Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

21

28.05.2007, 23:47

Ben sünnetleri küçümsemiyorum.

Vücudum parçalansa, kanımın her damlası Risale-i Nur yazsa diye mahkemede haykıran Zübeyir Gündüzalp ağabeyimiz de Üstad Hazretleri gibi sarık ve cübbe takmak istediğinde, neden Üstad Hazretleri mani olup, takım elbiseyle kıravatı ve de traşlı olmayı emretmiş Zübeyir ağabeye?

Kurucunuz hangi ağabey? Ne zaman kuruldu Aczmendi tarikati? Ve neden ismi tarikat?

22

28.05.2007, 23:48

Risale-i nurlari okumaya baslamadan önce Emine senlikoglunun cikarmis oldugu mektup dergisini ve kitaplarini okuyordum.Orada bir zamanlar müslüm gündüzle yapilan bir röportaj vardi su an tam olarak aklimda degil fakat onlarin basina gelenler bir komplo olarak biliniyor.Aczmendilerinde Risale-i nur talebesi olduklari ve sünnet-i seniyeyi tam olarak yasamak istediklerini biliyorum.Sünnet-i seniyeye ye ittibaya cok önem veriyorlar .Hanimlarinin carsafli olduklarini biliyorum ve senelerce hapisde kaldiklarini ve cezaevinde zorlana sariklarini cikarttiklarini iskenceye tabi tutulduklarini sakallarinin zorlana kesildigini saclarinin kazitildigi bunlari okumustum.Ben aczimendi kardeslerimi seviyorum Allah c.c onlardan razi olsun.Müslüm gündüze yapilanlarin bir komplo oldugunu düsünüyorum ki takip edenler bunu bilir .

Yani talhagenc kardes size katilmiyorum bu konuda ve yazdiklariniza bayagi üzüldüm ,sünnet-i seniyeye uymak isteyen ve amaclari sadece onu canlardirmak olan bir cemaati bu sekilde elestirmek yakisik almaz.Siz hic hapis yattinizmi bilmiyorum fakat hapis hayatinin nasill oldugu biliyoruz ve Aczmendi kardeslerin hapislerde ramazan ayinda oruc dahi acamadiklarini ve cok eziyet cektiklerini biliyoruz.

Ben bu yüzden yaziniz cok sert olmus diye yazdim ,bana birsey ispat etmenize gerek yok ,ben risale-i nur talebeleri arasinda ayirim yapmam .Tarikatlarida severim Allah c.c onlardan razi olsun.Diyecegim simdilik bu kadar.
Ümitvar olunuz..

23

28.05.2007, 23:53

bismillahirrahmanirrahim


Ihlas risale si:
-1. düsturunuz: amelinizde riza-i ilahi olmali eger o razi olsa bütün dünya küsse ehemmiyeti yok ...
21.lem`a

-Evet Cenab-ı Hakk'a îman eden, elbette ona itaat edecek. Ve itaat yolları içinde en makbulü ve en müstâkimi ve en kısası, bilâ-şübhe Habibullah'ın gösterdiği ve takib ettiği yoldur.
(11.Lem`a)

-Amma ehl-i hidayet ve diyânet; ve ehl-i ilim ve tarîkat, hak ve hakikata istinad ettikleri için ve herbiri bizzat tarik-ı hakta yalnız Rabbisini düşünüp, tevfikıne itimad ederek gittiklerinden, manen o meslekten gelen izzetleri var. Zaaf hissettiği vakit; insanların yerine Rabbisine müracaat eder, meded ondan ister. Meşreblerin ihtilâfıyla, zâhir meşrebine muhalif olana karşı muavenet ihtiyacını tam hissetmiyor... ıttifaka ihtiyacını göremiyor. Belki hodgâmlık ve enaniyet varsa, kendini haklı ve muhalifini haksız tevehhüm ederek; ittifak ve muhabbet yerine, ihtilâf ve rekabet ortaya girer. ıhlâsı kaçırır, vazifesi zîr ü zeber olur.
ışte bu müdhiş sebebin verdiği vahîm neticeleri görmemenin yegâne çaresi, "dokuz emirdir."
1 - Müsbet hareket etmektir ki; yâni: Kendi mesleğinin muhabbetiyle hareket etmek. Başka mesleklerin adâveti ve başkalarının tenkisi, onun fikrine ve ilmine müdahâle etmesin; onlarla meşgul olmasın.
2 - Belki daire-i ıslâmiyet içinde hangi meşrebde olursa olsun, medâr-ı muhabbet ve uhuvvet ve ittifak olacak çok râbıta-i vahdet bulunduğunu düşünüp ittifak ederek...
3 - Ve haklı her meslek sahibinin, başkasının mesleğine ilişmemek cihetinde hakkı ise: "Mesleğim haktır, yahud daha güzeldir." diyebilir. Yoksa başkasının mesleğinin haksızlığını veya çirkinliğini îmâ eden, "Hak yalnız benim mesleğimdir." veyahût "Güzel benim meşrebimdir." diyemez olan insaf düsturunu rehber etmek.
____________________________________
(Hâşiye-1): Evet, مَنْ طَلَبَ وَ جَدَّ وَجَدَ bir düstur-u hakikattır. Külliyeti geniş ve genişliği mesleğimize de şamil olabilir.
4 - Ve ehl-i hakla ittifak, Tevfik-ı ılâhînin bir sebebi ve diyanetteki izzetin bir medârı olduğunu düşünmekle...
5 - Hem ehl-i dalâlet ve haksızlık -tesanüd sebebiyle- cemaat sûretindeki kuvvetli bir şahs-ı mânevînin dehasiyle hücumu zamanında; o şahs-ı mânevîye karşı, en kuvvetli ferdî olan mukavemetin mağlup düştüğünü anlayıp ehl-i hak tarafındaki ittifak ile bir şahs-ı mânevî çıkarıp o müdhiş şahs-ı mânevî-i dalâlete karşı, hakkaniyeti muhafaza ettirmek.
6 - Ve hakkı, bâtılın savletinden kurtarmak için...
7 - Nefsini ve enaniyetini...
8 - Ve yanlış düşündüğü izzetini...
9 - Ve ehemmiyetsiz rekabetkârane hissiyatını terketmekle ihlâsı kazanır, vazifesini hakkiyle ifa eder.

24

28.05.2007, 23:54

Ben de ayrım yapmam Müslüman kardeşlerimin arasında. Ama Risale-i Nur'un hizmet tarzı bellidir. Tarikat mesleği de bellidir.

Ben sevmediğim için söylemedim dediklerimi. Risale-i Nur mesleğini herşeyden çok sevdiğim için söyledim. Mesleğimi biliyorum. Aczmendi kardeşlerimin de imanen ve yaşantı açısından en zayıf olanının dahi olsun uğrunda canımı feda etmekten çekinirsem Allah beni Üstad'ıma hasret bıraksın. ıttihad-ı ıslam ve Uhuvvet-i ıslamiye uğruna her şeyimi feda etmeye hazırım.

Bununla birlikte mesleğimin hukuku söz konusu olunca sözümü esirgemem. Sünnet-i Seniyye'ye ittiba edenlere karşı değiliz. ıttiba edilsin. Hizmet edilsin. Muhabbetimiz sonsuzdur. Risale-i Nur ölçülerine göre hareket etmeyip de Nurcuyuz denilirse ben burada konuşurum. Kimse de kusura bakmasın. Kırmak niyetinde değilim kimseyi. Doğruları söyleyince kırılanlar oluyorsa da, niyetim mesleğimi muhafaza olduğundan vebalini alnımın akıyla üstlenirim.

resha kardeşim. Bildiğim hakikatler onlar. Siz bilmediklerimi anlatsanız fena olmayacak.

Bu arada sorularıma cevap alamadım. Aczmendi tarikati ne zaman, kimin tarafından kuruldu? Kurucusu hakkında detaylı bilgi alabilir miyim?

25

29.05.2007, 00:03

bismillahirrahmanirrahim


Kardas bizim o hazrete ve yaptigina bir sey dedigimiz veya diyecegimiz yoktur haddimizde degildir ,simdiye kadar dememisizdir demeyizde hasa bundan Allaha siginiriz...

erkan zatlar tek degil bizlerde bir baskasina bakiyoruz ne var bunda, ac internetten bak kastamonulu sultan mehmet feyzi r.a ki üstadimizin yaninda yillarca kalmis birlikte hapiste yatmis sariklidir sakalidir, bizler nasilki
yalniz benim meslegim mesrebim hakdir demiyoruz diyemiyoruz diyemeyiz de sizlerde aynini deseniz gerek zira BU 20 LEMADA BIR EMIRDIR seninki sana güzeldir benimkisi de bana ne var bunda mubarek.

26

29.05.2007, 00:04

Mehmet Feyzi Yüreğil ağbeyden mi bahsediyorsunuz kardeşim?

27

29.05.2007, 00:10

BISMILLAHIRRAHMANIRRAHIM


ıkincisi: Tarîk-ı Nakşî hakkında denilen: Der tarîk-ı Nakşibendî lâzım âmed çâr terk; terk-i dünya, terk-i ukbâ, terk-i hestî, terk-i terk" olan fıkra-i ra'nâ birden hatıra geldi. O hatıra ile beraber, birden şu fıkra tulû' etti:

"Der tarîk-ı acz-mendî lâzım âmed çâr çiz: fakr-ı mutlak, acz-i mutlak, şükr-ü mutlak, şevk-i mutlak ey aziz!"
(4.Mektup)


-Zeyl
 
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَن&#161 6; الرَّحِيمِ
 
[Bu küçücük zeylin büyük bir ehemmiyeti var. Herkese menfaatlidir.]
Cenâb-ı Hakk'a vasıl olacak tarîkler pek çoktur. Bütün hak tarîkler Kur'andan alınmıştır. Fakat tarîkatların bâzısı, bâzısından daha kısa, daha selâmetli, daha umumiyetli oluyor. O tarîkler içinde, kasır fehmimle Kur'andan istifade ettiğim "Acz ve fakr ve şefkat ve tefekkür" tarîkıdır. Evet acz dahi, aşk gibi belki daha eslem bir tarîktir ki; ubûdiyet tarîkıyla mahbubiyete kadar gider. Fakr dahi, Rahman ismine îsal eder. Hem şefkat dahi aşk gibi, belki daha keskin ve daha geniş bir tarîktir ki Rahîm ismine îsal eder. Hem tefekkür dahi aşk gibi, belki daha zengin, daha parlak, daha geniş bir tarîktir ki, Hakîm ismine îsal eder. şu tarîk, hafî tarîkler misillü, "Letâif-i Aşere" gibi on hatve değil ve tarîk-ı cehriye gibi "Nüfus-u Seb'a" yedi mertebeye atılan adımlar değil, belki "Dört Hatve"den ibarettir. Tarîkattan ziyade hakikattır, şeriattır. Yanlış anlaşılmasın: Acz ve fakr ve kusurunu, Cenâb-ı Hakk'a karşı görmek demektir. Yoksa onları yapmak veya halka göstermek demek değildir. şu kısa tarîkın evrâdı: ıttiba-ı sünnettir, feraizi işlemek, kebâiri terketmektir. Ve bilhassa namazı ta'dil-i erkân ile kılmak, namazın arkasındaki tesbihatı yapmaktır.
Birinci Hatveye: فَلاَ تُزَكّوُا اَنْفُسَكُ&#160 5;ْ âyeti işaret ediyor.
sh: » (S: 503)
ıkinci Hatveye: وَلاَ تَكُونُوا كَالَّذِين&#161 4; نَسُوا اللّهَ فَاََنْسَي&#160 7;ُمْ اَنْفُسَهُ&#160 5;ْ âyeti işaret ediyor.
Üçüncü Hatveye: مَا اَصَابَكَ مِنْ حَسَنَةٍ فَمِنَ اللّهِ وَمَا اَصَابَكَ مِنْ سَيِّئَةٍ فَمِنْ نَفْسِكَ âyeti işaret ediyor.
Dördüncü Hatveye: كُلُّ شَيْءٍ هَالِكٌ اِلاَّ وَجْهَهُ âyeti işaret ediyor. şu dört hatvenin kısa bir izahı şudur ki:

-Hâtime
şu acz, fakr, şefkat, tefekkür tarîkındaki dört hatvenin izahatı; hakikatın ilmine, şeriatın hakikatına, Kur'anın hikmetine dair olan yirmialtı aded Sözler'de geçmiştir. Yalnız şurada bir-iki noktaya kısa bir işaret edeceğiz. şöyle ki:
Evet şu tarîk daha kısadır. Çünki dört hatvedir.

(26.sözün zeyli ve hatime)

-sükür risalesinde bakabilirsiniz...

28

29.05.2007, 00:17

Tarik ve tarikat kelimeleri ayrı şeylerdir. ıkisini karıştırırsanız asla konuşamayız.

29

29.05.2007, 00:30

Bismillahirrahmanirrahim

Sual: Tarîkat nedir?
Elcevap: Tarîkatın gaye-i maksadı, mârifet ve inkişaf-ı hakaik-i îmaniye olarak, Mi'raç-ı Ahmedî'nin (A.S.M.) gölgesinde ve sayesi altında kalb ayağıyla bir seyr ü sülûk-u ruhanî neticesinde, zevkî, halî ve bir derece şuhudî hakaik-i îmaniye ve Kur'aniyeye mazhariyet; "tarîkat", "tasavvuf" namıyla ulvî bir sırr-ı insanî ve bir kemâl-i beşerîdir.
Evet şu kâinatta insan bir fihriste-i câmia olduğundan, insanın kalbi binler âlemin harita-i maneviyesi hükmündedir. Evet insanın kafasındaki dimağı, hadsiz telsiz telgraf ve telefonların santral denilen merkezi misillü, kâinatın bir nevi merkez-i manevîsi olduğunu gösteren hadsiz fünun ve ulûm-u beşeriye olduğu gibi, insanın mahiyetindeki kalbi dahi, hadsiz hakaik-i kâinatın mazharı, medarı, çekirdeği olduğunu; hadd ve hesaba gelmeyen ehl-i velayetin yazdıkları milyonlarla nuranî kitablar gösteriyorlar.
ışte mâdem kalb ve dimağ-ı insanî bu merkezdedir; çekirdek haletinde bir şecere-i azîmenin cihazatını tazammun eder ve ebedî, uhrevî, haşmetli bir makinenin âletleri ve çarkları içinde dercedilmiştir. Elbette ve her halde o kalbin Fâtırı, o kalbi işlettirmesini ve bilkuvve tavırdan bilfiil vaziyetine çıkarmasını ve inkişafını ve hareketini irade etmiş ki, öyle yapmış. Mâdem irade etmiş, elbette o kalb dahi akıl gibi işleyecek. Ve kalbi işlettirmek için en büyük vasıta, velayet meratibinde zikr-i ılâhî ile tarîkat yolunda hakaik-i îmaniyeye teveccüh etmektir.

ÜÇÜNCÜ TELVıH: Velayet, bir hüccet-i risalettir; tarîkat, bir bürhan-ı şeriattır. Çünki risaletin tebliğ ettiği hakaik-i îmaniyeyi, velayet bir nevi şuhud-u kalbî ve zevk-i ruhanî ile aynelyakîn derecesinde görür, tasdik eder. Onun tasdiki, risaletin hakkaniyetine kat'î bir hüccettir. şeriat ders verdiği ahkâmın hakaikini, tarîkat zevkiyle, keşfiyle ve ondan istifadesiyle ve istifazasıyla o ahkâm-ı şeriatın hak olduğuna ve Hak'tan geldiğine bir bürhan-ı bâhirdir. Evet nasılki velayet ve tarîkat, risalet ve şeriatın hücceti ve delilidir; öyle de ıslâmiyetin bir sırr-ı kemali ve medar-ı envarı ve insaniyetin ıslâmiyet sırrıyla bir maden-i terakkiyatı ve bir menba-ı tefeyyüzatıdır.



Âdi bir samimî ehl-i tarîkat; sûrî, zâhirî bir mütefenninden daha ziyade kendini muhafaza eder. O zevk-i tarîkat vasıtasıyla ve o muhabbet-i evliya cihetiyle îmanını kurtarır. Kebairle fâsık olur, fakat kâfir olmaz; kolaylıkla zındıkaya sokulmaz. şedid bir muhabbet ve metin bir itikad ile aktab kabul ettiği bir silsile-i meşayihi, onun nazarında hiçbir kuvvet çürütemez. Çürütmediği için, onlardan itimadını kesemez. Onlardan itimadı kesilmezse, zındıkaya giremez. Tarîkatta hissesi olmayan ve kalbi harekete gelmeyen, bir muhakkik âlim zât da olsa, şimdiki zındıkların desiselerine karşı kendini tam muhafaza etmesi müşkilleşmiştir.


ALTINCI TELVıH: "Üç Nokta"dır.
Birinci Nokta: Velayet yolları içinde en güzeli, en müstakimi, en parlağı, en zengini; Sünnet-i Seniyeye ittiba'dır. Yani: A'mal ve harekâtında Sünnet-i Seniyeyi düşünüp ona tabi olmak ve taklid etmek ve muamelât ve ef'alinde ahkâm-ı şer'iyeyi düşünüp rehber ittihaz etmektir.
ışte bu ittiba ve iktida vasıtasıyla, âdi ahvali ve örfî muameleleri ve fıtrî hareketleri ibadet şekline girmekle beraber; herbir ameli, sünneti ve şer'i o ittiba' noktasında düşündürmekle, bir tahattur-u hükm-ü şer'î veriyor. O tahattur ise, sahib-i şeriatı düşündürüyor. O düşünmek ise, Cenâb-ı Hakk'ı hatıra getiriyor. O hâtıra, bir nevi huzur veriyor. O halde mütemadiyen ömür dakikaları, huzur içinde bir ibadet hükmüne getirilebilir. ışte bu cadde-i kübra, velayet-i kübra olan ehl-i veraset-i Nübüvvet olan Sahabe ve selef-i sâlihînin caddesidir.
(29.Mektup-9.telvih)

30

29.05.2007, 00:39

Aczmendi Tarikatı hakkında resmi bir bilgi;

Alıntı


AVRUPA ıNSAN HAKLARI MAHKEMESı
MÜSLÜM GÜNDÜZ - TÜRKıYE DAVASI
(Başvuru no:59997/00)
NıHAı KARARIN ÖZET ÇEVıRıSı
STRASBOURG

12 Temmuz 2005

ışbu karar Sözleşmenin 44 § 2. maddesinde belirtilen koşullar çerçevesinde kesinleşecek olup şekli bazı düzeltmelere tabi tutulabilir.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti aleyhine açılan (59997/00) başvuru no’lu davanın nedeni, bu ülke vatandaşı Müslüm Gündüz’ün (başvuran) Avrupa ınsan Hakları Mahkemesi’ne (AıHM) 2 Ağustos 2000 tarihinde Avrupa ınsan Hakları Sözleşmesi’nin (AıHS) 34. maddesi uyarınca yapmış olduğu başvurudur.

Başvuran, Avrupa ınsan Hakları Mahkemesi önünde Ankara Barosu avukatlarından H. Solhan ve A. Çiftçi tarafından temsil edilmektedir.

OLAYLAR

Davanın Koşulları

1941 doğumlu başvuran, başvurusunu yaptığı esnada Elazığ Cezaevi’nde bulunmaktadır.

Başvuran 1993 yılında Aczmendi adlı bir tarikat kurmuştur.

21 Aralık 1995 tarihinde Elazığ Asliye Ceza Mahkemesi, 677 sayılı Tekke, Zaviye ve Türbelerin Kapatılmasına Dair Kanun uyarınca, sözkonusu tarikatın ve yerel örgütlenmelerinin kapatılmasına karar vermiş, bu karar Yargıtay tarafından onanmıştır.

28 Aralık 1996 tarihinde başvuran yakalanmıştır.

3 şubat 1997 tarihinde, Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde sözkonusu tarikat mensupları hakkında açılan davaya ait ek iddianamede, Ankara Cumhuriyet Başsavcısı başvuranı, laik Cumhuriyet rejimini yıkmak amacıyla örgüt kurmak ve yönetmekle suçlayarak, 3712 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 7§1 maddesi gereğince mahkum edilmesini ve bu dava ile Ankara DGM’de görülen davanın birleştirilmesini talep etmiştir.

8 Mayıs 1997 tarihinde Yargıtay, davaların birleştirilmesine gerek olmadığına hükmetmiş, dolayısıyla dava Malatya DGM’ye sevk edilmiştir.

8 Haziran 1999 tarihinde Malatya DGM tarafından savunması dinlenen başvuran, hakkındaki suçlamaları reddetmiştir. Bu duruşmada, aralarında askeri hakimin de bulunduğu DGM heyeti, 3712 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 7§1. maddesi uyarınca, laik Cumhuriyetin temel ilkelerini yok etmek amacıyla örgüt kurmak suçundan başvurana dört yıl iki ay hapis cezası ile 2.830.333.333 TL (yaklaşık 5.100 Euro) tutarında para cezası vermiştir.

Başvuran kararı temyize götürmüş ve temyiz dilekçesinde DGM’nin bünyesinde askeri hakim bulunmasından ötürü tarafsızlık ve bağımsızlıktan yoksun olduğunu iddia etmiştir. Diğer yandan başvuran hakkındaki suçlamaları reddederek aleyhindeki kanıtlara itiraz etmiştir.

2 şubat 2000 tarihinde Yargıtay başvuranın temyiz başvurusunu reddederek, ilk derece mahkemesince verilen para cezasını 2.000.000.000 TL’ye (yaklaşık 3669 Euro) düşürmek suretiyle sözkonusu mahkemenin kararını onamıştır.

Başvuran sözkonusu kararın yeniden incelenmesi için başvuruda bulunmuştur.

28 Nisan 2000 tarihinde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, başvuranın temyiz dilekçesinde belirttiklerinden ayrı bir kanıt sunmadığı gerekçesiyle, yeniden incelemeye gerek olmadığı kanaatine varmıştır.

HUKUK AÇISINDAN

I. AıHS’NıN 6. MADDESıNıN ıHLAL EDıLDığı ıDDıASI HAKKINDA

Başvuran kendisini yargılayan ve mahkum eden Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin, bünyesinde bir askeri hakim bulunmasından dolayı, adil bir yargılama sağlayabilecek “bağımsız ve tarafsız bir mahkeme” olmadığı iddiasında bulunmakta ve AıHS’nin 6 § 1. maddesinin ihlal edildiğini iddia etmektedir.

A. Kabuledilebilirlik hakkında

Hükümet AıHS’nin 35 § 1. maddesinde öngörülen altı aylık süre kuralına uyulmadığı için AıHM’den, DGM’nin yapısına ilişkin şikayeti reddetme talebinde bulunmaktadır. Hükümet, DGM’nin bağımsızlık ve tarafsızlıktan yoksun olduğuna ilişkin şikayet hakkında verilen iç nihai kararın, yine aynı Mahkeme tarafından verildiğini belirtmektedir. Bu itibarla Hükümet, olayların meydana geldiği dönemde DGM’lerin yapısı ulusal yasalardan kaynaklandığı için, ne DGM’nin ne de Yargıtay’ın sözkonusu şikayet hakkında hüküm verme yetkisinin bulunmadığını savunmaktadır. Sonuç olarak Hükümet, başvuranın başvurusunu, iç hukuk yollarının etkisiz olduğunu fark ettiği andan itibaren, yani DGM’nin 8 Haziran 1999 tarihinde kararını açıkladığı tarihten itibaren altı ay içinde yapmış olması gerektiğini ileri sürmektedir. Oysa başvuru 2 Ağustos 2000 tarihinde yapılmıştır.

AıHM benzer bir itirazı Özdemir-Türkiye (no: 59659/00, § 26, 6 şubat 2003) davasında reddettiğini hatırlatır. Mahkeme önceki kararından ayrılmasını gerektirecek hiçbir gerekçe görmediğinden Hükümet’in bu itirazını reddetmiştir.

AıHM, içtihatlarından doğan kriterler ışığında (Bkz., Çıraklar-Türkiye, 28 Ekim 1998, Derleme Hükümler ve Kararlar 1998-VII) ve elindeki mevcut unsurların tümü gözönüne alındığında başvurunun esastan incelenmesi gerektiği kanaatine varmıştır. AıHM başvuruda bunun dışında hiçbir kabuledilemezlik gerekçesi ile karşılaşılmadığını tespit etmiştir.

B. Esas hakkında

AıHM daha önce buna benzer şikayetlerin dile getirildiği birçok dava incelediğini ve bunların AıHS’nin 6 § 1. maddesinin ihlali yönünde sonuçlandığını ortaya koymaktadır (Bkz. adıgeçen Özel, § § 33-34, ve Özdemir-Türkiye no:59659,§§ 35-36, 6 şubat 2003).

AıHM mevcut davayı incelemiş ve Hükümet’in davayı farklı şekilde sonuçlandıracak hiçbir olgu ve delil sunmadığı kanaatine varmıştır. AıHM, ulusal yasalarda öngörülen ve cezalandırılan suçlardan ötürü Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde yargılanan başvuranın, aralarında asker kökenli bir hakimin yer aldığı mahkeme önüne çıkma konusunda endişe duymasının anlaşılabilir olduğu kanısındadır. Dolayısıyla başvuran, Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin davanın gerekçesine yabancı mülahazalar ışığında sebepsiz bir yargı kararı almasından haklı olarak kaygı duymaktadır. Bu nedenle başvuranın, bu yargı merciinin tarafsız ve bağımsız olmadığı yönündeki şüphelerinin, nesnel bir biçimde haklı gerekçelere dayandığı kabul edilebilir (Incal –Türkiye, 9 Haziran 1998 tarihli karar, Derleme 1998-IV, s. 1573, § 72).

AıHM, başvuranları yargılayıp mahkum eden Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin AıHS’nin 6 § 1. maddesinde öngörülen bağımsız ve tarafsız bir mahkeme niteliğini taşımadığı sonucuna varmıştır.

II. AıHS’NıN 41. MADDESıNıN UYGULANMASI HAKKINDA

A. Maddi ve Manevi Tazminat

Başvuran, ödemeye mahkum edildiği para cezası ve hapsedilmesinden kaynaklanan gelir kaybına denk düşen 16.400 Euro değerinde maddi zarara uğradığını iddia etmektedir. Başvuran ayrıca 500.000 Euro değerinde manevi zarara uğradığı iddiasında bulunmaktadır.
Hükümet bu iddialara karşı çıkmaktadır.

ıddia edilen maddi tazminata ilişkin olarak AıHM, AıHS’nin ihlal edilmemiş olması halinde Devlet Güvenlik Mahkemesi’ndeki davanın sonucun ne olacağına dair spekülasyon yapılamayacağını belirtmektedir. Dolayısıyla Mahkeme, başvurana bu yönde bir tazminat ödenmesine gerek olmadığı sonucuna varmıştır (Bkz, Findlay-Birleşik Krallık kararı, 25 şubat 1997, Derleme 1997-I, s.284, § 85).

Manevi tazminatla ilgili olarak AıHM, davanın koşulları dikkate alındığında, ihlal kararının kendisinin adil tazmin için yeterli olduğuna karar vermiştir. (Adıgeçen Çıraklar, s. 3074, § 49).

AıHM bir mahkumiyet kararının Sözleşme’nin 6 § 1. maddesine göre tarafsız ve bağımsız olmayan bir mahkeme tarafından verildiği sonucuna vardığında, prensip olarak en uygun tazminin, başvuranın gecikmeksizin tarafsız ve bağımsız bir mahkeme tarafından yeniden yargılanması olduğu kanaatine varmıştır (Gençel, adıgeçen karar, § 27).

B. Masraf ve harcamalar

Başvuran, yerel mahkemeler nezdinde yaptığı masraf ve harcamalar için 7.320 Euro, AıHM’deki masraf ve harcamalar için ise 2.250 Euro talep etmektedir. Başvuran kanıtlayıcı belge niteliğinde, Ankara Barosu tarafından referans olarak alınan avukatlık ücret tarifesini sunmaktadır.
Hükümet bu iddialara karşı çıkmaktadır.

Mahkemenin bu konudaki içtihadı ve mevcut unsurlar doğrultusunda, AıHM tüm masraflarla birlikte başvurana 1.500 (bin beş yüz) Euro ödenmesini kararlaştırmıştır.

C. Gecikme Faizi

AıHM, Avrupa Merkez Bankası’nın marjinal kredi kolaylıklarına uyguladığı faiz oranına 3 puanlık bir artışın ekleneceğini belirtmektedir.

BU GEREKÇELERE DAYALI OLARAK, AıHM, OYBıRLığıYLE,

1. Başvurunun geri kalanının kabuledilebilir olduğuna,

2. Malatya Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin bağımsız ve tarafsız bir mahkeme niteliğinden yoksun olması nedeniyle AıHS’nin 6 § 1. maddesinin ihlal edildiğine;

3. Manevi zararın adil tazmini için mevcut kararın kendisinin yeterli olduğuna;

4. a) AıHS’nin 44 § 2. maddesi uyarınca, kararın kesinleştiği tarihten itibaren üç ay içinde, ödeme tarihindeki döviz kuru üzerinden Türk Lirası’na çevrilmek ve miktara yansıtılabilecek her türlü vergiden muaf tutulmak üzere, Savunmacı Devlet tarafından başvurana, masraf ve harcamalar için 1.500 (bin beş yüz) Euro ödenmesine,

b) sözkonusu sürenin bittiği tarihten itibaren ödemenin yapılmasına kadar Hükümet tarafından, Avrupa Merkez Bankası’nın o dönem için geçerli olan faiz oranının üç puan fazlasına eşit oranda basit faizin ödenmesine;

5. Adil tazmine ilişkin diğer taleplerin reddine;

KARAR VERMışTıR.

ışbu karar Fransızca olarak hazırlanmış ve AıHM’nin iç tüzüğünün 77 §§ 2 ve 3. maddesine uygun olarak 12 Temmuz 2005 tarihinde yazıyla bildirilmiştir.

KAYNAK: http://www.yargitay.gov.tr/aihm/upload/59997_00.pdf


Ve Müslüm Gündüz'ün mahkemede verdiği ifade;

Alıntı sahibi ""Müslüm Gündüz""


"1941'de Elazig'da dogdum. ilk ve ortaokulu Elazig'da, liseyi Kastamonu Erkek Sanat Enstitusu lise bolumunde bitirdim. 1959'da Karabuk Demir Celik Fabrikasi'nda kaynakci olarak ise basladim. Agustos 1963'te askere gittim. Yedek subay ogretmen olarak Ankara Kalecik Gol Koyu'nde ilkokul ogretmenligi yaptim. 1985'te ticaret hayatindan ayrilip, ilmi konularda egitim ve bilgi almak icin evime kapanip, degisik dini konularda yayinlanan tarihi ve kulturel eserleri okudum. Aczmendi tarikatini olusturmak icin calismalar yaptim."

1961'de Bediuzzaman Saidi Nursi'nin Risale - i Nur eserlerini okumaya basladigini ve kendini Nurculuk faaliyetleri icinde buldugunu belirten Gunduz soyle devam etti:

"1986'dan itibaren bu eserlerde yazilan konulari kendimde tatbik etmeye basladim. Bu arada ikindiyle aksam namazlari arasinda sohbetlerime gelen disaridaki vatandaslarin kilik kiyafetimi inceleyip, yaptiklarimi kendilerine de tatbik etmeye basladiklarini ogrendim. Beni dinlemeye gelen sahislar bana kim oldugumu sordugunda, devam eden hizmetlerini bozmamak icin Nur talebelerinin diger adi olan Aczmendilik ismini kullanarak, Aczmendi oldugumu soyledim. Basinin da uzerine gelmesi sonucu Aczmendi yayildi. Boylece Aczmendi tarikati ortaya cikti."


Resmi kaynakların dediğiyle sizin dedikleriniz uyuşmuyor kardeşim. Bırakın Risale-i Nur'u sağa sola çekiştirmeyi de benim sunduğum gibi somut bilgi sunun lütfen...

31

29.05.2007, 00:49

Bismillahirrahmanirrahim

Simdi anladiklarimizdan yazalim:

Üstadimiz tarikati yol manasina kullaniyor yani manen ilernen terakki edilen,yol cadde bu caddeki cedde-i kübradir ki cadde-i kübra demek tüm caddeleri yani tüm cemaatleri tarikatleri icine alacak genislikte büyüklükte bir yoldur ki sahabe r.a hum ecmain ve selefi salihin caddesidirki tüm yollar manevi meslekler ordan zuhur etmistir.
Bu yolda yol alirken bir kisim TASAVVUF ILMI ILE YOL ALIYOR
Bir kisim HAKIKAT ILMI ILE
bir kisim SERIAT ILMI ILE
bizim kasdimiz hakikat ilmi ila alinan yoldur bu yolda Risale i Nurlardaki hakikat ilmi ile hayatlanip kemaline dogru kalb ve kafa ittifaki ile diger latifeler birer nefer ilerlemektir maksuda hedefe.

elbette böyle külli bir esere muhatab olanlar degisik meslek ve mesreblerden olsalar cikaracaklari hakikatlerde farkli olcaktir lakin tümü Risale i nurun yani islamin yani Kur ´anin hakikatleri olacaktir...

Nasilki küre i arz bahcesine bir mühendis girse baska terennum eder
bir eczaci girse baska terennum eder
bir sofi girse baska terennum eder
bir talibi hakikat girse baska terennum eder ve bulup görecekleri Allahu alem kendilerinde zuhur eden mazhar olduklari esma i ilahiyeye göre olacaktir ve buna uygun bir kamet ve libaslarida olacaktir ki ubudiyetlerinin agir basan tarafi dahi öyle olacaktir...
asri saadette
biri siddik r.a
biri faruk r.a
biri zinnureyn r.a
biri zülcenaheyn r.a
her biri ayri bir esma ve vasif ile görünüyor diger amelleri ve vasiflari onun gölgesinde kaliyor denilebilir...
ile ahir hepsi ayni menbadan beslendikleri halde ayni günese baktiklari feyzlendikleri halde o Muhammedi s.a.m bahcesinin gülleri YILDIZLARI ISTE ORTADADIR...

madem elimizdeki eserler Cadde- i kübradir elbette bir cok meslek ve mesreb hatta daire i islamiyedeki tüm mesreb ve meslekler icine girseler gidecekleri bir yol meslek ve mesreblerini mhafaza edecekleri ve gidalanacaklari gidalari bulacaklardir diye yazabiliyoruz Allahualem öyle dir diye anliyoruz denilebilir...

32

29.05.2007, 00:52

Ama bu yolların hepsine de Nurcu diyemem ben!!!

Nurculuk bu yollardan sadece biridir, tasavvuf yolundan ayrıdır...

33

29.05.2007, 00:57

bismillahirrahmanirrahim



Kardasim sizi Risale i Nur talebelerinin kütügünü tutmakla kim görevlendirdi veya Nur talebelerinin kimler oldugunu ölcle degerlendirme vazifesi ile kimler vazifelendirmis size rISALE I NURDA DELIL GETIRIYORUZ risale i NURDAN GELEN DELILLERE DELIL OLARAK BAKMAYIP BASKA DELILE GIDENE NE DIYELIM biz Nur Talebesiyiz ve bunuda isbata haziriz test edecek olan varsa buyursun imtihanada haziriz...
lakin kimselerin meslek ve mesreb vede nurculuklarini ne yazmak nede tartmak hakki bize verilmedi yazdiklarimiz meslegimizi anlayisimizi savunma nevindendir...
kimsenin meslek ve mesrebine hasa ilismek nevinden degildir.
son sözümüz hasbunallahivenimamelvekildir...

34

29.05.2007, 01:01

bismillahirrahmanirrahim


sunuda unutmayalimki
hic kimse bediuzzaman r.a ha sahsindan dolayi o islemleri yapmadi yapma sebebleri
sarigi idi
davasi idi
seriat istemesi idi
iman idi
ve bildiklerimiz idi

üstada o gun yapilanlari bu gün üstadin yasadigini yasamya gayret edenlere birilerinin yapmaya kalkmasi cidden vahim bir istir bu islerden Allaha siginiriz.
yasasin sünneti seniyye
yasasin seriati garra
yasasin tüm müminler ve müminleri sevenler...

35

29.05.2007, 01:02

Eğer bir grup tarafından benim mesleğime menfi ve olumsuz tepki geliyorsa, dava arkadaşlarımın hukukuna haksız yere taciz ediliyorsa, buna sebep olanları göstermek davama adadığım varlığımın gereğidir.

Bir önceki sayfada Müslüm Gündüz beyin AıHM'ye yaptığı başvuru, resmi kaynaktan alınarak konulmuştur. Mahkemedeki ifadesi de ortadadır. Sizden ricam 1993 tarihinden öncesine ait Aczmendi tarikatine ait herhangi bir faaliyeti belgeler misiniz?

NOT: Nurculuk ile tarikatlerin mukayese ve müzakeresi daha önce defalarca bu forumda yapıldığından sadece Aczmendi tarikati üzerine yoğunlaşmaktayım. O konularda bu yüzden yazdıklarınızı cevapsız bırakmayı tercih ediyorum.

36

29.05.2007, 01:05

bismillahirrahmanirrahim


Bu portal madem ki Risale i Nur camiasina aittir yani nurcularindir yani Risale i Nurundur odahi miri malidir ümmet. s.a.m in malidir bizde onun icin buraya geliyoruz. sahis mali olsa idi istenmedigimizi hissetigimiz yerde bulumaz rahatsizlik vermez idik ki bu kadar verdigimiz rahatsizlik zaruret ve savunma yaparken oldu ,tüm kardeslerimizden özür dileriz...
inseallah daha ihlasli ve hizmete uygun yazilar ve isler ameller nasib olur cümlemize
selamun aleykum

37

29.05.2007, 01:07

Burası miri malıdır. Ancak burada şahıslar fikir beyan edebilir. ılk 2 sorumu kendim cevapladım.

1993'ten önce yapılmış sadece bir tane Aczmendi faaliyeti gösterseniz mesele hallolacak. Diyeceğiz ki; Müslüm Gündüz ve resmi kaynaklar olayı çarpıtmışlar. Lütfen 1 tane faaliyet gösterir misiniz?

NOT: Farkındaysanız forumdaki 4000 üyeden olan sıradan bir üyeyim. Yetkim falan yok. Sadece kendi adıma konuşuyorum demektir bu da...

38

29.05.2007, 01:21

Bismillahirrahmanirrahim


Kardesim
ilk önce bir davada bilenin sözü gecerlidir
Müslüm Gündüz r.a hzleri kastamonulu sultan feyzi r.a dan uzun zaman ders almistir...
ve Elazizde Ihlas kahramani haci Hulusi R.a tan tam 8 yil ders almistir buna elaziz ahaliside sahittir.
size risale nurdan delil getiriyoruz siz bilmem nerden bir kere
seriatci olmayan seriata düsman olanlarin bu konuda reyi yoktur
rey müslümanlarindir gidip elazize sorun

o yazilarda ve benzerlerinde tüm saldirilari hücümlari üzerine almak icin bir kac mahkemenin geregi kelam sarf edilmis ...

siz Risale i Nur dan gelene ne diyorsunuz sizler hangi hareketi seria ata aykiri buldunuz

evvela bir amelde ilk kural o amelin kur`an ve sünnettte olmasidir
2.o amel Allah rizasi icin yapilirki buna
ameilinizde riza i ilahi olmali o razi olsa butun dunya küsse hic ehemmiyeti yok denir...
yillarca üstadimiz hz.lerine yillarca yapilan o sileri simdi vicdan sahibi bir müslümana yaparmi

O nasil rahatsiz olmaktirki sünnetten dolayi olan isten rahatsiz ola
hapsi yatan aczmendiler
yillarca agir ithamlara maruz kalan onlar
e beyefendinin biri rahatsiz olmasin diye ne yapmali
sarigi sakali
sünnetleri rafami almali
Üstadimizin kadinin siperi ve kalasi carsafidir dedigi ve 11 ay hapis yattigi talebeleri ile birlik bu kur`ani hukmü hasa yokmu saymali
size risale i nurdan deliller getiriyoruz varsa o delillere itiraziniz konusalim
yok
sistemin yani islamiyeti yikmayi vazife bilen bir sistemin bilmem neresinin tuttugu ve nerden kimin elinden nasil ifsa edildigi de mechul olan bir belge ile bizim Risale i nurun sünneti seniyyenin ve ya ehl-i tarikin veya o hazretin aleyhindemi bulunacaksiniz hasa...

size bir yasanmis hadiseyide ben yazayim
zorla yazdiriyorsunuz Allah bizleri af ede
Vakti ile bir garib gider bir tarikate girer ve aradan biraz gecince saclarini kestirip kellei kabak yapmak gerekir gider berbere kafasinin yarisi tiras olmusken iri kiyim zengin satafatli bir kabadayi girer iceriye ve derdi ulen kabak kalk bir tane kel olan yana vurur bizim sofide ses yok o tirasini olur tam disari cikarken bir araba gelir ve o adama carpar adeta paramparca eder berbek o sofiye bakar derki niye birsey demedin o sofi DERKI BEN AF ETMISTIM AMMA KABAGIN SAHIBI VAR O ETMEMIS... bu yazi o musibete bir perde olur kasdi ve uyaru niyeti ile yazildi ...zira o sarigin, sakalin sahibi var!!!

zira Müslümanlar Allah diye diye geri kaldi avrupa ilim diye diye ilerledi diyenlere üstadin cevabi malumdur ...
ve yasanmis hadilselerde coktur...

ve malumdur sefkat tokatlari 10. lema bir bakilsa iyi olur

39

29.05.2007, 01:30

Kardeşim,

1- Risale-i Nur mesleği ile tarikat mesleğinin, benzerlikleri sayılamayacak kadar çok olmakla birlikte; hizmet tarzı açısından alakaları yoktur. Bununla ilgili olarak forumda arama yaparsanız göreceksiniz. Forum kuralları gereğince buraya tarikat & Nurculuk müzakeresini taşıyamam. Çünkü zaten açılmış bir başlık var.

2- Ben Aczmendi "tarikatının" Risale-i Nur mesleğine aykırı hareket ettiğini söylüyorum, şeriata aykırıdır demedim ki!

3- Resmi belgeleri saymayalım. O halde bize somut bir delil sunun. Elazığ'a gidip de sorun demek çok kaçamak bir cevap. Var mı bakabileceğimiz bir web sitesi, kitap, kaynak, gazete vesaire?

4- 1993'ten önce bir faaliyetiniz oldu mu dedim hala cevap gelmedi?

5- Bediüzzaman veya Talebeleri hangi mahkemede takıyye yapmışlar da, sarığından vazgeçmeyen ve Bediüzzaman'ı örnek alan (!) Müslüm Gündüz neye dayanarak takıyye yapıyor?

6- Kocatepe Camisi'ndeki mevlidlerin yasaklanmasında Aczmendi kardeşlerimizin gövde gösterisinin hiç mi vebali yok? şahsi olarak taviz veremediğiniz sünnetinizin umumi sünneti ve cüz'i de olsa Nurcuların bir araya gelerek tanışıp kaynaştığı mevlid sünnetine engel olunmasında hiç payları olmadığına mı inanıyorsunuz gerçekten?

Not: "r.a." lakabı evliyalara bile verilmeyip "k.s." denirken Müslüm Gündüz için kullanmanızı hayretle karşıladığımı da dikkatinize sunarım.

40

29.05.2007, 01:58

Bismillahirrahmanirrahim



Nazar ile niyet mahiyet-i esyayi tagyir eder...

Her ne ise verdigimiz rahatsizliktan dolayi özür dileriz...
sunuda bilinki rahatsiz olan sadece siz olmuyorsunuz ,kendi hukukunuza riayet istediginiz kadar baskalarin hukukunada riayet etmek gerek...
yazdiklarimizda belli...
buraya kayit oldugumuz tarihte bellidir...
ve yazdigimiz yazilarda ortadadir
hic bir cemaati ve sahsi hedef alip hasa itham etmemisiz etmeyizde,
yazdiklarimiz zarurete binaen savunma nevinden oldu...
Allah bizleri af ede Risale i Nurlari Kur`an ve Sünnete göre anlamayi ve Allah rizasi icin yasamayi nasib ede amin...
varsa hakkimiz siz kardeslerimize helal olsun...

hasseten site sorumlusu ve admin kardeslerimizden özür dileriz hakkinizi helal edijn insallah insallah bu neviden bir rahatsizlik bir daha vermeyiz

bizim sözümüz hasbunallahiveniamelvekil dir...
selamun aleykum

Bu konuyu değerlendir