Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

11.05.2005, 21:30

Belgeler ve şahitler konuşuyor

Belgeler ve şahitler konuşuyor

Çoğunuzun bildiği gibi, özellikle son zamanlarda Bediüzzaman Said Nursî hakkında olmadık isnat ve ithamlarda bulunuluyor.

O merhûm mübarek zâtın şahsına, belki şeytanın aklına dahi gelemeyecek iftiralar atılıyor.

Evet, "Said Nursî'nin bir vatan hâini gibi ıstanbul'u işgal eden ıngiliz zalimlerinin ajanı gibi çalışıp onlara yarandığı, bir süre sonra da Ankara Hükümetine yanaşıp bu kez onlara şirin görünmeye çalıştığı" şeklinde ileri sürülen iddia ve isnatlarla seksen küsûr sene sonra karşılaşmayı, ne yazık ki başka türlü tâbir ve tevil edemiyoruz.

Yani, aradan bunca zaman geçtiği halde, cinnî şeytanın aklına gelmeyen bir hususu, insî şeytanlar icad edip ileri sürüyor.

Denîliğin, alçaklığın, pespâyeliğin bu derekesine, pes doğrusu...

Kulüplerin yerini cemiyetler aldı

şimdi, sırf müfterilere cevap olsun diye değil, ama hak ve hakikat nâmına bu meselenin belgeler ve şahitlerin şehadetiyle muhtasar bir izahını yapmaya çalışalım.

1908'de ilân edilen Meşrûtiyetin ilk yıllarında, ıstanbul'da muhtelif isimler altında çeşit çeşit ilmî, içtimaî, siyasî, kültürel kulüpler kuruldu.

Mütareke ile başlayan 1918'den sonra ise, bu kulüplerin yerini cemiyetler aldı.

ışte, bu cemiyetlerden birinin ismi de medrese ehlinin teşkil ettiği "Cemiyet-i Müderrisin" idi.

15 veya 19 şubat 1919'da kurulan bu cemiyetin asıl maksadı, siyasete bulaşmadan eğitime hizmet ve medrese yoluyla ilmî tedrisatı ülke genelinde yaygınlaştırmaktı. Cemiyetin kurucuları ile âzalarının ekseriyeti de, tanınmış muteber şahsiyetlerdi.

Bu sahada en kapsamlı araştırması yayınlanan gerek Tarık Zafer Tunaya ve gerekse konuya derinlemesine nüfuz ederek akademik bir çalışma ortaya koyan (Köprü, Güz/2000) Kemal Gurulkan'ın tesbitleriyle de sabittir ki, Bediüzzaman bu cemiyetin kurucusu falan değil, sade bir üyesidir.

Sonradan ismi Teâli-i ıslâm Cemiyetine dönüşen bu cemiyetin idarî kadrosunda bulunan bazı kişiler, her nasılsa oyuna getirilerek siyasete bulaştırılır ve cemiyet adına gazetelerde (Anadolu'daki millî mücadele aleyhinde) bildiriler yayınlattırılır.

Bu emr-i vâki üzerine cemiyette büyük bir huzursuzluk çıkar. Dârülhikmet'te çalışan Bediüzzaman ve Bursalı M. Tahir Efendi gibi zatlar, yapılan densizlikleri protesto ile bu cemiyetten ayrılma yoluna gider.

Aynı yılın Kasım ayında toplanan cemiyet genel kurulu, hararetli tartışmalardan sonra "Teâli-i ıslâm Cemiyeti" şeklinde isim değiştirerek yoluna devam eder. Asıl maksadı eğitim hizmeti olmasına rağmen, bu tarihten sonra yine işgal güçlerinin baskısıyla zaman zaman maksadının dışına itilerek kullanma cihetine gidilir.

Hasılı, ıkdam'daki ilk talihsiz bildiri 16 Eylül değil, 26 Eylül 1919'da yayınlanır. ıslâm Teâli değişikliği ise, Kasım'da vuku bulduğundan, söz konusu beyannâme Müderrisin Cemiyeti adına yayınlanmış.

Bilâhare, ıstanbul resmen işgal edilir: 16 Mart 1920. ışgal ile birlikte Padişah, hükümet ve şeyhülislâm gibi derneklerin bir kısmı da tesir altına girer. Bu hengâmede, işgalcileri okşayan ve Anadolu mücahitlerinin işini zorlaştıran fetvâlar, bildiriler, beyannâmeler birbirini takip eder.

ıftiraların boy hedefi haline getirilen Üstad Bediüzzaman ise, âzâsı olduğu Dârülhikmetilislâmiye'yi düşmana âlet ettirmediği gibi, işgale karşı var gücüyle çalışır.

Bu mücahidane hizmetinin belgeleri ve şahitleri bir değil, birçoktur.

Başta gazeteci/matbaacı Eşref Edip ve Sinan Omur olmak üzere, yeğeni Abdurrahman ile bilâhare milletvekili olan Tevfik Demiroğlu, tâ baştan itibaren bahsettiğimiz gelişmelerin yakın şahididirler.

Hutuvat-ı Sitte isimli eserin basım ve dağıtım hizmetinde de bulunan bu muteber zatların hepsi ittifakla bildiriyorlar ki, mütareke tarihinden (30 Ekim 1918) itibaren ıstanbul'da ilmî/fikrî direniş faaliyetini başlatan Bediüzzaman, hayatını tehlikeye atma pahasına bu mücahedesinden bir gün bile geri durmadı.

şimdi, bu güvenilir şahitlerden Eşref Edip Fergan'ın sözlerine kulak verelim...

Eşref Edip yazıyor: Kuvâ-yı Milliye hareketi başladığı zaman, işgal altındaki ıstanbul'da şeyhülislâm Dürrizâde'nin: "Bu Millî Mücadale hareketinin padişahlığa isyan ve bu harekete katılanların âsi olduğu" şeklinde fetva vermesi üzerine, Bediüzzaman: "ışgal altındaki bir memlekette, ıngilizlerin emri ve tazyiki altında bulunan bir idarenin ve meşihatın (diyanet dairesi) fetvası mualleldir (mâlûldür, sakattır), mesmû (kulak verilen) olamaz. Düşman istilâsına karşı harekete geçenler âsi değildir, fetva geri alınmalıdır" diye fetva vermiş olup, bu hususla ilgili evrak "meşihat evrakı" arasında mevcuttur. (Bkz: Risâle-i Nur Hakkında ılmî Bir Tahlil, s. 71. Bir Sebilürreşad yayını olan bu eser, 1965'te basılmış.)

Adı geçen eserin 72. sayfasında da, yine aynı paralelde yazılmış şu ifadeleri okumaktayız: "Merhum Said Nursî, Dârü'l-Hikmeti'l-ıslâmiyede âza bulunduğu sırada, Anadolu'da Millî Hareket başlamıştı. Bu hareket aleyhinde yanlış fetva almak isteyenlerle pervasızca mücadele etti. Kuvâ-yı Milliye hareketini bütün kuvvetiyle müdafaa etti. Bu husustaki kahramanca mücadelesi, Ankara Hükümetince fevkalâde takdirle karşılandı. şifre ile Ankara'ya dâvet olundu."

Tarihçe-i Hayat'taki izahât

Aşağıdaki ifadeler ise, otobiyografik bir eser olan Tarihçe-i Hayat'tan iktibas olup, aynı hakikatin değişik lisanlarla izahını Eşref Edib'in Sebilürreşad'ı dışında ayrıca şu eserlerde bulmak mümkün: 1– ılk Tarihçe-i Hayat; Abdurrahman, Necm-i ıstikbâl Matbaası, ıstanbul, 1920. 2– Mufaassal Tarihçe-i Hayat; Abdülkadir Badıllı, Cilt 1, s. 487-490. 3– Bilinmeyen Taraflarıyla BSN; Necmeddin şahiner, s.340-45.

ışte, seksen beş yıldır hiç kimsenin ve hiçbir mahkemenin red ve itiraz edemediği Bediüzzaman Said Nursî'nin 1918–1923 yıllarına dair millî ve vatanî hizmetini kısmen olsun nazara veren ifadeler:

"(Bediüzzaman'ın) ıstanbul’da, en büyük ve en ehemmiyetli ve tesirli hizmet-i vataniye ve milliyesinden birisi de Hutuvat-ı Sitte adlı eseriyle, gaddar zalimlerin yüzlerine tükürüp, izzet-i dîniyeyi ve şeref-i ıslamiyeyi muhafaza etmesidir.

"ıstanbul’un yabancılar tarafından işgali sıralarında, ıngiliz Anglikan Kilisesinin Meşihat-ı ıslamiyeden sorduğu altı sualine altı tükrük mânasında verdiği makul ve sert cevapları, onun derece-i cesaret ve kemâlat ve şecaatini fiilen göstermektedir.

"Hutuvat-ı Sitte’yi neşrettiği zaman, Çanakkale’de muharebe oluyordu. ıstanbul’un işgalini müteakip, ıngiliz başkumandanına bu eser gösterilir ve Bediüzzaman’ın bütün kuvvetiyle aleyhte bulunduğu kendisine ihbar edilir. (Not: Gizlice basılan bu eserin, mütarake bahanesiyle ıstanbul'u işgale gelen ıngilizler'e ait savaş gemilerinin ufak çaplı müsademelerle Çanakkale Boğazından girip Marmara'ya doğru ilerlemeye başladığı günlerde neşredilmiş olduğu, buradaki ifadelerden anlaşılmış oluyor. M.L.S.) O cebbar kumandan, îdam kararıyla vücudunu ortadan kaldırmak istedi ise de..., birşey yapamaz.

"ıstanbul’da, ıngilizler, desîseleriyle şeyhülislâmı ve diğer bazı ulemayı lehlerine çevirmeye çalışmalarına mukabil; Bediüzzaman, Hutuvat-ı Sitte adlı eseri ve ıstanbul’daki faaliyeti ile, ıngilizin alem-i ıslam ve Türkler aleyhindeki müstemlekecilik siyasetini ve entrikalarını, tarihî düşmanlığını etrafa neşrederek, Anadolu’daki Millî Kurtuluş Hareketini desteklemiş, bu hususta en büyük amillerden birisi olmuştu."

Aynı kaynakların ittifakla parmak bastığı o günkü gelişmeler hakkındaki izahât şöyle devam ediyor:

"ıstanbul’daki bu çok ehemmiyetli ve muvaffakıyetli hizmetinden, Türk Milletine pek ziyade menfaatler husûle geldiğini müşahede eden Ankara hükûmeti, Bediüzzamanın kıymet ve ehemmiyetini takdir ederek, Ankara’ya davet ederler.

"M. Kemal Paşa, şifre ile dâvet etmiş ise de, cevaben, 'Ben, tehlikeli yerde mücahede etmek istiyorum. Siper arkasında mücahede etmek hoşuma gitmiyor. Anadolu’dan ziyade burayı daha tehlikeli görüyorum,' demiştir.

"Üç defa şifre ile davet ediliyor. Eski Van Valisi, dostu mebus Tahsin Bey vasıtasıyla davet edildiği için, nihayet karar verir ve Ankara’ya gelir. Ankara’da alkışlarla karşılanır..."

Evet, vicdan ehli fazilet sahipleri için herşey apaçık ortada. Buna rağmen tatmin olmayan veya tatmin olmak istemeyenler için yapacak başka neler olabilir ki?

Mukabil fetvâ

ıstanbul'u işgal eden ıngilizlerin baskısı veya aldatması neticesinde, şeyhülislâm Dürrizâde Abdullah Efendinin, Anadolu'daki Millî Kuvvetler aleyhinde bir fetvası yayınlandı. Aynı zamanda Damat Ferid Paşa kabinesinde de yer alan ve sadece 4 ay kadar o vazifede kalabilen Dürrizâde'nin verdiği fetvânın geçersiz olduğunu beyan eden Üstad Bediüzzaman, bunun gerekçesini dinî ölçüler çerçevesinde izah ile beraber, ayrıca bir "mukabil fetva"yı da eş zamanlı olarak neşretmiş. Ve, tam da bu hususla ilgili olarak 1920'de basılan Tulûât isimli eserinde daha detaylı bilgiler veriyor. ışte, "suâlli-cevaplı" o bilgilerden kısacık bir bölüm: Suâl: "Anadolu aleyhinde çıkan fetvaya ne dersin?" Cevap: "Fetva-yı mahz değil ki, i'tizar edilsin." (Halis, katıksız bir fetvâ değil ki, bağlayıcı olup mazeretsiz uyulsun.) Belki, kazayı tazammun eden (içine alan) bir fetvadır. ...şu fetvaya kim nazar etse, muradı anlar. "Hem müzem olmuştur. (Geçerliliği yoktur.) Çünkü, âvam-ı müslimini onlar aleyhine sevk etmek, esbabın en âhiridir. "Madem ki şu fetva kazayı tazammun ediyor. Kazada ise, iki hasmı dinlemek zaruridir. Anadolu da söylettirilmeliydi. ...Siyasiyyûn ve ulemâdan bir heyet tarafından, maslahat-ı ıslâmiyet noktasında muhakeme edildikten sonra fetva verilebilirdi. "Zaten şimdi bazı hakaikda bir inkılâb var. Ezdad isimlerini değiştirip mübadele etmişler. Zulme adâlet, cihada bağy, esarete hürriyet nâmı veriliyor." Suâl: "Neden bu kadar (ıngiliz'den) nefret ediyorsun. Musalahasını da istemiyorsun?" Cevap: "Sebep, bir değil, bindir. Bana en ziyade şedid görünen, mânen ahlakımıza vurduğu darbedir. (...) "Edirne (Selimiye) Camiinde, bir ıslâm hocasının lisanıyla, Venizelos (Yunan Başbakanı) gibi şeytan zalime duâ ettirdi. Merkez-i Hilâfette (ıstanbul'da) Müslümanlar lisanıyla hizbüşşeytan olan ıngiliz, Yunan askerlerini halaskâr, tathirci ilan ve karşısındakileri gürûh-ü mücahidini (Anadolu mücahitlerini) câni, zalim söylettirdi..." NOT: Üstad Bediüzzaman'ın o günlerde yaptığı izahat bu meyanda devam edip gidiyor. Bu mücahid alimi, söylediklerinin, inandıklarının tersi istikametinde gören ve gösterenlere acaba ne demeli?

Latif Salihoğlu

11.05.2005

E-Posta: latif@yeniasya.com.tr

Kaynak
...biz istihdam olunuyoruz;hem rıza dairesinde,hem inayet altında bize Hizmet-i Kur'aniye yaptırılıyor. (28. Mektup'tan)

2

11.05.2005, 21:33

Denizli müftüsü cihad etmeden namaz kıldırmam derken, Said Nursi savaştan men etmeye çalışıyordu diyen mi ararsın, başka iftiralar mı? Bir diğerine ittihad.com.tr cevap verdi.
Haydar Başcçıların Yeni Mesaj gazetesinin iftirasına cevap.
ışte burada...
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

Alkan

Usta

Mesajlar: 1,694

Hobiler: Risale-i Nur, Kur'an dinlemek

  • Özel mesaj gönder

3

11.05.2005, 21:49

selamın aleykum

Kardeşler Haydar Baş ın nurculara karşı cephe aldığı doğru mu?
ben pek inanamadım annem hep dinlerdi onu yani seviyordu hem baya da akıllı birisine benziyor bu iftiar olayı gerçekten var mı?...Siyasete girince mi boyle oldu?
"ey bedbaht nefsim! acaba ömrün ebedi midir? hiç kat'i senedin var mı ki, gelecek seneye, belki yarına kadar kalacaksın?

4

11.05.2005, 22:02

www.haydarbastarikati.com
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

Alkan

Usta

Mesajlar: 1,694

Hobiler: Risale-i Nur, Kur'an dinlemek

  • Özel mesaj gönder

5

11.05.2005, 22:35

selamın aleykum

kardeş bu sitede yazanların doğruluğunu nasıl anlıcaz...ben buraya daha once de girmiştim herkese bi yerlerde hakaret edilio hemen inancazmı? bana bu site pek güven vermedi...kendi sitesi, olsa bi şey demem veya kitabı olsa bişey demem....ben inanmıyorum...
"ey bedbaht nefsim! acaba ömrün ebedi midir? hiç kat'i senedin var mı ki, gelecek seneye, belki yarına kadar kalacaksın?

6

12.05.2005, 08:35

Birader o siteden e-mail adresimi almışlar. Hayatımda yemediğim küfürleri yedim desem belki yeridir yani. Sebebi ise siteye şu mealde bir şeyler yazmam "Haydarcılar 3 tane cd hazırlamış, sadece Fethullah hocayı değil, Lem'alar kitabından örnek gösterek Bediüzzaman'ı da karalıyormuş, doğru mu?." .Ben bunu siteye soru olarak yazdım, sitede yayınlanmış, ben de nerden geliyor manyaklar diyorum. Birisi senin mail adresini oradan aldım dedi öyle farkettim. CD leri bana yollamayı teklif eden vs. oldu.

Sitedeki psikopatlar ve Haydar Baş'ın makul cevap verememesi ve sitede en son çıkan haber, Haydar Baş'ın başının zorda olduğunu teyid ediyor. Ayrıca bizim cemaatte, burada, benimle aynı semtte oturan bir abi var, 75 doğumlu, öğrenciyken Trabzon'da imiş. Lise yıllarında mı ne Haydar Baş cemaatindeymiş, sonradan Nurcu olmuş. Sitedeki iddiaları, Haydar Baş'ın müridlerine hitap tarzını kendisine söyledim, "Beklenir." dedi. Müridlerine angarya işlerini yaptırdığını kendisi söyledi ki bu, sitede yer alanların çok ufak bir kısmı sayılır.

Alıntı

Sitemizi kapatmaya karar verdik!!!


Sahte şeyh, sahte prof ve sapık Haydar Baş'ın tarikat mağdurlarının gerçek vekili olan milletvekilimiz sayın Gökhan Durgunu, Türk halkına Haydar Baş'ın gerçek yüzünü gösterdiği için sitemizi ziyaret eden yüzbinler adına tebrik ediyor, kendisine can-ı gönülden teşekkür ediyoruz.

Eğer milletvekilimiz sayın Gökhan Durgun'un verdiği soru önergelerinde bizim yayınladığımız gerçeklerin sadece biri yalan veya yanlış çıksın, sizlere yemin ederiz ki sitemizi kapatacağız.



Bu siteyi çok kereler hacklediler, site tekrar tekrar açıldı, çok adres değiştirmek zorunda kaldı.



*******************************
Neyse, haberle devam edelim.


M. Latif SALıHOğLU

Belgelerde sahtekârlık örnekleri



Bundan on gün evvelki köşemizde (03.05.2005), "Sahte belgelerin gönüllü nâşirleri"nden söz etmiştik.

Bugün, bu sahte belgelerden bir-iki tanesini mercek altına almaya çalışalım.

Birincisi: Selçuk Üniversitesi öğrencilerine "akademik çalışma" diye yutturulmak istenen "Atatürk ılkeleri ve ınkılâp Tarihi" isimli ders kitabından. (Sel-Ün Yayınları, Konya, 1998.)

Bu kitabın 144. sayfasında, Bediüzzaman Said Nursî "Kürt Teali Cemiyeti"nin kurucuları arasında gösteriliyor.

Aynı sayfada, bu cemiyetin gizliden ilk teşekkül tarihi olarak da, 6 Kasım 1917 tarihi gösteriliyor.

Oysa, dostu gibi düşmanları dahi gayet iyi biliyorlar ki, Said Nursî bu tarihte ıstanbul'da olmadığı gibi, Türkiye hudutları dahilinde bile değildir. Nursî, evet, o tarihlerde Sibirya'daki esir kampındadır.


Ama, Allah insanı bir şaşırtmaya görsün. Kişinin akademisyen sınıfında görünmesinin de bir kıymet-i harbiyesi olmaz. Art niyetli davranırsa kişi, sonuçta işte böyle âleme de maskara olur.


Tanin gazetesinin kupüründe de görüldüğü gibi, Said Nursî, Milâdî 1918 yılı Temmuz ayı başlarında (Rumî 25 Haziran 1334) esaretten kurtulup ıstanbul'a henüz vâsıl oluyor.

Vâsıl olduktan sonra da, siyasetle hiç ilgilenmiyor, hatta siyasî cemiyetlerden mümkün mertebe uzak duruyor. Daha ziyade ilmî teşekküllerde yer alıp hizmet vermeye uğraşıyor.

Nitekim, aynı yıllarda kendisine yöneltilen "Neden geldin geleli siyasete karışmıyorsun?" suâline karşı şu cevabı veriyor: "Dedim: 'Euzubillahi mineşşeytani vessiyaseti (şeytandan ve siyasetten Allah'a sığınırım.) Evet, ıstanbul siyaseti ıspanyol hastalığı gibi bir hastalıktır. Fikri hezeyanlaştırır." (Bkz: Sünûhât, s. 64.)

Bu arada, Bediüzzaman daha esarette iken onun ismini siyasî tefrika maksatlı bir cemiyetle irtibatlandıran, hatta onu kurucu üye olarak ilân eden söz konusu kitabın kaynak diye gösterdiği mevkuteyi araştırdık. Baktık gördük ki, orada da büyük bir sahtekârlık örneği sergilenmiş.

Kaynak diye ismi verilen mevkute ise, aylık "Tarih ve Toplum" dergisinin 174. sayısı. Belirtilen sayfalara bakıyoruz ki, ne görelim... Orada büsbütün bir fecaat var. Said Nursî'nin ismi Kürt Teali Cemiyeti listesinin 3. sırasında gösteriliyor. "Notlar" kısmında ise, bu listenin bir derleme olduğu ve adı geçen cemiyetin de EGMA kayıtlarına göre 6 Kasım 1917'de gizli olarak kurulduğu belirtiliyor.

Ne diyelim şimdi? Vatan müdafaası için çatışırken Ruslar'a esir düşen ve daha Kostroma'daki esirler kampında iken, tutup Bediüzzaman gibi bir zâtı siyasî cemiyet kurucu olarak gösterenleri Allah'a ve milletin vicdanına havale ediyoruz.

* * *

ıkinci örnek: 2004'te TDV Yayınları arasında çıkan Prof. Dr. Ali Sarıkoyuncu'nun "Atatürk, Din ve Din Adamları" isimli kitaptan.

Bu kitabın yazarı ise, Said Nursî'ye bir başka cepheden saldırıyor. Bu kez Nursî "Teali-i ıslâm Cemiyeti" üyesi gösterilerek ve hiç dahli olmayan faaliyetlere ismi bulaştırılarak karalanmaya çalışılıyor.

Kıymetli okuyucu, şimdi sıkı durun ve bakın ki, bu kitabın da Nursî için gösterdiği kaynak ismi yine "Tarih ve Toplum" dergisi olup, aynı maskaralıklar bu vâdidede peşpeşe sergileniyor.

Ve, yine bakın görün ki, geçen gün "en büyük müfteri" olarak ilân ettiğimiz o yalancı sahtekârın, Bediüzzaman hakkındaki iftirasının kaynağı da, meğerse aynı mevkuteler imiş.

Yan sütunda ardarda sıralanan kupürler, "şıracının şahidi bozacı" misâli, işte bu yalan ve sahte belgelerin birer nümunesi olarak arz-ı endâm ediyor.

Bütün bu sahte belgelerin dayandığı ve bütün bu yalan�yanlış bilgi takası yapanların gidip sığındıklari bir tek nokta var. O da, Bediüzzaman'ın Müderrisîn Cemiyetinin bir âzası olduğu.

Sahte belgeciler ise, Said Nursî'yi bu cemiyetin, bunun devamı mahiyetinde ortaya çıkan Teâli-i ıslâm Cemiyetinin hem kurucusu ve yöneticisi gösteriyor, hem de bu cemiyetler adına bir emr-i vâki ile gazetelerde neşredilen tâlihsiz bildirileri onaylayan, tasdik eden şahısların içindeymiş gibi ilân ediyor.

Halbuki, bu mânâdaki yazılar, beyanlar maksatlı olduğu gibi, iddialar da külliyen yalandır, iftiradır, insafsızcasına birer karalamadan ibarettir.

Son söz: ılim adına kasten ve bilerek yalan uyduranları bir kez daha Allah'a havale ederek geçiyoruz.

12.05.2005

E-Posta: latif@yeniasya.com.tr

Kaynak
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

7

12.05.2005, 12:04

ben, cemaatlerimize bu yapılanları hayra yoruyorum.


şu bakımdan ki, Efendimiz s.a.v. islamı tebliğ için gittiği taifte taşlanmış kan reva içinde kalmıştı. tebliğ zamanlarında çok ciddi baskılar tehditler v.s. içinde o zamanki iman eden müslümanların imtihanıydı o durumlar. bugün bizim yaşadıklarımızda bizim imtihanımız. siyah ve beyaz olacakki fark görülebilsin. biri saldıracakki bizde manen yükselelim. bakın abdullah aymaz abi serçe ve kartal başlıklı bir yazısında şunu yorumlamış. lütfen dikkatle okuyunuz.

Alıntı

Bir serçe bir kartalı

Bediüzzaman Hazretleri “Hak yücedir; onun üzerine çıkılmaz” prensibini bugünkü Müslümanların durumu açısından izah ederken dört nokta üzerinde duruyor ve dördüncüsünde diyor ki: “Bir hak, bilkuvve kalmış, yahut kuvvetsiz kalmış, yahut mahluttur (karışık) hem mahşuş (katışık, hileli)...

Ona da bir inkişaf ya bir taze kuvvet vermek lâzım gelmiştir. Mühezzeb (tehziple düzeltilip terbiye edilmiş) ve müzehhep (altınla süslenmiş) hale getirmek için, muvakkaten bâtıl musallat (edilir). Tâ ki, sebîke-i hakka (hak külçesine) ne miktar lüzum vardır. Tâ mahz ve hâlis çıksın.” (Lemaat, Hakikat Çiçekleri) Biraz açacak olursak; Hak adına Allah rızası için insanlığa hizmet gayesiyle bir hareket ortaya çıkar. Temelde eğer Allah rızası ve ihlas korunacaksa ki -işin esası budur- bu hareketin siyaset ve menfaat gibi şeylerden uzak olması gerekir. ılk zamanlar hiç kimse sahip çıkmazken, hatta iltifat bile etmezken, mükemmel bir gelişme olarak istikbal vaat etmeye başlayınca, bu potansiyelden, siyasî ve ticari gayelerle menfaat temin etmek isteyenler işin içine girmeye çalışır. Hiç kimsenin içinden geçenler bilinemeyeceği için hem de kapılar herkese açık olduğundan dolayı çeşitli niyetlerle girenler olabilir. Onun Cenab-ı ihlas ve duruluğunu korusun diye bu hareketin üzerine bâtılı, musallat eder. Böyle bir tasallut gören menfaatperestler hemen terk edip kaçarlar, hatta bazıları düşmanlıklarını bile ilan ederler. Böylece Hak Teâla, hakkın hizmetçilerini katışık, karışık şeylerden kurtarmış olur. Yani nasıl tabiattaki toprak, taş karışık altını ayırmak için ateşe atılıp büyük bir mihnet altında halis altın külçesi ortaya çıkarılsa, batıl güçlerin saldırmalarının verdiği ateş gibi yakıcı mihnet ve derin imtihanlarla da ihlaslı bünye kurtarılıp arı ve duru hale getirilir. Bu arada birçok kâbiliyet de geliştirilmiş olur.

On Sekizinci Söz’de de şöyle denilmektedir: “Bahar mevsiminde fırtınalı yağmur çamurlu toprak perdesi altında nihayetsiz güzel çiçek ve muntazam nebâtâtın tebessümleri saklanmış ve güz mevsiminin haşin tahribatı, hazin firak perdeleri arkasında tecelliyât-ı celâliye-i sübhâniyenin mazharı olan kış hâdiselerinin tazyikinden muhafaza etmek için nazdar çiçeklerin dostları olan nazenin hayvancıkları vazife-i hayattan terhis etmekle beraber, o kış perdesi altında nâzenin taze, güzel bir bahara yer hazırlamaktır. Fırtına, zelzele, veba gibi hâdiselerin perdeleri altında gizlenen pek çok manevî çiçeklerin inkişafı vardır. Tohumlar gibi gelişme imkanı bulamayan birçok istidat çekirdekleri, zâhirî çirkin görünen hâdiseler yüzünden sümbüllenip güzelleşir. Güyâ umum inkılaplar ve küllî tahavvüller, birer manevî yağmurdur. (...) Mesela; atmaca kuşunun serçelere musallat edilmesi zâhiren rahmete uygun gelmez. Halbuki serçe kuşunun istidadı o musallat kılma ile inkişaf eder.” Eğer o kabiliyetleri gelişen serçeler, ihlas ile dua ile ve Allah’a tam dayanmakla, esbaba ve şartlara da uyarak hareket ederlerse nice atmaca ve kartalları alt ederler. Hem de bu enteresan halleri ile, meşhur Yunus Emre’mizin “Bir serçe bir kartalı Salladı vurdu yere Yalan değil gerçektir Ben de gördüm tozunu” şeklinde söylediği lügazının manâsının da açıkça anlaşılmasına vesile olurlar. Ayrıca “Nice az topluluklar vardır ki, Allah’ın izniyle çok büyük topluluklara gâlip gelirler.” (Bakara Suresi, 249) âyetinin de mealine ayna olurlar. Onun için birilerinin montaj kasetlerle veya CD’lerle saldırması, bazılarının da propagandanın fevkalâde ince tekniğini kullanarak yeni yeni kitaplar hazırlaması kimseyi üzmesin. Bunlar bütün dünyayı kucaklayan bir hareketin ileride başına gelmesi muhtemel hücumlara karşı şimdilik birer antrenmanı mâhiyetindedir. Küçük çapta böyle bir tecrübe görülmezse, büyük entrikaların üstesinden gelmek zor olur.

Hak yolcularının güzel üsluplarını hiç bozmadan yolarına devam etmeleri gerekir. Onuncu Lema’da anlatılanlar her gün yaşanan gerçeklerdir. ıbret alınmalı ve en güzel niyet ve düşüncelerle kervan yoluna devam etmelidir. Hızırî adımlarla yeryüzünü yeşerterek devam eden bu hareketin ara sıra böyle şeylerle karşılaşması, teyakkuza sebeptir. Cenab-ı Hakk’ın, başka çeşit bir tecellisiyle yeknesaklığı giderip renklendirmesi de ayrı bir güzelliktir. 08.05.2005

btokgoz

Acemi

Mesajlar: 36

Konum: ıSTANBUL

Meslek: MUHASEBE

  • Özel mesaj gönder

8

12.05.2005, 13:33

ABı ALLAH RAZI OLSUN...DEDığıN GıBı APAÇIK BıR ıMTıHAN HERşEY GıBı..şıMDı SAMıMıYETıMıZı VE SADAKATIMIZI GÖSTERME VE ıMANDA TECELLı ETME ZAMANI ıNşALLAH CEMAAT OLARAK.
BeytullaH

9

12.05.2005, 17:47

haydar baş risale-i nur ile alakalı herkesi hedef almaktadır...

üstad hocaefendi ve ahmed şahin başta olmak üzere cdlerde fırıncı ağabeyede hucum edilmektedir...

Alkan

Usta

Mesajlar: 1,694

Hobiler: Risale-i Nur, Kur'an dinlemek

  • Özel mesaj gönder

10

12.05.2005, 18:03

selamın aleykum

Kardeşler bunları neye dayanarak soyluyorsunuz kesin kaynak gosterinde gorelim...ben hala muspet bakıyorum Haydar Baş hoca nın boyle bir şeye girişeceğini zannetmiyorum....ola ki dialog yuzunden Futtullah hocaefendi'yi eleştirsin belirli olculer içinde...Allah için herkes neye dayanarak soyluyorsa kaynağını gostersin
"ey bedbaht nefsim! acaba ömrün ebedi midir? hiç kat'i senedin var mı ki, gelecek seneye, belki yarına kadar kalacaksın?

11

12.05.2005, 18:15

Müslüm Karabacak

Elimde ünlü 11 Eylül saldırısı üzerine tamamına yakını inter–net ortamından devşirilmiş bir kitap var.



Yakın geçmişte sinamalarda vizyona girmiş bir film, kitaba isim olmuş.



Kitap birkaç konu başlığından sonra bir yerlere gelip meseleyi 11 Eylül saldırısına getiren yazalar, işi Hz. ısa, Hz. Mehdi ve Deccal trializmine dayandırdı.



şu ifadeler benim de dikkatimi çekti.



“Tal(i)kan’a (Afganistan’da bir bölge) yazık oldu. şüphesiz Allah Teâla’nın orada altın ve gümüş olmayan hazineleri vardır. Orada Allah’ı hakkıyla bilen insanlar vardır. Onlar ahirzaman Mehdisi’ninin yardımcılarıdır.



(Kitab’ül Burhan Fi Alamati–il Mehdiyyi–il Ahırzaman, 59)



Horasan’dan (Afganistan) siyah sancaklar çıkacak, hiçbir kuvvet onları önleyemeyecek ve neticede bayrakları, Kudüs’te dikilecektir”. (Kitab–ı Tirmizî)



Bu ana bilgilerden yola çıkılarak bir yere varılıyor kitapta. Benim en fazla garibime giden işte bu son varış noktası.



Son birkaç yıldır ülkemizi misyoner cennetine çeviren, on binlerce sayılarla ifade edilen gencimizin Hıristiyan olmasına sebep olan, ülkede milyonlarca ıncil’in ev ev, dükkan dükkan dağıtılıp bir çok evin odasındaki Kur’an’la yer değiştirmesine sebep olan “Dinlerarası Diyalog” sürecini belki de hazırlayan, ya da ona meşru zemin sağlayan bu paragraf mı acep?



Bediüzzaman, “Dünyanın sonuna doğru Hristiyanlığın ıslam’a göre şirk sebebi olan unsurlarından sıyrılmış ruhaniler heyetiyle Müslümanların ittifak yapacaklarını, ayrı ayrı mağlupken birleşmeleri hengamında Cenab–ı Hakk’ın başlarına Hz. ısa ve Hz. Mehdi’yi geçirerek rahmetini göstereceğini kaydediyor”.



Orijinal ifade şöyle:



“Hem alem–i insaniyette inkar–i uluhiyet niyetiyle...Deccal komitesini, Hz. ısa aleyhisselamın din–i hakikisini ıslamiyet’in hakikatiyle birleştirmeye çalışan...bir ısevî cemaati namı altında ve “Müslüman ısevîleri” unvanına layık bir cemiyet...”.(Mektubât/29. Mektup)



Mektup bundan ibaret değil elbet. Uzar gider kendine has üslupla ve kendine özel kaynağıyla.



Said–i Nursî bu kaynağı kendi ifadeleri kullanalı yaklaşık 50 sene oldu.



Bugün bu fikri savunan “kardeşler” de bunu bileli en az 25–30 sendir.



Benin şu anda 3. baskısı yapılan “Diyalog ve Hoşgörü Masâli” isimli çalışmamda tarihleriyle ortaya koyduğum bir şey var o da, bugün bu fikri kendilerine kaynak seçenler 1995 yılına kadar Hıristiyanların ıslam için ne kadar büyük bir tehlike olduğunu her fırsatta dile getirmeleri.



Tarihleriyle o çalışmamda verdim.



Onlara belki daha sonra tekrar döneriz de, ben şimdi, bu düşünceyle Hz. Peygamber (as) ölçüsü arasında bir mukayese yapmanız için, konu ile ilgili hadisleri vereyim.



1– “Ehl–i kitaba bir şey sormayınız. Çünkü onlar sapıtmış oldukları için sizi hidayete eriştiremezler. Eğer siz böyle yaparsanız, ya batıl sözü doğrular ya da doğru bir sözü yalanlamış olursunuz. Allah’a yemin olsun ki, eğer Musa bile hayatta olsaydı O’nun bile bana tabi olmaktan başka yapacağı bir şey yoktur”.



a– Ahmet Bin Hambel, Müsned, III. 338



b– ıbni Kesir Tefsirü’l Kuran–il azim, I– 386



c– Ed Dürrü’l mansur, II– 85



d– Alûsî, Ruhu’l Meanî III_ 210



2– Muhammed’in nefsi kudret elinde olan Allah’a yemin olsun ki, eğer Musa peygamber sizin aranızda olsaydı da O’na tâbi olup beni terk etseydiniz sizler bu halde kesinlikle sapıtanlardan olurdunuz. Halbuki Musa (as) hayatta olup yaşasaydı O’nun bile bana tâbi olmaktan başka yapabileceği bir şey yoktur.



a– Darimi, Sünen, Mukaddime bab, 46



b– Ed Dürrü’l Mansur, II. 84



c– Alûsî Ruhu’l Meanî I. 244.



3– Muhammed’in nefsi kudret elinde olan Allah’a yemin olsun ki bu ümmetten hiç bir kimsenin Yahudi veya Hıristiyan olduğunu duymak istemiyorum. Eğer böyle bir kişi bana inanmadan önce ölürse o ancak Cehennemliktir.



a– Sahih–i müslüm, Kitabü’l ıman, bab 70



b– Zadü’l Mesir I. 365



c– ıbni Kesir, Tefsiru’l Kuran’il Azim, I. 363



4– Ümmetimden veya Yahudilerden yada Hıristiyanlardan her kim benim peygamber olduğumu işitir de bana iman etmezse o kişi cennete giremeyecektir.



a– Ahmet bin Hanbel, Müsned, IV. 396



b– Tefsirü’l Kuran’il azim, II. 266



5– Efendimiz Muaz Bin Cebel (ra)’i Yemen’e gönderirken ona şöyle buyuruyor:



Ya Muaz sen kitap ehli olan bir kavme gidiyorsun. Oraya vardığında onları Allah’ın birliğine, Muhammed (as)’ın de O’nun resulü olduğuna şehadet getirmeye davet et. Bu iki şehadetle sana boyun eğerlerse, Allah’ın kendilerine beş vakit namazı farz kıldığını bildir. Bunu da kabul ederlerse zenginlerden alınıp fakirlere verilmek üzere zekatı farz kıldığını bildir.



Bu konuda da itaat ederlerse sakın mallarının en iyilerini almaya kalkma.



Mazlumun duasından sakın Çünkü mazlumun duası ile Allah arasında perde yoktur.



a– Buharî, Hayatü’s Sahabe I04



Hazır okurken şu ayet–i kerimeleri de okuyun lütfen,



* Yanlarındaki Tevrat ve ıncil’de yazılı buldukları o elçiye, o ümmi peygambere uyanlar (var ya) işte o peygamber onlara iyiliği emreder, onları kötülükten men eder, onlara temiz şeyleri helal, pis şeyleri haram kılar.



Ağırlıklarını ve üzerlerindeki zincirleri indirir. O peygambere inanıp O’na saygı gösteren, ona yardım eden ve onunla birlikte gönderilen nûra (Kuran’a) uyanlar var ya, işte kurtuluşa erenler onlardır. (A’raf , 7/157)



*De ki: Ey insanlar! Gerçekten ben sizin hepinize göklerin ve yerin sahibi olan Allah’ın elçisiyim. O’ndan başka tanrı yoktur. O diriltir ve öldürür. Öyleyse Allah’a ve ümmi peygamberi olan Resulüne –ki o, Allah’a ve O’nun sözlerine inanır – iman edin ve O’na uyun ki, doğru yolu bulasınız. (A’raf, 7/ 158)



*Mü’minleri bırakıp da kafirleri dost edinenler, onların yanında izzet (güç ve şeref) mi arıyorlar? Bilsinler ki bütün izzet yalnızca Allah’a aittir. (Nisa, 4/139)



* O (Allah), Kitapta size şöyle indirmiştir ki: Allah’ın ayetlerinin inkar edildiğini yahut onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, onlar bundan başka bir söze dalıncaya (konuya gelinceye) kadar kafirlerle beraber oturmayın; yoksa siz de onlar gibi olursunuz. Elbette Allah, münafıkları ve kafirleri Cehennemde bir araya getirecektir. (Nisa, 4/140)
http://www.yenimesaj.com.tr/index.php?sayfa=yazarlar&haberno=3462&tarih=200 3-01-05



yeterlimi kardeşim al haydarın yeni mesaj gazetesi...

12

12.05.2005, 18:18

ÜSTADA ATILAN ıFTıRALARA CEVAP

ıttihad Yayıncılık

ılmi Araştırma Heyeti

Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin kuva-yı milliyeye karşı çıktığını söyleyen Yeni Mesaj Gazetesi yazarı Muharrem Bayraktar tarih cahili olamaz. Peki bilerek mi yapıyor, bu ifadeleri nasıl kullanabiliyor anlamak mümkün değil. Gizli dinsiz, sahte vatanperverlerle işbirliği yapmak insanı nereye götürür. Eliyazübillah..

Bu yazı ister kendi arzusuyla olsun, ister başkasının tahrik veya dikta ettirmesiyle olsun bu zatı ebediyyen mahcup edecek ve müfteri durumuna düşürecektir. ıftira atıp da ispat edemeyenlere verilen en büyük ceza, toplum içinde bu adamın hiçbir konuda sözüne itibar edilmeyeceğidir. Bu zat bu iftirasını isbat etmek mecburiyetindedir. Yoksa ebediyyen müfteri durumundadır.

Hazret-i Üstadın kuva-yı milliye hakkındaki müsbet görüşleri ve desteklerini yeniden yazmaya gerek bile yoktur.

Ancak 16 Eylül 1919 da ıKDAM Gazetesinde yayınlanan bir bildiriden bahsedilmektedir.

Evvela araştırmalarımız neticesinde yanda ilk sayfasını gördüğünüz Beyazıd Devlet Kütüphanesinden aldığımız Osmanlıca ıkdam Gazetesinin 8116 sayılı, 16 Eylül 1919 (Rumi 1335) tarihli nüshasında incelemelerimiz neticesinde Muharrem Bayraktar adlı şahsın iddia ettiği böyle bir bildirinin yayınlanmadığını gördük.

Bu yazar evvela 28.04.2005 de Yeni Mesaj Gazetesindeki köşe yazısında “Bir başka açıdan Said-i Nursi” başlıklı yazısında, bu menhus, düzmece ve hiçbir ilmi gerçeğe dayanmayan iddialarını ve hezeyanlarını savurmuş ve 16 Eylül 1919 tarihli ıKDAM Gazetesinin adını vermiştir. Daha sonra 06.05.2005 tarihli aynı gazetedeki köşe yazısında hezeyanlarına devam ederek delil olarak ıKDAM gazetesini göstermek yerine bu sefer kaynak olarak aşağıdaki nakilleri yapmıştır.

“Yücel Özkaya ‘Ulusal Bağımsızlık Savaşı Boyunca Yararlı ve Zararlı Dernekler’, Atatürk Araştırma Merkezi, Cilt IV, Sayı 10, (Kasım 1987); Genelkurmay Başkanlığı Askeri Tarih ve Stratejik Etüd (ATESE) Arşivi, Klasör 86, Dosya 144 (318), Fihrist 240.”

Görüldüğü gibi görüşleri belli, önyargılı bazı kuruluş ve kurumları kaynak olarak vermiştir. Halbuki kaynak olarak verdiği AAM bu meselerde art niyetli bir kuruluştur. ATESE ise, önyargılı kimseler tarafından hazırlanmış bilgilerini, yeniden gözden geçirmeye ve tashih etmeye muhtaç kurumlardandır.

Milli şeflik devirlerinde ve daha sonraları 1960 ihtilali sonrasında Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri hakkında birçok asılsız iddialar ortaya atılmıştır. Fakat bu müfteriler hep mahcup olmuşlar; Bediüzzaman Hazretlerini sevenler ve takdir edenler yanılmamışlar ve haklı çıkmışlardır.

Bu mesele ile ilgili olarak daha geniş bir yazı, Köprü Mecmuasının Güz - 2000 sayısında “ıslâm’ın Siyasallaşma Sürecinde Cemiyet-i Müderrisin’den Teâli-i ıslâm’a” isimli çok değerli bir bilgi ve belge yayınlanmıştır. Tarihi seyir içinde 1918 den 1926 ya kadarki cemiyetler ve bildirileri incelenmiştir. Bizi ilgilendiren “Teal-i ıslam Cemiyeti” ise:

1- 16 Eylül 1919 tarihinde daha kurulmamış ki Kuva-yı Milliye aleyhine bildiri neşretsin.

2- Said Nursi Hazretleri 15 şubat 1919 da kurulan ve siyasi faaliyet yapmayan Cemiyet-i Müderrisin azasıdır.

3- Cemiyet-i Müderrisin, 20 Eylül 1919 da Sultan Vahdeddin Hanın halka yapmış olduğu bir çağrıyı destekler mahiyetinde bir bildiri yayınlamıştır. Cemiyet-i Müderrisin’in idari kadrosunun yayınladığı bu bildiri tenkidlere sebeb olmuş ve birçok üyesi istifa etmiştir.

4- Bediüzzaman Hazretleri bu cemiyetin idari kadrosunda yoktur ve sadece üyedir. Buna rağmen yukarıda zikredilen bildiriden dolayı cemiyet, siyasete karışıyor düşüncesiyle ayrılmış ve başka istifalar da olunca Kasım 1919 da genel kurula giden cemiyet yeniden yapılanarak ismini değiştirmiş ve Teal-i ıslam adıyla faaliyetine devam etmiştir.

5- Üstad Bediüzzaman Hazretleri ve Cemiyet-i Müderrisinin bir çok eski üyeleri yeni kurulan bu cemiyette yer almamışlardır. Yani iddia edildiği gibi Said Nursi Hazretleri Teâl-i ıslam Cemiyetinde yer almamış böyle bir bildiriye imza atmamıştır.

6- ıslamın mağlubiyetinden şiddetli ızdırap duyan Bediüzzaman Hazretlerinin aynı tarihlerde kaleme alıp bastırdığ Sünuhat kitabındaki uzun manevi muhaverenin bir kısmın ibret için buraya alıyoruz.


http://www.ittihad.com.tr/cemiyyet-i%20müderrisinden%20teal-i%20islam.mht

Alkan

Usta

Mesajlar: 1,694

Hobiler: Risale-i Nur, Kur'an dinlemek

  • Özel mesaj gönder

13

12.05.2005, 18:22

selamın aleykum

Kardeş hepsini okudum şimdi burada ne var onu anlamadım Bediüzzaman hazretlerine veya Fettullha Hocaefendiye karşı onu anlayamadım...
"ey bedbaht nefsim! acaba ömrün ebedi midir? hiç kat'i senedin var mı ki, gelecek seneye, belki yarına kadar kalacaksın?

14

12.05.2005, 18:25

Bediüzzaman'a bu adamın gazetesi iftira atıyor, bu adam 3 tane CD sürüyor piyasaya, bir de gazetesinden devam ediyor CD'deki işine. Bu adamın tvleri, şirketleri, hastanesi vs. var, o kadar etbaı çok olmayan adam nasıl aldı bunları, devlet kullanıyor bu adamı. Uyanalım! Türkiye'de Nurculara vuran kim diye sorsan Haydar Baş'ı en başta gösterirler.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

15

12.05.2005, 18:32

yahu alkan kardeşim,

ben cd leri seyrettim...

eleştiri falan değil direk tekfirde bulunuyorlar...

hıristiyan şehit kavramını çarpıtıyorlar...

said nursi abdulhamiti zalimler için yaşasın cehennem sözünü söyledi diyorlar...

ajan imasında bulunuyorlar...

nur hareketini vahabilikle eş tutuyorlar...

ne sayayım sana...

16

12.05.2005, 18:33

Üstad'ın kabri Vatikan'da demişler doğru mu?
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

17

12.05.2005, 18:37

tarikat içi dedikoduları o yönde...

yalnız benim seyrettiğim ilk cd'leriydi onda o iddia yoktu...ancak o mevzununda dedikodusunu yapıyorlar kendi aralarında...

18

12.05.2005, 18:49

arkadaşlar bu konuda müzakere yeter.
bu tür iftiralar yeni değil.
bu ifitaralrın kaynağı da derin devlet.
önceden bir takım zındıklar böyle derdi.
şimdi de zındıka ne yazık ki bazı safdil ehl-i imanı kullanarak yoluna devam etmek istiyor.

ama bu tür tartışmalara devam etmenin kimseye bir faydası yok.
bu nedenle konuyu müzakereye kaptıyorum

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir