Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

20.10.2016, 22:16

Odun Yarıcı

Bugün günlerden ne acaba? Dün ağustos ayına girdik. Bugün ayın ikisi, hafta
ortası falan olsa gerek. Her neyseçarşamba veya perşembe ne fark eder? Hava da
çok sıcak. Boğucu bir sıcaklık var. Ter içinde kalmışım. Biraz daha gezeyim
sonra dinlenirim. Zaten vakit de öğleni geçeli bir saat oluyor. Bugün de iş
çıkmayacak galiba. Üç dört gün önce yarım araba odun kesmiştim. O zamandan bu
yana boşa dolaşıyorum ya neyse. Gezmeden, dolaşmadan da olmuyor ki. Kim bilecek
benim evi de gelecek, “ Hasan Usta, gel bizim şu odunları kesiver “ diyecek.
Sonbahar geleydi işler açılırdı, ama oraya daha iki ay var. Tek tük yazdan odun
alanlar olmasa bilmem ne olurdu?

Geçen yazın bu sokakta, galiba şu evin bahçesinde odun kesmiştim. İyi de para
vermişlerdi. Bakalım belki yine odun aldılarsa çağırıverirler belki. Sesleneyim
biraz durup da: “ Haydi, odun yarıcı geldi, odun yarıcı…Haydi, odun yarıcı
geldi, odun yarıcı…” Ses seda yok. İş çıkmayacak galiba. Boş ver. İçim de
bayılmaya başladı. Acıkmışım. Sabah evde içtiğim çorba hepsi o kadar. İlerde
bir bakkal olmalıydı. Bir ekmek alıp, yarısını yiyip, yarısını torbaya koyup,
akşama saklamalı.

Oh be, dünya varmış! Neredeyse ekmeğin tümünü yiyiverecektim. Az kaldı ya,
pasta gibiymiş. Üstüne çeşmeden kana kana bir de su içtim, kendime geldim
azıcık. İyi ki, bu çınarın dibine oturmuşum. Gölgelik, serin burası. Dinleneyim
on beş yirmi dakika burada. Karşıdan gelen şu genci birisine benzeteceğim, ama
kime? Dur bakalım, yaklaşsın biraz. O’na benziyor ama O değil. O olsaydı, durup
şöyle bir bakar, mutlaka beni tanır, hiç çekinmez gelir yanıma oturur, hal
hatır sorar konuşurdu. Bu kafasını kaldırıp bakmadı bile. Olsun canım, ben bu
genci de pek sevdim. Beni iki üç ay öncesine döndürdü.

O’nu daha önceden de görmüşlüğüm vardı. Ben bu ihtiyar halimle, baltam omzumda,
kesilecek odun ararken yollarda birkaç defa denk geldiydi. Yanımdan geçerken
yavaşlar yüzüme bakardı. Dikkat ederdim, gözleri yaşarır gibi olurdu. Bir iki
derken rast geldiği, acaba dedim beni dedesine falan mı benzetiyor da ondan
ağlamaklı oluyor. Sonra hiç unutmam tenha bir sokakta oturmuş, öğle vakti
ekmeğimi yiyordum. Yoldan geçerken gördü beni, yanıma geldi, oturdu. Hal-hatır
sordu. Oldukça mütevaziydi. Laf lafı açtı. Beni sordu: Yaşım 65 dedim. Tek
odalı bir evim var dedim. Gençliğimden beri hep oduncuyum dedim, anlattım
durdum. Kendisi hikayeler yazarmış. “ Senin için de bir hikaye yazacağım dede,
dedi. Herkes seni bu hikaye ile tanısın, bilsin, yaşasın istiyorum “ dedi.
Acaba yazdı mı ki?..



Serdar Yıldırım

Benzer konular

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir