Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

13.06.2007, 10:51

Cüz-i iradeden dahi vazgeçip, işini irade-i İlahiyyeye.

Yâ Rab! Tevekkülsüz, gafletle, iktidar ve ihtiyarıma dayanıp derdime derman aramak için
cihât-ı sitte denilen altı cihette nazar gezdirdim. Maatteessüf derdime derman bulamadım. Mânen bana denildi ki: "Yetmez mi dert, derman sana."

ışte şu altı cihette ünsiyet ve teselli değil, belki dehşet ve vahşet aldığım onlara mukabil, benim elimde bir cüz-i ihtiyarîden başka hiçbir şey yoktur ki, ona dayanıp onunla mukabele edeyim.

Halbuki o cüz-i ihtiyarî denilen silâh-ı insanî hem âciz, hem kısadır. Hem ayarı noksandır. ıcad edemez. Kisbden başka hiçbir şey elinden gelmez.

O cüz-i ihtiyarînin meydan-ı cevelânı, kısacık şu zaman-ı hazır ve bir ân-ı seyyaldir.

ışte, şu bütün ihtiyaçlarımla ve zayıflığımla ve fakr ve aczimle beraber, altı cihetten gelen dehşetler ve vahşetlerle perişan bir halde iken, kalem-i kudretle sahife-i fıtratımda ebede uzanan arzular ve sermede yayılan emeller âşikâre bir surette yazılmıştır, mahiyetimde derc edilmiştir.

Belki dünyada ne varsa, nümuneleri fıtratımda vardır. Umum onlara karşı alâkadarım. Onlar için çalıştırıyorum, çalışıyorum.

ıhtiyaç dairesi, nazar dairesi kadar büyüktür, geniştir.

Hattâ, hayal nereye gitse, ihtiyaç dairesi dahi oraya gider; orada da hâcet vardır. Belki, her ne ki elde yok, ihtiyaçta vardır. Elde olmayan ihtiyaçta vardır; elde bulunmayan ise hadsizdir.

Halbuki daire-i iktidar, kısa elimin dairesi kadar kısa ve dardır.

Demek, fakr ve ihtiyaçlarım dünya kadardır.

Sermayem ise, cüz-i lâyetecezzâ gibi cüz'î bir şeydir.

ışte, şu cihan kadar ve milyarlar ile ancak tahsil edilen hâcet nerede? Ve bu beş paralık cüz-ü ihtiyarî nerede? Bununla onların mübayaasına gidilmez, bununla onlar kazanılmaz. Öyleyse başka bir çare aramak gerektir.

O çare ise şudur ki: O cüz-i ihtiyarîden dahi vaz geçip, irade-i ılâhiyeye işini bırakıp, kendi havl ve kuvvetinden teberri edip, Cenâb-ı Hakkın havl ve kuvvetine iltica ederek hakikat-i tevekküle yapışmaktır. Yâ Rab! Madem çare-i necat budur; Senin yolunda o cüz-i ihtiyarîden vaz geçiyorum ve enaniyetimden teberri ediyorum.

Ta, Senin inayetin, acz ve zaafıma merhameten elimi tutsun. Hem, ta Senin rahmetin, fakr ve ihtiyacıma şefkat edip bana istinadgâh olabilsin, kendi kapısını bana açsın.

17.nci sözden...

Selamunaleyküm

Cüz-i iradenin mahiyetini evsafıyla üstadımız 17.nci sözde izah etmiş ve Risale-i Nur'un; 30.ncu söz "ENE BAHSıNDE" insan irade ve iktidar hissinin mahiyetinden de söz edilmiş.

Ayrıca, 26.ncı söz KADER RıSALESıNDE imtihan içersindeki sorumluluk ve fiil dairesi beyan edimiş.

ışaret-ül ı'caz mühürlenen kalplerde, müreccih ve tercih manalarında ki mahiyeti küfür içersindeki efali, ve irade-i külliyenin talebe taalluku gibi izahlarla ırade-i meydan ve meyalanı belirtilmiş...


Mahiyetinin külli izahı ile anlaşılan şu ki; bu hadsiz ihtiyaç karşılığındaki hadsiz zaaf iradi olarak irade-i cüz-iyi terki iktiza ediyor...

Yine bu sözün devamında, yok yokun varlığında... Kendinden geçmekle varlıkta var olmanın ehemmiyeti gösteriliyor.

Bize bakan cephesi ise; Bu derslere olan muhatabiyetimiz noktasındadır. Ve ihtiyacımızın iştiyakıyla ve şevkine olan şuurumuzla istifade etmeye kanaatimizle manalar dahada anlaşılır.

Cüz-i ırade bir meyl-i husussidir. ınsanın istemesine, daire-i imtihanda adaletli ve hikmetli fıtri, varlığıyla yokluğu belli olmayan bir kanundur.

Bu mahiyet imam ve itminan ile ya halıka veya halka rucu ettiğinde mahiyeti değişik görünür. Halıka olan meylinde; Böyle mutlak bir acz, böyle bir kudrete kendi havl ve kuvvetinden vaz geçerek istinad ve istimdadı iktiza eder.Bilerek ve görerek şuhudi olan imanın muktezası budur.

Bediüzzaman hazretleri, ırade-i cüziyyesini kullanmadan terk etmiyor. Dikkat edersek altı cihette onun penceresinden; geçmişe, geleceğe ve hakeza bakıp, irade-i cüziyyenin mahiyetini ilmen, yakinen, hakkan idrak ederek, irade-i Külliyenin Rahmet kapısına tevdi ediyor.

şimdi bu tarzda bir fikri ve ilmi tasarrufu istimal etmeden, bu manaya nufuz mesaisini yapmadan ve teveccüh mahiyetini almadan; Ben irademden vaz geçiyorum denildiğinde, iradi varlığımızı ortaya koymuş oluruz. ıçinde bizimde olduğumuz bir mana, yokluk manası olmayacağından, luzumsuz ifadelerden başka birşey olmaz...

ırade-i Cüziyye ve ırade-i Külliye; Tecalliyat-ı Esma ile Meyelan-ı beşeriye dairesinde hallakıyetin ve imtihanın en hareketli müessesesidir.

Halka raci olan kısmı 30.NCU SÖZ penceresinden göründüğü gibi müthiş hatalar ve felsefi ve şedit zulümları netice verir bir meyelan-ı habisedir.

Kısaca; Kendi mahiyetinde derc edilen, acz ve fakr, ihyaç ve zayıflığı, ilmen fark eden insan; iman-ı tahkikiyle de Rabbi Rahiminin marifet nurundan istifade ettiğinde, bendilikten Allah'a firar etmesi, hem kendi hakikatinin gereğidir, Hem de ımanın tezahür ve kanat cephesinde fiilinin elzem-i zarurrisidir.

17.NCı SÖZ, Cüz-i ıradenin muazzam teslim ve tesellüm usulünü gösterir. Ve Risal-i Nur, Tevhidin mertebelerini ders verirken; ıstifade, kanaat, itminan, itimat, istimdat, istinad gibi fıtri ve vicdani yapıyı ele alarak uygular.

ınsan fıtratını manevi yapısı binler alemlerle bağlıdır. ıman bu alemleri hem keşif eden hem mahiyeti gösteren nurdur.

Bu manevi irtibat ilmin ve marifetullahın aleme girmesiyle diğer karanlık noktarın da aydınlatır keyfiyettedir. Maddi alemde olduğu gibi manevi alemde de herşey herşeyle bağlıdır.

Cüz-i ıradenin ımanı Billah Meyline ıman. Ve ıman marifetullahı netice verdiğinden ve marifetullah meyli, Muhebbetullahı netice verir. Allah'ı tanıyan ve seven Kendi iktidarıyla, kainatta duruyorum zannıyla yaşaması ne garip olur. Ne kadar çelişkidir.

ınsan ayinesini nereye çevirirse oradaki görüntüyü alır. Üstadımız; MESNEVı-ı NURıYEDE kısmen değindiği, ınsanın doğumundan ölümüne kadar olan sürede -Lahavle vela kuvvete illa billaha- olan ihtiyacı fıtrısinden bahseder.

"Evet, her kim ki rahmetin nihayetsiz denizini bulsa, elbette bir katre serap hükmünde olan cüz-i ihtiyarına itimat etmez, rahmeti bırakıp ona müracaat etmez."

Terk etmek için o kadar sebeb varki...

Allah (C.C.) bilerek, şahit olarak, hakikaten bizi emaneti teslim edenlerden eylesin...

ALTINCI SÖZ'DEN.. "Beşinci hasâret:

Hayat-ı ebediye esasatını ve saadet-i uhreviye levazımatını tedarik etmek için verilen akıl, kalb, göz ve dil gibi güzel hediye-i Rahmâniyeyi, Cehennem kapılarını sana açacak çirkin bir surete çevirmektir.

şimdi satmaya bakacağız. Acaba o kadar ağır birşey midir ki, çokları satmaktan kaçıyorlar?

Yok, kat'a ve asla! Hiç öyle ağırlığı yoktur. Zira helâl dairesi geniştir, keyfe kâfi gelir. Harama girmeye hiç lüzum yoktur. Ferâiz-i ılâhiye ise hafiftir, azdır. Allah'a abd ve asker olmak öyle lezzetli bir şereftir ki, tarif edilmez. Vazife ise, yalnız bir asker gibi, Allah namına işlemeli, başlamalı. Ve Allah hesabıyla vermeli ve almalı. Ve izni ve kanunu dairesinde hareket etmeli, sükûnet bulmalı. Kusur etse, istiğfar etmeli.

"Yâ Rab, kusurumuzu affet. Bizi kendine kul kabul et. Emanetini kabzetmek zamanına kadar bizi emanette emin kıl. Âmin" demeli ve Ona yalvarmalı.


2.nci;ınsanın gözünün gördüğü ve elinin tuttuğu,fikrinin hayalinin ulaştığı her yerle ilişkisi var.Kainat sabit kanunlarla durmuyor.

Her halk edilmiş mahlukat masnuat mevcudat,bir ilanname hükmünde.Maddi vucutları gibi,niyet nazar ve manayı harfi ve manayı ismi ile de manevi vucutlarının neşri var.

ınsan kainata karşı duruşu ile,istidadına göre o alemden,onun marifet ayinesine manalar aks ederler.ınsanın benliğinin rengine göre de görünürler.

ışte bu büyük sahifeye;hem fikir ile hem hayat ile duran insan,bu azim mecmuada hayrete ve dehşete düşmemesi mümkün değil.

Burada Allah'ı tanımakla tanınmak arasında şuuri bir ilişki var.Ve bu ilişkide bir kanundan diğer bir kanuna intikal,bir tecelliden diğerine bir firar söz konusu.

ılim bilmekle yaşamanın en suhuletli yolu...Herşey öyle yerli yerinde ki.Bu bizlerin aynasının kabiliyetiyle renklenen sentezde elbette karanlık noktalar olacak.

"Siz ne yaparsanız yapın Din muhakkak galip gelecektir"Hadis olarak hatırımızda kalmış.ınsanın acizliği ile Dinin mükemmelliğini gösteren harika bir mirat...

Bundan dolayı;ınsan yapabildiğinin en güzelini yapmaya ve yapamadıklarına büyük niyetlerle ulaşmaya çalışmalı...

Alemde ne varsa ve elin ve fikrin neye ulaşıyorsa,bilmek için dokunmak cesaretle sorgulamak gerekiyorki;o manalar bize açılsın...

"ınsan samimiyetle ne isterse Allah verir"diyor Bediüzzaman.ılmin talibi Rahmanın talibidir diyor Peygamberimiz...

Bu müjdelerle hayata ümidle hayata iştiyakla sarılmak ve sonsuzluğun müdakkik sevdalısı olmak gerekiyor.

Talep etmek istemekle çok kapılar açılır.Çalmanın adabını edeple ve rızayla yerine getirebilene Allah Muin'dir Muin olur.

Bütün keşf ettiğimiz kabileyetlerimizle,Alemde var olanlar arasında hayattar bir ilişki var.Bu sebeple cüz-i irademiz bizi aczin kapısına götürür.Acz kapısında fakrın ve ihlasın edebiyle durduğumuzda,kapı açılır.Mesele bize verilen cihazatı kullanmakla,mükemmelliği görmek ve emaneti sahibine vermektir.

Altıncı ve Otuzuncu Sözler bunların muazzam izahını yaparlar.Otuzuncu sözde benlik rasatını kullandıktan ve marifet manasına ulaştıktan sonra teslimat"LEHÜLMÜLKÜ VELEHÜLHAMDÜ VELEHÜLHÜKMÜ VEıLEYHı TURCEÜN"şeklinde ifade edilmiş.

Kabiliyetlerimizi ve cüz-i irademizi Rabbimizin istediği gibi kullanacağız.Zaten ister istemez bunları bizden geri alacak..ışlemiş olarak vermek daha güzel olur ınşallah..

Feryat gibi görünen şeyler hakkında Üstadımız "ışlemek neşesinden gelen nağamattır"diyor.Ve Allah'ın hayat emirlerine itaat eden ve o itaatte telef olan ve zahir nazardan gizlenip ebedi vucudu ve nuru kazanan nice varlıklar var.

Yaşamak bir niyet ve nazar işi olduğu gibi ilim de sual ve duadan mürekkep bir macun-u nuranidir...


Selam ve dua

Bu hizmet bir birlerden müteşekkil bir şahs-ı manevidir...Her azası bir vucud kadar ehemmiyetlidir...

m_safiturk

2

13.06.2007, 11:02

Geçen gece Risale okurken 29. Lema'da yine Cihat-ı sitte'den bahsediyordu. Dedim, "Allah Allah bu cihat-ı sitte ne kadar mühim ki kesretle ve ısrarla bahsediliyor. Adeta gözümüze sokulmak isteniyor" Hikmetini düşündüm. Meğer ne çok dallanmış. Ucu nerelere varırmış. Adeta Risale-i Nur'un manevi bir tohumunu içinde saklıyormuş.

Allah razı olsun. Kafamda yeni ufuklar açtın.

Muhabbetle kardeşim.
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

3

13.06.2007, 12:46

Lütfen "Online Risale-i Nur Dersleri" bölümüne sadece alıntı mesajlar, makaleler, yazılar eklemeyelim. Bu bölüm Risale-i Nur´larda anlamadığınız yerlerin mütalaa edilmesi için açılmıştır. Her açılan yeni konuda anlamadığınız kısım ile sualinizi yazmanız gerekir.

Alıntılar için "Nurculuk ve Risale-i Nur" ile "Dini içerikli yazılar" bölümünü kullanabilirsiniz. Bu bölümlere eklediğiniz alıntılar üyelerin sual-cevaplarıyla online derse dönüşürse o zaman moderatörler tarafından "Online Risale-i Nur Dersleri" bölümüne taşınır.

Eklediğiniz makeleyi yukarıda izah ettiğimiz şartlara uymadığı için taşıyoruz...
"We are the Warriors of Love, We Have no Time For Enmity"

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir