Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

Bilâl Tunç

Orta Düzey

  • Konuyu başlatan "Bilâl Tunç"

Mesajlar: 360

Konum:

Meslek:

Hobiler: 1- tashih, 2- Osmanlıca, 3- arıcılık

  • Özel mesaj gönder

1

28.06.2008, 16:02

Kiloğrif / Sibirya

Üstâd'ın 3 Mart 1916'da yaralı olarak esir düştükten sonra esâret yolculuğunda götürüldüğü yerlerden KıLOğRıF'i gören veyâ bileni bugüne kadar duymadım. Tâ kısa bir süre öncesine kadar.. Bu arada Kosturma-Sibirya mes'elesi de vuzûha kavuşmuş olacak inşâallah..


I- KıLOğRıF
Bilâl TUNÇ

ı’tiraf edeyim, fevkal’âde hâfıza za’fiyeti ile ma'lûlüm. Bu sebeple; araştırarak, görerek, çizerek, çözerek öğrenmeğe çalışırım. Biraz Osmanlıca biliyor oluşum, birkaç lugat, birkaç coğrafya atlası parçalayışım ondandır. Abdürreşid ıbrâhim’in Âlem-i ıslâm’ını harita refâkatinde okumuşumdur. Târihçe-i Hayât’ı da..

Ne var ki, Üstâd’ın Rus esâreti yolculuğunda adı geçen; Bitlis, Van, Celfa(Culfa), Tiflis, Kiloğrif, Kosturma(Kostroma) zincirindeki halkalardan Kiloğrif’i bir türlü bulamıyordum. 1916’lardan bu yana ismi değişmiş olabilirdi.. O zamanki haritalara ulaşmam mümkün olmadı. Bir de nedense Bitlis-Tiflis arasında arıyordum..

Yakınlarda; "Tiflis’ten Kosturma(Kostroma)’ya nasıl gidilebilir?" diye bir harita araştırması yapmak aklıma geldi. Bu def’a bilgisayar imkânlarını da devreye sokarak (Google Earth).. Güzergâh, Volga Nehri ile ayni olmalı diye düşündüm. Belki bir kısmı trenle, bir kısmı nehir gemisi ile ve yer yer yaya..
Güzergâhı tararken, Kostroma havâlisinde, “KOLOGRıV” diye bir yerle karşılaştım. Kostroma vilâyetinin içerisinde. Volga’nın önemli bir kolu olan Unzha(Unja) Nehrinin kıyısında, 3500 nüfuslu bir yerleşim merkezi.
Kesin hüküm veremiyorum ama burası, benim Bitlis-Tiflis hattında aradığım için bir türlü bulamadığım Kiloğrif olamaz mı idi? Güzergâh tamam, isim ayni gibi, Kostroma sınırları içerisinde.. Ne mâni var ki?..

“KOSTROMA” ne kadar “Kosturma” ise “KOLOGRıV” de o kadar “Kiloğrif” bence.





II- KOLOğRıF(KOLOGRıV) !..
Bilâl TUNÇ

Çeyrek asırdır zihnimi kurcalayan bir mes'ele idi Kiloğrif. Kardeşlerimin kalbî duâları kabûle karîn olmuş ki, Allâh'ın izni ile halloldu!. Hâzâ min fadli Rabbî..

Bugün, Hz.Üstâd’ın, yirmi ay kadar esir olarak bulunduğu Kostroma’nın ve Volga Nehri'nin, Sibirya ile alâkaları olmadığı sadedinde bir çalışma hazırlığı içerisinde iken; T. Hayât’taki “Kiloğrif”’in Osmanlıca bir teksirde(*), “KOLOğRıF” şeklinde yazıldığını farkettim. Gözlerime inanamadım! Sonra, Abdurrahman Nursî’nin neşrettiği Târihçe’ye baktım. Orada da, “KOLOğRıF”!. Meğer, “Kiloğrif” diye bir yer, yeryüzünde zâten yokmuş!.. Bunca zamandır olmayan bir şeyi arıyormuşum!.. Buna ağlamak mı lâzım, gülmek mi, bilemedim! Hâlâ şaşkınlık içerisindeyim.

1950’li yıllarda yapılan sehivlere sözümüz yok. Ama Allah aşkına, bu kadar basit bir hatâ yarım yüzyıldır neden düzeltilmez?.. Dersaâdetteki devletlûlerin işleri arasında tashîhât diye bir şey yok mudur? Dahâ doğrusu, Risâle-i Nûr’u; hatâsız-sehivsiz ve de aslî dilinde efkâr-ı ammeye takdîm etmek, aslî vazîfelerinden değil midir?..

Elhâsıl: Var olan; internetteki şekliyle “KOLOGRıV”, adı geçen eserlerdeki şekliyle “KOLOğRıF”!. Kostroma’ya bağlı. Volga’nın büyük bir kolu olan Unzha(Unja) Nehri kıyısında küçük bir kasaba..

(*): Bedîüzzamân’ın Târîhçe-i Hayâtından: Afyon Mahkemesi Müdâfaâtının Birinci Zeylinin Zeyli, S:49.


KOSTURMA(KOSTROMA)- SıBıRYA
Bilâl TUNÇ

Üstâd, esâret hâtırâlarında; Volga Nehri'nden, Kosturma'dan, Kosturma'nın Tatar mahallesinde Volga kenarındaki küçük câmi'den bahsetmekte ama nedense Asya'nın kûzeyini kaplayan, kıt'a büyüklüğündeki koskoca Sibirya'dan söz etmemektedir!?.. Çünki, hakîkat-i hâlde Kosturma ile Sibirya'nın bir alâkası bulunmamaktadır!..

Külliyât’ta, “Sibirya” ta’bîri geçen yerler tedkik edilirse, sâdece; “ .. cevherlerin bir kısmı yalnız Çin'de bulunuyor. Diğer kısmı Endülüs'te, bir kısmı Yemen'de, bir kısmı Sibirya'dan başka yerde bulunmuyor.” ifâdesinin Üstâd’a âid olduğu görülür. Bu da konumuzla ilgili değil.

Mevzûumuz olan ve Üstâd’ın Birinci Harb-i Umûmî’deki esâretinde Sibirya’da kaldığına(!) dâir ifâdelere gelince; ikinci şahıslardan nakledilen, onların da zanlarına veyâ duyumlarına âit rivâyetlerden ibârettir. Ama nasıl olmuşsa, gerçek telakkî edilerek Târihçe’ye konulmuş.. Dahâ birçokları gibi 50 senedir de öyle kalmış. Bir dipnotla olsun düzeltilmemiş.. Sanki yanlış yapmak mübâh, yanlışı düzeltmek günâh gibi!.

Bir ümitle, 2005 Yeni Asya basımı Lem’alar’ın Yer Bilgileri kısmına bakıyorum: “SıBıRYA: Büyük çoğunluğu Rusya Federasyonu içinde yer alır. Batıdan doğuya doğru üç ana kesimden oluşur. Birinci kesimde, Batı Sibirya Ovası. ikinci kesimde Orta Sibirya Platosu, üçüncü kesimde ise Rusya Uzakdoğusu yer alır. Bölge uzun ve sert geçen kışlarıyle tanınır. Üstâd Birinci Dünyâ Savaşı sırasında Rusya’da esir düştüğünde Sibirya taraflarında Kosturma bölgesinde 2,5 yıl zorunlu ikàmete mecbur edilmişti.”

ıyi de burada anlatılan Sibirya, Antartika'da mıdır? Volga Nehri ve Kosturma, Sibirya'nın hangi ana kesiminde bulunmaktadır?

Görülüyor ki; tashih yoluna girmektense, yanlışlar, yeni yanlışlara sarılarak gizlenme cihetine gidilmiş. Neden ve niçin?..

şimdi buradaki deve misâl eğrileri nasıl düzelteceğiz!?.. Bu bilgileri hazırlayan kişilerin asgarîsinden bir umûmî coğrafya bilgisi olması gerekmez mi? Âkif’in, Safahât’ın bir bölümünü tahsis ettiği meşhûr ıslâm Seyyâhı Abdürreşid ıbrâhim’in Yeni Asya tarafından neşredilen Âlem-i ıslâm’ını -iş yoğunluğundan- okuyamadılar diyelim, bir harita açıp bakmak ta mı akıllarına gelmedi!?..

Lâfı dahâ fazla uzatmadan kuyudaki taşlardan birkaçını olsun çıkarmağa çalışalım:

1- Üstâd’ın Sibirya’da kaldığına dâir bir “belge” mevcûd değil!.( Bir ihtimâl, belki Kostroma’ya götürülürken Sibirya taraflarına uğranılmış olabilir). Bizler ruhbâna değil, bürhâna tâbi’ oluyoruz, kusura bakılmasın.
2- Kostroma (Moskova'ya karayolu ile 3 sâat mesâfede)(1), Volga Nehri kenarında; Koloğrif(Kologriv), Volga’nın bir kolu olan Unja(Unzha) nehri kıyısında olup, Avrupa Kıt’asındadırlar. Asya’da bulunan Sibirya ile bir alâkaları yoktur. Olsa olsa, Doğu Anadolu ile Lüleburgaz arasındaki kadar bir alâka olabilir.
3- “Üstâd Birinci Dünya savaşı sırasında Rusya’da esir düştüğünde ..” denilmiş. Herhâlde, “Ruslara esir düştüğünde ..” olacak.
4- Üstâd yaralı olarak esir düştüğü için, 1 ay kadar Bitlis’te, muhtemelen Eylûl sonlarına kadar da Tiflis’te tedâvi gördüğü(2), en az 1 ay da firârda geçtiği dikkate alınırsa, Kostroma’daki kalış süresi 2.5 yıl(3) değil, yaklaşık 1 sene 8 ay olur.

Elhâsıl: KOSTURMA(KOSTROMA)’nın Sibirya ile bir alâkası bulunmamaktadır!..

(1):ısmail BERK'ten.
(2):B.T.B.S.N.,Nesil 2006, N.şahiner, S: 178-182
(3):Dikkat!: Esir düştüğü 3 Mart 1916'dan, 1918 Hazîrânı sonlarında Vatana dönünceye kadar geçen sürenin tamâmı; a’zamî 2 sene, 3 ay, 21 gün! (B.T.)
CEMÂATDE VÂHİD-İ SAHÎH OLMAZSA; CEM' VE ZAMM, KESİR DARBI GİBİ KÜÇÜLTÜR. [Hakîkat Çekirdekleri (73)]

Hasan_Sinan

Moderatör

  • "Hasan_Sinan" bir erkek

Mesajlar: 2,136

Konum: Almanya

Meslek: Uzman Pazarlamaci

Hobiler: Okumak Okumak Okumak

  • Özel mesaj gönder

2

29.06.2008, 13:50

Kardes eger niyetin akillari bulandirmaksa buraya bunu yazmakla basardin, Hakki bulmak ise niyetin yalnisi yapana söyliyeceksin.

Yeni Asya´ya yazarsin veya gidersin ve bu mesele hal olur. Biz eger hata yapdiysak ve görmemissek bir suc degildir bu. Ama sen hatamizi gördün ve söylemedin ama bunun üstüne senelerdir sui zan besledin ise suc senin, cünki söylemedin!
Kur’an’a hücum edilecek; î’câzı, onun çelik bir zırhı olacak.Ve şu î’câzın bir nevini şu zamanda

izhârına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak.Ve namzet olduğumu anladım.

Bilâl Tunç

Orta Düzey

  • Konuyu başlatan "Bilâl Tunç"

Mesajlar: 360

Konum:

Meslek:

Hobiler: 1- tashih, 2- Osmanlıca, 3- arıcılık

  • Özel mesaj gönder

3

29.06.2008, 17:36

Alıntı sahibi ""Hasan_Sinan""

Kardes eger niyetin akillari bulandirmaksa buraya bunu yazmakla basardin, Hakki bulmak ise niyetin yalnisi yapana söyliyeceksin.

Yeni Asya´ya yazarsin veya gidersin ve bu mesele hal olur. Biz eger hata yapdiysak ve görmemissek bir suc degildir bu. Ama sen hatamizi gördün ve söylemedin ama bunun üstüne senelerdir sui zan besledin ise suc senin, cünki söylemedin!


Akıllara zarar bir muhâkeme. “Epimenidos der ki; ‘Bütün Giritliler yalan söyler.’ Epimenidos ta Giritlidir. Öyleyse o da yalan söyler.” de olduğu gibi.. ıçinden çıkamadım!..
ıthamlarına cevap vermek için değil, aklı karışıp sû-i zanna düşenler olabilir diye yazıyorum.
Niyetim akılları bulandırmak falan değil. Yanlışlarla değil de doğrularla bulanan akıllar varsa Allah onlara da basîret ihsan etsin.
Otuzbeş senedir Yeni Asya’mı - birçokları gibi elden dağıtmla değil - bâyi’den alırım.
Buradaki ve mütevâzı’ site’mdeki onlarca tesbiti Yeni Asya’ya iletiyorum ve kısmen ma’kes de buluyor. Diğer vâsıtalardan da istifâde ile mes’eleyi efkâr-ı ammeye mâl etmenin işi hızlandıracağını düşünüyorum.
1950’lerde yapılan hatâlar bizim şu andaki doğrularımızdan efdaldir desem bilmem yanlış mı olur? ı’tirâzım bunların hâlen devâm ediyor olmasına.. Böyle mi gitsin!?..“Biz eger hata yapdiysak ve görmemissek bir suc degildir bu. Ama sen hatamizi gördün ve söylemedin ama bunun üstüne senelerdir sui zan besledin ise suc senin, cünki söylemedin!” gibi abuk-subuk bir ma’zerete sığınırsak bu işlerin vebâlinden kurtulamayız. Suç ta hepimizin, vazîfe de. Bugün Risâle ve Bedîüzzaman neşri yapan pek çok yayınevi var. Bunlar bir sürü yabancı dile de çevriliyor. Tabîî yanlışlarla berâber.. Bunda bizim lâkaydlığımızın payı olmadığını söyleyebilir miyiz?
Gelin, havanda su döveceğimize imkânlarımızı birleştirip bir şeyler yapmağa çalışalım.
CEMÂATDE VÂHİD-İ SAHÎH OLMAZSA; CEM' VE ZAMM, KESİR DARBI GİBİ KÜÇÜLTÜR. [Hakîkat Çekirdekleri (73)]

Hasan_Sinan

Moderatör

  • "Hasan_Sinan" bir erkek

Mesajlar: 2,136

Konum: Almanya

Meslek: Uzman Pazarlamaci

Hobiler: Okumak Okumak Okumak

  • Özel mesaj gönder

4

30.06.2008, 17:26

1950 yillarinda yazilan eserler bugünkinden farkli diyorsan bana yerlerini söyle!

Hangi Sayfalar?

Hangi satirlar?

Hangi cümleler?

Ben böyle delil isterim ozaman. Madem Hak olani bulmakdir derdin.

Ben kesin olarak diyebilirimki Bediüzzaman 3 defa Tarihceyi Hayati okumustur ve ilk basilan Risalei Nur elimdedir. Simdi hangi sayfa, hangi satir, hangi cümle haber ver.
Kur’an’a hücum edilecek; î’câzı, onun çelik bir zırhı olacak.Ve şu î’câzın bir nevini şu zamanda

izhârına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak.Ve namzet olduğumu anladım.

Bilâl Tunç

Orta Düzey

  • Konuyu başlatan "Bilâl Tunç"

Mesajlar: 360

Konum:

Meslek:

Hobiler: 1- tashih, 2- Osmanlıca, 3- arıcılık

  • Özel mesaj gönder

5

30.06.2008, 18:19

1950 yıllarında yazılan(!) eserlerde demedim. Bidâyetten beri yazılan, teksir edilen, basılan eserlerde hasbelbeşer yer yer sehivler olabiliyor. Elbette Üstâd'ın, T. Hayâtı birçok def'alar tetkik ettiği doğrudur. Ama R.Nur Enstitüsünün tesbiti ile kesinleşmiştir ki, oradaki târih yanlıştır. Öyle mi kalsın?
Evet benim derdim hak olanı bulmak. Peki senin derdin ne? Tesbitlerime i'tirâzın varsa yanlışlarımı delilleriyle ortaya korsun olur biter. Meselâ Kosturma'nın Sibirya'da bulunduğunu gösterebilirsin(!). ıstediğin delilleri Forumdaki mesajımın altındaki SıTE adresimi tıklarsan bulabilirsin.
şu tesbit ve tavziflere ne diyorsun? :
“ ‘Hadîslerin ve râvîlerin beyânında hatâm varsa tashîhini ricâ ediyorum’ diye i’lân ettiğim hâlde, müstensihlerin sehivleri müstesnâ olarak şimdiye kadar yalnız (‘16’ – ‘61’) bu iki rakamda elif sehven takdîm edilip, (onaltı), (altmışbir)e çevrildiğini bir Amerikalı misyoner ıncîl-i Yuhanna’da göstermiş. … Elbette ba’zı sehivler bulunabilir. Ve hiçbir kusur sayılmaz. Hem müstensihlerin çoğu Arabî okumadıklarından onların dahî sehivleri bulunur ve müellifine isnâd edilir. Çünki bütün sehivleri o görmüyor. Bütününü kendi tashih etmek kàbil değildir. Mâdem şimdi ehl-i ilm ve hocalar Dâireye giriyorlar, bu büyük hayırlı tashîhe yardım etmek onlara borçtur. ”
“Hakîkaten tashih mes’elesi ehemmiyetlidir. Ba’zan bir harfin ve bir noktanın yanlışı, kıymetli bir ma’nâyı zâyi’ eder. En evvel, yazanlar bir kere güzelce mukàbele etsinler. Sonra tashihçi adamlara ve bana versinler. Mâşâallah, bu def’a bana gelen Asâ-yı Mûsâ mecmûalarında hem yanlış azdır, hem bir derece tashih edilmiş. Cenâb-ı Hak, hem yazanlardan, hem tashihçilerden ebeden râzı olsun, âmin.”
CEMÂATDE VÂHİD-İ SAHÎH OLMAZSA; CEM' VE ZAMM, KESİR DARBI GİBİ KÜÇÜLTÜR. [Hakîkat Çekirdekleri (73)]

Bilâl Tunç

Orta Düzey

  • Konuyu başlatan "Bilâl Tunç"

Mesajlar: 360

Konum:

Meslek:

Hobiler: 1- tashih, 2- Osmanlıca, 3- arıcılık

  • Özel mesaj gönder

6

02.07.2008, 08:30

Bir Sehiv-Tashih Serencâmı:

(..)
Yetmişli-seksenli yılların aruzu ustalıkla kullanan şairi Ekrem Kılıç’ın, Haftalık Kültür Gazetesi Elif’te uzunca bir şiiri yayımlanır. ıki sayı devam eden şiir , mizahî üslûpla kaleme alınmış bir güzellemedir.

“Bû şehre ki Batman dinilür hayli zamandur;

Mânâ bu ki: Bir kez batanun hâli yamandur.”
mısralarıyla başlayan şiir Batman şehri için yazılmış bir kasidedir. 41 beyitten oluşan ve aruzun “mef’ûlü mefâîlü mefâîlü feûlün” kalıbıyla kaleme alınan şiirde dizgi hatalarının çokluğu dikkati çeker. Vezinden yola çıkarak metindeki birçok dizgi hatasını tespit etmek mümkündür. Meselâ

“şöhretli yok, meczubu bol, işsizi çoktur;

Herkeste siyaset; ne vekildür ne bakandur.”
beytinin ilk kelimesindeki bir hece eksiğe bakarak söz konusu kelimenin “şöhretlisi” olması gerektiğini tespit etmek gibi.

Ancak şiirde başka vahim dizgi hataları da göze çarpmaktadır. Bunu, Elif’in dört hafta sonraki sayısında Ekrem Kılıç imzasıyla yayımlanan bir dörtlükten öğreniyoruz. Dörtlükte şair, mürettibe olan sitemini dile getirmektedir.

şairin dörtlüğe iliştirdiği notta şunları okuyoruz:

“41, 42 numaralı Elif’te neşrolunan ‘Batman şehrine Kaside’yi çok hatalı ve ‘şairleri varmış!’ diye başlayan mısraı ‘Kâfirleri varmış!’ şeklinde dizen muhterem mürettip kardeşime, bu nazmı yanlış dizmemesi ricasiyle.”

Nazmım size bir gün yine olmuştu misafir,

Hoşçaydı; şu, tertipte hatâ olmasa vâfir.

Mâzîdeki müstensihe rahmetler okuttun;

Bâri, ‘göz’ü kör etti o; sen, ‘şâir’i, kâfir!...

(şiirim bir gün yine size misafir olmuştu. Eğer dizgide çok fazla hata olmasaydı çok hoş olacaktı. [Ey mürettip!] Sen geçmişteki müstensihe rahmetler okuttun. Hiç olmazsa o “göz”ü “kör” etmişti, ama sen “şair”i “kâfir” ettin.)

Dörtlükte Fuzulî’nin “bir nokta kusuriyle gözü kör eyle”yen kâtibine telmihte bulunulduğu açıktır. Dönüp şiire baktığımızda, şairin sitemine konu olan ve “şairleri varmış!” olması gerekirken “Kâfirleri varmış” şeklinde dizilen beyti okuyoruz:

“Kâfirleri varmış!” diyerek eyleme hayret:

Sen Batman’ı hor görme ki menbâ-ı sühandır.
(Kâfirleri varmış diyerek şaşırma! Batman’ı sakın hor görme, çünkü Batman sözün kaynağıdır.)

Gariptir: şairin, “yanlış dizmemesi ricasıyla” mürettibe bir uyarı iliştirdiği dörtlüğün ikinci dizesinde de bir dizgi hatası vardır. “Hoşçaydı” diye düzelterek yazdığımız kelime, dizgicinin elinden “Hoşçaydt” şeklinde çıkmıştır. Ekrem Kılıç’ın bu hatayı düzeltmesi için de dizgiciye bir sitem göndermesi gerekmiştir ama şair göndermiş midir, bilinmez.

(..)


Yard. Doç. Dr. Tacettin şEMşEK

Ata. Üni. K.K. Eğt. Fak. Türkçe Böl. Öğr. Üyesi


KAYNAKLAR:


5. Ekrem Kılıç, Kaside-i Fahriyye Der Medh-i şehr-i Batman (Batman şehrine Kaside), Elif, 1977; 41:2; Elif 1977; 42:4

6. Ekrem Kılıç, Sitem, Elif, 1978; 47: 4
CEMÂATDE VÂHİD-İ SAHÎH OLMAZSA; CEM' VE ZAMM, KESİR DARBI GİBİ KÜÇÜLTÜR. [Hakîkat Çekirdekleri (73)]

7

04.07.2008, 22:34

şimdi biri çıksın da desin, risalelerde geçen Kosturma'da esaretteyken yanlış mı doğru mu?
Malum söz fazla uzayınca maksud mana da karışabiliyor..
Ben şahsen anlamadım ne kasdedilmiş??

Bilâl Tunç

Orta Düzey

  • Konuyu başlatan "Bilâl Tunç"

Mesajlar: 360

Konum:

Meslek:

Hobiler: 1- tashih, 2- Osmanlıca, 3- arıcılık

  • Özel mesaj gönder

8

05.07.2008, 12:59

Yazdıklarım; laf olsun diye söylenmiş mesnedsiz iddiâlar değil. 25-30 senelik fikrî ve tahkîkî bir çalışmanın sonucudur. Lutfen tekrar tekrar ve araştırarak okuyun. Mübhem kalan noktalar olursa yardımcı olmağa çalışırım inşâallah.
CEMÂATDE VÂHİD-İ SAHÎH OLMAZSA; CEM' VE ZAMM, KESİR DARBI GİBİ KÜÇÜLTÜR. [Hakîkat Çekirdekleri (73)]

Bilâl Tunç

Orta Düzey

  • Konuyu başlatan "Bilâl Tunç"

Mesajlar: 360

Konum:

Meslek:

Hobiler: 1- tashih, 2- Osmanlıca, 3- arıcılık

  • Özel mesaj gönder

9

18.07.2008, 20:56

Âciz kardeşinizin yaptığı sâdece; Rabbimin inâyetiyle yanlışları tesbit, yerlerine - bulabilirsem- doğruları koymaktan ibâret. Yanlışlarımı gördüğünüzde , düzeltmeme yardımcı olursanız makbûle geçer. Bu da bir katkıdır..
CEMÂATDE VÂHİD-İ SAHÎH OLMAZSA; CEM' VE ZAMM, KESİR DARBI GİBİ KÜÇÜLTÜR. [Hakîkat Çekirdekleri (73)]

10

18.07.2008, 21:22

Bilâl ağabey, bilgilerinizden istifade etmek biz gençler için büyük istifade vesilesidir. Yanlışlıkları söylemek de eğer güzellikle söylenecekse o da bizim için büyük vazifedir.
'

Bağ-ı cennette ümidim bu durur kim Zatî'yi
Cümle müminlerle ol server ede hem sâyesi


_

11

19.07.2008, 17:56

epey aramıştım sayenizde yeni buldum, kosturma yakınlarında ve kosturmaya bağlı nehir kenarında köprüsü olan bir belediye olarak hala yerleşim yeri kiloğrif...

[img:639:624]http://img504.imageshack.us/img504/889/kologrivee1.jpg[/img]

kosturma ise nisbeten daha büyük bir şehir ve volga nehrinin kenarında...

[img:647:697]http://img339.imageshack.us/img339/4820/kosturmast3.jpg[/img]

ve ikisi de bizi hayret ettirecek kadar geniş düzlüklerde kurulu, üstadım gibi dağlarının güzelliği ile meşhur bir yerden gelenler için biraz zor bir memleket olsa gerek...

Bilâl Tunç

Orta Düzey

  • Konuyu başlatan "Bilâl Tunç"

Mesajlar: 360

Konum:

Meslek:

Hobiler: 1- tashih, 2- Osmanlıca, 3- arıcılık

  • Özel mesaj gönder

12

19.07.2008, 18:10

Allah râzı olsun. Güzel bir katkı oldu. Gerçek biraz dahâ tebellûr etti. ısimde küçük bir harf farkı var sâdece. Kiloğrif değil, Koloğrif(Kologriv) olacak.
CEMÂATDE VÂHİD-İ SAHÎH OLMAZSA; CEM' VE ZAMM, KESİR DARBI GİBİ KÜÇÜLTÜR. [Hakîkat Çekirdekleri (73)]

Bilâl Tunç

Orta Düzey

  • Konuyu başlatan "Bilâl Tunç"

Mesajlar: 360

Konum:

Meslek:

Hobiler: 1- tashih, 2- Osmanlıca, 3- arıcılık

  • Özel mesaj gönder

13

12.09.2008, 20:22

DıKKAT!

Üstâd yaralı olarak esir düştüğü için, 1 ay kadar Bitlis’te, muhtemelen Eylûl sonlarına kadar da Tiflis’te tedâvi gördüğü, esâret yolculuğu ve firarda geçen süreler de dikkate alınırsa (N. şahiner Almanya'da 2 ay kaldığını yazıyor), Kostroma’daki kalış süresi 2.5 yıl değil, 1 sene 8 ay (20 ay) da değil yaklaşık 1.5 sene (18 ay) oluyor.


Esir düştüğü 3 Mart 1916'dan, 18 Hazîrân'da ( Vatan'a avdet belgesine göre) Vatana dönünceye kadar geçen sürenin tamâmı; 2 sene, 3.5 ay oluyor.
CEMÂATDE VÂHİD-İ SAHÎH OLMAZSA; CEM' VE ZAMM, KESİR DARBI GİBİ KÜÇÜLTÜR. [Hakîkat Çekirdekleri (73)]

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir