Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

13.01.2004, 22:02

Gazete?

Selamün Aleyküm,
Gazetecilik, güncel haberler vs. nasıl oluyorda nurculukla imtizac ediyor... Bunu tenkid olarak algılamayın, nedenini daha doğrusu "te'vil"ini çok merak ediyorum... külliyattaki bu meseleyle ilgili onlarca yerin üzerine nasıl oluyorda, böyle bir şey oluyor... Bir nur cemaati gazete çıkartıyor... Dediğim gibi tenkid olarak algılamayın...

2

15.01.2004, 10:20

Sayın emr;
burada ister tenkit, ister başka maksatla soru sorabilirsiniz. burası hür bir zemindir ve isteyen istediği şekide soru sorar.


sualinizin cevabına gelince:
birinci:
iman ve Kur'an hakikatlerinin gazete, radyo, televizyon gibi basın yayın yoluyla ilan edilmesinin nurculara yasak olduğuna dair bir kayıda, bir bilgiye ben hiç bir yerde rastlamadım.
ikincisi:
hem bir çok cemaat ve fikir gruplarına mübah olan gazete, radyo ve Tv niçin sadece nurculara yasak olsun?
üçüncüsü:
gazete, radyo ve TV gibi bu devride Cenab-ı Hakkın insanlara büyük bir nimeti olan bu iletişim araçlarından nurcuların faydalanmasını engelleyecek bir hüküm mü var?Nurcular da Allah'ın kulu değil mi?
dördüncüsü:
Evet, Üstad Bediüzzaman iman ve kuran hakikatlerini yaymak için her türlü iletişim vasıtasını kullanmış. Allah demenin yasaklandığı devirlerde Nurlar el yazısı ile çoğaltılmış. Küçük baskı makinaları ile Nurlar baskı yapılmaya başlanınca "Bunlar bin kalemli nurcu" diye onları övmüş. talebelerine de"matbuat lisanı ile konuşmanın zamanı geliyor" diyerek nurların daha geniş alemlere duyurulması için gazete ve diğer iletişim araçlarını kullanma tavsiyesinde bulunmuş.
Bu nedenle böyle bir devirde, tavsiye olmasa bile, iman ve kuran hakikatlerini efkar-ı umimiye ilan etmek için gazete, internet, radyo, tv gibi iletişim araçlarına ihtiyaç var. hatta bu ihtiyaç zaruret derecesindedir.

"emr" arkadaşım, siz şu an bir internet sitesini kullanarak bir soru sordunuz biz de cevap veriyoruz. bak ne güzel haberleşiyoruz, konuşuyoruz. bu kötü bir şey mi?hem burası da bir elektronik gazete değil mi?

sayı ve muhabbetle...

3

15.01.2004, 11:53

ahmetsaid "kardeşim"!

1. Yukarıdaki dedikleriniz doğrudur ancak benim sorumun cevabı olmadığı da aşikardır...

2. Gazete yoluyla siyaseti takip etmek manasında demiştim. Siyasetin manasının geniş olduğunu sadece "politika" manasında olmadığını da bildiğinizi biliyorum.. Ki "politika" da takip ediliyor bildiğim kadarıyla...

3. Tenkit edilebilir mi? Tenkit etmemek daha doğrudur...

4. Bu soruyu hakikaten sorabileceğim çevremde kimse olmadığından soruyorum...

5. Eğer soruyu anlamamazlığa getirerek başka cenahlara çekecekseniz soruma cevap vermeyin daha iyi...

4

15.01.2004, 11:55

şunu da ilave edeyim... verilen cevaplarla ilgili yorum yapmayacağım foruma.. Tartışma ise hiç olmayacak inşallah... Sadece nedenini merak ediyorum....

5

15.01.2004, 14:47

emr arkadaşım
sorunuzda açıkça siyaset olmadığı için tam olarak cevap veremedik ama galiba "Gazetecilik, güncel haberler vs. nasıl oluyorda nurculukla imtizac ediyor... " derken "güncel haberlerden" siyaseti kastettiniz.
tam olarak kastınız "nurcular niçin siyasetle ilgileniyor sorusu" mu acaba. Yoksa "gazete niçin siyasetle ilgileniyor" sorusu mu.
Aslında her iki soru da aynı kapıya çıktığı içinc evap bir ölçüde aynı olacaktır.

cevap:
Risale-i Nurun üç önmeli görevi vardır.
birincisi iman ve inanç noktasındaki ihya ve hizmeti;
ikincisi şeriat ve hayat noktasındaki ihya ve hizmeti
üçüncüsü ise siyaset ve içtimai hayat noktasındaki ihya ve hizmeti:
bu nedenle bir nur talebesi her üç hizmeti icra etmekle görevli ve sorumludur. nasıl ki bir insanın imanını kurtarmak için hizmet yapılıyor ise, ıslami bir prensibin ihyası için gayret sarf ediliyorsa, öyle de siyaset alemindeki insanlara yol göstyermek için siyasi ve içtimai konularda da ilgilenmek gerekiyor.
zaten Üstad bediüzzaman da aynısını yapmış. Bir partiye (DP'ye) açıktan oy vererek talebelerinin yapması gerekenleri fiilen göstermiş. hem ülkede yaşan her kesim bir siyasi tercihi nasıl normal karşılanıyor ise nurcuların da bir tercihe sahip olmalrı öyle karşılanmalıdır. çünkü nurcular da bu ülkenin bir vatandaşıdır.
işte nurcuların yayını olan gazete de bu doğrultuda hizmet etmektedir.

saygı ve muhabbetle...

6

15.01.2004, 16:22

Selamün aleyküm;

Yorum yapmayacağımı söylemiştim....

Ama bir uyarı yapmak isterim... Yazınızda "Nurcuların siyasetle uğraşmasının" diye bir cümle var.. Yeni Asya Grubunun deseniz daha doğru olur sanırım.. Hiç istemeyerek "grup" kelimesini kullanıyorum ama ne diyebilirim ki başkaca..

Siyasetten kastım ise: Üstadın birinci dünya savaşının ahvalini merak ve takip etmemesi babındaki siyasette dahil....

Başkaca bunun nedenini bilen bir kardeşimiz varsa izah ederse sevinirim..

Selam ve dua ile....

7

15.01.2004, 20:10

emr kardeşim;

lütfen kendinizi sıkmayın, yorum yapmak konusunda sizi sınırlayan bir sebep yok.
Yeni Asya için bir grup demek de pek mahzurlu değil. bunu kimlik teşhisi için söylediğiniz açık. ama Yeni Asya'nın en büyük özelliği ve varlık nedeni Nurlardır. bu nedenle Yeni Asya nurcu olmaktan dolayı sadece cenab-ı Hakka şükreder.
ve Yeni Asyanın ölçüsü Risale-i Nur ve Üstad Bediüzzaman'dır. Zaman ve zemininde 4.meslede bahsedilen şekliyle dünya ahval ve siyasetinden haber bile sormayan Üstad, 1950 sonrasında açıkça Demokkrat Partiye oy vermiş ve onların desteklenmesini istemiştir.
lütfen meseleleri olduğu gibi değerlendirelim.


saygı ve muhabbetle....

8

16.01.2004, 01:49

slma,

Nacizane konuyu izliyorum da, ben mi yanlış anladım. Soru burda Nurculuk ve gazete çıkarmak mı? Yoksa siyasi bir gazete çıkarmak mı`? ikisi gayet farklı.

Birinci meselede ´herşeyle alakadar olan insanın´ toplum hayatında bir iletişim aracı olarak kullandığı gazeteyi, Nurcular niye kullanıyorlar? DEGIL anlaşılan.

ıkinci mesele ise ifade edildiği gibi izahatı var. Burda şimdi tekrar etmenin bir manası yok (bknz. Ahmet Said Beyin izahları).


"Yeni Asya gazetesi zannedildiği gibi aktif siyaset yapmıyor, parlamentoya adam göndermiyor, dünya cereyanlarına girmiyor, devleti ele geçirmeye çalışmıyor; fakat Yeni Asya Risâle-i Nûr’un siyâsî düsturlarını ve sosyal prensiplerini bizzat Risâle-i Nûr’dan (ilk elden/kaynağından) alarak âleme îlân ediyor. Yeni Asya bu düsturları otuz yıldır îlân ediyor. Otuz yıldır Yeni Asya “demokrasi lâzımdır” diyor; fakat maalesef anlaşılmıyor. Risâle-i Nûr yalnızca bir îmân inkılâpçısı zannediliyor. Risâle-i Nûr’un, aynı zamanda şeriatın çağımızdaki bir açılımı mâhiyetinde olan siyâsî düsturları ve sosyal uyarılar bulunuyor." (YeniAsya)

bilemem yardımcı olabildimmi.

9

16.01.2004, 08:56

Selamün Aleyküm;


Üstadımızın ve Risale-i Nur hakkında "istanbul'dan Seyyid cemaatından büyük bir zatın itirazı var Kastamonu lahikasının ahirlerinde....
Orada üstad diyor ki: Bu itirazın kader-i ilahi noktasından bir hikmeti şudur ki:
Risale-i Nur'dan ( nurcular da denebilir) hayat (şeriat) noktasında vazife bekleyelerin (iyi veya kötü niyetle olsun) ümitlerinin kırılması noktasında yararlı olmuştur. Çünkü böyle bir durumda destek verecek ve büyük bir kuvvet vermesi gerecek olan "Seyyidler Cemaatı" tarafından risale-i nur( nurcular) tenkid ediliyor... ilahir... manasında bir mektub var... Tam sayfasını hatırlamıyorum... Yerini de kolayca bulabilirsiniz sanırım...

Bu mektubu nazara alarak bir izahat verecek bir kardeşimiz var mı acaba?

Diğer söylenen hususlarda bir diyeceğim yok, yorum yapmıyorum... nedeni açık olsa gerek, bu konularda tartışıldığı takdirde bir sonuç çıkmaz benim amacım bu konu hakkındaki fikirleri öğrenmek.. o kadar.. Kimseye gittiği yolun yanlış olduğu veya doğru olduğu yönünde bir düşüncemi açıklamayacağım... Bilgi almak istiyorum sadece...

NOT: Seminur kardeş, ilk paragraftaki sorunuz "nurculuk ve gazete mi? Nurculuk ve siyasi gazete mi?" sorunuzu okudum...

Cevabım: Siz nasıl anlarsanız artık....

10

16.01.2004, 10:54

şimdi bu konudaki problem şu: "emr" arkadaş öyle sırlı sorular soruyor ki akıl ve kalblerdeki manalara nüfuz edilemdiğinden dolayı net bir anlaşılma olmuyor. önceki mesele siyasi bir konu hakkında idi. ama son sorduğu sual çok daha farklı bir noktada.

O itiraz hadisesinin özü şudur:
ıstanbul'da mühim bir tarikatın lideri olan (Abdülhakim Arvasi) Birinci şuada yapılan cifri tefsire itiraz ediyor. itirazın asıl nedeni ise cifir tefsirinde Kur'anın 33 ayet ile Risale-i Nura ve Üstada işaret etmesi. halbuki Üstad bu Risaleyi, yani Birinci şuayı kendi kafasından yazmamış(bir çok eserde olduğu gibi), Eskişehir hapishanesinde, idamdan yargılandığı dehşetli bir zamanda kendisine yazdırılmış.
bu itirazın bir ileri nedeni de Mehdi meselesidir. çünkü malum zat da kendi cephesinden bir beklenti içinde idi. Mehdi'nin Nakşi tarikatı içinden zuhur edeceğini zannediyordu. Fakat Kuran Birinci şua yolu ile Mehdilik görevinin Risale-i Nura ve Bediüzzamana verildiğini açıklayınca O malum zat hissiyatına kapılarak şiddetli itiraz ediyor.
işte itiraz meselesinin özü budur.
emr arkadaşın naklettiği bölümde ise Mehdinin daha ilk safhasında olduğu, yani iman hizmeti ile meşgul olduğu, ikinci ve üçüncü vazifesinin daha sonra gerçekleşeceği ifade edilmekte.


saygı ve muhabbetle...

11

16.01.2004, 14:08

"emr arkadaşın naklettiği bölümde ise Mehdinin daha ilk safhasında olduğu, yani iman hizmeti ile meşgul olduğu, ikinci ve üçüncü vazifesinin daha sonra gerçekleşeceği ifade edilmekte. "

demişsiniz, yani ikinci ve üçüncü vazifesini ifa ediyoruz mu diyorsunuz... "daha sonra" şimdiki zaman mı oluyor...

Sanırım öyle diyorsunuz... Yanlış anlamamışımdır inşallah... Kastamonu lahikasındaki mektupla ilgili yorumunuz bu sanırım...

Sırlı filan sormuyorum

Açıkca diyorum ki:

Risale-i Nur külliyatında o kadar meseleler işlenmişken bu konuyla ilgili, nasıl oluyorda bir nur cemaatı grubu gazete çıkartıyor.. Gazete çıkarılması demek güncel olayların takibi, yeri geldiğinde siyasi görüş bildirme vs.vs...

Eğer sorum anlaşılmıyorsa ben bu soruyla ilgili olarak cevabımı aldım kabul ediyorum. Sorum anlaşılmıyorsa bu da benim için bir cevaptır...

12

16.01.2004, 14:32

emr arkadaşım;

evet, Risale-i Nur cemaatı o üç vazifeyi yapmakla da mükelleftirler. ama zaman ve zemin konusunda bir sınır çizmek zor gözüküyor. bizler Nur hizmeti yapmakla mükellefiz, zaman tayini ile değil. zaten ahirzaman hadisleri de çok uzun bir süre cereyan edecektir.

gazete konusuna gelince;
Risale-i Nurda gazete çıkarmayı ve bu yolla Nurlardaki içtimai ve sosyal ve siyasi meseleleri kamoyuna ilan etmeyi yasaklayan ne bir ima, ne bir işaret, ne de bir hüküm var. gazetenin görevini ise SemiNur kardeşimiz yukarıda güzelce izah etmiş. zaten gazete de Üstadın en yakın talebelerinden olan Zübeyir Gündüzalp tarafından kurulmuş.

saygı ve muhabbetle

13

16.01.2004, 15:44

"zübeyir gündüzalp" tarafından mı kurulmuş? Bakın bunu bilmiyordum... ışte demek istediğim bu benim? Bu gazete çıkarılmasına ilişkin hikmetleri merak ediyorum..

Ben kendim "okuyucu" grubu denirse "okuyucu nurcu" cemaatında bulundum. şu an maalesef çok uzak kaldım.. Allah sırat-ı müstakimde muhafaza etsin..

Bu meseleleri hiç bilmiyorum onun için soruyorum.. Tabii ki bana yanlış geliyor, bildiğimce gazete çıkarılması "nurculukla bağdaşmaz"... Tabii dediğim gibi bildiğimce, bildiğim ise çok az... Sizlerden öğrenip değerlendirip bu konuda bir düşünce sahibi olmak istiyorum....


Selam ve dua ile...

Sendogan

Orta Düzey

  • "Sendogan" bir erkek

Mesajlar: 193

Konum: Ahlen / Almanya

  • Özel mesaj gönder

14

16.01.2004, 19:59

Değerli kardeşim emr,

Asrın sahibi Üstadımız: " Bu zamanda Nurlarla hizmet-i imaniye, her tarafta ilanatla ve muhtaç olanların nazar-ı dikkatlerini celb etmekle olur. ışte, hapsimizle, Nurlara nazar-ı dikkat celb olunur, bir ilanat hükmüne geçer. En ziyade muannid veya muhtaç olanlar onu bulur, imanını kurtarır ve inadı kırılır, tehlikelerden kurtulur ve Nur'un dershanesi genişlenir. " diyor.

Bu manaların verdiği inşirah içinde;

- Yeni Asya; 35 senedir Risale-i Nurların alenen ilan ve neşrinde mühim bir safhayı teşkil etmektedir.

- Yeni Asya ; Risale-i Nuru kamuoyuna ve yeni nesillere tanıttıran ve Nurdaki hakikatlere muhtaç insanların nazar-ı dikkatlerini celbeden, fikir ve ilim çevrelerinde merak ve alaka uyandıran bir gazetedir.

- Yeni Asya; Anadolunun ve ıslam aleminin zındıkanın dehşetli planlarıyla karşı karşıya bulunduğu bir vasatta, Kur'an-ı Hakimin Risale-i Nur vasıtasıyla bu asra olan mesajına dikkatleri çekmek, Nurların mana ve mahiyetine nazarları atfetmek hizmetine mazhar olan bir gazetedir.

- Bugün medya ve düşünce dünyasında Bediüzzaman ve Risale-i Nur'dan nerede, nasıl ve ne şekilde bahis açılacağı, öncelikle bu " dava " nın sahip ve müdafiinin Yeni Asya gazetesi olduğunun bilinmesi, camiamız için büyük bir sürur kaynağıdır.

- Yeni Asya; Risale-i Nur'un ölçüleri muvacehesinde meşveretle aksamadan devam ediyor.

- Yeni Asya; Risale-i Nur talebelerini ve dini cemaatleri dessasane entrikalarla susturmak ve bu hizmeti akamete uğratmak isteyen mihraklara fırsat vermeyen bir gazetedir.

- Gazetemizin 35 senedir Risale-i Nur muvacehesinde yaptığı bütün tesbitler doğru çıkmıştır. Aksini isbata davet ediyorum.

- Bediüzzamanı ve Yeni Asya'yı dinlemeyenlerin içine düştüğü yanlışlar ve vartalar ortada. Bugünkü neticeler Bediüzzamana ve Yeni Asya'ya kulaklarını tıkayanların eseridir. Yanlış dua ve yanlışa meyillerin sonucudur.

Elhasıl: Yeni Asya Risale-i Nur'un bir Pusulasıdır. Trafik işaretlerini en iyi şekilde gösteren bir gazetedir.

Baki selamlar

şendoğan
[i]
[/i]

15

16.01.2004, 20:19

Selamün aleyküm;

Ben şöyle düşünüyorum..

şendoğan kardeş;
Yeni Asya gazetesi yanlıştır veya kötüdür meselesi meselemiz olmasa gerek... Yeni Asya gazetesi hakkında Üstad ne düşünürdü mesele bu?


Asrın sahibi Üstadımız: " Bu zamanda Nurlarla hizmet-i imaniye, her tarafta ilanatla ve muhtaç olanların nazar-ı dikkatlerini celb etmekle olur. ışte, hapsimizle, Nurlara nazar-ı dikkat celb olunur, bir ilanat hükmüne geçer. En ziyade muannid veya muhtaç olanlar onu bulur, imanını kurtarır ve inadı kırılır, tehlikelerden kurtulur ve Nur'un dershanesi genişlenir. " diyor.

demişsiniz... Gazetecilik manasında mı yorumluyorsunuz bunu?
Bu nokta-i nazardan durumlar değerlendirilirse... Meseleler birbirine karışır... Örneğin; üstadın kastamonu lahikasında sanırım yine, bir mektubunda "risale-i nurun yeni hurufla tab'ına uygun değildir", uygun değildir daha ağır bir manada bir kelime kullanıyor hatırımda değil. Bu noktadan külliyatın osmanlıcadan başka tab'ının olmaması gerekirdi.. Ancak bu yapılıyor... Bu da yanlış olurdu sizin bakış açınıza göre...

Her neyse boyumdan büyük işlerle uğraşmayacağım...

Bu mesajlarınızdan çıkardığım sonuç ise ... aslına bakarsanız siz de bilmiyorsunuz... ınsan ilk gördüğü şeyi her zaman en iyi sanır.... düsturu aklıma geliyor ve şartları bulunduğunuz duruma uydurmaya çalışıyorsunuz... Cevap verenler için diyorum... Alınmayın gücenmeyin... ışin aslını iyice öğrenin bence... ışin aslını ben bilmiyorum.. Bilsem hiç çekinmeden söylerim....

Bu söylenen sebebler derinlemesine tefekkür edildiğinde hiçte öyle olmadığı görülebilir... Tatmin edici sebebler değil bence... Biraz ifrat var...

16

17.01.2004, 09:51

emr arkadaşım;
bu kadar açıklamadan sonra hala bir şey anlamadınızsa artık sizin için "sükut" lazım...

.... sükut....


saygı ve muhabbetle...

17

17.01.2004, 10:37

emr arkadaşım;
bu kadar açıklamadan sonra hala bir şey anlamadınızsa artık sizin için "sükut" lazım...

.... sükut....


bildiğim kadarıyla ahmaklara sukut edilir...

Açıklamalarınızın hiçte elle tutulur, bir gazete çıkarıp meşrebi değiştirmeyi gerektirir nev'inden değil diyorum... Ancak yorum da yapmak istemediğimden, tartışma çıkmaması için, fazlaca da bir şey diyemiyorum...

Son olarak Kısaca:
1. Risale-i Nur ile üç vazife birden yapılacak diyorsunuz... "ÜStad da diyorki eğer mehdi (as.) gelse idi, bu üç vazifeden ancak birini ifa edebilirdi. Adetullah'a muvafık gelmiyor diyor...

2. Hayat noktasından vazife bekleyenlere bu itiraz güzel bir cevap oldu manasında, daha önceden de bahsettiği Kastamonu lahikasındaki mektubu nazara almıyorsunuz.... ve diğer yerler...

3. Demem o ki, bir önceki mesajımda dediğim gibi, Ahmetsaid kardeş sen de tam manasıyla ne olduğunu bilmiyorsun... Bu dediklerin biraz bahane nevinden şeyler... Eğer ki sadece sizin bu dedikleriniz düşünülerek "gazete" çıkarıldı ise cemaatın bölünmesine neden olduğu için "yazıklar" olsun diyorum... Başkaca mühim sebebleri olması gerekir... Hele Zübeyir Abi çıkardı diyorsunuz, mutlaka daha mühim sebebleri olmalı...

18

18.01.2004, 10:36

emr arkadaşım,
sükut etmeye karar vermiştik ama hakikatın hatırı için yine sualinize cevap yazalım.



birincisi:
oraları iyi okur iseniz Üstad o vazifeleri hazret-i Mehdinin cemaati yapacak diyor. evet ahirzaman fitnesi çok uzun bir zamandır. mehdinin bizzat kendi ömrü bu önemli görevleri görmeye yetmeyecek, ancak cemaati tam olarak yapacak. hatta mehdiden sonra ısa Aleyhisselam devreye girecek. Yani mehdinin görevini bir şekilde Mehdi vefat ettikten sonra ısa aleyhisselam yürütecek.

ikincisi:
gazete hiç bir zaman ayrılık ve fitne sebebi olmamıştır. ve sadece Zübeyr Abi değil, diğer ağabeyler de desteklemiştir. Fitne, 12 Eylül sonrasında içtimai ve siyasi sebepler neticesinde çıkmıştır. maalesef bazı ağabeyler 12 Eylül fitnesine destek vermişlerdir. Yeni Asya da hakkı savunarak bu desteğe karşı çıkmıştır. meselenin özü budur.

üçüncüsü
herşeyi bilmek Ahmetsaid olarak bizim haddimiz olmadığı gibi, bizim bilgisizliğimizin tescili görevini üstelenmek de sizin haddiniz değildir vesselam...


saygı ve muhabbetle...

19

18.01.2004, 12:54

AhmetSaid "arkadaş";

Ben daha ağzımı açıpta fikirlerinize karşı çok bir şey demediğim halde bir sürü hakaret etmişsiniz...

Lütfen siz cevap vermeyin, cevap vereceklere de engel olmayın...

Hakkın hatırını o kadar yüksek tutsa idiniz dilinize sahip olurdunuz...
Sukut edin lütfen...

Risale Okuyorum

Üyeliği İptal Edildi

  • "Risale Okuyorum" bir erkek
  • "Risale Okuyorum" adlı kullanıcı yasaklandı

Mesajlar: 663

Konum: Ankara

Meslek: Öğrenci

Hobiler: İnternet, Risale-i Nur

  • Özel mesaj gönder

20

18.01.2004, 16:52

Bu konuyu bu raddeye getirmeye hiç gerek yoktu aslında...

Emr kardeş, Üstad'ı ele alırken komple bakmak ve dengeli bakmak lazımdır.

Üstad, eski SAıD döneminde günde 8-9 gazete takip ederdi ve de gazetelerde hükümet ve padişaha mesajlar veren, halkı irşad eden makaleler yazmıştır. Sebilürreşad ve Büyük Doğu gazetelerinden dolayı M.Akif Ersoy'u ve Eşref Edip'i tebrik ve takdir etmiştir. ıstanbul'un işgali sırasında gazete nev'inden yayınladığı Hutuvat-ı Sitte namındaki eseriyle ıngilizlere şiddetli bir tokat vurmuştur. Ankara'ya geldiğinde mebuslara namazın önemini beyan eden neşriyetını da unutmamak gerekir.

Yeni Said döneminde ise; siyasetten ve günlük meşgalelerden kendini soyutlayıp sadece Risale-i Nur'a yani iman hizmetine vermiştir kendisini... Çünkü tek partili istibdad dönemi hakimdi ve imana var gücüyle sarılması gerekiyordu. Gerçi Eski Said de imana var gücüyle sarılmakta ama "ıstikbalde gördüğü Nur'un " siyaset canibinden geleceğini sanıyordu. Ama bugünkü SUNUHAT, MÜNAZARAT, HUTBE-i şAMıYE ve MESNEVı-ı NURıYE namındaki eserlerini, gazete lisanıyla neşretmişti.

Üçüncü Said ise siyasetçilere yön veren ama kendi namına siyasete girmeyen, ıslam namına Demokratlara ve Demokrasiye sahip çıkan bir yol izlemiştir. Ve talebelerine Demokratlara sahip çıkmalarını ve onlara yön vermelerini tenbih etmiştir.


Yeni Asya Gazetesi ise bu prensiplerden yola çıkarak ve Üstad'ın içtimai ve siyasi tespitlerini halka mal etmek amacıyla ilk kez ıttihad namıyla Zübeyir Gündüzalp tarafından neşredilmeye başlanmıştır. Defalarca kapatılmış ama asla çizgisinden taviz vermemiştir ve bugün de istikrarını Elhamdülillah korumaktadır.

Bu tavizsiz istikrar çizgisinin bedeli de ödenmiştir ve de ödenmektedir. Örnek vermek gerekirse Mehmet Kırkıncı, Mehmet Fırıncı, Bayram Yüksel ve daha bir kaç abi Yeni Asya Gazetesi'nin kuruluşundaki meşverette müsbet fikirlerini sunarak destek olmalarına rağmen daha sonra çeşitli muzır manilerle Yeni Asya'dan koparılmışlardır. (Konuyu tarafsız bir neşriyattan öğrenmek isterseniz "Tarih ve Düşünce" dergisinin 2001 yılı Ocak ayı sayısı Üstad'ın ölümünden bugüne kadar olan Nurculuk ' u ele almıştır.)

Yeni Asya ve tüm diğer Nur cemaatlerinin hepsini bir arada düşünürsek, Hz. Mehdi'nin 3 vazifesini de Elhamdülillah ifa ettiklerini müşahede edebiliriz. Yani Üstad, Hz. Mehdi'nin bu üç vazifeyle mükellef olduğunu ama şahıs olarak sadece imana tekabül eden 1. ve öncelikli vazifeyi ifa edeceğini , peşinden gelecek olan Mehdi mahiyetindeki şahs-ı manevinin ise tüm bu 3 vazifeyi de yapacağını, Beyanat ve Tenvirler namındaki eserinin Yeni Asya Neşriyat tarafından neşredilmiş baskısının 302-312. sayfalarında aşağıdaki gibi izah etmiştir;


Üç vazifenin birden yerine getirilmesi, ancak Hazret-i Mehdî ve cemaatindeki şahs-ı manevî ile mümkündür

Bu zaman hem îman ve din için, hem hayat-ı içtimaî ve şeriat için, hem hukuk-u amme ve siyaset-i ıslamiye için gayet ehemmiyetli birer müceddid ister. Fakat en ehemmiyetlisi, hakaik-ı îmaniyeyi muhafaza noktasında tecdid vazifesi, en mukaddes ve en büyüğüdür. şeriat ve hayat-i içtimaîye ve siyasiye daireleri ona hisbeten ikinci, üçüncü, dördüncü derece kalıyor. Rivayat-ı hadîsiyede, tecdid-i din hakkında ziyade ehemmiyet ise, îmanî hak...ikteki tecdid itibariyledir. Fakat, efkar-ı ammede, hayatperest insanların nazarında zahiren geniş ve hakimiyet noktasında cazibedar olan hayat-ı içtimaîye-i ıslamiye ve siyaset-i dîniye cihetleri daha ziyade ehemmiyetli göründüğü için, o adese ile, o nokta-i nazardan bakıyorlar, mana veriyorlar.

Hem bu üç vezaifi birden bir şahısta, yahut cemaatte bu zamanda bulunması ve mükemmel olması ve birbirini cerh etmemesi pek uzak, adeta kabil görülmüyor. Âhirzamanda, Âl-i Beyt-i Nebevînin (a.s.m.) cemaat-i nuraniyesini temsil eden Hazret-i Mehdî’de ve cemaatindeki şahs-ı manevîde ancak içtima edebilir. Bu asırda, Cenab-ı Hakka hadsiz şükür olsun ki, Risale-i Nur’un hakikatına ve şakirtlerinin şahs-ı manevîsine, hakaik-ı imaniye muhafazasında tecdid vazifesini yaptırmış; yirmi seneden beri o vazife-i kudsiyede tesirli ve fatihane neşriyle gayet dehşetli ve kuvvetli zındıka ve dalalet hücumuna karşı tam mukabele edip, yüz binler ehl-i îmanın îmanlarını kurtardığını kırk binler adam şehadet eder.

Kastamonu Lahikası, ss. 145-146.

Mehdî’nin üç vazifesi

Nurun ehemmiyetli ve çok hayırlı bir şakirdi, çokların namına benden sordu ki: "Nurun halis ve eh(emmiyetli bir kısım şakirdleri, pek musırrane olarak ahirzamanda gelen al-i Beytin büyük bir mürşidi seni zannediyorlar ve o kadar çekindiğin halde onlar ısrar ediyorlar. Sen de bu kadar musırrane onların fikirlerini kabul etmiyorsun, çekiniyorsun. Elbette onların elinde bir hakikat ve kat’î bir hüccet var ve sen de bir hikmet ve hakikata binaen onlara muvafakat etmiyorsun. Bu ise bir tezattır, her halde hallini istiyoruz."

Ben de bu zatın temsil ettiği çok mesaillere cevaben derim ki: O has Nurcuların ellerinde bir hakikat var. Fakat iki cihette bir tabir ve te’vil lazım.

Birincisi: Çok defa mektuplarımda işaret ettiğim gibi, Mehdî al-i Resûlün temsil ettiği kudsî cemaatinin şahs-ı manevîsinin üc vazifesi var. Eğer çabuk kıyamet kopmazsa ve beşer bütün bütün yoldan çıkmazsa, o vazifeleri onun cemiyeti ve seyyidler cemaati yapacağını rahmet-i ılahiyeden bekliyoruz. Ve onun üç büyük vazifesi olacak:
Birincisi : Fen ve felsefenin tasallutiyle ve maddiyyun ve tabiiyyun taunu beşer içine intişar etmesiyle, her şeyden evvel felsefeyi ve maddiyyûn fikrini tam susturacak bir tarzda îmanı kurtarmaktır. Ehl-i îmanı dalaletten muhafaza etmek ve bu vazife hem dünya, hem herşeyi bırakmakla, çok zaman tetkikat ile meşguliyeti iktiza ettiğinden, Hazret-i Mehdî’nin, o vazifesini bizzat kendisi görmeye vakit ve hal müsaade edemez. Çünkü hilafet-i Muhammediye (a.s.m.) cihetindeki saltanatı, onun ile iştigale vakit bırakmıyor. Herhalde o vazifeyi ondan evvel bir taife bir cihette görecek. O zat, o taifenin uzun tetkikatı ile yazdıkları eseri kendine hazır bir proğram yapacak, onun ile o birinci vazifeyi tam yapmış olacak. Bu vazifenin istinad ettiği kuvvet ve manevî ordusu, yalnız ihlas ve sadakat ve tesanüd sıfatlarına tam sahip olan bir kısım şakirdlerdir. Ne kadar da az olsalar, manen bir ordu kadar kuvvetli ve kıymetli sayılırlar.
ıkinci vazifesi : Hilafet-i Muhammediye (a.s.m.) ünvanı ile şeair-i ıslamiyeyi ihya etmektir. alem-i ıslamın vahdetini nokta-i istinad edip, beşeriyeti maddî ve manevî tehlikelerden ve gadab-ı ılahîden kurtarmaktır. Bu vazifenin, nokta-i istinadı ve hadimleri, milyonlarla efradı bulunan ordular lazımdır.

Üçüncü vazifesi : ınkılabat-ı zamaniye ile çok ahkam-ı Kur’aniyenin zedelenmesiyle ve şeriat-ı Muhammedîyenin (a.s.m.) kanunları bir derece tatile uğramasıyla o zat, bütün ehl-i îmanın manevî yardımlarıyla ve ittihad-ı ıslamın muavenetiyle ve bütün ulema ve evliyanın ve bilhassa al-i Beytin neslinden her asırda kuvvetli ve kesretli bulunan milyonlar fedakar seyyidlerin iltihaklarıyla o vazife-i uzmayı yapmaya çalışır.
şimdi hakikat-ı hal böyle olduğu halde, en birinci vazifesi ve en yüksek mesleği olan îmanı kurtarmak ve îmanı, tahkikî bir surette umuma ders vermek, hatta avamın da îmanını tahkikî yapmak vazifesi ise, manen ve hakikaten hidayet edici, irşad edici manasının tam sarahatını ifade ettiği için, Nur şakirtleri bu vazifeyi tamamıyla Risale-i Nur’da gördüklerinden, ikinci ve üçüncü vazifeler buna nisbeten ikinci ve üçüncü derecededir, diye Risale-i Nur’un şahs-ı manevîsini haklı olarak bir nevi Mehdî telakki ediyorlar. O şahs-ı manevînin de bir mümessili, Nur şakirdlerinin tesanüdünden gelen bir şahs-ı manevîsi ve o şahs-ı manevîde bir nevi mümessili olan bîçare tercümanını zannettiklerinden, bazan o ismi ona da veriyorlar. Gerçi bu, bir iltibas ve bir sehivdir, fakat onlar onda mes’ul değiller. Çünkü ziyade hüsn-ü zan, eskidenberi cereyan ediyor ve itiraz edilmez. Ben de o kardeşlerimin pek ziyade hüsn-ü zanlarını bir nevi dua ve bir temennî ve Nur Talebelerinin kemal-i itikadlarının bir tereşşuhu gördüğümden onlara çok ilişmezdim. Hatta eski evliyanın bir kısmı, keramet-i gaybiyelerinden Risale-i Nur’u aynı o ahirzamanın hidayet edicisi olduğu, diye keşifleri bu tahkikat ile te’vili anlaşılır. Demek iki noktada bir iltibas var, te’vil lazımdır.

Birincisi: ahirdeki iki vazife, gerçi hakikat noktasında birinci vazife derecesinde değiller, fakat hilafet-i Muhammediye (a.s.m.) ve ittihad-ı ıslam ordularıyla zemin yüzünde saltanat-ı ıslamiyeyi sürmek cihetinde herkeste, hususan avamda, hususan ehl-i siyasette, hususan bu asrın efkarında o birinci vazifeden bin derece geniş görünüyor; ve bu isim bir adama verildiği vakit, bu iki vazife hatıra geliyor; siyaset manasını ihsas eder; belki de bir hodfüruşluk manasını hatıra getirir; belki bir şan, şeref ve makamperestlik ve şöhretperestlik arzularını gösterir. Ve eskidenberi ve şimdi de çok safdil ve makamperest zatlar "Mehdî olacağım," diye dava ederler. Gerçi her asırda hidayet edici bir nevi Mehdî ve müceddid geliyor ve gelmiş, fakat herbiri üç vazifelerden birisini bir cihette yapması itibariyle, ahirzamanın Büyük Mehdî ünvanını almamışlar.

Hem mahkemede Denizli ehl-i vukufu, bazı şakirtlerin bu îtikadlarına göre, bana karşı demişler ki: "Eğer Mehdilik dava etse, bütün şakirdleri kabul edecekler." Ben de onlara demiştim: "Ben, kendimi seyyid bilemiyorum. Bu zamanda nesiller bilinmiyor. Halbuki ahirzamanın o büyük şahsı, Âl-i Beytten olacaktır. Gerçi manen ben Hazret-i Ali’nin (r.a.) bir veled-i manevîsi hükmünde ondan hakikat dersini aldım ve Âl-i Muhammed Aleyhisselam bir manada hakikî Nur şakirdlerine şamil olmasından, ben de Âl-i Beytten sayılabildim; fakat bu zaman şahs-ı manevî zamanı olmasından ve Nurun mesleğinde hiçbir cihette benlik ve şahsiyet ve şahsî makamları arzu etmek ve şan şeref kazanmak olmaz; ve sırr-ı ihlasa tam muhalif olmasından, Cenab-ı Hakka hadsiz şükür ediyorum ki, beni kendime beğendirmemesinden, ben öyle şahsî ve haddimden hadsiz derece fazla makamata gözümü dikmem ve Nurdaki ihlası bozmamak için, uhrevî makamat dahi bana verilse, bırakmaya kendimi mecbur biliyorum" dedim. O ehl-i vukuf sustu.
Emirdağ Lahikası-I, ss. 231-233.

Ümmetin beklediği, ahirzamanda gelecek zatın üç vazifesinden en mühimi ve en büyüğü ve en kıymettarı olan îman-ı tahkîkiyi neşr ve ehl-i îmanı dalaletten kurtarmak cihetiyle, o en ehemmiyetli vazifeyi aynen bitemamiha Risale-i Nur’da görmüşler. ımam-ı Ali ve Gavs-ı a’zam ve Osman-ı Halidî gibi zatlar bu nokta içindir ki, o gelecek zatın makamını Risale-i Nur’un şahs-ı manevîsinde keşfen görmüşler gibi işaret etmişler. Bazan da o şahs-ı manevîyi bir hadimine vermişler, o hadime mültefitane bakmışlar. Bu hakikatten anlaşılıyor ki; sonra gelecek o mübarek zat, Risale-i Nur’u bir programı olarak neşr ve tatbik edecek. O zatın ikinci vazifesi, şeriatı icra ve tatbik etmektedir. Birinci vazife, maddî kuvvetle değil, belki kuvvetli itikad ve ihlas ve sadakatle olduğu halde, bu ikinci vazife gayet büyük maddî bir kuvvet ve hakimiyet lazım ki, o ikinci vazife tatbik edilebilsin. O zatın üçüncü vazifesi, hilafet-i ıslamiyeyi ittihad-ı ıslama bina ederek, ısevî ruhanîleriyle ittifak edip, dîn-i ıslama hizmet etmektir. Bu vazife, pek büyük bir saltanat ve kuvvet ve milyonlar fedakarlarla tatbik edilebilir. Birinci vazife, o iki vazifeden üç-dört derece daha ziyade kıymettardır, fakat o ikinci, üçüncü vazifeler pek parlak ve çok geniş bir dairede ve şa’şaalı bir tarzda olduğundan, umumun ve avamın nazarında daha ehemmiyetli görünüyorlar. ışte o has Nurcular ve bir kısmı evliya olan o kardeşlerimizin tabire ve te’vile muhtaç fikirleri ortaya atmak, ehl-i dünyayı ve ehl-i siyaseti telaşa verir ve vermiş. Hücumlarına vesile olur. Çünkü, birinci vazifenin hakikatını ve kıymetini göremiyorlar, öteki cihetlere hamlederler. Kardeşlerimin ikinci iltibası: Fani ve çürütülebilir bir şahsiyeti, bazı cihetlerle birinci vazifede pişdarlık eden Nur şakirtlerinin şahs-ı manevîsini temsil eden o aciz kardeşine veriyorlar. Halbuki bu iki iltibas da Risale-i Nur’un hakikî ihlasına ve hiçbir şeye, hatta manevî ve uhrevî makamata dahi alet olmamasına bir cihette zarar verdiği gibi, ehl-i siyaseti de evhama düşürüp Risale-i Nur’un neşrine zarar gelir. Bu zaman, şahs-ı manevî zamanı olduğu için, böyle büyük ve bakî hakikatlar, fanî ve aciz ve sükût edebilir şahsiyetlere bina edilmez!

Elhasıl: O gelecek zatın ismini vermek, üç vazifesi birden hatıra geliyor, yanlış olur. Hem hiçbir şeye alet olmayan Nurdaki ihlas zedelenir, avam-ı mü’minîn nazarında hakikatların kuvveti bir derece noksanlaşır, yakîniyet-i bürhaniye dahi kazaya-yı makbûledeki zann-ı galibe inkılab eder, daha muannid dalalete ve mütemerrid zındıkaya tam galebesi, mütehayyir ehl-i îmanda görünmemeye başlar; ehl-i siyaset evhama ve bir kısım hocalar itiraza başlar. Onun için, Nurlara o ismi vermek münasip görülmüyor. Belki müceddittir, onun pişdarıdır, denilebilir.
Sikke-i Tasdîk-i Gaybî, ss. 11-12.





Meselemizde anlaşılmayan veya eksik kalan kısımlarda fikir teatisinde buluşmak üzere, saygılarımla...
"şimdi oku, kabirde okuyamazsın!" (Zübeyir Gündüzalp)

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir