Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

461

04.07.2006, 15:11

Alıntı sahibi ""Risale Okuyorum""

Beklenilen zât


Bediüzzaman’ın talebeleri acaba Üstadın seyyidliği hakkında ne düşünüyorlardı?

Hüsrev Altınbaşak, Üstaddan “Bütün günlerde Mehdi-i Âzam,” Ceylan Çalışkan’ın vefâtı üzerine hizmetinde bulunan talebelerinden Tahirî, Sungur, Zübeyir, Bayram, Hüsnü de, “bir mücahid-i ekber, hem bir mehdi-i âzam, hem bir müceddid-i ekmel ve hem bir ferd-i ferîd”1 diye bahsederler.
Küçük Ali bir mektubunda, Risâle-i Nur hakkında büyük evliyaların müjdelerine yer verdikten sonra, onun asırlardır beklenilen zât olduğunu söyler. Mustafa Hulusi, “Kuleönünde Sofuoğlu Talebeniz Mustafa Hulusî (r.h.)” imzalı, Üstada yazdığı ve onun tasdikinden geçip Barla Lâhikasında2 yer alan mektubunda “Risâle-i Nur, şu zamanın bir mehdîsi ve müceddidir” der.

Nur Talebeleri, Bediüzzaman’ın, bilhassa en birinci vazifesi, en yüksek mesleği olan îmanı kurtarmak ve îmanı tahkikî bir sûrette herkese ders vermek, hatta avamın da îmanını tahkikî yapmak vazifesini göz önüne alarak, onu, büyük mânevî ve gerçek hidayet edici, irşad edici olarak görmüş, seyyidliği ve Mehdîliği kanaatinde ittifak etmişlerdir. Onun içindir ki Bediüzzaman bir mektubunda, “ışte Nur Talebeleri bu vazifeyi tamamıyla Risâle-i Nur’da gördüklerinden, ‘ıkinci ve üçüncü vazifeler buna nisbeten ikinci ve üçüncü derecededir’ diye, Risâle-i Nur’un şahs-ı mânevîsini haklı olarak bir nevî mehdî telakkî etmişler” demekte ve Nur Talebelerinin tesanüdünden meydana gelen o şahs-ı mânevînin temsilcisi ve tercümanı olan kendisine de bu ünvanı verdiklerini belirtmekte, ancak durumun nezaketi ve bir kısım sakıncaları sebebiyle tevil etmeye çalışmaktadır.3

Risâle-i Nur’un üstlendiği vazife ve bu hususta elde ettiği başarı da bu mazhariyeti doğrulamaktadır. Çünkü, Bediüzzaman dinsizliği esas alan Deccalizmle mücadeleyi hayatının gâyesi edinmiştir. “Bir tek gâyem vardır” diye başlayan makalesinde “Komünistlikle zehirlenen gençlerin ıslahına ve memleketin îmanına, Allah’ın birliğine hizmet edeyim”4 derken ve misyonunu anlatırken, “Risâle-i Nur yalnız bir cüz’î tahribatı, bir küçük haneyi tamir etmiyor; belki küllî bir tahribatı ve ıslâmiyeti içine alan dağlar büyüklüğünde taşları bulunan bir muhit kal’ayı tamir ediyor; ve yalnız hususî bir kalbi ve has bir vicdanı ıslâha çalışmıyor, belki bin senedenberi tedarik ve teraküm edilen [yığılan] müfsit âletler ile dehşetli rahnelenen kalb-i umûmî ve efkâr-ı âmmeyi ve umumun, bâhusus avam-ı mü’minînin istinadgâhları olan ıslâmî esaslar ve cereyanlar ve şeâirler kırılmasıyla, bozulmaya yüz tutan vicdan-ı umumîyi Kur’ân’ın i’caziyle o geniş yaralarını, Kur’ân’ın ve îmanın ilaçları ile tedavî etmeye çalışıyor…”5 diye dile getirdiği hakikatler de bunun ispatı mahiyetinde değil midir?

Böylesine önemli bir vazifeyi üstlenen bir eser ve onun müellifinin bu sırra mazhar olması akıldan uzak olmasa gerek.


Dipnotlar: 1- Mufassal Tarihçe-i Hayatı, 1:38-39. 2- Barla Lâhikası, s. 103. 3- Emirdağ Lâhikası, 1:232. 4- şuâlar, s. 427. 5- Kastamonu Lâhikası, s. 28.

06.07.2005

E-Posta: sdogen99@ttnet.net.tr


Bu mesajın geçtiği yer
bu başlık, sf.18
Tarih: Çrş Tem 06, 2005 1:50 pm





Alıntı sahibi ""Abdulkadir Said""

Alıntı sahibi ""nesl-i cedid""

Mustafa Sungur Abi, Üstadın Mehdi olmadığını , onun Mehdi Efendiye zemin hazırladığını beyan ederken [/b][/color]


En son Nesil grubunun düzenlendiği uluslararası Risale-i Nur sempozyumuna katılmadınız sanırım. Orada Sungur abi "Resulullah'ın geleceğini söylediği zattır." diyerek Üstad'ın ismini zikretti. Evet, yanlış okumuyorsunuz, bunu o sempozyumda, umum önünde söyledi. Foruma sempozyumla ilgili özet yazıları aktarılırken, bu da aktarılanlar arasındaydı, okuyanlar hatırlar.


Bunun geçtiği yer sf.17
Tarih: Cmt Tem 02, 2005 4:36




Malesef, şaban Döğen abinin o yazısını bulamadım, gazetenin geçmiş sayılarına da erişemiyorum.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

462

04.07.2006, 15:15

işte yaa işte Ahir zaman kahramanları :!: :!: :!: :D

.Rabbim razı olsun bizleri bilgilendirdiğiniz için kardeşler

463

04.07.2006, 15:20

:wink:
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

alisaid

Stajyer

Mesajlar: 58

Konum: ankara

Meslek: müh.

Hobiler: moderatörlük,araştırma,inceleme,enerji,strateji,uluslarası ilişkiler

  • Özel mesaj gönder

464

04.07.2006, 15:34

Muhterem Kardeşler,
Sungur ağabeyimizin açıklamasından haberim olmadı ..ancak burada yanlış telakki edilen noktalar var..yunusum kardeşimle ahmed said ceh cah veya diğer halifeleri mehdi sandığımızı yazmışlar. ve Üstadımızn haricinde kimse ye de mehdilik ünvanı vermiyoruz vermek zorunda da değiliz..verenlerin de yanlış terfisri ettiklerini beyan ediyoruz..hamim sitesi ve eğitimle ilgili meşrep mensuplarının tefisirlerini yanlış buluyorum...haşa kimse böyle bir telakkide değildir..sadece mehdinin yani üstadın 7 ila 9 veziri olacağı kaydı hadislerde geçmekte ve rahmetli Ahmet feyzi abinin Maidetül-Kuran adlı eserinde de yer almaktadır..

ikincisi Muhterm Sungur abimiz risalede fani olmuş değerli bir abimizdir ve üstadımzın varisi ve halifesidir..halife kavramını lütfen yanlış anlamayalım..Hulusi abi de Zübeyr abi de üstadın varisi ve halifesi idiler..ve merhum tahiri abinin istanbulda fatih camisindeki cenazesinde ben şahidim eski talebeler Mehdinin halifesi vefat etti diye cenazeyi seyreden kalabalıklara ,halka seslenmiş ve duyurmuşlardır..bizler 1000 kerede risaleyi okusak onların anladığı gibi asla anlayamayız..böyle bir iddia içinde de değiliz..sadece hem hadislerde hemde risalelerde açık ve sarih olarak yer alan meseleleri anlamaya çalışıyoruz..ve ittidah.com da açıklanan derlemelerde oldukça ciddi açıklamalardır..ilmi bir heyet tarafından başta BADILLI ABı OLMAK ÜZERE EMEK SARFETMEKTEDıRLER..

üçüncüsü risale-i nurun şahsı manevisi mehdiyet görevini ifa ediyor...ancak hikmet-i ilahiyye şahsı- manevinin mümessili olan şahsiyetleri de zamanla gönderiyor ve hizmetlerin inkişaf edip geniş dairede siyaset ve hayat dairesinde genişlemesine vesile ediyor..sarıklı gencin tanımında da hulusi abi ile aynı safta aynı evsafda ve belki de onu geçebilecek bir zattan bahsediliyor..hatta onun çalıştığı kurumdan çıkacağına işaret de var..bu gibi şahsiyetlerin gelmesi mehdi-i azam olan üstadın görevini ifa eden halifeleri vezirleri olmasına asla engel değildir.. bilakis yeni bir güç kazandırmaktadır..hadiseleri en iyi zaman tefsir eder..feraseti olanalar da anlar..
Muhterem Üstadım Bediüzzaman Said Nursi; anam,babam ve tatlı canım sana feda olsun....Zübeyir Gündüzalp

465

04.07.2006, 15:45

Alıntı sahibi ""Abdulkadir Said""

Alıntı sahibi ""WORLD""

Alıntı sahibi ""Abdulkadir Said""

Mahkeme hadisesini bir abi çok güzel anlatıyor, gülmeden duramıyoruz.

Ahmed Feyzî abi öne çıkıp, müdafaasını sunmaya başlıyor. Anlatıyor, durmuyor... Tam elindeki kağıtları, notları cebine koyuyor, mahkeme heyeti "Oh be!" dediği anda diğer bir cebinden yenisini çıkarıyor, şevkle, iştiyakla, ateşle anlatıyor... Sonra iyice coşuyor, Üstad "Artık yeter, yavaşla" anlamında çekiyor arkadan eteğini. Ahmed Feyzî abi devam anlıyor, iyice devam ediyor, Üstad çekiyor, Ahmed Feyzî abi coşuyor. En sonunda da duvardaki portreyi gösterip "ışte Deccâaaal" , Üstad'a dönüp işaretle "ışte Mehdîiiiii" diyor... Tabi daha sonra -sanırım- 6 ay hapis cezası veriyorlar, o ayrı.


:mrgreen:

ışte Ahir Zaman Kahramanlarııııııııııııııııııııı


Alıntı sahibi ""ahmetsaid""

abdulkadır kardeşın söyledığı Üstadın Afyon hapsindekı avukatının htıralarında geçiyor.
son şahitler cilt 3


ışte bu başlık altında geçmişlerden bir tanesi bu.





bismillah


Allah razi olsun kardesim tam yerinde eklemissiniz...epeyce gulduk bu gulmeler onlara muhabbetimizin bir tezahuru nevinden gibta etmekte hakliyiz ne guzel insanlar Allah bizleri o hazretlerin yollarindan ayirmasin amin min amin
Ümitvar olunuz..

alisaid

Stajyer

Mesajlar: 58

Konum: ankara

Meslek: müh.

Hobiler: moderatörlük,araştırma,inceleme,enerji,strateji,uluslarası ilişkiler

  • Özel mesaj gönder

466

04.07.2006, 15:49

Alıntı sahibi ""ahmetsaid""

alisaid kardeşim;

sizi ısrarla ikaz etemize rağmen mantıksız izahlarınıza devam ediyorsunuz.

cehcah ve kahtani beklentisi içine giriyorsunuz.

bir nur talebesinin böyle beklneti içine girmesi risale-i nurun mesajını hiç anlamdığına veya anlamak istemediğine delildir.

değerli kardeşim;
ittihatd.com dan naklettiğiniz yazı Risale-i nur mesleğine uygun değil.
yapılan yorumlar sadece o kişiyi bağlar.

Üstad kendi şahsını bile öne çıakarmaz iken siz hala cehcah ve kahtani beklentisne giriyorsunuz.
böylke mantıksızlık olmaz.
allah için biraz risale-i Nuru anlamaya çalışın.
artık eski hal muhal. ya yeni hal ya izmihlal diyor Üstad.
Artık eskisi gibi harika zat beklentisi bitti.
Üstad son kişi.

Üstad son müceddid.
Üstad Mehdi..
dahası yok.

bırakın artık kehtani ve cehcahı.
bu beklentiler yanlış kişilerin zuhur etmesine neden olur.

zaman cemaat zamanıdır.
Risale-i Nurdaki o ifadeler hep Üstada ve cemaatine ait sıfatlardır.

imtihan sırrı ile olaya bakarsanız daha net görürsünüz.

ahmet said kardeşim
Alllah rızası için üslubunuza dikkat ediniz..uhuvvet prensiplerine aykırı düşmemek üzere ben yanıt vermek istemiyorm..sadce ittihad .com da yapılan derlemenin neresi risale-i nurun mesleğine aykırı düşüryormuş isbat etmeye davet ediyorum..risale-i nuru her meşrep sadece sizin anladığınız gibi mi anlamak zorundadır..sanki beklenilen zat yeni bir mehdi imiş gibi telakki etmişsiniz..lütfen yazılan derlemeyi yeniden okuyunuz..anlamaya çalışınız..siz istediğiniz kalıba sokarak inasanları yargılama hakkına sahip değilsiniz..üslubunuzu Risale-i nur anlayışınıza şikayet ediyorum
Muhterem Üstadım Bediüzzaman Said Nursi; anam,babam ve tatlı canım sana feda olsun....Zübeyir Gündüzalp

467

04.07.2006, 16:06

alisaid kardeşim;

son yazınızdaki bir iki hususa temas etmek gerekirse:

Alıntı

ikincisi Muhterm Sungur abimiz risalede fani olmuş değerli bir abimizdir ve üstadımzın varisi ve halifesidir..halife kavramını lütfen yanlış anlamayalım..Hulusi abi de Zübeyr abi de üstadın varisi ve halifesi idiler..ve merhum tahiri abinin istanbulda fatih camisindeki cenazesinde ben şahidim eski talebeler Mehdinin halifesi vefat etti diye cenazeyi seyreden kalabalıklara ,halka seslenmiş ve duyurmuşlardır..bizler 1000 kerede risaleyi okusak onların anladığı gibi asla anlayamayız..böyle bir iddia içinde de değiliz..sadece hem hadislerde hemde risalelerde açık ve sarih olarak yer alan meseleleri anlamaya çalışıyoruz..ve ittidah.com da açıklanan derlemelerde oldukça ciddi açıklamalardır..ilmi bir heyet tarafından başta BADILLI ABı OLMAK ÜZERE EMEK SARFETMEKTEDıRLER..


Üstad tarikat kurmamış ki kendinden sonraya bir varis bıraksın.
Üstadın varisi yok.
zaten Mehdinin varisi olmayacak.
Üstad arkasında Nurları bırakmış.
Onlar da Kuranın malı.
ısteyen Nura talebe olur.
isteyen de başka ir yol tutar

Sungur abiyi dinleme fırsatım olmadı.
ama pekala Nurları okuyorum ve anlamaya çalışıyorum.

alisaid kardeşim;

ittihad.com ciddi bir site.
orada güzel çalışmalar da yapılıyor.
lakin müzakere ettiğimiz konuda hatalı yorumlar var.
kim yazarsa yazsın yorum hatalı olmuş.
hizmet metodumuza uymuyor.

ne yazık ki bazen kehtanilikte, cehcahlıkta gözü olanlar, yorumlarını da kendileri yazıyorlar.


Alıntı

üçüncüsü risale-i nurun şahsı manevisi mehdiyet görevini ifa ediyor...ancak hikmet-i ilahiyye şahsı- manevinin mümessili olan şahsiyetleri de zamanla gönderiyor ve hizmetlerin inkişaf edip geniş dairede siyaset ve hayat dairesinde genişlemesine vesile ediyor..sarıklı gencin tanımında da hulusi abi ile aynı safta aynı evsafda ve belki de onu geçebilecek bir zattan bahsediliyor..hatta onun çalıştığı kurumdan çıkacağına işaret de var..bu gibi şahsiyetlerin gelmesi mehdi-i azam olan üstadın görevini ifa eden halifeleri vezirleri olmasına asla engel değildir.. bilakis yeni bir güç kazandırmaktadır..hadiseleri en iyi zaman tefsir eder..feraseti olanalar da anlar..


kardeşim;
biz nur talebeleri makam ve mevki aramayız.
bizim görevimiz Allah için iman ve Kuran hizmeti yapmak.
ihlas dairesinde çalışmak.
Bizim üstadımız Üstaddır.
Biz nurlara talebeyiz.
Üstadımızın veziri de, varisi de nurlardır.
Nur dairesindeki her kişi de talebedir, kardeştir.
ısa(as) bile nurun gölgesinde hizmet verecektir.

saygılar

alisaid

Stajyer

Mesajlar: 58

Konum: ankara

Meslek: müh.

Hobiler: moderatörlük,araştırma,inceleme,enerji,strateji,uluslarası ilişkiler

  • Özel mesaj gönder

468

04.07.2006, 16:25

Muhterem Kardeşim,
acizane olarak meselenin tartışılmasına devam edimesi durumunda uhuvvetin zedeleneceğine eminim..mesele ne olursa olsun uhuvvetin üzerinde değildir..yorumlarına saygı duyuyorum..ancak ittihad.com da yapılan derleme ile ilgili sadece yorumunu belirtmişsin..hangi derlemenin risale-i nur mesleğine aykırı olduğunu belirtmemişsin..
mesele kapanırsa daha iyi olacak gibi görünüyor..Allaha menaet olnuz..selamlar..
Muhterem Üstadım Bediüzzaman Said Nursi; anam,babam ve tatlı canım sana feda olsun....Zübeyir Gündüzalp

469

05.07.2006, 17:06

Bence mesele kapanmasın. Tartışma çıkması arasıra iyi olur. Çünkü ben buranın müdavimi kardeşlerin enaniyet sahibi olmadığını gördüm. Bence pek çoğu kendi fikirlerinin doğruluğunu ıspatlamaktan çok doğruların açığa çıkması peşinde ve tercihi de bu yönde.
Cehcah meselesi sahih hadis kitaplarında mevcut.
şimdi Ali Said kardeşim; ben Cehcah'ın Mehdi ile aynı kişi olduğunu zannetmiyorum. Ben cehcah'ın Mehdinin sahsı-manevisi olduğuna inananlardanım. Bence burda bir ilitbas var. Çünkü; hadis Mehdi ile cehcahın aynı seviyede olduğundan bahsediyor. Mehdi ile aynı seviyede olması Cehcah'ın Mehdinin bilgisi ile bilgilenmeden kayanaklandığını düşünüyorum. Bence hadisteki murad budur. Yani Risalelerden ders almış bir cemaat insanları bir çobanın koyunları güdtüğü gibi güdecek. Zaten Üstad siyasi ve içtimai alanda bir fütuhatın olması ancak böyle bir cemaatle mümkün olabileceğini, sahıs ne kadar parlak olsada yenilmeye ve çürütülmeye mahkum olduğunu söylüyor.
Bu meselede ne dersin?

Selam dua ve muhabbetle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

alisaid

Stajyer

Mesajlar: 58

Konum: ankara

Meslek: müh.

Hobiler: moderatörlük,araştırma,inceleme,enerji,strateji,uluslarası ilişkiler

  • Özel mesaj gönder

470

06.07.2006, 09:21

Cevat Kardeşim,
yorumların da kısmen haklısın...Risale-i nurda şahs-ı manevi nazara veriliyor...dar dairede iman hizmetlerindeki hizmetler kıyamete kadar devam edecek..yalnız geniş dairenin bazı hususiyetleri var...maddiyat kemiyet ve kalplerde zühd takva ve fazilet istiyor..geniş daire dar daireden haslardan beslenmek feyz almak zorundadır..geniş diarede şimdiye kadar yapılan çalışmalar inişli çıkışlı bir yol izledi..istikameti muhafaz etmek ve ettirmek gerçekten zordur..ancak Merhum ve Kahraman Zübeyr Abi gibi sadakatte taviz vermeyen cehd ve gayret sahibi abilerimiz istikameti muhafaza ettiler..şu an dar daire ile geniş daire arasında bir geçiş dönemi yaşanıyor..çok güzel hizmetler var..müsseseleşmeler de ilerlemeler kayded,iliyor....ancak geniş dairede vazifeli tamsilci ve mümmesssiler istikametin muhafaza edilmesi için hikmet-i ilahiyye tarfından tavzif ediliyor..şimdi durumu şöyle örnek verelim..Hazreti Üstadımız vefat ettiğinde Merhum Zübeyr abi hizmetleri toparlamasaydı istikamet ne yönde olurdu..demekki böyle kutup ve ferdi ferid şahsiyetlerin de varlığı ve cemaati yönlendirmesi gerekiyor..

Ceh Cah meselesinde ben Sungur ağabeyimizin neyi kastediğini anlayamadım..sanırım kendini ceh cah zanneden kişilere cevap vermiş..şahsı maneviyi öne çıkartmış..ıstanbula gidersem kendisine mutlaka sormaya çalışacağım..hadislerde sadece ceh cah veya kahtaniden bahsedilmiyor..11-12 değişik isimde muhterem zatlardan bahsediliyor..ve Mehdiden sonra geleceği de açık olarak bildiriliyor..hatta şuayb Bin Salih Temimi de var bunların arasında..bunları günümüz şahsiyetlerinde tefsir etmek hem zor hemde riskli ve tehlikelidir..sanırım muhterem kardeşlerimiz de bu tehlikeden dolayı ürktüler..onlara da hak veriyorum..bazı cemaatlerde meşreplerde cehcahdan bahsedilirken meşrebin hocası veya manevi şahsiyetine bu makam hamlediliyor..yanlış yapılıyor..yalnız ittihad.com da derleme çalışması yapan abilerimşizde böyle bir düşünce olduğunu sanmıyorum..ben böyle bir şey duymadım..haassaten Badıllı abimizden..Ahmet Said kardeşim kimi kasdediyor açıklarsa seviniriz..

acizane kanaatim şahsı maneviye güvenmekle birlikte, geniş dairede muhterem zatları beklemek yerine dar dairede hizmetlere olabildiğince devam edilmesidir..tartışma bizleri uhuvveti zedeleyecek,kardeşliğe halel getirecek duruma düşürecekse bence nokta koymak faydalıdır..neticede hepimiz Risdale-i Nur talebesiyiz..farklı yorumlasak, anlasak da hepimiz aynı geminin mürettabatıyız..kaptanın yardımcıları,vekilleri,bölüm süvarileri,şefleri kim olsun kavgası gerçekten yersizdir..zamanı gelince mümmessil ve mümmeyyiz şahsiyetler hassaten risalede bahsedilen sarıklı genç ve gençler zuhur ettiğinde(bir kişi değil müteaddid kişiler olduğunu Üstadımız açıklıyor) onlara yardımcı olmak zaten her meşrebin vazifesidir..şuara suresinde risale-i nura ve cemaata bakan çok işaretler mevcuttur..bu surede de temel olarak mümmessil şahsiyyetlerin kıssası geçen 7- 8 peygamber gibi etrafını tevhide davet etmesi ve azaplara ,musibetlere karşı halkını uyarması ve ikaz etmesidir..ki günümüzde insanlık sanki bir kıyameti veya büyük bir azab veya musibeti hak edecek zulümleri günahları işler hale gelmiştir..

Risale-i Nur nerde olursak olalım mehdiyyet ,kurtarıcı,sekinet ve itminan verici vazifesini yapmaktadır..önemli olan da ona olna bağlılığımızı okuyarak,üstadımızdan dinlermiş gibi anlayarak,yaşayışımıza uygulamak ve derinlemesine tefekkür etmektir..ol munasebetle meselenin daha fazla bu forumda tartışılmasını faydalı bulmuyorum..belki daha derinlemesine inceleyen,analiz eden ve tartışmasını hakkaniyetle bilen,tekelcilik ve inhisarcılık yerine ihlas kurallarına uyan bir ortam olabilirse konuyu muzakere etmek daha faydalı olur kanaatindeyim..kişiler önemli değildir..hizmetlerde inkişaf terakki ve futuhatlar önemlidir..Allah yar ve yardımcınız olsun..
Muhterem Üstadım Bediüzzaman Said Nursi; anam,babam ve tatlı canım sana feda olsun....Zübeyir Gündüzalp

471

08.03.2007, 12:17

Bediüzzaman Said Nursi Hicri 13. asrın büyük müceddididir. Risale-i Nur gibi önemli bir külliyat meydana getirmiş, eserlerinde pek çok konuda ıslam ümmetini aydınlatacak bilgiler ve müjdeler vermiştir. Bediüzzaman eserlerinde, risalelerin küçük büyük, cahil ya da bilgili her kesimden insanın anlayabileceği şekilde yalın bir üsluba ve açık anlama sahip olduğunu belirtmiştir.

Ancak buna rağmen, kimi çevreler Said Nursi'nin sözlerinin ancak bazı özel bilgilere ve ilimlere vakıf olan özel kişiler tarafından tefsir edilmesiyle gerçek anlamda anlaşılabileceğini öne sürmektedir. Bediüzzaman'ın sözlerinin, okuyanlar tarafından anlaşılamayacağı ve bunların altında açık anlamından çok farklı, batıni manalar olduğunu düşünmektedirler. Bediüzzaman'ın Hz. ısa ve Hz. Mehdi konusundaki açık müjdeleri de bu bakış açısıyla tefsir edilmektedir. Said Nursi, bu mübarek şahısların kendisinden sonraki bir dönemde geleceklerini tarih vererek ve yapacakları faaliyetleri de çok detaylı ve açık bir şekilde anlattığı halde, Bediüzzaman'ın bu sözlerinin gerçekleri yansıtmadığı iddia edilmektedir. Bu iddianın desteklenebilmesi için ortaya atılan yanlış tefsir ve yorumlardan biri de “şartı muallak aldatmacası”dır.

şARTI MUALLAK ALDATMACASI NEDıR?

Hz. ısa ve Hz. Mehdi'nin gelişinin tevil edilebilmesi için öne sürülen şartı muallak aldatmacasına göre; Bediüzzaman'ın geleceğe yönelik olarak verdiği bilgilerin ancak belirli şartlar biraraya geldiğinde gerçekleşebileceği, bu şartlar oluşmadığında ise beklenen olayların da geçersiz hale geleceği öne sürülmektedir. Bu bakış açısının desteklenmesi için ise, Bediüzzaman'ın Lemalar adlı eserindeki bir sözü farklı şekillerde tefsir edilmektedir. Bediüzzaman'ın bu sözlerinde anlatılanlara göre, ıslam ulemasından bazı kişiler, o dönemde Ramazan’da Müslüman alemi için bir kurtuluş göründüğünden bahsetmişler ancak sonuçta böyle bir olay gerçekleşmemiştir. Bu durumun sebebi kendisine sorulduğunda ise Said Nursi, ulemaların beklediği bu olayın, gereken şartlar oluşmadığı için vuku bulmadığını söylemiştir. Bediüzzaman'ın konuyla ilgili açıklaması şöyledir:

“Kardeşlerimizden Çaprazzade Abdullah Efendi gibi bazı âdemler (insanlar), ehl-i keşiften (zahir hislerle bilinmeyen hakikatleri Allah'ın lütuf ve ihsanıyla bilen veliler) rivâyeten bu geçen Ramazanda Ehl-i Sünnet ve Cemaat için bir ferec (rahatlama, sıkıntıdan kurtuluş) ve bir fütuhat (fetih) olacağını haber verdikleri halde zuhur etmedi. Böyle ehl-i velâyet ve ehl-i keşif, neden hilaf-ı vaki' (gerçekleşene zıt, vukuu bulana aykırı) haber veriyorlar? diye benden sordular. Ben de birden sünuhat kabilinden (kalbe gelen mana) olarak verdiğim cevabın muhtasarı (özeti) şudur:

Hadîs-i şerifte vârid olmuştur ki: "Bazan bela nâzil olur (iner); gelirken karşısına sadaka çıkar, geri çevirir.” (El-Hâkim, el-Müstedrek, 1: 492) şu hadîsin sırrı gösteriyor ki: Mukadderat (kader), bazı şeraidle vukua gelirken (bazı şartlarla gerçekleşirken) geri kalır. Demek ehl-i keşfin muttali olduğu (haberdar olduğu) mukadderat (kader) mutlak olmadığını, belki bazı şeraid ile mukayyed bulunduğunu (bazı şartlara bağlı olduğunu) ve o şeraidin vuku bulmamasıyla (o şartın gerçekleşmemesiyle) o hâdisenin de vukua gelmemesidir. Fakat o hâdise, ecel-i muallak (hükmü verilmemiş zamanı belli olmayan ecel) gibi Levh-i Ezelî'nin bir nevi defteri hükmünde olan [Levh-i Mahv-ı ısbat]'da mukadder (kader) olarak yazılmıştır. Gâyet nadir olarak Levh-i Ezelî'ye kadar keşif çıkar. Ekserisi oraya çıkamıyor. ışte bu sırra binaen, geçen Ramazan-ı şerifte ve bu Kurban Bayramında ve daha başka vakitlerde istihraca binaen veya keşfiyat nev'inden verilen haberler, muallak oldukları şeraidi (şartları) bulamadıkları için vukua gelmemişler (gerçekleşmemişler) ve haber verenleri tekzib etmiyorlar (yalanlamıyorlar, inkar etmiyorlar). Çünkü mukadder imiş, fakat şartı gelmediği için o da vukua gelmemiş (gerçekleşmemiş). Evet Ramazan-ı şerifte bid'aların ref'ine (sonradan dine sokulan adetlerin kaldırılmasına) Ehl-i Sünnet ve Cemaatin yaptıkları ekseriyetle hâlis duaları bir şart ve bir sebeb-i mühim (önemli sebep) idi. Maateessüf câmilere Ramazan-ı şerifte bid'alar (Dinin özüne ters olan, sonradan dine sokulan âdetle) girdiğinden, duaların kabulüne sed çekti ferec (kurtuluş) gelmedi. Nasılki sâbık hadîsin (geçmiş haberlerin) sırrıyla: Sadaka, belayı ref' eder (kaldırır). Ekseriyetin hâlis duası da ferec-i umumîyi (umumi ferahlığı) cezbeder. Kuvve-i cazibe (çekim kuvveti, insanda bulunan ve faydalı şeyleri çeken duygu) vücuda gelmediğinden, fütuhat da (fetih de) verilmedi. (Lemâlar, s. 104-105)

Bediüzzaman'ın bu açıklamasının, Hz. ısa ve Hz. Mehdi ile ilgili sözlerine uygulanarak, bu şahısların gelmeyeceklerine delil olarak kullanılmasının çok büyük bir aldatmaca olduğu açıkça ortadadır. Nitekim ilerleyen satırlarda ortaya konulan bilgiler dikkatle incelendiğinde, bu bakış açısının yanlışlığı ve geçersizliği kolaylıkla anlaşılacaktır:


BEDıÜZZAMAN’IN HZ. ıSA VE HZ. MEHDı ıLE ıLGıLı MÜJDELERı, “şARTI MUALLAK ALDATMACASI”YLA TEVıL EDıLEMEZ

1- Bediüzzaman'ın bu konuda yaptığı açıklama, ıslami edep anlayışının bir gereğidir

ıslam ulemasından birkaç kişi o dönemde ıslam ümmetine yönelik bir kurtuluş olabileceğine dair bir hüsn-ü zanda bulunmuşlardır. O şartlarda kendilerinde bir güç ve imkan görmüşler, böyle bir olayı gerçekleştirebileceklerine dair ümitvar olmuşlardır. Ve bu doğrultuda da, ‘ıslam ahlakı şu dönemde gelişecek’ şeklinde kanaat bildirmişlerdir. Ancak olaylar bekledikleri ve hüsn-ü zan ettikleri şekilde gerçekleşmediği için söz konusu kurtuluş da oluşmamıştır. Allah kaderde bu şekilde takdir etmiştir ve bu sebeple de bu olay gerçekleşmemiştir. Bediüzzaman'ın bu konuda yaptığı açıklama da, bu gerçeği dile getirir niteliktedir.

Bediüzzaman, ıslam ahlakının ve islami edep anlayışının bir gereği olarak, ulemanın hüsn-ü zannına karşı böyle bir açıklama yapmıştır. Bediüzzaman'ın aynı ıslami edep anlayışı aşağıdaki sözünde de açıkça görülmektedir:

Çok defa mektuplarımda işaret ettiğim gibi, Hz. Mehdi Al-i Resul’ün (Peygamberimiz (sav)'in soyundan gelen Hz. Mehdi'nin) temsil ettiği kudsi (mukaddes, kutsal) cemaatinin şahsı manevisinin üç vazifesi var. Eğer çabuk kıyamet kopmazsa ve beşer (insanlar) bütün bütün yoldan çıkmazsa, o vazifeleri onun cemiyeti ve seyyidler cemaati (Peygamberimiz (sav)'in soyundan gelenlerin) yapacağını rahmet-i ılahiyeden (Allah’ın rahmetinden) bekliyoruz... (Emirdağ Lahikası, s. 259)

Bediüzzaman bu sözünde “eğer çabuk kıyamet kopmazsa ve insanlık bütün bütün yoldan çıkmazsa” Hz. Mehdi'nin üç büyük görevini yerine getireceğini; inkarcı felsefeleri fikren etkisiz kılacağını, Müslümanların manevi lideri vasfıyla ıslam Birliği’ni sağlayacağını, Kuran ahlakının hakimiyetine vesile olacağını söylemiştir. Said Nursi de, elbette ki Allah'ın Kuran'da çok açık bir şekilde ıslam ahlakını tüm dünyada hakim kılacağını vadettiğini ve Allah'ın dilemesiyle bu vaad gerçekleşmeden önce kıyametin kopmayacağını bilmektedir. Allah Nur Suresi, 55. ayetinde şöyle buyurmaktadır:

Allah, içinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara va'detmiştir: Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl 'güç ve iktidar sahibi' kıldıysa, onları da yeryüzünde 'güç ve iktidar sahibi' kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir. Onlar, yalnızca Bana ibadet ederler ve Bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Kim bundan sonra inkar ederse, işte onlar fasıktır. (Nur Suresi, 55)

Bediüzzaman bu ayetin ve Kuran'daki Allah'ın bu vaadini bildiren diğer ayetlerin hükmünü çok iyi bilmektedir. Bu nedenle beşerin bütün bütün yoldan çıkmayacağını, kıyametin bundan önce kopmayacağını Allah'ın izniyle bilmektedir. Ancak ıslami edep gereği, bir şey söylenirken Allah'a karşı büyük bir söz etmemek için bu üslubu kullanmakta, bu ihtimalleri de şart olarak saymaktadır. Bu, Allah-u Alem (En doğrusunu Allah bilir) denmesi gibi Allah'a karşı duyulan saygıdan söylenmiş bir sözdür.
Yoksa Kuran ile müjdelenen bu vaadi Peygamberimiz (sav) de hadisleriyle belirtmiştir. Hz. Mehdi'nin bundan önce bu görevleri yerine getireceği de yine hadislerle bildirilmiştir.

Dolayısıyla bu şekilde iyi niyetle, ıslami edep ve imani saygı gereği söylenmiş bir sözü yanlış yorumlayarak bundan farklı anlamlar çıkarmak hiçbir şekilde doğru bir yaklaşım değildir. Bediüzzaman ıslam ulemasından kişilerin sözlerini açıklarken de yine aynı buradaki gibi, Allah'a karşı saygı dolu üslubunu kullanmıştır.

2- Allah'ın bir mucizesi olarak, Bediüzzaman'ın geleceğe yönelik olarak verdiği tüm haberler, bildirildiği şekilde gerçekleşmiştir

Bediüzzaman, Allah'ın bir lütfu olarak eserlerinde geleceğe dair birçok önemli haber vermiştir. Allah gerçekleşecek birçok olayı kendisine ilham etmiş ve ileriye yönelik tahminleri mucizevi şekilde doğru çıkmıştır.

Neredeyse yarım asır önce yaşamış olmasına rağmen, dünya üzerinde yaşanacak olan siyasi gelişmeler, ıslam aleminin geleceği ve çeşitli ülkelerin karşı karşıya kalacakları bazı durumlarla ilgili önemli detaylar vermiştir. Örneğin 1971 yılında meydana gelen sosyal olayları yirmi yıl öncesinden haber vermiş ve söyledikleri eksiksizce gerçekleşmiştir (şualar, sf 260). ıslam dünyasının durumu ve geleceğine dair konuşma yaptığı 1951 yılındaki ünlü şam Hutbesi’nde ise Bediüzzaman, 1981, 1991 ve 2001 yıllarında meydana gelecek olan önemli olaylara işaret etmiş ve bu büyük olaylar da aynı Bediüzzaman’ın söylediği şekilde vuku bulmuştur (Hutbe-i şamiye, sf. 27). Yine yıllar önce, kimsenin hayal bile edemeyeceği, kendi zamanından neredeyse 80 sene sonra vuku bulan “komünizmin yıkılması” olayını da bir Rus askerine açıklamıştır (Bilinmeyen Taraflarıyla Bediüzzaman Sait Nursi, s.144, Nesil Yayınevi). Bediüzzaman ayrıca ileride bir Avrupa Birliği’nin oluşacağını da yine önceden haber vermiştir (Emirdağ Lahikası, sf. 499) (Münazarat, sf. 107).

Bediüzzaman aynı şekilde öleceği tarihi, ölümünden bir süre sonra kendi mezarının yıkılacağını ve ayrıca bu olayın hangi tarihte gerçekleşeceğini de 1921 yılında, Lemaat adlı eserinde yazdığı bir şiir ile haber vermiştir (Mektubat, sf. 89). Said Nursi, bu şiirinde işaret ettiği gibi, Hicri 1379 yılında vefat etmiştir. Yine şiirinde belirttiği gibi ölümünden bir süre sonra, Hicri 1380 yılında mezarı yıkılmış ve mübarek bedeni başka bir yere nakledilmiştir.

Tüm bu bilgiler göz önünde bulundurulduğunda, Bediüzzaman gibi Allah'ın üstün bir ilim ve feraset ile desteklediği böyle değerli bir ıslam aliminin, Hz. ısa ve Hz. Mehdi'nin gelişi hakkında Peygamberimiz (sav)'in hadislerine dayanarak verdiği haberler de kuşkusuz ki büyük önem taşımaktadır.

3- Müslümanlar gereken çabayı göstermediklerinde de, Bediüzzaman'ın haber verdiği olaylar, Allah'ın izniyle gerçekleşmiştir

Bediüzzaman'ın sözlerini şartı muallak düşüncesiyle yorumlayan kimseler, her olayın gerçekleşmesinin şartı muallaka bağlı olduğunu öne sürmektedirler. Bediüzzaman'ın verdiği müjdeleri, ‘biz çaba gösterirsek bir olay olur; çaba göstermezsek olmaz’ mantığıyla değerlendirmektedirler. Oysa ki Bediüzzaman'ın gerçekleşeceğini önceden haber verdiği haberlerde şartı muallak söz konusu olmamıştır. Bediüzzaman 1971’de bazı karışıklıklar yaşanacağını bildirmiş, olaylar tam belirttiği şekilde gerçekleşmiştir. Yine 1980’de ıslam ahlakına yönelik bir gelişme dönemi olacağını bildirmiş, bu da tam haber verdiği gibi oluşmuştur. Bunların ve benzeri olayların hiçbiri şartı muallaktan dolayı gerçekleşmemiştir. Müslümanlar bu dönemde gerekli şartları oluşturmamış, gereken çabayı tam göstermemişlerdir ama Allah yine de bu sonucu yaratmıştır. Hiç kuşkusuz ki Yüce Allah dilediği anda, dilediği şeyi, hiçbir çaba gösterilmese de, hiçbir şarta bağlı olmadan yaratmaya kadirdir. Dolayısıyla bu olayların hiçbiri şartı muallak ile gerçekleşmemiştir. Allah dilemiş ve yaratmıştır.

4- Hz. ısa ve Hz. Mehdi'nin gelişi, şartı muallak konusuyla tevil edilebilecek bir konu değildir; Kuran ayetleriyle ve Peygamberimiz (sav)'in hadisleriyle bildirilmiştir

Burada gözardı edilmemesi gereken bir başka önemli konu ise, Hz. ısa ve Hz. Mehdi'nin gelişlerinin sadece bir hüsn-ü zandan ya da sadece Bediüzzaman'ın bildirdiği bir olaydan ibaret olmamasıdır. Bu iki önemli şahsın ahir zamanda ortaya çıkacakları bundan yaklaşık 1400 sene önce Allah'ın ilhamıyla Peygamberimiz (sav) tarafından ıslam ümmetine müjdelenmiştir. Dolayısıyla bu ki şahsın ancak belirli gayret gösterildiği takdirde geleceklerini, aksi takdirde ise bu müjdelerin gerçekleşmeyeceğini söyleyebilmek hiçbir şekilde mümkün değildir. Böyle bir yaklaşım hem Kuran ayetleriyle hem Peygamberimiz (sav)'in hadisleriyle hem de tüm Ehl-i sünnet alimlerinin izahlarıyla açıkça çelişecek bir bakış açısıdır.

Nur Suresi’nin 55. ayetinde bildirildiği gibi, ıslam ahlakının hakimiyeti Allah'ın bir vaadidir. Rabbimiz bu vaadini muhakkak yerine getirecektir. Ayrıca Kuran'da, mümin toplulukların mutlaka başlarında bir lider bulunduğu bildirilmektedir. Her peygamber, nebi veya elçi, gönderildikleri topluma önderlik yapmıştır. Tarih boyunca tüm örneklerinde görüldüğü gibi, ahir zamanda ıslam ahlakının hakimiyet döneminde de Müslümanların başlarında onlara yol gösterecek bir liderleri mutlaka olacaktır. Peygamberimiz (sav)'in mütevatir hadislerinde, bu dönemde müminlerin liderinin “Hz. Mehdi” olacağı haber verilmiştir. Peygamber Efendimiz (sav) sahih hadisleriyle Hz. Mehdi'nin ahlakı, fiziksel özellikleri, faaliyetleri, hizmetleri ve dünyada bırakacağı etki hakkında çok detaylı bilgi vererek bu mübarek şahsın gelişini kesin bir biçimde ıslam ümmetine müjdelemiştir.

Hz. ısa'nın Allah Katına yükseltildiği ve dünyaya ikinci kez geleceği ise, Kuran ayetlerinde, sahih hadislerde ve büyük ıslam alimlerinin eserlerinde yer alan bir gerçektir. (Detaylı bilgi için bknz Harun Yahya, Hz. ısa Ölmedi, www.hazretiisagelecek.com)

Hz. ısa'nın gelişi, sahih hadis kaynağı olan Kütüb-ü Sitte'de ve ımam Malik'in Muvatta'sı, ıbn Huzeyme ile ıbn Hibban'ın Sahih'leri, ıbn Hanbel ve Tayalisi'nin Müsned'leri gibi en muteber pekçok hadis kaynaklarında geniş bir şekilde yer almaktadır. Bu hadislerden bazıları şöyledir:

Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, Meryem oğlu ısa'nın adalet sahibi olarak inmesi yakındır... (1)


Vallahi muhakkak ve muhakkak Meryem oğlu ısa inecek, hem adil bir hakem, adaletli bir hükümdar olarak inecek... (2)

Ümmetimden birtakım insanlar, Meryem'in oğlu ısa'ya kavuşacak, Deccal ile yapacağı harbe de şahit olacaklardır. (3)

Peygamberimiz (sav)’in Hz. Mehdi'nin çıkışını müjdelediği sahih hadislerden bazıları ise şöyledir:

Dünyanın ancak bir günlük ömrü kalmış olsa, onun (Hz. Mehdi’nin) başa geçmesi için Cenab-ı Allah o günü behemehal (nasıl olursa olsun, mutlaka) uzatır. (4)

Dünyanın ömründen sadece bir gün kalsa bile, Allah (c.c.) benim ehl-i beytimden bir adam (Hz. Mehdi'yi) gönderecektir. O dünyayı, (daha önce) zulümle olduğu gibi, adaletle dolduracaktır. (5)

5- Peygamberimiz (sav), Hz. ısa ve Hz. Mehdi'nin gelişini, şartı muallak konusuna bağlayarak müjdelememiştir

Hz. ısa ve Hz. Mehdi'nin gelişiyle ilgili tüm bu olaylar Peygamberimiz (sav) tarafından müjdelenmiştir. Peygamberimiz (sav) ise hadislerinde, “bu olaylar ancak şartı muallak ile gerçekleşebilir” şeklinde bir bilgi vermemiştir. Bunların “Allah'ın kesin birer vaadi olduğunu ve Allah'ın izniyle muhakkak gerçekleşeceğini” haber vermiştir. Peygamberimiz (sav)'in böyle bir şarta bağlamadığı ve aynı zamanda da Kuran ayetleriyle de işaret edilen bu gelişmeleri Bediüzzaman'ın bir olay hakkında yaptığı bir açıklamaya binaen tevil etmeye çalışmak ve şartı muallak konusuyla bağdaştırmak kuşkusuz ki yanlıştır.

6- Bediüzzaman da “benim kanaatime göre Hz. ısa ve Hz. Mehdi gelecek” dememiştir; “Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde bildirdiğine göre Hz. ısa ve Hz. Mehdi gelecektir” demiştir

Buradaki bir başka önemli husus ise, Bediüzzaman Said Nursi'nin de, eserlerinde Hz. ısa ve Hz. Mehdi ile ilgili tüm sözlerini Kuran ayetlerine ve Peygamberimiz (sav)'in hadislerine dayandırarak açıklamış olmasıdır. Bediüzzaman bu konuda verdiği bilgiler için “bunlar yalnızca benim kanaatim ya da benim hüsn-ü zannımdan ibaret” şeklinde bir açıklama yapmamıştır. Aksine Allah'ın Kuran ayetlerinde bildirdiği ıslam ahlakının hakimiyeti müjdelerini hatırlatmış, Peygamberimiz (sav)'in Hz. ısa ve Hz. Mehdi'nin özellikleri, faaliyetleri ve nasıl tanınabilecekleri konusundaki hadislerini açıklayarak ıslam ümmetini aydınlatmıştır.
Dolayısıyla şartı muallak konusundaki sözleri doğrultusunda, Bediüzzaman'ın Hz. ısa ve Hz. Mehdi hakkındaki sözlerinin yorumlanması ve Müslümanlar gereken çabayı göstermedikleri takdirde bu iki şahsın gelmeyeceklerinin iddia edilmesinin de hiçbir mantığı yoktur. Zira Bediüzzaman bu bilgileri kendi kanaati doğrultusunda değil, sahih bilgilere dayanarak vermektedir.

7- Hz. Musa, Hz. ısa'nın gelişini, Hz. ısa da Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'in geleceğini müjdelemiştir. Hiçbiri için de şartı muallak söz konusu olmamıştır. Her biri de Allah'ın izniyle aynı müjdelendikleri şekilde müminlere bir rahmet olarak gelmiş ve kaderlerinde takdir edilen görevlerini yerine getirmişlerdir.

Hz. Musa, Hz. ısa'nın gelişini müjdelemiştir. Ancak bu mübadek peygamberin gelmesi için bir şartı muallak söz konusu olmamıştır. Allah dilediği için, kaderde vadettiği şekilde Hz. ısa gelmiş ve Allah'ın takdir ettiği görevini yerine getirmiştir. Aynı durum Peygamberimiz (sav) için de geçerlidir. ınsanların din ahlakından uzaklaştığı, kutsal kitaplarının tahrif olduğu bir dönemde Allah, vadettiği şekilde kullarına bir kurtarıcı ve yol gösterici olarak Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’i göndermiştir. Peygamberimiz (sav)'in gelişi için de şartı muallak söz konusu olmamıştır.

Ahir zamanda da aynı durum Hz. ısa ve Hz. Mehdi için geçerli olacaktır. Allah, Kuran ayetleriyle vadettiği gibi insanlara bir kurtarıcı gönderecek, ıslam ahlakını yeryüzünde yerleşik kılacaktır.

8- Deccal’in, Yecüc ve Mecüc’ün çıkışı, kıyametin kopması nasıl ki ‘şartı muallak’a bağlı değilse, Hz. ısa ve Hz. Mehdi'nin gelişi de ‘şartı muallak’a bağlı değildir

Bediüzzaman eserlerinde Hz. ısa ve Hz. Mehdi'nin gelişi gibi, ahir zamana ilişkin tüm ıslam ümmeti tarafından gerçekleşmesi beklenen diğer gelişmelerden de bahsetmiştir. Deccal'in, Yecüc Mecüc’ün çıkışı, kıyametin kopması gibi olaylar bunlardan bazılarıdır. Bu olayların gerçekleşmesi için nasıl ki şartı muallak gerekmiyorsa, Hz. ısa ve Hz. Mehdi'nin gelişi için de şartı muallak gerekmemektedir.

9- Hz. ısa ve Hz. Mehdi'nin gelişi konusunda yapılan yanlış yorumlara göre; insanlar iyi olursa Deccal'in gelmemesi, insanlar iyi olursa kıyametin kopmaması gerekirdi. Nasıl ki böyle bir durum söz konusu değilse, Hz. ısa ve Hz. Mehdi'nin gelmemesi de söz konusu değildir

Hz. ısa ve Hz. Mehdi'nin gelişi konusunda öne sürülen şartı muallak düşüncesine göre, insanlar iyi olursa, gereken gayreti gösterirse bu durumda Deccal'in gelmemesi gerekirdi. Yine insanlar iyi olursa kıyametin kopmaması, insanların dünya üzerinde sonsuza kadar yaşaması gerekirdi. Halbuki insanlar iyi de olsa kötü de olsa Deccal zuhur edecektir. ınsanlar iyi de olsa kötü de olsa Yecüc Mecüc çıkacaktır. ınsanlar iyi de olsa kötü de olsa kıyamet kopacaktır. Yine aynı şekilde insanlar iyi de olsa kötü de olsa Hz. ısa gelecek, gereken gayreti gösterseler de göstermeseler de Hz. Mehdi çıkacak ve ıslam ahlakı Allah’ın izniyle mutlaka hakim olacaktır.

Bunların hiçbiri için şartı muallak söz konusu değildir. Tüm bunlar Allah'ın kaderde takdir ettiği olaylardır. Ve Allah vaadini mutlaka gerçekleşeceğini bildirmektedir. Bu nedenle, Hz. ısa ve Hz. Mehdi'nin gelişi de, bundan yaklaşık 1400 sene önce müjdelendiği şekilde Allah'ın izniyle gerçekleşecektir.

10- Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde bildirilen kıyamet alametleri bir bütündür, birbirlerinden ayrılamaz. Nasıl ki Yecüc Mecüc çıkacak, kıyamet kopacak ise, Hz. ısa ve Hz. Mehdi de bu bütünlüğün bir parçası olarak müjdelendikleri şekilde geleceklerdir. Bunların bir kısmı için şartı muallak gerekir bir kısmı için ise gerekmez denemeyeceğine göre, tümü de vadedildiği şekilde gerçekleşecektir

şartı muallak konusu ile Hz. ısa ve Hz. Mehdi'nin gelmeyeceği öne sürülürken, bunun bazı konular için geçerli olup bazı konular için ise geçerli olmadığının söylenmesi hiçbir şekilde mantıklı değildir. “şartı muallak vardır; ama bunu her yerde kullanmak olmaz” şeklinde bir düşünce son derece yanlıştır. Yecüc Mecüc’ün çıkacağını, kıyametin kopacağını söylerken, Hz. ısa ve Hz. Mehdi'nin gelişi için ise şartı muallak’ın söz konusu olduğunu ve bu sebeple de şartlar değiştiği takdirde bu olayın da gerçekleşmeyebileceğini düşünmek samimi bir yaklaşım olmayacaktır. Kuran'da ve Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde haber verilen bilgiler ve işaretler tümüyle bir bütünlük arz etmektedir. Bunlardan bir kısmının insanların gayretine bağlı olarak gerçekleşmesi, bir kısmının ise her halükarda gerçekleşmesi söz konusu değildir. Allah takdir ettiği ve Müslümanlara müjdelediği şekilde dilediği an vaadini gerçekleştirecektir. Bu bütünlük içerisinde Hz. ısa ve Hz. Mehdi Allah'ın takdir ettiği ve bildirdiği şekilde ıslam ahlakını yeryüzüne hakim edecek, Deccal ve Yecüc Mecüc Allah’ın takdir ettiği şekilde çıkacak ve kıyamet Allah'ın dilediği vakitte kopacaktır.

11- Peygamberimiz (sav), “Hz. ısa’nın ve Hz. Mehdi'nin, insanların çaba gösterdikleri değil, tam tersine, ıslam ahlakından tamamen uzaklaştıkları ve gaflete daldıkları bir dönemde geleceklerini” bildirmiştir

ınsanlar hiçbir çaba göstermeseler de, gaflet içerisinde olsalar bile Hz. ısa da Hz. Mehdi de Allah'ın izniyle çıkacaktır. Nitekim Peygamberimiz (sav) pek çok hadisinde, Hz. ısa ve Hz. Mehdi'nin tüm dünyanın büyük bir ahlaki bozulma içerisine düşeceği, insanların ıslam ahlakından tümüyle uzaklaşacakları, ibadetlerini terk edecekleri hatta dinden çıkacakları bir dönemde geleceklerini bildirmiştir. Peygamberimiz (sav)'in Hz. ısa ve Hz. Mehdi'nin çıkışından önceki bu gaflet ve ıslam ahlakından uzaklaşmayı haber verdiği hadislerinden bazıları şöyledir:

Allah apaçık inkar edilir hale gelmedikçe kıyamet kopmaz. (6)

ınsanlara bir zaman gelecektir ki Kuran-ı Kerim'in yalnız resmi, ıslam'ın yalnız ismi kalacaktır. Onlar ıslam'dan en uzak insanlar oldukları halde ıslami isimlerle isimlenecekler, mescitleri görünüşte mamur olduğu halde hidayet yönünden harap olacaktır. (7)

ınsanlara bir zaman gelir ki Kuran-ı Kerim bir vadide, insanlar başka bir vadide olurlar. ( 8 )

Bundan sonra birtakımı, Kuran okuyan fakat okudukları dillerinde kalan kalplerinde inanmayan insanların türeyeceği bir zaman gelecektir. (9)

ınsanlar üzerine bir zaman gelecek ki, onların hepsi Kuran okur, ibadete çalışırlar ve ehli bidatle de meşgul olurlar. Lakin bilmedikleri cihetten müşrik olurlar ve okumalarına ve ilimlerine bedel rızık alırlar ve dünyayı din karşılığında yerler. ışte bunlar, kör Deccal’in avanesi olacaklardır. (10)

Kıyamete yakın karanlık gecelerin parçaları gibi karışıklıklar olacaktır. Bu karışıklıklar içinde kişi mümin olarak sabahlayıp kafir olarak akşamlayacak, mümin olarak akşamlayıp kafir olarak sabahlayacaktır. (11)

ınsanlara bir zaman gelir ki camilerinde toplanıp namaz kılarlar. Fakat aralarında mümin bulunmaz. (12)

Hz. Huzeyfe'nin anlattığına göre, Resulullah Efendimiz şöyle buyurmuştur: "Ey Huzeyfe! O günde onlar Ridde (dinden çıkmak) üzere olacaklardır... namaz da kılmayacaklardır." (13)

ınsanlar öyle bir zamanla karşı karşıya kalacaklar ki, namaz terk edilecek, yapılar uzanacak, yemin ve lanetleşmeler çok olacak, rüşvet ve zina alabildiğine yayılacak, ahiret dünyaya değişilecek... (14)

… Bunlar Kuran okuyacaklar; ama Kuran boğazlarından aşağı inmeyecek. Bunlar, okun avı delip süratle çıkıp gittiği gibi ıslâm'dan süratle çıkacaklar... (15)

Peygamberimiz (sav) hadislerinde, Hz. ısa’nın ve Hz. Mehdi'nin çıkışından önce Müslümanların tembelleşeceğini, insanların gaflete dalarak Kuran ahlakından uzaklaşacaklarını bildirmiştir. Hadislerde işaret edildiğine göre bu gaflet öyle bir dereceye varacaktır ki, insanlar Hz. Mehdi'nin gelişini, faaliyetlerine başladığını ve 300 kişi kadar az sayıdaki yardımcılarıyla birlikte ıslam adına büyük bir mücadele verdiklerini, inkarcıların fikir sistemlerini etkisiz hale getirerek dünyayı yerinden oynattığını dahi idrak edemeyeceklerdir. ınkar edenlerin ve Deccaliyet'in, Hz. Mehdi ve talebeleri gibi mübarek insanları ezmeye yönelik baskılarını fark edemeyecek kadar şiddetli bir gaflet ve perdelenme içerisinde olacaklardır.

ışte Hz. Mehdi böyle bir gaflet ortamı içerisindeyken çıkacak ve Hz. ısa'yla birlikte, dünya böylesine bir herc-ü merc içerisindeyken ıslam ahlakının hakim olmasına vesile olacaktır. Peygamberimiz (sav)'in haber verdiği tüm bu bilgiler çok açık bir şekilde göstermektedir ki, insanlar hiçbir çaba göstermeseler, hiçbir şekilde ortam hazırlamasalar, destek olmasalar hatta tamamen gaflete dalsalar dahi Hz. ısa ve Hz. Mehdi çıkacak, Kuran ahlakı yeryüzünde yerleşik kılınacaktır.

Nitekim Peygamberimiz (sav) de hadislerinde “Müslümanlar gayret ettiği takdirde Hz. ısa ve Hz. Mehdi çıkacaktır” dememiştir. Aksine “Hz. ısa ve Hz. Mehdi insanların Kuran'ı gözardı ettikleri, dinden yüz çevirdikleri, gaflete dalıp tembelleştikleri bir dönemde geleceklerini” bildirmiştir.


BEDıÜZZAMAN MEHDı MÜJDECıSıDıR; YAşADIğI ASRIN KUTBU OLMUş DEğERLı BıR ıSLAM ALıMıDıR

Bediüzzaman'ın Mehdi olmaması, onun değerini azaltmaz; aksine Mehdi müjdecisi olması, onun olağanüstülüğünü daha da artırır, onu daha da kıymetli hale getirir

Peygamberimiz (sav), sahih hadisleriyle haber verilen Hz. ısa ve Hz. Mehdi'nin gelişi yanlış birtakım yorum ve tevillerle reddedilmeye çalışılmaktadır. Bu amaçla “Hz. ısa'nın gelmeyeceği, ya da ikinci kez geldiği, gömüldüğü ve mezarının dahi olduğu”, “Hz. Mehdi'nin ise geçmişte geldiği, Mehdiliğin bir şahsı manevi olacağı ya da Hz. Mehdi'nin hiç gelmeyeceği” gibi ve Peygamberimiz (sav)'in hadisleriyle ve ıslam alimlerinin açıklamalarıyla açıkça çelişen asılsız fikirler gündeme getirilmektedir. şartı muallak konusu da, Hz. ısa ve Hz. Mehdi'nin gelişinin tevil edilebilmesi için ortaya atılan bu yanlış mantıklardan biridir. Ancak çok açıktır ki bu ve buna benzer tüm tevillerin altında yatan çeşitli sebepler vardır. Bunlardan biri de, Hz. Mehdi'nin gelmesi durumunda, Bediüzzaman'a karşı duyulan Mehdilik hüsn-ü zannının geçersiz hale gelmesinden duyulan korkudur. Bazı çevreler Said Nursi'nin Mehdi olmadığının söylenmesinin, Bediüzzaman'a ve talebelerine zarar vermesinden ve Nur talebelerinin şevklerini kırmasından endişe etmektedirler. Oysa ki böyle bir şey hiçbir açıdan söz konusu değildir. Nitekim Hz. Mehdi'nin gelişini bekleyen pek çok Nur talebesi ve Nur cemaati olmuştur ve hepsi de çok büyük bir şevk ve azimle vazifelerini yapmışlardır. Halen de bir çok büyük Nur cemaati Hz. Mehdi'yi beklemektedir ve şevkle faaliyet halindedirler. Hiçbirinin de, ne şevkleri ne de heyecanları kırılmamıştır. Zaten eğer böyle bir şey söz konusu olacak, böyle bir beklentiyle Müslümanların şevki kırılacak olsaydı, en başta Bediüzzaman “Çünkü her zaman, her asır, kuvve-i maneviyenin takviyesine medar olacak (maneviyatlarının takviyesine vesile olacak) ve yeisten (ümitsizlikten) kurtaracak "Mehdi" manasına muhtaçtır (Mehdi müjdesine ihtiyaçları vardır). (Sözler, 343-344) Bu manada, her asrın bir hissesi bulunmak lâzımdır.” diyerek, her yüzyılın bir Mehdi'ye muhtaç olduğunu hatırlatıp insanları böyle bir beklentiye sevk eder miydi? Böyle büyük bir ıslam alimi bu sözü söylüyorsa, demek ki bunda Müslümanların şevkinin kırılma ihtimali hiçbir şekilde yoktur.

Bunun yanı sıra Mehdi olmaması, Bediüzzaman'ın önemini, değerini, itibarını hiçbir şekilde zedeleyebilecek bir konu değildir. Bediüzzaman Said Nursi'nin, Hicri 13. asra damgasını vurmuş, yaşadığı yüzyılın Kutbu olmuş olağanüstü bir şahıs olduğu son derece açıktır. Bediüzzaman'ın dünya çapındaki etkisi çok açık bir şekilde görülmektedir. Biz Bediüzzaman'ı, herşeyden önce değerli bir Müslüman, büyük bir ıslam alimi olduğu için seviyoruz. Said Nursi, eserleri baştan sona kerametten oluşan bir şahıstır. Bir insanın otuz yıl boyunca hapiste böyle bir eser yazmış olması, bu insanın üstünlüğünün anlaşılması için yeterlidir. Bu tek başına çok büyük bir mucizedir. Bediüzzaman, Risale-i Nur Külliyatı’nı tek bir noktaya bakarak yazan, yazması gerektiğinde ihtarla yazan, durması gerektiğinde ‘müsaade edilmedi burada durdum’ diyerek duran ve yazdıklarını kendisi de hayretle okuyan, olağanüstülüğü, harikuladeliği her halinden belli olan bir insandır. Kendi ölüm tarihini vermiş, mezarının yıkılacağını söylemiş, tüm dedikleri kelimesi kelimesine çıkmıştır. Böyle bir insanın Mehdilik ünvanı olsa da olmasa da hiçbir şey fark etmez. Büyük bir veli, yüksek bir alim ve asrının müceddidi olmuş bir şahıstır. Peygamberler, resuller gibi üstün bir insandır. Bu Bediüzzaman'ı saygıyla sevmek, gösterdiği yolu izlemek için yeterlidir.

Ayrıca Bediüzzaman, Hz. Mehdi ile bir bütündür. Eserleriyle, çalışmalarıyla, geleceği tarihten yapacağı faaliyetlere kadar her detayını vererek Hz. Mehdi'yi müjdeleyip, arkasından Hz. Mehdi'nin, Bediüzzaman'ın tam belirttiği şekilde açıkladığı özellikleri taşıyarak gelmesi büyük bir harikalıktır. Ve Hz. Mehdi'nin gelişiyle oluşacak olan bu harikalık da yine Bediüzzaman'ın olağanüstülüğünü gösteren, yine ona eklenecek olan bir güzellik olacaktır. Hz. Mehdi'nin Hicri 1400’de faaliyetlerine başlayacağını, ıstanbul’dan çıkacağını, talebelerinin sayısının az olacağını, vaktinin dar olacağını, 1971’de, 1998’de, 2000’de olacak olayları, Hz. ısa'nın geleceği tarihi, inkarcı felsefelerin ne zaman tam olarak etkisiz hale getirileceğini hep tarih vererek bildirmiş, ve bunların hepsi ard arda tam Bediüzzaman'ın belirttiği şekilde gerçekleşmiş ve gerçekleşmeye de devam etmektedir. Bu gibi bir durumda, böyle bir kişinin konumu ne olur? Tüm söyledikleri aynen çıkmaktadır. Elbette ki bu, Bediüzzaman'ı daha da önemli hale getirecek, üstünlüğünü, makamını daha da iyi ortaya çıkarıp vurgulayacak bir durumdur. Tüm bunlar Bediüzzaman'ı olağanüstü üzeri olağanüstü bir insan haline getirmektedir. Bu da Bediüzzaman'ı çok sevmek ve kıymetini takdir edebilmek için bize yetmektedir. Eğer bir insan, eserleriyle, mücadelesiyle büyük bir iz bırakmış bu kadar değerli bir ıslam alimini, sırf Mehdi ünvanını taşımıyor diye terk edecekse, bağlanamayacaksa, bundan dolayı şevki kırılacaksa, bu kişi zaten Bediüzzaman'ın kıymetini takdir edememiş demektir.

Unutulmamalıdır ki, Hz. Mehdi çıktığında da onu takdir edemeyenler, Mehdi olduğunu kabul etmeyenler, hakim sıfatını reddedenler olacaktır. Ancak bunların hiçbiri onun değerini, önemini düşürmeyecektir. Aynı durum Bediüzzaman için de geçerlidir.

Bunun yanı sıra, Bediüzzaman'ı seven insanların herşeyden önce onun sözlerine itimad etmeleri gerekir. Nur talebeliğinin, Bediüzzaman'a bağlılığın gereği budur. Bediüzzaman'ı seven insan, bir konuda kanaat oluştururken onun sözlerini esas alır, ona inanır ve güvenir. Eserleriyle milyonlarca insana anlattığı, tüm ıslam ümmetine yön veren, yol gösteren sözlerini tevil etmeye, farklı anlamlar çıkaracak şekilde yorumlamaya çalışmaz. Onun sözlerinden zarar gelebileceğini düşünmez. Bediüzzaman'ın, Peygamberimiz (sav)'in hadislerine dayanarak delilleriyle birlikte ortaya koyduğu gerçekleri bu tür tevillerle reddetmeye çalışmak, Peygamberimiz (sav)'e ve Bediüzzaman'a duyulan sadakat, teslimiyet ve güvene hiçbir şekilde yakışacak bir davranış değildir. Hadislerde ve risalelerde bildirilen tüm alametlerin tam bildirildiği şekilde gerçekleşmekte olduğunu görmezden gelmek, Hz. ısa ve Hz. Mehdi'nin gelişinden bu derece korku duyarak, bunu şartı muallak gibi mantıklarla reddetmeye çalışmak son derece yersizdir.

ıslam Birliği oluşmamış, Hz. ısa’nın önderliğinde hıristiyanlık Müslümanlığa dönmemişken, Kuran'ın “Andolsun, Kitap Ehli'nden, ölmeden önce ona inanmayacak kimse yoktur. Kıyamet günü, o da onların üzerierine şahid olacaktır.” (Nisa Suresi, 159) ayetinin hükmü oluşmamışken, Hz. ısa ve Hz. Mehdi birlikte namaz kılmamışken, Müslümanların manevi liderliğini kimse üstlenmemiş ve ıslam ahlakı dünyada hakim olmamışken, Hz. ısa'nın da, Hz. Mehdi'nin de geçmişte çıkıp öldüklerini iddia edebilmek hiçbir şekilde mümkün değildir. Eğer Hz. Mehdi geçmişte geldi deniyorsa o zaman Hz. ısa’nın da gelmiş ve bu görevleri yerine getirmiş olması gerekirdi. Hz. Mehdi gelmiş olsaydı, bunun en açık alameti olarak ıslam ahlakı tüm dünyada hakim olmuş, dinsiz akımların tümüyle yok olmuş olması gerekirdi. Bu konuları bildiren Kuran ayetleri ve Peygamberimiz (sav)'in hadisleri son derece açıktır. Eğer kişi bunlara inanmıyorsa, bunu karmaşık bir hale sokup çeşitli şekillerde tevil etmeye çalışmak yerine açıkça inanmadığını söyleyebilir. Ama eğer inanıyorsa da, ayetleri, hadislerde bildirilenleri ve Bediüzzaman'ın apaçık sözlerini hiçbir şekilde görmezden gelmemelidir.

Bediüzzaman, Hz. Mehdi olmadığını delil vererek açıklamıştır

Bediüzzaman'ı takdir edebilen ve ona bağlanıp güvenen bir insan için, bir konuya Bediüzzaman'ın ne cevap verdiği önemlidir. Kendisi Mehdi olmadığını açıkça söylemiş ve bunu, hadislerde bildirilen Mehdi alametleriyle uyuşmadığını açıklayarak delillendirmiştir. “Kendisinin Mehdi olmadığını” (Emirdağ Lâhikası, s. 266), “Hz. Mehdi'nin kendisinden bir yüz yıl sonra geleceğini” (Kastamonu Lâhikası, s. 57), “kendisinin Hz. Mehdi'nin bir eri, neferi ve öncüsü olduğunu” (Barla Lâhikası, s. 162), “eserleri ve yaptığı çalışmalar ile Hz. Mehdi'ye zemin hazırladığını” (Sikke-i Tasdik-ı Gaybî, s. 189) , “kendisinin ve Risale-i Nurlar’ın Mehdi sanılmasının ise bir hata ve karıştırma olduğunu” (Emirdağ Lahikası, s. 266) ifade etmiştir.

“Hz. Mehdi’nin ‘seyyid’ olacağını” (Tenvir, şualar, s. 365) “kendisinin ise seyyid olmadığını” (şualar, s. 365) (Emirdağ Lahikası, s. 247-250), “siyaset, saltanat ve diyanet aleminde üç büyük vazifeyi birarada yerine getireceğini” (şualar, s. 456) (şualar, s. 590) (Emirdağ Lahikası, s. 259-260), “Peygamberimiz (sav)’in halifesi ve tüm Müslümanların manevi lideri ünvanını taşıyarak ıslam ahlakının esaslarını yeniden canlandıracağını” (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 9), “tüm dünyaya barış ve adalet getireceğini” (Emirdağ Lahikası, s. 259) (Mektubat, s. 411-412), “‘Müceddid-i Ekber’ yani ‘en büyük müceddid’ vasfını taşıyacağını” (Tılsımlar Mecmuası, s. 168), “ıslam birliğini sağlayacağını” (Emirdağ Lahikası, s. 260), “tüm ıslam alimlerinin, Peygamberimiz (sav)'in soyundan gelen seyyidlerin ve tüm Müslümanların desteğini alacağını” (Emirdağ Lahikası, s. 260), “Hıristiyan dünyasıyla ittifak yapacağını” (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 9), “Hz. ısa’yla birlikte namaz kılacaklarını” (şualar, s. 493), “Kuran ahlakını tüm dünyaya yerleşik kılacağını ve tüm insanları doğru yola sevk edeceğini” (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 9) (Mektubat, s. 473) ayrıntılı olarak anlatmıştır.

Bediüzzaman büyük bir ıslam alimidir ancak, Hz. Mehdi'nin gerçekleştireceği görevleri yerine getirmemiştir

Bediüzzaman yaşadığı dönemde “tüm Müslümanları tek bir çatı altında toplayarak ıslam birliğini oluşturmamış; tüm inananların halifesi (manevi lideri) vasfını taşımamıştır”. “Tüm dünyaya adalet ve hakkaniyet getirmemiş”, “ıslam dininin tüm batıl inanç ve hurafelerden arındırılarak, Kuran ahlakının ve Peygamberimiz (sav)'in sünnetinin yeniden canlandırılmasına vesile olarak ıslam ahlakını tüm yeryüzüne hakim kılmamıştır”. “Müceddid-i ekber ve Hakim vasıflarına sahip olmamış”, “tüm ıslam alimlerinin, Peygamberimiz (sav)'in soyundan gelen seyyidlerin ve tüm Müslümanların desteğini almamıştır. Hz. ısa’nın ikinci kez yeryüzüne gelişine şahit olmamış ve onunla birlikte Deccal'e karşı mücadele vererek Deccal’in fikir sistemini (materyalist, Darwinist ve ateist felsefeyi) yok etmemiştir. Hadislerde haber verildiği gibi Hz. ısa'yla biraraya gelerek yedi sene birlikte hüküm sürmemişler ve Bediüzzaman'ın da eserlerinde hadislere dayanarak belirttiği şekilde Hz. ısa'yla birlikte namaz kılmamışlardır.”

Bediüzzaman, hayatını Kuran ahlakının tebliğine adamış, bu uğurda her türlü fedakarlığı göze almış ve çok büyük bir iman hizmeti vermiştir. Yaşadığı yüzyılın müceddidi olarak üstlendiği görevi en şerefli şekilde yerine getirmiştir. Ancak onun tebliği, kuvvet ve hakimiyet içerisinde değil, maddi ve manevi açıdan gayet zor şartlarda ve benzersiz sıkıntılar içerisinde geçmiştir. Hakim konumunda olmamış; aksine baskı altına alınmış, ömrünün 30 yılını esaret, maddi sıkıntılar ve zorluklar altında geçirmiştir. Sayıldığı gibi geniş bir kesimin desteğini almamış; aksine çeşitli haksızlıklara uğramış, eziyetlere tabi tutulmuş, yaşamının büyük bölümünü hapis ve sürgün gibi şartlar altında sürdürmüştür. Elbette ki tüm bunlar Allah'ın izniyle onun dünyadaki ve ahiretteki makamını yücelten çok şerefli olaylardır. Ancak sayılan bütün bu özellikler ve yerine getirilecek olan sorumluluklar Bediüzzaman döneminde gerçekleştirilmemiştir. Bediüzzaman tüm bunların kendisinden sonraki yüzyılın müceddidi olarak Hz. Mehdi’ye nasip olacağını bildirmiştir.

Bediüzzaman ayrıca Hz. Mehdi'nin, Deccal'in fikir sistemini, onu destekleyen felsefi akımları, materyalist, Darwinist ve ateist felsefeyi etkisiz hale getireceğini bildirmiştir. Bediüzzaman böyle bir sonuca ulaşmamıştır. Aksine Deccaliyet'in etkisiyle mahkum olmuştur. Eğer Bediüzzaman Deccal'in fikir sistemini (materyalist, Darwinist ve ateist felsefeyi) yok etseydi, bunu yaptığını eserlerinde de söylerdi ve bu zaten açıkça da görülürdü. Ama Said Nursi bunun daha devam edeceğini söylemiştir. Deccaliyet'in çok uzun bir süreçten oluşacağını, 4 devri olacağını belirtmiştir. Kendisi bunun birinci devresinde yaşamıştır. 2., 3. ve 4. devrelerinin önemli olacağını ve bu süreç içerisinde Deccal'in oluşturacağı tahribatı da Hz. Mehdi'nin fikren yok edeceğini açıklamıştır.

Bu gerçekleri görmezden gelmek; Hz. Mehdi ile aynı zamanda gelmesi gereken Hz. ısa'nın, Bediüzzaman döneminde geldiği, öldüğü ve Nur talebeleri tarafından gömüldüğü gibi asılsız bilgilere itibar etmek; Hz. Mehdi'nin görevlerini, hadislerde ondan sonraki dönemlerde gelecekleri haber verilen Cehcah, Kahtani gibi kişilerin yerine getireceği gibi izahlarla konuyu tevil etmeye çalışmak son derece yanlıştır. Bir kişi, “ben inanmıyorum ya da Hz. ısa ve Hz. Mehdi'nin gelmemesinden korkuyorum” gibi düşüncelerle hareket ediyorsa bunu açıkça söyleyebilir. Ama bu düşünceleri geçerli hale getirebilmek için Bediüzzaman'ın sözlerinin tevil edilmeye çalışılması çok yanlıştır. Bediüzzaman açıkça “Hz. Mehdi seyyid olacak, ben seyyid değilim, Hz. Mehdi benden sonraki asırda gelecek, şu faaliyetleri yapacak” diye belirtmiştir. Peygamberimiz (sav) hadisleriyle tarih belirtmiş, alametleri bildirmiştir. Eğer kişi Peygamberin (sav) hadislerine inanmıyorsa, Bediüzzaman'ın sözlerine inanmıyorsa bu durumda Bediüzzaman'ın "Kıyamet alâmetlerinden ve âhirzaman vukuatından (olaylarından) ve Bâzı a'malin (amellerin) fazilet ve sevablarından bahseden hâdîs-i şerife güzelce anlaşılmadığından, akıllarına güvenen bir kısım ehl-i ilim (ilim sahibi), onların bir kısmına zaîf (zayıf) veya mevzu (hadis) demişler. ımanı zayıf ve enaniyeti kavi bir kısım da, inkâra kadar gitmişler." (Sözler, s. 355) sözleriyle hatırlattığı kişilerin konumuna düşmekten sakınmalıdır.

1 -Ebu Hureyre (ra), Buhari, Büyu 102, Mezalim 31, Enbiya 49; Müslim, ıman 242 (155); Ebu Davud, Melahim 14 (4324); Tirmizi, Fiten 54 (2234)
2- Sahih-i Müslim bi şerhin-Nevevi, Cilt 2, s.192; Kitabul-ıman, Babu Nuzuli ısa ıbn-i Meryem, Kenzul Ummal, 14/332
3- Hakim, Mustedrek, 8634, 4/587
4- Enes b. Malik, "Sünen-i ıbn-i Mace", c. 2, s. 519
5- Sünen-i Ebu Davud Terceme ve şerhi cilt. 14, şamil yayıncılık, K. el-Mehdi (35), s. 402
6- Son Zamanlarla ılgili Hadisler, s. 85; Kitabül Burhan Fi Alametil Mehdiyyil Ahir Zaman, s. 27
7- Hakim, Deylemi; Son Zamanlarla ılgili Hadisler, s.27
8- Hakim, Tirmizi; Son Zamanlarla ılgili Hadisler, s.25
9- Taberani; Son Zamanlarla ılgili Hadisler, s. 64
10- Deylemi; Geleceğin Tarihi 1, s.27
11- Kur'an ve Sünnette Kıyamet ve Ahiret, s. 155
12- Hakim; Son Zamanlarla ılgili Hadisler, s. 19
13- Ukayli, En-Necmu's-sakıb fi Beyanı Enne'l Mehdi min Evladı Ali b. Ebi Talib Ale't-Temam ve'l kamal
14- Kıyamet Alametleri, s.157
15- Buhârî, Menâkib, 25; Megâzî, 61; Müslim, Zekât, 142-160



472

08.03.2007, 13:57

Bediüzzaman açıkça “Hz. Mehdi seyyid olacak, ben seyyid değilim, Hz. Mehdi benden sonraki asırda gelecek, şu faaliyetleri yapacak”

Denmiş nerde yazdığını öğrenebilir miyim?
Muhabbetle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

473

08.03.2007, 14:12

Arkadaşımızın seyahat engeli yok, uçuyor. mukayyed varlıklar vasfını aşıp nuraniyet kesbetmiş olabilir.

her zamanki gibi sorduğum sualleri mükerreren sorayım.

Arkadaşımız şu soracağım soruların cevaplarını versin bakalım, kopyalayıp yapıştır yaptığı yerde böyle cevaplar varmı.

Müceddidler belli bir zaman diliminde gelirler. Mevlana halidi bağdadi hz. ile bediüzzaman hz.leri arasında 100 senelik (1 asır) dilim var. üstad hazretlerinin asırlık vazifesi 1974 - 1976 - 1978 yılları arasında bitti.

şimdi eğer halen mehdi yoksa bir müceddid var demektir. eğer müceddid varsa ismini alalım. tamam isminide istemiyorum, müceddid vasıfları taşıyan o büyük alim şahsiyeti gösterin. tamam gösterme, nerde onu bilelim.

Göstereceğiniz o alim şahsın belirgin özelliklerini sıralayalım.
1. 28 - 30 - 32 yaşlarında olacak. üstadın vazifesinin bittiğinin hemen akabinden geleceğinden yaşı bu noktalara tekabul ediyor.
2. ilmi ile herkesi ikna edecek.
3. evliyaların ve asfiyaların Rabbimizin bir ismine isabet edecek özelliği olacak. bediüzzaman hazretlerinde en çok rahman ismi tecelli etmiştir.

şimdilik bu kadar. bu soruların cevaplarını ver bakalım. kopyala yapıştır yaptığın yer neresi ise oraları iyi bir incele. kim bilir belki vardır.

474

08.03.2007, 14:20

Bediüzzaman Said Nursi Hicri 13. asrın büyük müceddididir.
denmiş.

Bediüzzaman 13. Asrın değil 14.asrın müceddididir.

yy: yüzyıl demektir. 0 hicri yılın başlangıcını temsil eder

0-99 1. yy
100-199 2. yy
200-299 3.yy
300-399 4.yy

400-499 5. yy
500-599 6.yy
600-699 7.yy

700-799 8. yy
800-899 9.yy
900-999 10.yy

1000-1099 11. yy
1100-1199 12.yy
1200-1299 13.yy

1300-1399 14.yy Üstad asırda mücedditi.
1400-1499 15.yy

Ben yanılabilirim ya matematik. :wink:

Ha Mehdi 14.Asırda mı bekleniyor?

Alperdini kardeşin soruları ayrıca bir müşkül. Bize açıklamanızı istiyoruz. ıddia eden açıklar. Açıklamassa kabul etmiştir.

Muhabbetle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

475

08.03.2007, 15:47

Alperdini kardeşim,her asırda gelir tabirinde ulemalar bazen resullah as efendimiz yaşını asır olarak alırlar.
bir müceddiden 63 sene sonra gelenleride vardır.
bunu delilleriyle okumuşum.risaleforumda müceddid niçin gönderilir başlıkta mehmeh ali kaya abinin yazısında yazılıdır.

buna göre yzarsak,1293 'e 63 eklersek eder 1356.

buda miladi 1956 ediyor...

seninkine göre 1976-77 ediyor.

yukardaki alıntı yapan kardeş,adnan oktara mehdi diyor.

ama biz diyoruzki son müceddid üstad olduğuna göre...

bir daha müceddid gelmiyecektir.

gelmiyince mehdide gelmiyecektir..

o zaman mehdi son müceddid oluyor.

çünkü üstad mehdinin müceddid özelliğindende bahsediyor.

o zaman yapılacak iş ÜSTADIN SON MÜCEDDıD OLDUğUNU ıSPATLAMAKTIR.
Bugün ne kadar risalei nur okudum acaba?

Okumamışsam karlımıyım acaba?

476

08.03.2007, 16:16

Barla lahikasında Mustafa Hulusi ağabeyin üstada yazdığı mektpta bakın ne diyor

Alıntı

Ey benim muhterem Üstadım,

Âciz talebeniz, küre-i arz içerisinde ruhum bazan şarka, bazan cenuba, bazan garba, bazan şimale, bazan semâya giderdi. Acaba yardım ne taraftan erişecek diye beklerdim. Ruhum bir mürşid-i ekmel taharri ederdi. Aramak üzere iken bana ilham olundu ki, "Mürşidi sen uzakta arıyorsun. Pek yakınında bulunan Bediüzzaman vardır. O zatın Risale-i Nur'u müceddid hükmündedir. Hem aktabdır, hem zülkarneyndir, hem âhirzamanda gelecek ısâ Aleyhisselâmın vekilidir, yani müjdecisidir" denildi.


fazla söze ne hacet üstad son müceddid..

477

08.03.2007, 16:59

Alıntı sahibi ""Hulusi5""

Alperdini kardeşim,her asırda gelir tabirinde ulemalar bazen resullah as efendimiz yaşını asır olarak alırlar.
bir müceddiden 63 sene sonra gelenleride vardır.
bunu delilleriyle okumuşum.risaleforumda müceddid niçin gönderilir başlıkta mehmeh ali kaya abinin yazısında yazılıdır.

buna göre yzarsak,1293 'e 63 eklersek eder 1356.

buda miladi 1956 ediyor...

seninkine göre 1976-77 ediyor.



O alimleri red etmiyoruz. Ama kabul de edemiyoruz.

Ancak, şu bir gereçek Üstad geçen asrın müceddidir. Eğer bir daha müceddid gelecekse, nerdedir?

Pek çok kişi burdadır, diyecektir. Kendi mürşidini göstercektir. Belki o zatların pek çoğu bilerek yapmıyor.
Ancak bir gereçek var "Sinek bir tas suya düşmüş kendini okyanusata zannediyor"

Mesela, Harun Yahya müceddid olamaz. Zira Harun Yahya evrim teorisini çürütme gayesinde ,Allah'a bilim ile ulaşılabileceğini savunuyor. Aslında bir tuzağa çekiliyor. Müslümanların bilme karşı ezikliğini ilan ediyor.

Oysa Allah'ın ilimi bilimle münhasır değildir. Bilim biter Allah'ın ilmi bitmez.

Bilim dar bir dairedir. Dar bir dairede mücadele eden tuzağa düşmüştür. Tuzağa düşen ,nasıl müceddid olur.

Muhabbetle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

478

08.03.2007, 17:08

o arkadaş ne istediğimizi anladı. üstadı yada risale-i nurları kabul etmiyorsa araması gereken tek sonuç çıkıyor, bu asırda müceddid var ise onu işaret etmek. yoksa susmak hakkını kullanacak bizde ona molla diyeceğiz. halen konuşursa ne istediğimizi biliyor, o bilgileri verecek.

ayrıca sanki o şahıs kuyuya değilde, okyanusa taş atmış gibi duruyor. şahsım adına susmayı tercih ediyorum. kuyudan taşı bulmak daha kolay olurdu. okyanustan taşı çıkarmak için iyi bir dalgıç olmak lazım. bu işi iyi dalgıclara yani ehil kişilere havale ediyorum.

479

08.03.2007, 17:26

Bazı ayat-ı kerime (ayetler) ve ehadis-i şerife (hadisler) AHıR ZAMANDA GELECEK BıR MÜCEDDıD-ı EKBERı (en büyük müceddidi) mana-yı işari ile (işari anlamda) haber veriyorlar. Fakat O GELECEK ZATIN VE CEMıYETıNıN ÜÇ VAZıFESıNDEN en ehemmiyetlisi (önemlisi) olan ve zahiren (görünüşte) en küçüğü görünen imanı kurtarmak ve hakaik-i imaniyeyi (iman hakikatlerini) güneş gibi göstermek vazifesini Risale-i Nur ve şakirdlerinin (talebelerinin) şahs-ı manevisi tam yaptıklarından; O GELECEK ZATA dair HABERLERı VE ışARETLERı, RıSALE-ı NUR'UN şAHS-I MANEVıSıNE HATTA BAZEN TERCÜMANINA DA TATBıKE (uydurmaya) ÇALIşMIşLAR ve şeriatı ihya (Kuran ahlakının esaslarını hatırlatarak yeniden hayata geçirme) ve hilafeti tatbik olan ÇOK GENış DAıREDE HÜKMEDEN BU MÜHıM VAZıFESıNı NAZARA ALMAMIşLAR (göz önünde bulundurmamışlar). (Tılsımlar Mecmuası, s. 168)

Bediüzzaman, Hz. Mehdi'nin üç büyük görevi olacağından bahsetmiş ve onun diğer müceddidlerden bu özellikleriyle ayırt edilebileceğini hatırlatmıştır:

Bediüzzaman Hz. Mehdi'den bahsederken "AHıR ZAMANDA GELECEK" ifadesini kullanmıştır. Eğer, Hz. Mehdi, Bediüzzaman'ın döneminde veya daha önce gelmiş olsaydı, Bediüzzaman "gelecek" kelimesini değil, "geldi" veya "gelmiş" gibi ifadeler kullanırdı. Ancak Bediüzzaman burada çok açık bir şekilde zaman bildirmiş ve Hz. Mehdi'nin "ıLERıKı BıR TARıHTE GELECEK BıR şAHIS" olduğunu belirtmiştir. Ve bu ifadeyi eserlerinde ısrarla ve defalarca tekrarlamıştır. Bu, Hz. Mehdi'nin gelişinin Bediüzzaman'ın kendi döneminde ya da öncesinde gerçekleşmemiş; ancak ahir zamanda gerçekleşmesi beklenen bir olay olduğunu ortaya koymaktadır.

Bediüzzaman burada "O gelecek zatın ve cemiyetinin" ifadesini kullanmıştır. "O GELECEK ZAT" ve "BU ZATIN CEMıYETı" iki ayrı kavramdır. Bediüzzaman "VE" kelimesini kullanarak bu ikisinin ayrı şeyleri ifade ettiğini açıkça belirtmiştir. Eğer Hz. Mehdi bir şahsı manevi olsaydı ya da bu cemiyet Mehdilik görevini üstlenmiş olsaydı, Bediüzzaman burada "O gelecek cemiyet" ya da "Mehdilik görevini üstlenecek cemiyet" gibi bu konuyu netleştiren açık ifadeler kullanırdı. Ancak Bediüzzaman hiçbir itiraza yer bırakmayacak şekilde açıkça "O gelecek zat ve cemiyeti" sözlerini kullanmış ve Hz. Mehdi'nin, kendisini izleyenlerden oluşan bir topluluğun başında bulunan bir şahıs olduğunu belirtmiştir. Bediüzzaman'ın vurguladığı bu gerçek birkaç soru sorulduğunda da açıkça görülebilmektedir:

1- Bediüzzaman ahir zamanda gelecek bu şahsın tek başına mı olduğunu belirmiştir?

Hayır, Bediüzzaman Hz. Mehdi'nin beraberinde bir cemiyetinin de olacağını açıklamıştır.

2- Bediüzzaman, bahsettiği bu cemiyetin başında herhangi bir şahsın olacağını belirtmiş midir?

Evet, Bediüzzaman bu cemiyetin başında Hz. Mehdi'nin bizzat bulunacağını bildirmiştir.

"RıSALE-ı NUR'UN şAHS-I MANEVıSıNı (cemaatini) HAKLI OLARAK HZ. MEHDı TELAKKı EDıYORLAR (şahsi bir görüş olarak kabul ediyorlar). O şahs-ı manevinin de bir mümessili (temsilcisi), Nur şakirdlerinin (talebelerinin) tesanüdünden (dayanışmasından) gelen bir şahs-ı manevisi ve o şahs-ı maneviden bir nevi mümessili olan BıÇARE TERCÜMANINI ZANNETTıKLERıNDEN, BAZEN O ıSMı (Hz. Mehdi ismini) O'NA VERıYORLAR. Gerçi BU, BıR ıLTıBAS (karıştırma) BıR SEHıVDıR (hatadır yanılmadır)... (Tılsımlar Mecmuası, s. 201)

Bediüzzaman, Risale-i Nur'un ve bu eserin yazarı olarak kendisinin Hz. Mehdi olabileceğinin düşünüldüğünü ancak bunun bir hata ve karıştırma olduğunu belirtmiştir:

Bediüzzaman burada "HAKLI OLARAK" deyimini, Risale-i Nur cemaati'nin Mehdi kabul edilmesini haklı bulduğunu vurgulamak için değil, böyle bir kabulün kolayca düşülebilecek ve mazur görülmesi gereken bir hata olduğunu vurgulamak için kullanmıştır. Konunun geliş ve gidişinden, bu mana kolayca anlaşılmaktadır. Nitekim Bediüzzaman önceki satırlarda açıklanan sözlerinde de bu yanılgının Hz. Mehdi'nin dünya çapında yerine getireceği iki büyük görevinin gözardı edilmesinden kaynaklandığını belirterek bunun "HAKLI BıR GÖRÜş OLMADIğINI" açıklamıştır.

Bediüzzaman, Risaleleri kaleme alan kişi olarak, Risale-i Nurlar gibi kendisinin de Hz. Mehdi olarak değerlendirildiğini, ancak bunun "BıR ZAN" olduğunu ifade etmiştir. "Zannetme" kelimesi gerçeklik değil, bir yanılgı ve aldanışın söz konusu olduğunu ifade eden bir kelimedir. Bediüzzaman, talebelerinin sadece Hz. Mehdi'nin önemli bir vazifesi olan iman hakikatlerini anlatma konusu yönünde bir değerlendirme yaptıklarını, ancak Hz. Mehdi'nin diğer iki vazifesi olan "ıslam birliğinin sağlanması, tüm ıslam dünyasının lideri olması ve ıslam ahlakının dünyaya hakim kılınması"nın kendisinde görünmediği hususunu dikkate almadıklarını söylemiştir. Bundan dolayı da Risale-i Nur'a ve kendisine yapılan Mehdilik yakıştırmasının yalnızca bir "zan"dan ibaret olduğunu belirtmiştir.

Bunun yanı sıra Bediüzzaman "zannediyorlar" diyerek burada bir kez daha kendisini bu düşüncedeki insanlara dahil etmediğini, kendisinin onlarla aynı fikri paylaşmadığını ifade etmektedir.

Bediüzzaman, kendisinin veya Risale-i Nur'un Mehdi olarak kabul edilmesinin bir "ıLTıBAS" olduğunu ifade etmiştir. "ıltibas" kelimesinin anlamı "BıRBıRıNE BENZEYEN şEYLERı şAşIRIP BıRBıRıNE KARIşTIRMAK"tır. (Yeni Lugat, sf. 267) Dolayısıyla burada, birbirine karıştırılan ancak aslında birbirinden farklı olan iki kavram vardır. Bediüzzaman Risale-i Nur ya da kendisinin Hz. Mehdi olabileceğinin "zannedildiğini"; ancak gerçekte bu "bir şaşırma ve bir karıştırma" olduğunu belirtmektedir.

Bediüzzaman bu karışıklığın, Risale-i Nur'un, Hz. Mehdi'nin üç temel görevinden biri olan "imanı kurtarmak" vazifesini üstlenmiş olmasından kaynaklandığını açıklamıştır. Bediüzzaman'ın açıkladığı gibi, tarih boyunca gönderilmiş olan tüm müceddidler Hz. Mehdi'nin görevlerinden bir tanesi yapmışlardır. Ancak Bediüzzaman da dahil olmak üzere "üç görev, hiçbir müceddid tarafından aynı anda yerine getirilmemiştir". Dolayısıyla tarihte Mehdilik konusunda bunun gibi benzetmeler pekçok kişiye yapılmıştır.

Ancak Bediüzzaman, "Hz. Mehdi'nin, hepsini birarada ve dünya çapında gerçekleştireceği görevlerini" anlatarak, bu Mehdilik iddialarının hiçbirinin doğru olmadığını ve Hz. Mehdi'nin ileride gelecek bir şahıs olduğunu açıklamıştır.

Büyük ıslam alimi Bediüzzaman Said Nursi Risale-i Nur Külliyatı'nda, sahih hadislerle bildirilen Hz. Mehdi'nin çıkışı ve ıslam ahlakını tüm dünyaya hakim kılması konusuna geniş yer vermiştir. Bediüzzaman bu açıklamalarında kendisinin Mehdi olmadığını da açıkça ifade etmiştir. Mehdiyet konusunda kendisine hüsn-ü zan besleyen kimselere "kendisinin Hz. Mehdi olmadığını" (Emirdağ Lahikası, s. 266), "Hz. Mehdi'nin yalnızca bir eri, neferi ve öncüsü olduğunu" (Barla Lahikası, s. 162), "eserleri ve yaptığı çalışmalar ile Hz. Mehdi'ye zemin hazırladığını" (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 189), "Hz. Mehdi'nin kendisinden bir yüzyıl sonra geleceğini" (Kastamonu Lahikası, s. 57) belirterek bu konuya açıklık kazandırmıştır.

Ancak Bediüzzaman eserlerinde bu konuyu hiçbir şüphe bırakmayacak şekilde, delilleriyle birlikte açıkladığı halde, Bediüzzaman'ın "...Bu hakikatdan anlaşılıyor ki; sonra gelecek o mübarek zat Risale-i Nur'u bir programı olarak neşr ve tatbik edecek (yazma ve dağıtma yoluyla yayacak ve uygulayacak). (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 9) sözleri doğrultusunda "Hz. Mehdi'nin Risale-i Nur'u kendisine bir program yapmasının, Bediüzzaman'ın "son müceddid" olduğunu gösterdiği" şeklinde bazı yanlış fikirler öne sürülmektedir. Bediüzzaman'ın "Risale-i Nur, bu asrı ve gelecek asırları tenvir edecek (aydınlatacak, nurlandıracak) olan bir mucize-i Kur'âniyedir (Kuran mucizesidir)." (Tarihçe-i Hayat, s. 463) sözleri de bu doğrultuda yanlış şekillerde yorumlanmakta; "Risale-i Nur'un gelecek asırlara yol gösterici özellikte olmasının, Bediüzzaman'ın Mehdi olabileceğinin işareti olduğu" dile getirilmektedir. Oysa ki "Hz. Mehdi'nin görevlerini yerine getirirken Risale-i Nur'dan istifade etmesi, Bediüzzaman'ın ya da Risale-i Nur'un Mehdiyet görevini üstlenmiş olduğunun bir göstergesi değildir."


480

08.03.2007, 17:27

ceka abiden alıntı

Alıntı


Zira Harun Yahya evrim teorisini çürütme gayesinde ,Allah'a bilim ile ulaşılabileceğini savunuyor. Aslında bir tuzağa çekiliyor. Müslümanların bilme karşı ezikliğini ilan ediyor.

Oysa Allah'ın ilimi bilimle münhasır değildir. Bilim biter Allah'ın ilmi bitmez.

Bilim dar bir dairedir. Dar bir dairede mücadele eden tuzağa düşmüştür.



Abi burayı tam anlayamadım evrim teorisini bilimle çürütmek islam adına

bilim yapmak değilmidir bilim kesin olarak evrimi çürütemezmi

çürüttügündede dinin değeri anlaşılacaktır harun yahya neden tuzaga

düşmüştür abi müsait zaamanda bir dipnot düşebilirmisin saygılar ceka abi

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir