Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

261

06.07.2005, 15:30

bir sorum var....

imam rabbani hz.lerinin mektubatında mehdinin mekkedeki bozuk imamı yok edeceği söyleniyor...

anlaşılan o ki işaret mezhepsiz vahhabiler üzerine...

üstad bediüzzaman hz.lerinin...

mezhepsizlere ve diğer ehli sünnet dışı bozuk mezheplere yaklaşımı nasıldır?...

risalelerle alakalı seyrettiğim bir cd'de

örneğin kader hususunda mutezile,cebriye gibi bozuk itikad mezheplerini fikren hareketsiz bırakıyor...

bunun dışında ehli sünnet dışı (müslüman olan ama bidat ehli olan)mezheplere yaklaşımı nasıldır....

262

06.07.2005, 16:35

Evliya keşfinde hata olabilir. Üstad bunun defaatle altını çizmiştir. 8.Mektub da ise, ımam Rabbanî hakkında üstadımın muhalifinedir diyerek kendi fikrini beyan etmiştir. Farklı olan fikri > Yakup aleyhisselamın oğluna (Yusuf a.s.) kuvvetli bağının sebebi aşk/muhabbet değil, şefkat/merhamettir.

Bu yüzden farklılık görmeye alışmak gerek.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

263

06.07.2005, 18:32

ımamı Rrabbani hangi mektubunda bu konuya değiniyor , yazabilirmisin faraklid_ kardeşim ?

WORLD

Acemi

Mesajlar: 40

Konum: ıstanbul

Meslek: Ateşe

Hobiler: Uluslar Arası ılişkiler

  • Özel mesaj gönder

264

06.07.2005, 20:13

Çantacı Necmi (Necmi ılgen) Abi Tarihçe-i Hayattan(Mehdi hakkında) ders yapıyor.

http://www.nurpenceresi.com/moduller.php?modul=dosyaizlet&op=2&id=700

http://bsn.nurpenceresi.com/np-GoruntuluDers/NecmiAbi-TarihceiHayat50.wmv

265

07.07.2005, 10:39

Alıntı

bir sorum var....

imam rabbani hz.lerinin mektubatında mehdinin mekkedeki bozuk imamı yok edeceği söyleniyor...

anlaşılan o ki işaret mezhepsiz vahhabiler üzerine...

üstad bediüzzaman hz.lerinin...

mezhepsizlere ve diğer ehli sünnet dışı bozuk mezheplere yaklaşımı nasıldır?...

risalelerle alakalı seyrettiğim bir cd'de

örneğin kader hususunda mutezile,cebriye gibi bozuk itikad mezheplerini fikren hareketsiz bırakıyor...

bunun dışında ehli sünnet dışı (müslüman olan ama bidat ehli olan)mezheplere yaklaşımı nasıldır....

değerli faraklit kardeşim;
sorduğunuz suale bir iki cevap vermek gerekirse:
Üstad Hz.leri Risale-i Nurda hizmetin merkezine iman ve inanç meselesini koymuştur.
Bütün diğer hadiseleri bu çerçevede ele almış; içtimai ve sosyal meseleleri bile iman ekseninde değerlendirmeye tabi tutmuştur. Üstad bütün problemlerin sebebini iman zaafiyeti olarak görür. Hatta Muhyiddini Arabinin mesleği olan vahdet-i vucud meşrebinin ortaya çıkma sebebplerinden birisinin de "aklın imani meselleri tam olarak anlayamadığı" olarak belirler.
ışte batıl mezhepler de bir ölçüde iman zaafiyeti olarak ortaya çıkmışlar. cebri ve mutelize zaten böyle, diğerleri de dolaylı olarak iman ile alakalı.
Risale-i Nur ise geçmiş zamanlarda meydana gelen tüm tartışmalı konuları çözüme kavuşturmuştur. Adeta bin yıldır ıslam aleyhine birikmiş olan problemlere tek tek açıklık getirlimiştir.
Evet bu gün batıl mezhepler doğrudan yaşamıyor.
şia ve vahhabi de eski sıkılığında değil.
müntesipleri fikren dağılmış.
ama batıl mezheplerin fikirleri zihinlerde yaşamaya devam ediyor.
ışte bu nedenle Risale-i Nurda imani tefekküre çok önem verilmiş.
insanlar imani tefekkürü elde ettikten sonra yanlış fikirlere kapılmazlar.
Ben sizin naklettiğiniz imam-ı Rabbani hazretlerinin o sözünü okumadım.
ama imamın sözü "Mehdinin her türlü problemi halledeceğine" bir işarettir.
Nitekim Risale-i Nur da böyle yapmıştır.
içtimai, sosyal ve siaysi hayatı iman eksenine oturtarak istikamet tayini yapmıştır. Her meseleyi iman hakikatlerine bağlamıştır. Tıpkı Resullulah(asm) asr-ı saadette yaptığı gibi öncelikle iman hadisesini halletmiştir.
Zaten Resullullah Efendimiz "Mehdi'yi adı adıma , babasının adı babasının adına" benzer diyerek bu hakikate işaret etmiştir. Yani Mehdi tam olarak Peygamberimiz gibi bir hizmet yapacak.
saygılar

266

07.07.2005, 12:24

nesli cedid kardeşim...

şu an mektubat yanımda değil....

mektup numarasıda hatrımda değil....

inşallah yarın birebir alıntı yapıp mektup numarasıyla beraber yazarım...

bendeki çeviri hüseyin hilmi ışığın çevirisi...

elinizde varsa fihrist kısmında görebilirsiniz...

ahmed said bey...

üstad ahir zaman mehdisimidir,bir öncü mehdimidir yoksa sadce büyük bir müceddidmidir bilmiyorum ama söylediklerinize katılıyorum...

267

07.07.2005, 20:20

imam rabbaninin mektubatının 255.mektubunda geçmektedir...mehdi dini yayacak sünneti diriltecek medenideki alim bidatı güzel gösterecek mehdi medinedeki alimi öldürecek denmektedir...

268

08.07.2005, 11:28

ımam-ı Rabbani 255.mektubunda :

"ışitdiğimize göre, Hazret-i Mehdî, hükûmet sürdüğü zemân, dîni yayarken ve sünneti diriltirken, bid’at işlemeğe alışmış olan Medînedeki âlim, bid’ati güzel sandığı ve ibâdet olarak yapdığı için, hazret-i Mehdînin emrlerine şaşarak, (Bu adam, bizim dînimizi yok etdi ve milletimizi öldürdü) diyecekdir. Hazret-i Mehdî “rahmetullahi aleyh” bu âlimi öldürecekdir. Onun güzel sandığı bid’atin, kötü olduğunu bildirecekdir. " diyor.

Medinede , bid'at üzerine olan (faraklit kardeşin tesbiti güzel , yani büyük ihtimal Vehhabilik kast ediliyor olabilir ) bir Alimin , Hazret-i Mehdi veya onu temsil eden cemaatiinin , ilmi ve mukni yaklaşımı ile bu Fikri ıslah edeceğinden bahsediyor.

Bu konuda ımamı Rabbani ile Bediüzzamanın yaklaşımlarında herhangi bir tekellüfe hacet olmasa gerek ! Mehdi Hazretleri geldi diyen kardeşlerimiz , bu olayı Mehdi Hazretlerinin cemaati (şahs-ı manevisi) olarak bakarlarsa , ımamı Rabbani Hazretlerinide bu noktadan Haklı çıkarmış olurlar !

8.Mektubtaki , Üstadın , mecaz-i aşkı makam-ı nübüvvete layık görmeme bahsi noktasında , ımamı Rabbaniden farklı düşünmesi , her konuda ımamı Rabbani ile farklı olmasını ihtiza etmez...

269

08.07.2005, 12:37

Alıntı

faraklit kardeşin tesbiti güzel , yani büyük ihtimal Vehhabilik kast ediliyor olabilir


"Zamanın sesi" isimli kitapta üstadın çocukluk hayatı anlatılır iken, valiye gelen iki tane vahhabi, munazara etmek isterler. vali molla fethullahı çağırır. molla fethullah munazaradan kaçar. aklına bediüzzaman gelir ki daha 14 yaşında. üstadı çağırırlar ve vahhabilere öyle bir anlatırki ağızlarını açıp bir kelam edemezler. ve çıkıp giderler. anlattığın olaya eşdeğer bir bölüm. eğer bulursam sayfasını size iletirim.

270

08.07.2005, 14:55

Evet, ben de okumuştum, bu olay ve Üstad vesileyle Vehhabilerin Türkiye'ye intişarı engelleniyor.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

271

11.07.2005, 11:18

arkadaşlar;
ımam-ı Rabbani hz.lerinin sözünü baz alarak meseleleyi sadece Vahhabi noktasına kilitlemek uygun değil.
zira "Medinedeki alim" tabirinden de böyle bir mana çıkarmak eksik görünüyor.
zira ıslam alemine sıkıntı veren sadece Vahhabiler değil.
üstelik Vahhabiler de dahili bir hareket olark gözüküyor.
Üstad Hz.leri mektubat adlı eserinde vahhabiliğin temellerini izah etmiş.
bu nedenle bidat deyince daha geniş anlamak lazım.

Medine deyince de genel olarak Hilafet merkezi akla gelmeli.
Zira Üstad hz.leri ahirzaman hadislerinin hep hilafet merkezinde meydana geleceğini, hadisleri yorumlayanların da hilafet merkezini Mekke, Medine, şam vs. gibi yerlerde devam edeceğini zannetiklerinden, ahirzman hadislerinin bu şehirlerde geçeceğini zannetikleirni, halbuki Mehdi ve Deccal hadislerinin hilafet merkezinde zuhur edeceğini beyan etmiştir.
Bu nedenle ımamı rannabi hazretlerinin sözlerindeki medine de ıstanbul-ankara olabilir.
zira ıslamı yıkmaya çalışan bidatlar hep burada zuhur etmiştir.
ışte "Ben Mekkede de olsam buraya gelirdim" sözünü Üstada söyleten sır budur.
Ezanın değiştirlmesi, Kuarnın okunmasının değiştirlmesi, Dini sembollerin yok edilmeye çalışılması, din yerine milliyetçiliğin konulması vs gibi Tek Parti ıdaersinin yaptığı icraatlar en büyük bidatlardaır. ışte bunları destekleyen ve ülemaussu olarak adlandırılan alimler de ımamı rabbani hz.lerinin söylediği alimlerin başında gelir.

özet olarak:
meseleye biraz daha geniş cepheden bakılmalı.

272

11.07.2005, 14:02

vahhabiligin sahsinda her turlu mezhepsizlik-reformculukda olabilir....

Risale Okuyorum

Üyeliği İptal Edildi

  • "Risale Okuyorum" bir erkek
  • "Risale Okuyorum" adlı kullanıcı yasaklandı

Mesajlar: 663

Konum: Ankara

Meslek: Öğrenci

Hobiler: İnternet, Risale-i Nur

  • Özel mesaj gönder

273

23.07.2005, 19:08

Alıntı sahibi ""nesl-i cedid""


O ZAMAN EL-CEVAB :

1-) Bahse konunu yazının bir üst cümlesinde Üstad : ".....Bana hücum eden garazkarların en esaslı sebebi, Mustafa Kemal in dostluğu ve tarafgirliği vesilesiyle beni eziyorlar..... " diyor !

yani , kendisine hücum eden düşmanların garazlarının sebebinin , Mustafa Kemalin kendisi ile olan dostluğuna bağlıyor ve ilave diyor : "...otuz sene evvel bir hadis-i şerifin ihbarıyla Kur’ân a zararlı öyle bir adam çıkacak dediğimi ve sonra Mustafa Kemal o adam olduğunu zaman gösterdi."

Dikkat edilirse , burda Bir(1) Hadisi şerfiten bahsederken , Halbuki Süfyan ile ilgili Üstad yine Risalelerde 10 larca hadis naklediyor ! Demek , bahse konu Süfyan kast edilmiyor , belki yine ıslama farkında olarak veya olmayarak zarar verecek bir kişiden bahsediyor !Ama Süfyan olmasa gerek , çünkü o zaman bir çok hadis demeli idi !

http://www.risaleinurenstitusu.org/index.asp?Section=Kulliyat&Book=EmirdagL ahikasi&Page=247

2-) Üstad Hazretleri , şualarda , bir Mahkeme iddiası olan Mustafa Kemal'e Süfyan dediğinden dolayı yapılan ithamı bakın nasıl red ediyor :

Hata-Cevab Cetveli

(Mahkeme ıddiası) 65: Süfyan ve bir ıslâm deccalı, Mustafa Kemâl olduğu Beşinci şuada anlaşılıyor.

Cevaben :Beşinci şua, küllî bir surette, çok zaman evvel müteşabih bir hadîsin bir tevilini beyan etmesi ve itiraznamemde kat’î cevabı verilmesi, bu zâhir yanlışı ve medâr-ı mesuliyet olması büyük hatâ olduğunu gösteriyor. Eğer mesuliyet varsa, bu ince, küllî mânâyı böyle cüz’î bir şahsa tatbik edip mahkemede teşhir eden kimse mes’ul ve suçlu olur.

http://www.risaleinurenstitusu.org/index.asp?Section=Kulliyat&Book=Sualar&P age=361

Yani Süfyan gibi mana ve tahribat bakımından büyük bir hususu , Mustafa Kemal gibi cüz-i bir şahısa tatbik etmek , iddia sahiblerinin kusurudur !

3-) Yine Üstad , Tarihçe-yi Hayatta :"...gizli Islamiyet düşmanları yine bir entrika çevirip Risale-i Nur’a ve müellifi Bediüzzaman’a sû-i kastla, "Bediüzzaman gizli cemiyet kuruyor, halkı hükûmet aleyhicıe çeviriyor, inkılapları kökünden yıkıyor, Mustafa Kemal’e deccal, süfyan, din yıkıcısı diyor, bunu hadîslerle ispat ediyor" gibi bir sürü bahaneler ve planlarla ittiham edilerek...."

Yani , bir itham olduğunu belirtiyor !

http://www.risaleinurenstitusu.org/index.asp?Section=Kulliyat&Book=Tarihcei Hayat&Page=349


4-) Yine Üstad , Emirdağ lahiksaında :".....hadis-i şerifin haber verdiği o müthiş şahıs kendisi olduğunu, hayat ve mematıyla gösteren Mustafa Kemal’e bir mahrem eserde "din yıkıcı, süfyan" dediğimizi ve "kalblerdeki sevgisini bozmaya çalıştığımızı" isnad edip kararnamede mahkûmiyetimize sebep olduğunu..."

Bir isnad olduğunu beyan ediyor !

http://www.risaleinurenstitusu.org/index.asp?Section=Kulliyat&Book=EmirdagL ahikasi&Page=295

5-) Yine Üstad , Emirdağ lahikasında : ".....savcının garazkârlığı sebebiyle, mahkeme heyeti demişler ki: "Said ve arkadaşları, Mustafa Kemal’e ’din yıkıcı, süfyan’ demişler ve kalblerdeki sevgisini bozmaya çalışmışlar. Onun için mahkûm ediyoruz." Acaba, ölmüş gitmiş bir adamın şahsına karşı bin defa böyle itiraz da olsa şahsî bir dâvâ oluyor."

yani , Üstad , diyorki : "Farzedinki bunun bin kez daha şiddetlisini desek bile , nasıl şahsi bir dava olabiliyor ?" Yani , demedik !


6-) Yine Üstadın , Kastamonu Lahikasında dediği üzere : " ....Deccal ve Süfyan ünvanları, Risale-i Nur şakirtleri yabanîlere karşı lüzumsuz medâr-ı bahis ve münazaa edilmemek lazımdır "

ihtarına rağmen , bu konunun gereksiz yere gereksiz ortamlarda münzara edilmesi , biz Nur talebelerine yakışmıyor !

http://www.risaleinurenstitusu.org/index.asp?Section=Kulliyat&Book=Kastamon uLahikasi&Page=192

7-) Üstad'ın şu ifadesi :

"Ta ahir zamanda, hayatın geniş dairesinde asıl sahipleri, yani Hz. Mehdi ve şakirtleri , Cenab-ı Hakk'ın izniyle gelir, o daireyi genişletir ve o tohumlar sünbüllenir. Bizler de kabrimizde seyredip Allah'a şükrederiz." (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 138- Kastamonu Lahikası, 72)


yani , Üstad hem Mehdiden hemde mehdinin taleblerinin ayrı ayır zikrediyor , ve kendisi kabirde olduğunda bunların gerçekleşeceğine , tekellüfsüz beyan ediyor !


8- ) Üstadın şu ifadesi :

"Büyük Hz. Mehdi'nin çok vazifeleri var. Ve siyaset aleminde, diyanet aleminde, saltanat aleminde, cihad aleminde." (şualar, sf. 456)

Üstad , Siyaset ve Saltanat aleminde vaizfe yapmamıştır !


9-) Üstadın ifadesi ile :

"O zatın üçüncü vazifesi, Hilafet-i ıslamiyeyi ıttihad-ı ıslam'a bina ederek, ısevi ruhanileriyle ittifak edip din-i ıslam'a hizmet etmektir"(Sikke-i Tasdik-i Gaybi, sf. 9)

Üstadın , isevi ruhanilerle ittifak kurup ıslama hizmet ettiği vaki olmamıştır. Bahse konu O Zat ibaresi , şahs-ı maneviyeye değil , bizzat mehdi resule atf oluyor !



SONUÇ :

1-) Süfyan-deccal bahsi heryerde uluorta konuşulacak bir mesele değildir !
2-) şualarda , açık ve seçik olarak , Hata-cevab cetvelinde mahkeme iddiasında bahse konu Süfyan iddiasının hatalı olduğunu , bu izlenimi elde edenlerin hatalı olduğunu tekellüfe mahal kalmadan yer veriyor !
3-) Risale-i Nuru bir bütün olarak bakıldığında , Üstadın mehdiyyeti temsil makamında olduğu , o Makama isnaden , aynen nasılki Hızır Makamının sahibi bazen ayn-ı Hızır olarak telakki edilirse , kendiside bunu beyan etmiştir !


Lütfen , tekellüf hastalığını bırakalım ! Tekellüf ede ede , Elmas kıymetindeki Hakikatleri , maden hükmüne indirgemiyelim !
"şimdi oku, kabirde okuyamazsın!" (Zübeyir Gündüzalp)

Mesajlar: 1,518

Konum: istanbul

Meslek: NURolog

  • Özel mesaj gönder

274

24.07.2005, 06:08

RıSALE-ı NUR VE SON MÜCEDDıD MES’ELESı

ıttihad ılmi Araştırma Heyeti

Bazı çevrelerce Risale-i Nur’a veya Bediüzzaman’a atfen, müceddiddir, değildir veya geçmiş asrın müceddididir gibi iddialar ileri sürülmesi üzerine, mes’eleyi asıl kaynağı Risale-i Nur’dan araştırma ihtiyacı doğmuştur.

Önce usulî bir esas zikredilecek. Malumdur ki, dinî mes’elelerin isbat ve tahkikinde, söz sahibi dinî büyük şahsiyetlerin kitap ve sünnete istinaden yazdıkları temel kitaplar esas alınır. Bu sahada beşerî mülahaza ve şahsî kanaatlar, hakikî bir değer taşımaz. Bilhassa bir mes’ele mezkür me’haz kitaplarda ele alınıp tesbit edilmiş ise, o mes’elede kitabı esas almak, dine bağlılığın gereğidir. Aksi halde kişinin dine bağlılığı ve sadakatı şaibelidir.

ışte bu nokta-i nazardan Bediüzzaman Hz. ve Risale-i Nur’un son müceddidliği mes’elesini bizzarure kitaptan arayacağız ve aramaya başlıyoruz.

Hz. Üstad diyor ki:

“Risale-i Nur'un yüz bin nüshalarının bâki dilleri susmaz, konuşur. Ve hâlis talebeleri, binler kuvvetli lisanlar ile o kudsî ve küllî vazife-i Nuriyeyi şimdiye kadar olduğu gibi, inşâallah kıyamete kadar devam ettirecekler.” (şualar sh: 377)

“Evet, dünya ilim ve irfan sahasına Türkiye’den bir güneş doğmuştur. Bu yeni doğan güneş, bin üç yüz yıl evvel âlem-i beşeriyete doğmuş olan güneşin bir in'ikâsıdır ve o manevî güneşin her asırda parlayan lem'alarından birisidir ve beklenilen son mucize-i manevîsidir!” (Tarihçe-i Hayat sh: 156)

Mezkür iki parçada siyah yazılı beyanlar, kesindir, te’vil kaldırmaz.

“Risale-i Nur, Kur'anın son asırlarda beklenen bir mu'cize-i mânevîsi olarak tulû etmiş.” (Tarihçe-i Hayat sh: 155)

“Üstad, Nurların yazılmasına, teksirine çok ehemmiyet verirdi. "Risale-i Nur, bu asrı ve gelecek asırları tenvir edecek olan bir mucize-i Kur'âniyedir." deyip, Nur'a ait hizmeti, zamanın en büyük meselesi olarak kabul eder, bu ehemmiyetle davranırdı.” (Tarihçe-i Hayat sh: 463)

“Nur Risaleleri, şiddetli ihtiyaç zamanında te'lif edildiğinden, her yazılan risale, gayet şifalı bir tiryak ve ilâç hükmünü taşıyor ve öyle de tesir edip pek çok kimselerin manevî hastalıklarını tedavi ediyor. Risale-i Nuru okuyan her bir kimse; güya o risale kendisi için yazılmış gibi bir hâlet-i ruhiye içinde kalarak büyük bir iştiyak ve şiddetli bir ihtiyaç hissederek mütalâa ediyor. Nihayet öyle eserler vücuda geliyor ki; bu asır ve gelecek asırların bütün insanlarının imanî, ıslâmî, fikrî, ruhî, kalbî, aklî ihtiyaçlarına tam cevab verecek ve kâfi gelecek Kur'anî hakikatlar ihsan ediliyor.” (Tarihçe-i Hayat sh: 160)

Tarihçe-i Hayat eserinde Bediüzzaman Hazretlerine atfen deniliyor ki:

“Cenab-ı Hak; Kemâl-i Rahmetiyle bu ferd-i ferîdi, kemalât-ı insaniyenin bütün envaını câmi bir istidadda yaratmış ve bu istidadların da azamî şekilde inkişafını irade etmiş ki; bu müstesna zatı, ıslâmiyet ağacının son asırlara uzanan ve binler dal budak salan Risale-i Nur şahs-ı mânevîsi itibariyle bütün hakaikde "üstad-ı küll" hükmüne getirmiş ve topyekûn ıslâmiyet hakikatlarının bir aks-i nurunu ve tecellisini Risale-i Nur şahs-ı mânevîsinde dercederek, ehl-i hakikat ve kemali hayretle baktırmış ve böylece, Risalet-i Ahmediye ve hakikat-ı Muhammediyenin câmi bir âyinesi olan Risale-i Nur ile Said Nursî, bir Said olarak çürümüş, erimiş; fakat mânen bütün âlem-i ıslâm olarak tevellüd etmiş, beka bulmuştur. Ve tâ kıyamete kadar Risale-i Nur bâki kalacak ve daima tekemmül edecektir.” (Tarihçe-i Hayat sh: 168)

Bediüzzaman Hazretlerinin yüksek şahsiyetini tavsif eden bir yazıda deniliyor ki:

“Mezaya-yı âliye ve fezail-i ilmiyesiyle de din-i Muhammedî'nin (A.S.M.) neşrinde ve isbatında bir kemal-i tam halinde rû-nüma olmuş olan böyle bir zât elbette Seyyid-ül Enbiya Hazretlerinin (A.S.M.) en yüksek iltifatına mazhar ve en âlî himaye ve himmetine naildir. Ve şübhesiz o Nebiyy-i Akdes'in (A.S.M.) emr u fermanıyla yürüyen ve tasarrufuyla hareket eden ve onun envâr ve hakaikına vâris ve ma'kes olan bir zât-ı kerim-üs sıfattır.

Envâr-ı Muhammediyeyi (A.S.M.) ve maarif-i Ahmediyeyi (A.S.M.) ve füyuzat-ı şem'-i ılahîyi en müşa'şa' bir şekilde parlatması ve Kur'anî ve hadîsî olan işarat-ı riyaziyenin kendisinde müntehî olması ve hitabat-ı Nebeviyeyi (A.S.M.) ifade eden âyât-ı celilenin riyazî beyanlarının kendi üzerinde toplanması delaletleriyle, o zât hizmet-i imaniye noktasında risaletin bir mir'at-ı mücellası ve şecere-i risaletin bir son meyve-i münevveri ve lisan-ı risaletin irsiyet noktasında son dehan-ı hakikatı ve şem'-i ılahînin hizmet-i imaniye cihetinde bir son hâmil-i zîsaadeti olduğuna şübhe yoktur.” (şualar sh: 670)

“Risale-i Nur'un mümtaz bir hasiyeti, imanın en son ve en küllî istinad noktasını, kuvvetli ve kat'î beyan olduğundan; bu hasiyet Âyet-ül Kübra Risalesi'nde fevkalâde parlak görünüyor. Ve bu acib asırda mübareze-i küfür ve iman, en son nokta-i istinada sirayet ederek ona dayandırıyor......Ehl-i imana hücum eden ehl-i dalalet, -bu asır cemaat zamanı olduğu cihetiyle- cem'iyet ve komitecilik mayesiyle bir şahs-ı manevî ve bir ruh-u habis olmuş, Müslüman âlemindeki vicdan-ı umumî ve kalb-i küllîyi bozuyor. Ve avamın taklidî olan itikadlarını himaye eden ıslâmî perde-i ulviyeyi yırtıyor ve hayat-ı imaniyeyi yaşatan, an'ane ile gelen hissiyat-ı mütevâriseyi yandırıyor. her bir müslüman tek başıyla bu dehşetli yangından kurtulmaya me'yusane çabalarken, Risale-i Nur Hızır gibi imdada yetişti. Kâinatı ihata eden son ordusunu (*) gösterip ve ondan mukavemetsûz maddî, manevî imdad getirmek hizmetinde hârika bir emirber nefer olarak Âyet-ül Kübra Risalesi'ni ımam-ı Ali (R.A.) keşfen görmüş, ehemmiyetle göstermiş.” (Kastamonu Lahikası sh: 55)

“Lillahilhamd Risalet-in Nur, bu asrı belki gelen istikbali tenvir edebilir bir mu'cize-i Kur'aniye olduğunu çok tecrübeler ve vakıalar ile körlere de göstermiş. Ona ait medh ü senanız tam yerindedir; fakat bana verdiğinizden, binden birine de kendimi lâyık göremem.” (Kastamonu Lahikası sh: 6)

Keza, bu müteaddid parçalardaki siyah yazılmış beyanlar gayet sarih olduğu halde, bu ifadelerde te’vile kaçmak, kişinin şahsî arzusuna bağlı kaldığına delalet eder.

Risale-i Nur’un şahs-ı manevîsi tasvir edilirken deniliyor ki:

“Sen bir şiir-i destanî değilsin. Fakat o kadar fasih ve belig ve edalı ve sadâlı ve nağmeli yazılmış ve bütün harflerin birbirine dayanarak kelime ve kelâmların siyak u sibak, intizam ve insicam ile dizilmiş ve bunlar birbirine o kadar kuvvet ve kudret ve metanet vermiş ki; mensur ve Türkî ibareli olduğun halde, yine mislin getirilemez. Senin gibi parlak bir eser bir daha kimseye nasib olmaz...... Senin bürhanlarındaki kuvvet ve kanaat ve asalet ve cezaletin, insanın irade ve ihtiyarını alıp teshir ediyor. Herkesi kendine çekip râm ediyor. Hele o güzel teşbih ve tabirlerin bir misli, bir daha bulunup söylenemez. Sendeki mukayese ve muhakemelerin, vak'a ve temsillerin bir benzeri ve bir naziri bir daha getirilemez.” (Konferans sh: 85-86)

“Risale-i Nur gerek bu asrın, gerekse önümüzdeki asrın beşeriyetini fikir karanlıklarından kurtarıp tenvir ve irşad edecektir.” (Hutbe-i şamiye sh: 153)

“Risale-i Nur müellifi muazzez Üstadımız, uzun yıllar boyunca hizmet-i Nuriyenin muhtelif safhalarında talebeleriyle birlikte mâruz bırakıldığı çeşitli hallerde, zaman ve zemine münasip ve o hallere muvafık ders, îkaz ve irşadlarda bulunmuştur. Risale-i Nur’daki hakaik, nasılki doğrudan doğruya feyz-i Kur’an’dan mülhem hakaik-ı imâniyedir; zaman ve zemine göre değişmez, ebedî hakikatlardır. O kudsî hakaikın ders ve taliminde, neşir ve ilânatında da hizmete taalluk eden irşad, îkaz, teşvik ve tergîbi tazammun eden şu gelecek mes’eleler de herhalde değişmez dersler ve esasattır ki, Nur Talebeleri hayatın ve hizmetin muhtelif saha ve safhalarında onlardan istifade ederler, müşkilatlarını giderirler.” (Hizmet Rehberi sh: 8)

“Evvelâ: Bâki bir hakikat, fâni şahsiyetler üstüne bina edilmez. Edilse, hakikata zulümdür. Her cihetle kemalde ve devamda bulunan bir vazife, çürümeye ve çürütülmeye maruz ve mübtela şahsiyetlerle bağlanmaz; bağlansa, vazifeye ehemmiyetli zarardır.” (Emirdağ Lahikası-1 sh: 70)

“Aziz, sıddık kardeşlerim!

Evvelâ: Nur'un ehemmiyetli ve çok hayırlı bir şakirdi, çokların namına benden sordu ki: Nur'un hâlis ve ehemmiyetli bir kısım şakirdleri, pek musırrane olarak âhirzamanda gelen Âl-i Beyt'in büyük bir mürşidi seni zannediyorlar ve o kadar çekindiğin halde onlar ısrar ediyorlar. Sen de bu kadar musırrane onların fikirlerini kabul etmiyorsun, çekiniyorsun. Elbette onların elinde bir hakikat ve kat'î bir hüccet var ve sen de bir hikmet ve hakikata binaen onlara muvafakat etmiyorsun. Bu ise bir tezaddır, herhalde hallini istiyoruz.

Ben de bu zâtın temsil ettiği çok mesaillere cevaben derim ki: O has Nurcuların ellerinde bir hakikat var. Fakat iki cihette bir tabir ve tevil lâzım:

Birincisi: Çok defa mektublarımda işaret ettiğim gibi, Mehdi-i Âl-i Resul'ün temsil ettiği kudsî cemaatinin şahs-ı manevîsinin üç vazifesi var. Eğer çabuk kıyamet kopmazsa ve beşer bütün bütün yoldan çıkmazsa, o vazifeleri onun cem'iyeti ve seyyidler cemaati yapacağını rahmet-i ılahiyeden bekliyoruz. Ve onun üç büyük vazifesi olacak:

Birincisi: Fen ve felsefenin tasallutuyla ve maddiyyun ve tabiiyyun taunu, beşer içine intişar etmesiyle, her şeyden evvel felsefeyi ve maddiyyun fikrini tam susturacak bir tarzda imanı kurtarmaktır. Ehl-i imanı dalaletten muhafaza etmek ve bu vazife hem dünya, hem herşeyi bırakmakla, çok zaman tedkikat ile meşguliyeti iktiza ettiğinden, Hazret-i Mehdi'nin o vazifesini bizzât kendisi görmeğe vakit ve hal müsaade edemez. Çünkü hilafet-i Muhammediye (A.S.M.) cihetindeki saltanatı, onun ile iştigale vakit bırakmıyor. Herhalde o vazifeyi ondan evvel bir taife bir cihette görecek. O zât, o taifenin uzun tedkikatı ile yazdıkları eseri kendine hazır bir proğram yapacak, onun ile o birinci vazifeyi tam yapmış olacak. Bu vazifenin istinad ettiği kuvvet ve manevî ordusu, yalnız ihlas ve sadakat ve tesanüd sıfatlarına tam sahib olan bir kısım şakirdlerdir. Ne kadar da az da olsalar, manen bir ordu kadar kuvvetli ve kıymetli sayılırlar...... şimdi hakikat-ı hal böyle olduğu halde, en birinci vazifesi ve en yüksek mesleği olan imanı kurtarmak ve imanı tahkikî bir surette umuma ders vermek, hattâ avamın da imanını tahkikî yapmak vazifesi ise, manen ve hakikaten hidayet edici, irşad edici manasının tam sarahatını ifade ettiği için, Nur şakirdleri bu vazifeyi tamamıyla Risale-i Nur'da gördüklerinden, ikinci ve üçüncü vazifeler buna nisbeten ikinci ve üçüncü derecedir diye, Risale-i Nur'un şahs-ı manevîsini haklı olarak bir nevi Mehdi telakki ediyorlar.” (Emirdağ Lahikası-1 sh: 265-266)

“Evet dinin, şeriatın ve Kur'an'ın yüzden ziyade tılsımlarını, muammalarını hall ve keşfeden ve en muannid dinsizleri susturup ilzam eden ve Mi'rac ve haşr-i cismanî gibi sırf akıldan çok uzak zannedilen Kur'an hakikatlarını en mütemerrid ve en muannid feylesoflara ve zındıklara karşı güneş gibi isbat eden ve onların bir kısmını imana getiren Risale-i Nur eczaları, elbette Küre-i Arz ve küre-i havaiyeyi kendi ile alâkadar eder ve bu asrı ve istikbali kendi ile meşgul edecek bir hakikat-ı Kur'aniyedir ve ehl-i iman elinde bir elmas kılınçtır.” (Emirdağ Lahikası-1 sh: 47)

“Hazret-i ımam-ı Ali Radıyallahü Anhü, Kaside-i Ercuze'sinde deyip, bu zamanda tamim edilen ecnebi harflerine bakıp, bu cümledeki harflerin cifrî ve ebcedî rakamlarının bu zamana parmak basmalarıyla vaki' cereyan-ı küfriyaneye işaret ettiği gibi; hem Ercuze'sinde, hem Ercuze'yi teyid ve takviye eden Kaside-i Celcelutiye'sinde sarahata yakın fıkrasıyla, o cereyanın karşısında vücudu ziyasıyla anlaşılan ve zulmetin pek şiddetli ve sisli, yakıcı dehşetine karşı sönmeyen ve gittikçe zulmeti yararak dünyayı ziyalandırmaya çalışan Risale-i Nur'a ve müellifine hususî iltifatını deyip, âhirzamana kadar Risale-i Nur'un bedi' bir surette ışık vermesini ve yanmasını dua ve niyaz eden ve Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın en mühim bir şakirdi ve ulûmunun birinci naşiri olan Hazret-i ımam-ı Ali Radıyallahü Anhü, bidayet-i ıslâmda Kur'anın aleyhine açılan çok kapılara karşı mübarek ism-i a'zamı şefi' tutup kahramanane ve merdane hakaik-i şeriatı ve esas-ı ıslâmiyeti muhafazaya çalıştığı gibi, âhirzamanda bütün bütün Kur'ana muhalefet eden zendeka cereyanına karşı, aynı ism-i a'zamı şefi' ve melce' ve tahassüngâh ittihaz edip cerhedilmez Kur'anın i'cazından gelen ve hâtem-i mu'cizeyi gösteren Risale-i Nur'un sönmez nuruyla ve susmaz lisanıyla şecaatkârane mukabele ve mukavemet edip, yerin yüzünü yakıp çok çiçekleri kurutan zendeka nârını, ism-i a'zamın kibriyalı, azametli nuruyla ve ısm-i Rahman ve Rahîm'in şefkatli ve re'fetli tecellisinden nebean eden âb-ı hayat ile söndüren; ve yanan yerlerde kuruyan nehir ve bağ çiçeklerine mukabil, dağlarda ve kırlarda sema yağmuru ve rahmetiyle hararete mütehammil ve şiddet-i bürudete dayanıklı çiçekleri yetiştiren Risale-i Nur'u görmesi ve şefkatkârane ve tesellidarane ve kerametkârane bakması, Hazret-i ımam-ı Ali Radıyallahü Anh'ın makam-ı velayetinin iktiza ettiğini hakkalyakîn gösterir.” (Lem’alar sh: 447)

Yukarıda Risale-i Nur eserlerinden kısmen nakledilen beyanların neticesi olarak deriz ki: Risale-i Nur’a bağlı olanlar için sarahat üzere bağlayıcı kat’iyetiyle, Risale-i Nur son müceddid ve mehdidir.

Risale-i Nur’dan nakledilen mezkür parçaların bir kısmı bizzat Bediüzzaman Hz. tarafından yazılmıştır. Diğerleri ise yakın talebelerinin ifadeleri olup hepsi de Hz. Üstad’ın tashih ve tasvibinden geçmiştir.

Risale-i Nur’da nazara verilen gelecek zat mes’elesi ise, yine Risale-i Nur’da sarahat üzere beyan ediliyor ki O zat Risale-i Nur’a bağlı olup Risale-i Nur’u kendine hazır bir proğram yapacak ve ikinci ve üçüncü vazifeleri icra edecektir.

Bu gibi beyan ve ifadelerin neticesi gösteriyor ki, O gelecek zat, Hz. Üstad’ın ve Risale-i Nur’un derecesinde olması veya geçmesi mezkür nakiller müvacesinde düşünülemez.

Keza böyle mesail, itikadî kat’iyeti isteyen mes’elelerden değildir. Ancak şu hususlar unutulmamalıdır ki Risale-i Nur’un hakaik-i imaniyeyi, Kur’an’ın çok ehemmiyetle ve tekraratla nazara verdiği kitab-ı kâinattan isbat etmesi ve isbatındaki harikalığı ve Hz. Üstad’ın beynelminel ifsad cereyanının dehşetli hücumları karşısında tavizsiz mukabele etmesi gibi fiilî vakıalar insafla düşünülürse, Bediüzzaman’ın beklenen son dinî şahsiyet olduğu anlaşılır.

Ek: ıfhamnameden

29. Mektubun Ye­dinci Kısmının sonundaki ikinci sualin birinci ve ikinci işaretlerinden birinci ışa­rette Mehdinin âlemi ıslah etmesinin imkanını, hem Kud­ret-i ılahiye noktasından, hem esbab dairesi ve Hikmet-i Rabbaniye açısından ispat ettikten sonra, ikinci işarette: “Hazret-i Mehdinin cem’iyet-i nuraniyesi süfyan komi­tesinin tahribatçı rejim-i bid’atkaranesini tamir edip, sünnet-i seniyyeyi ihya edecek. Yani Alem-i ıslâmiyette risalet-i Ahmediyeyi (A.S.M.) inkâr niyetiyle şeriat-ı Ahmediyenin tahribine çalışan Süfyan Komitesi Haz­ret-i Mehdi Cemiyetinin mu’cizekar kılıncıyla öldürü­lecek ve dağıtılacak…”

Bunun devamında da, Hazret-i ısa’nın (A.S.) yapacağı hizmet ve vazifelerini şerh eylemiştir.

ışte dikkat edilirse; Hazret-i Üstad Onbeşinci Mek­tupta: “Süfyanın Risalet-i Muhammediyeyi inkar ile şeriat-ı ıslâmiyeyi tahrib etmeya çalışmasına karşı âl-i beyt-i Nebeviyenin silsile-i nuraniyesine bağlanan ehl-i velayet ve ehl-i kemalin başına geçecek âl-i beytten Muhammed mehdi isminde bir zat-ı nuranî o süfyanın şahs-ı manviyesi olan cereyan-ı münafıkaneyi öldürüp dağıtacaktır.” diyor

şeriat-ı ıslâmiyenin tahribine çalışan süfyan ve komi­tesini kim ispat etmiş, ortaya koymuş ve göstermiş ise; ve onun müthiş ve komiteli tahribatını gün yüzüne çıkar­mışsa, Kur’anın en keskin elmas kılınçlı bürhanlarıyla din-i ıslâmın esasatını ve imanın erkanını delail-i akliye ve hadsiyat-ı vicdaniye ile ispat edip tamir etmiş ise; ahirzamanın sahibi odur. Ve o ise hiç şüphesiz Hazret-i Bediüzzamandan başka kimse değildir ve bu noktada onun eşi ve benzeri alemde görülmüyor.

Demek beklenen Mehdi-i A’zam mutlaka O dur ve onun teşkil eylediği Risale-i Nur cemiyeti ve cemaatıdır ki biiznillah kıyamete kadar devam edecek ve Mehdinin va­risleri olarak bütün hizmetleri yerine getireceklerdir inşal­lah.

oNUR

Stajyer

Mesajlar: 142

Konum: Istanbul

Meslek: Öğrenci

  • Özel mesaj gönder

275

25.07.2005, 04:59

Risale OKuyorum'un alıntığı yaptığı nesli cedid kardeşimizin yazısı bir talihsizlik olmuş. Risale-i Nur'dan ve Üstaddan çok uzak manalar çıkarmışsınız.

Tebrikler(!)
ıhya-yı din, ihya-yı millettir. Hayat-ı din, nur-u hayattır.

ismas

Acemi

Mesajlar: 9

Konum: üsküdar

Meslek: mak.müh.

Hobiler: Risale-i Nur

  • Özel mesaj gönder

276

26.07.2005, 10:58

Ustad'i sevme olcusu-bence-Kur'an'dan teressuh eden Risale-i Nurlara talebellilik nisbetindedir.Risale-i Nurlari, Kur'an'daki kudsiyet ve Kur'an hakikatlerini anlamak için okumak nerede?
Risale-i Nurlardan kendi zeminlerine/davalarina delil aramak icin okumak nerede?
Risale-i Nurlari-hiçbir eserini ayirtetmeden-tekrar tekrar okuyan hicbir kimsenin,Mehdi gibi bir problemi oldugunu dusunmuyorum.
-Bence-Peygamberlik makami nasil Hz.Muhammed ile hitam bulmus ise,ayni sekilde Mehdilik makami da Bediuzzaman Said-i Nursi ile hitam bulmustur.Bundan sonra ille de birileri birilerini bir makama oturtmak istiyorsa,bir alt kulvar icin ugrassin.
Mehdilik iddiasinda bulunan zatlardan birinin eserini birtarafa koyun,Risale-i Nurlari diger tarafa koyun,bu tartismalarin hepsi bitecektir.
Mesela hocaefendi icinde mehdilik iddiasında bulunuluyor.Eger mehdi olsa idi,onun eserlerinin,Risale-i Nurlardan daha mukemmel olmasi gerekmez miydi?Ama insaf nazari ile bakan hiçbir kimse bunu soyleyemez.
Selamlar...

Alıntı sahibi ""nesl-i cedid""

Siz , Üstad Hazretlerine Mehdi diyorsunuz , ona Mehdilik sevabını uygun görüyorsunuz !

Halkbuki biz , onu 13.Asrın Müceddidi görüyor ve Mehdi Hazretlerine zemin Hazırlama noktasında , Essebebu Kelfail sırrınca , Mehdi Hazretlerinin tüm sevabının bir mislininde Üstad'a yazılacağını ifade ediyoruz. Yani ,hem müceddidlik noktasında sevab + hemde Mehdiliğe zemin hazırlama noktasında Sevab ...

Dolaysıyla, bizim yaklaşımımızda Üstad Hazretleri , Allah katında daha çok sevab kazanmış oluyor ! Biz Üstadı sizlerden daha çok seviyoruz ... 8) :) 8) :) 8)



"Ta ahir zamanda, hayatın geniş dairesinde asıl sahipleri, yani Hz. Mehdi ve şakirtleri (talebeleri), Cenab-ı Hakk'ın izniyle gelir, o daireyi genişletir ve o tohumlar sünbüllenir. Bizler de kabrimizde seyredip Allah'a şükrederiz." (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 138- Kastamonu Lahikası, 72)

277

26.07.2005, 13:49

Alıntı sahibi ""ramiz""

... (yazı Webmaster tarafından silindi)

278

27.07.2005, 00:53

Alıntı sahibi ""Forum Kurallari""

4.2.16 Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendinin hizmet tarzına saygı duyuyoruz. Fakat bu tarz Risale-i Nur hizmet metoduna uymadığı için ne zaman forumda gündeme gelse sürekli kargaşa ve huzursuzluğa sebeb oluyor. Bu nedenle forumda "Fethullah Gülen" hocaefendi ile alakalı konu açılması ve mesaj atılması kesinlikle yasaklanmıştır. Bu kuralın ihlal edilmesi durumunda mesaj ve üyeliğiniz (hangi cemaat mensubu olursanız olun) ıHTARSIZ silinecektir!


Yukarıdaki kuralın ihlali nedeniyle "ramiz" isimli üyenin, üyeliğine son verilmiştir.

Webmaster
"We are the Warriors of Love, We Have no Time For Enmity"

279

27.07.2005, 16:35

benim anlayamadığım bir nokta var....

üstadı mehdi olarak gören bir nur talebesi

üstadın mehdi olmadığını bir vesile ile öğrense üstada ve risale olan muhabbetinde bir azalmamı olacak....

veya nur talebesi olmayan bir müslüman,nur talebelerinin üstada mehdi dediğini duyduğunda risalelere daha mı fazla rağbet edecek...

üstada veya başka bir zata mehdi demenin veya değildir demenin kuran-sünnet-risale-i nur davasına bir katkısı varmıdır?

varsa nedir ben çözemedim....

bence hata ediyorsunuz...

nur cemaatin belki en büyük espirisi....

çağımızda üstad talebe ilişkisinin dengeli bir seviyede tutulması...

en azından dışınızda bir adam olarak ben böyle düşünüyorum...

ama bence...

üstadı mehdi ilan etmek belki doğru bir keşifdir ama davaya katkısı nedir çözemedim...

veya acaba bir zararı var mıdır....

iyi düşünmek lazım...

ismas

Acemi

Mesajlar: 9

Konum: üsküdar

Meslek: mak.müh.

Hobiler: Risale-i Nur

  • Özel mesaj gönder

280

27.07.2005, 17:31

Hicbir Nur talebesinin Risale-i Nurlara olan muhabbeti degişmez.

Alıntı sahibi ""faraklit_""

benim anlayamadığım bir nokta var....

üstadı mehdi olarak gören bir nur talebesi

üstadın mehdi olmadığını bir vesile ile öğrense üstada ve risale olan muhabbetinde bir azalmamı olacak....veya nur talebesi olmayan bir müslüman,nur talebelerinin üstada mehdi dediğini duyduğunda risalelere daha mı fazla rağbet edecek...


Risale-i Nur talebeleri bu meseleleri gundeme hicbir şekilde getirmiyordu.
Ne zamanki birileri birilerini mehdi ilan etmeye başladı.Veya mehdinin gelmedigini-hem de Risaleler ile-izah etmeye başladı.O zaman da Nur talebeleri-uslubunca-buna cevap vermeye başladı.5.şua'nın Ustad'a yazdirilmasi ile,Nur talebelerinin Mehdi+süfyan gelmemiş diyenlere verdigi cevablar birlikte dusunulmelidir.
Yine benim kanaatimce,Nur talebelerinin,Mehdi gelmemiş diyenlere verdiği cevablar,5.şua'nın ve Risale-i Nurdaki diğer bu konu ile alakalı bahislerin bir şerhidir.
Ustad tarafindan mahiyeti bildirilmiş olan sufyanın ve komitesini dehşetini,mahiyetini azaltacak ve sevdirecek her hamle-bence-Risale-i Nur davasına-bilmeyerek de olsa-zarar verilmesine vesile olabilir.

Alıntı sahibi ""faraklit_""






üstada veya başka bir zata mehdi demenin veya değildir demenin kuran-sünnet-risale-i nur davasına bir katkısı varmıdır?

varsa nedir ben çözemedim....

bence hata ediyorsunuz...

nur cemaatin belki en büyük espirisi....

çağımızda üstad talebe ilişkisinin dengeli bir seviyede tutulması...

en azından dışınızda bir adam olarak ben böyle düşünüyorum...

ama bence...

üstadı mehdi ilan etmek belki doğru bir keşifdir ama davaya katkısı nedir çözemedim...

veya acaba bir zararı var mıdır....

iyi düşünmek lazım...

Bu konuyu değerlendir