Dear visitor, welcome to Muhabbet Fedâileri. If this is your first visit here, please read the Help. It explains in detail how this page works. To use all features of this page, you should consider registering. Please use the registration form, to register here or read more information about the registration process. If you are already registered, please login here.
Quoted from ""Abdulkadir Said""
Üstad pek çok muhtelif tarikatler ve meşrepler olduğunu beyan ettikten sonra, bunların kısa olanlarını Nur meşrebine alıyor. Niyet hakikate erişmekse, daha kısa ve selametli olan daha tercihe yakındır. 24.Söz'ün zeyli, Nurculuk dört hatvedir, adımdır. 1- Acz 2- Fakr 3- şefkat 4- Tefekkür. Masanın bacakları gibi bir benzetme değil yapılan, hatveden bahsediliyor, burası ilginç, daha çok araştırmış olan kardeşler bizi aydınlatsın.
Quoted from ""Abdulkadir Said""
Birader, sufi kardeşlere şunu diyorum:
Nur talebesi olmak istemeseniz de (Yani şeyhinizden ayrılmasanız da) risaleleri alıp okuyun, imanınız kavîleşsin, ben imanımı sağlam zannederdim, sonradan bazı anlarda şeytan-ı racîm'in nasıl yaklaştığını gördüm. Risaleleri okumak gerek.
Bundan sonraki kısım Üstad'ı beğenmeyen "Dinde hassas" ama muhakemede kantarın topuzunu kaçıran kardeşlere:
Hz.Üstad'a düşman olan bile okusun, beğenmediği yerlerini kessin atsın. Mu'cizat-ı Ahmediyye ve Kur'aniyye risalelerini okusun, imanım artmadı derse gelsin yüzüme tükürsün.
Quoted from ""Bazul_Eşheb""
Dogru derim zaten Üstaf imini de Aczmendi tarikati vermis... tabiki her mürsid kendi yolunu en kisa diye över bu tarih boyunca böyle olmustur ama kisalmak yinede insanin kendisine baglidir yani calisana allah verir efendim....
Quoted from ""Risale Okuyorum""
Bazul_Esheb kardeşim bakın burada hatanız var. Aczmendi ifadesi "Der tarik-ı aczmendi amed çar çiz " şeklinde Risale-i Nur'da tek bir yerde geçiyor.
Tarik yol demek. Acizlerin yolu, Rab'binin karşısında acizliğini hakkıyla hissedebilenlerin yolu demek. Ne alakası var kardeşim tarikatla.
Aczmendi tarikatı 28 şubat sürecinde, Nurcuları karalamak bahanesiyle çıkartılan uyduruk bir tarikat. Lütfen kavram kargaşasıyla zihinleri bulandırmayınız!!!
Quoted
Cenab-ı Hakk'a vâsıl olacak tarîkler pek çoktur. Bütün hak tarîkler Kur'andan alınmıştır. Fakat tarîkatların bazısı, bazısından daha kısa, daha selâmetli, daha umumiyetli oluyor. O tarîkler içinde, kasır fehmimle Kur'andan istifade ettiğim "Acz ve fakr ve şefkat ve tefekkür" tarîkıdır. Evet acz dahi, aşk gibi belki daha eslem bir tarîktir ki; ubudiyet tarîkıyla mahbubiyete kadar gider. Fakr dahi, Rahman ismine îsal eder. Hem şefkat dahi aşk gibi, belki daha keskin ve daha geniş bir tarîktir ki Rahîm ismine îsal eder. Hem tefekkür dahi aşk gibi, belki daha zengin, daha parlak, daha geniş bir tarîktir ki, Hakîm ismine îsal eder. şu tarîk, hafî tarîkler misillü, "Letaif-i Aşere" gibi on hatve değil ve tarîk-ı cehriye gibi "Nüfus-u Seb'a" yedi mertebeye atılan adımlar değil, belki "Dört Hatve"den ibarettir. Tarîkattan ziyade hakikattır, şeriattır. Yanlış anlaşılmasın: Acz ve fakr ve kusurunu, Cenab-ı Hakk'a karşı görmek demektir. Yoksa onları yapmak veya halka göstermek demek değildir. şu kısa tarîkın evradı: ıttiba-ı sünnettir, feraizi işlemek, kebairi terketmektir. Ve bilhassa namazı ta'dil-i erkân ile kılmak, namazın arkasındaki tesbihatı yapmaktır.
Quoted from ""ahmetsaid""
bazul_eşheb kardeşim;
tarikat meselesini sizinle bu zeminde müzakere etmiştik.
szie o zaman risale-i nurun hakikat mesleği olduğunu, tarikat mesleğinin ise hakikat nokta-i nazarında sona erdiğini, iki büyük tarikat olan Nakşi ve Kadiri tarikatının hakikat nokta-i nazarında Risale-i Nur hakikat mesleğinde cem olduğunu size ifade etmiştim.
hal böyle iken, "zaman tarikat zamanı değil" sözü risale-i nurda ifade edilen bir hakikat iken Risale-i nura aczimendi tariki gibi bir isim takmak uygun gözükmüyor.
zira Nurlar Kurandan süzülmüş hakikat yoludur.
Nakşi Tarikatı da Süleyman Efendi ile son bulmuştur.
saygılar
Quoted
Bu tarikat Seyyid Burhanettin (ks) Hz.leri ile başlamış ve Mevlane Celalettin Rumi (ks) Hz.leri ile devam etmiş; ancak Hz. Mevlane bu tarikata sadece raksı ilave etmiş; diğer bütün ilimleri Seyyid Burhanettin (ks) öğrenmiştir.
Bu kol Bediüzzaman Said Nursi (ks) Hz.lerine kadar gelmiştir.
Rusya ya esir düşen Said Nursi (ks) Hz.leri esaretten kurtulup ıstanbula geldikten sonra Celebi dergahından uzun süre ders almıştır
Saidi Nursi de Bitlisli Mehmet Emin Efendiden gelen Nakşi Kolu,kuddusi lakabı ile anılan aslen Buhara Türkmenlerinden olan Ahmet Kuddusi (ks) Hz. lerinden Kadiri dersi ve Hz. Mevlana dan gelen Mevlevi kolu olmak üzere üç kol birleşmiştir.
Ve aynı zamanda üveysidir. Bediüzzaman Saidi Nursi (ks) leri.
Yönetimlerin islama karşı davranışlarına muhalefet ettiğinden Ankara ısparta vs.Ağır Ceza Mahkemelerinde müteaddit defalar yargılanıp Türkiye nin ceşitli illerine sürgün edilerek hayatını sürdürdüğü halde zikir ve tebliği hiç bir zaman ihmal etmemiştir.
Quoted from ""Risale Okuyorum""
Bu kadar gözler kör olmuş veya bu işte kasıt var. Neyse biz cahillik diyelim sadece...
Quoted
Nakşi Tarikatı da Süleyman Efendi ile son bulmuştur
etme elyeme canim kardesim böyle cahullik etmiyelim arkadaslar kimdemis naksilik sona ermis deyi.. Öyleyse Türkiyenin en büyük Derrgahi Menzil Naksi dergahi Seyyid Abdulbaki Efendi ise Gavs-i Sani olarak aniliyor halen hayatta ve belki milyon sayilacak kadar müridi var dünyanin her yerinde... Ya Süleyman Hilmi Tunahanin bagli oldugu kol belki son bulmusatur bunun Naksiligin tümünü dersen yani adama gülerler
Nasilki Nurculugu sadece Yenu Asya temsil etmedigi gibi Süleyman Hili Tuna Han Hz. Naksiligin tümünü temsil etmiyor sadece kendi bagli oldugu kolu temsil eder biliyorsundur tarikatlerin agacin dallari misali kollari coook
Ya mübarek bak Molla Muhammed Ali Dogan da Nur dairesinde hizmet eden biri ve onun cemaatine bagli sakirtler de diyo bunu sadece ben degil Yani aslinda Bediuzzamanin kurdugu yolun Aczmedi Yolu oldugunu... Istersen bir de Risalei Nurdan O altintiyi yap Nerede Nasil "Der tariki-i Naksinbendi....." Der tariki-i Aczmendi..."
Quoted
Ya mübarek bak Molla Muhammed Ali Dogan da Nur dairesinde hizmet eden biri ve onun cemaatine bagli sakirtler de diyo bunu sadece ben degil Yani aslinda Bediuzzamanin kurdugu yolun Aczmedi Yolu oldugunu... Istersen bir de Risalei Nurdan O altintiyi yap Nerede Nasil "Der tariki-i Naksinbendi....." Der tariki-i Aczmendi..."
Quoted from ""Abdulkadir Said""
Quoted
Rabıta sözlükte:''ıki şeyi birbirine bağlayan ip,alaka,vuslat,münasebet, ilgi ve sevgi ile mensubiyet,cesur ve dayanıklı''gibi anlamlara gelir.
Tasavvuf ıstılahında ise, müridin, ruhi sahada tefekkür ve hayal gücünü kullanarak mürşidiyle ‘‘beraber’’ olmasını ifade eder. Tasavvuf’ta ,ruhi terbiye için bu mana beraberliğine ihtiyaç olduğu söylenmiştir.
Rabıta’ya sevgi anlamıda yüklenmiştir.’’Rabıta-i mehabbet’’ise şöyle tarif edilir:Müridin seyhini severek yadetmesi ve suretini zihninde canlandirmasidir ki bu sayede mürid yavas yavas seyhi gibi kamil olur.
Zira “Mehabbet rabitasi”, seveni,sevdiginin sifatlarina kavusturur.Nitekim:
“Sevgi sevenin kendisine ait sifatlarinin kaybolup, yerine sevdiginin huylarinin girmesidir.”denilmistir.(Risale-i Behaiyye,sh.34)
Tasavvuf`ta rabitanin amaci “Rabita-i huzur”dur.Yani salikin daima huzur-u ilahi`de bulundugu duygusunu saglamaktir.
Quoted
Beşinci Mes'ele: Nasılki bir cemaatın malı bir adama verilse zulüm olur. Veya cemaata ait vakıfları bir adam zabtetse zulmeder. Öyle de: Cemaatın sa'yleriyle hasıl olan bir neticeyi veya cemaatın haseneleriyle terettüb eden bir şerefi, bir fazileti, o cemaatın reisine veya üstadına vermek; hem cemaata, hem de o üstad veya reise zulümdür. Çünki enaniyeti okşar, gurura sevkeder. Kendini kapıcı iken, padişah zannettirir. Hem kendi nefsine de zulmeder. Belki bir nevi şirk-i hafîye yol açar. Evet bir kal'ayı fetheden bir taburun ganîmetini ve muzafferiyet ve şerefini, binbaşısı alamaz. Evet üstad ve mürşid, masdar ve menba telakki edilmemek gerektir. Belki mazhar ve ma'kes olduklarını bilmek lâzımdır. Meselâ: Hararet ve ziya, sana bir âyine vasıtasiyle gelir. Senden Güneş'e karşı minnetdar olmaya bedel, âyineyi masdar telâkki edip, Güneş'i unutup, ona minnetdar olmak, divâneliktir. Evet âyine muhafaza edilmeli, çünki mazhardır. ışte mürşidin ruhu ve kalbi bir âyinedir. Cenab-ı Hak'tan gelen feyze ma'kes olur, mürîdine aksedilmesine de vesile olur. Vesilelikten fazla feyiz noktasında makam verilmemek lâzımdır. Hatta bazı olur ki, masdar telakki edilen bir üstad, ne mazhardır, ne masdardır. Belki mürîdinin safvet-i ihlâsiyle ve kuvvet-i irtibatiyle ve ona hasr-ı nazar ile o mürid başka yolda aldığı füyuzatı, üstadının mir'at-ı ruhundan gelmiş görüyor. Nasılki bazı adam, manyetizma vasıtasiyle bir cama dikkat ede ede âlem-i misale karşı hayalinde bir pencere açılır. O âyinede çok garâibi müşahede eder. Halbuki âyinede değil, belki âyineye olan dikkat-i nazar vasıtasiyle âyinenin haricinde hayaline bir pencere açılmış görüyor. Onun içindir ki, bazen nâkıs bir şeyhin hâlis mürîdi, şeyhinden daha ziyade kâmil olabilir ve döner şeyhini irşad eder ve şeyhinin şeyhi olur.