Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.
Alıntı
‘BıTıP GıDEN şEYLER sevilmez’ diyor tevhid dininin peygamberi Hz. ıbrahim.
Evet, gerçekten fani olan şeyler hakiki sevilmiyor. ınsan olduğumuz cihetle hepimiz baki olanı sevmek ve bekayı istemek üzere programlanmışız.
Fıtraten kendisine verilmiş nefsini yanlış tercihlerle nefs-i emmareye dönüştüren ehl-i dünya, baki zevkleri ve lezzetleri fani şeylerde arıyor. Hazır anın hazır lezzetleri peşinde koşuyor.
Bu haldeki ehl-i dünya ve ehl-i dalalet doğru olan bir arayışı yanlış yerlerde heba ediyor.
Bu durumdaki bir insan için geçmiş zaman bitmiş ve gelecek zaman daha gelmemiş olduğu için, ikisi de ‘yok’tur. Yalnızca içinde olduğu ‘şu an’ı vardır.Kendisine hedef yapmış olduğu nefsin hazır zevk ve lezzetlerini de ‘hazır an’da arar.
Gerçi nefis bundan cüz’i bir lezzet de alır; ama bekaya programlı kalb, ruh vb. hisler ve latifeler o lezzeti peşinden koşulan şeyin fani oluşundan dolayı çok müteessir olurlar.
Aldığı bir gram lezzete karşılık binler ton elemleri de yüklenir insan. Bunun için ehl-i dünya ve ehl-i dalalet maddeten herşeyi edinebilecek duruma gelseler de çok sıkıntılıdır. Zahiren lezzet alıyor gibidirler, ama içleri daralır durur.
Dünyanın en müreffeh ülkesi ısviçre’nin aynı zamanda dünyanın en yüksek intihar oranlı ülkesi de olması tesadüf değildir. Rabbimiz, lezzetleri kendisine teşekküre birer araç yapacak yerde amaç haline getirenlere, baki lezzetleri fani olanlarda arayanlara, birer şefkat tokadı mahiyetinde, aynı az lezzetin içinde koca dağlar büyüklüğünde elemleri ve sıkıntıları da verir ki, hata yapanlar hatalarını anlayarak tövbe edebilsinler.
Çünkü sonsuz Rahmet kullarının akıbetinin hayırlı olmasını ister.
Diğer yandan ehl-i imana dünyanın fani lezzetlerinin içinde cennete ait baki lezzetler tattırılır. Fani olan lezzetler içlerinde baki olanın isimlerinin cilvelerini taşırlar.
Ve yalnızca hazır zamanın ötesinde, geçmiş ve gelecek zamanlar da Rabbimizin sonsuz esmasının cilvelerini gösterdikleri için bekaya ait olurlar, baki olurlar. Bir mü’min için geçmişin ve geleceğin tefekkürü, her düşündükçe ebedî lezzet unsurları taşır.
Zaten ölen birşeyin de görünüşte yok olduğunu, hakikatında ise kudret dairesinden ilim dairesine geçtiğini bilir.
Anne karnındaki bir bebeğin dünyaya gelişi misali, anne karnındaki bebek ölür, orada zahiren yok olur; ama dünyaya gelir, başka bir âleme gözlerini açar.
Zaten fani şeylerin üzerinde tecelli eden esmâ-i hüsna da bakidirler; çünkü Bâkî olana aittirler. Ve böylece fenanın ve ölümün meçhul ve karanlık yüzü bizim için aydınlanır.
Her bir şey, gözümüz önünde olmasa da, manaları ile ruhumuzda bakileşir. Ve fani şeylerden aldığımız az lezzetler, o fani şeylerin üstündeki baki tecellileri farketmemiz ile elemsiz, saf ve sonsuz cennet lezzetleri haline gelir.
Bu, her insanın fıtraten istediği hakiki lezzettir. Ehl-i dalaletin zehirli bir baldan ya da en acı bir bibere bulanmış bir parça baklavadan almaya çalıştığı sözde lezzete karşılık, Rabbimiz ehl-i iman nazarı taşıyan herkese bu dünyadan başlayıp ebedî cennetlerin halis ve elemsiz hakiki lezzetlerini manen tattırır. Ve ehl-i dünyanın ve ehl-i dalaletin de hatasını anlayarak nazarını baki olana çevirip hakiki lezzetler tatmasını bütün kalbimizle istetir.
2006 karakalem.net, Murat Kazancı
Alıntı
Ve fani şeylerden aldığımız az lezzetler, o fani şeylerin üstündeki baki tecellileri farketmemiz ile elemsiz, saf ve sonsuz cennet lezzetleri haline gelir.
Zaten fani şeylerin üzerinde tecelli eden esmâ-i hüsna da bakidirler; çünkü Bâkî olana aittirler. Ve böylece fenanın ve ölümün meçhul ve karanlık yüzü bizim için aydınlanır.
Alıntı sahibi ""[url=http://www.risaleara.com/oku.asp?id=739&t=&b=&s=&l=&p=2"
Üstad Bediüzzaman Said Nursi 8.Mektubda aşk ile şefkat arasındaki farkı anlatırken[/url]"]Halbuki aşk, mahbubuna hasr-ı nazar edip herşeyi mahbubuna feda eder. Yahut mahbubunu îlâ ve senâ etmek için başkalarını tenzil ve mânen zemmeder ve hürmetlerini kırar. Meselâ biri demiş: "Güneş mahbubumun hüsnünü görüp utanıyor; görmemek için bulut perdesini başına çekiyor." Hey âşık efendi! Ne hakkın var, sekiz ısm-i Âzamın bir sahife-i nuranîsi olan güneşi böyle utandırıyorsun?
Hem şefkat hâlistir, mukabele istemiyor, sâfi ve ivazsızdır. Hattâ en âdi mertebede olan hayvânâtın yavrularına karşı fedakârâne, ivazsız şefkatleri buna delildir. Halbuki aşk ücret ister ve mukabele talep eder. Aşkın ağlamaları bir nevi taleptir, bir ücret istemektir.