Giriş yapmadınız.

  • Konuyu başlatan "insirah"

Mesajlar: 1,518

Konum: istanbul

Meslek: NURolog

  • Özel mesaj gönder

1

09.01.2006, 18:35

Nişantaşı Gençliği

Yeni yıla girerken, yılbaşı yine rezaletleriyle anıldı.

Habercilerin objektifinden kaçmamış, nâhoş görüntüler ekrana yansıdı.

Taşkınlık yapan gençler, ellerinde içki ve bira şişeleri olduğu halde, tekme/tokat birbirine girdi.

Gecenin en uygun başlığı hazır:

Nişantaşı mı, dağbaşı mı?

Haberciler, Taksim, ıstiklal Caddesi ve Nişantaşı’na karargâh kurmuş. Öncelikle Nişantaşı’ndaki rezaleti ekrana yansıttılar.

Gençler taşkınlık yapmaya hazır hale getirilmiş. Patlamaya hazır bomba gibi... Ne polis dinliyorlar, ne vicdan.

Günlerce, televizyondan bangır bangır “eğlence” anonsları yapıldı.

Gazeteler çarşaf çarşaf “rakı” reklâmları yayınladı.

ışte neticesi.

Ertesi gün muhabir, Nişantaşı sakinleriyle röportaj yapıyor. Hepsinin ortak görüşü şu: Yılbaşında iyi ki burada değildik.

Taksim’deki görüntüler, rezaletin ikinci perdesini ekrana getirdi. Taciz görüntüleri yüz kızarttı.

Gençler ömrünün en güzel yıllarını sefahatte harcayınca, böylesi dehşet görüntüler ortaya çıkıyor.

Bediüzzaman Hazretleri de bu tehlikeye yarım asır önce işaret etmiş.

Diyor ki:

“Ben bir gün sokağa bakarken, o fitnenin te’sirli bir nümûnesini hissettim. Gençlere çok acıdım. Dedim: ‘Bu biçareler kendilerini, bu mıknatıs gibi cezbedici fitnenin ateşinden kurtaramazlar’ diye düşünürken; birden, o fitneyi ateşlendiren ve tâlim eden irtidatkâr bir şahs-ı mânevî önümde tecessüm etti. Ben de ona ve ondan ders alan mülhidlere dedim:

“Ey Cehennem hûrileri ile zevklenmek yolunda dinini feda eden ve sefîhâne dalâleti severek irtikâb eden ve hevesat-ı nefsiye lezzeti yolunda dinsizliği ve ilhadı kabûl eden ve hayatı perestiş edip ölümden şiddetli korkan ve kabri hatırına getirmek istemeyen ve irtidata yüz tutan bedbaht!.. Kat’iyyen bil ki: Dinsizlik cihetiyle senin bu koca dünyan; bu saatten evvel ve bu dakikadan sonra, bil’umum senin bu kâinatın ve mâzi ve müstakbelin ve geçmiş nev’in ve cinsin ve gelecek mahlûklar ve nesiller ve gitmiş dünyalar ve milletler ve gelen insanlar ve tâifeler tamamen mâdum ve ölüdürler. ışte, insaniyet ve akıl cihetiyle alâkadar olduğun bütün o seyyar dünyalar ve seyyal kâinatlar, mütemadiyen senin dalâletin sûretiyle, senin başına dünya dolusu dehşetli ve hadsiz ölümlerin şiddetli elemlerini yağdırıyor. Senin şuurun varsa, kalbini yakıyor... Rûhun varsa, yandırıyor... Aklın sönmemiş ise, gamlar içinde boğuyor. Eğer bir saatcık sarhoşça sefahetin ve pis lezzetin bu nihayetsiz gamlara, hüzünlere, elemlere mukabil gelebilirse o sefahette kal... Yoksa, aklını başına al!.. O mânevî cehennemden kurtulmak ve îmanın bu dünyada dahi te’min ettiği bir mânevî cennete girmek ve saadet-i hayatiyeyi tatmak için, Kur’ân’ın dersini dinle... Cüz’î, fâni bir dakika lezzeti; küllî bâkî, dâimî, îmanî lezzetler ile mübadele et...” (Gençlik Rehberi)


Bediüzzaman gençleri ve gençliği uyarıyor.

Ona kulak verip, dinlemeli.

Aksi halde, bu asrın çekeceği var

applejuice

Stajyer

Mesajlar: 72

Konum: Kanada

Meslek: Serbest Meslek

Hobiler: Haber Programlari,internet,muzik

  • Özel mesaj gönder

2

10.01.2006, 06:57

...

gencligin hali hakikaten iyi degil..

sigara,alkol,uyusturucu,evlilik disi iliskiler,paradan baska bir sey tanimama,luks hastaligi almis basini gidiyor.

hatirliyorum bir buyugum bana okul yillarinda sigara icenlerin kosede bucakta gizlene gizlene bu isi yaptiklarini soylemisti..heyhat simdilerde ogrenciler ogretmenlerinin gozunun icine baka baka sigara iciyor !!

hele alkol meselesi..tam bir ozenti..baska birsey degil..

uyusturucu ozellikle buyuk sehirlerde almis basini yurumus..hele esrar daha yaygin...

evlilik disi iliskiler meselesine girmek bile istemiyorum..liselerde hatta ortaokullarda gencler zivanadan cikmis, ar damarlari catlamis, namus perdeleri yirtilmis..bunlarmi olacak gelecegin fatihlerini, yavuzlarini doguracak analar !!?

zaten luks hastaligini yazmama gerek yok..bunun yaninda da cep telefonu hastaligi cikmis..cebinde bes kurus parasi yok iki saat cep telefonuyla lakirdi yapiyor..

bizi bu hallere getirenler utansin...

ama onemli olan keyfiyettir kemmiyet degil...yeni nesillerde yetisiyor insallah..

Allah sonumuzu hayr etsin..
birgun olur mezarini kazarlar
amelini defterine yazarlar
basucuna birkac kerpic dizerler
sagina soluna donemezsin ha!

yunus emre

  • Konuyu başlatan "insirah"

Mesajlar: 1,518

Konum: istanbul

Meslek: NURolog

  • Özel mesaj gönder

3

10.01.2006, 19:11

bu dehşetli cazibedar fitneden kurtulmak için tek başına kalmamak ve Allah ı hatırlatan ve devamlı bizi hayra cagiran tesvik eden insanlarla beraber olmalıyız.
Risale-i nur insanın bu zamanki deertlerini tam manasıyla ortaya koymuş ve makul çözümler sunmuştur
aklen ,kalben,vicdanen tatmin ediyor
şu gunah yapma diye radikalce çözümler vermiyor ,bu zamanın dehşetli hastalıgından biri olan enaniyet olayını da muhteşem bir merhem oluyor,,
günahkara değil günaha karşı olan bu zat,yaptıgımız gunahların dunyada dahi perişan edebileceğini anlatarak ,bizi gunahlara karşı korumaya çalışmıştır

oyustenden de imani ilime ehemmiyet vermek lazım
okumak okumak....

4

11.01.2006, 12:22

Nişantaşı gençliği, alakaya muhtaç bir gençlik. Nişantaşı gençliği etrafından ürken bir gençlik... elindeki herşey alınacakmışcasına korkan, varoşlardan sürekli kendine bir tehdidin geldiğini gören, konumunu muhafaza etmeye çalışan, yalnız, gerilimli... hangi eğlenceye elini atsa onun ebed hislerini karşılamadığı için sıkılıveren... hayatta kendinden beklenilen şeylerin tam ruhuna uymadığını hisseden...

böylesi bir durumdaki insanların hali 2. sözde tam tasvir edilmiş...

"Bakar ki, her yerde âciz bîçâreler, zorba müthiş adamların ellerinden ve tahribatlarından vâveylâ ediyorlar. Bütün gezdiği yerlerde böyle hazin, elîm bir hali görür. Bütün memleket bir matemhane-i umumî şeklini almış. Kendisi şu elîm ve muzlim haleti hissetmemek için sarhoşluktan başka çare bulamaz. Çünkü herkes ona düşman ve ecnebî görünüyor. Ve ortalıkta dahi müthiş cenazeleri ve meyusâne ağlayan yetimleri görür. Vicdanı azap içinde kalır."

bu tasvir yalnızca Nişantaşına değil, herkese hatta bana da güzel uyuyor. Nurlardan istifade etmediğim zamanlarımı muhasebe ettikçe çarpıcı durum iyice gün ışığına çıkıyor...

birileri ilgilendi. üstüme başıma, tavrıma, içimdeki putlarıma bakmadan... yalnızca samimiyetle okudular okudular... yaşamaya çalıştılar... çevremde onlarca akranımın nasıl yavaşça şekil değiştirdiklerini ve sarhoşlukdan ayıldıklarını izlemek çok keyifliydi...

o Nur denizini göstermek... her sorulan ve akla geleni orada bulma gayreti muhatabında değişiklik meydana getiriyor... okuyabilmek ve ilgilenebilmek içinde güzel bakmak, hatta gerekirse görmemek gerekiyor...

biliyorsunuz "Hüsn-ü zan öyle bir kimyadır ki, toprağı altın yapar..." Nişantaşı gençliğinin Risale-i Nur'a, muhataplarının da hüsn-ü zanna ihtiyacı bir gerçek..

  • Konuyu başlatan "insirah"

Mesajlar: 1,518

Konum: istanbul

Meslek: NURolog

  • Özel mesaj gönder

5

11.01.2006, 14:05

Alıntı sahibi ""pusula""

Hüsn-ü zan öyle bir kimyadır ki, toprağı altın yapar..." Nişantaşı gençliğinin Risale-i Nur'a, muhataplarının da hüsn-ü zanna ihtiyacı bir gerçek..


:wink:

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir