Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

41

21.09.2006, 23:45

Aminn Ecmain inşallah.....

42

22.10.2006, 07:02

Selamun Aleyküm...


Bende risali nur ile ilgili pek birşey bilmiyordum Bnede Allah razı olsun öğretmnelerim sayesinde öğrendim yani anlicanız birtakım degerli öğretmenim ve ablalrımın önermesiyle okumaya başladım...


Rabbim onlardan razı olsun inş..


selam ve dua ile..

kevser

Stajyer

Mesajlar: 58

Konum: BURSA

Meslek: Ögrenci

  • Özel mesaj gönder

43

23.10.2006, 14:17

Risale-i Nurları kendimi bildim bileli tanıyorum. Küçüklüğümüzde babam bize ders yapardı ama pek dinlemezdik açıkçası..Bir gün babam yine bize evde ders yapıyordu. Konu 1. Mektupta yer alan hayat mertebeleriydi.O zamana kadar bana hep sıkıcı gelen Risale-i Nurlar, o gün beni çok cezbetti. Diğer kitaplardan farklı olduğunu fark ettim. O zaman 9-10 yaşlarındaydım. Risale-i Nur 7 den 77' ye herkesi etkisi altına alan muhteşem bir eser olduğunu bir kez daha ispat etti... Elhamdülillah hala etkisindeyiz. Rabbim ayırmasın inşallah...
Ey Risale-i Nur! Seni söndürmek isteyen bedbahtların necm-i istikbali sönsün. ızzet ve ikbali, şan ve şerefi tersine dönsün. Sen ölmez ve sönmez bir nursun...

44

23.10.2006, 17:16

Ne kadar şanslısınız kardeşim maşallah....
"Sevdir bize hep sevdiklerini, yerdir bize hep yerdiklerini, yâr et bize erdirdiklerini"

45

24.10.2006, 17:09

Kevser kardeşimizin hadisesi şuna bir ispattır: Akıl anlamasada kalp ve ruh istifade içinde. ıster çocuk olsun ister yaşlı. Demek ki çocuklarımızın yanında bol bol namaz kılmalı, Kuran okumalı ve Risale-i Nur okumalıyız. Çocuk oyunperst olduğu için sanki ilgisiz olabilir Kevser kardeşim bu ilgisizliğin görsel olduğunun ıspatıdır.
ıyiki Nurcu olmuşsun canım kardeşim.
Selam ve muhabbetle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

46

25.10.2006, 15:31

2 sene ewwel sitemize taşınan hizmetten bir hocamızın vesilesiyle ilk sohpete gitmiştim.Lemalardan bir ders yapılmıştı.Ya dedim bu kırmızı kitaplar ne güzelmiş ne güzel şeyler anlatıyormuş.Öylece başladım işte elhamdülillah. :) :) :)
'

Bağ-ı cennette ümidim bu durur kim Zatî'yi
Cümle müminlerle ol server ede hem sâyesi


_

47

25.10.2006, 15:41

maşaallah kardeşimee,canımaa :)

Rabbim bizi kırmızı kitaplardan ve kırmızı çaydan ayırmasın amin :D

kevser

Stajyer

Mesajlar: 58

Konum: BURSA

Meslek: Ögrenci

  • Özel mesaj gönder

48

29.10.2006, 17:16

Alıntı sahibi ""cevat uykan""

Kevser kardeşimizin hadisesi şuna bir ispattır: Akıl anlamasada kalp ve ruh istifade içinde. ıster çocuk olsun ister yaşlı. Demek ki çocuklarımızın yanında bol bol namaz kılmalı, Kuran okumalı ve Risale-i Nur okumalıyız. Çocuk oyunperst olduğu için sanki ilgisiz olabilir Kevser kardeşim bu ilgisizliğin görsel olduğunun ıspatıdır.
ıyiki Nurcu olmuşsun canım kardeşim.
Selam ve muhabbetle


Buna kesinlikle katılıyorum.. Küçük yaştan itibaren Nurlara aşina olmak gerçekten büyük bir lütuf.. Kaldığım dershanede ilköğretim öğrencilerinin hafta sonu dersleri oluyor. Bir akşam ders yapmadan önce biraz durup kardeşleri dinledim. Kendi aralarında ne konuşuyorladı biliyor musunuz? Üstad Hazretlerinin Eskişehir Hapsini ve yaşadıklarını... Herkes heycanlı heycanlı yorum yapıyor hatta kendi kendilerine üzülüyorladı. Rabbime şükrettim. Bu kardeşler henüz 1. sınıf ile 5. sınıf arasında okuyan kardeşler... Üstadımın çektiği çilenin semeresiydiler işte..."Ne yapayım kışta geldim. Sizler Cennet asa bir bahar da geleceksiniz şimdi ekilen Nur tohumları zemininzde çiçek açacaktır." ınşallah
Bu arada konu açılmışken abla ve abilerimize küçük bir hatırlatma; Risale-i Nur derslerinin yapıldığı yerlere çocuklarını getirmeyi ihmal etmesinler.Bazı ablalarımız kimi zaman çocukları evde bırakmayı yeğliyorlar. Ancak o atmosferi solumak için bile olsa çocuklar getirilmeli diye düşünüyorum inşallah... Muhabbetle...
Ey Risale-i Nur! Seni söndürmek isteyen bedbahtların necm-i istikbali sönsün. ızzet ve ikbali, şan ve şerefi tersine dönsün. Sen ölmez ve sönmez bir nursun...

49

30.10.2006, 08:42

Alıntı sahibi ""nuraşığı""

maşaallah kardeşimee,canımaa :)

Rabbim bizi kırmızı kitaplardan ve kırmızı çaydan ayırmasın amin :D



Amin gülüm..

Az önce kardeşlerin tanışma yazılarını okudumda ne güzel ya.Allah çok güzel..

Maşaallah
'

Bağ-ı cennette ümidim bu durur kim Zatî'yi
Cümle müminlerle ol server ede hem sâyesi


_

50

04.01.2007, 02:10

Zaman zaman gazetede “Risâle-i Nur’ları nasıl tanıdım?” başlıklı yazılar çıkar. Onlar benim çok ilgimi çekmiştir. Nurlara talebe olan herkesin bir tanışma hikâyesi vardır.

Bediüzzaman Hazretlerinin “Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. ıçinde evladım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. Ben o yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum” sözlerinde belirttiği yangınlara, gençlik hevesatıyla zaman zaman düştüğüm olurdu. Her zaman bir kurtarıcı, can simidi arar, nefsin tehlikelerinden kurtulmaya çalışırdım.

Günler böyle geçerken dükkâna bir arkadaşın tanıdığı geldi. Hoş sohbetten sonra cebinden bir kitap çıkardı. Biraz okudu, diyordu ki:

“Ey âhiret kardeşlerim ve ey hizmet-i Kur’âniyede arkadaşlarım! Bilirsiniz ve biliniz: Bu dünyada, hususan uhrevî hizmetlerde en mühim bir esas, en büyük bir kuvvet, en makbul bir şefaatçi, en metin bir nokta-i istinad, en kısa bir tarik-i hakikat, en makbul bir duâ-yı mânevî, en kerâmetli bir vesile-i makasıd, en yüksek bir haslet, en sâfi bir ubudiyet, ihlâstır” diye devam etti ve bir iki sahife sonra Fatiha’yla son buldu.

ılk defa dinlediğimiz o kelimeler, o cümleler, o hakikatler, okuyandaki o samimiyet, sanki aradığımız oymuş gibi kitabın başındaki kendine has ‘ıhlâs Risâleleri’ başlığı bana çok hoş geldi. Onun için yazının başında da ‘Risâle-i Nur’ları tanımak nasıl nasip oldu?’ demiştim ya; kesin kanaatim var, tamamen nasip, çünkü o dersin devamında da diyordu ki: “...gayet ağır ve büyük ve umumî ve kudsî bir vazife-i imaniye ve hizmet-i Kur’âniye omuzumuza ihsan-ı ılâhî tarafından konulmuş.” Ben de ‘âmennâ ve saddakna’ diyorum.

Neyse, bu satırları okuyan arkadaşımız veda ederken, “Biz Cumartesi günleri sohbete gidiyoruz. ısterseniz sizi de götürelim. Üniversiteli talebelerin kaldığı yerler var. Sohbet eder, çay içeriz” dedi. Biz de “ınşallah geliriz” dedik. Cumartesi geldi ve beraber gittik. Hatta hiç unutmam ilk gidişimi. Girince baktım içeride koltuklar var, hemen boş bir koltuğa oturdum. Biraz sonra yavaş yavaş oda kalabalıklaşmaya başladı. Herkes birbiriyle neşeli ve güler yüzlü bir şekilde konuşuyordu. Derken sohbet başladı. Risâle-i Nur kitaplarından gönlü fetheden satırlar dinledik. Dinlerken, bir köşede duran kitaplar gözüme çarptı. Sohbetten sonra satın almaya niyet ettim. Çay içmek için ara verildi. Çaylar geldi. Çayın şekerini karıştırırken herkes birbiriyle konuşuyordu. Ben de sağımdaki ve solumdaki insanlarla bir tanışayım diye kendimi tanıttım, onların ismini ve ne iş yaptığını sordum. Doktor ve mühendis olduklarını öğrendim. Biraz şaşırmıştım, gerçi orada her meslekten insan vardı, hatta benim kunduracılık mesleğinden bile birçok arkadaş vardı.

Ayaklarım uyuşmadı. Herkes nasıl rahat edecekse öyle oturmuş, bazıları koltukta, bazıları yerde oturuyordu. Kimse kimseye aşırı bir saygı gösterisinde bulunmuyordu. Herkes birbirine kardeşim, ya da ağabey diye hitap ediyordu. Çay dağıtan bile öğretmendi. Bu fıtrî hal gerçekten insanı etkiliyordu. Dersten sonra hemen kitapların hepsini, yani Risâle-i Nur Külliyatının tamamını satın almak istedim. Beni derse götüren ağabey “şimdi bir kaçını al, sonra devamını alırsın” dedi. Ben de 5-6 kitap aldığımı hatırlıyorum. Sonraki derslerde hep yeni şeyler öğrenmeye başladık.

Aradan tam 30 sene geçti. Geriye dönüp baktığımda Risâle-i Nur ve şahs-ı manevî bizi çok tehlikelerden korumuş, çünkü Risâle-i Nur’un rotası sahil-i selâmettir. Ben de adeta Nuh’un (as) gemisinde idim.

Risâle-i Nur’lardaki temsillerin hayâlî hikâyeler değil hakikatin ta kendisi olduğunu anladım. Elhamdülillah dedim ve diyorum. Hatta bunu bazen sesli olarak da söylediğim oluyor. Hani Bilâl-i Habeşî (ra) arada bir aşka gelir, nârâ atarmış. Resûlullah’a (asm) şikâyet etmişler. Peygamberimiz Bilâl’e “Neden böyle yapıyorsun? Kardeşlerini rahatsız ediyorsun” dediğinde, “Ya Resûlullah, ben bir Habeşli köleydim. Düşünüyorum da hidayet ne büyük nimet. Eğer hidayet etmeyi Cenâb-ı Allah sana verseydi, bana sıra gelmezdi. Allah (cc) beni kölelikten aldı ve sana arkadaş yaptı. Bunun için aşka gelip arada bağırdığım oluyor” dediğinde, Peygamberimiz (asm) “Bilâl’e dokunmayın” diye buyuruyor.

Bilirsiniz Risâle-i Nur’lar Kur’ân’ın manevî bir tefsiri, yüce hakikatler manzumesidir. Hem de bizlerin anlayacağı, istifade edeceği şekilde yan tesiri olmayan ilâçlardır. Ayrıca şirket-i mâneviye yönüyle herkes hissedâr. Ahirete gitsen, arkandan sevap cihetiyle defter-i a’mâlin açık kalır. ımanla kabre girmek, hizmette ihlâs, sadakat şartıyla ebedî saadeti kazanmak büyük bir müjde. Ben de bu müjdelerden aşka gelip bazı Nur talebesi şair ağabeylerin yazdığı Risâle-i Nur’la ilgili şiirleri, nârâ atarak bazen sesli okuyuveriyorum. Her şiir değil; Üstadı, onun hatıralarını anlatan şiirleri çok seviyorum. Kardeşlerimin affını, Üstadımın himmetini, Peygamberimizin (asm) şefaatini ümit ederek, Allah (cc) bizleri hizmet-i imaniye ve Kur’âniyeden ayırmasın duâsını ediyorum. Âmin.

Ömer ÖCALAN
Yeni Asya - 24.12.2006
Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.

51

04.01.2007, 09:53

Kardeşim dayımın oğlunu anlatırdı,
ıspartaya gittiğini üstadın kitaplarını okuduğu,
dersanede kaldığını.

banada merak geldi,ama hemen gitmedim,
dayım geldi memlekete ,gidelim dedi,önce hemen karar vermedim,

sonra içimden gitmek arzusu uyandı.beraber gittim,sonra çıktım.

tekara memlekete gelirken,kardeşimle dersaneye gittik kardeşler okuma programı yapıyorlardı,
ben elime kitabı aldım,biraz okudum.
sonra çıktık dışarıya,
kardeşime dedim ki içinde hiçbir şey yok,hiçbir şey anlatmıyor.diye risaleyi eleştirdim.

daha sonra tekrar gittiğimde sözleri bana verdiler 25.söze geldim hiç anlamadığımdan tekrar tekrar yeniden okumak istedim,
bir vakıf abi öyle yapmamamı ,epsii okumamı,her yerde başka konuların işlediğini söyledi.bende kaldığm yerden külliyatı bitirmek için okudum.
tekrar başka gün gittiğimde aklımda olan soruları kardeşlere sordum,
ben sordukça onlar risaleden açıp cevabını veriyorlardı.
bu cevaplardan sonra hele abdullah yeğin abinin bana okutup dua etmesinden sonra okudukça okumaya başladım.
ondan sonra hiç ayrılmadık risaleden.inşaallah ömür boyu devam edeceğiz.dua ve selam.
Bugün ne kadar risalei nur okudum acaba?

Okumamışsam karlımıyım acaba?

52

16.01.2007, 02:55

Halit ertugrulun kitaplarini okurken iceriginde illa said nursiden bahsediyordu. Risalei nurdan bazi bölümleri yaziyor ve bunler benim cok hosuma gidiyordu. ya ne kadar büyük bir zat, kac kisinin hayatini degistirmis risale-i nurlar diyordum. Bu kitapta neler yaziyor böylede insanlar degisime ugruyor hemen namaza falan basliyorlar diye düsünüyordum. bende ne zaman okumaya baslasam risalei nuru bir kac sayfa okumayla kalip yarida birakiyordum hep. devami gelmiyordu bitürlü. Sonunda ögretmenimden allah razi olsun sedat abimle yaptigimiz sohbetten sonra basladim senelerdir yapmak isteyipte uygulamama bir türlü firsat olmayan risalei nuru okumaya. 2 ay oldu henüz cok yeni ve anlamakta güclük ceksemde sabirla devam ediyoruz allahin izniyle. Dualarinizi bekliyorum..

Selam ve dua ile..

53

16.01.2007, 09:25

Maşallah kardeşim,tebrik ederim.

hakikaten o kitapları okuyanların çoğu risaleyi okumaya başlamışlardır.

o kitapları sırf risaleyi anlattığı ve risale okumaya teşvik ettiği için,

tasviye etmişimdir ve dağıtmışımda.
Bugün ne kadar risalei nur okudum acaba?

Okumamışsam karlımıyım acaba?

theQueen

Profesyonel

Mesajlar: 676

Konum: istanbul

Meslek: öğrenci

  • Özel mesaj gönder

54

16.01.2007, 12:53

babam cok küçük yaşlarda kısa bir dönemde olsa said nursi hazretlerinin yanında bulunma şerefini elde etmiş, kendimi bildim bileli evimizde külliyat var ilk hatırladğım risale maceram, hep abim ablalarım babam okur balkon sohbetleri yapardık tabi ben işin gırgırında olurdum, sanırım ilk okul 3 e gidiyordum bana verdiler lemalar dan bir sayfa okumaya çalışmış becerememiş hiç bir şey anlamamıştım.

55

16.01.2007, 15:02

Maaşallah küçükken Risaleleri tanımanın ayrıcalığını yaşıyorsun.

Saygı duydum. Yaşın küçük olsada ellerinden öperim.

Muhabbetle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

theQueen

Profesyonel

Mesajlar: 676

Konum: istanbul

Meslek: öğrenci

  • Özel mesaj gönder

56

16.01.2007, 15:25

önemli olan ayrıcalığını görebilmek ve faydalanabilmek

57

02.02.2007, 17:11

Bende Lise 2. sınıftayken bi okuma kampına katılarak ögrendim(tam anlamıyla)cemeat ortamını ilk o zaman görmüştüm.sonra aklıma geldi ki o kitaplar amcamın bize okudugu kitaplardı.o zamanlar hatırladıgım sineklerle alakalı bi bölümdü.şurup filan diyordu bizde çocuktuk dinlerdik fakat hemen sıkılır giderdik. bundan bi kaç yıl sonra büyük bi hastalıga yakalandım maddi bi hastalık degildi,manevi bi hastalıktı. kafamı kemiriyordu sanki .bütün dini kitaplara bakıyordum ama hiç biri fayda vermiyordu.Ailemden birine anlatmaya karar verdim ama delirdi mi diye düşünürler diye anlatamadım. :D amcam bunu farketmiş beni çagırdı ve bana vesvese bahsini yaptı.o gün hayata yeniden dönmüştüm.üzerimden büyük hatta tonlarca bi yük kalkmıştı .Risale-i nurlar bütün yolları kapatmıştı.Kesin olarak ve ne yapmam gerektigini biliyordum artık.Anladım ki cehalet büyük bi tehlike olarak karşımda duruyordu.daha sonra derslere katılmaya başladım.
ışte benim hikayem

58

02.02.2007, 17:40

Maaşallah kardeşime ya.
Demek hakikatperset olmak en önemli vazife. Hakikati arayana hakikat, kendi doğrularının ıspatını arayana dalalet veriliyor
Muhabbetle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

59

15.03.2007, 10:48

üniversite yıllarında çok uçlarda yaşayan biriydim ama ne yapsam içimdeki boşluğu dolduramıyordum sonra çok sevdiğim bir insanı kaybettim ki o olmayınca yaşayamam sanıyordum.kendimi toplamam uzun sürdü,serseri bir mayın gibiydim ama hayat bu değildi ve bir anlamı olmalıydı.o zamanlar bir arkadaşım vardı kendi halinde sakin uysal bir kızdı,türbanlıydı benim serseriliklerime güler geçerdi,o yumşaklık beni çekerdi,zıt olmamıza rağmen severdim onu.bir gün bi konuda bahse girdik ben kaybedersem 1 hafta boyunca türban takıcaktım,o kaybederse 1 hafta boyunca kot pantolon giyecekti.kaybettim ve türban taktım ve bir daha çıkaramadım.arkadaşım vesile olmuştu bana,sonrasında o arkadaşla fazla beraberliğimiz olamadı memleketine dönmek zorunda kaldı,görüşemedik.sonradan anladım ki (okuduklarından)nurcuydu.ve ben sonradan bütün nurcu kardeşlerime o arkadaşın vesilesi dolayısıyla sempati duymaya başladım.
sonrasında başka nurcu arkadaşlarım da oldu hep sevdiğim ve hizmetlerine saygı duyduğum insanlar...Allah her daim yardımcıları olsun.
Risale_i Nur'u baştan sona okumadım hiç birkaç bölümünü arkadaşlar okurken dinledim ya da okudum.
Allah cümlemizden Razı olsun,Sevdikleriyle beraber etsin.

60

18.03.2007, 15:33

Risale-i Nur'la tanışma serüvenim

Bu ülkede yaşayan çoğu insan gibi, çocukluğumdan beri dine ve dindarlara meyyal bir yapıya sahip olmama rağmen, ilkokuldan itibaren aldığım materyalist eğitimin sonucu olarak, dinî yaşantıdan uzak, müşevveş ve lâkayt bir yapıya sahip genç olarak okulumu bitirip, çok sevdiğim öğretmenlik mesleğine başlamıştım.

Eğitim sistemi, şimdi olduğu gibi, bizim çocukluğumuzda da, hatta cumhuriyetle birlikte, manevî değerlerden uzak, tek tip insan yetiştirmeye yönelik, maddeci ve kemalizm endeksli bir müfredâtla yapıldığı için, böyle bir çarktan, böyle bir tornadan çıkan bir insanın manevî yöndeki dejenerasyonunu her halde tahmin edersiniz.

Mezun olduğumuz okullardaki dezavantajlar ne kadar fazla olsa da, bütün insanlarda olduğu gibi doğuştan bize bahşedilen o fıtrî masumiyet, aile ve çevremizden bize miras kalan manevî alt yapı, o zamanda ahlâkî çöküntünün hemen hiç olmayışının üstümüzdeki müspet tesirlerinin sonucu olarak çok fazla bozulmadan, zayıf da olsa dine olan bağlılığım devam etti çok şükür.

ışini bilen, ehil, liyakatli bir öğretmen olarak belki yetişmiştik, fakat toplumdan uzak, insanlara, manevî değerlere yabancı, enaniyeti kuvvetli bir yapıya sahip olduğumuzu yıllar sonra Risâle-i Nur ve müntesipleriyle tanıştıktan sonra öğrenmiştim.

Allah ve ahiret inancından uzak, tamamen dünyaya yönelik, maddeci ve materyalist bir düşünce ve düzenin tezgâhında okumakla bende hâsıl olan manevî yaraların tedavisi kolay değildi. Bu manevî tedavi süreci, belki de yıllarımı aldı.

Müşevveş bir hâlet-i ruhiye içinde şaşkındım. Arayışlar içindeydim. ıç dünyamda fırtınalar esiyor, kalp ve ruhumdaki boşlukları derinden hissediyor, o boşlukları doldurmak için çabalıyordum. Mutsuzdum, huzursuzdum... Hayal ettiğim huzur ve mutluluğu yakalamak için arayışlarıma devam ediyordum. Yol gösteren yok, her taraf karanlık...

Okumakla aydın, münevver bir insan olacağımı beklerken, adeta iç dünyam da, dış dünyamda karanlıklara boğulmuştu. Ama olsun, bu karanlıkları da dağıtacak, bana aydınlık ve nurlu yolu gösterecek bir ışığa ihtiyacım vardı. Onu mutlaka bulmalıyım. Yoksa karanlık bir dünyada, gözü, kalbi kapalı bir şekilde yaşamak çekilir gibi değil. Öyle ise arayışlara devam...

Bediüzzaman’ın ifadesiyle; “câzibedar bir fitne içinde bulunan ve daha aklını kaybetmeyen bazı gençler...” tespitindeki gençlerden birisi olarak kendimi tahayyül ediyordum. Daha aklımı kaybetmediğime göre ve ciddi bir arayış içinde olduğuma göre bir gün inşallah aydınlık yolu bulacağıma ümidim vardı.

Önemli bir arayış içinde bulunan ve “Ahiretimizi ne şekilde kurtaracağız?” suâllerine cevap bulabilmek niyetiyle Kastamonu’da Bediüzzaman’a muhatap olan bahtiyar gençler kadar şanslı olmasam da, ben de Bediüzzaman’ın talebeleriyle tanışma ve onlarla muhatap olabilme şansını yakalamıştım artık.

şanslıydım... Çünkü artık şimdiye kadar görüşüp tanıştığım öyle sıradan insanların ötesinde, çok müşfik, çok sevecen, çok samimi, celbedici insanlarla karşı karşıya idim. Yıllardır hasretini çektiğim, hayal ettiğim, pırıl pırıl ruh ve kalplerindeki güzellikler simalarına aksetmiş, feyiz dolu, fazilet dolu, etraflarına nur saçan dostları bulmuştum.

“Kitap Kurdu” diye izah edebileceğimiz tâbirle sürekli okuyan, devamlı duâ ve tefekkürle, takvanın zirvesinde lisan-ı halleriyle Kur’ân’ın hakikatlarını neşreden insanlarla tanışıp, kısa zamanda samimi dost ve arkadaş olmuştum.

Enteresandır ve gariptir ki, bütün hâl ve davranışlarıyla bana numûne-i imtisâl olan bu Kur’ân hadimlerinin her halini beğenip takdir ettiğim halde, uzun yıllar okuduğum ve dinlediğim menfî telkinlerin bir sonucu olmalı ki “Nurcu” kelimesinden ve “kırmızı kaplı kitaplar”dan korkup sanki beni yutacaklar zannıyla epey zaman uzak durma yanlışına girdim. Ama hemen itiraf etmeliyim ki o müşevveş ve mütehayyir halimde Ömer Pektaş’ın ve diğer ağabeylerin çok yakın ve ısrarcı sıcak ilgi ve alâkaları sayesinde Risâleleri okumaya yöneldim ve oradaki hak ve hakikatları öğrendikten sonra kendime yeni baştan bir çekidüzen vermeye karar verdim. Bu münasebetle o samimi ve gayretli ağabeyleri duâ ve hayırla yâd ediyorum.

Hüseyin GÜLTEKıN
Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.

Bu konuyu değerlendir