Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

Hasan_Sinan

Moderatör

  • "Hasan_Sinan" bir erkek
  • Konuyu başlatan "Hasan_Sinan"

Mesajlar: 2,136

Konum: Almanya

Meslek: Uzman Pazarlamaci

Hobiler: Okumak Okumak Okumak

  • Özel mesaj gönder

1

15.06.2010, 01:48

Nurcuların Lideri..

Aziz kıymettar, sadık ve sebatkar kardeşlerim,

Fihristeyi, taksimü’l-â’mâl tarzında mütesanid heyetinizin şahs-ı manevisine tevdiiniz çok güzeldir. Tam ve daimi bir üstad buldunuz. O manevi üstad, bu aciz kardeşinizden çok yüksektir; daha bana ihtiyaç bırakmıyor.

Kastamonu Lahikası, Sayfa 17


Birbiriyle dayanisma icinde bulunan ve görev dagilimi yapan bir cemaatin mümessilleri tam ve daimi bir üstad bulmustur. Bu üstadda yine sahsi manevi olabilir. Verilmesi gereken en son örnek olan Bediüzzaman kendinen bahsediyor, demek hicbir eshas digerlerine tefevvuk edemez.

Zaten mesleğimizin esası uhuvvettir. Peder ile evlât, şeyh ile mürid mâbeynindeki vasıta değildir. Belki hakikî kardeşlik vasıtalarıdır. Olsa olsa bir üstadlık ortaya girer.

Lem'alar, Sayfa 166 Ihlas Risalesi
Kur’an’a hücum edilecek; î’câzı, onun çelik bir zırhı olacak.Ve şu î’câzın bir nevini şu zamanda

izhârına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak.Ve namzet olduğumu anladım.

Bu mesaj 2 defa düzenlendi, son düzenlemeyi yapan "Hasan_Sinan" (15.06.2010, 18:07)


Hasan_Sinan

Moderatör

  • "Hasan_Sinan" bir erkek
  • Konuyu başlatan "Hasan_Sinan"

Mesajlar: 2,136

Konum: Almanya

Meslek: Uzman Pazarlamaci

Hobiler: Okumak Okumak Okumak

  • Özel mesaj gönder

2

15.06.2010, 18:06

Cenab-ı Hakkın ihsan ve keremiyle sizlerle gayet kudsi ve gayet ehemmiyetli ve gayet kıymettar ve her ehl-i imana menfaatli bir hizmette taksimü’l-mesâi kaidesiyle iştirak etmişiz. Tesanüdümüzden hâsıl olan bir şahs-ı manevinin fevkalade ehemmiyet ve kıymeti ve üstadlığı ve irşadı bize kâfidir.

Hem madem bu zamanda herşeyin fevkinde hizmet-i imaniye en ehemmiyetli bir vazifedir. Hem kemiyet ise, keyfiyete nispeten ehemmiyeti azdır. Hem muvakkat ve mütehavvil siyaset âlemleri ebedî, daimi, sabit hidemat-ı imaniyeye nispeten ehemmiyetsizdir, mikyas olamaz, medar da olamaz. Risale-i Nur’un talimatı dairesinde ve bizlere bahşettiği hizmet noktasında feyizli makamlara kanaat etmeliyiz. Haddinden fazla fevkalade hüsnüzan ve müfritane âlî makam vermek yerine, fevkalade sadakat ve sebat ve müfritane irtibat ve ihlas lazımdır. Onda terakki etmeliyiz.

Kardeşiniz
Said Nursî

Kastamonu Lahikası, Sayfa 61
Kur’an’a hücum edilecek; î’câzı, onun çelik bir zırhı olacak.Ve şu î’câzın bir nevini şu zamanda

izhârına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak.Ve namzet olduğumu anladım.

Hasan_Sinan

Moderatör

  • "Hasan_Sinan" bir erkek
  • Konuyu başlatan "Hasan_Sinan"

Mesajlar: 2,136

Konum: Almanya

Meslek: Uzman Pazarlamaci

Hobiler: Okumak Okumak Okumak

  • Özel mesaj gönder

3

15.06.2010, 18:12

İşte, ey Risale-i nur şakirtleri ve Kur’ân’ın hizmetkârları! Sizler ve bizler öyle bir insan-ı kâmil ismine lâyık bir şahs-ı mânevînin âzâlarıyız. Ve hayat-ı ebediye içindeki saadet-i ebediyeyi netice veren bir fabrikanın çarkları hükmündeyiz. Ve sahil-i selâmet olan Dârüsselâma ümmet-i Muhammediyeyi (a.s.m.) çıkaran bir sefine-i Rabbâniyede çalışan hademeleriz. Elbette, dört fertten bin yüz on bir kuvvet-i mâneviyeyi temin eden sırr-ı ihlâsı kazanmakla tesanüd ve ittihad-ı hakikîye muhtacız ve mecburuz.

Evet, üç elif ittihad etmezse, üç kıymeti var. Sırr-ı adediyet ile ittihad etse, yüz on bir kıymet alır. Dört kere dört ayrı ayrı olsa, on altı kıymeti var. Eğer sırr-ı uhuvvet ve ittihad-ı maksat ve ittifak-ı vazife ile tevafuk edip bir çizgi üstünde omuz omuza verseler, o vakit dört bin dört yüz kırk dört kuvvetinde ve kıymetinde olduğu gibi, hakikî sırr-ı ihlâs ile, on altı fedakâr kardeşlerin kıymet ve kuvvet-i mâneviyesi dört binden geçtiğine, pek çok vukuat-ı tarihiye şehadet ediyor.

Bu sırrın sırrı şudur ki: Hakikî, samimî bir ittifakta herbir fert, sair kardeşlerin gözüyle de bakabilir ve kulaklarıyla da işitebilir. Güya on hakikî müttehid adamın herbiri yirmi gözle bakıyor, on akılla düşünüyor, yirmi kulakla işitiyor, yirmi elle çalışıyor bir tarzda mânevî kıymeti ve kuvvetleri vardır.

Lem'alar, Sayfa 165 Ihlas Risalesi
Kur’an’a hücum edilecek; î’câzı, onun çelik bir zırhı olacak.Ve şu î’câzın bir nevini şu zamanda

izhârına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak.Ve namzet olduğumu anladım.

Hasan_Sinan

Moderatör

  • "Hasan_Sinan" bir erkek
  • Konuyu başlatan "Hasan_Sinan"

Mesajlar: 2,136

Konum: Almanya

Meslek: Uzman Pazarlamaci

Hobiler: Okumak Okumak Okumak

  • Özel mesaj gönder

4

15.06.2010, 18:17

Mümkün olduğu kadar geçici rüzgârlara ehemmiyet vermeyiniz, bakmayınız. Zaten mabeyninizde samimi tesanüt ve meşveret-i şer’iye, sizi öyle şeylerden muhafaza eder. İçinizdeki şahs-ı manevinin fikrini, o meşveretle bildirir.

Kardeşiniz ve sizinle dünyada, berzahta, ahirette müteşekkirâne iftihar eden ve edecek hizmet-i Kur’aniyede arkadaşınız.

Said Nursî

Kastamonu Lahikası, Sayfa 95
Kur’an’a hücum edilecek; î’câzı, onun çelik bir zırhı olacak.Ve şu î’câzın bir nevini şu zamanda

izhârına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak.Ve namzet olduğumu anladım.

Hasan_Sinan

Moderatör

  • "Hasan_Sinan" bir erkek
  • Konuyu başlatan "Hasan_Sinan"

Mesajlar: 2,136

Konum: Almanya

Meslek: Uzman Pazarlamaci

Hobiler: Okumak Okumak Okumak

  • Özel mesaj gönder

5

15.06.2010, 18:20

Tahmin ediyorum ki, Risale-i Nur’un yüksek hâysiyetleri ve şakirtlerinin şahs-ı manevisinin pek büyük meziyetleri, şahsım gibi meslek-i aczde fazla ileri giden bir aciz ve biçarenin zayıf omuzuna o dağ gibi manalar yüklense altında ezilir, sıkılır diye anladım. Bu ahirki iki meselede pek kısa kesmeye kâğıt mecbur etti. Nur, Gül ve Lütfü’nin kahraman vârisleri mübarekler yüksek heyeti ve medrese-i Nuriye ve masumlar ve ümmî ihtiyarların her birisine binler selam ediyoruz.

Duanıza muhtaç, size müştak kardeşiniz

Said Nursî

Kastamonu Lahikası, Sayfa 97, 98
Kur’an’a hücum edilecek; î’câzı, onun çelik bir zırhı olacak.Ve şu î’câzın bir nevini şu zamanda

izhârına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak.Ve namzet olduğumu anladım.

Hasan_Sinan

Moderatör

  • "Hasan_Sinan" bir erkek
  • Konuyu başlatan "Hasan_Sinan"

Mesajlar: 2,136

Konum: Almanya

Meslek: Uzman Pazarlamaci

Hobiler: Okumak Okumak Okumak

  • Özel mesaj gönder

6

16.06.2010, 01:45

M. Latif SALİHOĞLU

Kaderin adâleti ve zalimin zulmü

Risâle–i Nur'da, belki iki yüzden fazla yerde "şahs–ı mânevî" tâbiri zikrediliyor. Bu tâbirle, ekseriyetle de şu mânâlar nazara veriliyor:

* Zaman, şahs–ı vâhit zamanı değil; şahs–ı mânevî zamanıdır.

* Şahıs, ne kadar kuvvetli olursa olsun, hatta yüz dâhî kuvvetinde bile olsa, eğer bir şahs–ı mânevî hüviyetine bürünemiyorsa, gün gelir bir hiç hükmüne geçebilir.

* Küfür ve dalâlet, bu zamanda bir cereyan, bir şahs–ı mânevî sûretinde hükmünü icrâ ediyor. Buna mukabil, ehl–i imân da, bir şahs–ı mânevî olarak meydana çıkmalı ki, ona karşı durabilsin, dayanabilsin, galip gelebilsin.

* Küfrün şahs–ı mânevîsine karşı şahs–ı vâhit ile çıkmak, mücadelede mağlubiyeti peşinen kabul etmek demektir.

* Şahıs, bu zamanda her türlü tehlikeye mâruzdur: Vurulabilir, çürütülebilir, yanıltılabilir, yamultulabilir, yönlendirilebilir, nihayet öldürülebilir... Şahs–ı mânevî ise, çok daha metindir. Mezkûr tehlikelerden mahfuzdur. İlâhî rahmet ve inayet altındadır.

* Şahıs fânîdir; şahs–ı mânevîye istinad eden dâvâ ise bâkidir. Bâki olan bir dâvâ, fânî omuzlara bina edilmemeli.

* * *

Bir başka husus da şudur: Şahsa bağlı olanlar, meftûn oldukları şahsın sözlerini tartmazlar, ölçüp–biçmezler; söylediklerini de, asla mihenge vurmazlar. Dahası, şahsın her türlü söz ve davranışında bir hikmet eseri ararlar.

Bu da, haliyle bir kàbiliyet zaafına, bir düşünce tembelliğine yol açar.

Evet, şahsa endeksli beyinler, genellikle "Biz bilemeyiz. O bilir. O, herşeyin en iyisini bilir, en doğrusunu yapar..." modunda bulunduğu için, belli bir sınırın ötesine geçemez.

Dolayısıyla, fıtrî seyri içinde inkişâf edip gelişmez, gelişemez. Yarım kapasite çalışmaya âdeta mahkûm olur.

Oysa, Cenâb–ı Hak, eşref–i mahlukat olarak yarattığı insanı, "zeminin halifesi" olabilecek bir kapasite ile donatmıştır.

Yaratılışın bu noktadaki sırr–ı hikmetini bilen ve düşünen bir insan, ne kendini başkasından üstün görecek kadar böbürlenip tekebbür etmeli, ne de Allah'tan gayrısına kulluk edercesine itaat edip boyun eğmeli.

Evet, insan olarak, bu dünyaya sadece ve sadece Allah'a boyun eğmek için geldiğimizin her daim şuurunda ve idrakinde bulunmalıyız.

* * *

Üstad Bediüzzaman gibi bir zirve şahsiyet bile "Benim fâni şahsıma bağlanmayın... Benim sözlerimi de mihenge vurmadan almayın..." dediğini çoğu kimse bilir.

Buna rağmen onun risâlelerini okuyan kimselerin gidip fâni şahıslara hem de tutkulu şekilde bağlanması, dahası, onların sözlerini mihenge vurmadan doğru kabul edip kalbinin, yahut beyninin merkezine oturtmaya çalışması, size de çok tuhaf gelmiyor mu?

İşte, böylesine tuhaf durumlara düşmüş bir–iki kişiden, İsrail'in yardım gemisine saldırısı ile ilgili geçen haftaki "Söze kınamakla başlanmalı" başlıklı yazımıza, aynı tuhaflıkta bir eleştiri geldi.

Eleştiri sahipleri, İsrail vahşetini kınamayan, hatta neredeyse Türkiye'nin tavrını yanlış bulduğunu deklare edecek kadar aykırı giden bir meşhûr zâtın tavrına kılıf giydirmek kàbilinden birşeyler söylediler.

Onlara göre, hadiseye şöyle bakmak gerekiyormuş: "Biriken hata ve günâhlarımız sebebiyle Birinci Dünya Savaşında mağlup düştüğümüze inandığımız gibi, şimdi de kendi hatamızın kurbanı olduğuna inanmamız daha doğru olur."

Aman yâ Rabbi! Bir beyin, nasıl oluyor da, kaderin adâlet tecellisini, tutup zalimin zulmüne perde yapma, yahut gerekçe kılma yönünde çalışabiliyor?

Evet, insanlar zulmeder; kader ise adâlet... Lâkin, kaderin adâleti, zalimin zulmünü görmezden gelmeyi asla icap ettirmez... İlâhî adâlet, bizi zalimlerin karşısına dikilmekten, onlarla mücadele etmekten hiçbir şekilde men' etmez.

Bundan dolayıdır ki, kaderin hikmet ve adâlet tecellisini en güzel sûrette bizlere ders veren Üstad Bediüzzaman, vatanımızı işgal eden kâfir Ruslara ve gaddar İngilizlere karşı bütün mevcudiyetiyle mücadele etmiştir. Ezcümle:

Keçe külâhlı talebeleriyle birlikte cepheden cepheye koşmuş, Rus mojikleri ve onlarla birlikte hareket eden Ermeni çetecilerine kan kusturmaya çalışmıştır. Talebelerinin çoğunu şehit vermiş, kendisi de yaralı halde esir düşmüştür.

Keza, İstanbul'daki İngiliz işgaline karşı Hutûvât–ı Sitte isimli eseriyle mücadele etmiş; üstelik "Tükürün o ehl–i zulmün hayasız yüzüne" demekten geri durmamıştır. Onun "Yaşasın, zalimler için cehennem!" sözü ise, dillere destan olmuştur.

Bu ise şu demektir: Her ne şekilde ve her ne pahasına olursa olsun, mü'min ve Müslümanlar olarak, zalime karşı olduğumuzu bir şekilde ifade ile tavrımızı izhar etmek durumundayız.

Hiçbir gerekçe, bizi bu tavrımızdan, bu mücadelemizden alıkoyamaz, koymamalı.

Demek ki, Müslüman olarak bazı hata ve günahlarımızın varlığı, zalimin zulmünü hiçbir şekilde hafifletmez, cezasını ortadan kaldırmaz; dahası, zalimle mücadele etme gerekçesini ortadan kaldırmaz.

http://www.yeniasya.com.tr/2010/06/16/ya…/lsalihoglu.htm
Kur’an’a hücum edilecek; î’câzı, onun çelik bir zırhı olacak.Ve şu î’câzın bir nevini şu zamanda

izhârına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak.Ve namzet olduğumu anladım.

Hasan_Sinan

Moderatör

  • "Hasan_Sinan" bir erkek
  • Konuyu başlatan "Hasan_Sinan"

Mesajlar: 2,136

Konum: Almanya

Meslek: Uzman Pazarlamaci

Hobiler: Okumak Okumak Okumak

  • Özel mesaj gönder

7

16.06.2010, 20:45

Latif agabeyin yazisinda büyük incelikler var. Büyük görünen sahislar aslinda ne kadar kücük oldugunu daha iyi anladim..
Kur’an’a hücum edilecek; î’câzı, onun çelik bir zırhı olacak.Ve şu î’câzın bir nevini şu zamanda

izhârına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak.Ve namzet olduğumu anladım.

Hasan_Sinan

Moderatör

  • "Hasan_Sinan" bir erkek
  • Konuyu başlatan "Hasan_Sinan"

Mesajlar: 2,136

Konum: Almanya

Meslek: Uzman Pazarlamaci

Hobiler: Okumak Okumak Okumak

  • Özel mesaj gönder

8

17.06.2010, 01:37

Aziz, sıddık kardeşlerim ve hizmet-i Kur’aniyede kuvvetli, dirayetli arkadaşlarım,
Bu zaman cemaat zamanıdır. Ehemmiyet ve kıymet, şahs-ı maneviye göre olur. Maddi ve ferdi ve fâni şahsın mahiyeti nazara alınmamalı. Hususan benim gibi bir biçarenin kıymetinden bin derece ziyade ehemmiyet vermekle, bir batmanı kaldırmayan zayıf omuzuna binler batman ağırlığı yüklense, altında ezilir.
Kur’an’a hücum edilecek; î’câzı, onun çelik bir zırhı olacak.Ve şu î’câzın bir nevini şu zamanda

izhârına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak.Ve namzet olduğumu anladım.

Hasan_Sinan

Moderatör

  • "Hasan_Sinan" bir erkek
  • Konuyu başlatan "Hasan_Sinan"

Mesajlar: 2,136

Konum: Almanya

Meslek: Uzman Pazarlamaci

Hobiler: Okumak Okumak Okumak

  • Özel mesaj gönder

9

20.06.2010, 03:40

Risale-i Nur´da gecen su düsturlar göz önünde bulundurursak acaba bugün bir sahis nurcularin lideri olabilirmi? Imkan dairesindemidir? Böyle liderlerin varligindan bahsediliyor - isim belirtmeden - Risale-i Nur ve cemaati ve davasi acisindan degerlendirerek, bizim liderimiz varmi? Varsa kim? Eger yoksa lidersiz nasil cemaat ve cemaatin hedefi mevcut olabilir sorularina mukni cevap vermek gerekir..
Kur’an’a hücum edilecek; î’câzı, onun çelik bir zırhı olacak.Ve şu î’câzın bir nevini şu zamanda

izhârına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak.Ve namzet olduğumu anladım.

Hasan_Sinan

Moderatör

  • "Hasan_Sinan" bir erkek
  • Konuyu başlatan "Hasan_Sinan"

Mesajlar: 2,136

Konum: Almanya

Meslek: Uzman Pazarlamaci

Hobiler: Okumak Okumak Okumak

  • Özel mesaj gönder

10

22.06.2010, 01:17

Birincisi : Müellifin yalnız Kur’ân-ı Hakîmi kendine üstad edinmiş olması.

İkincisi : Kur’ân-ı Hakîm, hakiki ilimleri hâvi bir kitâb-ı mukaddestir. Ve bütün asırlarda insanların umum tabakalarına hitap eden ezelî bir hutbedir. Bunun için, Kur’ân’ı tefsir ederken, hakikatin sâfi olarak ifâde edilmesi ve böylece hakiki bir tefsir olması için, müfessirin kendi hususi meslek ve meşrebinin tesiri altında kalmamış ve hevesi karışmamış olması lâzımdır. Ve hem de Kur’ân’ın mânâlarını keşifle tezâhür eden Kur’ân hakikatlerinin tesbiti için elzemdir ki, o müfessir zât herbir fende mütehassıs geniş bir fikre, ince bir nazara ve tam bir ihlâsa mâlik bir allâme ve hem gayet âlî bir dehâ ve nüfuzlu, derin bir içtihad ve bir kuvve-i kudsiyeye sahip olsun.

Üçüncüsü : Kur’ân tefsirinin tam bir ihlâsla telif edilmiş olması ki, müellifin Cenâb-ı Hakkın rızâsından başka hiçbir maddî mânevî menfaati gàye edinmemesi ve bu ulvî hâletin müellifin hayatındaki vukuâtlarda müşâhede edilmiş olması,

Dördüncüsü : Kur’ân’ın en büyük mu’cizelerinden birisi de, gençlik ve tazeliğini muhafaza etmesidir; ve o asırda inzâl edilmiş gibi, her asrın ihtiyacını karşılayan bir vechesi olmasıdır.

Sözler 706


Makam Kuranin, mevkide Kuranin, Üsdatlik da Kuranin. Baska Üstadlar arayan hata eder. Sahislari esas alan yalnisa düser.
Kur’an’a hücum edilecek; î’câzı, onun çelik bir zırhı olacak.Ve şu î’câzın bir nevini şu zamanda

izhârına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak.Ve namzet olduğumu anladım.

11

22.06.2010, 08:43

Allah razı olsun Hasan kardeş , devam edelim İnşallah.

12

22.06.2010, 09:39


Aziz, sıddık kardeşlerim,


Şimdi namazda bir hâtıra kalbe geldi ki, kardeşlerin, ziyade hüsn-ü zanlarına binaen, senden maddî ve mânevî ders ve yardım ve himmet bekliyorlar.
Sen nasıl dünya işlerinde hasları tevkil ettin, erkânların meşveretlerine bıraktın ve isabet ettin.
Aynen öyle de, uhrevî ve Kur'ânî ve imanî ve ilmî işlerinde dahi Risale-i Nur'u ve şakirtlerinin şahs-ı mânevîlerini tevkil ile
o hâlis, muhlis hasların şahs-ı mânevîleri senden çok mükemmel o vazifeni kendi vazifeleriyle beraber yaparlar.
Hem daima da şimdiye kadar yapıyorlar.
Meselâ, seninle görüşen muvakkat bir dirhem ders ve nasihat alsa, Risale-i Nur'dan, bir cüz'ünden yüz dirhem ders alabilir.
Hem senin yerinde ondan nasihat alır, sohbet eder. Hem Nur şakirtlerinin hasları, bu vazifeni her vakit yapıyorlar.
Ve inşaallah pek yüksek bir makamda bulunan ve duası makbul olan onların şahs-ı mânevîleri,
daimî beraberlerinde bir üstad ve yardımcıdır
diye ruhuma hem teselli, hem müjde, hem istirahat verdi.

14. Şuâ

Hasan_Sinan

Moderatör

  • "Hasan_Sinan" bir erkek
  • Konuyu başlatan "Hasan_Sinan"

Mesajlar: 2,136

Konum: Almanya

Meslek: Uzman Pazarlamaci

Hobiler: Okumak Okumak Okumak

  • Özel mesaj gönder

13

25.06.2010, 10:22

Lider üzerinden kitlelerin kontrolü

Dünyada kökü eskilere dayanan bir "derin strateji", Türkiye'de bilhassa 12 Eylül Darbesinden sonra tatbik sahasında konuldu.

Bu strateji, cemaatleri şöhretli şahıslara, kitleleri de putlaştırılmış liderlere bağlamak sûretiyle, etkin kontrolü sağlamamayı esas alıyor.

Yürütülen mantık şudur: Kitleler şahısların sevk ve idaresine bağlandı mı, potansiyel tehlikelerin kontrol altına alınması çok daha kolaylaşmış olur.

İşte, özellikle 12 Eylül sonrası ülkemizde uygulanan "kontrol strateji"nin dayandırıldığı mantık budur.

Kemalizmin kuşatması altında bulunan derin mahfillere göre, Türkiye'de iki büyük potansiyel tehlike var: İrtica ve bölücülük.

Türkiye'de irticanın hortlaması ve ülkenin bölünmesi ihtimali her ne kadar zayıf olsa da, söz konusu odakların işine gelen şey, yine de tehlike vehmidir.

Onlar, bu tehlike vehminin alabildiğine abartılmasından yanadırlar. Zira, yaklaşık yüz yıldır süre geldikleri "vesayet rejimi"ni ancak bu sûretle idame ettirebileceklerine inanırlar.

Dolayısıyla, onlar için "bölücülerin başı" ile "irticanın başı" konumundaki şahıslar, birer "velinimet" durumundadır.

Onlar, bu velinimetlerini koruyup kollamaktan geri durmazlar.

Fakat, bu görevlerini hiç çaktırmadan yapma becerisini gösterirler. Yanılgının en önemli sebebi budur.

Onlar, çok rahat bir şekilde irtica ve bölücü potansiyelini şahsında toplayan lider konumundaki kişilere şiddetle karşıymış gibi görünürler. Hamasetli konuşurlar, ahkâm üstüne ahkâm keserler.

Lâkin, meselenin iç yüzü, görüntüdeki rollerden ve profillerden çok farklıdır.

Bu roller, insanı hayrete düşürse de, asıl dehşet veren husus, maksada vasıl olmak için, herşeyin, özellikle mâsum canları yakmanın mübah görülmesidir.

Evet, stratejik hesapların insan kanı üzerinden yürütülmesi, affedilmesi mümkün olmayan çok vahşiyâne bir cinayettir.

Böylesi cinayetlerin, bırakın Türklükle, Kürtlükle, yahut Müslümanlıkla, acaba insanlıkla bir alâsı olabilir mi?

Şöhretli şahısları kullanmak, grup liderlerinden faydalanmak, şayet günahsız bir şekilde uygulanabilseydi... Liderleri yönlendirmek için, eğer mâsumların mal ve canlarının yakılması mübah sayılmasaydı... Keza, şahısları parlatmakla, şayet kudsî hakikatleri perdelemek cihetine gidilmeseydi...

Yürütülen derin politikalar, yine de bir derece mâzur görülebilirdi.

Fakat, maaselefe görülüyor ki, söz konusu derin strateji, helâl–haram bakılmaksızın, günah–sevap dinlemeksizin yütülüyor.

Şahıslar da, kiminin humkundan, kiminin havfından, kiminin şan–şöhret zaafından istifade sûretiyle, sergilenen vahteşe alet veya şerik ediliyor. (*)

Şöhretli şahısların, ayrıca ilâçla, siyanürle veya elekromanyetik müdahalelerle de kontrol altında tutulup yönlendirildiğini unutmamak lâzım.

Bu girdaptan tek çıkış yolu ise, şahıslara bağlanmamak, liderlerin sultası altına girmemek; aksine, ilkelere önem vermek, kalıcı ve uzun ömürlü prensipler manzumesine sıkı sıkıya bağlanmaktır.

.......................................

(*) Şimdi beşerde insan suretinde şeytanın vekili olan ruh–u gaddar... Kiminin hırs–ı intikamını, kiminin hırs–ı câhını, kiminin tamahını, kiminin humkunu, kiminin dinsizliğini, hattâ en garibi, kiminin de taassubunu işletip siyasetine vasıta ediyor. (Bediüzzaman, Hutuvat–ı Sitte, s. 98.)


M. Latif SALİHOĞLU - Yeni Asya
Kur’an’a hücum edilecek; î’câzı, onun çelik bir zırhı olacak.Ve şu î’câzın bir nevini şu zamanda

izhârına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak.Ve namzet olduğumu anladım.

Hasan_Sinan

Moderatör

  • "Hasan_Sinan" bir erkek
  • Konuyu başlatan "Hasan_Sinan"

Mesajlar: 2,136

Konum: Almanya

Meslek: Uzman Pazarlamaci

Hobiler: Okumak Okumak Okumak

  • Özel mesaj gönder

14

29.06.2010, 01:39

Dördüncüsü: Lâhikaya giren Ispartalı kardeşlerimizin mektuplarının bazılarında, Üstadları hakkında ifratla tavsifat gördüm. Kendime de baktım, o vasıflardan zekâtı da bana düşmüyor, benim hakkım değil. Dedim: "Acaba bu hakikatperest kardeşlerim, çok ikazatımla beraber, bu hüsnüzan ifratında, hem devamlarında faydaları nedir?" Kalbe ihtar edildi ki: Onlar ve memleketleri ve Isparta havalisi, onların en büyük hüsnüzanları derecesinde hüsnüzanlarının yümnünü gördükleri için, Beşkazalı Osman-ı Halidî ve Topal Şükrü gibi ehl-i velayete iktidaen, o nokta-i nazardan ifrat etmemişler, bir hakikat görmüşler. Fakat, nasıl keşfiyat tevile ve rüyalar tabire muhtaçtır; hususi hükümler tamim edilse, bir cihette hata görünür. Öyle de, onlar, Risale-i Nur’un şahs-ı manevisinin kendilerine ve memleketlerine ettiği faydayı, o şahs-ı manevinin mümessillerinden birisi olan, Üstad dedikleri bu kardeşlerine verip, o memleket hadisesini umumî bir hâdise nazarıyla bakıp tamim ederek, müfritane bir hüsnüzan suretinde göründü.

Kastamonu Lahikası, Sayfa 193
Kur’an’a hücum edilecek; î’câzı, onun çelik bir zırhı olacak.Ve şu î’câzın bir nevini şu zamanda

izhârına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak.Ve namzet olduğumu anladım.

15

05.07.2010, 13:18

adburrahmanın vefatıyla baki kalan öteki yarımda vefat etti gördüm. dünyadan bütün bütün alakam kesildi. çünki o dünyada kalsa idi hem fünyadaki vazifeyi uhreviyemin kuvvetli bir medarı ve benden sonra yerime geçecek bir hayrulhalef ve hem bu dünyada en fedakar bir medarı teselli ve bir arkadaşım olabilirdi. ve en zeki bir talebem ve muhatabım ve risale-i nur eczalarının en emin bir sahibi ve muhafızı olurdu.LEMALAR HASTALAR RİSALESİ 12,RECA
. şimdi durum bu demekki üstadımız risale-i nurun başına geçecek birini düşünüyor. çünki her aklı olan bilirki muhakkak bir yerde bir baş bir otorite olmalı. bir köy muhtarsız bir ülke başkansız olmadığı gibi .muhakkakta bu hizmette bir baş olmak gerektir. ALLAH C.C. kainata koyduğu kanunlar budur. her sürüde bile bir baş vardır. bunu bilmemek olmaz. bu hakikati anlamamak için kendimizi zorlamak gerek. bir zaman söylediğim bir hadisi tekrar ediyorum." yola iki kişi bile çıksanız birinizi baş tayin ediniz" . ŞİMDİ BİZLER MANEVİ BİR CİHATTAYIZ. MADİ CİHADIN KANSIZ OLANI. ŞİMDİ ŞU SORULARIMI CEVAPLAYINIZ.
1. PEYGAMBERİMİZ S.A.V HİÇ BİR TOPLULUĞU GÖNDERİRKEN BAŞSIZ BIRAKMIŞMIDIR ?
2. SAVAŞA GÖDERDİĞİ SAHABERLERİ HİÇ KOMTANSIZ GÖNDERMİŞMİDİR. HATTA HZ. HALİD BİN VELİDİN İSLAMA İLK KOMTAN OLDUĞU SAVAŞI BİLRİİSNİZ BİZANSA KARŞIDIR. PEYGAMBERİMİZ SAVAŞA SAHABELERİ GÖDERİRKEN NE DİYOR. "BAŞINIZA ŞU SAHABEYİ TAYİN ETTİM EĞER O ÖLÜRSE SANCAĞI FİLAN SABAHE ALSIN DİYEREK 3-4 SAHABEYİ SIRALIYOR. EN SON ODA ÖLÜRSE ARANIZDAN BİRİNİ BAŞ SEÇİNİZ. SAHABENİN KARDEŞLİĞİNİ ALLAH RASÜLÜ BİLMİYORMUYDU DA BİRİLERİNİ BAŞ TAYİN ETTİ HEMDE 4 DEFA VE SONRA ODA ŞEHİT OLURSA SİZ SEÇİN DEDİ. NEDEN YA SİZLER KAİNATTAKİ EN İYİ KARDEŞLERSİNİZ SİZE BAŞ GEREKMEZ SİZ GİDİN Mİ DEMELİYDİ ?
3. HALİFELİK MEVZUU . SAHABELERDEN DAHA İYİ KARDAŞ VARMIYDI ? PEKİ ONLAR BİZLER IHVANIZ BAŞA NE GEREK VARMI DEDİLER ? YOKSA PEYGAMBERİMİZ S.A.V. DÜNYADA ARKASINDA NAMAZ KILMAKLA KENDİNDEN SONRA YERİNE GEÇMESİNİ ARZU ETTİĞİ H.Z EBUBEKİR. R.A. TABİ OLARAK BU KARDAŞLIĞI YIKTILARMI ? YOKSA ONU BAŞ SEÇEREK DAĞILMAYIMI ÖNLEDİLER.
4. BİZLER SAHABE MESLEĞİNDE GİTMİYORMUYUZ. ÜSTAD RİSALE-İ NURUN MESLEĞİ SAHABE MESLEĞİDİR . KARDEŞLİKTİR. MEŞREBİMİZ HİLİLİYE OLDUĞU İÇİN MESLEĞİMİZ HİLLETTİR. DİYOR. " ŞİMDİ KARDAŞLIĞI ÖĞRENDİMİZ SAHABELERDEN DAHAMI İYİ BİLİYORUZDA ONLAR BİR BAŞ TAYİN EDERKEN BİZLER OLMAZ DİYORUZ.
5. HZ EBUBEKİR HZ ÖMER ... BU SAHABELER HALİFE YANİ BAŞ SEÇİLİNCE AHALİ KURAN-I KERİMİ BIRAKIP BUNLARAMI BAĞLANDI Kİ ÜSTAD HİZMETE BİR BAŞ BIRAKTIĞINDA AHALİ RİSALE-İ NURU BIRAKIP ONA BAĞLANSIN. ?
6. ÜSTAD ŞİMDİ BU DENLİ HAKİKATLARİ BİLMEYECEK VE SÜNNETİN VE KAİNATA ALLAH UTEALANIN KOYDUU HER TOPLULUKTA MUHAKKA BİR BAŞ OLMALI KANUNU ANLAYAMAYACAK BİR İNSANMIYDI.?



BUNLARIN CEVABINI VERİRSENİZ MEMNUN OLURUM.

NOT: AİLEDE BAŞ BABA
MAHALLEDE: MUHTAR
İLÇCEDE : KAYMAKAM
İLDE : VALİ
ÜLKEDE : BAŞBAKAN

SAHABELERDE : 1. 2. 3. 4. HALİFE VE 5. HALİFE
RİSALE-İ NUR HİMZETİNDE : BAŞSIZZ BUNA BEBEKLER BİLE GÜLER. ÜSTAD HAZRETLERİ ALLAHIN BİRLİĞİNİ İSPATLARKEN EN ÇOK DÜZENİ KULLANIR. DÜZEN İSE BİRLİĞİ İKTİZA EDER DE VE BİR KÖY MUHTARSIZ DİYEREK DÜZENİN ANCAK BİR YÖNETİCİDEN KAYNAKLANDIĞI VURGULURKAN KENDİ HİZMETİNDE ÇOK BAŞLILIĞI KABUL EDİCEK ? DEDİĞİM GİBİ BEBEKLER DAHİ GÜLER. ELBETTE BİR BAŞ OLACAK VE DİĞERLERİ İSTİŞARE HEYETİ OLACAKLAR H.Z ALİ R.A. 3 HALİFEYE YAPTIĞI GİBİ ..

BAZILARI BİRİ KABUL ETMEDİ BİRÇOK OLDULAR DEMEKKİ BİR BAŞ SEÇMEK DAĞILMAYI ÖNLER BAŞSIZLIKTA ÇOK BAŞLAR ÇIKAR BUNU GAYET İYİ BİLİYORSUNUZ ...

Bu mesaj 2 defa düzenlendi, son düzenlemeyi yapan "kızılhancer" (05.07.2010, 13:41)


16

05.07.2010, 13:44

CEVAP: Lider üzerinden kitlelerin kontrolü


(*) Şimdi beşerde insan suretinde şeytanın vekili olan ruh–u gaddar... Kiminin hırs–ı intikamını, kiminin hırs–ı câhını, kiminin tamahını, kiminin humkunu, kiminin dinsizliğini, hattâ en garibi, kiminin de taassubunu işletip siyasetine vasıta ediyor. (Bediüzzaman, Hutuvat–ı Sitte, s. 98.)


M. Latif SALİHOĞLU - Yeni Asya
EVET MALESEF BİRİLERİ ÇOBAN SÜLO GİBİ BİR MASON TARAFINDAN ÇOK GÜZEL KULLANILDILAR..... HATTA İÇLERİNDEN BAZILARI ONUN PARTİSİNDEN ADAY BİLE OLDU. ÜSTAD HER SÖZÜ GİBİ HAK SÖYLEMİŞ.

17

05.07.2010, 14:04

Hasan Kardeş'ten Allah razı olsun. Bu alıntıları meseleyi tam manası ile izah ediyor. En baştaki alıntı aslında meselenin can damarıdır. Buna uyulursa mesele kalmayacak

Fihristeyi, taksimü’l-â’mâl tarzında mütesanid heyetinizin şahs-ı manevisine tevdiiniz çok güzeldir. Tam ve daimi bir üstad buldunuz. O manevi üstad, bu aciz kardeşinizden çok yüksektir; daha bana ihtiyaç bırakmıyor.

Kastamonu Lahikası, Sayfa 17


Selamlar

18

05.07.2010, 14:25

Hasan Kardeş'ten Allah razı olsun. Bu alıntıları meseleyi tam manası ile izah ediyor. En baştaki alıntı aslında meselenin can damarıdır. Buna uyulursa mesele kalmayacak

Fihristeyi, taksimü’l-â’mâl tarzında mütesanid heyetinizin şahs-ı manevisine tevdiiniz çok güzeldir. Tam ve daimi bir üstad buldunuz. O manevi üstad, bu aciz kardeşinizden çok yüksektir; daha bana ihtiyaç bırakmıyor.

Kastamonu Lahikası, Sayfa 17


Selamlar
:) ÜSTAD ORDA İLİM NOKTASINDA DİYOR ORGANİZE NOKTASINI DEMİYOR. KURAN VARKEN SÜNNET VARKEN SAHABELER NEDEN HALİFE SEÇTİLER VE RASÜLÜLLAH NEDEN NAMAZ KILDIRARAK ADRES GÖSTERDİ HZ EBU BEKİRİ ? SAHABELERDEN DAHA İYİ ANLAYACAK VARMI KURAN-I KERİMİ ? NEYSE SORULARIMA DİREK CEVAP VERECEK BİRİ YOKMU ?

19

05.07.2010, 15:05

Kızılhançer kardeş, ben bunları sana cevap vermek için yazmadım. Kendi görüşüm olarak yazıdm. Kim sana cevap verecekse buyursun versin. Selametle kal sewgili kardeşim.

20

05.07.2010, 15:25

Kızıl Hançer, lakabın bile müsbet harekete aykırı. Mesajlarının üslubu forum kurallarına aykırı. Bütün bu aykırılıklarınla sen mi bize Risale-i Nur'u öğreteceksin? Güldürme adamı Allah aşkına :D :D :D
Allah, yar yar... (Cem Karaca'nın vefatından önce yazıp söylediği son şarkısı)

Bu konuyu değerlendir