Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

03.05.2005, 02:03

ışte Bedîüzzaman'ın son saatleri...

ışTE BEDıÜZZAMAN' IN SON SAATLERı...


" Bediüzzaman Said Nursi'nin hayatı gibi ömrünün son anları ve hatta öldükten sonraki günleri de çilelidir. ışte Isparta'dan Urfa'ya, oradan sonsuzluğa ve yeniden Ispartaya uzanan 'yolculuk'.."




Günlerden 18 Mart 1960 Cuma. Bediüzzaman Emirdağ'da bulunuyor ve ağır hastadır. Zatürreeye yakalanmıştır. Doktoru Tahir Bey serum verdi, iğne yaptı. Bir müddet dalmıştı. Sabahleyin uyandı, hiç hastalığı yokmuş gibi giyindi, abdest aldı, sabah namazını kıldı. Namazdan sonra diğer talebelerini de çağırttı. Hepsi ile ayrı ayrı kucaklaştı, vedalaştı."Allah'a ısmarladık, ben gidiyorum" dedi.




Gözleri yaşlıydı. Her zaman, "Merak etmeyin kardeşlerim yakında geleceğim" derken, bu sefer böyle bir şey demedi. Bir daha dönmeyeceğini hissettirmek istiyordu.




URFA'YA GıDıYORUZ




Sırasıyla talebeleri başında nöbet tutuyorlardı. Nöbet sırası Zübeyir Gündüzalp ile Bayram Yüksel'e gelmişti. Saat gece yarısı 02.30. Bediüzzaman birara gözlerini açtı ve dudaklarından zor anlaşılabilen bir kelime döküldü: "Gideceğiz."Bayram Yüksel: "Nereye Üstadım." "Urfa'ya gideceğiz, hazırlanın!"




Sabah olur olmaz araba hazırlandı. Saat 09'u gösteriyordu. Günlerden 20 Mart 1960. Bediüzzaman'ı arabaya yerleştirdiler. Konuşamayacak kadar halsizdi. Arabada üç talebesi vardı: Hüsnü Bayram, Bayram Yüksel, Zübeyir Gündüzalp. Pazartesi sabahı saat 11'de Urfa'ya girdiler. Urfa'da kalan talebesi Abdullah Yeğin'in tavsiyesi üzerine Üstadı ıpek Palas oteline yerleştirdiler.




POLıSLER KAPIYA DıKıLDı




Ertesi gün sabahleyin polisler kapıya dikildi. ıçişleri Bakanlığının emrini tebliğ ettiler: "Hazırlanın, gideceksiniz, Bakanın emri var, derhal Isparta'ya dönmeniz lazım."




Bilgi Üstada ulaşmıştı: "Acaib! Ben buraya gitmeye gelmedim. Belki de öleceğim."




Talebelerini emniyete çağırdılar. Üst üste sorgu sual, sıkıştırmalar, tazyikler yapıldı. Talebeleri Üstadın emrinden çıkamazlardı. Kararlıydılar: "Biz Üstadımıza tabiyiz. Taş gibiyiz. Üstad vurur, biz yuvarlanır gideriz. O nereye derse biz oraya gideriz. Biz Üstadımıza müdahale edemeyiz, tekrar yol zahmetine katlanamaz..."




Emniyetin Üstadı Urfa'dan çıkarma konusundaki baskısını Urfalılar duyar duymaz otelin önünde toplandılar. Binlerce insan Üstadı göndermeyeceklerini haykırıyordu. Bu arada talebeleri hemen gidip Hükümet Tabibini çağırdılar. Doktor Bedîüzzaman'ı muayene eder etmez teşhisini koydu: "Siz ne cesaretle buraya geldiniz? Kırk derece ateşi var. Yarın gelin heyet raporu verelim, bu haliyle bir yere gidemez."




22 Mart Salı. Emniyet amiri geldi, Bedîüzzaman'la görüşmek istedi. Bediîüzzaman "Gelsin" dedi. Emniyet amiri, Bakanlığın emrinin kesin olduğunu, mutlaka Isparta'ya dönmesi gerektiğini bildirdi... O gün yüzlerce Urfalı Ankara'yı telgraf yağmuruna tuttu. "Nasıl olur da Bediüzzaman'ı Urfa'dan çıkarırsınız?"




* * * * * *




SONSUZLUğA YOLCULUK




Akşam olmuştu. Ortalığı derin bir sessizlik kaplamıştı. O akşam nöbet sırası Bayram Yüksel'deydi. Bediüzzaman artık konuşamıyor, sadece dudakları kıpırdıyordu. Ateşler içinde yanıyordu.




Çarşamba gecesi saat 03 sıraları. Bayram Yüksel başucunda. Bediüzzaman'ın ellerini göğsüne koyuyor ve şöyle diyordu:




"Üstad biraz iyileşti, uykuya daldı..."




Sabah ezanı okunuyordu. Diğer talebeleri de geldi. Her sabah olduğu gibi Üstadın uyanıp, "Sabah namazının vakti girdi mi?" diye sormasını bekliyorlardı. Fakat öyle bir durum yoktu.




Daha sonra gittiler, nabzını tuttular, çalışmıyordu.




Doktor getirdiler:




"Allah Allah! çok ateşli, vefat etmiş. Fakat hiç ölüm haline benzemiyor..."




Doktor "ölüm" raporunu yazdı.




Çarşamba günü öğleden sonra Halilürrahman Dergâhında cenazesi yıkandı, kefenlendi. Sonra Ulu Cami'ye getirildi.




Perşembe günü ikindi namazından sonra cenaze namazı kılınacaktı. Bütün işyerleri kapatıldı, okullar tatil edildi. Sokaklarda kimse yoktu. Herkes cenazedeydi Ulu Cami'yle dergâh arası iki kilometrelik yol iki saatte alınabildi.




Bediüzzaman'ın tabutu parmaklar üzerinde, başlar üstünde taşınıyordu. Dergâha getirildi. Daha önce hazırlanan iki kubbeli mekâna defnedildi.




MEZARINI KIRDILAR




27 Mayıs 1960'ta ordu idareye el koydu. Hükümet görevden uzaklaştırıldı. Başbakan, bakanlar kurulu ve milletvekilleri hapishanelere dolduruldu.




11 Temmuz 1960 Pazartesi. Urfa Valisi ile Doğu Bölgesi Kolordu Komutanı askeri bir uçakla Konya'ya gittiler. Bediüzzaman'ın kardeşi Abdülmecid Efendi'yi valiliğe çağırdılar:




"Kardeşin Said Nursi'nin cenazesini Urfa'dan nakledeceğiz. Siz istemiş olacaksınız. şu kâğıdı imzala."




"Benim böyle bir isteğim yok."




"Hadi, uzatma, imzala!"




Mecburen imzaladı. Abdülmecid Efendi'yi askeri bir uçakla Urfa'ya götürdüler. Ertesi gün 12 Temmuz Salı günü, gece yarısı. Urfa'ya askeri bir birlik geldi. şehri sardı. Urfa derin uykuda... Askerler verilen emri yerine getirdiler. Balyozlarla mermer mezarı parçaladılar. Bediüzzaman'ın naaşını çıkardılar, cenaze yeni konmuş gibiydi, hiç bozulmamıştı.




Askerler: "Bu zat şehitmiş, bunun mezarını açmak günahtır" diye kendi kendilerine konuştular.




Abdülmecid Efendi gözyaşlarına boğulmuştu. Ağabeyi Bediüzzaman'ın yüzüne baktı, gülümser bir haldeydi. Aradan 111 gün geçmişti. Naaş bozulmamış, sadece birazcık kefen sararmıştı.




Başka bir tabuta yerleştirdiler. Askeri bir uçağa koydular. Abdülmecid Efendiyi de uçağa aldılar. Önce Afyon'a indirdiler, oradan da Isparta'ya götürdüler ve sadece birkaç talebesinin bildiği bir yere defnettiler.




Bir eserinde bu konuda şöyle diyordu: "Artık ben gideceğim, benim vazifem bitti, Allah'tan ömür istedim, hadsiz şükür olsun bunları da gördüm. Yalnız kabrim gizli olsun. ıki-üç talebemden başkası bilmesin.




Dostlar uzaktan ruhuma fatiha okusunlar. Manevî dua ile ziyaret etsinler. Fatiha uzaktan da olsa ruhuma gelir."

(D. B. Tercüman)
haber7.com
Güzellik ne oradadır, ne burada; ne şu zamanda, ne bu zamanda; ne Roma’da, ne Atina’da. Güzellik, hayran olabilen bir ruh neredeyse oradadır. Başka yerde ararsanız, nafile!
-Henry David Thoreau-

2

03.05.2005, 22:18

Gercekden cok iyi, inanki cok etkileyici :(
Allah üstaddan razi olsun, ona layik talebeler olmak nasip etsin,
Hadi arkadaslar bir fatiha 3 ihlas üstada hediye edelim, onun birakdigi eserleri yaninda az bile degilmi ?
VeSSelam,

3

03.05.2005, 22:35

Paylasiminiz icin Tesekkur ederim.Yuce Rabbim insa'Allah ona layik Talebe olma nasip eder...Amin

Allah razi olsun
şu gecenin sabahı, şu kışın baharı,
ne kadar muhakkak ve kat'i ise Haşr'ın sabahı, berzah'ın baharı da o kadar muhakkak ve kat'idir.

Alkan

Usta

Mesajlar: 1,694

Hobiler: Risale-i Nur, Kur'an dinlemek

  • Özel mesaj gönder

4

03.05.2005, 22:39

selamın aleykum

Allah razı olsun
"ey bedbaht nefsim! acaba ömrün ebedi midir? hiç kat'i senedin var mı ki, gelecek seneye, belki yarına kadar kalacaksın?

5

07.05.2005, 16:51

selamün aleyküm
üstadın son günleri "Son Yolculuk" isimli kısa belgesel-filmde çok güzel anlatılmış.Hatta ölümünden az sonrasını da içeriyor
Bu belgesel O dönem hakkında birçok gerçeğe de ışık tutuyor. Arkadaşlardan birinde "Son Yolculuk" var ise, buraya koyabilir. Herkes istifade eder.
selamlar
...biz istihdam olunuyoruz;hem rıza dairesinde,hem inayet altında bize Hizmet-i Kur'aniye yaptırılıyor. (28. Mektup'tan)

6

07.05.2005, 17:08

Bizim Radyo ızmir stüdyolarında hazırlanmış bir belgesel vardı, izledik, son saatlerini anlatıyordu, o olmasın?

7

07.05.2005, 17:14

Belgeselin başında "Son yolculuk" yazıyordu. Üstadın Son günleri, Urfaya gidiş, urfada olanlar, ölüm anı ve ölüm sonrası...
Talebeleriyle röportajlar yapılmış, çok güzel bir belgesel.
Bu yıl tüm programlarda gösterildi.
...biz istihdam olunuyoruz;hem rıza dairesinde,hem inayet altında bize Hizmet-i Kur'aniye yaptırılıyor. (28. Mektup'tan)

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir