Giriş yapmadınız.

Bîçare S.V.

Profesyonel

  • "Bîçare S.V." bir erkek
  • Konuyu başlatan "Bîçare S.V."

Mesajlar: 712

Konum: İstanbul/ Çamlıca

Meslek: Gazeteci/ Arşiv-Kütüphane

Hobiler: Kitap okuma (Sesli)

  • Özel mesaj gönder

1

21.09.2010, 15:50

İzmit ve Said Nursî


İzmit ve Said Nursî


<img src="http://www.yeniasya.com.tr/2010/09/21/resim/h.jpg" align="left" />
Geçenlerde Lem’alar kitabından bir okuma esnasında, Yirmi Sekizinci
Lem’anın “İkinci Kerâmet-i Aleviye, Birinci Meselesi”nin sonunda “Hafız
Tevfik’in fıkrasına tetimmedir” başlıklı açıklamada, ”Sair fıkraların
delâletiyle bu umumi hitapta hususî bir muhatap ‘Said Nursî’dir.

O halde… zam edilse bin üç yüz yirmi beş (1325) eder. Çünkü
şeddeli nun iki nun ve ‘en-nursî’deki ‘ye’ şeddeli iki ‘ye’dir. İşte o
tarihte 31 Mart hadisesi münasebetiyle İstanbul’dan kaçarak muvakkat bir
zaman mücahede-i maneviyeyi bırakmak niyetiyle hareket ordusundan firar
edip İzmit’e geldiği tarihe tevafuk ediyor”1 ifadesinde geçen “İzmit”
kelimesi dikkatimi çekti.

Buradan hareketle, doğma büyüme İzmitli olmam hasebiyle “İzmit ve
Said Nursî” arasındaki ilişkileri araştırmak istedim.

Acaba Üstad Said Nursî, İzmit’e niçin, ne zaman gelmişti ve
burada ne yapmıştı?

İlk olarak tabiî ki Risâle-i Nur Külliyatı’na bakmalıydı.
Külliyatı taradığımda dört yerde İzmit lafzının geçtiğini gördüm.
Birincisi yukarıya aldığım Lem’alar’daki kısım. İkincisi Tarihçe-i
Hayat’ta geçmektedir: ”Hürriyetten sonra mücahid arkadaşlarıyla beraber
İttihad-ı Muhammedî (asm) Cemiyetini kurmuşlar, cemiyet pek kısa bir
zamanda inkişafa başlamış, hatta Bediüzzaman’ın bir makalesiyle
Adapazarı ve İzmit havalisinde elli bin kişi cemiyete dâhil olmuştu.”2

Üçüncü olarak da, Kastamonu Lahikası’nda geçmektedir: “Feyzi’nin
ve Salahaddin’in asker olması dolayısıyla Üstad hafif tebessüm ederek:
‘Sizi onlar alamazlar. Vazifeniz var, davet ediliyorsunuz. Çünkü lisanla
olmasa da hâl ü etvarınız o vazifeyi görecektir’ dedi. Hakikaten
Selahaddin asker olduğunda mübarek Ramazan’da İzmit’in Tavşan Tepesi’nde
havanın müsaadesizliğine rağmen yine cemaatle teravih namazı
kıldırması….”3

Dördüncü olarak Sikke-i Tasdik-i Gaybî kitabında geçmektedir:
“İşte merkezi Gerede, Bolu ve Düzce olan bu kanlı zelzele, Risâle-i
Nur’un dördüncü bir kerâmeti idi. Bu gazete şu malûmatı veriyor: Ankara,
Bolu, Zonguldak, Çankırı ve İzmit vilâyetlerinde fazla kayıblar
varmış... Bolu ile telgraf ve telefon hatları kesilmiş, zelzele
mıntıkasında şiddetli bir kar fırtınası hüküm sürüyormuş. İzmit’te
zelzele olurken şimşekler çakmış, şehir birkaç saniye aydınlık içinde
kalmış.”4

Hareket noktası olarak aldığım konuya mutabık olarak birinci ve
ikinci yerlerdeki olayları incelememiz gerekecektir.

Önce kısaca o günkü, yani Üstad’ın İzmit’e geldiği ve bazı
faaliyetlerde bulunduğu zamanın biraz öncesini hatırlamak gerekiyor.

31 Mart 1325 (13 Nisan 1909)5 Salı günü, Selanik’ten İstanbul’a
Meşrutiyet muhafızı olarak gönderilmiş ve Taşkışla’ya yerleştirilmiş
bulunan avcı taburları efradı, zabitlerini kışlalara hapsettikten sonra
gece yarısına doğru Sultanahmet meydanında toplanarak büyük bir isyan
başlattılar.6

Bu isyan sırasında, Bediüzzaman’ın rolü daima yatıştırıcı
olmuştur. Makaleleriyle, hitabeleriyle, isyan eden 8 avcı taburuna karşı
bizzat yaptığı konuşmalarıyla7, onları subaylarına itaate davet etmiş
ve bunda da başarılı olmuştur. 31 Mart’ın o karışık günlerinde
Bediüzzaman, İzmit’e gitmiştir.8 İzmit’e bağlı Yarımca ve Kalburcu
beldelerinde bazı çalışmalarda bulunmuştur.9

Bediüzzaman olayda yatıştırıcı rol oynamasına rağmen, o karışık
ortamda, (kendisinden daha önce tedirgin olmuş yönetim tarafından)
İzmit’te yakalanarak İstanbul’a getirilmiş, (Ceride-i Sofiye gazetesinin
2 Mayıs 1909 (18 Nisan 1325) tarihli haberine göre 1 Mayıs 1909’da
tevkif edilmiştir.) Divan-ı Harb-i Örfi’de yargılanmış ve beraat
etmiştir.10

Tam burada, İzmitli gazeteci ve o zamanın İzmit’teki İttihad ve
Terakki cemiyetinin ileri gelenlerinden olan Rıfat Yüce’nin11 ‘Kocaeli
Tarih ve Rehberi’ isimli kitabından alıntılar yapmak istiyorum.

R. Yüce’nin yazdığına göre; Üstad Bediüzzaman İzmit’e geldiğinde,
bu durumu İttihad ve Terakki cemiyetinin merkezine bildiriyorlar.
Merkez de tutuklanmasını söylüyor ve Üstad gözaltına alınıyor.12

Kitabının daha sonraki sayfalarında Rıfat Yüce, Üstad’ın İzmit’e
gelişini ve aralarında geçen ilişkileri ve konuşmaları şu şekilde
aktarıyor:

“31 Mart olayı olduktan sonra, gün aşırı cemiyette toplantılar
yapıyorduk. Yeni haberler öğrenmek için her gün İstanbul’dan gelen treni
karşılamak için istasyona giderdim. Bir gün gittiğimde trenin askerle
dolu olduğunu gördüm. Hareket Ordusu İstanbul’a yaklaştığında
İstanbul’da isyan etmiş olan askerler sırayla memleketlerine
gidiyorlarmış. Onlarla biraz konuştum. Bu hareketlerinin iyi olmadığını
ve geri dönmelerinin gerektiğini söyledim. Onlar da ‘Memleketimize bir
gidelim düşünürüz’ gibi bir cevap verdiler. Ertesi gün yine istasyona
gittiğimde geç kalmıştım. Tren gelmiş, yolcular şehre doğru
geliyorlardı. Aralarında farklı elbiseli bir zat gördüm. Herkes ona
bakıyordu. Kim olduğunu sordum. Bediüzzaman Said Nursî dediler. Bu zatın
şöhretini daha Meşrutiyet ilân edilmeden önce duyuyordum. Diyorlardı
ki; ’Doğudan bir Kürt Hoca gelmiş, İstanbul ulemasının takdirlerini
kazanmış.‘ Meşrutiyet ilân edildikten sonra bu zat matbuat sahasına
çıktı.13 (…) Fikri ve mütalâaları halkın dini hislerini okşar surette
olduğundan onun yazısı çıkan gazeteler çok okunurdu. Said Nursî İstanbul
hamallarının kaba kumaştan yaptırmış oldukları dayanıklı elbiselerden
giyinmiş, ama buna birçok ilaveler yapmış, kollarına yakasına çeşit
çeşit yamalar, allı, mavili, kırmızı ve pembe ve açık ve kolları, renk
renk ve insanın aklına ne türlü gelirse o renkleri Bediüzzaman’ın
elbisesinde bulabilirsiniz. Böyle türlü renklerin olması bilgin olduğuna
işaretmiş. Sarığı da aynı şekildeydi. Ben bunun benzeri birisini
görmüştüm ama o meczuptu. Fakat bu öyle değil.”14

R. Yüce, bunları söyleyerek, kendisine verilen “Bediüzzaman’ın
maddî ihtiyaçlarıyla (yatacak yer temini vs.) ilgilenmek, fikirlerini
anlamak” gibi görevleri için bir otele yerleştiriyor. Yemek yediriyor.
Üstad da namazını kılıp uykuya çekiliyor. Bu arada İtihad ve Terakki
merkezinden Bediüzzaman’ın tutuklanması için emir geliyor. Tutuklanıyor
ve İzmit Polis dairesinde Divan-ı Harb’e çıkarılıncaya kadar tutuklu
olarak alıyor.

Otelde İzmit eşrafından ve özellikle muhafazakâr kısımdan birçok
kişi ziyarette bulunuyor. Bu arada Rıfat Yüce de bazı sorular soruyor.
Bu sorular ve cevapları şöyledir;

“1. İstanbul bilginleri ile konuşma yapıp yapmadıklarını sordum.
Cevaben; ‘İstanbul bilginleri ile görüştüm. Onlar çok iyi adamlar, fakat
pek çokları derin bilgin değillerdir.’ dedikten sonra içlerinde farsça
bilenlerin az olduğunu ilave etti. ‘İçlerinde sarf ve nahiv kaidelerle
mantık, beyan, belagat, bedii, fıkıh usulü, fıkıh, kelâm, hikmeti atik
iyi bilenler var’ diyerek takdir eden bir dil ile anlatmıştı.

“2. ‘Niçin memleket elbisesini giyiyorsunuz?’ sorusuna da; ‘Bizim
memleket halkı böyle giyer, ben de o halktan biriyim. Hocalar içinde
İstanbul bilginleri gibi seçilmiş ayrı bir elbise yoktur. Yalnız bu
renkler bilgin olduğuna işarettir’ dedi.

“3. İnkılâbı nasıl karşıladığı sorusuna cevabı ise; ‘İnkılâbı iyi
karşıladım. Allah’ın emri mucibince hareket edilirse iyi.. Fakat
İstanbul’un kötü düşünceli adamlarının elinde âlet olursa tabi kötü
olur. Ben İnkilâb’dan sonra Selanik’e gittim. Niyazi ve Enver beylerle
görüştüm. Onların fikirleri ve yapmak istedikleri şeyler çok iyi, fakat
iş İstanbul’da bozuluyor.’

“4. Muhaliflere ve gazetelere yazdıkları hakkında sorduğum soruya
cevabı; ‘Meşrutiyet ilan edildikten sonra İstanbul gazetecileri yanıma
geliyorlar. Onlarla konuşurken söylediklerime, ertesi gün gazetelerinde
birçok şeyler daha ilave ettikleri halde görüyorum. Zira yazım düzgün
değildir ve kitâbetim yoktur. Onlar iyi kâtip, gazete usûlü üzerine
yazıyorlar. En çok yazı da İkdam gazetesine veririm. O hep doğru
yazıyor. Volkan ve Serbesti gazeteleri çok ilâve yapıyorlar. Ben ancak
gazetede görüyorum’ dedi.

“5. İstanbul’dan niçin kaçtığını ve sonra ne yapacağını sordum.
Cevaben; ‘İstanbul’dan korkudan kaçmadım, bir karışıklık var da ondan
geldim. Buradan da Anadolu içlerine gideceğim’ dedi.

“6. Saraya gidip gitmediğini ve Padişahla görüşüp görüşmediğini
sordum. ‘Önceden Abdülhamid ile görüşmüştüm. Fakat dün de saraya gittim.
Millet arasında fitne fesat ika eden emrin şer’an halli vacip olduğunu
söyledim. Bunun üzerine bugün de buraya geldim’ dedi.”15

Bu soru-cevaplar karşısında R. Yüce, Bediüzzaman’ın Anadolu
içlerinde yaşamış olmasına rağmen birçok ilmi okuduğuna ve bilgi sahibi
olduğuna karar veriyor. Kaç yaşında olduğunu sorup, 32 olduğu cevabını
alıyor. Yaşını söyledikten sonra da Üstad Said Nursî; ”Fakat bu son
sekiz ay içinde yarım asırlık olaylara şahid oldum” diyor.

Daha sonra, R. Yüce’nin, kitabında, Üstad Bediüzzaman’ın
İstanbul’daki karışıklık esnasında Padişah’la görüşmesinin ve sonrasında
Anadolu’ya geçmesinin incelenmeye değer olaylar olduğunun altını
çizmesi düşünülecek bir şeydir. Tutuklanmasının da buna göre normal
olduğuna karar veriyor, kendince.

İzmit’te tutuklanarak, İstanbul’da mahkemeye çıkartılan
Bediüzzaman, Şeriat isteyen ve o hadisede ismi karışan on beş kadar idam
edilen hoca mahkeme binasının bahçesinde asılı durdukları ve kendisi de
pencereden onları gördüğü bir halde muhakeme olunur. Mahkeme reisi
Hurşid Paşa sorar:

“Sen de Şeriat istemişsin?”

Bediüzzaman cevap verir: “Şeriatın bir hakikatine, bin ruhum olsa
feda etmeye hazırım. Zira Şeriat, sebeb-i saadet ve adalet-i mahz ve
fazilettir. Fakat, ihtilâlcilerin isteyişi gibi değil!”16

Bediüzzaman’ın divan-ı harpteki bu kahramanca müdafaası, o zaman
iki defa tab edilip neşredilmiştir. O dehşetli mahkemeden idamını
beklerken beraat etmiş ve mahkemeye teşekkür etmeyerek, yolda
Bayezid’den tâ Sultanahmed’e kadar, arkasında kalabalık bir halk kitlesi
mevcut olduğu halde, “Zalimler için yaşasın Cehennem! Zalimler için
yaşasın Cehennem!” nidâlarıyla ilerlemiştir.

Bediüzzaman İstanbul’da 31 Mart Olayı’nın akışını tasvip
etmeyerek İstanbul’u terk etmesi üzerine gittiği İzmit’te yakalandığı
zaman kama ve rovelverine el konulmuş olmalıdır ki; 24 Mayıs 1909
tarihinde Zaptiye Nezareti, İzmit Polis Komiserliği’ne bir tezkire
göndererek Bediüzzaman’ın kama ve rovelverinin Zaptiye Nezareti’ne iade
edilmesini ister.17 (Ek-1: Mektubî Kalemine Mahsus: İzmid Polis
Komiserliği’ne, Bediüzzaman Kürd Said Efendi’den oraca alınmış olan bir
kama ile rovelverin serian Daire-i Zabtiye’ye gönderilmesi. 11 Mayıs
1325 / 24 Mayıs 1909.) Bu talebin hangi saikten kaynaklandığı tam olarak
bilinmemekle beraber, Bediüzzaman’ın Divan-ı Harb-i Örfi’de beraat
ederek suçsuzluğu ortaya çıktıktan sonra eşyalarını tekrar iade etme
gereği ortaya çıkmış olmalıdır.18

Bediüzzaman’ın tevkif edilip nezarete alınması ve sorgulanması
olayı hakkındaki bir bilgi de “Ceride-i Sofiye” gazetesindedir. Bu
gazetenin 18 Nisan 1325 Rumî, 1 Mayıs 1909 Miladî Cumartesi tarihli 6.
sayısında şu haber geçmektedir: “İttihad-ı Muhammedî Cemiyeti âzâsından
bulunan “Kürd Hoca” denmekle maruf Bediüzzaman Said, dün İzmit’te tevkif
edilerek şimendiferle Dersaadet’e gönderilmiş ve Daire-i harbiyeye
i’zam (yönlendirme) kılınmıştır.”19

Ayrıca, Bediüzzaman’ın duruşma günleri ve tahliye günleri
hakkında ise “Tanin” gazetesi, 10-11 Mayıs 1325 (23-24 Mayıs 1909)
tarihli nüshaları ve 260 ve 261’inci sayılarında şu malûmatı
vermektedir: ”Ceride-i Sofiye ve Tanin gazetesinin bu haberlerine göre,
Bediüzzaman Hazretleri 31 Mart olayında sadece 23 gün hapis ve
nezarette kalmış oluyor. Çünkü 31 Mart hadisesi, Miladi 13 Nisan’da
başlamış, on bir gün isyan hareketleri devam etmiş, on birinci gününde,
yani 24 Nisan’da Hareket Ordusu müdahale etmiş ve bastırmıştır.
Bediüzzaman ise, Ceride-i Sofiye’nin haberine göre, 30 Nisan 1909 Cuma
günü tutuklanmış.. Ve Tanin gazetesinin haberine göre, 23 Mayıs 1909
pazar günü baraet ederek serbest bırakılmıştır. Bundan sonraki durum,
Bediüzzaman’ın Divan-ı Harb mahkemelerindeki müdafaalarından anlaşıldığı
vechile, tahliye olduğu tarihten bir gün sonra, yani 25 Mayıs 1909 salı
günü Divan-ı Harb-i Örfî 1 nolu mahkemesinde yaptığı müdafaalarından
sonra da beraat etmiştir.

Hareket Ordusu gelip İstanbul’u kuşattığı Rumi 11 Nisan 1325’te
(Milâdî 24 Nisan 1909) İttihad-ı Muhammedi üyelerini yakalamaya
başladıkları günlerde Bediüzzaman Hazretleri, hayatını ucuza sarf
etmemek ve koruma altına almak niyetiyle İstanbul’dan ayrılıp İzmit’e
gitmiştir. Bediüzzaman’ın İzmit’te beklediği günlerde miladi 27 Nisan
1909 Sultan Abdulhamid’in halli gerçekleştirilmiş oluyordu. Miladi 30
Nisan 1909’da da Bediüzzaman Hazretleri İzmit’te yakalanıp tevkif
edilerek İstanbul’a götürülmüş 23 gün Harbiye Nezaretinde tutuklu
bulundurulmuş, 2 nolu Divan-ı Harb Mahkemesinde sorgulandıktan sonra
tahliye edilmiştir. Bir gün sonra da, 1 nolu Divan-ı Harp Mahkemesi’nde
yargılanmış, gayet merdane ve pervasızca müdafaaları sonunda bereat
almıştır.20

Ek-1:

Mektubî Kalemine Mahsus: İzmid Polis Komiserliği’ne, “Bediüzzaman
Kürd Said Efendi’den oraca alınmış olan bir kama ile rovelverin serian
Daire-i Zabtiye’ye gönderilmesi.” 11 Mayıs 1325/24 Mayıs 1909. ZB.,
629/55

(Yeni Asya, Enstitü Sayfası, 4.30.2004, Ayrıca Bkz.: Selim
Sönmez, “Bediüzzaman Said Nursî’nin 31 Mart Olayı’ndaki Tavrı”, Köprü,
Sayı: 78 (Bahar-2002), s. 115-131). Tutuklananlar arasında Said Nursî de
vardı. İkazları ile yanlış anlaşılmamayı dilerken yine yanlış
anlaşılmaktan kurtulamamıştı. Ceride-i Sofiye gazetesinin 2 Mayıs 1909
(18 Nisan 1325) tarihli haberine göre 1 Mayıs 1909’da tevkif
edilmiştir.*

* “İttihad-ı Muhammedi Cemiyeti azasından bulunan Kürt Hoca
demekle maruf Bediüzzaman Said dün İzmit’te tevkif olarak şimendiferle
Dersaadet’e gönderilmiş ve daire-i harbiyeye izam kılınmıştır.”
(Ceride-i Sofiye gazetesi, 18 Nisan 1325/11 Rebiülahir 1327); Bu bilgi,
Osmanlıca Lemalar’da yer alan 28. Lem’a’da şöyle desteklenmektedir:
“...işte o tarihte 31 Mart hadisesi münasebetiyle, İstanbul’dan kaçarak
muvakkat bir zaman mücahede-yi mâneviyeyi bırakmak niyetiyle “Hareket
Ordusu”ndan firar edip İzmit’e geldiği tarihe tevafuk ediyor.”
(Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar, Osmanlıca, İstanbul, 1996, s. 647) Bu
metin Yeni Asya Neşriyat ‘ın çıkardığı Lem’alar mecmuasının en son
baskısında yer almaktadır.)


M. FAHRİ UTKAN mfutkan@yahoo.com





21.09.2010




"İyyake nâ'büdü ve İyyake nesteîn."
'Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım dileriz.'
"İnsanlara teşekkür etmeyen, ALLAH'a da şükretmez.!"
'Bırak bîçare feryâdı, Bîçare S.V.

hasan_yıldız

Profesyonel

  • "hasan_yıldız" bir erkek

Mesajlar: 654

Konum: usak

Meslek: esnaf

  • Özel mesaj gönder

2

26.09.2010, 12:20

“Sen de Şeriat istemişsin?”

Bediüzzaman cevap verir: “Şeriatın bir hakikatine, bin ruhum olsa
feda etmeye hazırım. Zira Şeriat, sebeb-i saadet ve adalet-i mahz ve
fazilettir. Fakat, ihtilâlcilerin isteyişi gibi değil!”16

allah razı olsun
hy120 nickim değişti

Bu konuyu değerlendir