Giriş yapmadınız.

1

02.12.2007, 13:15

Kurban hakkında sualler...

Soru: Kurbanın vacib olmasının şartları nelerdir?

Cevab: Bismillâhirrahmanirrahim.

Kurbanın vacib olmasının şartları. Kurban kesecek kimsenin:

a- Müslüman olması,

b- Akıllı ve büluğa ermiş olması,

c- Hür olması,

d- Nisab miktarı mala sahip olması,

e- Seferi olmayıp mukîm olması, gerekir.19

Kurbanın vacip olması için, kesim süresinin sonu geçerlidir. Buna göre, kurban bayramının üçüncü günü, güneş batmadan önce zengin olan mükellef bir Müslümana kurban vacip olur. Bundan önceki sürede fakir olması hükmü değiştirmez. Bunun aksine bayramın üçüncü günü güneş batmadan biraz önce fakir düşen veya vefat eden Müslümandan da kurban yükümlülüğü kalkar.

Seferi olanlar kurban kesmekten muaftır. Hz. Ebubekir (R.A.) ile Hz. Ömer (R.A.) seferi olduklarında kurban kesmemişler; Hz. Ali (R.A.) de: Seferi kimseye Cuma namazı ile kurban borç değildir, demiştir.

Bundan dolayı seferiliği gerektirecek yoldan hacca gidenler seferde oldukları için, memleketlerinde kesmeleri gereken kurbanları kesmek vacip değildir. Ancak Mekke-i Mükerreme’de seferi olmayan hacılara, memleketlerinde kesmeleri gereken kurbanları da kesmek, tercih edilen görüşe göre vaciptir. şu kadar var ki, isterlerse bu kurbanı memleketlerinde birini vekil tayin etmek suretiyle de kestirebilirler.

Seferi olan bir kimse kurban kesmekle mükellef olmamakla beraber, bu şahsın tek başına veya mukimlerle birlikte kurban kesmesine bir engel de yoktur. Seferi kimse için böyle bir muafiyet ibadetlerde külfeti kaldırmak ve kurbandan gözetilen hikmetlerin gerçekleşmesine öncelik vermek sebebiyledir. Çünkü seferilik halinde bulunan kimse gerek kurbanlık temin etme ve kurbanı kesme, gerekse kesilen kurbanın etini değerlendirme ve dağıtma açısından o bölge halkının, mukim kimselerin sahip olduğu bilgi ve imkâna sahip değildir. Ayrıca yolculuk hali zengin olan yolcunun bile elindeki parayı daha tedbirli harcamasını gerektirir. Böyle olunca kurban bayramı süresince iş ve görev gereği yolda olan veya bulunduğu yerde seferi konumunda olan kimselerin bu ruhsattan yararlanması mâkuldür. ısterlerse kurban kesmeyebilirler. Bu kimselere kurban mükellefiyeti yüklemek maddî yönden ziyade ibadetin ifası yönünden ağır bir külfet teşkil edebilir.

Ancak fıkıh kitaplarımızda konu böyle ele alınmış olmakla birlikte, günümüzde yolculuk imkân ve şartları büyük ölçüde değişmiştir. Bayram tatilini fırsat bilerek yurt içi veya yurt dışı geziye çıkan, yazlığa giden, memleketine ana-ata ocağına giden kimsenin durumu farklıdır. Bu durumdaki kimselerin söz konusu muafiyetten yararlanma yerine ya önceden gerekli tedbirleri alarak vekâleten kurbanını kestirmesi ya da bulunduğu yerde kurban kesmesi daha isabetlidir. Çünkü kurbanın namaz, oruç gibi kişinin niyetiyle ve iç dünyasıyla alâkalı yönü bulunduğu gibi onlara ilâveten toplumda sosyal adaleti sağlayan ve üçüncü şahısların haklarını ilgilendiren yönü de mevcuttur. Bu sebeple de, seferinin yolculuk sebebiyle namazı kısaltma ya da oruç tutmama ruhsatından yararlanması daha ferdî bir karar iken kurbanda durum farklıdır. Böyle olunca, bu ibadetin sosyal amaçlarının göz önünde bulundurulması, savunulabilir bir gerekçe, sıkıntı veya mazeret bulunmadığı sürece kurban ibadetinin yerine getirilmesi gerekir.

Eyyam-ı nahr, kurban kesme günlerinde yolculuğa çıkan kişi, vakit çıkmadan mukim olursa kurbanla mükelleftir. Eyyam-ı nahrin ilk günlerinde mukim olduğu halde kurban kesmeyen ve son gün sefere çıkan kişiden vücubiyet düşer.

Mehmet talu

2

02.12.2007, 13:20

Soru: Kurban ne demektir? Bir ibadet midir? Kur’an-ı Kerim’de yer almakta mıdır? Kurban; bir katliam, bir vahşet midir? Hükümlerini izah eder misiniz?

Cevap: Bismillahirrahmanirrahim.

Son zamanlarda bir tv. kanalında canlı olarak yayınlanan bir programda, “Kurban ibadetinin katliam olduğu” şeklinde bazı itham ve itirazlarda bulunulmuştur. Yine bazı kişilerin görüşlerine atıfta bulunularak, “Kur’an-ı Kerim’de kurban ibadetinin yer almadığı” gibi iddialar söz konusu edilmiştir.

Her şeyden önce şunu belirtmek gerekir ki, kurban kesmek bir ibadettir. Hem de Müslüman toplumların belirli simgesi ve şiarı sayılan ibadetlerden biri olarak asırlardan beri özellikle milletimizin dini hayatında önemli bir yer tutmaktadır.

Kurban ibadeti, Kur’an-ı Kerim’de ve hadis-i şeriflerde yer almaktadır. Hz.Peygamber (S.A.V.) Efendimiz bizzat kurban kesmiş, O’na uyarak Müslümanlar da kurban kesmişler ve kesmektedirler. Kurban, bir Müslüman’ın bütün varlığını gerektiğinde ALLAH Teâlâ’nın yolunda feda etmeye hazır olduğunun bir nişanesidir. Kurban ibadetini yok saymak, gerçeği görmemektir. Kurban ibadetine katliam demek ise en hafifi ile Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimize, dine ve Müslümanlara saygısızlıktır.

Dini konuların ehil kimselerce tartışılması, toplumun aydınlanması bakımından önemli ve gereklidir. Ancak bu tartışmalar yapılırken toplumun dini duygularının rencide edilmemesine de gerekli özenin gösterilmesi gerekir. Ülkemizde, insanların dini hassasiyetlerini dikkate almadan rencide edici bir üslup içerisinde yapılan özensiz münakaşalar üzüntü vericidir. Kurban kesiminin vahşet ve katliam, Kurban Bayramının da kavurma bayramı olarak nitelendirilmesi, kurbanı ibadet kabul eden milyonlarca insanımızı derinden rencide etmektedir. Bu itibarla Müslüman kardeşlerimizin, muteber dini kitaplarımızda yazılı olan fetvalara uymalarını tavsiye ediyorum.

Dininizi öğrenmek, ALLAH Teâlâ’nın rızasını kazanmak istiyorsanız, muteber bir ilmihal kitabı, bilhassa merhum Ömer Nasuhi Bilmen hocaefendinin “Büyük ıslâm ılmihali” adlı eserini alınız. “Büyük ıslâm ılmihali” her Müslümanın evinde ve işyerinde mutlaka bulunması ve okunması gerekli bir ilmihal kitabıdır. Bu ilmihali alırken mutlaka ama mutlaka “Sadeleştiren Mehmet TALÛ” başkanlığında ilmi bir heyet baskısını alın. ıtikada, taharete, namaza, oruca, zekata, hacca, ıslâm ahlâkına, iyi ve güzel huylara, kötü ve helak edici ahlâka ait bilgileri o güvenilir kitaptan öğrenip, elden geldiği kadar hayatınıza uygulayınız.

Muhterem okuyucu!

Kurban: “Muayyen bir vakitte, muayyen bir hayvanı ibadet maksadıyla usûlüne uygun olarak kesmek” demektir. “Muayyen vakit”ten maksat: Kurban bayramı günleri, “muayyen hayvan”dan da maksat: Koyun, keçi, sığır ve deve gibi şer’an kurban edilmesi caiz olan hayvanlardır. Kurban Bayramında kesilen kurbana udhiye, hacda kesilen kurbana ise hedy denir.

Sözlükte yaklaşmak, ALLAH Teâlâ’ya yakınlaşmaya vesile olan şey anlamına gelen kurban, ALLAH Teâlâ’ya yaklaşmayı, ALLAH Teâlâ’nın yolunda malların feda edilebileceğini, ALLAH Teâlâ’ya teslimiyeti ve şükrü ifade eder. Kurban, daha önceki bütün ilâhi dinlerde mevcut bir ibadettir. Kur’an-ı Kerim, kurban ibadetinin Hz.Adem (A.S.)’ın çocuklarıyla birlikte başladığını haber verir. şöyle ki:

“Onlara Adem’in iki oğlu, Habil ve Kabil’in haberini gerçek olarak anlat: Hani birer kurban takdim etmişlerdi de birisinden kabul edilmiş, diğerinden ise kabul edilmemişti.”1

Ayet-i Kerimede kabul edildiği belirtilen kurban Habil’e aitti ve bir koçtu. Kabul edilmeyen de Kabil’e aitti ve ekindi.

Kurban, bugünkü şekli ile Hz.ıbrahim (A.S.)’a dayanır. Cenâb-ı Hakk’ın dostu olma şerefiyle şereflenmiş bir Peygamber olan Hz. ıbrahim (A.S.), bir adakta bulunmuş, bir oğlu olduğu takdirde onu ALLAH Teâlâ’ya kurban edeceğini adamıştı. Aradan geçen zaman içerisinde oğulları olmuş ama O, adağını nasılsa unutmuştu. Rüyada oğlunu kurban ediyor görmüş ve irkilmişti. Tefsirlerde ifade edildiğine göre Hz.ıbrahim (A.S.), bu rüyayı üç ayrı gece görmüştür. Peygamberlerin rüyası vahiy olduğu gibi, onlar tarafından yapılan tabirleri de vahiydir. Hz.ıbrahim (A.S.) da rüyasını, oğlunu kurban etmesi gerektiği şeklinde tabir etmiş ve böylece bu tabir de vahiy olmuştur. Artık Hz. ıbrahim (A.S.)’ın, bu vahyi yerine getirmesi gerekiyordu. Elbette bu, çok zordu, ama ALLAH Teâlâ’dan aldığı vahye uymaması daha zordu. Hz. ıbrahim (A.S.), büyük bir imtihan karşısında olduğunu anladı. Hiç tereddüt etmeden ALLAH Teâlâ’ya teslim oldu ve konuyu oğlu Hz.ısmail (A.S.)’a açmış, oğlu büyük teslimiyet göstermişti. Bunun üzerine adağını yerine getirmek için O’nu kesmeye teşebbüs etmiş, ancak ALLAH Teâlâ, O’nun bu bağlılığına karşılık Hz.ısmail (A.S.)’ın yerine bir koyunun kurban edileceğini Cebrail (A.S.) vasıtasıyla kendisine bildirmiştir.
Mehmet Talu

3

02.12.2007, 13:28

Konu ile ilgili olarak Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmuştur:

“Hz. ısmail (A.S.), babası Hz.ıbrahim (A.S.) ile beraber yürüyüp gezecek çağa gelince, babası:

- Oğulcağızım, yavrucuğum! Ben seni rüyada boğazladığımı görüyorum; bak artık, bir düşün, ne dersin? dedi. Hz.ısmail (A.S.) da:

- Babacığım! Emrolunduğun şeyi yap! ınşaALLAH beni sabredenlerden bulacaksın, dedi.”

Aman ALLAH’ım! Muhterem okuyucu! şu teslimiyete bakın! Kendimizi bir Hz.ıbrahim (A.S.) yerine koyalım! Bir de Hz.ısmail (A.S.) yerine! Aynı teslimiyeti gösterebilir miydik? Ne dersiniz? Hz.ısmail (A.S.) gibi: “Ey babacığım! Madem ki ALLAH Teâlâ’nın emridir. ışte boynum, ALLAH Teâlâ’nın emrine karşı kıldan incedir, emrolunduğunu yap, kesebilirsin, inşaALLAH beni sabredenlerden bulacaksın!” diyebilir miydik? Yoksa olanca gücümüzle isyan mı ederdik? şahsî, iş ve ev hayatımızdaki yaşantımız, hareket tarzımız nasıl davranabileceğimizi gösteriyor, değil mi?

“Bu şekilde her ikisi de ALLAH Teâlâ’nın emrine teslim olup, babası oğlunu alnı üzerine yıkıp yatırınca, Biz O’na:

- Ey ıbrahim! Gördüğün rüyaya gerçekten sadakat gösterdin. Hiç şüphe yok ki biz iyi hareket eden kimseleri böyle mükâfatlandırırız, diye nida ettik. Gerçekten bu, apaçık ve kesin bir imtihandır.

Biz, oğlunun yerine O’na büyük bir kurbanlık fidye verdik.” (Saffat Sûresi: 102-107)

Görülüyor ki, Kur’an-ı Kerim de Hz. ıbrahim(A.S.)’ın gördüğü rüyanın vahiy olduğunu teyit etmiştir. Çünkü Cenâb-ı Hak kendisine seslenirken:

“Ey ıbrahim! Gördüğün rüyaya gerçekten sadakat gösterdin.” buyurmuştur.

Hz.ıbrahim (A.S.), ALLAH Teâlâ’nın emrine boyun eğerek oğlunu kurban etmek üzere şakağı üzerine yatırınca, Cenâb-ı Hakk, Hz.ısmail (A.S.)’ın yerine bir koyun kurban etmesini emretmiştir. Hz.ısmail (A.S.)’ın yerine bir koyunun kurban edilmesinin emredilmiş olması, Cenab-ı Hakk’ın insanlığa büyük bir lütfudur. ALLAH, ınsanları Hz. ıbrahim (A.S.) gibi Ulu’l-azm bir Peygamber aracılığıyla insan kurban etmekten kurtarmış olmasaydı, muhtemelen insanlar, “ınsan kurban etme” gibi korkunç bir geleneğe sahip olabilir ve onları o korkunç gelenekten kimse kurtaramazdı. Hz. ıbrahim (A.S.), oğlu yerine Cenâb-ı Hakk’ın kendisine gönderdiği koçu kurban etmiştir. Böylece kurban, Hz. ıbrahim (A.S.)’dan sünnet olarak bu şekilde bize intikal etmiştir.

Hz. ıbrahim (A.S.)’ın, oğlu Hz.ısmail (A.S.)’ı kurban etmek istemesinin bir benzerinin de Hz.Peygamber (S.A.V.) Efendimizin dedesi Abdulmuttalib tarafından yaşandığı haber verilmektedir. Zemzem kuyusunun kazılması sırasında Kureyş’le karşılaştığı zorluklardan dolayı Abddulmuttalib, eğer on tane oğlu olursa onlardan bir tanesini Kâbe’nin yanında ALLAH için kurban etmeyi adamıştı. Çekilen kur’a da, Hz.Peygamber (S.A.V.) Efendimizin babası Abdullah’a çıkmıştı. Abdulmuttalib adağını yerine getirmeye karar verdi. Kureyşliler böyle bir adetin yerleşmesinden korkarak, kendisine engel olmuşlardı. Daha sonra Abdullah’ın yerine 100 tane deve kurban edilmiştir. Bu olayla Hz.Peygamber (S.A.V.) Efendimizin, insanlığa kurtarıcı olarak gelişinin bir işareti olarak, insan hayatının maddi ölçüsü tam 10 misli yükselmiş bulunuyordu.

Kurbanın dini kaynağı

Soru: Kurbanın dini kaynağı nedir?

Cevab: Bismillâhirrahmanirrahim.

Yüce dinimizin fakir komşuyla zengin komşu arasındaki dengeyi sağlayan ve sosyal adaletin gerçekleşmesine dayanak olan vecibelerden biri olan Kurban, hicretin ikinci yılında Müslümanlara meşru kılınmıştır. Kurban, mali ibadetlerden birisidir. Bu, Cenab-ı Hakk’ın ihsan buyurduğu varlığa karşı bir şükran borcudur. Meşruiyeti yani dinî dayanağı: Kur’an-ı Kerim, Hadis-i şerif ve ıcma-i Ümmet ile sabittir.

Kurban’ın meşru kılınmış bir ibadet olduğuna dair Kur’an-ı Kerim’de deliller bulunmaktadır. Cenab-ı Hak şöyle buyurur:

“Rabbin için namaz kıl ve nahr yap, kurban kes!” (Kevser Sûresi: 2)

Tercih edilen bir tefsire göre; ayet-i kerimede geçen namazdan maksat: Bayram namazı, nahrdan da maksat: Kurban kesmektir. Yukarıda zikrettiğimiz Saffat Sûresi: 107. Ayet-i kerimesinde; Hz.ıbrahim (A.S.)’ın oğlu Hz.ısmail (A.S.)’ın yerine bir koçun, ALLAH tarafından kendilerine fidye, kurban olarak verildiği açıkça bildirilmektedir. Ayrıca diğer bazı ayet-i kerimelerde de kurban ibadeti ile ilgili hususlar mevcuttur. Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor:

“Onlardan yiyin ve eli dar olana ve yoksula yedirin!” (Hacc Sûresi: 28)

“Biz, her ümmete, Kurban kesmeye uygun hayvan cinsinden kendilerine rızık olarak verdiklerimiz üzerine ALLAH Teâlâ’nın adını ansınlar diye kurban kesmeyi gerekli kıldık. ımdi, ılâhınız, bir tek ılâh’tır. Öyle ise, O’na teslim olun. Ey Muhammed! O ihlaslı ve mütevazı insanları müjdele!” (Hacc Sûresi: 34)

“Biz büyük baş hayvanları da sizin için ALLAH Teâlâ’nın dininin işaretlerinden, kurban kıldık. Onlarda sizin için hayır vardır. şu halde onlar, ayakları üzerine dururken üzerlerine ALLAH Teâlâ’nın ismini anınız ve kurban ediniz. Yan üstü yere düştüklerinde ise, artık canı çıktığında onlardan hem kendiniz yiyin, hem de ihtiyacını gizleyen-gizlemeyen fakirlere yedirin. ışte bu hayvanları biz, şükredesiniz diye sizin istifadenize verdik.” (Hacc Sûresi: 36)

“Onların ne etleri ne de kanları ALLAH Teâlâ’ya ulaşır; fakat O’na sadece sizin takvânız ulaşır.” (Hacc Sûresi: 37)

Bu ayet-i kerimelerde zikredilen hayvan kesiminin, et ihtiyacı temini için kesilen hayvanlar olmadığı, bunların ibadet amaçlı birer uygulama oldukları gayet açıktır. Et ve kanların ALLAH Teâlâ’ya ulaşamayacağının, asıl olanın ihlas ve takva olduğunun bizzat ayet-i kerimenin metninde yer alması bunu açıkça ortaya koymaktadır.

Görülüyor ki: Kurban ibadetinin dini delillerinin Kur’an-ı Kerim’de bulunmadığını iddia etmek ve ALLAH Teâlâ’nın bu çeşit bir emrinin olmadığını ileri sürmek tamamen yanlıştır.
mehmet talu

4

02.12.2007, 13:34

Kurban ibadeti hicretin ikinci yılında eda edilmeye başlanmış ve Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz de, kurbanı bir ibadet olarak kabul etmiş ve bizzat kendisi de on yıla yakın bir süre hep kurban, udhiyye kesmiştir, hiç terk etmemiştir.

Ebu Bekre (R.A.)’den rivayete göre: Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz hutbe okudu ve minberden indikten sonra iki koç getirterek kesti. (Tirmizi, Edahi: 19)

Enes b. Malik (R.A.) diyor ki: Hz.Peygamber (S.A.V.) Efendimiz, iki alaca semiz koç kurban kesti. Ayağını yanlarına basarak: “Bismillah” deyip, tekbir aldığını gördüm. Sonra onları kendi elleriyle kesti. (Buhari, Edahi: 9,14; Müslim, Edahi: 17)

Cabir b. Abdullah (R.A.) şöyle demiştir: Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz ile beraber açık hava namazgahında kurban bayramı namazında bulundum. Resûl-i Ekrem (S.A.V.) Efendimiz hutbesini bitirince minberinden indi ve bir koç getirdi. Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz, o koçu kendi eliyle kesti ve keserken:

“Bismillah! Vellahü ekber! Bu koç, benim ve ümmetimden kurban kesemeyenler içindir!” buyurdu. (Tirmizi, Edahi: 19,20)

Celebe b. Sühaym (R.A.)’den rivayete göre, adamın biri, Abdullah b. Ömer (R.A.)’ya:

- Kurban hakkında vacib, farz mıdır? diye sordu. Abdullah b. Ömer (R.A.):

- Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz ve Müslümanlar kurban kestiler! dedi. Adam, aynı suali, Abdullah b. Ömer (R.A.)’ya tekrar edince, Abdullah b. Ömer (R.A.) şöyle dedi:

- Ne dediğimi anlamıyor musun? Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz ve Müslümanlar kurban kestiler diyorum! (Tirmizi, Edahi: 11)

Cabir b. Abdullah (R.A.)’den rivayete göre Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz; Veda haccında Cemre-i Akabe, büyük şeytanı taşladıktan sonra, kurban yerine giderek kendi eliyle altmış üç deve boğazladı. Sonra bıçağı Hz.Ali (R.A.)’ya verdi. Geri kalanını da O boğazladı. (Müslim, Hac: 1218; Ebu Davud, Menasik: 56)

Cabir b. Abdullah (R.A.)’den rivayete göre: Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz, Veda haccında kurban edilmek üzere 100 deve getirtmişti. 63 yaşında olduğu için her bir senesi için birer deve kurban olmak üzere bizzat kendisi kesmiş, geri kalanları da Hz. Ali (R.A.)’ya kestirmiştir. Sonra her bir deveden bir parça alındı. Beraberce pişirildi. Sonra etinden yediler ve çorbasından içtiler. (ıbn-i Hibban, Hac:19, No: 3943)

Hz. Aişe (R.Anha) validemizden rivayete göre, Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz, Kurban bayramında, ALLAH katında en sevimli ibadetin kurban kesmek olduğunu şöyle ifade buyurmuştur:

“Adem oğlu, Kurban Bayramı günü ALLAH Teâlâ katında kurban kesmekten daha sevimli hiçbir amel yapmamıştır. Gerçekten o kurbanlık hayvan, kıyamet günü boynuzuyla, tırnaklarıyla ve kıllarıyla birlikte gelir. Kurbandan akan kan daha yere düşmeden ALLAH Teâlâ yanındaki yerini alır. O halde, kurbanın sevabı böyle olunca, kurban kesmekle kendinizi hoş ve müsterih tutun.” (Tirmizi, Edahi:1; ıbn-i Mace, Edahi: 3)

Bu hadis-i şerif, kurban bayramı gününde yapılabilecek en kıymetli, en makbul ibadetin kurban kesmek olduğunu belirtmektedir. Ayrıca hadis-i şerifte, kurbanın boynuz, kıl, tırnak v.b. işe yaramaz gibi gözüken kısımlarının bile kıyamet günü ortaya çıkacağının zikredilmesi, kurbandan hâsıl olacak olan sevabın büyüklüğünü belirtmektedir.

Kesilen kurban eksiksiz olarak kıyamet günü geleceğine, yani her bir parçasından sevap hasıl olacağına göre, onun, imkân nisbetinde eksiksiz ve mükemmel olması ve gönül hoşluğu ile, sevinerek kesilmesi gerekir.

Kesilen kurbanın kanının daha yere düşmeden ALLAH Teâlâ katında bir mevkiye ulaşması, ALLAH Teâlâ’nın kurban ibadetinden razı olacağını, kurbanın, ALLAH Teâlâ katında makbul bir ibâdet olduğunu ifade eder.

Öyle ise kulun; böylesine kıymetli bir ibadeti istemeyerek, cimrice düşüncelerle değil, gönül hoşluğu ile, sevinçle yapması kurban emrini yerine getirmek hususunda iştiyak ve heyecan duyması, bayram yapması gerekir. Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz işte bu noktaya irşad buyurmaktadır. Zeyd b. Erkam (R.A.) şöyle demiştir. Resûlullah (S.A.V.) Efendimizin ashâbı:

-Yâ Resûlellah! şu udhiyyeler, yâni bayramda kesilen kurbanlar nedir? dediler. Resûl-i Ekrem (S.A.V.) Efendimiz:

“Babanız ıbrahim’in sünnetidir” diye cevab verdi. Sahâbîler:

- Peki, kurbanlarda bizim için ne sevab var? Yâ ResûlELLAH! dediler. Resûl-i Ekrem (S.A.V.) Efendimiz:

“Her kıla karşılık bir hasene var” buyurdu. Sahâbîler:

-Ya yün, yâni kesilen kurban koyun, kuzu olunca sevab nasıl? dediler. Resûl-i Ekrem (S.A.V.) Efendimiz:

“Yünden beher taneye karşılık bir hasene vardır” buyurdu. (ıbn-i Mace, Edahi:3; Ahmed b. Hanbel, 4/368)

Mihnef b. Süleym (R.A.)’den rivayete göre Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz:

“Ey insanlar! Her sene ev halkına kurban kesmek gereklidir.” buyurdu. (Tirmizi, Edahi:18; ıbn-i Mace, Edahi:2)

mehme talu

5

02.12.2007, 13:44

Abidin Bey:



*“Kurban kesmenin faziletleri nelerdir? Kurbanlık alımlarında nelere dikkat edilmelidir? Kurbanlığı, kestikten sonra tartılıp etinin kilosu üzerinden parası verilmek üzere almak caiz midir? Hangi cins hayvanlar kurban edilir? Kurban çift ortaklı değil, tek ortaklı olur deniyor. Doğru mudur? Kurbana engel kusurlar nelerdir?”


Kurban, sözlükte yaklaşmak demektir. Dinî bir terim olarak ise kurban, belirli şartları taşıyan bir hayvanı Allah’a yakınlık sağlamak ve ibadet niyetiyle usûlüne uygun olarak boğazlamak demektir.

Kurban kesmek bir ibadet olduğundan, kurbanı ibadet niyetiyle kesmeliyiz. Çünkü emir vardır. Dinî hükümlerin illeti, yani özdeki sebebi emirdir. Üstad Bedîüzzaman’ın da işaret ettiği gibi, ibadetlerin “taabbüdîlik” ciheti, yani emr olduğu için yapılması ciheti her zaman, hikmetinden önce gelir.1

Kurban kesmenin illeti, yani özdeki sebebi emirdir. Hikmetlerinden bir kısmı ise, et yemek, et ikram etmek, konu komşu arasında kaynaşmayı temin etmek, fakiri fukarayı sevindirmek, kardeşlik bağlarını güçlendirmek... vs. olabilir. Bilemediğimiz başka hikmetler de olabilir.

“ıbadet” olarak kurban kesmek konusunda Kur’ân’ın açık emri vardır, Peygamber Efendimiz’in (asm) açık uygulamaları vardır. “Rabb’in için namaz kıl ve kurban kes”2 âyetinin namazı da, kurbanı da “Rabb’in için” yapmayı emredişi apaçık bir ibadet çağrısıdır. Bu âyet vücub, yani gereklilik ifade ediyor. Bunun mezhepler lisanında adı, Hanefî mezhebinde vacip, diğer mezheplerde sünnet-i müekkede, yani kuvvetli sünnettir. Demek kurban kesmek farz değil; ama en azından sünnet-i müekkede hükmünde bir ibadettir.

Hazret-i Âişe validemiz (ra) bildirmiştir ki: Peygamber Efendimiz (asm), “ınsanoğlu, kurban kesme gününde Allah katında kan akıtmaktan daha makbul bir amel işlememiştir. O kurban, kıyamet günü boynuzları, kılları ve çatal tırnakları ile aynen gelecektir. Çünkü kan yere düşmeden Allah’ın kabul mahalline düşmektedir. Artık kurbanlarla gönlünüz hoşnut olsun” buyurdu.

Bir diğer rivayette Peygamber Efendimiz (asm): “Kurban kesen için her kıl karşılığında bir sevap vardır” buyurmuştur.3

Beş cins hayvan kurban edilir: Koyun, keçi, sığır, manda ve deve. Bu hayvanlardan başka hiçbir hayvan kurban niyetiyle kesilmez. Et niyetiyle yapılan kesimler konumuzun dışındadır. Koyun veya keçi sadece bir kişi için kesilir. Sığır, manda ve deve ise yedi kişiye kadar ortaklaşa kurban edilebilir. ımkânlar nispetinde ortak sayısının az olması daha faziletlidir. Fakat çift ortakla kesilmez tarzında bir hüküm yoktur. Yedi kişiye kadar, duruma göre tek veya çift ortaklar bir araya gelip sığır, manda veya deve cinsinden bir hayvanı kurban edebilirler.

Ortaklar eşit paylaşmalı ve hepsi de kurban niyetiyle kesmiş olmalıdır. Birisi et almak niyetiyle ortaklığa girmiş olsa, diğerlerinin amelini de iptal eder. Koyun ve keçi bir yaşını doldurmuş (iki yaşından gün almış); sığır ve manda iki yaşını doldurmuş (üç yaşından gün almış); deve de beş yaşını doldurmuş (altı yaşından gün almış) olmalıdır. Bunlardan koyun, bir yaşındakiler kadar semiz ve gösterişli olmak kaydıyla altı aylıktan sonra kurban edilebilir.

Kurban edilecek hayvan kusursuz ve besili olmalıdır. Kötürüm derecesinde hasta, yürüyemeyecek kadar zayıf ve düşkün, bir veya iki gözü kör, kulakları, boynuzları, kuyruğu, dili veya memesi kökünden kesik, dişlerinin tamamı veya çoğu dökülmüş hayvanlar kurban olmaz.

Ancak hayvanın doğuştan boynuzsuz, şaşı, topal, deli, zararsız olmak şartıyla biraz hasta, bir kulağı delinmiş veya biraz yırtılmış olmasında bir sakınca yoktur.

Alışverişte tereddüt doğuracak ve ihtilaf sebebi olacak ifadeler kullanılmaz. ıfadeler net ve kesin olmak ve hile ve aldatma olmamak şartıyla, ister hayvan üzerinden, ister etinin kilosu üzerinden, alıcı ve satıcının üzerinde anlaştığı şartlarda ve şekilde yaygın ve iki tarafça da makbul usûllerle, satım ve alım işlemi yapılabilir.

Dipnotlar:

1- Mektûbât, s. 385.2- Kevser Sûresi, 108/2. 3- Tirmizî, Kurban, 1.

süleyman kösmene

6

02.12.2007, 13:51

peki, kesim usulü, kesen kişide olması gereken özellikler nedir?
mesela büyükşehirlerde kurulmuş modern denilen mezbahalarda kurban kesilebilir mi? kurban kanının mutlaka toprağa akması gerektiğini duyduk. o kan hürmetine o vatanın toprakları savaştan muhafaza olunurmuş diyorlar..

7

03.12.2007, 08:52

KURBAN KESMEKLE ıLGıLı HÜKÜMLER NELERDıR?

Herkes mâlî durumunu başkasından daha iyi bilir. Borcundan ve ev eşyası gibi zarurî ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra geride parası kalan zenginlere kurban kesmek vâcibtir.
? Bazılarının Eyyûb Sultan?da kestikleri tavuk, ördek, kaz, horoz gibi hayvanlar kurban olmayacağından, kurban olarak koyun, keçi, sığır ve deve kesilir.

? Koyun ve keçi bir kişi nâmına, deve ile sığır ise yedi kişi kadar ortak olunarak kesilebilir. Bunların erkeği ile dişisini kesmek arasında fark yoktur. Koyunun erkeğini kurban etmek daha efdâl olur, diyenler olmuştur.

? Koyun ile keçi bir yaşını bitirmiş olmalıdır. Koyun cinsinin bir yaşını bitirmiş kadar gösterişli olan yedi-sekiz aylığı da kesilebilir. ? Yedi kişiye kadar ortak olunabilen sığır ise iki yaşını bitirmiş olmalıdır.

? Ortaklar kurban etini götürü ile değil, tartı ile son derece dikkat ederek dağıtmalıdırlar. Tarafların hakları kalmaması için bu dağıtım işinde adâlete çok dikkat etmek zarureti vardır.

? Kurban, bayramın birinci, ikinci ve üçüncü günleri kesilir. şüphesiz ki birinci günü kesilmesi daha faziletli ve sevaplıdır. Mazeretlerinden dolayı ilk günde kesemeyenler üçüncü günü akşama kadar kesebilirler.

? Bayram namazı kılındıktan sonra kesilecek kurbanı, sahibinin bizzat kendisi kesmesi elbette efdâl ise de yapamaması halinde iyi bir kesiciye kestirmesi câizdir. Başkasını vekil ederek kesilen kurbanların başında bulunması halinde, kurban sahibinin öteden ?Bismillâh? demesi kâfi değildir. Kesecek Müslümanın da kıbleye doğru yatırdığı kurbanı keserken ?Bismillâh, Allahü Ekber? demesi gerekir. Besmeleyi kasden terkedenin kestiği yenmez. Unutarak terkedilmesi halinde ise bir şey lâzım gelmez. Fakat bu kadar dalgın olmamak, kurban keserken Allah rızasını hatırdan çıkarmamak gerekir.

? Kurban etleri üçe ayrılır. Bir kısmı komşulara hediye edilir, bir kısmı da fakirlere verilir. Üçte biri ise evde kalır. Vakti müsait olmayan kalabalık nüfuslar, kurban etinin üçte ikisini, hattâ duruma göre tamamını bile evinde alıkoyabilirler.

ahmet şahin

8

03.12.2007, 08:55

Bilindiği üzere mali durumu müsait olan Müslümanlar, Ramazan Bayramı'nda fitre ve zekâtla, Kurban Bayramı'nda da kurbanla ihtiyaç sahiplerine ikramda bulunurlar, sosyal dayanışma ve kucaklaşma örnekleri verirler.
Medine hayatının ikinci senesinden itibaren başlayan yardımlaşmayı Efendimiz (sas) hiçbir bayramda bırakmamıştır. Bu yüzden şafiilerde kurbana, kuvvetli sünnet gözüyle bakılmış, Hanefilerde ise ayetteki 'venhar' emri kurbanla yorumlanmış ve vacip kuvvetinde görev olmuştur.

Demek ki, bayramda ekonomik gücü yetenler, Efendimiz (sas)'in hiç terk etmediği bu sünnetini terk etmezler, hatta imkanı olanlar tek kurbanla yetinmeyip, fazla kurbanla kurban kesmeyenlerle paylaşmaya ve kaynaşmaya büyük bir değer verirler. Hanefi'de kurban, servet sahibinin şahsına ait bir vacip olduğundan, aile içinde şahsına ait malı olanların hepsi de kendi şahısları adına kurbanla mükellef olurlar. Bu sebeple yedi kişiye kadar ortak olunabilen büyük baş sığırla aile fertlerinin ortaklığını da sağlayabilirler.

Bu ortaklığa adak, akika, ölmüşlere kurban.. gibi sevap niyeti ile kesilecek tüm kurban çeşitleri girebilir... Yeter ki ucuz et almak niyetiyle ortak olma gibi dünyevi bir menfaat niyeti söz konusu olmasın.

Buraya pek açıklanmayan, küçüklerin mallarıyla ilgili hükmü de ilave etmeliyim:

- Henüz akıl-baliğ olmayan çocukların kendi şahıslarına ait kurban düşecek kadar imkanları varsa, velisinin onların adına kurban kesmesi caiz olabilir. Ancak, bunların geleceğinin emniyet altına alınması açısından malını harcamaktan çekinmek de 'veli'nin dikkat edeceği bir sorumluluktur. Bu sebeple Hanefi'de akil-baliğ olmayan çocukların kurbanları kesilmeyebilir.

Günümüzde kurban konusunda şehir ve kasabalarda kesileceği mekân itibarıyla güçlüklerle karşılaşıldığından, kesim yerini ve kesimden sonraki temizliği çok iyi hazırlamak gerekmektedir. Kurban kesiminden sonra geride kirli bir görüntü bırakmak, hem sünnete aykırılık arz eder hem de kurban karşıtlarına kullanacakları istismar malzemesi bırakılmış olunur. Bu sebeple kurbanlar hem eziyet vermeden, en kolay ve en temiz şekilde kesilip eti en kolay şekilde konu komşuya özenle dağıtılmalı, kurban kesmeyen komşu ve dostlara ikramlarda bulunulmalı, yani gönüller kurbanla bir daha kazanılmalı, saygı sevgiler bir daha kurban vesilesiyle tazelenmelidir. Hatırlanacağı üzere Efendimiz (sas) Hazretleri, kestiği kurbanın erkenden ikram edilen etinden yemeyi uygun bulmamış, komşularının da et yemeye başladığı saatlerde getirilmesini istemiştir. Böylece ümmetine muhteşem bir komşuluk örneği vermiştir. Bundan dolayı kurban etinin mühim bir kısmı mutlaka konu komşuya gönderilmek üzere ayrılır, çoluk çocuğun ihtiyacı da ihmal edilmez tabii.

şöyle bir sorumuz var. Kurbanda ziyaret için geziye çıkıyor, memleketimize gidiyoruz. Bu durumda kurban kesmesek olur mu? Seferîlere kurban mükellefiyeti yüklenmediği doğrudur. Ama bu, 'seferiler kurban kesemezler' demek değildir. ımkanı olanlar, kurbanı seferde de olsalar ihmal etmemeli, yardımlaşma fırsatını kaçırmamalıdırlar... Seferde iseler nafile yerine geçer, sevap alırlar, değillerse vacip olan kurban yerine geçer, borçlarından kurtulurlar... Böylece her iki halde de kurban kesen kazanır, kayba maruz kalmazlar.
ahmet şahin

9

03.12.2007, 08:59

Kurban Üzerine
ıslâm?ın bize kazandırdığı güzel dinî âdetlerimizden biri de Zilhicce?nin onuncu günü kesmemiz vâcip olan kurbandır. Maddî imkânı müsâit olanların keseceği bu kurbanın sahih olması için bâzı kâideler sıralanmıştır. Fıkıh kitaplarımızdaki bu kâidelerden bâzılarına işaret edeceğiz. ınşaallah faydalı olur, suallere cevap teşkil eder.
1 ? Kurban, evinde mukim olan kimseye vâciptir. Yâni seferî olan kimseye vâcip değildir. Bu sebeple, Kurban Bayramı günü seferde olanların kurban kesmeleri gerekmez. Nitekim hacılar, seferî oluşları yüzünden bu kurbanı kesmezler. Kestikleri, haccı edâya muktedir oluşlarının şükrünü edâ için kesilen hac kurbanıdır.
2 ? Kurbanı zengin keseceği için, fakir mecbur olmaz. Ancak, fakir de kesmek isterse mahzur olmaz, mecbur olmadığı nâfile kurbanı kesmiş olur. Hem aile etradı yer, hem de konu komşuya hediye edebilir. Hattâ, et alma imkânı yoksa, kestiği kurbanın tamamını da evinde bırakabilir. Çoluk çocuk uzun müddet kurban etiyle bayramın havasını devam ettirebilirler. Bunda hiçbir mahzur olmaz.
3 ? Adak kurbanlarının bayramın üç gününde kesilmeleri mekrûh olmaz. Yalnız, adak kurbanlarının etinden adayanla, zekât vermesi câiz olamayan yakınları yiyemezler.
4 ? Vâcip olan kurbanı kesmeyip, birine parasını vermek câiz olmaz. kurbanın mutlaka kesilmesi, kanın akıtılması lâzım gelir. Bu sebeple, kurbanını kendi kesemeyenler birini vekil olarak tâyin etmeli, kesmesini temin edecek vekil olduğunu da hatırlatmalıdır. Kurban niyetiyle bir hayvan kesilmezse, borç yerini bulmuş olmaz. Kasaba et niyeti ile satılan bir kurban, kurban olma vasfını kaybeder.
5 ? Kurbanlık hayvanlar, koyun, keçi, sığır ve deveden olur. Koyun, keçi, bir yaşını bitirmiş olmalıdır. Ancak, koyunun altı ayını bitirmişi, bir yaşını bitirmiş gibi gösterişli ise kurban olmazı câizdir.
6 ? Koyun, keçi tek kişi adına kesilebildiği hâlde, sığır, deve yedi kişi ortak girebilir. Yeter ki, yedisi de kurban niyetiyle girmiş olsun, içlerinden biri sâdece et almak kasdında olmasın.
şâyet içlerinden biri, ibâdet niyeti taşımaz da, sadece et almayı niyet etmiş olursa; hepsinin de kurbanı et mahiyetini alır, kurban kesmiş olmaz, et almış sayılırlar. Zira niyette bölünme câiz olmaz.
Ortak olanların baştan ortak olması efdaldir. Sonradan iştirak etmesi ise sâdece câizdir.
7 ? Kurban, tavuk, horoz, ördek, kaz gibi küçük hayvanlardan kesilmez. Hattâ bunlardan kurban kesmeyi adayan kimseye hiçbir borç terettüp etmez. Zira bunlardan ne adak olur, ne de adak kurbanı. Bunları kesmeyi adayan, hiçbir şeyi adamamış olur. Kurban için değil, et için kesilir.
8 ? Birden fazla kimsenin ortak olduğu kurbanın etini taksim ederken, götürü ile taksim etmekten kaçınılmalıdır. Zira götürü taksimlerde taraflardan birine çok, diğerine az düşebilir. Bu sûretle titrenmesi gereken hak ve adalet mefhumu zedelenir, gönüllerde bir ukde kalabilir.

Aslında mühimsenecek bir fark olmamasına rağmen, insan bu gibi basit şeylerden de tesir alabilmektedir. Bayram günleri ise huzur günleridir. Böyle zedeleyici durumların basiti bile vâki olmamalıdır.

10

03.12.2007, 09:08

Yine Kurban Üzerine
Kurban da bir ibâdettir. Hem de vâcip olan ibâdet..
Öyle ise her ibâdet gibi onun da kendine göre usûl ve kâideleri vardır. Usûlüne uygun yapılan ibâdetin makbuliyeti daha kudsî olur.

Bu sebeble kurban ibâdetinin bâzı usûllerine işarete devam edeceğiz .............
1 ? Kurban olacak hayvanlar, değerini kaybettirecek sakatlıklardan uzak olmalıdır. Tâ ki, kulların beğenmeyip reddettiği hayvanları Allah?a kabûl ettirmeye çalışmak gibi bir duruma düşmeyelim.
Bu itibarla, kurbanlık hayvanın bir gözü tamamen kör olmamalıdır. Dişlerinin yarısından fazlası düşmüş olmamalıdır. Kulakları kökünden kesilmiş bulunmamalıdır. Kulakları kökünden kesilmiş bulunmamalıdır. Boynuzlarının biri veya ikisi kökünden kırılmış olmamalıdır. Kulağı, yahut kuyruğu tamamen, yahut yarısından kesik olmamalıdır. Memelerinin başları kopmuş bulunmamalıdır. Zira bunlardan kurban olmaz.
2 ? şaşı olması, topal bulunması, uyuzlu bulunması, yaratılışta boynuzu olmaması veya boynuzun birazı kırık bulunması, kulaklarının delik olması, yâni işaretlenmiş bulunması, dişlerinin azkısmı düşmüş olması, tenasül uzvu buruşmuş olması; kurban olmasına mâni olmaz. Bu sayılan özürler kurbanlığa mâni teşkil etmezler.

3 ? Kurban olmaya mâni özürler kurban aldıktan sonra meydana gelse, kesecek kimse başka kurban almaya gücü yeten biri ise bu ayıplardan sâlim yeni bir kurban alması gerekir. Ama gücü yetmeyen biri ise bunu keser. Yenisini alması gerekmez. Nitekim zenginin aldığı kurban ölse yenisini alması lâzımdır. Ama fakire gerekmez. Zira onun için nâfileydi. Nâfilede ise borçlanma yoktur.

4 ? Birkaç tane kurban bir arada iken birinin kurbanı diğeri adına kesilse, helâlleşirlerse câiz olur. Helâlleşmezlerse, birbirininki ötekinden etli olduğu iddiasında bulunursa fazla olan etin parası verilerek helâlleşir. Ancak bu para harcanmaz, sadaka olarak verilir.
5 ? Yerin müsaadesizliği ve benzeri sebeplerden dolayı kurbanını bizzat kesmeyenler, mânevî titizliğine inandıkları kimseleri vekil ederek onlara havale edebilirler. Bu takdirde kurbanın tamamını onlara verebilecekleri gibi, bir kısmını alıp kalan kısmını hediye etmeleri de câiz olur.
6 ? Kurban kesiminde zahmet verilmemesi esastır. Bu sebeple, efdal olanı, sahibinin kesmesi ise de, ehil olan birine kestirmesi lâzım gelir.Bu adamın mânevî titizliği olması efdâldir. Ancak bundan mahrum olması, kesimde ehil olmasını engellemez. Zahmet vermeden kesecekse besmele çekmesi hatırlatılarak kestirilir.Kesim ânında kurban sahibinin çektiği besmele kâfi gelmez. Kesenin çekmesi şarttır. Hattâ, kesim ânından önce hep birlikte tekbir getirilir, ancak bu tekbirleri çoğaltıp da hayvan yatırılmış hâlde bekletilerek zahmet uzatılmaz. Tekbir bitince, kesecek olan kimse ?Bismillâhi, Allahü Ekber? diyerek bıçağı çalar.7

? Kesimin tam vâki olması için boğazda bulunan dört borunun kesilmesi gerekir. Bunlar: Yemek borusu, hava borusu ile boğazdan gövdeye uzanan iki kan damarıdır. Kesim bunların hepsinin de kesilmesiyle vâki olur. Ancak üçünün kesilmesiyle de ölüm vaki olacağından dini kesim yapılmış olabilir. Bu dört, yahut üç bağı kestikden sonra beklenmeli, boyun gövdeden tepinme bitince ayrılmalıdır. Hayvanın çırpınması bitmeden kafayı gövdeden ayırmak mekruhtur. Kesimi ense tarafından yapmak ise haramdır. Soğumadan soymaya başlamak da mekruhtur. Beklenilmeli, canlılık alameti yok olunca deri yüzülmelidir.
ahmet şahin

11

03.12.2007, 09:12

Kurbanda Zenginlik
Dinimizin hem dünyaya, hem de âhirete bakan emirlerinden biri de kurban kesme emridir. Resûl-i Ekrem Efendimizin Medine?yi teşriflerinin ikinci senesinde meşrû kılınan Kurban, hâli vakti yerinde olan Müslümanlar için vâciptir. Bu vâcibi, durumu müsait olduğu hâlde ihmal edenlerin azâba uğrayacakları, hadîsin işaretinden anlaşılmaktadır.

Hadîs şöyle ikazda bulunmaktadır:
? Kimin geçim durumunda bir genişlik olur da kurbanını kezmezse, o kimse bizim namazgâhımıza yaklaşmasın! Evet, hadîs, kurbanı geçim durumu müsâit olanların keseceğini haber veriyor durumu müsâit olduğu hâlde kesmeyecek olursa, namazgâha gelmemesini de hatırlatıyor.
Bir adamın namazgâhtan uzak kalması, namaza gelecek mü?minlerin lâyık olduğu mükâfattan uzak kalması demektir. Böyle bir mükâfattan uzak kalmak ise, azâba lâyık olmaktan başka bir neticeyi getirmektedir.
Bunun içindir ki Hanefî âlimleri, kurban kesmenin vâcip olduğunu bildirmişler, özürsüz kesmeyenlerin ise azâba mâruz kalacağını hatırlatmışlardır.

......................
Fıkıhtaki tâbirle, kurbanı zengin olanlar keserler.
Ama biz bu zengini daha kolay anlaşılacak bir ifâde ile izah etmee çalışacak olursak diyebiliriz ki, kimin durumunda bir genişlik olursa, yâni kurban kestiği takdirde geçimine bir sıkıntı gelmeyecek, normal ihtiyaçlarını almakta bir güçlüğe mâruz kalmayacaksa, bu kimse kurban kesmelidir. Zira normal ihtiyaçlarını karşılayacak kadarından artan paraya kurban düşer. Ama dilerseniz buna bir de miktar tesbiti ile açıklık getirebiliriz.
Kurban, fitre zengini üzerine vâciptir. Fitre zengini ise, yüzelli bin liralık bekleyen para sâhibidir 1988 için.
Öyle ise, aylık gelirinden artmış ?yüz elli bin? lira kadar boş bir para bekliyorsa, artık bunun sahibi kendisini kurban kesmekle mükellef bilmelidir.
Ancak, bu para borç karşılığı ise, ödemesi gereken borçlarına mukabil bekliyorsa, elbette o para yok hükmündedir. Lâkin bâzı zarurî ihtiyaçları almak için bekliyorsa, durum o kadar vâzıh değildir. Bu kimse, parayı ya o ihtiyaçları için harcamalı, yahut da harcamayacak kadar ihtiyaç tesirini hissetmiyorsa buna kurban düşeceği hatırdan çıkarılmamalıdır.

......................
Aslında kurbanın düşün düşmeyeceğini, bir de ?kalbine sor? hadîsiyle amel ederek tesbit etmek gerekir. Biliyorsunuz, durumu kesinleşmeyen mes?elelerde bu hadîse müracaat ediyorduk. Resûl-i Ekrem Efendimiz:
? Kalbine sor, çünkü, o, en büyük müftüdür, buyurmuş, böylece hükmü bilinemeyen hususlarda bozulmayan kalbi, selâhiyetli bir fetv makamı olarak haber vermiştir.
Öyle ise, maddî durumumuzu kendimiz tesbit etmeli, kalbimize sormalıyız. O zaman kalbimiz bize fetvâ verecek, kurban kesip kesemeyeceğimize dâir bir hükmü vicdanımızda bulacağız.
ahmet şahin

12

03.12.2007, 13:23

Alıntı

? Kesimin tam vâki olması için boğazda bulunan dört borunun kesilmesi gerekir. Bunlar: Yemek borusu, hava borusu ile boğazdan gövdeye uzanan iki kan damarıdır. Kesim bunların hepsinin de kesilmesiyle vâki olur. Ancak üçünün kesilmesiyle de ölüm vaki olacağından dini kesim yapılmış olabilir. Bu dört, yahut üç bağı kestikden sonra beklenmeli, boyun gövdeden tepinme bitince ayrılmalıdır. Hayvanın çırpınması bitmeden kafayı gövdeden ayırmak mekruhtur. Kesimi ense tarafından yapmak ise haramdır. Soğumadan soymaya başlamak da mekruhtur. Beklenilmeli, canlılık alameti yok olunca deri yüzülmelidir.

teşekkürler..bu kısım aradığımız kesim usulüydü..
peki kanın toprağa değmesiyle alakalı bir emir var mı?

13

04.12.2007, 08:54

bu kapsamlı açıklamalara bakınca toprağa değmesiyle alakalı emir yoktur..


olsa idi hemen şartların içine yazarlardı..

14

08.12.2007, 10:52

Soru: Kurbanın rüknü nedir?

Cevab: Bismillâhirrahmanirrahim. Kurbanın rüknü:

Kurbanlık hayvanı boğazlayıp kanını akıtmak yani bi’l-fiil kesmektir. Bu, olmadıkça kurban yükümlülüğü yerine getirilmiş olmaz. Bu yüzden, kurbanlık hayvanın kesilmeksizin, canlı olarak veya bedelini bir fakire veya hayır müessesesine tasadduk veya teberru etmek, bir fakire nakdi yardımda bulunmak, bir fakirin ihtiyacını karşılamak veya bedelini infak etmek suretiyle kurban ibadeti yerine getirilmiş olmaz. Bu, sadaka olur.

Kurban kesmek yerine, onun bedelini fakirlere dağıtmanın daha uygun olacağı gibi görüşler, son zamanlarda bazı basın-yayın organlarında yer almıştır. ALLAH Teâlâ’nın, kurbanın etine ihtiyacı olmadığına göre, hayvanın kesilmesi yerine nakdi tutarının ihtiyaç sahiplerine dağıtılmasının daha uygun olacağı görüşü, kesinlikle doğru değildir. Fıkhî hükmü ister vacip, ister sünnet olsun; kurban ibadetinin ancak kurban olacak hayvanın usulüne uygun olarak kesilerek yerine getirileceği kesindir. Bedelini infak etmek suretiyle, kurban ibadeti yerine getirilmiş olmaz. Müslümanların “Kurban kesilmeyip, onun parası sadaka olarak verilebilir” gibi iddialara asla kulak vermemesi gerekir. Bu bakımdan ey Müslümanlar! Kurbanınızı kesiniz. Kurban kesmeyip onun parasını sadaka olarak verme hatâsını işlemeyiniz. Hem kurban kesiniz, hem sadaka veriniz. Kesilen hayvanın etinin çoğunu fakirlere dağıtınız. şeriat ve fıkıh kurallarına, yüzde yüz uyarak sizin namınıza vekaleten kurban keseceklerinden katiyetle emin olmadıkça hiçbir kuruluşa kurban parası vermeyiniz. Müslüman hem namazını kılacak, hem orucunu tutacak, hem zekatını verecek, hem kurbanını kesecek ve bunlardan başka elinden geldiği kadar, ALLAH Teâlâ’nın rızası için sadaka dağıtacaktır. “Namaz kılınmasa da olur, onun yerine sadaka verilsin” demek ne kadar batılsa, kurban konusundaki yersiz ictihad da o kadar batıldır.

“Mezheplerin çoğuna göre udhiyye kurbanının hükmü sünnettir, kesilmese de olur, onun yerine sadaka verilsin”, diyenler çıkıyor. Halbuki bir ibadetin farz olmayışı, onu ibadet olmaktan çıkarmayacağı gibi, şeklinin de değiştirilmesini gerektirmez. Kaldı ki bir ibadetin vacip değil de sünnet olduğunu söylemek, söz konusu ibadetin önemli olmadığı anlamına gelmez; aksi takdirde Hanefi mezhebinin büyüklerinden Ebu Yusuf da dahil, sünnet olduğu yönünde görüş bildiren bütün bilginler itham edilmiş olurlar. Farz ve sünnet, hatta bütün nafile namazların kılınış şekli, hep aynıdır. ıbadetlerin; şekil, şart ve rükünleri olduğu gibi hikmetleri, amaçları ve teşri gerekçeleri de vardır. ıbadetlerdeki bu özelliklerin birbirinden ayrı düşünülmesi mümkün değildir.

ALLAH Teâlâ’nın rızasını kazanmak niyetiyle, karşılıksız olarak fakir ve muhtaçlara yardım etmek, iyilik ve ihsanda bulunmak da Müslümanın önemli vazifelerinden biridir. Zaruret derecesinde muhtaç kimseye yardım etmek, dinimizde farz kabul edilmiştir. Ancak, bu iki ibadetin birbirinin alternatifi olarak sunulabileceği anlamına gelmez.

Din, felsefi bir doktrin değildir. ıbadetlerin eda edilişini ve sahih olma şartlarını ortadan kaldırarak indi, keyfi ve nefsani istekler doğrultusunda değişiklikler yapılamaz.

Toplum fertlerinin, 15 asırdır esasta doğru olarak yerine getirdikleri kurban ibadetinin, biçim ve mahiyetçe değişikliğini talep etmek, insanımızı gereksiz yere rahatsız etmekten ve dini hayatımızı krize sürükleme riski ile karşı karşıya getirmekten başka bir işe yaramayacaktır. ıslâm Dini’ndeki kurban ibadetini, ilkel dinlerdeki anlayışlarla ve uygulamalarla karıştırmak büyük bir yanlışlıktır.

mehmet talu

15

08.12.2007, 10:54

Kurban kesmede nisap sadaka-i fıtırla mükellef olmaktır. Bu durumdaki Müslümana kurban kesmek vaciptir. Bu da: Temel ihtiyaçlarının dışında üreyici, nâmî olsun veya olmasın nisap miktarı mala sahip olmaktır. Bu da fitre nisabı ile aynı olup üzerinden bir yıl geçmesi şartı da aranmaz. Yani daha önce fakir iken, kurban kesme günlerinde 200 dirhem gümüş veya 20 miskal, 80 gram altın veya bunların karşılığı olan para veya ticaret malına sahip bulunan kimseye kurban vacip olur. Temel ihtiyaçlara ev, normal ev eşyası, binit, meslek aletleri ve benzerleri ile bakmakla yükümlü olduğu kimselerin bir yıllık geçim masrafları da girer.
Nisabı eksilten borç, eyyam-ı nahirde kurbanlığın kaybolması kurbanın vücubiyetini düşürmez. Kişi vaktin başlangıcında fakir sonunda zenginleşirse kurban kesmesi gerekir. Kurban kesmekle mükellef olan aldığı kurbanlığı kaybeder ve mal varlığı nisabın altına düşerse eyyam-ı nahir’de fakir olduğundan yeni bir kurban almaya gerek yoktur. Zengin olduğu halde yerine yenisini alıp keser ve diğerini de bulursa bunu kesmesi gerekmez.20

Nisapla ilgili bu bilgilerden sonra önemli bir hususa temas etmek istiyorum. ıslâm dininde; aile mülkiyeti değil, fert mülkiyeti esastır. Ailede ‘’malbirliği’’ değil, ‘’mal ayrılığı’’ prensibi vardır. Yani bir aile içinde de olsa, herkesin malı, kendisine aittir. Bir kimse, babasının, eşinin veya oğlunun servetiyle zengin sayılamaz. Baba fakir olduğu halde oğlu; koca fakir olduğu halde hanımı zengin olabilir. Bu bakımdan, aile içinde, diğer şartlarla beraber kimler dinen zengin sayılırsa, sadece onlar kurban kesmekle yükümlü olurlar. Hepsi zengin sayılırsa, her birinin ayrı ayrı kurban kesmesi gerekir. Aile içinde zengin sayılan kimse yoksa, hiçbiri kurban kesmekle yükümlü olmaz.

Bu itibarla aile içinde kurbanı, zengin olanlar keser. Evin büyüyü keser, diye bir şey yoktur. Bir aile içerisinde bulunanlar: Baba, anne, oğul, kız, gelin evet bunların her birerleri dinen zengin ise hepsinin birer kurban kesmesi gerekir. Dinen zengin sayılan kimse yoksa, hiç birinin kesmesi gerekmez. Bazen de yanlış ve dini olmayan bir adet gereğince, icabında esas kurban kesmesi gerekli olan koca veya tersi yani hanımı bir sene biri, diğer sene de öbürü, veya kurban kesmeye imkanı olmayan fakir anne-baba, zengin oğlu veya kızı yanında bulunurken, hürmeten anne veya baba adına kurban kesilmektedir. Bu, çok yanlış bir uygulamadır. Çünkü esas kurban kesmesi gerekli olan kimse kesmemekte ve borç altında kalmakta, diğeri ise nafile kurban kesmektedir. Bu bakımdan esas kurban kesmesi vacip olan kimse, her yıl kendi adına kurbanını mutlaka kesmelidir. Arzu ediyorsa diğerleri için de nafile kurban kestirebilir.

Zengin kimsenin aldığı kurban, henüz kesilmeden ölse yerine başkasını alması gerekir. Fakir kimsenin aldığı kurban ölse, başkasını alması gerekmez.

Zengin kimsenin aldığı kurban kaybolsa veya çalınsa da, yerine başkasını kestikten sonra bulunsa artık bunu da kesmesi gerekmez. Çünkü kurban yükümlülüğünü yerine getirmiş durumdadır. Fakat fakir kimsenin bu takdirde kesmesi gerekir. Çünkü onun satın aldığı kurban, adak niteliğinde belirli hale gelmiş ve kendisine vacip olmadığı halde bu kurbanı üzerine borç haline getirmiştir.

Kurban için alınan hayvan, kaybolduktan veya çalındıktan sonra yerine başka hayvan alınıp da daha sonra bayram günleri çıkmadan bulunsa, eğer sahibi zenginse bunlardan dilediğini kurban eder. Ancak sonradan aldığının kıymeti eksik olduğu halde onu keserse, aradaki eksik miktarı tasadduk eder. Fakat fakir ise her ikisini de kesmesi gerekir. Çünkü bunlar onun hakkında adak kurbanı niteliğindedir.

mehmet talu

16

11.12.2007, 13:29

Soru: Ortaklaşa kurban kesmenin şartları nelerdir?

Cevab: Bismillâhirrahmanirrahim.

Koyun ve keçi bir kişi adına kurban edilebilir. Sığır ve deveye ise birden yediye kadar kişiler ortak olabilir. Yedi kişiyi geçmemek şartıyla ortakların tek veya çift olmalarında bir fark yoktur. Çünkü Cabir (R.A.)’den şöyle dediği rivayet edilmiştir: Hudeybiye’de Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz ile birlikte kurban kestik. Deveyi de sığırı da yedi kişi için kestik. (Müslim, Hac:362; Ahmed b. Hanbel, 3/302)

Ancak ortaklardan her biri Müslüman olmalı ve kurban niyetiyle ortaklığa girmiş bulunmalıdırlar. Et yeme maksadıyla ortaklık kurulursa veya birisi et yeme maksadıyla ortaklıkta bulunursa hiç birisinin kurbanı yerine gelmiş olmaz.

Sığır veya deveyi kurban etmek üzere ortaklık kuranlardan her birinin, vacip olan Kurban bayramı kurbanına niyet etmeleri şart değildir. Ortaklardan bazısı vacip olan Kurban bayramı kurbanına, bazıları nafile, bazıları keffaret kurbanı, ceza kurbanı, Hacc-ı temettü veya Hacc-ı kıran kurbanı, akika kurbanı, adak kurbanı, şükür kurbanı gibi değişik niyetlerle ortaklıkta bulunabilirler. Yeterki ortakların hepsi, kurban niyetiyle katılmış olsunlar. Kurban kesildikten sonra et, tartı ile eşit şekilde paylaşılmalıdır. (Bedayi, 5/71-72; Damad, 2/521) Ancak bir ailenin fertleri için kurban edilecek olursa bunun etini taksim etmeleri gerekmez. Diğer taraftan ortaklaşa kurban kesenler, kurban etini tamamen yoksullara dağıtacak veya bir kuruma verecek olurlarsa bu taktirde de kurban etini taksim etmeleri icap etmez.

Bir kimse tek başına kesmek için aldığı bir deve veya sığıra daha sonra altı kişinin daha ortak olmasına razı olarak birlikte kesseler kurban caiz olur. Ancak bunda kerahet vardır. Aldığı parayı tasadduk etmesi daha uygundur. Bu yüzden kurbanlık hayvanı satın almadan ortaklığı kurmak gerekir. Yani ortaklaşa kurban kesecekler hep birlikte hayvanı satın alırlar veya içlerinden birine satın alması için vekalet verirler.

Kurbanın daha faziletlisi

Soru: Ortaklaşa kurban kesmek mi daha faziletlidir, yoksa tek başına bir koyun kesmek mi daha faziletlidir?

Cevab: Bismillâhirrahmanirrahim.

Bu hususta asıl kaide şudur: Eğer et ve değer itibariyle eşit olurlarsa, eti daha lezzetli olan efdaldir. şayet bu konuda aralarında fark olursa, daha fazla olan evlâdır.

Buna göre eğer et ve kıymette eşit olurlarsa, bir koyun bir ineğin yedide birinden efdaldir. şayet ineğin yedide birinin eti fazla olursa, o zaman inek kesmek efdal olur. Eğer etleri ve kıymetleri eşit olacak olursa, koç koyundan efdaldir. Değilse koyun efdaldir. Keçinin dişisi etleri eşit olduğu takdirde, burulmamış ise erkeğinden efdaldir. Devenin ve sığırın dişisi et ve kıymet bakımından eşit oldukları takdirde erkeğinden efdaldir. Çünkü dişilerinin eti daha lezzetlidir. Buna göre burulmuş erkek efdaldir, değilse dişisi efdaldir. Boynuzlu ve beyaz olanı başkasından efdaldir. ımkân dahilinde kurbanın daha faziletli olanını kesmeğe gayret etmek gerekir. Çünkü Ebû Seid (R.A.)’den rivayete göre Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz:

“Kurbanlarınızı büyük büyük, seçkin yapınız. Çünkü onlar, sırat köprüsü üzerinde sizin binekleriniz, yani kolayca geçmenize vesile olacaktır,” (ıbn-i Hacer El-Askalani, Telhisü’l-Habir, Dahaya, No:1953, 4/1484; Acluni, Keşfu’l-Hafa, No: 337, 1/121; Deylemi, Firdevs, No: 268, 1/85; Münavi, Feyzu’l-Kadir, No: 992, 1/634) buyurmuşlardır.mehmet talu

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir