Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

20.10.2016, 22:12

Kurbağacık



Ormanlık bir bölgede bulunan bir su birikintisinde yaşamakta olan kurbağacık
hiç arkadaşı olmadığından yakınıyordu. Bu kurbağacık vaktinin çoğunu su
birikintisinde yüzerek geçiriyor, bazen de sudan çıkıp, çimenlerin üstünde
zıplayarak geziniyordu. Her gün bir önceki günün tıpatıp benzeriydi.Her gün
aynı şey, hep aynı şeyler. Bitmek tükenmek bilmeyen bir tekdüzelik kurbağacığı
canından bezdirmişti. Kurbağacık bir gün kızdı kendine:


“ Sanki bütün ömrünü bu su birikintisinde geçirmeye pek meraklısın.. Dünya
senin zannettiğin kadarcık mı sanki? Dünya bu kadar küçücük mü sanki? Neden
kurtarmazsın kendini buradan, çekip gitmezsin buralardan? Eğer sen bu yaşadığın
su birikintisine dünya diyorsan, bil ki, sen bu dünyanın değil, bambaşka
dünyaların kurbağasısın..Şunu hiç aklından çıkarma: Arzuladığın yaşama ancak bu
su birikintisinden uzaklaşarak kavuşacaksın..”


Kurbağacık hemen o anda kararını verdi. Buradan ayrılarak yola çıkacak,
gideceği yerlerde kendine arkadaş arayacaktı. Kurbağacık ormanda günlerce yol
aldı. Artık ormanın sık ağaçları seyrekleşmiş, küçük bir düzlüğe
çıkmıştı.Birden yerde parlak bir şey gördü.Bu da neydi böyle? Parlak şeye
baktığında çok şaşırdı. Bunun içinde bir kurbağa vardı ve o kurbağa da
kendisine bakıyordu. Geriye dönüp, bir taşın arkasına saklandı. İlk şaşkınlığı
geçtikten sonra bu parlak şeyin çok ince olduğunu ve içinde kurbağa falan
olamayacağını anladı. O zaman durum apaçık ortadaydı: Parlak şey ayna olmalıydı
ve aynada kendini görmüştü. Kurbağacık aynayı alarak yakındaki bir ağacın
kenarına kenarına yasladı. Aynanın karşısına geçerek türlü şaklabanlıklar yapmaya
başladı. Bazen iki ayağı üstünde doğruluyor, bazen zıplıyor, bazen de derin
nefes alıp göğsünü, yanaklarını şişirerek aynadaki aksini seyrediyordu. Bu
hareketlerin içinde en hoşuna giden, aynada kendini iri görmek olmuştu.
Gittikçe daha derin nefes alarak daha iri gözükmeye başladı. Sonunda, öyle bir
an geldi ki, kurbağacık yusyuvarlak oldu ve ayaklarının yerden kesilip
yükselmeye başladığını fark etti.


Kurbağacık hiç bozuntuya vermedi. Yerden on metre kadar yükselince ağzından
biraz hava bıraktı. Daha fazla yükselmek gereksizdi.Her işte her şey seviye
seviyeydi. Seviyesinin dozunu tam olarak ayarlamalıydı. Bir kuş değildi ki o,
çırpsın kanatlarını, yükselsin gökyüzüne, uçsun uçabildiğince..Nereden baksan
bir küçük kurbağacıktı. Olmaz denirdi, kurbağalar uçamaz denirdi, hayal gibiydi
ama gerçekti. Uçuyordu işte. Kurbağacık şöyle bir etrafına bakındı. Yön tayini
yaptı. Ormandan gelmiş, şu tarafa gidecekti. Sağ ön ayağını gideceği tarafa
doğru mihaniki bir hareketle uzattı. Hayret!..Gitmek istediği tarafa dönüvermişti.
Döndü iyi de hala havada hareketsiz duruyordu. Birden suda arka ayaklarını
ileri gitmek için kullandığını hatırladı. Arka ayaklarını yavaş yavaş göğsüne
çekti, geriye doğru bıraktı, çekti, bıraktı. Düşündüğü tastamam olmuştu.
İlerleyebiliyordu. Artık canının istediği kadar gidip, istediği yerde de aşağı
inebilecekti.


Kurbağacık bir süre uçtuktan sonra bir dere kenarında boylu boyunca uzanmış
yatmakta olan yaşlı kurbağayı fark etti. ‘ Mutlaka bir rahatsızlığı vardır
yaşlı kurbağanın ‘ diye düşündü.


‘ Çünkü hiçbir kurbağa böylesine açıkta yatmaz. Eğer yatarsa bu onun
tehlikelere davetiye çıkartması anlamına gelir. İnip bakayım nesi varmış yaşlı
kurbağanın. ‘


Yaşlı kurbağanın düşüp kaldığı bu çayırlık bir mesire yeriydi. İnsanlar günlük
güneşlik yaz günlerinde hafta sonlarını burada geçirirler, piknik yaparlardı.
Bir kendini bilmez yanında getirdiği şişenin içindekini içmiş, giderken de
atmış şişeyi kırmıştı. İşte yaşlı kurbağa önündeki bu kırık şişenin bir
parçasına basınca ayağından yaralanmış ve canının çok acımasına dayanamayarak
bayılmıştı. Yaşlı kurbağa kendine geldikten sonra olanları kurbağacığa anlattı
ve yardım etmesini istedi.


Kurbağacık:


“ Efendim, böyle bir durumla daha önce hiç karşılaşmadım. O cam parçasının
ayağınızın altından çıkarılması lazım. Ben bunu başaramam.Gelirken görmüştüm.
Az ilerde dere kıyısında iki çocuk balık tutuyordu. Gidip onları çağırayım,
size yardım ederler herhalde. “ dedikten sonra zıplayarak uzaklaştı.


Kurbağacık çocukların yanına geldiğinde:


“ Lütfen yardım eder misiniz? Yaşlı bir kurbağa ayağından yaralanmış az ilerde
yatıyor. Ne olur benimle gelin ona yardın edin , onu kurtarın. İyilik yapmak
sevaptır. Haydi çocuklar, lütfen kalkın, benimle gelin. “ dedi.


Kurbağacığın yalvarmasına dayanamayan çocuklar, oltalarını sudan çıkarıp bir
kenara koydular ve kurbağacığın peşine takıldılar. Biraz sonra yaşlı kurbağanın
ayağındaki cam parçası çıkarılmış ve yaralı yer temiz bir bezle sarılmıştı.


Çocuklar gittikten sonra kurbağacık yaşlı kurbağaya destek oldu ve onu kuytu
bir yere götürdü. Burada yaşlı kurbağa, kurbağacığa , yaptığı yardımlardan
dolayı teşekkür ettikten sonra:


“ Nedense böylesine karşılık beklemeden yapılan iyilikler, yardımlar pek nadir
oluyor. Nedense herkes bir başkası bana kötülük yapmadan ben ondan önce
davranıp ona bir kötülük yapayım, ilk ben vurayım diyerek kesinlikle hiç
bitmeyecek bir yarışı sürdürüyorlar. Gelin bu anlamsız kötülük yarışından
vazgeçin, gelin kardeş olalım, elele tutuşalım, mutluluğa koşalım diyerek
seslensem ben şimdi tüm canlılara acaba beni dinlerler mi? Hep kötülük
görmekten, hep üzülmekten, hep ağlamaktan bıktım artık. “ diyerek sözlerini
tamamladı ve ağlamaya başladı. Yaşlı kurbağanın ağlaması, kurbağacığın
silkinmesine sebep oldu.


“Dur ağlama artık yaşlı kurbağa, sil gözyaşlarını. Bundan sonra ikimiz eş
kardeş sayılırız. Demek ki bir kötülük yarışı yapılıyor ve herkes bu yarışı
önde bitirme gayreti içinde. Buna karşın ben de şu andan itibaren iyilik
yarışını başlatıyorum. Yakında dünya turuna çıkacağım ve tüm canlılara iyiliği
anlatarak onların da iyilik yarışına katılmalarını sağlayacağım. İyilik bayrağı
sonsuza dek gönderde dalgalanacaktır. “


Kurbağacık kendine çok güveniyordu. Neden derseniz, çünkü güçlü bir kozu vardı.
Ne çabuk unuttunuz, uçabiliyordu ya. Kıtalararası yolculuk onun için hiçten
bile değildi.



Serdar Yıldırım



Masal Bahçesi - Söğüt Yayınları - Haziran 2008 - Sayfa: 360-365

Eğlendiren Masallar - Karaca Yayınları - Sayfa: 3-19

Masal Diyarı - Yakamoz Çocuk - Yayın Yılı: 2008



























Bu konuyu değerlendir