Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

Zehracan

Süper Moderatör

  • Konuyu başlatan "Zehracan"

Mesajlar: 8,190

Hobiler: Risale-i Nur, DUA...

  • Özel mesaj gönder

1

08.08.2008, 11:55

Niyet âdetleri ibadete çevirir

Niyet âdetleri ibadete çevirir

Arkadaş! Bu niyet meselesi, benim kırk senelik ömrümün bir mahsulüdür. Evet, niyet öyle bir hâsiyete mâliktir ki, âdetleri, hareketleri ibadete çeviren pek acip bir iksir ve bir mayedir.

Ve keza, niyet ölü ve meyyit olan hâletleri ihya eden ve canlı, hayatlı ibadetlere çeviren bir ruhtur.

Ve keza, niyette öyle bir hâsiyet vardır ki, seyyiatı hasenata ve hasenatı seyyiata tahvil eder. Demek, niyet bir ruhtur. O ruhun ruhu da ihlâstır. Öyleyse, necat, halâs, ancak ihlâsladır. ışte bu hâsiyete binaendir ki, az bir zamanda çok ameller husule gelir. Buna binaendir ki, az bir ömürde Cennet, bütün lezaiz ve mehâsiniyle kazanılır. Ve niyetle insan daimî bir şâkir olur, şükür sevabını kazanır.

Ve keza, dünyadaki lezzet ve nimetlere iki cihetle bakılır:

Bir cihette, o nimetlerin bir Mün’im tarafından verildiği düşünülür. Ve nazar, o lezzetten in’am edene döner, Onu düşünür. Mün’imi düşünmek lezzeti, nimeti düşünmekten daha lezizdir.

ıkinci cihet, nimeti görür görmez nazarını ona hasrederek, o nimeti ganimet telâkki ederek minnetsiz yer.

Halbuki, birinci cihette lezzet, zevalle zâil olsa bile ruhu bâkidir. Çünkü Mün’imi düşünür. Mün’im ise merhametlidir. “Daima bu nimetleri bana verir” diye ümitvâr olur. ıkinci cihette, nimetin zevali ölüm değildir ki, ruhu kalsın. Ruhu da söner, ancak dumanı kalır. Musibetlerin ise, zevâlinden sonra dumanları söner, nurları kalır. Lezzetlerin zevâlinden sonra kalan dumanları, günahlarıdır.

Mesnevî-i Nuriye, s. 61



Lügatçe:

hâsiyet: Hususi fayda, kuvvet ve menfaat, tesir, keyfiyet.
maye: Esas. Temel. Maya.
seyyiat: Kötülükler, günahlar.
hasenat: ıyilikler, sevaplar.
tahvil: Değiştirme.
in’am: Nimetlendirme.
"İnsan vardır fark edilmez süsünden.
Kimi farksızdırkoyun sürüsünden.
Her gördüğün şekle kapılma,
insan anlaşılmaz görüntüsünden...(!)"

2

08.08.2008, 21:55

Alıntı

niyette öyle bir hâsiyet vardır ki, seyyiatı hasenata ve hasenatı seyyiata tahvil eder.

:?:

3

09.08.2008, 01:26

Alıntı sahibi ""ruhefza""

Alıntı

niyette öyle bir hâsiyet vardır ki, seyyiatı hasenata ve hasenatı seyyiata tahvil eder.

:?:


ışte o haysiyet 'ihlas' tır ki tüm seyyieleri hasenata çevirir.

Misal iki insanın arasının düzeltilmesi için yalan söylenebilir, bu aslen şer dir ama niyetle güzel bir suret halini alır.. Bunun gibi çok misal var. Tefekkür edelim inşaAllah.
'

Bağ-ı cennette ümidim bu durur kim Zatî'yi
Cümle müminlerle ol server ede hem sâyesi


_

4

09.08.2008, 10:38

Alıntı sahibi ""bir_damla_nur""


ışte o haysiyet 'ihlas' tır ki tüm seyyieleri hasenata çevirir.

Misal iki insanın arasının düzeltilmesi için yalan söylenebilir, bu aslen şer dir ama niyetle güzel bir suret halini alır.. Bunun gibi çok misal var. Tefekkür edelim inşaAllah.

Yalana bu devirde cevaz yok diye biliyorum..

Her ne sebepten olursa olsun..

Kizb ile sıdkın ortası yoktur..

5

09.08.2008, 14:32

Birdamlanur ile aynı fikirdeyim yanlış hatırlamıyorsam bu konuda birde hadis vardı karı ve kocayıda eğer ayrı iseler birleştirmek için yalan söylenebilir diye duymuştum Bediüzzaman hazretlerinin yalana cevaz yok sözü başka durumlar için olsa gerek

6

09.08.2008, 14:39

Googlede arattırdım karşıma bu yazı çıktı



yalan söylemeye mecbur kalınan bazı anlar ve durumlar da var mıdır?

Bu konuda Peygamberimiz şu noktaları zikrediyor: "Halkın arasını düzelten ve bunun için (hayır niyetiyle) söz ulaştıran veya hayır maksadıyla yalan söyleyen, yalancı değildir."



www.kadincakararinca.com

7

09.08.2008, 14:42

“Yalan” kelimesini ve taşımış olduğu mânâyı duyup da rahatsız olmayan var mıdır? Evet, bazı çirkin sıfatlar, esasında ve hakikat-ı halde herkesi rahatsız eder.

Doğruluğun, istikametin, ahde vefanın zıddı olan yalan, hemen hemen her insanın nefret ettiği kötü bir alışkanlıktır. Bununla birlikte, acaba bazı hallerde yalan söylemek, yalan beyanda bulunmak caiz midir?

Önce, bazı sebeplerden dolayı yalana benzeyen beyanda bulunmaya cevaz veren hadis ve rivayetlere ve bu mevzuyla ilgili ıslâm ulemâsının görüşlerine müracaat edelim:
Buharî ve Müslim Sahih’lerinde şöyle bir hadis zikrederler:

“Halkın arasını düzelten ve bunun için hayır niyetiyle söz ulaştıran veya hayır kasdıyla yalan söyleyen, yalancı değildir.”1

Yine Müslim, bu hadisin devamında Ümm-ü Gülsüm’den (r.a.) şu meâlde bir rivayeti de kaydetmektedir:

“ınsanların söylediklerinden hiçbir şeyde yalana ruhsat verildiğini işitmedim; ancak şu üç durum müstesna: 1) Harpte, 2) ınsanlarını arasını bulmada, 3) Kadının kocasına, kocanın da karısına karşı —ailenin düzeni için söylediklerinde...”2

Kâmil Miras merhumun, hadis âlimlerinin izahları ışığında bu rivayetlerin şerh ve açıklamasını özetlersek şunlar söylenebilir:

Hadiste, “insanların arasını bulmak için yalan söylemek yalancılık değildir” sözünün mânâsı, bu yalanda günâh yoktur mânâsındadır. Çünkü hadiste yalan, yalan olarak çıkarılmamakta, sadece bu çeşit yalana terettüp eden günahın olmadığı bildirilmektedir. şüphe yok ki, yalan, gerek arayı düzeltmek için, gerekse başka bir maksatla söylensin yine mahiyeti itibariyle yalandır.

Yalana üç yerde ruhsat verilmesi hususunda âlimler arasında farklı görüşte olanlar bulunmakta ise de, hadis ulemasının ekserisinin görüşü şu merkezdedir:

Yalanı ve olmayan bir şeyi haber vermek mutlak sûrette yasaklanmıştır. Yalan hususundaki hadisteki müsaade ise “tevriye” ve “îhâm” yoluyla söylenmesi halindedir. Tevriye: Birkaç mânâsı olan bir kelimeyi kullanan kimsenin en uzak mânâyı kasdederek söylemesidir. Îhâm ise: ıki mânâsı olan bir kelimenin en uzak kullanılan mânâsını kasdederek söylemesidir.

Bu iki söz sanatını bu meseleye getirecek olursak şu şekilde misaller verilebilir:

Meselâ savaş esnasında düşman askerine “Kralınız öldü” denilirken, bununla düşmanın daha önceki krallarından birisi kasdedilmesi gibi.

Yine ıslâmın ve Müslümanların zarara düşebileceği bir halde konuşmak ve fikir beyan etmek icap ettiğinde, doğrudan yalana varmadan dolaylı cümleler kullanmak da bu kabildendir.

Aynı şekilde hanımın ve kızının gönlünü almak isteyen bir insan onlara bir şey vâdederken, “ınşaallah-Allah dilerse” gibi bir ifade kullanır da, söz verdiği şeyi hemencecik almazsa, bu durumda da yalan söylemiş olmaz. Çünkü bu vaâd istikbale mâtuftur.

Ayrıca birbirine dargın olan iki kişinin arasını bulurken, “falan adam seniniçin duâ ediyor” dese de, bununla o adamın “Allah’ım, bütün Müsltümanları affet” demiş olduğunu kasdetse, yalan bir beyanda bulunmuş olmaz.3 Dolaysıyla yalansöylemenin mes’uliyetinden kurtularak rahatlar. ımam-ı Beyhakî’nin rivayet ettiği bir hadiste, Peygamberimiz (a.s.m.) “Tevriyeli, kinâî ifadelerle yalandan kurtulup rahatlama vardır” buyurarak bu meseleye açıklık getirmişlerdir.4

Ancak, bilhassa günümüzde her sahada yalana fazla yer verildiğinden, buna meydan açmamak için bu çeşit meselelerde hassas ve dikkatli davranılmasını isteyen Bediüzzaman şöyle der:

“...Maslahat için kizb (yalan) ise zaman onu neshetmiştir (hükmünü kaldırmıştır). Maslahat ve zaruret için bazı âlim ‘muvakkat’ fetvası vermiş. Bu zamandao fetva verilmez. Çünkü o kadar su-i istimal edilmiş ki, yüz zararı içinde bir menfaati olabilir. Onun için hüküm maslahata bina edilmez.


“Meselâ: seferde namazı kasretmenin sebebi meşakkattır. Fakat illet olmaz. Çünkü muayyen bir haddi yok. Su-i istimale düşebilir. Belki illet yalnız sefer olabilir.”

Yâni yolculuk esnasında dört rekâtlı farz namazları iki kılarak kasretmenin illeti, esas sebebi, “yolculuk”, yolculuğa çıkmaktır. Meşakkat olmasa danamaz kısaltılabilir. Eğer meşakkat gerçek sebep olarak görülürse bu hükmü herkes kendisine göre değiştirip uygulayabilir. “Ben hiçbir zorluk çekmedim, öyleyse namazları dört rekât kılarım” gibi bir su-i istimale düşebilir. Bunun önüne geçmek için, meşakkat olsa da, olmasa da namaz kasredilir.

Bu misâlden sonra Üstad, son olarak şu meseleye temas eder:

“Aynen öyle de, maslahat dahi yalan söylemeye illet olamaz. Çünkü muayyen bir haddi yok, su-i istimale müsait bir bataklıktır. Hükm-ü fetva ona bina edilmez. Öyle ise ‘imme’s-sıdk ve imme’s-sükût (ya doğru söylemeli yahut susmalı) Yani yol ikidir, üç değildir. Ya doğru, ya yalan, ya sükût değildir.”

“Evet, her söylediğin doğru olmalı, fakat her doğruyu söylemek doğru değildir. Bazan zarar verse sükût etmek. Yoksa yalana hiç fetva yok.”5


1. Buharî, Sulh: 2; Müslim, Birr: 101.
2. Müslim, A.g.e.
3. Tecrid-i Sarih Tercemesi, 8: 111-112.
4. et-Tâc, 5: 55.
5. Hutbe-i şâmiye, s. 43-44.

Mehmed Paksu
Kaynak: http://www.sorularlaislamiyet.com/subpag…show_qna&id=928

8

10.08.2008, 11:10

Alıntı

Ancak, bilhassa günümüzde her sahada yalana fazla yer verildiğinden, buna meydan açmamak için bu çeşit meselelerde hassas ve dikkatli davranılmasını isteyen Bediüzzaman şöyle der:

“...Maslahat için kizb (yalan) ise zaman onu neshetmiştir (hükmünü kaldırmıştır).

Maslahat ve zaruret için bazı âlim ‘muvakkat’ fetvası vermiş.

Bu zamanda o fetva verilmez.

Çünkü o kadar su-i istimal edilmiş ki, yüz zararı içinde bir menfaati olabilir.

Onun için hüküm maslahata bina edilmez.

Teşekkürler keçeli Talha kardeşim..

Kasdettiğim yer burası idi..

9

10.08.2008, 15:07

Ozaman karı kocayı barıştırmak için yalan söylenmez diyebilirmiyiz eğer öyleyse Efendimizin Hadisi şerifini zaman neshetmişmi oluyor

10

10.08.2008, 18:40

Siz yukarıdaki alıntıladığım yazıyı gerçekten okudunuz mu karatoprak1975 kardeşim?

Yalana üç yerde ruhsat verilmesi hususunda âlimler arasında farklı görüşte olanlar bulunmakta ise de, hadis ulemasının ekserisinin görüşü şu merkezdedir:

Yalanı ve olmayan bir şeyi haber vermek mutlak sûrette yasaklanmıştır. Yalan hususundaki hadisteki müsaade ise “tevriye” ve “îhâm” yoluyla söylenmesi halindedir. Tevriye: Birkaç mânâsı olan bir kelimeyi kullanan kimsenin en uzak mânâyı kasdederek söylemesidir. Îhâm ise: ıki mânâsı olan bir kelimenin en uzak kullanılan mânâsını kasdederek söylemesidir.


Bu kısımdan öyle mana mı çıkıyor acaba :roll:

11

11.08.2008, 07:07

Alıntı

Siz yukarıdaki alıntıladığım yazıyı gerçekten okudunuz mu karatoprak1975 kardeşim?




evet okudum teşekkür ederim ama birşey anlayamadım o cevap bana künganla su getirmek örneği gibi olmuş siz vurduğunuz yerden su çıkaracak cevap verirseniz daha iyi anlarım bana tek cevap veriniz karı kocayı barıştırmak için yalan söylenirmi söylenmezmi

12

11.08.2008, 07:27

Değerli kardeşim, her zamanın bir hükmü var. Mazinin insanlarının kalbleri bu asıra göre bir derece daha saf olması hasebi ile hem eskide fetvaları su i istimal etmek bu asra nazaran çok derece az olmasından, hem eskide mücadele daha çok emirle ve kılıçla olduğundan bazı hallerde yalan söylemek bir hikmete binaen serbest bırakılmış.

Yani, mecburiyet haramları mübah kılar, hükmüne müracat edilmiş. Eskide zaruret olan bu zamanda su -i istimale uğruyor. Mesela, birişte üç kuruş kar uğruna , fetvaya dayanarak "zaruret" namı ile yalan söylenebiliyor. ışte zamanın şartları bu hükmü nesh etmiş.

Hem bir hükmün amm olması başka mutlak olması başkadır. Madem hüküm zaruretlerin haramı mübah kılmasıdır, mutlaktır. Lakin, amm değildir. Her zamanda hükmünü farklı icra eder. Mesela, bu asırda ihtiyaç beşten yirmiye çıkmış, hal böyle olunca evhamlar lüksleri, rahatı zaruret vehm ettirmiş. Elbette su istimal ve yanlış anlamalar ortalığı kaplamış. Demek zaman hükmü nesh etmiş.

ımam-ı Rabbani Hazretlerinin buyurduğu gibi "Sünnette zarar gelmesi olmayacak şey değildir"

Olmadı şöyle düşün:

Faraza kıtlık hasıl oldu. Domuz da ise bolluk var. Halklar yiyecek lokma bulamıyor. Fetva yetişir "mübahtır"denilir. Lakin, yiyecek temin etmek zor olsada mümkün hale gelmeye başladığı vakitte ulema o zorluk zaruret telakki edilmesini önlemek için der "zaman fetvanın hükmünü nesh etmiş. Domuz eti artık yenemez"

Mesele böyle olsa gerek.

Muhabbetle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

13

11.08.2008, 07:33

Alıntı sahibi ""karatoprak1975""


karı kocayı barıştırmak için yalan söylenirmi söylenmezmi


Alıntı

Bediüzzaman şöyle der:

“...Maslahat için kizb (yalan) ise zaman onu neshetmiştir (hükmünü kaldırmıştır).

Maslahat ve zaruret için bazı âlim "muvakkat" fetvası vermiş.

Bu zamanda o fetva verilmez.

Çünkü o kadar su-i istimal edilmiş ki, yüz zararı içinde bir menfaati olabilir.

Onun için hüküm maslahata bina edilmez.

14

11.08.2008, 17:01

Hepinize teşekkür etmekle birlikte ceka ağabeyin cevabından sonra anladımki karı kocayıda bir arkadaşıda barıştırmak için ya susacaksın yada doğruyu söyleyeceksin şimdi anladım Allah sizlerden razı olsun

15

11.08.2008, 22:19

Yalanı ve olmayan bir şeyi haber vermek mutlak sûrette yasaklanmıştır. Yalan hususundaki hadisteki müsaade ise “tevriye” ve “îhâm” yoluyla söylenmesi halindedir. Tevriye: Birkaç mânâsı olan bir kelimeyi kullanan kimsenin en uzak mânâyı kasdederek söylemesidir. Îhâm ise: ıki mânâsı olan bir kelimenin en uzak kullanılan mânâsını kasdederek söylemesidir.

şeklindeki paragraf gayet açık. Ama daha sade ifade edeyim;

Yalan söylemeden yukarıda anlatılan metodu yani tevriyeyi kullanarak karı-koca barıştırılabilir. Ayrıca karı-koca arasını yapmak için neden illa da yalana başvurmak gerekiyor onu anlamadım?

16

12.08.2008, 08:04

Talha genç ağabeyim özür dilerim şimdi verdiğiniz örnekler defaatle okuyunca meseleyi anladım kafa biraz geç basıyor

tevriyeye örnek verecek olursak biryerde duymuştum bir alacaklı geliyor alacaklı olduğu evin kapısının zilini çalıyor kapıya evin ufak oğlu çıkıyor alacaklı çocuğa evladım baban nerde çocuk cevap veriyor bir kahveye gidip bakayım oysaki çocuğun babası içerde

vicdanım buna tevriye demekten kaçınıyor ama tevriye bumudur ?

17

12.08.2008, 10:53

Hmm ben de hadis-i şerif i yanlış anlamışım demek , Allah razı olsun. Rabbim en doğrusunu bilendir.
'

Bağ-ı cennette ümidim bu durur kim Zatî'yi
Cümle müminlerle ol server ede hem sâyesi


_

18

12.08.2008, 12:03

Alıntı sahibi ""karatoprak1975""

...
...

vicdanım buna tevriye demekten kaçınıyor ama tevriye bumudur ?


Tevriye ve ihamın tanımı yukarıda verilmiş. Yani:

Tevriye: Birkaç mânâsı olan bir kelimeyi kullanan kimsenin en uzak mânâyı kasdederek söylemesidir.

Îhâm: ıki mânâsı olan bir kelimenin en uzak kullanılan mânâsını kasdederek söylemesidir.

Mesela haram kazançla geçimini sağlayan bir arkadaşımızın ikramını reddetmek istiyoruz ve de onu kırmak istemiyoruz. Bu arkadaşımız bizi yemeğe davet ediyor. Biz de gerçekten açız. Ama biliyoruz ki yiyeceğimiz lokma haramdır. ışte bu durumda tevriye yaparak; "Sağolun ben yemek yedim" diyebiliriz. Yemek yediğimizi söylerken daha öncesinde yediğimiz herhangi bir öğünü düşünerek söyleyince bu yalan da olmaz.

Ayrıca sizin verdiğiniz örnek de yalan söylemeden yapılabilecek davranışa uygundur.

19

16.08.2008, 03:37

Alıntı

Mesela haram kazançla geçimini sağlayan bir arkadaşımızın ikramını reddetmek istiyoruz ve de onu kırmak istemiyoruz. Bu arkadaşımız bizi yemeğe davet ediyor. Biz de gerçekten açız. Ama biliyoruz ki yiyeceğimiz lokma haramdır. ışte bu durumda tevriye yaparak; "Sağolun ben yemek yedim" diyebiliriz. Yemek yediğimizi söylerken daha öncesinde yediğimiz herhangi bir öğünü düşünerek söyleyince bu yalan da olmaz.


Talha genç ağabeyim bu cevabla olayı anlayışım pekişti sağolasınız

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir