Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

Zehracan

Süper Moderatör

  • Konuyu başlatan "Zehracan"

Mesajlar: 8,190

Hobiler: Risale-i Nur, DUA...

  • Özel mesaj gönder

1

29.08.2010, 07:19

Tabduk’un Dergahında Doğrulan Nefis

Yunus’u Tabduk’un kapısına kul eden iştiyak neydi, hiç düşündük mü? Elbette ki o bir şey istiyordu, yanmak ve yakmak. Eğri odunların “doğru” olarak çıkmasının ancak “yanmak” suretiyle olacağını iyi bilen Yunus, Tabduk’un dergâhında kendi eğri nefsini doğrultacak ateşin var olduğunu bildiği için, bütün benliğiyle Hocası Tabduk’un eteğine yapışmıştı. Aradan geçen zaman dilimi içerisinde o eğri olan nefis, öyle doğrulmuş ki, onu bükecek hiçbir kuvvet ortaya çıkamamış. Yunus o doğrulukla, âb-ı hayat havuzundan çağlayarak akan su gibi, günümüze kadar gelerek, susayan gönüllere adeta can suyu olmuştur.

“Doğruluk bir hazinedir” demiş atalarımız. Çok yerinde ve güzel söylenmiş. Çünkü, doğruluk insanı âlâ-yı illiyine çıkarırken, eğrilik de esfel-i sâfilîn derinliklerine atar. Ruhlar doğrulukla kemâle ulaşır. Gönüller doğrulukla feyizlenip güzelleşir. Aziz Mahmud Hüdai Hazretlerinin şu ibretli hadisesi, doğruluğun ve o doğruluk içindeki “yanmanın” bir simgesi olarak, muhabbetin değerini bizlere göstermesi bakımından çok ibret vericidir:

Aziz Mahmud Hüdai, hocasına öyle sâdık bir bağla bağlıdır ki, hocasının hiçbir an incinmesini istemez. Onun için de bütün titizliğiyle, hocasının hizmetlerini yerine getirmek için gece gündüz bir gölge gibi, takip eder. Sabahları erkenden kalkıp Hocası Üftade Hazretlerinin abdest suyunu hazırlar. Yaptığı işten de büyük mutluluk duyar.

Bir sabah, nasılsa, uykuya dalmış ve ancak vaktin sonunda uyanabilmişti Aziz Mahmud Hüdâi. Derhal su dolu ibriği aldı. Su soğuktu. Suyu ısıtmaya vakit yoktu. Hocasının ayak seslerini işitiyordu. Telâşlandı. Ne yapacağını bilmez bir vaziyette, ibriği büyük bir mahcubiyetle göğsüne bastırdı, öylece kaldı. Üftade Hazretleri abdest için eğilerek dalgın duran Aziz Mahmud Hüdai’ye ‘Haydi evlât suyu dök’ dedi. Aziz Mahmut Hüdai Hazretleri hâlâ ibriği göğsünde tutuyor, suyu bir türlü dökmek istemiyordu.

Üftade Hazretleri tekrar ‘Haydi evlâdım, ne duruyorsun? Dök şu suyu, namaza geç kalacağız’ deyince, Aziz Mahmud Hüdai Hazretleri istemeye istemeye suyu dökmeye başlar. Ancak Hocasının ağzından çıkan şu söz, Aziz Mahmud Hüdai Hazretlerini derinden sarsar: ‘Mahmud, bu su ne kadar ısınmış böyle. Bunu gönül ateşiyle ısıtmışa benzersin. Bu hal senin hizmetlerinin olduğuna işarettir. İrşada ve halka öğüt vermeye başlayabilirsin.’

Hocasından icazetini alan Aziz Mahmud Hüdai Hazretleri, artık her zeminde, her yerde dâvâsını anlatarak gönül iklimlerinde çiçekler dermiş, hoş sedalar bırakmıştır.

İşte doğruluğun, işte sıddıkıyetin sonucu...

ORHAN ALAGÖZ
"İnsan vardır fark edilmez süsünden.
Kimi farksızdırkoyun sürüsünden.
Her gördüğün şekle kapılma,
insan anlaşılmaz görüntüsünden...(!)"

2

29.08.2010, 07:34

Zehracan paylaşım için teşekkürler.Allah razı olsun.Eski devirlerde gönül iklimlerinde ,dervişler eliyle ısıtılarak ıslah edilen nefisler, bu gün Risale-i Nur ummanlarında , şahs-ı manevi havuzlarında eritilecek İnşallah. Müridin şeyhine bağlılığına bakıyorum da, benim Üstadım Hz.lerine ( R.A) ve Risale-i Nurlar'a ne kadar sarılmam ve sahiplenmem gerektiğinin farkına varıyorum. Rabbim nefislerimizi ( ene) Risale-i Nurlar'ın şahs-ı manevisi havuzunda eritmeyi nasib etsin.

Bu konuyu değerlendir