Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

17.10.2006, 19:11

Madem ki herşeyin Allah'tan olduğunu bilirsin ve ona iz'anın

Alıntı

ı'lem eyyühe'l-aziz! Madem ki herşeyin Allah'tan olduğunu bilirsin ve ona iz'anın vardır. Zararlı, menfatli herşeyi tahsin ve hüsn-ü rızayla kabul etmek lazımdır. Ve illa, gaflete düşmeye mecbur olursun. Bunun için esbab-ı zahiriye vaz edilmiş ve gözlere de gaflet perdesi örtülmüştür. Kainat hadiselerinden insanın heva ve hevesine muhalif olan kısım, muvafık olan kısımdan daha çoktur. Eğer heva sahibi, bu esbab-ı zahiriyeyi görüp Müsebbibü'l-Esbabdan gaflet etmese, itirazlarını tamamen Allah'a tevcih eder.



Allah sizlerden razı olsun hiç bir sorumu cevapsız

bırakmadınız bizde yüz bulduk habire soruyoruz yine

onlardan birini sormak istiyorum inanın cevapları alınca

huzurlu oluyorum sizden ögrendiklerimi kaynak vererek

isimde belirterek mesnevi i nuriye başlıklı konu açıp

paylaşıyorum izninizle


yukarıda bil hassa işaretli yerden ne anlamalıyız hepiniz sag olun

2

17.10.2006, 20:02

Amin ecmain inşaallah :) bizde istifade ediyoruz..cevaplarda yine nurlardan çıkıyor herzamanki gibi elhamdülillah..

şule'nin 2. ı'leminde Üstad diyor ki: "Madem ki her şeyin Allah'tan olduğunu bilirsin ve ona iz'anın vardır; zararlı, menfaatli her şeyi tahsin ve hüsn--ü rıza ile kabul etmek lazımdır." Buna göre hakkımıza gasbeten ve bize zulmeden birisinin bu hareketini de rıza ile mi karşılayacağız?

Mesnevinin Arapça orijinalinin ilgili kısmının tercümesi aşağıdadır:

"Her şeyin Allah’tan olduğunu bildiğinde ve buna tam kanaat getirdiğinde, seni memnun eden veya sana zarar veren şeylere rıza göstermen gerekir. Eğer rıza göstermezsen gaflete mecbur kalırsın..."

Zulme rıza zulüm olduğundan böyle bir haksızlığa maruz kaldığımızda susamayız, zira Peygamber Efendimiz, haksızlık karşısında susmamızı kesinlikle yasaklamıştır.
Kanaatimizce bu cümleyi Üstadın bir başka cümlesinin ışığında anlamak gerekiyor: “Kadere iman eden elemden emin olur.”

Burada kendi irademiz dışında ve bizim için bir imtihan olmak üzere başımıza gelen hastalıklar, musibetler, kazalar, ölümler söz konusudur. Bunların hepsi ılâhî bir takdirle meydana geldiğinden bu gibi hadiselerin rahmet yönüne nazar etmek, itiraz ve şikayet yoluna girmemek gerekir. Üstanın bize burada verdiği mesaj bu olsa gerektir.

Bu mana, şu ifadelerde açıkça okunmaktadır:

“Senin şu hayatının gayesi, neticesi; o Mâlik'in Esmâsına ve şuûnatına bir mazhariyettir. Sana bir musîbet geldiği vakit, de:

“ınna lillahi ve inna ileyhi raciun” Yâni: Ben malikimin hizmetindeyim. Ey musîbet! Eğer onun izin ve rızasiyle geldin ise, merhaba, safa geldin! Çünki: Elbette bir vakit ona döneceğiz ve onun huzuruna gideceğiz ve ona müştakız. Madem herhalde bir zaman bizi hayatın tekâlifinden âzad edecektir. Haydi ey musîbet! O terhis ve o âzad etmek, senin elinle olsun, razıyım." der.”


Üstad başka yerde "dosttan gelen her şey sevimlidir" der. Hastalar risalesinde ise sorunuzun net cevabını bulabiliriz:


Alıntı

"ONDOKUZUNCU DEVA: Cemil-i Zülcelal'in bütün isimleri esma-ül hüsna tabir-i Samedanîsiyle gösteriyor ki, güzeldirler. Mevcudat içinde en latif, en güzel, en câmi' âyine-i Samediyet de hayattır. Güzelin âyinesi güzeldir. Güzelin mehasinlerini gösteren âyine güzelleşir.

O âyinenin başına o güzelden ne gelse, güzel olduğu gibi; hayatın başına dahi ne gelse, hakikat noktasında güzeldir. Çünki güzel olan o esma-ül hüsnanın güzel nakışlarını gösterir. Hayat, daima sıhhat ve âfiyette yeknesak gitse, nâkıs bir âyine olur. Belki bir cihette adem ve yokluğu ve hiçliği ihsas edip sıkıntı verir. Hayatın kıymetini tenzil eder. Ömrün lezzetini sıkıntıya kalbeder. Çabuk vaktimi geçireceğim diye, sıkıntıdan ya sefahete, ya eğlenceye atılır. Hapis müddeti gibi, kıymetdar ömrüne adavet edip, çabuk öldürüp geçirmek istiyor. Fakat tahavvülde ve harekette ve ayrı ayrı tavırlar içinde yuvarlanmakta olan bir hayat, kıymetini ihsas ediyor, ömrün ehemmiyetini ve lezzetini bildiriyor. Meşakkatte ve musibette dahi olsa, ömrün geçmesini istemiyor.

"Aman Güneş batmadı, ya gece bitmedi" diye sıkıntısından of! of! etmiyor. Evet gayet zengin ve işsiz, istirahat döşeğinde herşeyi mükemmel bir efendiden sor; ne haldesin? Elbette, aman vakit geçmiyor, gel bir şeş-beş oynayalım, veyahud vakti geçirmek için bir eğlence bulalım, gibi müteellimane sözleri ondan işiteceksin.. veyahud tul-i emelden gelen, bu şey'im eksik, keşki şu işi yapsaydım gibi şekvaları işiteceksin.

Sen bir musibetzede veya işçi ve meşakkatli bir halde olan bir fakirden sor; ne haldesin? Aklı başında ise diyecek ki: "şükürler olsun Rabbime, iyiyim, çalışıyorum. Keşki çabuk Güneş gitmeseydi, bu işi de bitirseydim. Vakit çabuk geçiyor, ömür durmuyor gidiyor. Vakıa zahmet çekiyorum, fakat bu da geçer, herşey böyle çabuk geçiyor." diye, manen ömür ne kadar kıymetdar olduğunu, geçmesindeki teessüfle bildiriyor. Demek meşakkat ve çalışmakla, ömrün lezzetini ve hayatın kıymetini anlıyor. ıstirahat ve sıhhat ise, ömrü acılaştırıyor ki, geçmesini arzu ediyor.

Ey hasta kardeş! Bil ki, başka risalelerde tafsilâtıyla kat'î bir surette isbat edildiği gibi; musibetlerin, şerlerin, hattâ günahların aslı ve mayesi ademdir. Adem ise şerdir, karanlıktır. Yeknesak istirahat, sükût, sükûnet, tevakkuf gibi haletler ademe, hiçliğe yakınlığı içindir ki, ademdeki karanlığı ihsas edip sıkıntı veriyor. Hareket ve tahavvül ise vücuddur, vücudu ihsas eder. Vücud ise hâlis hayırdır, nurdur. Madem hakikat budur; sendeki hastalık, kıymetdar hayatı safileştirmek, kuvvetleştirmek, terakki ettirmek ve vücudundaki sair cihazat-ı insaniyeyi o hastalıklı uzvun etrafına muavenetdarane müteveccih etmek ve Sâni'-i Hakîm'in ayrı ayrı isimlerinin nakışlarını göstermek gibi, çok vazifeler için, o hastalık senin vücuduna misafir olarak gönderilmiştir. ınşâallah çabuk vazifesini bitirir gider. Ve âfiyete der ki; sen gel, benim yerimde daimî kal, vazifeni gör, bu hane senindir, âfiyetle kal."


kaynak

3

17.10.2006, 20:25

teşekkürler nur aşıgı Allah razı olsun

4

17.10.2006, 20:38

Re: Madem ki herşeyin Allah'tan olduğunu bilirsin ve ona iz'

Amin ecmain inşaallah..

Kainat hadiselerinden insanın heva ve hevesine muhalif olan kısım, muvafık olan kısımdan daha çoktur


bu kısmı bende anladım gibi oldum ama anlamadım :| açıklarsanız sevinirim

5

17.10.2006, 20:53

anlamaya çalıştıgım kadarıyla nefsin heves ve isteklerine muhalif olan yani onu üzen sıkan içini karartan olaylar

huzur sevinç tasadan uzak olaylardan daha çok oldugu

anlaşılabilirmi

6

17.10.2006, 20:57

Kainat hadiselerinden insanın heva ve hevesine muhalif olan kısım, muvafık olan kısımdan daha çoktur.

insanın heva ve hevesine uymayan derken yani nefsin istemediklerimi istediklerimi :? kafam karıştı

7

17.10.2006, 20:59

en iyisimi biz muhterem abileri bekleyelim nur aşıgı :)

8

17.10.2006, 21:01

yarını nasıl bekleyeyim bu akşam öğrenmem lazım :roll:

Ya rabbi abilerden birinin tez zamanda foruma girip sorumuzu görmelerini nasip eyle.Amin :)

10

17.10.2006, 21:05

Alıntı sahibi ""nuraşığı""

Kainat hadiselerinden insanın heva ve hevesine muhalif olan kısım, muvafık olan kısımdan daha çoktur.

insanın heva ve hevesine uymayan derken yani nefsin istemediklerimi istediklerimi :? kafam karıştı



sanırım insanın hevesine uymayan derken nefsin istemedikleri hoşlanmadıkları aklıma geşmekte biz yinede abileri hatta abileri bekleyelim :)

11

17.10.2006, 21:09

bende öyle diye düşündüm..devam ettim düşünmeye tam tersi diye düşünmeye başladım sonra :| bekleyelim en iyisi :)

Alkan

Usta

Mesajlar: 1,694

Hobiler: Risale-i Nur, Kur'an dinlemek

  • Özel mesaj gönder

12

17.10.2006, 23:46

bekleyelim inş :wink: ben de aklıma gelen bir kaç şeyi söyliyim...

mesela bu dünyada ölümler, firaklar, işlerin istediğimiz gibi gitmemesi, ,insanların yaşlanması hep insanın hevesine hoş gelmeyen şeyler.insan hep zevk-ü sefa içinde yaşamak istiyor, ölümü düşünmek istemiyor ,hevasının peşinde koşmak istiyor ama hevasına hoş gelmeyen bir sürü olayla karşılaşıyor... O'nun için bir çok insan aklın tahakkümünden kurtulmak için kendini meyhanelere, eğlencelere atıyor... bir risalede ehl-i dalaletin vekilinin dediği gibi'' bu gibi ince şeyleri düşünüp rahatımı bozmuyacağım'' diyor...

mesela yaz ve bahar günlerini seviyoruz hep yaz,bahar olsun istiyoruz ama bizim hevamızla dünya dönmediği için başka bir sürü faydalar olduğu için kış ve sonbahar geliyor...

insan hep olaylara kendi açısından baktığı için kendisine fayda ve menfaati olan şeyi seviyor ,o hoşuna gidiyor... mesela dışarıda olduğumuz bir zaman yağmur yağsa ıslansak -haşa- nerden çıktı şimdi tam da yağıcak zamanı buldu diyoruz... halbuki yağmurun ne kadar faydaları olduğu malum, bizim hevamızla Allah yağmur yağdırmayacak değil!...

işte bunun gibi kainatta cereyan eden hadiseler bin bir hikmetle olduğundan insana bakan vechi bazen çirkin gelebiliyor... halbuki bütün olayların batını temiz,safi ve güzeldir... yani meleküti kısmı her zaman şeffaf ve temizdir ve güzeldir... mesela ölüm ehl-i dünyaya çok çirkin gözükür halbuki zahir vechi öyledir ama gerçekte ölüm bu zindan-ı dünyadan bostan-ı cinana çıkmaktır,yüzbinler sevgili ahbablara buluşmak için bir terhistir...hayat külfetinden terhis olmaktır... mesela birimizin istediği bir iş olmadı veya çalıştığı halde sınavı kazanamadı bu dışarıdan bakıldığında şer gibi gözükebiliyor fakat Allah senin hakkında yararlı olmyacağını gördüğünü için onu sana kazandırmadı belki seni dünyevi ve uhrevi birçok belalardan muhafaza etti...

onun için kainatta hiçbir şey çirkin değildir... herşey ya hakikaten güzeldir, ya bizzat güzeldir, veya neticeleri itibarıyla güzeldir

dua ile....
"ey bedbaht nefsim! acaba ömrün ebedi midir? hiç kat'i senedin var mı ki, gelecek seneye, belki yarına kadar kalacaksın?

14

18.10.2006, 03:44

Alıntı sahibi ""nuraşığı""

Allah razı olsunnn...


ben sana dememişmiydim abilerden bir abi gelir bizi rahata

kavuşturur diye Allah cevat abidende razı olsun

15

18.10.2006, 04:32

Bende dua etmiştim yarın değil hemen gelsin diye :wink:

Allah hepinizden razı olsun inşallah..

16

18.10.2006, 08:56

Her şeyi yaratanın Allah olduğuna dair kesin imanın ve anlayışın varsa,bil ki başa gelen bütün bela,musibet,hastalık,işlerinin aksaması,ortamın müsait olmaması gibi şeyleri de yaratan Allah dır.

O dilemese kimse size kötülük yapamaz.
O izin vermediği sürece sen istesende o iş olmaz.
O bizim hakkımızda hayırlısı neyse onu bize verir.
Bu iş olacak dersin amam bakarsınki bir bela o işin olmasına engel oldu.Bil ki bu beladan Allah dan geliyor.

Onun için senin isteklerine ve arzularına uygun gelmeyen şeyler(bela,musibet,işin olmaması,ortamın müsait olmaması vs.)kainatta senin arzularına uygun gelenden daha çoktur.

Onun için bu tür olaylarda ,olayları yaratan asıl sebebi görmen lazım ki gaflete düşmiyesin.
O asıl sebepde Allahdır.

Belki sevmediğiniz şey hakkınızda hayırlıdır. (Bakara Sûresi: 2:216.)
ayetin devamındada sevdiğiniz şey belki şerdir siz bilmezsiniz
Ama Allah bilir.

Bir düşün yapacağın bir iş bazen bazı sebeplere takılıyor. Ve o iş olmuyor. demek ki hakkınızda hayırlısı budur.

Mesela;ben hizmette daimi kalmak istiyordum. amma bazı sebepler bana izin vermedi.sonra anladım ki Allah bana daha hayırlı kapıyı açmış.
Beni sosyal hayatta hizmetlere vesile eylemiş. şimdi dershanede kalsaydım yani vakıfta sizinle bu forumda görüşebilir miydim,faydamız olurmuydu.

Zaten bütün bu işleri Allah yapıyor.herşeyide O yapıyor. bize verilen ilimde O’nun,hizmetlerde O’nun bizim elimizde hiçbir şey yok.
Dua edelim ki Allah hep bizi hizmetlerde kullansın.amin.

Alkan

Usta

Mesajlar: 1,694

Hobiler: Risale-i Nur, Kur'an dinlemek

  • Özel mesaj gönder

17

18.10.2006, 14:32

Alıntı sahibi ""yunusum""


Mesela;ben hizmette daimi kalmak istiyordum. amma bazı sebepler bana izin vermedi.sonra anladım ki Allah bana daha hayırlı kapıyı açmış.
Beni sosyal hayatta hizmetlere vesile eylemiş. şimdi dershanede kalsaydım yani vakıfta sizinle bu forumda görüşebilir miydim,faydamız olurmuydu.
Dua edelim ki Allah hep bizi hizmetlerde kullansın.amin.


Amin Ecmain..Allah razı olsun yazılarınızda risale-i nur konuşuyor... faydalanıyoruz... Rabbim bir kapıyı kapar,başka kapıları açar....
"ey bedbaht nefsim! acaba ömrün ebedi midir? hiç kat'i senedin var mı ki, gelecek seneye, belki yarına kadar kalacaksın?

18

19.10.2006, 08:31

Alıntı

Mesela;ben hizmette daimi kalmak istiyordum. amma bazı sebepler bana izin vermedi.sonra anladım ki Allah bana daha hayırlı kapıyı açmış.
Beni sosyal hayatta hizmetlere vesile eylemiş. şimdi dershanede kalsaydım yani vakıfta sizinle bu forumda görüşebilir miydim,faydamız olurmuydu.


Belki hizmetten ayrılman büyük bir talihsizliktir. Bunu siz bilemezsiniz. O yüzden temkinli olmanızda fayda var.

19

19.10.2006, 08:53

ayrılmak isteyen ben değildim ya ubeyde,

hiç hizmeti bırakırmıydım,hemde zirvedeyken,

başkaları izin vermedi,diğer kapılarda kapalıydı.

mademki kapalı ,başka kapı açıldı.

demek Allah inayetiyle daha hayırlı kapı açımış oldu.

şahsımı anlatmıyorum,bir hakikatten bahsederken uslup böyle oldu.

20

19.10.2006, 09:32

Belli ki şahıslara takılmışsınız. Çünkü hizmet kabul etmedi demek davanın kutsiyetini bilememek olur. Davanın kutsiyyetini bilmeyen zirvede değildir demektir. Zirvede zannetmiştir kendini. Ama şuna inanıyorum ki Risale-i Nur'ları iyi biliyorsunuz ve çok hayırlı birisiniz.

Allah Risale-i NUr aşkınızı arttırsın ki dünyaya meydan okuyabilesiniz. Çünkü RıSALE-ı NUR'U HAKKIYLA ANLAYANLAR DÜNYAYA MEYDAN OKUYABıLıRLER

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir