Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

24.01.2011, 22:27

Sedd-i Zülkarneyn

Abdullah Aymaz


Duvarlar, setler...
Kehf Sûresi'nde üç mühim kıssa var: Ashab-ı Kehf kıssası... Musa Aleyhiselam ve Hızır Aleyhisselam kıssası... Zülkarneyn Aleyhisselam kıssası...

Ashab-ı Kehf'in üç yüz sene (Kamerî takvime göre 309 sene) sonunda uyandırılıp diriltildikten sonra, toplum içine çıkarak, öldükten sonra dirilmeye bir delil gösterilip tekrar mağarada ruhları kabzedildikten sonra mağaranın kapısına bir duvar çekiliyor... Belki insanlar korkmasınlar diye... Sonra da mağaranın yanına bir mescid bina ediliyor...

Hz. Musa Aleyhisselam ve Hızır Aleyhisselam kıssasında da anlatılan üçüncü olayda yine bir duvar örme meselesi anlatılıyor. Çünkü o duvarın altında bir hazine var. Salih bir insan oraya gömmüş, çocukları büyüyünce çıkarıp alsınlar diye... Kendisi vefat etmiş. Çocukları yetim ve küçük. Toplum bozuk, insanlar kötü... Hz. Musa ve Hızır Aleyhisselamlara yiyecek ve içecek vermemişler. Duvar yıkılmak üzere... Yıkılsa o yetimlerin hakkı olan hazineyi yağmalayacaklar... Onun için Hızır Aleyhisselam hiçbir ücret almadan duvarı örüp hazineyi gizliyor...

Zülkarneyn Aleyhisselam üçüncü seferinde iki dağın arasına varıyor, orada neredeyse hiç söz anlamayan ve ne dedikleri zor anlaşılan bir kavim ile karşılaşıyor. O kavim "Ey Zülkarneyn! Ye'cüc ve Me'cüc burada fesat çıkarıyor. Sana bir ücret versek, aramıza bir set yapar mısın?" diyorlar. Zülkarneyn Aleyhisselam hiçbir ücret almadan onlara aşılmaz bir set yapıyor. Bunun için önce demir kütleleri dağlar seviyesine getirip körükleyerek tavını aldırıyor ve üzerine erimiş bakır döküyor. Artık Ye'cüc ve Me'cüc bu seddi ne aşabiliyor ne de delebiliyorlar...

Âhir zaman fitnesinde de Ye'cüc ve Me'cüc'ten daha fena cereyanlar cihanı sarsıyor. Onun için yüce bir tamirat gerekiyor. Şu ifadelerin herhalde bu ıslahat ve tamirat ile alâkası olsa gerek: "Risale-i Nur, yalnız bir cüz'î tahribatı, bir küçük haneyi tamir etmiyor; belki küllî bir tahribatı ve İSLÂMİYET'İ İÇİNE ALAN, dağlar büyüklüğünde taşları bulunan bir muhît kaleyi tamir ediyor; yalnız hususî bir kalbi ve has bir vicdanı ıslâha çalışmıyor; belki bin seneden beri tedarik edilip yığılan bozguncu âletlerle dehşetli yaralanan umumun kalbini ve fikirlerini düzelterek, umumun bilhassa mümin avam halkın dayandığı İslâmî esasların ve cereyanların ve İslâmî şiarların kırılması ile bozulmaya yüz tutan umumî vicdanı, Kur'an'ın mucizeliğiyle, o geniş yaraları, Kur'an'ın ve imanın ilaçları ile tedavi etmeye çalışıyor. Elbette böyle küllî ve dehşetli gediklere ve yaralara hakkalyakîn derecesinde ve dağlar kuvvetinde hüccetler, deliller, cihazlar ve bin tiryak (ilaç) özelliğinde tecrübe edilmiş, hadsiz devâlar, bulunmak gerekiyor ki, bu zamanda Kur'an'ın mânevî i'cazından çıkan Risale-i Nur o vazifeyi görmekle beraber, imanın hadsiz mertebelerinde terakkiyat ve inkişaflara vesiledir."

Ye'cüc ve Me'cüclere karşı Hz. Zülkarneyn Aleyhisselam'ın seddi dayandı ise şimdi de işte bu Kur'anî sed her türlü ifsat ve inkâr cereyanına karşı dayanmaktadır... a.aymaz@zaman.com.tr



24 Ocak 2011, Pazartesi

Bu konuyu değerlendir