basarın sahibi bir Zâtın ve hiçbir şey ona ağır gelmeyen ve en büyük şey, en küçük şey gibi kudretine kolay gelen bir Kadîr-i Mutlakın kudreti ve iradesi ve ilmiyle bu mucizât-ı kudrete mazhar oluyorlar. Yoksa, temevvücat-ı havaiyede mevcudiyeti tevehhüm edilen serseri tesadüfün ve kör kuvvetin ve sağır tabiatın icadına yer vermek, her bir zerreyi, bütün zemin yüzündeki küre-i havaiyede bulunan her şeyi görür, bilir ve yapar hâkim-i mutlak etmektir. Bu ise yüz bin derece akıldan uzak, muhal muhaller içinde bir hurafedir. Ehl-i dalâlet gelsinler, mezhepleri ne kadar akıldan uzak ve hurafe olduklarını görsünler.
http://www.risaleara.com/oku.asp?id=3730
Bugün ne kadar risalei nur okudum acaba?

Okumamışsam karlımıyım acaba?

40

22.06.2007, 09:28

Üçüncü nokta : Bu radyo makineciğinde ve mânevî kelimat çiçeklerine saksılık eden bu kapçıktaki bir avuç havanın gösterdikleri mucizât-ı kudretten bu hakikat anlaşılıyor ki, her bir zerre, Cenab-ı Hakkı zâtıyla ve sıfâtıyla târif eder ve ispat eder. Bütün kâinatı teftiş eden hükemalar ve ulemalar, büyük ve geniş delillerle Zat-ı Vâcibü'l-Vücudun vücudunu ve vahdetini ispat etmek için bütün kâinatı nazara alırlar, sonra mârifetullahı tam elde ediyorlar. Halbuki nasıl güneş çıktığı vakit bir zerrecik cam, aynı deniz yüzü gibi güneşi gösteriyor ve o güneşe işaret ediyor. Öyle de, bu bir avuç havadaki her bir zerre de, mezkûr hakikate binaen, aynen kâinat denizindeki cilve-i tevhidi, sıfât ve kemâliyle kendilerinde gösteriyorlar.
ışte, Kur'ân-ı Hakîmin mânevî mucizesinin bir lem'ası olan Risale-i Nur bu hakikati izahatıyla ispat etmesi içindir ki müdakkik bir Nurcu, huzur-u daimî kazanmak ve mârifetullahı her vakit tahattur etmek için ve huzur-u daimî hâtırı için Lâ mevcude illâ Hû demeye mecbur olmuyor.
http://www.risaleara.com/oku.asp?id=3730
Bugün ne kadar risalei nur okudum acaba?

Okumamışsam karlımıyım acaba?

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir