Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

27.05.2008, 17:27

99. Sayı - Kamusal Alanda Din- Siyaset- Toplum İlişkileri



Son yüzyılda ülkemizde en çok tartışılan “Din ve Siyaset” kavramlarının son yıllarda “kamusal alan” kavramı etrafında düğümlenmesi ve bu düğümlenmenin AB sürecinin odak noktalarından birini oluşturması yeni tartışmaları gündeme getirmektedir.

Bir siyaset felsefesi terimi olarak güncel tartışma konuları arasında yerini alan “kamusal alan” kavramı cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde belirleyici bir rol oynarken dinin de böyle bir kavram etrafında çizilen alanın dışına çıkarılmaya çalışılması din, siyaset, devlet ve toplum ilişkilerinin tekrar sorgulanmasına yol açmıştır.

Esasen din, tarihin bütün devirlerinde ve toplumlarında daima kendisiyle karşılaşılan evrensel bir olgudur ve insanı hem içten hem dıştan kuşatan, insanın düşünce ve davranışlarında kendini gösteren bir disiplindir. Hıristiyanlık'tan farklı olarak son din ıslam, kişinin dünyevi hayatına yön verecek ahlaki, hukuki ve sosyal kuralları da ihtiva eder. Siyaset de günlük politikalardan ziyade bu hukuki ve sosyal kuralları düzenleyen mekanizmanın bütününü, yönetimi, iktidarı vs. temsil eder. Bu iki sosyal kurum- din ve devlet- haddizatında sosyal hayatı düzenleme gibi ortak bir görevi yerine getirmektedir. Ancak bu görevi yerine getirmede bu kurumlarla ilgili ortaya çıkan farklı yaklaşımlar bu iki kurumu birçok noktada karşı karşıya getirmiştir. Bir tarafta, dinin gereklerini bireysel ve sosyal hayatın her alanında özgürce yerine getirmek, yaşamak isteyen kesim; diğer tarafta çeşitli refleks hareketlerle bunu engelleyen, din kavramını kendi alanının dışında tutmak isteyen bir mekanizma. Bu çatışmanın nasıl aşılacağı cevap beklemektedir; çünkü “din-devlet-toplum ilişkilerinin Türkiye’nin Avrupa Birliği süreciyle ivme kazanan demokratikleşme serüveninde sorun oluşturan alanlardan biri” olduğu çeşitli kuruluşlar tarafından da dile getirilmektedir. Bu sorun da din ve vicdan hürriyeti çerçevesinde aşılmayı beklemektedir.

Avrupa Birliği ülkelerince de kabul edilen çağdaş anlayışa göre din ve vicdan hürriyeti, genellikle kişilerin istedikleri dini serbestçe seçmeleri, seçtikleri dinin kurallarını hiçbir müdahaleye maruz kalmadan uygulamaları, bu konuda sahip oldukları hakları (öğretme, okutma, yayma, telkin vb.) kullanmaları şeklinde ifade edilmektedir. Ülkemizdeki hakim siyasi iradenin farklı laiklik, kamusal alan vb. yorum ve uygulamalarıyla bu alanı daraltmalarının nedenleri de araştırılarak ortak bir çözüm sunulmalıdır.

Batı’da demokrasi ve özgürlük alanlarının oldukça geniş tutulduğu bir açık toplum meydana getirilmesine yönelik tartışmalarda kendini gösteren kamusal alan kavramının, Türkiye’de tam tersi bir amaçla, daha çok inançla ilgili özgürlükleri kısıtlamak adına ortaya konulması, zaten zedelenmiş durumda olan devlet-toplum ilişkilerinin nasıl normalleşebileceği sorusunu da sürekli gündemde tutmaktadır.

Biz de bunları göz önünde bulundurarak 99. sayımızın dosya konusunu “Kamusal Alanda Din- Siyaset- Toplum ılişkileri” olarak belirledik. Konuyu “Din, siyaset, devlet, toplum, kamusal alan, hukuk, adalet, demokrasi, demokratikleşme, sivil toplum, Avrupa Birliği, siyasal ıslam, laiklik, irtica” kavramları çerçevesinde ve aşağıda sorduğumuz sorular ışığında incelemeyi planladık.

Kamusal alan nedir? Siyaset felsefesi ve sosyolojisi açısından bu kavramın sınırları nereleridir? Dinin bu sınırların dışına çıkartılmasını din ve vicdan hürriyeti açısından nasıl değerlendirebiliriz? Siyasetin ve kurumlarının dini müesseseler üzerindeki politik etkisinin sınırı ne olmalıdır? Din hürriyetini ve dini inançların tatbikatını engellemeden her iki sosyal müessesenin toplumda varlıklarını sürdürmesinin yolları nelerdir? Batı’da bu problemler nasıl aşılmaktadır? Batı’nın kendi içinde bu meselelere yaklaşım biçimi nasıldır? Dinin yaşanabilirliği açısından “özel-sivil-kamusal-siyasal” gibi birçok farklı perspektifin içinde belirleyici ve koruyucu faktör ne olmalıdır? Hukuk devletinin bu kavramlar açısından önemi nedir? Din, sadece kişi ile inandığı varlık arasında bir vicdan meselesi midir? Dinin ferdi yaşayışı aşan sosyal yönü olduğu gibi manevi boyutu aşan dünyevi yönü de göz önünde bulundurulursa, bu dünyevi yönün toplum- iktidar kavramları açısından sınırları nelerdir?

Bu sayıda, başörtüsü gibi bir kılık kıyafet meselesinde bile “kamusal alan” kavramını yardıma çağıran zihniyetin anatomisini okurken, Nazmi Eroğlu’nun yazısında olduğu gibi, inançları kısıtlayıcı bir tavrın devlet tarafından gelenekleştirilmesi geleneğinin ipuçlarına rastlayacaksınız. Abdullah Cevdet gibilerinin tek yanlı hürriyet anlayışına karşı günümüz modern toplumlarının aradığı tarzda hürriyetçi bir anlayışı savunan Bediüzzaman’ın varlığı; hukuk devleti olma yolunda sancılı dönemler geçiren ülkemiz için faydalanılması gereken önemli bir tecrübe kaynağıdır. Bu tecrübenin açılımlarını, çok dinli ve çok kültürlü toplumların çatışmadan bir arada nasıl yaşayabilecekleri sorusunun cevabını, demokratik bir toplumun sacayaklarını bu sayımızda bulacağınızı ümit ediyoruz.

Köprü’nün 100. sayısına ulaşmasının heyecanıyla gelecek sayımızda özel bir dosya ile karşınızda olmayı umuyoruz.

Editör

99. Sayı: www.koprudergisi.com/index.asp?Bolum=Esk…=Sayi&SayiNo=99
"We are the Warriors of Love, We Have no Time For Enmity"

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir