Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

01.05.2008, 12:10

Bediüzzaman Kürt müdür yoksa seyyid midir?

Bediüzzaman Seyyid midir? http://www.sorularlarisaleinur.com/watch.php?id=10

Bediüzzaman Said Nursi' nin soyismi "Kürdi" midir ? Ayrıca Risalelerde herhangi bir "Kürt" milliyetçiliği propagandası var mıdır ?
http://www.sorularlarisaleinur.com/watch.php?id=6

2

01.05.2008, 12:20

Üstad seyyittir. öyleyse araptır. peki niye Kürt deniliyor ve kendisi de kendisine saidi kürdi derdi eskiden? hem seyyid hem kürt nasıl oluyor?

Değerli Kardeşimiz;

Bir iki asır öncesine gidildiğinde şu an Türk olarak görülenler Kürd, Kürd olarak görülenlerde Türk olabilir. 600 yüzyıl boyunca aynı çatı altında yaşayan ve osmanlıdan öncede yine birliktelikleri bulunan özellikle Türk ve Kürtler gerek aynı topraklarda yaşamaları gerekse de birbirlerinden kız alıp vermeleri vb.sebebler neticesinde adeta tek millet haline gelmişlerdir.. Nesebi net olarak bilinenlerin dışında diğer kimselerin nesep noktasında fazla teferruata girmemeleri gerekmektedir. Bizim için esas olan islamiyet noktasıdır. Milliyet ise ayeti kerimenin ifadesiyle "tanışıp kaynaşma" mız noktasından bizim isteğimizin dışında Rabbimizin bize bağşettiği bir husustur.

Osmanlı döneminde doğu illerine "Kürdistan" deniliyordu. Bu isim herhangi bir ırki mana taşımıyordu. Yalnızca coğrafi bir bölgeye verilen bir ismi çağrıştırıyordu. Pakistan, Afganistan gibi… O bölgeden olan insanlara ise "kürdi" denilmekteydi.

Yine bu, şahsın o bölgeden olduğunu gösteren bir aidiyet ihsas ediyordu. Erzurumi, Konevi, Bursevi gibi… Bu manada Üstad hazretleri de, Osmanlı döneminde bu nam ile çağrılıyordu. Fakat bu aidiyetin daha sonra farklı manalar ihsas etmesi sebebiyle, Üstad, Osmanlı sonrasında kendi köyüne nisbetle "Nursi" soyadını almış ve bunu kullanmıştır.

Bediüzzaman hazretleri, mahkeme müdafaasında “Ben seyyid değilim” der. Üstadın resmi kimliğine baktığımızda Nurs’lu olduğu ve Doğu Bölgesinde dünyaya geldiği anlaşılmaktadır. Bu ifade düşünülürken mahkemedeki şartlar dikkate alınmalıdır. Zira Bediüzzamanın seyyidliğini kabul etmesi, onların nazarında siyasi manada yorumlanacak ve mahkumiyetine sebep olabilecektir. Halbuki Emirdağ Lahikası-I’in son kısma yakın bir mektubunda ise, “Ben kendimi seyyid bilemiyorum. Nesiller bilinmiyor. Ancak ben manevi ehl-i beytten sayılabilirim” der. Son şahitlerde Salih Özcan’ın hatıralarında, Üstad neslinin hem anne ve hem de baba cihetiyle Hz. Hasan ve Hz. Hüseyine dayandığını bizzat ifade etmiştir.

Bediüzzaman Hazretlerinin varislerinden Seyyid Salih Özcan'ın naklettiğine göre, bir gün Üstad'la aralarında şu konuşma geçer:"
- Salih sen seyyidsin, değil mi?
- Evet! Üstadım.
- Peki Seyyid Salih, sence ben seyyid olabilir miyim?
- Muhakkak Üstadım, siz seyyidsiniz.
- Seyyid Salih, ben anne tarafından Hüseyni, baba tarafından ise Haseni’yim."

Bununla beraber şarkta seyyidlerin büyük bir yekün teşkil ettiği de bilinmektedir. Kendi şahsiyetini nazara vermeyen, şahsiyetini her zaman şahs-ı manevi içinde eriten ve büyük makamlar bile verilse ihlas sırrıyla bu makamlardan içtinap eden bir üstaddan aşikare eserlerinde seyyid olduğunu beyan etmesi beklenemez.

“Seyyid olanın seyyid değilim demesi günahtır” ifadesi kanaatımızca göre, seyyidliği kesin olarak tescil olunan kişiler hakkında olsa gerektir.

ıkinci ve kısa bir cevap:

Dikkat edilirse Bediüzzaman Hazretleri, "ben ehl-i beytten değilim" demiyor. " ben seyyid değilim" diyor. çünkü, Ehl-i beyt'in farklı bir manası yoktur ve olduğu gibi peygamberimizin ( s.a.v ) soyu kast edilir. ama seyyid kelimesinin, hem " Ehl-i Beyt " ve hem de "bir yerin efendisi" anlamına gelen ve tevile açık yönü olan bir kavram olduğu malumdur. bu nedenle risalelerde geçen " ben seyyid değilim " ifadesi, şöylece tevil edilebilir: "ben bir yerin efendisi ve idarecisi değilim."

Kaynak: http://www.sorularlarisaleinur.com/subpage.php?s=show_qna&id=11263

3

01.05.2008, 12:33

Üstad Hazretleri'ni Kürtçülüğe alet etmeye çalışan tüm gruplara tokat gibi cevabı Üstad kendisi veriyor:

Bütün ırkçılara (Türkçüler ve Kürtçüler en başta olmak üzere) tokat gibi cevaptır. Yazıda geçen Türk ve Türkçülük kelimelerine yerine Kürt ve Kürtçülük dahil olmak üzere hangi ırkı koyarsanız koyun anlam değişmez, Bediüzzaman'ın ırkçılığa ve ırkçılara bakışı budur. Hizbullah ve Med-Zehra başta olmak üzere Bediüzzaman Hazretlerini Kürtçülüğe alet etmek isteyen tüm gafillere ithaf olunur.

Alıntı sahibi ""Said NURSÎ""


Dördüncü Desise-i şeytaniye

şeytanın telkiniyle ve ehl-i dalâletin ilkaâtıyla, bana karşı propaganda ile hücum eden ve mühim mevkileri işgal eden bazı mülhidler, kardeşlerimi aldatmak ve asabiyet-i milliyetlerini tahrik etmek için diyorlar ki: "Siz Türksünüz. Maşaallah, Türklerde her nevi ulema ve ehl-i kemal vardır. Said bir Kürttür. Milliyetinizden olmayan birisiyle teşrik-i mesai etmek hamiyet-i milliyeye münâfidir."

Elcevap: Ey bedbaht mülhid! Ben felillâhilhamd Müslümanım. Her zamanda kudsî milletimin üç yüz elli milyon efradı vardır. Böyle ebedî bir uhuvveti tesis eden ve dualarıyla bana yardım eden ve içinde Kürtlerin ekseriyet-i mutlakası bulunan üç yüz elli milyon kardeşi, unsuriyet ve menfi milliyet fikrine feda etmek ve o mübarek hadsiz kardeşlere bedel, Kürt namını taşıyan ve Kürt unsurundan addedilen mahdut birkaç dinsiz veya mezhepsiz bir mesleğe girenleri kazanmaktan yüz bin defa istiâze ediyorum.

Ey mülhid! Senin gibi ahmaklar lâzım ki, Macar kâfirleri veyahut dinsiz olmuş ve frenkleşmiş birkaç Türkleri muvakkaten, dünyaca dahi faydasız uhuvvetini kazanmak için, üç yüz elli milyon hakikî, nuranî menfaattar bir cemaatin bâki uhuvvetlerini terk etsin. Yirmi Altıncı Mektubun Üçüncü Meselesinde, delilleriyle menfi milliyetin mahiyetini ve zararlarını gösterdiğimizden, ona havale edip, yalnız o Üçüncü Meselenin âhirinde icmal edilen bir hakikati burada bir derece izah edeceğiz. şöyle ki:

O Türkçülük perdesi altına giren ve hakikaten Türk düşmanı olan hamiyetfuruş mülhidlere derim ki:

Din-i ıslâmiyet milliyetiyle ebedî ve hakikî bir uhuvvet ile, Türk denilen bu vatan ehl-i imanıyla şiddetli ve pek hakikî alâkadarım. Ve bin seneye yakın, Kur'ân'ın bayrağını cihanın cihât-ı sittesinin etrafında galibâne gezdiren bu vatan evlâtlarına, ıslâmiyet hesabına müftehirâne ve taraftarâne muhabbettarım.

Sen ise, ey hamiyetfuruş sahtekâr! Türkün mefâhir-i hakikiye-i milliyesini unutturacak bir surette mecazî ve unsurî ve muvakkat ve garazkârâne bir uhuvvetin var. Senden soruyorum: Türk milleti, yalnız yirmi ile kırk yaşı ortasındaki gafil ve heveskâr gençlerden ibaret midir? Hem onların menfaati ve onların hakkında hamiyet-i milliyenin iktiza ettiği hizmet, yalnız onların gafletini ziyadeleştiren ve ahlâksızlıklara alıştıran ve menhiyâta teşcî eden frenkmeşrebâne terbiyede midir? Ve ihtiyarlıkta onları ağlattıracak olan muvakkat bir güldürmekte midir?

Eğer hamiyet-i milliye bunlardan ibaretse ve terakki ve saadet-i hayatiye bu ise, evet, sen böyle Türkçü isen ve böyle milliyetperver isen, ben o Türkçülükten kaçıyorum; sen de benden kaçabilirsin. Eğer zerre miktar hamiyet ve şuurun ve insafın varsa, şimdiki taksimata bak, cevap ver. şöyle ki:

Türk milleti denilen şu vatan evlâdı altı kısımdır. Birinci kısmı, ehl-i salâhat ve takvâdır. ıkinci kısmı, musibetzede ve hastalar taifesidir. Üçüncü kısmı, ihtiyarlar sınıfıdır. Dördüncü kısmı, çocuklar taifesidir. Beşinci kısmı, fakirler ve zayıflar taifesidir. Altıncı kısmı gençlerdir.

Acaba bütün evvelki beş taife Türk değiller mi? Hamiyet-i milliyeden hisseleri yok mu? Acaba altıncı taifeye sarhoşçasına bir keyif vermek yolunda o beş taifeyi incitmek, keyfini kaçırmak, tesellilerini kırmak hamiyet-i milliye midir, yoksa o millete düşmanlık mıdır? "El-hükmü li'l-ekser" sırrınca, eksere zarar dokunduran düşmandır, dost değildir.

Senden soruyorum:

Birinci kısım olan ehl-i ımân ve ehl-i takvânın en büyük menfaati, frenkmeşrebâne bir medeniyette midir? Yoksa hakaik-i imaniyenin nurlarıyla saadet-i ebediyeyi düşünüp, müştak ve âşık oldukları tarik-i hakta sülûk etmek ve hakikî teselli bulmakta mıdır? Senin gibi dalâlet-pîşe hamiyetfuruşların tuttuğu meslek, müttakî ehl-i imanın mânevî nurlarını söndürüyor ve hakikî tesellilerini bozuyor ve ölümü idam-ı ebedî ve kabri daimî bir firak-ı lâyezÂlî kapısı olduğunu gösteriyor.

ıkinci kısım olan musibetzede ve hastaların ve hayatından meyus olanların menfaati, frenkmeşrebâne, dinsizcesine medeniyet terbiyesinde midir? Halbuki, o biçareler bir nur isterler, bir teselli isterler. Musibetlerine karşı bir mükâfat isterler. Ve onlara zulmedenlerin intikamlarını almak isterler. Ve yakınlaştıkları kabir kapısındaki dehşeti def etmek istiyorlar. Sizin gibilerin sahtekâr hamiyetiyle, pek çok şefkate ve okşamaya ve tımar etmeye çok lâyık ve muhtaç o biçare musibetzedelerin kalblerine iğne sokuyorsunuz, başlarına tokmak vuruyorsunuz, merhametsizcesine ümitlerini kırıyorsunuz, ye's-i mutlaka düşürüyorsunuz. Hamiyet-i milliye bu mudur? Böyle mi millete menfaat dokunduruyorsunuz?

Üçüncü taife olan ihtiyarlar bir sülüs teşkil ediyor. Bunlar kabre yakınlaşıyorlar, ölüme yaklaşıyorlar, dünyadan uzaklaşıyorlar, âhirete yanaşıyorlar. Böylelerin menfaati ve nuru ve tesellisi, Hülâgû ve Cengiz gibi zalimlerin gaddarâne sergüzeştlerini dinlemesinde midir? Ve âhireti unutturacak, dünyaya bağlandıracak, neticesiz, mânen sukut, zâhiren terakki denilen şimdiki nevi hareketinizde midir? Ve uhrevî nur, sinemada mıdır? Ve hakikî teselli, tiyatroda mıdır? Bu biçare ihtiyarlar hamiyetten hürmet isterlerken, mânevî bıçakla o biçareleri kesmek hükmünde ve "ıdam-ı ebediye sevk ediliyorsunuz" fikrini vermek ve rahmet kapısı tasavvur ettikleri kabir kapısını ejderha ağzına çevirmek, "Sen oraya gideceksin" diye mânevî kulağına üflemek hamiyet-i milliye ise, böyle hamiyetten yüz bin defa el'iyâzü billâh!

Dördüncü taife ki, çocuklardır. Bunlar hamiyet-i milliyeden merhamet isterler, şefkat beklerler. Bunlar da, zaaf ve acz ve iktidarsızlık noktasında, merhametkâr, kudretli bir Hâlıkı bilmekle ruhları inbisat edebilir, istidatları mesudâne inkişaf edebilir. ıleride, dünyadaki müthiş ehval ve ahvÂle karşı gelebilecek bir tevekkül-ü imanî ve teslim-i ıslâmî telkinatıyla o masumlar hayata müştakane bakabilirler. Acaba, alâkaları pek az olduğu terakkiyât-ı medeniye dersleri ve onların kuvve-i mâneviyesini kıracak ve ruhlarını söndürecek, nursuz, sırf maddî, felsefî düsturların taliminde midir?

Eğer insan bir cesed-i hayvânîden ibaret olsaydı ve kafasında akıl olmasaydı, belki bu masum çocukları muvakkaten eğlendirecek terbiye-i medeniye tabir ettiğiniz ve terbiye-i milliye süsü verdiğiniz bu firengî usul, onlara çocukçasına bir oyuncak olarak, dünyevî bir menfaati verebilirdi. Madem ki o masumlar hayatın dağdağalarına atılacaklar, madem ki insandırlar. Elbette küçük kalblerinde çok uzun arzuları olacak ve küçük kafalarında büyük maksatlar tevellüt edecek. Madem hakikat böyledir; onlara şefkatin muktezası, gayet derecede fakr ve aczinde, gayet kuvvetli bir nokta-i istinadı ve tükenmez bir nokta-i istimdadı, kalblerinde iman-ı billâh ve iman-ı bil'âhiret suretiyle yerleştirmek lâzımdır. Onlara şefkat ve merhamet bununla olur. Yoksa, divane bir validenin, veledini bıçakla kesmesi gibi, hamiyet-i milliye sarhoşluğuyla, o biçare masumları mânen boğazlamaktır. Cesedini beslemek için beynini ve kalbini çıkarıp ona yedirmek nevinden, vahşiyâne bir gadirdir, bir zulümdür.

Beşinci taife fakirler ve zayıflar taifesidir. Acaba, hayatın ağır tekÂlifini fakirlik vasıtasıyla elîm bir tarzda çeken fakirlerin ve hayatın müthiş dağdağalarına karşı çok müteessir olar zayıfların hamiyet-i milliyeden hisseleri yok mudur? Bu biçarelerin ye'sini ve elemini arttıran ve sefih bir kısım zenginlerin mel'abe-i hevesâtı ve zalim bir kısım kavîlerin vesile-i şöhret ve şekaveti olan frenkmeşrebâne ve perde-bîrûnâne ve firavunâne medeniyetperverlik namı altında yaptığınız harekâtta mıdır? Bu biçare fukaraların fakirlik yarasına merhem ise, unsuriyet fikrinden değil, belki ıslâmiyetin eczahane-i kudsiyesinden çıkabilir. Zayıfların kuvveti ve mukavemeti, karanlık ve tesadüfe bağlı, şuursuz, tabiî felsefeden alınmaz; belki hamiyet-i ıslâmiye ve kudsî ıslâmiyet milliyetinden alınır.

Altıncı taife gençlerdir. Bu gençlerin gençlikleri eğer daimî olsaydı, menfi milliyetle onlara içirdiğiniz şarabın muvakkat bir menfaati, bir faydası olurdu. Fakat o gençliğin lezzetli sarhoşluğu, ihtiyarlıkla elemle ayılması ve o tatlı uykunun ihtiyarlık sabahında esefle uyanmasıyla, o şarabın humarı ve sıkıntısı onu çok ağlattıracak ve o lezzetli rüyanın zevÂlindeki elem ona çok hazin teessüf ettirecek. "Eyvah! Hem gençlik gitti, hem ömür gitti. Hem müflis olarak kabre gidiyorum. Keşke aklımı başıma alsaydım!" dedirecek. Acaba bu taifenin hamiyet-i milliyeden hissesi, az bir zamanda muvakkat bir keyif görmek için, pek uzun bir zamanda teessüfle ağlattırmak mıdır? Yoksa onların saadet-i dünyeviyeleri ve lezzet-i hayatiyeleri, o güzel, şirin gençlik nimetinin şükrünü vermek suretinde, o nimeti sefahet yolunda değil, belki istikamet yolunda sarf etmekle, o fâni gençliği ibadetle mânen ibka etmek ve o gençliğin istikametiyle dâr-i saadette ebedî bir gençlik kazanmakta mıdır? Zerre miktar şuurun varsa söyle!

Elhasıl: Eğer Türk milleti yalnız altıncı taife olan gençlerden ibaret olsa ve gençlikleri daimî kalsa ve dünyadan başka yerleri bulunmasa, sizin Türkçülük perdesi altındaki frenkmeşrebâne harekâtınız, hamiyet-i milliyeden sayılabilirdi. Benim gibi hayat-ı dünyeviyeye az ehemmiyet veren ve unsuriyet fikrini frengî illeti gibi bir maraz telâkki eden ve gençleri nâmeşrû keyif ve hevesattan men'e çalışan ve başka memlekette dünyaya gelen bir adama, "O Kürttür, arkasına düşmeyiniz" diyebilirdiniz ve demeye bir hak kazanabilirdiniz. Fakat madem ki Türk namı altında olan şu vatan evlâdı, sabıkan beyan edildiği gibi, altı kısımdır. Beş kısma zarar vermek ve keyiflerini kaçırmak, yalnız birtek kısma muvakkat ve dünyevî ve âkıbeti meş'um bir keyif vermek, belki sarhoş etmek, elbette o Türk milletine dostluk değil, düşmanlıktır.

Evet, ben unsurca Türk sayılmıyorum. Fakat Türklerin ehl-i takvâ taifesine ve musibetzedeler kısmına ve ihtiyarlar sınıfına ve çocuklar taifesine ve zayıflar ve fakirler zümresine bütün kuvvetimle ve kemâl-i iştiyakla müşfikane ve uhuvvetkârâne çalışmışım ve çalışıyorum. Altıncı taife olan gençleri dahi, hayat-ı dünyeviyesini zehirlettirecek ve hayat-ı uhreviyesini mahvedecek ve bir saat gülmeye bedel bir sene ağlamayı netice veren harekât-ı nâmeşruadan vazgeçirmek istiyorum. Yalnız bu altı yedi sene değil, belki yirmi senedir, Kur'ân'dan ahzedip Türkçe lisanıyla neşrettiğim âsâr meydandadır.

Evet, lillâhilhamd, Kur'ân-ı Hakîmin maden-i envârından iktibas edilen âsâr ile, ihtiyar taifesinin en ziyade istedikleri nur gösteriliyor. Musibetzedelerin ve hastaların tiryak gibi en nâfi ilâçları, eczahane-i kudsiye-i Kur'âniyede gösteriliyor. Ve ihtiyarları en ziyade düşündüren kabir kapısı, rahmet kapısı olduğu ve idam kapısı olmadığı, o envâr-ı Kur'âniye ile gösterildi. Ve çocukların nazik kalblerinde hadsiz mesâib ve muzır eşyaya karşı gayet kuvvetli bir nokta-i istinad ve hadsiz âmÂl ve arzularına medar bir nokta-i istimdat, Kur'ân-ı Hakîmin madeninden çıkarıldı ve gösterildi ve bilfiil istifade ettirildi. Ve fukaralar ve zuafalar kısmını en ziyade ezen ve müteessir eden hayatın ağır tekÂlifi, Kur'ân-ı Hakîmin hakaik-i imaniyesiyle hafifleştirildi.

ışte bu beş taife-ki, Türk milletinin altı kısmından beş kısmıdır-menfaatlerine çalışıyoruz. Altıncı kısım ki gençlerdir; onların iyilerine karşı ciddî uhuvvetimiz var, senin gibi mülhidlere karşı hiçbir cihetle dostluğumuz yok. Çünkü ilhâda giren ve Türkün hakikî bütün mefâhir-i milliyesini taşıyan ıslâmiyet milliyetinden çıkmak isteyen adamları Türk bilmiyoruz, Türk perdesi altına girmiş frenk telâkki ediyoruz. Çünkü, yüz bin defa Türkçüyüz deyip dâvâ etseler, ehl-i hakikati kandıramazlar. Zira fiilleri, harekâtları, onların dâvâlarını tekzip ediyor.

ışte, ey frenkmeşrepler ve propagandanızla hakikî kardeşlerimi benden soğutmaya çalışan mülhidler! Bu millete menfaatiniz nedir? Birinci taife olan ehl-i takvâ ve salâhatin nurunu söndürüyorsunuz. Merhamete ve tımar etmeye şâyan ikinci taifesinin yaralarına zehir serpiyorsunuz. Ve hürmete çok lâyık olan üçüncü taifenin tesellisini kırıyorsunuz, ye's-i mutlaka atıyorsunuz. Ve şefkate çok muhtaç olan dördüncü taifenin bütün bütün kuvve-i mâneviyesini kırıyorsunuz ve hakikî insaniyetini söndürüyorsunuz. Ve muavenet ve yardıma ve teselliye çok muhtaç olan beşinci taifenin ümitlerini, istimdatlarını akîm bırakıp, onların nazarında hayatı mevtten daha ziyade dehşetli bir surete çeviriyorsunuz. ıkaza ve ayılmaya çok muhtaç olan altıncı taifesine, gençlik uykusu içinde öyle bir şarap içiriyorsunuz ki, o şarabın humârı pek elîm, pek dehşetlidir. Acaba bu mudur hamiyet-i milliyeniz ki, o hamiyet-i milliye uğrunda çok mukaddesâtı feda ediyorsunuz? O Türkçülük menfaati, Türklere bu suretle midir? Yüz bin defa el'iyâzü billâh!

Ey efendiler! Bilirim ki, hak noktasında mağlûp olduğunuz zaman kuvvete müracaat edersiniz. Kuvvet hakta olduğu, hak kuvvette olmadığı sırrıyla, dünyayı başıma ateş yapsanız, hakikat-i Kur'âniyeye feda olan bu baş size eğilmeyecektir!

Hem size bunu da haber veriyorum ki, değil sizler gibi mahdut, mânen millet nazarında menfur bir kısım adamlar, belki binler sizler gibi bana maddî düşmanlık etseler, ehemmiyet vermeyeceğim ve bir kısım muzır hayvânattan fazla kıymet vermeyeceğim. Çünkü bana karşı ne yapacaksınız?

Yapacağınız iş, ya hayatıma hâtime çekmekle veya hizmetimi bozmak suretiyle olur. Bu iki şeyden başka dünyada alâkam yok.

Hayatın başına gelen ecel ise, şuhud derecesinde katî ımân etmişim ki, tagayyür etmiyor, mukadderdir. Madem böyledir; hak yolunda şehadetle ölsem, çekinmek değil, iştiyakla bekliyorum. Bahusus ben ihtiyar oldum; bir seneden fazla yaşamayı zor düşünüyorum. Zâhirî bir sene ömrü, şehadet vasıtasıyla kazanılan hadsiz bir ömr-ü bâkiye tebdil etmek, benim gibilerin en Âli bir maksadı, bir gayesi olur.

Amma hizmet ise, felillâhilhamd, hizmet-i Kur'âniye ve imaniyede Cenâb-ı Hak rahmetiyle öyle kardeşleri bana vermiş ki, vefatımla, o hizmet, bir merkezde yapıldığına bedel, çok merkezlerde yapılacak. Benim dilim ölümle susturulsa, pek çok kuvvetli diller benim dilime bedel konuşacaklar, o hizmeti idame ederler. Hattâ diyebilirim: Nasıl ki bir tane tohum toprak altına girip ölmesiyle bir sümbül hayatını netice verir; bir taneye bedel yüz tane vazife başına geçer. Öyle de, mevtim, hayatımdan fazla o hizmete vasıta olur ümidini besliyorum.

Kaynak: http://www.risaleara.com/oku.asp?id=1111 (Mektubat Yirmi Dokuzuncu Mektup Syf. 407 )

yesrip

Acemi

  • "yesrip" adlı kullanıcı yasaklandı

Mesajlar: 39

Hobiler: islami konular & siyaset

  • Özel mesaj gönder

4

01.05.2008, 14:16

selamun aleyküm: güzel kardeşim sen git sokaktaki insanlara sor bediüzzaman hazretlerinın ırkı nedir deyin kürttür diyeceklerdir hem eğerki siz okadar uzaklara gitseniz ne sen türksün nede ben kürdüm isterseniz babamız ADEM a.s'a kadar gidelim orda hepimiz biriz peki ozaman ne gerek var türkmüdür kürtmüdür konuştuğu dil hangisi olmuştur ana dili ne olmuştur ona bakın siz bu konuya zamanım olduğunca değineceğim biizniALLAH malumunüz şuan işteyim dua ile..
kainat bir okulsa öğretmeni
Hz Muhammed (s.a.v)'dir

5

01.05.2008, 14:54

Buradaki mesele şudur;
Kimse Bediüzzaman'ı tekeline alıpta bir takım kötü niyetlerine alet edemez..
Niye Bediüzzaman hem Seyyid, hem Kürt, hem de Türkiye topraklarında gelmiştir dünyaya?
Bu üç milleti birden birleştirip muhafaza etmek için elbette..
Dışardan oynanan oyunlar hep bu üç milleti birbirine kırdırıp, arada kendi parsalarını toplamak adına değil mi?
Bu tuzağı görelim..



6

01.05.2008, 15:38

Aleyküm selam. Üstad Hazretleri'nin "Ben Kürd'üm" şeklindeki ifadesini arıyorum eserlerinde ve mahkemeye verdiği müdafaatlarında ama bulamıyorum. Ayrıca sokaktaki insan Risale-i Nur'u ve Üstad'ı tanısalardı Türkiye bu halde olmazdı.

Ayrıca bu mesele bizim açımızdan önemlidir. Çünkü Bediüzzaman Hazretleri farklı siyasi cereyanların içine KASITLI OLARAK çekilerek manevi kimliğine KASITLI OLARAK zarar verilmek isteniyor ve yine KASITLI OLARAK Üstad Hazretleri'nin manevi kimliğinden bazı çevreler rant elde etme derdindeler. Bu yüzden bana muhalif olan herke diyorum ki;

"HODRı MEYDAN! Bediüzzaman Said Nursi'nin mahkeme müdafaaları, yazdığı eserleri ve mektupları ortadadır. Herhangi bir beyanında ben Kürd'üm demişse buyrun getirin. Matbu delil sunun, biz de iddiamızı geri çekelim. Yok getiremiyorsanız da HADDıNıZı BıLıN ve SUSUN!!!"

NOT: Bu yazdıklarımı kimse şahsi olarak değerlendirmesin. Hakikatleri umumi olarak ifade etmek derdindeyim. Yani yesrip kardeşim, burada yazdıklarımın tamamı sana hitaben yazılmadı. Eğer istifade edebileceğin yerler varsa istifade edersin, yoksa da lütfen üzerine alınma.

7

01.05.2008, 16:04

Sevgili Talha cevabı nasıl aradığın ve ne bulmak istediğin eline geçenle yakından alakalı...

eğer eski eserlerinde kendi eliyle yazdığı imzası olan "Said-i Kürdi" ifadesine bakarsan elbette Ekrada dahil olduğuna hükmedersin. diyenler de böyle diyorlar. bu onun çekirdeğinin kabuğunun beyaz olması gibidir.

eğer bu zat kimdir? insanlığa ne getirmiştir dersen, Yerler ve Gökler Rabbini, Onun Muhteşem Elçisini ve şanlı davet Kitabını tüm insanlığa anlatmış, kendi yaşadığı dönemdeki ve kendinden sonraki insanlığı bihakkın irşad etmiştir. şahs-ı manevisi onun milyonlar meyve veren bir nur ağacı olduğunu gösterir. bu ağaç o beyaz çekirdekten çıkmıştır. artık o çekirdek değil, nazarımız bu ağaçtır. risale-i nur hizmeti türklere mi mahsustur? kürtlere mi? araplara mı? hudutsuz ve tüm insanlığı hiç istisna bırakmayacak şekilde içine alabilen bir hizmettir.

milli unsurlar eskiden isimlendirme dışında işe yaramazdı. bu ahir zaman bir acayip olduğundan dikkat etmek gerekiyor.

yesrip

Acemi

  • "yesrip" adlı kullanıcı yasaklandı

Mesajlar: 39

Hobiler: islami konular & siyaset

  • Özel mesaj gönder

8

01.05.2008, 17:56

müslüman mahkemede sormuşlarmı ki senin ırkın nedir diye konuştuğu dilden belli olmuyormu ki soracaklar eğer o ardaığını bulursan getir kardeş inşALLAH ondanda istifade etmeye çalışacağız
bizde bilelim
yani benim analmadığım istediğin kadar araştır istersen araştırmana yardımcı olalım fakat çıkacak sonuç hep aynı olacak üstad bediüzzamn hazretlerinin ana dili kürtçe olmuştur fakat bizim kalkıp sadece kürtler nurcu olur gibi bir hevesimiz bir gayemiz yoktur biizniALLAH kimin ne olduğududa açıktır eğer nurcu denerek nurcu olunsaydı bende ben nurcuyum derdim fakat böyle bir söylemim olmamıştır nezaman laik olsam hakkıyla haykırabilim ben nurcuyum ben nurcuyum diye
birde daha öncede söylemiştim risale-i nurlar tüm insanlar için yazılmış reçetelerdir ilaçtır hiç kimse ismi ne olursa olsun
benim tekelimdedir bizimdir bizim! diye bir söylemde bulunamaz
kim laik ise o nurcudur kim yaşıyorsa ve yaşatıyorsa o nurcudur
nurcuyum demekle ancak kendilerini kandırmış olurlar bu söylediklerim şahsi değildir!
pusula kardeş'e tamamen katılıyorum aynı şekilde ruhefza ablaya'da
dua ile..
kainat bir okulsa öğretmeni
Hz Muhammed (s.a.v)'dir

9

01.05.2008, 18:02

Alıntı sahibi ""pusula""

Sevgili Talha cevabı nasıl aradığın ve ne bulmak istediğin eline geçenle yakından alakalı...

eğer eski eserlerinde kendi eliyle yazdığı imzası olan "Said-i Kürdi" ifadesine bakarsan elbette Ekrada dahil olduğuna hükmedersin. diyenler de böyle diyorlar. bu onun çekirdeğinin kabuğunun beyaz olması gibidir.


Osmanlı'daki Kürdistan eyaletini bilmezseniz böyle demeniz gayet normal olur. Sizin mantığınıza göre düşünürsek Abdülkadir-i Geylanî Hazretleri Geylan ırkından, Sadi-i şirazi şiraz ırkından, Mevlana Celaleddin-i Rûmî Rum ırkından, Selman-ı Farisî (r.a.) Faris ırkından oluyor. Kusuruma bakmayın ama bu gerçekten komik bir durum :)

Buyrun bana matbu delil getirin, 1923'ten sonra Bediüzzaman Said Nursî herhangi bir mektubuna veya eserine Said-i Kürdî imzası koymuş mu? HODRı MEYDAN!

Not: yesrip kardeşim Üstad Hazretleri'nin anadilinin Kürtçe olması onun Kürtlüğüne delil değildir. Yurtdışında Türkçe bilmeyen yeğenlerim var. Anadilleri ıspanyolca ama bu onları ıspanyol yapmaz değil mi?

10

02.05.2008, 03:27

Alıntı sahibi ""talhagenc""

1923'ten sonra Bediüzzaman Said Nursî herhangi bir mektubuna veya eserine Said-i Kürdî imzası koymuş mu?


1923ten sonra yazılmış nurlardan Muhammed-i Arabi (A.S.M) ifadesini çıkarmayı mı düşünüyorsun? en başta milletin yerini mektubatta hazmeden bir talebe zaten menfi milliyetçiliği hastalık olarak görüp bilinçlendiği için o manada kullanmıyor. millet isimlerine bu asırdaki menfi manası ile değil asırlardır verilen Kur'ani manası ile bakınca bir sıkıntı kalmıyor.

seyyid ve şerif olması nesebinin Hz. Muhammed-i Arabi (A.S.M) 'a dek uzandığını gösterir. milletinin Kürd olması bir züll ve onursuzluk değil ki görmezden gelelim. tam tersi içinden Selahaddin-i Eyyubi gibi kahramanlar çıkaran ve islama hizmette Türk ve Arabın küçük kardeşi olan bir kahraman milletten bahsediyoruz. elbette böylesine duru ve kaliteli bir geçmişten uzak olan ferdler tereyağının bozulması gibi zehir hükmüne geçer. sahip çıkanlar ise Molla Ahmed-i Hani gibi iftihar vesilesi olur ve olmuşlar da!

bir kaç menfi milliyetçiden sakınıp Said Kurdi demiyecek miyiz? eski eserlerini okurken oraya gelince durup kızarıp bozarıp değiştirmemiz mi gerek? böylece onlar aferin mi diyecek? biz zenci olmakdan kurtulacak mıyız?

11

02.05.2008, 11:42

@pusula kardeşim, hakikati arıyorsan Said Nursi Hazretleri seyyiddir bununla birlikte şeceresinden emin olamadığı için böyle bir iddiada bulunmamıştır.

Said Nursi Hazretleri'nin adını Said-i Kürdî yapmalarında kasıt vardır. Bu kasıt da Üstad Hazretleri'ni Kürtçülüğe alet etmektir. Üstad Hazretleri 1923'ten sonra Said-i Kürdi şeklinde imza kullanmamıştır ÇÜNKÜ KÜRDıSTAN EYALETı DıYE BıR YER KALMAMIşTIR. Bu iddiama fevri cevap vermeniz yersizdir. 1923'ten sonra herhangi bir belge getirirsiniz beni çürüten olur biter.

Öte yandan Muhammed-i Arabî (a.s.m) Arab Muhammed değil, Arabistanlı Muhammed (a.s.m) demektir. Bildiğiniz üzere, Kuran'da da belirtildiği gibi Peygamber Efendimiz (a.s.m) Hz. ıbrahim'in soyundandır, Arap değildir!

12

02.05.2008, 14:11

Ona "Kürdi" denilmesi ve kaside-i Hazret-i ımam-ı Ali de (r.a.) görülen [img:51:36]http://www.risaleinurenstitusu.org/tr/kulliyat/images/books/emir/b169.gif[/img]kelimesinin hazf ve kalbiyle "Kürt" ima ve işaretinin bulunması, gerçekten Kürtlüğüne delalet etmez ve onun manevi silsile-i şerafet ve siyadetten tenzil ve teb idini icap ettirmez. Bu isnad ve izafe, Kürdistan da doğup büyüyen ve bu lakapla maruf ve meşhur olan bu zatın Risaletin-Nur'un tercümanı olduğunu sırf aleme ilan etmek içindir; yoksa Kürtlüğünü ispat etmek için değildir.
Kürtçe bilmesi, o kıyafete girmesi ve öyle görünmesi, kendini setr ve ihfa için olup, hakiki hüviyet ve milliyetini ihlal ve inkar mana ve maksadıyla değildir diye düşünüyorum.
Alem-i ıslamiyet ve insaniyete ve Haremeyn-i şerifeyne asırlarca hizmet eden bu kahraman Türk milletini onun çok sevmesinde ve hayatının mühim bir kısmını hep Türklerle meskun olan bu havalide geçirmesinde büyük hikmetler, mana ve mülahazalar olsa gerektir.


Ab-ı ru-yi Habib-i Ekrem için,
Kerbela da revan olan dem için,
şeb-i firkatte ağlayan göz için,
Rah-i aşkında sürünen yüz için.
Risale-i Nur a ve Üstada ve ıslama zafer ver, ya Rabbi! Amin.

Duanıza muhtaç talebeniz
Hasan Feyzi
(Rahmetullahi Aleyh)
Emirdağ Lâhikası | Yirmi Yedinci Mektubun Lahikasının Zeyli | 75

13

03.05.2008, 13:45

ya arkadaşlar bırakın bedi üzzamanın kurtluğunu turkluğunu.
butun bu tartışmalar ırkçılığa kaydırıyor.
bedi üzzaman ırkçı, laik, demokrat, basörtu dusmanı, kuran duşmanı, musluman dusmanı, yahudi, hiristiyan dostu değildi ya... oysa bugun muslumanlar olarak tum bunları yapmıyor muyuz? islama, kurana, hz.peygambere bunca dusmanlık ve saldırı varken bunları bırakıp bediüzzamanın ırkını tartışmak kime fayda verir, islam duşmanlarından baskalasına mı? bedi üzzaman yasasaydı bugun bizlerin yaptığını mı yapardı, yoksa turk kurd arap faris demeden ummetin vahdetini sağlamaya çalışırdı?
huh (as) oğlunu, ibrahim(as) babasını kurtaramadı da said nursi turk olsa turkleri cebine koyup cennete mi göturecek?
şaşıyorum....
:?:

14

03.05.2008, 14:14

Bediüzzaman r.a. hakkında karar verme yetkisine kendisinden başka kimse sahip değildir.

Elbetteki bizim dinimizde ırkçılık yoktur..
Tüm insanları Bir ve tek olan Allah yaratmışken bu en abes iştir..
Lakin, Bediüzzaman kürt değildir, bunu onun adına ısrarla vurgulayanlar yanlış yapmaktadırlar..
Bediüzzaman r.a. Seyyiddir!!!
Herkes bilirki Seyyidlik Arap ırkındandır..
Doğduğu bölgede ailesinde illaki Kürt ırkından karışmış isimlerde vardır..
O bölgede o kadar çok Seyyid tanıdığım varki, bir çoğu Kürtçe konuşuyor!
Demekki artık birtakım şeyler meczolmuş zorla kimse ayrım yapamaz..
Ve esas mühim nokta Türkiye gibi Alem-i ıslamın can alıcı noktasında hizmet etmesi, burayı terketmemesi mutlaka bir hikmete binaendir..
Üstte eklediğim yazıyı okusaydınız bu dediklerinizi demezdiniz..

15

03.05.2008, 14:21

Sayın hmedeni,

Bizim derdimiz tartışma açmak değil, hakikati ortaya koymaktadır. Sürekli olarak Nurcuların üzerinde oyunlar oynanmakta ve şerefsizlikler yapılmaktadır.

Son olarak da Üstad'ımızı Kürt ve hatta Kürt milliyetçisi olarak lanse etmeye çalışan deyyuslar türemiştir. Bizim yaptığımız sadece o ifsadçılara cevap vermektir.

Vesselam..

16

03.05.2008, 16:07

bir insanınkurt olması seyid olmasına engel değildir ki.
ayrıca said nursinmin seyid olduğunu vurgulaması, kurt olduğunu inkar etmesideğil, ırkçılığa karşıolduğunu ve ummetçi bir insanolduğunu vurgulamak içindir.
kurt olmasaydı kendisi saidi kurdi diye meşhurda olmazdı.
ırkçı bazı kurtlerin bedi üzzamanı sahiplenmesinler diye bedi uzzamanın ırkını değ*iştirmek gerekmez.
ve hakikaten niye onun kurt olduğu kabullenmek istenmiyor onuda anlamak zor. yoksa bu insanların kurt milletine karsı bir alerjileri mi var? bilemiyorum.

17

03.05.2008, 16:17

Kürt milletine karşı alerjimiz yok. Ama Kürt olmadığı halde Üstad Hazretleri'ne Kürt etiketi vurmaya çalışanlara ve gerçeği hazmedemeyip hala hatasında ısrar edenlere karşı alerjimiz var.

1- Said-i Kürdî imzasını Bediüzzaman 1923'ten sonra kullanmamıştır, çünkü Osmanlı Devleti'nde bulunan Bitlis'i de içeren Kürdistan eyaleti son bulmuştur. Bunun için yeni siyasal yerleşim merkezlerinin ismine göre köyünün adı olan Nursî soyismini kullanmıştır. Daha da başka ifadeyle Küsridtan eyaleti tarih olunca, Kürdistanlı Said ismi de tarih olmuş ve yerine Nurslu Said gelmiştir.

2- Bediüzzaman Hazretleri ve eserleri tüm dünyanın malıdır. Hiç bir ırk veya bölge sahiplenemez!

3- Seyyid'lerin tamamı Resulullah'ın (asm) soyundan geldiği için Resulullah (asm) hangi soydan ise seyyidler de yalnızca o soydandır.

4- Mevlana Celaleddin-i Rumî, Selman-ı Farısî (r.a.) Cüneyd-i Bağdadî, Abdulkadir-i Geylanî vb. binlerce örnekte olduğu gibi Said-i Kürdî nin sonundaki Kürdî eki IRK değil YER, VATAN, MEMLEKET belirtmektedir. Bu işin aslı budur. Bu meseleyi çarpıtanların tamamı siyasi maksadlı ve kasıdlı olarak hareket etmektedir.

Ve son olarak, bu kadar açık ve net ifade edilenler anlamayan kişi ya aptaldır, ya da anlamak istemiyordur. ıkisiyle de uğraşarak vakit kaybetmek istemiyorum artık!

18

03.05.2008, 17:02

Alıntı sahibi ""hmedeni""

bir insanınkurt olması seyid olmasına engel değildir ki.
ayrıca said nursinmin seyid olduğunu vurgulaması, kurt olduğunu inkar etmesideğil, ırkçılığa karşıolduğunu ve ummetçi bir insanolduğunu vurgulamak içindir.
kurt olmasaydı kendisi saidi kurdi diye meşhurda olmazdı.
ırkçı bazı kurtlerin bedi üzzamanı sahiplenmesinler diye bedi uzzamanın ırkını değ*iştirmek gerekmez.
ve hakikaten niye onun kurt olduğu kabullenmek istenmiyor onuda anlamak zor. yoksa bu insanların kurt milletine karsı bir alerjileri mi var? bilemiyorum.

Siz deyin o zaman Bediüzzaman Kürt olmayınca, O'nun Bediüzzamanlığına zarar mı gelecek..
HAYIR, SEYYıD OLMASI YETERLıDıR!
Bediüzzaman oluşun ırka ihtiyacı yoktur..
Niye Arap olan biri değilde başka ırklar bu hususta tahşidat yapar hep..

19

12.05.2008, 11:57

linkleri görmek için mesaj

20

26.05.2008, 15:11

Selam,
Ben hangi risaleye bakayım? Said Bey öldükten sonra bazı adamlar Türkiye Cumhuriyetinin aleyhine söylenen ne varsa hepsini ya silmişler ya da değiştirmişler. Anlayacağınız şimdiki risaleler süzgecin süzgecin süzgeci... Hangisi doğru ya da hangisi yanlış nereden bileceğiz? Neden bu risaleler değiştirilmiş? Ya da değiştirilme ihtiyacı duyulmuş? Adam öldükten sonra tutmuşlar değiştirmişler. Ya bari adamın geride bıraktıklarına saygı duyulsa olmaz mı? Ayıp denen bir şey var.

Kaldı ki Tük olsa ne yazar Kürt olsa ne yazar? Said Bey in ne olduğu soyu sopu çapı bellidir. Osmanlının köhne medreselerinden yetişmiş, kendi çabasıyla gerçeğe ulaşmaya çalışmış, az da olsa başarabilmiş bir insan. Ne diye suçlanabilir ki? O dönem medreselerden çıkmış olduğu ve medrese izlerini silemediği için bence suçlanamaz. Çünkü öyle yetişmiş, o zamanın bilgilerin öğrenmiş. Daha fazlası değil yani?
Andolsun biz, Kur'ân'ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur?
(Kamer-17)

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir