Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

Mesajlar: 100

Konum: Almanya

Meslek: talebe

Hobiler: okumak

  • Özel mesaj gönder

21

11.05.2005, 13:39

Alıntı sahibi ""ahmetsaid""

değerli bazul_eşhep kardeşim;
doğrusu bizi cehaletle suçlamanızı size yakıştıramadım.
önceki bazul_eşhep kardeşimiz daha yumuşak ve müspet idi.
siz o bazul_eşhep misiniz acaba?
herneyse,
şu iddialarınıza bir cevap verelim:
evet Nakşi Tarikatı Süleyman Eendi ile son bulmuştur. Zira o mübarek zat arkasından bir vekil bırakmamıştır. şayet sizin iddia ettiğiniz gibi Nakşilik devam etse idi mutlaka ki arkasında bir kişi bırakacaktı.
Bütün tarikatlerde şöyle bir inanç vardır. Tarikatler Mehdi ile son bulacaktır. Yani nakşi tarikatinin son kişisi Mehdi olacaktır. ışte bu nedenle Süleyman efendinin talebeleri Süleyman Tunahan Hz.lerini bir Mehdi olarak görürler.
Sizin Bahsini ettiğiniz Menzil koluna gelince. ben bir Müridi ile konuştum.O şahıs diyor ki, Bu menzil şeyhi "allah'ın yetmiş yıldır sakladığı evliya" Yani Mehdi diyor. Yani onlar da bu kişiye son kişi olarak bakıyorlar. Zira bu gün Menzil de bir tarikatten çok bir cemaat var.
zaten bu gün diğer bir çok cemaat ve tarikat hadisesine bakarsaınız liderini veya şeyhini mehdi olarak görüyor.
Bütün bu umumi düşünce ve fikir de artık tarikatlerin zaman ve zemin olarak sona erdiğinin işareti. Belki sureten devam ediyor gibi, ama işin hakika noktasında yol kapanmıştır.
saygılar


Canim kardersim benim ifademde sahsi bir kelime yok umimi olarak ikaz var... Bende dahil bunu..

Ama halen daha evet Naksilik bitti dersen bende derimki önceki ahmetsaid bilgi doluydu simdi ise bunu göremiyorum sen omusun derim... Herneyse canim kardesim burda tarikatin bitip bitmedigini sizinle tartismak istemiyorum buda hakikatin ta kendisiki kiyamete kadar devam edecek rabbimin izni ile.. Halidi kolundan olmayan nice Naksi Kollari var Türkiye disinda bunlari Süleyman Tuna Han Hz. nasil bitirmis merak edyiorum.. Tabiki her mürid seyhini lügati manada Mehdi bilecek ama hadislerde belritilen büyük kiyamet alametlerinden olan oo Muhammed Mehdi b. Abdullah (a.s.) dir demek büyük yanilti... Neyse Bu Mehdi Konusuna da girmekm istemyiorum sizin görüslerinizi bildigim icin saygimda var... Ama bilki nice sahabi bile kendi aralarinda bir digerini Mehdi mi acaba demisler yani bu düsünce ta 1400 seneden beri geliyor belki bir 1400 gidebilir onu sadece allah(c.c.) bilir. Yani biz kullari okadar aciz ve fikirizki....

demisinki

1.

Alıntı sahibi ""ahmetsaid""

Bütün tarikatlerde şöyle bir inanç vardır. Tarikatler Mehdi ile son bulacaktır. Yani nakşi tarikatinin son kişisi Mehdi olacaktır.


ve yine demissinki
2.

Alıntı sahibi ""ahmetsaid""

Yani onlar da bu kişiye son kişi olarak bakıyorlar. Zira bu gün Menzil de bir tarikatten çok bir cemaat var.


1.Ya müaberk bilmiyormus gibi yapma sana hic yakistiramadim, Mehdi (aleyhisselam/aleyhiridvan) zuhur ettiginde birak tarikatleri mezhebleri bile kaldirip tek mezhep olacak diye tüm cemaatlerce bilinmiyomu yani böyle inanc yokmu??? Kiyamet alameti olan son Mehdi (a.s.) gelince tarikatler belki son bulmadan ziyade tüm tarikat Seyhleri ona biyat edip ona baglanacak böylece tek Mürsid tek yol olacak diye biliyorum..

2. Cemaat ne demek lügati manada simdi Namazi ikiden fazla kisi beraber kilinca ne olur cemaat olur ve sevabi 27° kusur olur degilmi simdi tarikat erbabi zikir icin toplanip zikir cekerken ne olur cemaat olmazmi Cem olmus erenleri pirm Abdulakdirin misali.. Nurculukta Ezkar ve Vird vardir tesbihat vardir öyle sadece risale-i ac oku isin bitti yoktur.. ilim ile amle vardir yani edep erkan vardir eeee simdi Nur Cemaati olmadimi standart Diyanet Cemaat nazaran Cemaat'ten ziyade tarikat, ki zaten sen nasil menzili tarikatten ziyade cemaat görüyorsun bir laik sözde aydin düsünceli biri de Nurculugu Cemaaten ziyade tarikat görüyor aranizda far neeee????

Baki selamlar
Aşksız derviş olmaz, olsa da o kimse derviş sayılmaz. Derviş'in sermayesi Aşk'tır, ilmi Aşk'tır, görgüsü Aşk'tır. Arzu ve istekleri de Aşk'tır. Derviş'in canı Aşk'tır, cananı Aşk'tır, bizzat kendisi Aşik'tır.. Ves-selam!...

22

11.05.2005, 13:51

Bazul_eşheb kardeşim;
Sizin öyle bir tarikat tanımınız var ki, buna göre her mümin ehl-i tarik.
bu bir ölçüde doğru da, çünkü her mümin öyle veya böyle zikreder.

ama bizim bahsettiğimiz tarikat mesleği ise meşhur bilinen şeklidir.
zaten birbirmizin fikrini biliyoruz.

Alıntı

1.Ya müaberk bilmiyormus gibi yapma sana hic yakistiramadim, Mehdi (aleyhisselam/aleyhiridvan) zuhur ettiginde birak tarikatleri Mezhebleri bile kaldirip tek Mezhep üzere olacak diye birak tarikatleri tüm cemaatlerde böyle inanc yokmu??? Yani Kiyamet alameti olan son Mehdi gelince tarikatler belki son bulmadan yana tüm tarikat Seyhleri ona biyat edip ona baglanacak böylece tek Mürsid tek yol olacak..

bu sözünüze katılıyorum. ama bu noktada bazı izahlara gerek duyulabilir. fakat yeri ve zamanı değil. ınşallah ileride bir zamanda bir zemin oluşursa müzakere ederiz.
saygılar

Mesajlar: 100

Konum: Almanya

Meslek: talebe

Hobiler: okumak

  • Özel mesaj gönder

23

11.05.2005, 13:57

Alıntı sahibi ""Abdulkadir Said""



Abdulkadir Said kardes

Bu Forumda cok güzel Sofi sorulari icin
Aşksız derviş olmaz, olsa da o kimse derviş sayılmaz. Derviş'in sermayesi Aşk'tır, ilmi Aşk'tır, görgüsü Aşk'tır. Arzu ve istekleri de Aşk'tır. Derviş'in canı Aşk'tır, cananı Aşk'tır, bizzat kendisi Aşik'tır.. Ves-selam!...

Risale Okuyorum

Üyeliği İptal Edildi

  • "Risale Okuyorum" bir erkek
  • "Risale Okuyorum" adlı kullanıcı yasaklandı

Mesajlar: 663

Konum: Ankara

Meslek: Öğrenci

Hobiler: İnternet, Risale-i Nur

  • Özel mesaj gönder

24

11.05.2005, 18:44

Biz Bediüzzaman ve Risale-i Nur'u ögrenme konusunda tek bir kaynaga bakariz. Risale-i Nur'a ve saff-i evvel denilen abilerimize...

Bu meselede susmak en efdali olacak. Zaten yeterince konustum...
"şimdi oku, kabirde okuyamazsın!" (Zübeyir Gündüzalp)

25

21.07.2011, 08:08

Rabita



Rabıta bağ demektir. İki şeyi birbirine
bağlamak. Tasavvufta müridin şeyhi hayal etmesi ondaki feyze, nura, nisbete
müşteri olmasıdır. Rabıtanın pek çok şekli vardır. En güçlüsü telebbüsü
rabıtadır. Bu rabıtada mürid kendisini şeyh farz eder, onun şeklini vücuduna
sokar. Artık kendisi değil, şeyh vardır. Ama sofiler rabıtada genellikle
şeyhlerini karşılarında yüksek bir tahta oturmuş surette canlandırırlar.


Gerçekten rabıta için açık bir nas
olmadığı gibi peygamber döneminde böyle bir uygulama da yoktu. Zaten ehli
tasavvuf da rabıtanın bir ibadet biçimi olmadığını, bir sevgi tezahürü ve
manevi ilerlemede bir teknik olduğunu belirtmektedirler. Tevillerle yeni bir
ibadet tesis etmek dine bidat koymaktır. Zaten ehli tasavvuf, özellikle
Nakşibendiler bu konuda çok hassastırlar.


Peki rabıta bir ibadet biçimi değilse ve bir
sevgi ve maneviyatta gelişme tekniği ise tasavvufta buna niçin ihtiyaç
duyulmuştur? Rabıtanın temel işlevi nedir? Öncelikle şunu belirteyim din demek
tasavvuf demek değildir. Bir Müslüman dinin emir ve yasaklarını yerine getirerek de cennete girebilir.
Tasavvufun gayesi Cibril hadisinde iman, İslam sorularından sonra gelen ihsan
sorusuna cevap teşkil etmektedir. Vakıa suresinde de 'ileri geçenler' olarak
adlandırılan taifeye şümuldür. Ne yazık ki bu surede bu taife ümmet-i Muhammed’de
geçmiş ümmetlere göre daha az olacağı da vurgulanmaktadır. Allah'ın tasavvufun
sırrının akıl ve şeriata uymadığını da Kehf suresinde Hz. Hızır ve Hz. Musa
kıssaları ile bu ümmete ders verdiğini de unutmayalım. Gerçi mürşitler şeriatı
da her zaman birinci plana aldıklarını, şeriatsız tarikat olmayacağını da
vurgulamışlardır.


Gelelim sorularımızın
cevaplarına. Ben peygambere sahabeler kadar muhabbet duyabilir miyim?
Kesinlikle duyamam. Muhabbet görmekle olur. Bir tebessüm, bir bakış muhabbeti
gerçekleştirir. Bir nurlu yüz insanı candan vurur. Bir güzel sohbet yüreklere
işler. Maalesef bizler bundan mahrumuz. Sahabeler ise bunu yaşıyorlardı. Yani
onların her saniyesi O Zatla rabıtalı geçiyordu. Hatta hadisi şeriften
peygamberimizden ve peygamberlerden sonra ümmetin en hayırlısı olan Hz Ebubekir
kaza-i hacetinde bile Rasullahı düşündüğünü ve bundan bizar olarak Rasullaha
geldiğini onun da bunu doğal karşıladığını anlıyoruz. Sevgi hayal doğurur. İşte
rabıta bu hayaldir. Mürşidinii hayal etmektir. Peki mürşidini hayal etmek ne
doğurur? Sevgi doğurur. Mürşit silsilesi ile Hz Rasullahın vekilidir. Silsilesi
sağlamsa tabii. Her şeyde olduğu gibi bunların da sahteleri olduğunu
unutmayalım. Peki gerçek bir mürşidi kamili hayal etmek sofiye ne kazandırır.
Fenafişşeyh makamını verir. Bu uzun yılları alabilir. Ama fanafişşeyhlik de onu
fenafillaha götürür. Rabıtasız hiç bir kimse fenafillah olamaz. Üyevsiler bile
Allahın rahmeti ile Hz. Hızır Aleyhisselamın veya ahrete teşrif etmiş bir
velinin şeyhliğinde fenafillaha ulaşabilmişlerdir. Çünkü şeytanlar nefsin
mülhime sınırında beklerler. Oradan yukarıya ancak rabıta nurları ile
çıkılabilir. Başka bir yol mümkün değildir. Allah'ta fenaya ve bekaya ulaşmış
bir mürşidi rabıta yaptığımız zaman elde ettiğimiz kazanç çok büyüktür. İlim,
hikmet ve bilhassa nur mürşitten rabıta yapanın üzerine adeta yağar. Kalp gözü
açık olanlar bunu görebilirler. Mürşit sağlam silsilesi ile bunu Sadatlardan,
Rasulullahtan ve Allahtan alır. Yani bir hiyerarşi var. Rabıta olmasa mülhime
nefs sıfatına ulaşmış kişi şeytanların oyuncağı olur, delirir. Tövbe etmiş
tarikata yeni girmiş kişi rabıtayı bilemez, kıymetini de anlamaz. Zamanı boşa
geçirmek olarak telakki eder. Çünkü bir yarar gördüğüne kani olmaz. Ama durum
böyle değildir. Biz de bu basamaklardan geçtik. Tasavvuf kitaplarından
rabıtanın zikirden daha eftal olduğunu okuyunca taaccüp etmiştik. Hatta karşı
geldik. İnanmadık. Ama zamanla kalp gözümüz açılınca işin hakikatine bizzat
şahit olduk. Meğer sadatlar doğru söylemiş, rabıtasız zikir maksata ulaştırmaz,
ama zikirsiz rabıta maksada ulaştırırmış. Tasavvufu bir kelime ile tanımlamak
gerekirse rabıtadır. Rabıta nefse çok ağır gelir. Nefis rabıtayı ölmekle eş görür.
Gerçekte de öyledir. Rabıta ile nefis daha doğrusu emmare, levvema, mulhime
nefisler ölür. Nefis mutmainne makamına ancak bir Allah dostunun gölgesi ile
yani rabıta ile çıkabilir. Zor, çok zor nefsin rabıtayı kabul etmesi. Ben bile
bu yolda pek çok sorunla karşılaşıyorum. Ama ilaç acı da olsa çok yararlı. Bunu
anladım. İnşallah bu yazımız insanların gönüllerinde rabıtaya teşvik olur.Namazda
dünyevi şeyleri hayal edeceğimize kalbimizi şöyle bir rabıtaya bağlarsak ihsan
makamına doğru yol alabiliriz. Namazı kılan ben değilim mürşidimdir. O Kabe-yi
şerifede namaz kılıyor. Bakın bakalım namaz ne kadar tatlı olacak. Aksi halde
namaz dünyevi, şeytani hayallerle geçmektedir. Namazda kalbe nefse sahip çıkmak
çok zordur.



Geçmişime baktığımda bir zamanlar benim de rabıtayı inkar ettiğimi hatırladım.
O zamanlar Seyyid Kutup, Mevdüdi, Ali Şeriati gibi İslam büyüklerinin
eserlerini okuyordum. Daha sonra Risale-i Nurları okudum. O zamanlar tasavvuf,
hususiyle rabıta beni çok itiyordu. Şeriatin ayaklar altında olduğu bir ortamda
bir kenara çekilip şeyhin suretiyle meşgul olma bana çok komik ve acınacak bir
durum olarak görünüyordu.


Ama
yıllar geçti. Bazı acayip garaip olaylar oldu. Kendisini ve mekanını daha önce
görmediğim bir şeyhi mekanıyla birlikte rüyada çok açık bir şekilde gördüm. Bir
yıl kadar sonra da bir tesadüfle o şeyhi ve mekanını tanıdım. Tövbe ve zikir
aldım. Rabıta dersleri ise bana zor geldiği için pek önem vermedim. Önceleri
istemeye istemeye yapmaya başladım. Hem çok kısa tutuyordum hem de pek
sevmiyordum. Ama okuduğum kitaplardan rabıtanın önemini bildiğim için istemeden
de olsa yapmaya çalışıyordum.



Belki nefsimin bir kusuru, ama bazı işlerde çok işime yaradı. Biraz
inatçıyımdır. Rabıta da öyle oldu. Sebat ettim. Bunda bir sır vardır, diyordum.
Nefsime ağır geldiğine göre şeytan da bu rabıtadan pek hoşlanmıyordur, diye
düşünürdüm. Halbuki zikir derslerimi hiç kaçırmıyordum. Her gün yapıyordum.
Zikirden müthiş zevk alıyordum. Ama rabıta bana zamanı boşa geçirmek olarak
görünüyordu. Vesveseye giriyordum. Rabıtaya çok kısa bir zaman ayırıyordum. Ama
onu hiç terk etmedim. Mutlaka her gün kısa da olsa yapmaya çalıştım. Sonra kalp
gözümüz sadatların himmetiyle açıldı. Gözlerimizi kapattığımızda nurları müşahade
etmeye başladık. Nurlar değişik renktedirler. Kırmızı, sarı, yeşil, siyah ve bu
renklerin karışımı değişik tonlar da vardır. Bu nurlar insanın kalp, ruh, sır,
hafi, ahfa gibi letaif noktalarında
çıkar. Letaifler çalışmaya başladığında neyin nereden çıktığını anlamazsınız
bile. Nurlar birbirine girer, akıl almaz bir hızla dönmeye başlarlar. Manzara
gerçekten harikadır. Hayranlıkla seyredersiniz. Akıl almaz bir olaydır. Tabii
konumuz rabıta. Zikirde bu nurlar sanki insandan neş'et eder gibidir. Yani
bildiğimiz de odur. Letaifler çalışır ve nur üretirler. Zikrin feyzi olarak.
Ama rabıtada başka türlü olmakta. Gene letaifler çalışır, ama asıl nur, feyz,
nisbet yani nur dışında başka şeyler hayal edilen mürşidden sana gelmeye
başlar. Bir de nispet kokusu. Bu öyle bir kokudur ki, dünyada böyle bir kokunun
eşi benzeri yoktur. Aklınız başınızdan gider. O koku için hayatınızı bile feda
edebilirsiniz. Rabıtanızın gücüne göre koku artar veya eksilir ama bazen burnunuzun
direğini kırarcasına gelir. Allahım al canımı, yeter bu dünya çöplüğünde
bunaldığım diye düşünürsünüz. Yani bu koku için canınızı vermek istersiniz.
Rabıta sırasında mürşitten gelen feyz, nisbet ve nur ise sanki bir nisan
yağmurunda güneşin altında serinlemek için ıslanmak gibidir. Yani rabıtanın
başı nefse çok ağır gelir ama sonundaki nimetleri çok büyüktür. Biz gerçi sonda
değiliz ama gördüklerimiz bile aklımızı almaya kafidir. Bunun sonu nasıl onu
hayal edemiyorum. Tabii bunlara takılmak tasavvufta hoş görülmez, şeyh de daima
önemli olanın Allah rızası olduğunu bu tür hediyelere aldanmamayı nasihat eder.


Allahın üzerine yemin ediyorum k,i bu
söylediğim nimetleri kafamdan atmadım, hepsi de bize nasip oldu. Ama şunu da
itiraf edeyim ki eğer şeyhi ve mekanını onu tanımadan önce rüyamda görmeseydim
ben ne tasavvufa girerdim ne de bir şeyhe rabıta yapardım. Çünkü herkes gibi
ben de nefsimi seven bir insanım. Daha önce okuduğum ve etkisi altında kaldığım
İslam büyüklerinin adlarını söyledim. Rabıta nefsi şeyhin nefsinde yok etmedir.
Buna tabii ki insan fıtri olarak karşı koyar. Ben de senelerce buna karşı
koydum. Hem de nasıl. Anlatsam ayrı bir konu olur. Ben de acaip bir şekilde
karşı koydum. Hala nefsimde belli bir derecede de var. Ama rabıtanın
yararlarını gördükçe bu günden güne azalıyor. Rabıta nefisle savaşmaktır.
Emmare, levvame, mülhime nefisleri öldürüp yerine mutmainne nefsi ikame
etmedir. Biz daha mutmainne nefse ulaşmadık. Nefsin mülhime sıfatında takılıp
kaldık. Dualarınızın bereketi ile inşallah Allah bundan yukarılarını da bize
nasip eyler. Ne bilelim.



Nefsin mülhime sıfatında Allah ezeli düşmanımız şeytanla bizi karşı
karşıya getirmektedir. Yani şeytanı özellikle kadın kılığında ve sizinle her an
cinsel ilişkiye girmek için tacizde bulunan bir konumda buluyorsunuz. Bunu
gönül gözüyle ayan beyan görüyorsunuz. Şeytanın konuşmalarını duyuyorsunuz. Ona
dokunabiliyorsunuz. Yatağa uzandığınızda nefse hiç bir dünya kadının size
veremeyeceği cinsel zevk olanakları ile dişi şeytan yanınıza geliyor ve derhal
sizi taciz etmeye ve sevişmeye zorluyor. Biliyor musunuz sizi bu sırada sadece
telebbüsü rabıta kurtarıyor. Onu yakıyor. Sizden uzaklaşmasını sağlıyor.
Sureler, ayetler şeytana biraz zarar veriyor ama onları uzaklaştıramıyor. Daha
doğrusu sürekli olarak Ayetelkürsiyi okumaya gücünüz de yetmiyor. Zaten sizi
dişi şeytanlar şehvetle kudurtuyor. Ayet sure okumaya mecaliniz kalmıyor. Ama
bir telebbbüsü rabıta, yani şeyhin kılığına bürünme rabıtası işi bitiriyor. Hz Yusuf’a
da görünen burhan Hz. Yakup. Ben buna aynel yakin inanıyorum. Hz. Yusuf rabıta
ile kurtuldu. Yoksa az da olsa meylettiği kadından onu hiç bir şey
kurtaramazdı. Şehvet cinsel organa inince insan kudurur. Onu hiç bir şey
zinadan alıkoyamaz. Tabii diyeceksiniz ki ne olacak gelen dişi şeytanla işi bitirin,
keyfinize bakın. Bak bütün fantezilerinizi de yerine getirmeye de hazırmış.
İşte bu makamda da Allah bizleri böyle imtihan ediyor. Şeytanın dişileri de
dünya kadınlarının, bir numaralı mankenlerin şekline giriyor. Sizden para da
istemiyorlar. Hiç bir şey istemedikleri gibi her türlü cinsel fantezilerinize
de açıktırlar, yerine getirmek için can atarlar. Ama tabii şeriat yine ölçümüz.
Çünkü zina insanı manevi terakkiden alıkor. Zaten şeytan zinanın bu özelliğini
bildiği için ümmeti Muhammedi bununla esiri etmiş. TABİİ ZİNANIN ÇEŞİTLERİ İLE.
Özellikle göz, hayal zinası… Ne var hayalinde canlandırdığın kadınlar kadar da
Allah dostlarını canlandırsan…. Bak buna rabıta derler. Rabıta şirktir. İşte
bak nefis nasıl şeytanla işbirliğinde.


Tasavvufta bunların anlatılması
yasaktır. Çünkü sırdırlar. Hiç bir kitapta açıkça bu anlattıklarım söylenmez.
Çünkü söyleyeni mesuliyet altına sokar. Onda gurura, kibire neden olabileceği
gibi insanların da aleyhlerinde dedikodu yapmalarına, ondan çekinmelerine neden
olur. Onun için bu tür sohbetleri duyamazsınız. Biz internet sayesinde bu
tehlikelerden korunduğumuz için yazdık. Allah bir kusurumuz varsa affetsin. Ha
bu dişi şeytanlarla evlenip de aldanan kimseler yavaş yavaş düşerler. Helak
olurlar. Bu imtihanı aşmadığın zaman helak olursunuz. Çünkü o dişi şeytanlar bu
makamda salike sürekli evlenme ile bu işi, yani zinayı meşru hale getirmeyi
önerirler. Allah şeytanlardan özellikle ins ve cins dişi şeytanlardan, nefsin
şehvetinden bizleri korusun. Amin.



Mülhime halindeki insana şeytanların oynadığı tiyatrolar kitaplara
sığmaz.


İşte şeyh denilen kişi bu dişi şeytanları,
bu azgın nefsi aşmadan o nura, feyze, nisbete nail olamaz. Yani şeyhler
şeytanla nefisle savaşarak o makama seçilmişlerdir. Silsile Rasullahın onayıyla
seçilmiştir. Zincirin halkaları gibidirler. İşte rabıta yapan kişi de böyle bir
halkaya girmeye namzettir. Biz daha halkaya giremedik. Onca sırrı aynel yakin
gördük ama halkaya girebilecek olgunluğa erişemedik. Dualarınızla inşallah
nasip olur. Amin.


Rabıtayı akılla mantıkla kabul edemezsiniz.
Çünkü akıl nefse bağlıdır. Nefis ise başka bir insanı veli de şeyh de olsa
kendisinden üstün olarak kabul etmez. Ama Allahtan yardım isterseniz ve nasuh
tövbe ile tövbe edip bir kamil şeyhi size nasip etmesi konusunda dua ederseniz
ve bu duanızda ısrarcı olursanız -ki bazı duaların kabulü seneler sonra olur-
tarikat nasip olduktan sonra rabıta insana nasip olur. Yoksa bu inci, katır
boncuğu değildir. Kolay kolay el geçmez. Ağla, ağla, ağla…. çok ağla belki o
zaman nasip olur. Biz de günahlarımıza çok ağladık da Allah o rüyayı ve tarikatı
nasip etti. Yoksa kimse kimsenin sözüyle gerçek manada bir yola girmez. Belki
etkilenip girer, ama nefsi şeytanın igvasıyla etkilenip hep şüphe içinde kalır.
Tarikattan nasibi o kadar çok olmaz. Şeyhte tasavvufta kusur görmeye
başlar.Layıkıyla şeyhe teslim olamaz. Hz
Hızır karşısında nefsi Hz Musa gibi homurdanır durur.


Allah dostları da seni Rasulullaha götürür.
Rüyada değil, uyanık vaziyette. Rasullahın bir görünüşü var, bir heybet, Allah
Allah… Bir mübarek kokusu Allah Allah… Bu yolu ne sandın sen? Öldür bakalım
rabıtayla nefsini neler olacak neler. Sen Allah için, Allah dostları için
nefsini öldürürsen Allah da fazlı ikramıyla seni diriltir. Burası yiğitlik
meydanıdır. Şeyh o yiğit kişidir işte. Tabii silsilesi varsa ve sağlamsa. O da
nefsini şeyhinde öldürmüş, sonra Rasullahta daha sonra da Allah’ta.



Sahte şeyhler Türkiyede çok, dikkat edin. Onlar gerçi sizleri yanlış
yola götürmezler ama tarikat yolunda onlardan bir nur, feyz, nisbet
alamazsınız. Ama çok çok sevap kazanırsınız. Ben o tür şeyhleri rabıta
yaptığımda aynı çürük ceviz gibi içlerini boş gördüm. Nur, nispet feyzin gramı
yoktur. Onlara da hep hayret ediyorum. Tasavvuf hakkında çok şey biliyorlar ama
kendilerinin hakiki şeyh olduklarını nasıl anlamıyorlar. Bir de sitelerine
girdim ki rabıtanın faziletinden bahsediyorlar. Asıl buna şaşıyorum. Rabıta onlar için zindan olsa gerek. Bütün
müritlerini de karanlıkta bırakıyorlar.


Kolay mı rabıta nimeti. Doğru şeyhi bulmak bir
mesele. Bir de nefsi fani kılma. Nefsini şeyhin nefsinde yok etme. Bunlar dağ
gibi problemler. Aşan aşk olsun. Bu herkese nasip olan bir nimet değildir.
Sohbetimi başka rabıta sitelerine de koyan ve koyacak arkadaşlardan Allah razı
olsun. Dualarınızla. Allah rabıta nimetini herkese nasip etsin. Ümmeti
Muhammedi şeytanlardan, nefsin şerrinden kurtarsın. SELAMUN ALEYKÜM.

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir