Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

23.02.2004, 21:01

Nurculuğun neresindeyiz?

“Nurculuğun neresindeyiz?”


“Nurculaaarr içeri!”

Bu sözler adliyenin muhtemelen tembel bir memuruna aitti. Anlaşılan adama ‘’Risâle-i Nur okuduğu için yargılananlar’’ demek zor gelmiş ki “Nurcular’’ demeyi tercih etmiş. Daha sonra da, bu kelime kullanılıp bugüne kadar ulaşmış. :mrgreen:

Peki, Nurcu kimdir? Ne demektir? Nurcuyum diyenlerin kaçı tanımını yapabilir? Nurcu’nun tanımı nedir? Kaç kişi buna tatminkâr bir cevap verebilir? Tartışılır... Aslında Nurcu derken kastettiğimiz mânâ Nur cemaati, iç içe girmiş dairelerden müteşekkildir. Her dairenin ayrı hususiyetleri ve tanımları vardır. Tanımını Üstadın yaptığı bu dairelere göre, bence herkes nerde olduğunu görmeli ve ona göre de ulaşmak istediği nokta için çalışmalı. Yani “Allah’a şükür Nurcuyum’’ demekle iş bitmiyor. :roll:

Nurcu sıfatı, gönül rahatlığı ile değil de, her an elimizden düşüp kırılabilecek bir elmas gibi, kaybetmekten korktuğumuz bir sıfat olmalı. “Nurcuyum” derken, tekrar tekrar düşünmeli bunu söyleyen. Bugün insanlar bir gruba, bir derneğe, bir topluluğa bile kolay kolay giremezken; “Risâle-i Nur’la hizmet” gibi bir “iman kurtarma” dâvâsında, her insan rahat rahat Nurcu olduğunu, nasıl ifade edebilir? Ya da “Nurcuyum” diyebilir mi? Sizce her şeyde olduğu gibi Nurcu olmanın da bir bedeli yok mu? Elbette var. Bunu Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri kısa, öz ve kendine has üslûbuyla Mektubat (s. 329) adlı eserinde açıklamış. Tanımları olduğu gibi okuyalım: “Nur cemaati dost, kardeş, talebe dairelerinden müteşekkildir. Dostun hassası ve şartı budur ki: Kat’iyyen, Sözler’e ve envâr-ı Kur’âniyeye dair olan hizmetimize ciddî taraftar olsun ve haksızlığa ve bid’alara ve dalâlete kalben taraftar olmasın, kendine de istifadeye çalışsın. Kardeşin hassası ve şartı şudur ki: Hakikî olarak Sözler’in neşrine ciddî çalışmakla beraber, beş farz namazını eda etmek, yedi kebâiri işlememektir. Talebenin hassası ve şartı şudur ki: Sözleri kendi malı ve telifi gibi hissedip sahip çıksın ve en mühim vazife-i hayatiyesini onun neşir ve hizmeti bilsin.”

Üstadın yaptığı tanımlar ihtilâfa düşülmeyecek kadar açık ve net. Sınırlar kesin. Yani dairelerin arası yok. ısteyen herkes dost olur da, bu dünyadan vazgeçemeyen talebe olamaz.

Bugüne kadar “Nurculuğun neresindeyiz?” diye kaç defa kendimizi değerlendirdik? Kaç defa kendimizi sorguya çektik? Bugün kaç kişiye Risâle-i Nur’lardan bahsettik? Ya da başkasını bırakalım, kendimize dönelim. Bugün kaç sayfa Risâle-i Nur okuduk? Bakın Üstadın mümtaz talebelerinden Zübeyir Gündüzalp Ağabey ne diyor: “Risâle-i Nur’u günde 10 sayfa okuyan kendini muhafaza eder, 15 sayfa okuyan şevke gelir, 20 sayfa okuyan hizmet eder.” Demek ki, talebe olmak isteyen, hiç okuyamadım dediği gün, 20 sayfa okumuş olmalı. :!:

Ben bunları düşündüm ‘bir şeyler değişmeli artık’ dedim. Sizce de beynimizde bir revizyon yapmanın zamanı gelmedi mi? Bu dâvâ Ali’yle Veli’yle, ya da “başkası yapar” düşüncesiyle yürümez. Artık ‘ben’lerimizi biz potasında eritmenin zamanıdır. Eğer Risâle-i Nur bir ikrâm-ı ilâhî ise, böyle büyük bir Zatın ikrâmına mazhar olmuşsak, kıymetini bilmemek ne kadar abes olur düşünelim.

Kısacası “Nurcuyum” diyorsak, demek istiyorsak; bedelini ödeyelim, gereklerini yapalım. Zübeyir Ağabeyin dediği gibi ‘’Azrail geldiğinde bizi hizmet ederken bulsun.’’ “Biz” potasında görüşmek üzere...

Emir Fatih KARAşAHAN

07.01.2004

kaynak: http://www.yeniasya.com.tr/2004/01/07/gorus/default.htm
Ruhumda büyük bir boşluk hissederek,okuyacak kitap ararken,Risale-i Nur'u okuduğum zaman elimde olmayarak ondan ayrılamadım.Kalbimdeki o büyük ihtiyacı karşıladığını hissettim.ılmî ve imanî şüphelerden kurtaran aklî ve imanî ispatları onda buldum.Z.G.

2

24.02.2004, 14:26

Risale-i Nur acz, fakr, şefkat ve tefekkür mesleğini esas tutar. bu mesleğin haraket noktası ise şevktir. Üstad'a dikkat edin, asla ki bir şeyden şikayet etmemiş. tek başına ordularla mücadele ettiği halde ne yılmış, ne de şikayet etmiş. çünkü o yanı zamandan bir şevk kahramanıdır da.
bu nedenle bizler de yapamıyoruz, edemiyoruz, okuyamıyoruz vs... gibi şikayet etmek yerine okuyalım, yapalım ve hizmetin gereklerini yerine getirelim; kendi nefsimizde dahi müsbet iman hizmetini sümbüllendirelim.
Yukarıdaki kardeşimiz Zübeyir Ağabeyden bir nakil yapmış.
“Risâle-i Nur’u günde 10 sayfa okuyan kendini muhafaza eder, 15 sayfa okuyan şevke gelir, 20 sayfa okuyan hizmet eder.” bakın ne kadar latif bir ifade bu. işte hiç okumaz iseniz şöyle kötü olursunuz, böyle nurculuktan çıkarsınız diye bir şey yok. hep müsbet netice var. zaten Nurlar da öyle değil mi..."müsbet iman hizmetinin" anlamı ne ki?

evet öyleyse;
şikayet yok, şevk var...
tenbellik yok, gayret var...

3

24.02.2004, 21:42

...

şeytanın mühim bir desisesi: ınsana kusurunu itiraf ettirmemektir. Tâ ki, istiğfar ve istiâze yolunu kapasın. Hem nefs-i insaniyenin enaniyetini tahrik edip, tâ ki, nefis kendini avukat gibi müdafaa etsin; âdeta taksirattan takdis etsin. Evet şeytanı dinliyen bir nefis, kusurunu görmek istemez; görse de, yüz tevil ile tevil ettirir......

....Ayıbını görmediği için itiraf etmez, istiğfar etmez, istiaze etmez; şeytana maskara olur..... Nefsini ittiham eden, kusurunu görür. Kusurunu itiraf eden, istiğfar eder. ıstiğfar eden, istiaze eder. ıstiaze eden, şeytanın şerrinden kurtulur. Kusurunu görmemek o kusurdan daha büyük bir kusurdur. Ve kusurunu itiraf etmemek, büyük bir noksanlıktır. Ve kusurunu görse, o kusur kusurluktan çıkar; itiraf etse, afva müstehak olur.


13. Lema/ 13. isaret
Ruhumda büyük bir boşluk hissederek,okuyacak kitap ararken,Risale-i Nur'u okuduğum zaman elimde olmayarak ondan ayrılamadım.Kalbimdeki o büyük ihtiyacı karşıladığını hissettim.ılmî ve imanî şüphelerden kurtaran aklî ve imanî ispatları onda buldum.Z.G.

Mesajlar: 10

Konum: ızmir

Meslek: makine müh

  • Özel mesaj gönder

4

28.02.2004, 14:09

Güzel ...

Çok güzel bir yazı ve o kadar da güzel açıklamalar olmuş.
Ellerinize sağlık arkadaşlar. RAbbim inşallah dogru yoldan beni ve sizleri ayırmaz ve doğru yola iletir... Hakiki nurcu olabilmek nasip eder....
Allah'a emanet Olun
Dua ile Dua Talebiyle...

5

18.08.2007, 09:20

Allah razı olsun! :tamam:
Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.

6

18.08.2007, 13:51

@bdullah kardeş seni tebrik ediyorum.

Evet istisnasız herkez bu yazıya kendini muhattab etmeli ve tam zamanı.

Malesef ortalıklarda üç-beş sayfa Risale okumuş üç beş sohbete katılmış ahkam kesenler doldurdu.

Herkez haddini bilmeli ve mütehassıs olduğun konuda ahkam kesmeli. Yoksa dinleyici bir talebe makamında kalmalı. Yada fikrini teati-i efkar maksadı ile yada dersini iyi çalışıp çalışmadığını o işin uzmanları değerlendirip tavsiye almak için konuşmalı.

Hangi meslek olursa olsun onda uzman olmak için o meslekle ilgili kitaplar okumalı ve dersler almalıdır. Risale-i Nur mesleğinde söz sahibi olmak içinde o mesleği öğreten Risale-i Nur okunmalı.
Yoksa bazıların yaptığı gibi üç beş sayfa okumak yada sağdan soldan, abilerden duydukları üç beş kelamı aktarmak ile ahkam kesmek haddi aşmaktır. Mesleğe zarar vermektedir.

Hem nasıl bazı doktorlar yemin ettiği halde hastaların sağlığı ile değil cepleri ile ilgileniyor, bunlar doktorluk mesleğinde bir güvensizliğe kapı açtı. Bazıları kendini ıspatlamak için , hakikatin ortaya çıkması için değil kendi sözünü doğrulatmak için bu meslekte çalışıyor. Sözünü dinletemediği vakit veya sözünü kabul ettiremediği vakit Mesleğimize zarar veriyor. Oysa sözü dinletecek olan Allah'tır.

Teat-i efkar etmek ve fikrini söylemek niyeti ile ahkam kesmeden konuşanlar müstesna.

Muhabbetle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

7

06.12.2010, 22:13

Geçen yıl Risale-i Nur okurken düşünceye daldım. "Üstüdın talebeleri Üstad için canını feda etmişlerdir. "Doğru söylesem Üstadım ceza alacak, yalan söylesem inancıma uygun değil. Ya Rab canımı al." diyen talebeler, Bediüzzaman hapse girdi diye O'ndan ayrılmak istemediği için kendini ihbar eden talebeler, mübarek Süleyman gibi çocuk olmasına rağmen o zor yolculuk ve açlığı göze alıp Çam Dağı'nda Üstadının yanında kalan talebeler. Biz de Üstad'ı seviyoruz diyoruz ama öyle bir durumla karşılaştığımızda aynı sadakati gösterebilirmiyiz?" diye bir hayli düşündüm. Benzeri olaylarla karşılaşmadan bunun cevabını tam doğru olarak vermek bana göre biraz zor.

Gerçekten biz Risale-i Nur talebeliğinin neresindeyiz. Malımızla canımızla hizmet edebiliyormuyuz? Üç kuruş masrafımız gidecek, rahatımız kaçacak diye hizmetten geri kalıyor muyuz? Üstadımızın 15 günde bir okunmalı dediği İhlas Risalesine uygun davranıyor muyuz?
"Milletimin imanını selamette görürsem cehennemin alevleri içinde yanmaya razıyım,.."
Bediüzzaman said Nursi

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir