Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

Alikemal61

Stajyer

  • "Alikemal61" bir erkek
  • Konuyu başlatan "Alikemal61"

Mesajlar: 89

Konum: ıstanbul

Meslek: Serbest Girişimci

Hobiler: Bilgisayar...vs

  • Özel mesaj gönder

21

13.05.2007, 01:37

Kardeş ama tanımda deniliyor ki: aracısız da vahiy gelebilir.Kalbe ilhamla
...."Allah’ın Peygamberlerine iletmek istediği mesajlarını, doğrudan doğruya "aracısız.cümlesinde öyle deniliyor.Vahiy için.Kafam burada çıkmaza girdi.

22

13.05.2007, 01:40

Alıntı sahibi ""Diyanet ışleri Başkanlığı""


Sözlükte gizli konuşmak, emretmek, ilham etmek, îma ve işâret etmek, seslenmek, fısıldamak, mektup yazmak ve göndermek anlamlarına gelen vahiy, dini bir terim olarak, Allah’ın Peygamberlerine iletmek istediği mesajlarını, doğrudan doğruya veya Cebrail vasıtasıyla bildirmesine denir.

Kur’ân ve diğer kutsal kitaplar, vahiy ürünüdür. Vahiy, ilâhi ve gayr-i ilâhi olmak üzere iki kısma ayrılır. ılâhi vahiy, Allah’ın vahyi demek olup 5 çeşittir:

1- Cebrail’e (Necm, 53/10) ve diğer meleklere vahyi (Enfâl, 8/12).

2- Cansız varlıklardan yeryüzüne (Zilzâl, 99/4-5) ve gökyüzüne (Fussilet, 41/12) vahyi. Bu vahiy, “emretmek” anlamındadır.

3- Canlılardan bal arısına vahyi (Nahl, 16/68-69). Bu vahiy, ilham, içgüdü anlamındadır.

4- ınsanlardan Hz. Musa (a.s)’ın annesine (Kasas, 28/7) ve Hz. ısâ (a.s)’ın havarilerine (Mâide, 5/111) vahyi. Bu vahiy, fıtrî ilham, îma, emir anlamındadır.

5- Peygamberlere vahiy (Nisâ, 4/162. A’râf, 7/117, 160) Bu vahiy, ıstılâhî anlamdaki gerçek vahiydir. Vahiy denince ilk akla gelen bu vahiydir. Bu vahiy, sözlü, sözsüz ve Cebrail vasıtasıyla olur. Sözlü vahiy, Allah’ın perde arkasından Peygamberine hitap etmesidir. Sözsüz vahiy; rüyada veya uyanık iken vahyin Peygamberin kalbine ilkası şeklinde olur. Cebrail vasıtasıyla vahiy;

a) Peygamber uyanık veya uykuda iken vahyi Peygamberin kalbine ilkası ile,

b) Cebrail’in melek veya insan suretinde vahiy getirmesi ile,

c) Cebrail görünmeden vahyin çıngırak sesi şeklinde gelmesi ile olur.

Vahyin geliş şekillerinden bir kısmı, şûrâ suresinin 51. âyetinde bildirilmiştir. Vahiy, Allah ile Peygamber arasında bir sırdır. Mahiyetini insanların tam anlaması imkansızdır. Vahiy geldiği anda Peygamber titrer, rengi değişir, alnı terler ve nefesi sıkışırdı. Hz. Muhammed (a.s.) gelen vahyi aynen hafızasına alır (Kıyamet, 75/16-19), sonra vahiy katiplerine yazdırırdı. Her sene Ramazan ayında inen âyetleri ve sûreleri Cebrail’e okuyup arz ederdi.

Gayr-i ilâhi vahy yani ilâhi olmayan vahy ise, cin ve insanlar arasında cereyan eden vahye denir. Zekeriya (a.s)’ın kavmine vahyi gibi (Meryem, 19/11), bu vahiy, imâ ve işâret etmek anlamındadır. şeytanın şeytana vahyi gibi (En’âm, 6/121); bu vahiy, fısıldamak ve gizli konuşmak anlamındadır.

Kaynak: http://www.diyanet.gov.tr/turkish/sorular.asp?id=29


Sizin aldığınız tanımın bulunduğu yerde vahiy ve ilham diye ayrım yapılmamış. ılhamı da vahyin çeşitleri arasına almışlar. Karışıklık sanırım buradan kaynaklandı :wink:

Alikemal61

Stajyer

  • "Alikemal61" bir erkek
  • Konuyu başlatan "Alikemal61"

Mesajlar: 89

Konum: ıstanbul

Meslek: Serbest Girişimci

Hobiler: Bilgisayar...vs

  • Özel mesaj gönder

23

13.05.2007, 01:45

Evet burada beni çıkmaza soktular.Net olarak birbirinden ayırmamışlar ki.Allah(cc) senden Razı olsun.Beni aydınlattığın için.Bunu net olarak ayıralım.Sonlanlandıralım, bu cevaptan sonra ınşallah.

24

13.05.2007, 02:11

Öncelikle Vahiy meselesi;

Alıntı sahibi ""Mektubat""


.....
.....
Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, hem beşerdir, beşeriyet itibarıyla beşer gibi muamele eder; hem resuldür, risalet itibarıyla Cenâb-ı Hakkın tercümanıdır, elçisidir. Risaleti, vahye istinad eder. Vahiy iki kısımdır:

Biri vahy-i sarihîdir ki, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm onda sırf bir tercümandır, mübelliğdir, müdahalesi yoktur: Kur'ân ve bazı ehâdis-i kudsiye gibi.

ıkinci kısım, vahy-i zımnîdir. şu kısmın mücmel ve hülâsası, vahye ve ilhama istinad eder; fakat tafsilâtı ve tasvirâtı Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma aittir. O vahiyden gelen mücmel hadiseyi tafsil ve tasvirde, zât-ı Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm, bazen yine ilhama, ya vahye istinad edip beyan eder, veyahut kendi ferasetiyle beyan eder. Ve kendi içtihadıyla yaptığı tafsilât ve tasvirâtı ya vazife-i risalet noktasında ulvî kuvve-i kudsiye ile beyan eder, veyahut örf ve âdet ve efkâr-ı âmme seviyesine göre, beşeriyeti noktasında beyan eder.

ışte, her hadiste, bütün tafsilâtına vahy-i mahz noktasıyla bakılmaz. Beşeriyetin muktezası olan efkâr ve muamelâtında, risaletin ulvî âsârı aranılmaz. Madem bazı hadiseler mücmel olarak, mutlak bir surette ona vahyen gelir, o da kendi ferasetiyle ve tearüf-ü umumî cihetiyle tasvir eder. şu tasvirdeki müteşabihâta ve müşkülâta bazen tefsir lâzım geliyor, hattâ tabir lâzım geliyor. Çünkü, bazı hakikatler var ki, temsille fehme takrib edilir. Nasıl ki, bir vakit huzur-u Nebevîde derince bir gürültü işitildi. Ferman etti ki: "şu gürültü, yetmiş senedir yuvarlanıp şimdi Cehennemin dibine düşmüş bir taşın gürültüsüdür." Bir saat sonra cevap geldi ki, "Yetmiş yaşına giren meşhur bir münafık ölüp Cehenneme gitti." -1- Zât-ı Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâmın beliğ bir temsille beyan ettiği hadisenin tevilini gösterdi.

Kaynak: http://www.risaleara.com/oku.asp?id=798


Burada Peygamberimiz'in (a.s.m) peygamberlik ve insanlık yönünde iki yönünün olduğundan yola çıkılarak vahiy iki kısımdır denilmiş. Bunlardan ilki açık ve net emirlerden olan Kuran-ı Kerim'dir. ıkincisi ise, Peygamberimiz'e mana olarak bildirilen fakat Peygamberimizin izah ettiği ve kendi beşeri lisanıyla ifade ettiği vahiydir. Buna da örnek verilmiş zaten.

Vahiy ile ilham arasındaki fark ise;

Alıntı sahibi ""Bediüzzaman Said Nursi""



DÖRDÜNCÜ ESAS: Kur'ân'ın, bütün kelimât-ı ılâhiye içinde cihet-i ulviyetini ve bütün kelâmlar üstünde cihet-i tefevvukunu anlamak istersen, şu iki temsile bak.

• Birincisi: Bir sultanın iki çeşit mükâlemesi, iki tarzda hitâbı vardır. Birisi; âdi bir raiyyet ile, cüz'î bir iş için, hususi bir hâcete dâir, has bir telefonla konuşmaktır. Diğeri; saltanat-ı uzmâ ünvanıyla ve hilâfet-i kübrâ nâmiyle ve hâkimiyet-i âmme haysiyetiyle, evâmirini etrafa neşir ve teşhir maksadıyla, bir elçisiyle veya büyük bir memuruyla konuşmaktır ve haşmetini izhâr eden ulvî bir fermanla mükâlemedir.

• ıkinci temsil: Bir adam, elinde, bir aynayı güneşe karşı tutar; o ayna miktarınca bir ışık ve yedi rengi câmi' bir ziyâ alır. O nisbetle, güneşle münâsebettar olur, sohbet eder ve o ışıklı aynayı karanlıklı hânesine veya dam altındaki bağına tevcih etse, güneşin kıymeti nisbetinde değil, belki o aynanın kabiliyeti miktarınca istifade edebilir. Diğeri ise, hânesinden veya bağının damından geniş pencereler açar, gökteki güneşe karşı yollar yapar. Hakiki güneşin dâimî ziyâsıyla sohbet eder, konuşur ve lisân-ı hal ile böyle minnettarâne bir sohbet eder. Der: "Ey yeryüzünü ışığıyla yaldızlayan ve bütün çiçeklerin yüzünü güldüren dünya güzeli ve gök nazdarı olan nâzenin güneş! Onlar gibi benim hâneciğimi ve bahçeciğimi ısındırdın, ışıklandırdın." Halbuki, ayna sahibi böyle diyemez. O kayıt altındaki güneşin aksi ise, âsârı mahduttur; o kayda göredir.

ışte bu iki temsilin dürbünüyle, Kur'ân'a bak; tâ ki, i'câzını göresin ve kudsiyetini anlayasın.

Evet, Kur'ân der ki: "Eğer yerdeki ağaçlar kalem olup, denizler mürekkep olsa, Cenâb-ı Hakkın kelimâtını yazsalar, bitiremezler." (Kehf Sûresi 109 ve Lokman Sûresi 27. âyetler. ) şimdi, şu nihayetsiz kelimât içinde en büyük makam Kur'ân'a verilmesinin sebebi şudur ki:

Kur'ân, ısm-i Âzamdan ve her ismin âzamlık mertebesinden gelmiş.

Hem bütün âlemlerin Rabbi itibâriyle Allah'ın kelâmıdır.

Hem bütün mevcudâtın ilâhı ünvanıyla Allah'ın fermanıdır.

Hem semâvât ve arzın Hâlıkı haysiyetiyle bir hitâbdır.

Hem Rubûbiyet-i mutlaka cihetinde bir mükâlemedir.

Hem saltanat-ı âmme-i Sübhâniye hesâbına bir hutbe-i ezeliyedir.

Hem rahmet-i vâsiâ-i muhîta noktasında bir defter-i iltifatât-ı Rahmâniyedir.

Hem Ulûhiyetin azamet-i haşmeti haysiyetiyle, başlarında bâzan şifre bulunan bir muhâbere mecmûasıdır.

Hem ısm-i Âzamın muhîtinden nüzûl ile Arş-ı Âzamın bütün muhâtına bakan, teftiş eden hikmetfeşân bir kitâb-ı mukaddestir.

ışte bu sırdandır ki, "Kelâmullah" ünvanı kemâl-i liyâkatle Kur'ân'a verilmiş.

Ammâ sâir kelimât-ı ılâhiye ise, bir kısmı has bir itibar ile ve cüz'î bir ünvan ve hususi bir ismin cüz'î tecellîsiyle ve has bir rubûbiyetle ve mahsus bir saltanatla ve hususi bir rahmetle zâhir olan kelâmdır. Hususiyet ve külliyet cihetinde dereceleri muhteliftir. Ekser ilhamât bu kısımdandır. Fakat derecâtı çok mütefâvittir. Meselâ, en cüz'îsi ve basiti, hayvanâtın ilhamâtıdır. Sonra avâm-ı nâsın ilhamâtıdır. Sonra avâm-ı melâikenin ilhamâtıdır. Sonra evliyâ ilhamâtıdır. Sonra melâike-i izâm ilhamâtıdır. ışte, şu sırdandır ki, kalbin telefonuyla vâsıtasız münâcât eden bir velî der: "Kalbim benim Rabbimden haber veriyor." Demiyor, "Rabbü'l-âlemînden haber veriyor." Hem der: "Kalbim, Rabbimin aynasıdır, arşıdır." Demiyor, "Rabbü'l-âlemînin arşıdır." Çünkü, kabiliyeti miktarınca ve yetmiş bine yakın hicabların nisbet-i ref'i derecesinde, mazhar-ı hitâb olabilir.

ışte, bir padişahın saltanat-ı uzmâsı haysiyetiyle çıkan fermanı, âdi bir adamla cüz'î bir mükâlemesinden ne kadar yüksek ve âlî ise ve gökteki güneşin feyzinden istifade, aynadaki aksinin cilvesinden istifadeden ne derece çok ve fâik ise, Kur'ân-ı Azîmüşşan dahi o nisbette bütün kelâmların ve hep kitapların fevkındedir.

Kaynak: http://www.risaleara.com/oku.asp?id=113


Burada Bediüzzaman Hazretleri izah etmiş. Vahiy ile ilham arasındaki farkı izah etmiş. Bilmediğiniz kelimelere çift tıklayarak anlamını öğrenebilirsiniz. Vakit geç olduğundan izahına giremiyorum çünkü eksik kalmasını istemiyorum. ıhtiyaç olursa Allah'ın izniyle yarın izah ederim.

Muhabbetle...

25

14.05.2007, 11:36

Alıntı sahibi ""Alikemal61""

Göstermiş kardeşim:şualar, Birinci şua, Yirmidördüncü Ayet ve Ayetler, Üçüncü Nokta, c. I, s. 842. ıfadeler sadeleştirilmiştir. Aslı şöyledir: “Kur’an’ın gizli hakikatleri Risale-i Nur ile birlikte bize iniyor!! Tenzil’ül-Kitab cümlesinin sarih bir manası asrı saadette vahiy suretiyle Kitab-ı Mübîn'in nüzulü olduğu gibi, manayı işarîsiyle de, her asırda o Kitabı Mübin'in mertebe-i arşiyesinden ve mu'cize-i
şualar, Birinci şua, Yirmiikinci Ayet ve Ayetler, c. I, s. 841. ıfadeler sadeleş-tirilmiştir. Aslı şöyledir: “Resail’in-Nur denilen otuzüç aded Söz ve otuzüç aded Mektub ve otuzbir aded Lem'alar, bu zamanda, Kitabı Mübin'deki âyetlerin âyetleridir. Yani, hakaikının alâmetleridir ve hak ve hakikat olduğunun bürhanlarıdır. Ve o âyetlerdeki hakaiki imaniyenin gayet kuvvetli hüccetleridir”.



Ali kemal kardeşim şimdi ta en baştaki yazınızdan iktibas ettiğim ve sizin sadeleştirildiğini beyan ettiğiniz cümleler bu yukarıda tekrar iktibas ettiğim ve kaynağını belirttiğiniz cümlelerin sadeleştirilmiş halimi Allah Lillah aşkına.
Zaten bu nevden alim kisveli adamlar bu tarz sadeleştirme dedikleri şeylerle esas darbeyi Said Nursi hazretlerinin kıymetli beyanlarına acımadan indiriyorlar.
Bir çok kelimenin örfi manası ile beraber ıstilahi manasıda var.Mezkur ifadede "Tenzil'ül Kitab' cümlesinde sarih mananın asr-ı saadette kitab-ı mübinin ıstılahi manada bilinen vahy olduğunu belirtip; risale-i nur gibi asarın işari manada vahyin yani örfi manada olan vahyin,yani şüphe karışmayan bir ilhamın neticesi olduğu ve indirilen kitab-ı mübine intisabı ile ondaki kudsi mana ve hakikatlerinde o kudsi kaynak olan Kuran'a izafeten indiğini yani ihsan-ı ılahi olduğunu,ikram-ı ılahi olduğunu nazarın kendisine değil o kudsi kaynağa yani Kur'an'a olması gerektiğini gayet beliğ bir ifade ile beyan ediyor.
Burda kafaların takılması olsa olsa "indirilmiş" olmasına olabilir.ki bu ibare mecazidir.demir gibi arzdan çalışmalarla çıkarılan bir madenin dahi beşere bir in'am bir ihsan bir ikram olduğunu ifade babında Kur'an-ı Kerimde "indirildiği" beyan ediliyor.bunda sui zanna ve sui fehme düşüp hele de hainane bir sadeleştirme kisvesi altında Müçtehid ve Müceddid bir ımamın beyanında güya hata aramanın manası nedir.
Risale-i Nurun sayesinde ehl-i sünnet vel cemaat itikadını muhafaza eden milyonların anlayamadığı ve farkedemediği neyi anlayıp farketmiş bu proflar.
ılmin asgari vasfı insanda Allah korkusunu hasıl etmesidir.Bu korkuya sahip alimler kendi sahalarına girmeyen başka ilmi konularda münkirane değil sükut ile veya hüsn-ü tevil ile başka alimlerin meselelerinden bahsederler.ilmi ihtilafın ahlakıda bunu iktiza eder.
Fıkhın zahiri cephesinde kısmen bir ilme sahip olmuş bu proflar,fıkıhla beraber islamın bir çok vehbi ilmine mazhar Bediüzzaman gibi bir zatın eseri hakkında bir bahiste bulunacakları zaman; kendi ihtisas sahalarına girmeyen bu konularda en azından ilmin bu ihtilaf ahlakını muhafaza etmeleri gerekmezmi.
Allah evvela bu prof ve benzerlerine insaf versin.
siyahnur

Alikemal61

Stajyer

  • "Alikemal61" bir erkek
  • Konuyu başlatan "Alikemal61"

Mesajlar: 89

Konum: ıstanbul

Meslek: Serbest Girişimci

Hobiler: Bilgisayar...vs

  • Özel mesaj gönder

26

01.11.2007, 22:49

]"Bir gün, Allah Teâlâ, Cebrâil (a.s)'ı parlak yüzü ve güzel görünümlü bir genç suretinde ona gönderdi: "Ailesi ile kendisi arasına bir perde koymuştu biz ona meleğimiz Cebrâil'i gönderdik de ona tam bir insan suretinde göründü"(Meryem, 19/16). Hz. Meryem, onu bir insan zannettiği ve kendisine bir zarar verebileceğinden korktuğu için ne yapacağını şaşırmıştı. Etrafta o an yardıma çağırabileceği kimse de yoktu. Allah'a sığınmaktan başka çaresi kalmayan Hz. Meryem, ona; "Ben senden, Rahman olan Allah'a sığınırım. Eğer Allah'tan korkuyorsan bana dokunma dedi" (Meryem, 19/18).

Cebrail (a.s) bir insan şeklinde değil de, melek suretinde gelmiş olsaydı, onu görünce dehşete düşüp ondan kaçacak ve söylediklerini dinlemeye tahammül edemeyecekti. Onun bu korkusunu gidermek ve geliş sebebini anlatmak için Cebrail (a.s) ona; "Ben, sana nezih ve kabiliyetli bir erkek çocuk bağışlamak için Rabbinin gönderdiği bir elçiden başkası değilim" (Meryem, 19/19).

Hz. Meryem onun Cebrail (a.s) olduğunu anlayınca, sakinleşti ve getirilen haber daha önce kendisine bildirilmiş bir şey olduğu halde (Alu ımran, 3/45, 46) yine de hayretini ifade etmekten kendini alıkoyamadı ve kendisine hiç bir erkek eli değmemiş; iffetli bir kimse olduğu halde bunun nasıl mümkün olabileceğine bir cevap almak istedi. Meryem: "Benim nasıl çocuğum olabilir. Bana hiç bir beşer dokunmamıştır. Ben iffetsiz de değilim" dedi" (Meryem, 19/20).
"

Meselâ Burası ilk başta kafamı karıştırdı.Bir yerde denmiş ya Vahiy Cebrail(As)aracılığıyla gelir.Yukarıdaki Yazıda da Hz Meryem e gelen cebrail(As)den bahsediliyor.Madem Vahiy Cebrail(as)aracılığıyla geliyor.Ozaman Hz Meryem Peygamber midir?ıçime ılham geldi dedi ki:Cebrail (As) Burada Doğrudan doğruya Peygamberlere geldiği gibi, Kendi suretinde değil .ınsan suretinde gelmiş olduğu için.Bu konu daha farklı değerlendirilebilir.Yada Hz Peygamberler ıse Cebrail(As)vahiy anında kendi suretinde görürler.Yanılabilirim.Hatalıysam düzeltiniz lütfen.

27

01.11.2007, 22:55

Melekler Allah ne emrederse, onu yaparlar. Hz.Meryem'in a.s. Hz.Cebrail a.s. ile karşılaşıp da konuşması için peygamber olması gerekmiyor. Hz.Cebrail aleyhisselamın sadece peygamberlere vahiy getirmek ile yükümlü olduğunu söyleyebilir misin? Allah ne emrederse, onu yapar, Allah dilerse Hz.Cebrail a.s. ile vahiy yollar, dilerse başka bir işe memur eder.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

Alikemal61

Stajyer

  • "Alikemal61" bir erkek
  • Konuyu başlatan "Alikemal61"

Mesajlar: 89

Konum: ıstanbul

Meslek: Serbest Girişimci

Hobiler: Bilgisayar...vs

  • Özel mesaj gönder

28

01.11.2007, 22:57

Üstad Bak Ne diyor:Birincisi: "ılhamdan çok yüksek olan vahyin ekseri melâike vasıtasıyla; ve ilhamın ekseri vasıtasız olmasıdır. Mesela, nasıl ki, bir padişahın iki suretle konuşması ve emirleri var. "Bana Anlatılan Vahiy in Cebrail(As)aracılığıyla gelmesidir.Burada bir çelişki çıkarıyorsunuz.
Ben Ozaman Prof Dr Abdulaziz Bayındır a ınanıyorum

29

01.11.2007, 22:59

Ben Bayındır'a temkinli bakıyorum. Her sakallıyı dede sanma demişler ya, o misal, yoksa Zekeriya Beyaz da profesör, Yaşar Nuri de.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

30

01.11.2007, 23:03

bu soruları biri mi size sormanızı istiyor, yoksa biriyle münazara mı yapıyorsunuz da gelip burada cevap arıyorsunuz? Ya da site ahalisini test mi ediyorsunuz?

Alikemal61

Stajyer

  • "Alikemal61" bir erkek
  • Konuyu başlatan "Alikemal61"

Mesajlar: 89

Konum: ıstanbul

Meslek: Serbest Girişimci

Hobiler: Bilgisayar...vs

  • Özel mesaj gönder

31

01.11.2007, 23:05

şunu hiç netleştiremedik.Kur'an da Hz Meryem e Cebrail (As)ınsan suretinde geldiğinden bahsediliyor.ılham Nedir Vahiy Nedir?Neden Hz Meryem e Cebrail (As)aracılığıyla vahiy geliyor?Bunu ve buna benzer konular da net cevap verirseniz çok sevinirim.Acaba Neden Kız suretinde değilde ,Parlak genç Suretinde gelmiş Cebarail As)?Bu da kafamı kurcaladı.

32

01.11.2007, 23:08

siz biliyorsunuzdur mutlaka..

Alikemal61

Stajyer

  • "Alikemal61" bir erkek
  • Konuyu başlatan "Alikemal61"

Mesajlar: 89

Konum: ıstanbul

Meslek: Serbest Girişimci

Hobiler: Bilgisayar...vs

  • Özel mesaj gönder

33

01.11.2007, 23:11

Hayır bilsem sormazdım.Hz Meryem e gelen ilham mı vahiy mi oluyor?Çünkü ;Bir önceki yazılarda ılham ve vahiy meselesi iyice anlatılmış.Ben kafama yerleştirdiğim :ılham ın Aracısız Gelmesi.Vahiy nin ise aracıyla gelmesi.

34

01.11.2007, 23:16

Dini meseleler, tevil ile çok uç noktalara çekilebiliyor. Hariciler Hz.Ali'yi Kur'an ile hükmetmemek ile suçlayarak şehid ettiler. Bugün Zekeriya Beyaz neler neler diyor siz biliyorsunuz.

Neden kız suretinde değil,
hikmetini Allah bilir, biz ancak fikir yürütürüz, hüsn-ü zan ile, ama budur kesin diye hüküm çıkaramayız, çünkü hüküm Hakim'in,
belki bir ihtimal, bazı insanların melekleri dişiler olarak tasvir etme hastalığıdır, Allah, Saffat suresinde buyurmuş ki:

149. Ey Muhammed! Onlara sor: Kız çocukları Rabbinin de, erkek çocukları onların mı?

150. Yoksa biz melekleri dişi olarak yaratmışız da onlar şahid mi bulunuyorlarmış?

151, 152. ıyi bilin ki onlar kendi uydurmaları olarak, "Allah çocuk sahibi oldu" diyorlar. Onlar elbette yalan söylüyorlar.

153. Yoksa Allah kızları erkeklere tercih mi etti?

154. Neyiniz var? Nasıl hüküm veriyorsunuz!

155. Hiç düşünmüyor musunuz?

156. Yoksa sizin apaçık bir deliliniz mi var?


Vahiy konusuna gelirsek, Abdullah Yeğin'in lügatında bak ne yazıyor:

Vahiy: ... (Bazı anlamları verildikten sonra şerh olarak denmiş ki) şeriatte vahiy: Dilediği ahkamı, esrar ve hakaıkı Peygamberan-ı Zişanına rüya, ilham, kitab, irsal-i melek tariklerinden biriyle Cenab-ı Hakkın i'lam ve ifham buyurması demektir. (Muvazzah ılm-i Kelâmdan).
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

35

01.11.2007, 23:18

Bir tavsiyem olacak, araştırmayı seviyorsun madem, bir ara Yeni Asya bürosuna uğra, risaleler üzerine kalınca bir lugat çalışması var, onu edin, faydasını görürsün.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

Alikemal61

Stajyer

  • "Alikemal61" bir erkek
  • Konuyu başlatan "Alikemal61"

Mesajlar: 89

Konum: ıstanbul

Meslek: Serbest Girişimci

Hobiler: Bilgisayar...vs

  • Özel mesaj gönder

36

01.11.2007, 23:22

Vahiy: ... Bazı anlamları verildikten sonra şerh olarak denmiş ki, şeriatte vahiy: Dilediği ahkamı, esrar ve hakaıkı Peygamberan-ı Zişanına rüya, ilham, kitab, irsal-i melek tariklerinden biriyle Cenab-ı Hakkın i'lam ve ifham buyurması demektir. (Muvazzah ılm-i Kelâmdan).
Burayı tam anlayamadım bunu bana açarmısın?Kızma sakın.Gerçeği aramaya çalışıyorum.

37

01.11.2007, 23:24

ılham: Allah tarafından kalbe gelen mana.

Bizim Türkçede genelde konuşurken vahiy ile bahsettiğimiz, muhkematın tebliğidir, yani Hz.Cebrail aleyhisselamın gelip onunla konuşması, Hz.Meryem aleyhesselamı peygamber zannettirmesin, kavram kargaşası yaşamayalım.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

Alikemal61

Stajyer

  • "Alikemal61" bir erkek
  • Konuyu başlatan "Alikemal61"

Mesajlar: 89

Konum: ıstanbul

Meslek: Serbest Girişimci

Hobiler: Bilgisayar...vs

  • Özel mesaj gönder

38

01.11.2007, 23:28

Tamam muhterem meseleyi tam aldım.Da bu vahiy olmuyormu Hz Meryem e gelen.Çünki;Cebrail(as)aracılığıyla gelmesi kafamı kurcaladı.

Alikemal61

Stajyer

  • "Alikemal61" bir erkek
  • Konuyu başlatan "Alikemal61"

Mesajlar: 89

Konum: ıstanbul

Meslek: Serbest Girişimci

Hobiler: Bilgisayar...vs

  • Özel mesaj gönder

40

01.11.2007, 23:35

şu mu yani tam denilmek istenilen?Burada doğrudan doğruya konuşma var.Bu anlamda da Vahiy e girmez.Oysa Vahiy peygamberlere Cebrail(As)aracılığıyla geliyor.Burada da vahiy gibi birşey var.sanki

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir